Yeni Üyelik
25.
Bölüm
@selinsafak

 

 

Meyil, doğum gününde sahnede olmak istemişti. 'Ben bu sahnede yeniden doğdum, yeni hayatıma burada gözümü açtım.' demişti.

 

Arca o günkü sahnesini iptal edip kızı istediği bir yere götürmeyi ve kutlama yapmayı teklif ettiyse de Meyil, The Gulf'un program akışını bozmak istememişti. Yaz sezonunda cuma, cumartesi ve pazar geceleri sahne alıyordu. İşler iyi gidiyordu, mekanın adı duyulmuştu, müşteriler çoğalmış ve Meyil tek solist olarak çok sevilmişti. Yine de Özgür'ün söylediği torpillisin, kafana göre izin kullanıyorsun sözleri kulağından gitmediği için Adana'dan döndüklerinden beri daha sıkı çalışmaya gayret ediyordu. Arca ile iş için hiçbir pazarlığa girişmiyor hatta genç adam bir defasında -bugün provayı boş ver, gel gezek, dediğinde bile taviz vermemişti. Diğer çalışanların kendisine yeteneğinden ve çalışkanlığından dolayı saygı duymasını istiyordu, patronun sevgilisi olduğu için değil.

 

Arca da, Meyil'in kararlarına saygı duyuyordu. Bir şey istediği zaman ikiletmiyor ve karakterini bulma, büyüme yolculuğunda onun sağduyusuna güveniyordu. Meyil, anlık patlayan kriz anları haricinde günlük yaşamında sakin ve mantıklı bir genç kadındı. Arca ile birlikte olduğundan ve ekonomik özgürlüğünü ilan ettiğinden beri eskisi kadar sinir krizi de yaşamıyordu. Yeni yaşamında bir adım atmadan önce iki kez düşünmeyi öğrenmeye başlamıştı. Bunda Arca'nın soğukkanlı yapısının ve ileriye dönük umut vaadeden planlarının etkisi büyüktü.

 

On sekiz yaşına bastığı o gece sahnede parlak bir yıldız gibiydi. Tüm şarkılarını hevesle, coşkuyla okuyup dinleyicilerini mest etti, sahnede dans etti, ilk kez istek parça söyledi hatta şakalar yaptı.

 

Temmuzun 7'sinde, yaş büyütme davası hala sonuçlanmamıştı. Arca, adli tatil başlamadan meseleyi halletmesi için avukatı sıkıştırıp duruyordu. O gece, Batuhan yine birkaç arkadaşı ile The Gulf'e geldi. Bu kez kapıdan içeriye alınmadılar. Önceden tembihli güvenlik görevlileri, nazikçe -bütün masalar dolu diyerek genç adamı çevirdi. Batuhan, görüşeceğiz diyerek geri döndü.

 

Gecenin sonunda ise direkt olarak İzmit Emniyeti Çocuk Büro Amirliğinden gelen iki ekip ve başlarında bir komiser olduğu halde mekana baskın yaptılar.

 

"Alkollü mekanda çocuk işçi çalıştırmaktan hakkınızda şikayet var." diyen komiser, Meyil'i herkesin içinde sahneden indirip sorgulamak üzere İzmit Emniyetine götürdü.

 

Meyil karakolda ağlayarak ifade verirken annesini de Nedim yetiştirmişti. Genç kız daha önce anlaştıkları gibi babasının hapiste olduğunu, özel okul bursunun kesildiği için para kazanmak zorunda olduğunu ve işletmeciye 19 yaşında olduğunu söyleyerek işe girdiğini söyledi. Çetin ceviz olan başkomiser, şikayetçi olan tarafın baskısıyla fakat adını saklı tutarak

 

"Ee peki sigortasız yani kayıt dışı çalışmak da suç, bunu bilmiyor musun be kızım? Hadi sen bilmiyorsun, patronun da mı bilmiyor?"

 

"Onlar benden sigorta girişi için kaç kez evrak istedi, ben hep bir bahaneyle geçiştirdim. Zaten köyde doğduğum için ailem beni nüfusa bir sene geç yazdırmış, çalışabilmek için ben yaş büyütme davası açtım. Eli kulağındadır, her an sonuçlanacak! Hem yaz sonuna kadar çalışacaktım, bir sorun olmaz diye düşündüm. Çok üzgünüm, hepsi benim suçum! Nolur ceza kesmeyin, bir daha bana kimse iş vermez. Annemin çok borcu var. Bana bakacak kimsem yok. Üniversite hazırlığı için para biriktiriyorum. Nolur komiser bey?"

 

Meyil'in ağlayarak dil dökmesi işe yaramadı. Arca'ya çok yüklü bir para cezası kesildi ve mekanı mühürlenmekten güç bela kurtuldu.

 

Eve döndüklerinde Arca öfkeden kuduruyordu. Yolda avukatı arayıp ağzına geleni söylemiş ve adli tatilden önce yaş büyütme meselesi hallolmazsa İzmit'i terketmesini de eklemişti. Ayrıca baskının, Körfez Emniyetinden değil direkt İzmit Emniyetinden yapıldığı için önceden haber alamamış olması canını daha fazla sıkmıştı. Körfez'deki idari kurumlarla arası iyiydi, önceden rüşvete bağlanmış memurları vardı. Şikayetçi olan, bunu hesaba katarak akıllıca bir darbe vurmuştu. Fakat şimdi Arca'nın kendisine nasıl bir darbeyle karşılık vereceğini düşünse iyi olurdu.

 

Sayıklar gibi takıntılı bir ifadeyle peş peşe sürekli,

"Batuhan Karadeniz!" diyordu. Dizini sinirli sinirli sallayıp sigara içip duruyordu. Meyil'in evinin salonunda karşılıklı oturmuş gecenin hezimetini hazmetmeye çalışırken hiç konuşmuyorlardı. Arca, Meyil'in evinde hiç içki bulunmadığı için arabasından bir paket alıp geldi, kızın dehşete düşmüş bakışlarına aldırmadan bir sarma sigara yakıp yoğun dumanını sinirli hareketlerle üfledi.

 

Az sonra kafasının içinde cirit ayan tilkileri bir nebze hizaya sokmuş halde ağır ağır ayağa kalktı. Merdivenleri işaret etti.

 

"Dava bitene kadar sahne yok. Geçici birini bulucaz. Sen çık, yat."

 

"Sen nereye?"

 

Arca alaycı bir gülüş attı. "Hesap mı vereceğik?"

 

"Batuhan'a? Dimi?"

 

"Heye, sorun mu var?"

 

"Arca yapma! De-değmez! Bırak!"

 

"Değer değer! Bedelini ödedim, birkaç kemik kırmadan bırakmam o piçi! Sen de eski sevgiline ağlayacaksan topla eşyalarını, çek git!"

 

Meyil çığlık atarak adamın üstüne atıldı. Pata küte vurdu.

 

"Sen ne diyorsun be salak!"

 

Arca kızı itti. Meyil, geri geri sendeleyerek poposunun üstüne düştü. Canının acısıyla avazı çıktığı kadar bağırdı.

"Ya napıyorsun hayvan? Ben... Senin... Başın daha fazla belaya girmesin diye! Ne ağliycam o sümsük için? Rezil olan benim! Yaka paça sahnemden indirildim! Hem de doğum günümde!"

 

Arca yerden kalkması için kıza elini uzattı, "Gel hele gel. Sen de gevura vurur gibi bana ne vuruyon kızım?"

 

Meyil ağlayarak adamın elini itti. "Öküz!"

 

Hıçkırarak anlaşılmaz, kesik kesik ifadelerle biraz Batuhan'a biraz Arca'ya küfretti ve yerden kalktı. "Benim doğum günümde sen intikam peşine mi düşeceksin?"

 

"Şu iti köpek götüne sokup çıkarayım, sonra dilediğin kadar kutlarız."

 

"Defol!"

 

Arca derin bir nefes alıp kıza işaret parmağını doğrulttu.

 

"Meyil altı yüz bin ceza yedim ulan daha da üstüme gelme! Hem de ne için? Eski sevgilin seni kıskanıyür diye! Parasını da sikerim, iznine de sokarım ama o orospunun doğurduğunu sikecem! Anladın mı belasını sikecem onun! O bu akşam kapıdan döndü diye bana oyun çekiyür ama o görecek! Seni unutamıyür haa? Hafızasını sikecem, adını bile hatırlamayacak! Sen de bana bir daha o piçin adını anmayacaksın! Huzurumuzun amına koydu itoğlu it!"

 

deyip kapıya yürüdü, Meyil arkasından yetişip koluna asıldı, onu durdurmaya en azından o gece bir şey yapmaması için sakinleştirmeye çalıştı, Arca kızı bir kez daha elinin tersiyle itip geçti ve kapıyı çarparak gitti.

 

O gece sabaha kadar adamlarına, tüm barlarda, birahanelerde, gençlerin takıldığı kafelerde hatta genelevlerde Batuhan'ı arattı fakat bulamadılar. Ertesi sabah babasının fabrikasına gitmek üzere evden çıkan genç adamı iş çıkışına kadar takip ettiler. Çıkışta arabasına benzin alırken sıkıştırıp daha kimse ne olduğunu anlamadan bir minibüse atıp götürdüler. Arca yanlarına bile gelmedi, üç adamı Batuhan'ı sopalarla öldüresiye dövüp bayılttıktan sonra evinin önüne atıp Adana'ya kaçtı.

 

Arca elini bile sürmeden intikamını, Batuhan ise ondan gelen selamı almıştı. İntikam tamamdı tamam olmasına fakat Meyil ve Arca arasındaki ilk küslük böylece patlak verdi. Meyil ertesi gün telefonunu açmadı, evden dışarı çıkmadı. Ece'yi ve Buğra'yı arayıp Batuhan'a ne olduğunu öğrenmelerini istedi ve hastanelik olan genç adamın fotoğraflarını görünce büsbütün içine kapandı. Arca kapıya geldi, kapıyı açmadı. Ne dil dökmesine, ne çiçekler ve hediyeler göndermesine karşın yumuşadı ve onunla günlerce konuşmadı. Arca ona aldığı doğum günü hediyesini bile veremedi, kapının aralığından bile yüzünü göremedi. Eve yeni taşındığı için komşuları rahatsız edecek gürültü patırtıdan kaçınırken bütün sabır sınavını verdi ancak kızın küskünlüğünü bir türlü aşamadı, anlayamadı.

...

 

Bir hafta sonra Sibel gelip ona aklını başına getirecek feci bir konuşma yapana kadar Meyil, evine kapanıp kendi kendine depresyona girdi. Sibel, ona Arca'nın mekana yeni bir grup aldığını, üniversite öğrencisi müzik grubunun çok hoş bir kadın solisti olduğunu ve bu salaklıkla devam ederse Arca'yı da, hadi o neyseydi, ona erkek mi yoktu ama işini de kaybedeceğini söyledi.

 

"Aptallık etme, bu iş hayatının fırsatı! Adam sana eşşek yüküyle para veriyordu, davan da sonuçlandı, yaşın büyütüldü, sen neyin tribindesin hala? O salak Batuhan'a mı ağlıyorsun? Oh, iyi oldu herkes haddini bilecek! Batuhandan ne fayda gördün ha? Hayat öyle kuru kuru kurbanın olam demekle yürümüyor Meyil Hanım! O serseri az daha seni uyuşturucuyla mahvedecekti unuttun mu? Sonra onun yüzünden okuldan atıldın, sahneden indirildin, karakola götürüldün şimdi de işinden mi olacaksın? Adanalı sana köpek gibi aşıkken adamı başkaları kapsın diye mi bırakacaksın? Kendine gel, senin keyfin gelene kadar herifi boş bırakırlar mı zannediyorsun, ortalık yamyam orospu dolu! Ha tabi şimdiye kadar rahat durduysa paşam! İçine sinecek mi bu yaşta boynuz yemek? Sen bilirsin..."

 

Meyil günlerdir yalnızlıktan, düşünmekten ve kendi inadıyla kapandığı kendi zihninin karanlık dehlizlerinden bu sözlerle biranda aydınlığa çıkmışçasına şuuru şaştı.

 

"Kimmiş yeni kız?" diye sordu.

 

"Daha önce sahildeki kafede çıkıyormuş. Havalı, cilveli bir şey, işini bilir... Sen daha kukumav kuşu gibi düşün... Arca kaç kere kapına geldi ama yemeyenin malını yerler."

 

"Anne tamam! Anladım yeter!"

 

"Akıllı olacaksın Meyil! Madem kendine bi yol çizdin, yolundan sapmayacaksın! Üniversiteye mi gidiyorsun, albüm mü yapıyorsun napıyorsan o zamana kadar Arca'yı kullan. Öyle ucuza da gitme ha. Biraz para ye, biraz kenarında biriktir. Anladın mı, saksıyı çalıştır."

 

"Eşşek yüküyle para veriyor demedin mi zaten?"

 

"O ayrı, çalışıyorsun karşılığını alıyorsun. Ya bu gençliğin güzelliğin karşılığı?"

 

"Saçmalama! Neyim ben, fahişe mi?"

 

"A benim salak kızım, kendine pahalı hediyeler aldır, araba aldır, mücevher aldır, ne olursa gençlikte olur, sonra anan gibi dımdızlak ortada kalma."

 

Meyil o an onaylamasa da birkaç saat düşünüp taşındı ve akşam kulübe gitmeye karar verdi. Önce uzun uzun yıkanıp saçlarına şekil verdi, üzerine sahnede giydiği elbiselerinden birini geçirdi, ojesini sürdü, makyajını yaptı, parfümü sıktı ve Arca ile onun ofisinde ilk kez seviştikleri gece ayağında olan topuklu ayakkabılarını giydi. Aynaya dimdik bakışlarla baktı, gördüğünden memnun halde yola koyuldu.

 

Bir taksi çağırıp yalnız başına The Gulf'e giderken, aklına Arca'nın orada olmama ihtimali düştü. Birkaç kez, sen olmasan ben her gece burada durmam, dediğini hatırladı. Neyse ki arabası kulübün açık otoparkındaydı. Onu görünce önce şaşkın sonra neşeli yüzlerle karşılayan çalışanlara selam verdi.

 

"İyiyim Fatih Abi sağ ol, biliyorsun işte olaylar canımı çok sıktı. Eee program başladı mı?"

 

"Başlamak üzere Meyil Hanım, buyrun."

 

Adam telefonuna davranınca Meyil tatlılıkla yaklaştı,

"Pardon, Fatih Abi aramasan? Yani Arca'ya sürpriz yapıcam da... Lütfen?"

 

Güvenlik görevlisi ona anlayışla başını salladı. Meyil nefesini tutarak içeri girdi, doğruca üst kata çıkacaktı. Birkaç adım attıktan sonra sahneden yükselen ses, bir an kanı çekilircesine ürpermesine sebep oldu ve duraksadı ama dönüp sahneye bakmadı. Hızlı ve kendinden emin adımlarla Arca'nın ofisine yürüdü.

 

Arca, genç kız kapıdan girerken ayaktaydı. Onun geldiğini güvenlik kamerasından görmüş ve karşılamaya geliyordu. İkisi de birbirlerini görünce oldukları yere çakılıp kaldı. Nefeslerin tutulup bakışların türlü duygularla kenetlendiği an sanki zaman akmayı unutup yavaşladı. Meyil, gururundan bir şey diyemedi, o konuşsun diye bekledi. Arca ise sertçe yutkundu. Son üç gündür ne yerde ne gökte geziyor gibiydi, o defalarca kapısına gitmişti, sonra o da gurur yapmıştı ama bugün de gelmese gidip o evin kapısını dinamitle havaya uçurmayı falan düşünüyordu. Asırlar gibi uzayan saniyeler sonunda hızlı adımlarla Meyil'in yanına gidip onu kucakladı.

 

"Ahh be gülüm! Yaktın çıramı nerdesin sen? Öldürdün beni deli gız, nerdesin?"

 

Meyil hıçkırarak adamın boynuna sarıldı. Arca onu kollarında sımsıkı sarıp öpücüklere boğdu.

 

"Aşkım, güneşim, sevdam... Çok özledim... Ahh gülüm!"

 

"Arca, özür dilerim... Seni çok özledim."

 

Nemlenen gözler, titreyen sesler ve sabırsız eller birbirine karıştı. Hasretle yanan dudakları birkaç sabırsız aşk sözcüğünün ardından yağmur ve toprak gibi kavuştu. Aşağıdaki sahnede üç kişilik üniversiteli müzik grubu hafif bir pop şarkıyı çalıp söylerken genç aşıklar ağaç kökleri gibi sarmaşıp odanın içindeki kanepeye doğru sürüklendiler. Uzun uzun öpüşüp koklaşırken Arca kızın elbisesinin fermuarına elini atınca Meyil onun dudaklarından ayrılıp cilveli bir kırıtışla,

 

"Aşkım..." dedi nefes nefese. "Dur bi."

 

"Duramam..."

 

"Sabırlı ol. Eve gidince... Arca, ah yap-ma!"

 

"Gülüm nazlanma kimse gelmez."

 

"Naz değil, ben de çok özledim. Evde uzun uzun hasret gidermek varken? Dur deli, dur!" deyip kollarından sıyırıldı.

 

Ayağa kalkıp heyecandan pembeleşen yüzüne elleriyle rüzgar yaptı.

"Hadi aşağı inelim, yeni grubu dinlemek istiyorum. Karnım da aç."

 

Arca mecburen tamam deyip kalktı, gömleğini düzeltip üzerine ceketini giydi ve elele alt kata indiler. Arca, Meyil'i en öndeki kendi masasına yerleştirip garsonlara servis açmalarını işaret etti ve mekana yeni gelen Ferman ve ailesine selam vermek için masalarına uğradı. Ayakta hal hatır sorup kısaca sohbet etti. Ferman, Meyil'i dinlemeye geldiklerini ve sahnede onu görmeyince hayal kırıklığına uğradıklarını söyleyince Arca bir sorun olduğu için kızın sahneye ara verdiğini çıtlattı. Ferman ne olduğunu merak edince baş başa konuşmak için kapının dışına sigara içmeye çıktılar.

 

Arca, polis baskınını ve olan biteni anlattı. O ikisi konuşurken Nedim karşıdan gözlerini Ferman'a dikmiş kabız olmuşçasına rahatsız bir ifadeyle izliyor ve için için Arca'yı uyarmak istiyordu. Genç adam kendisi ile bir an bile göz kontağı kursa yetecekti, bir bakış atacaktı ve Arca anlayacaktı ama ona hiç bakmıyor, hararetli el kol hareketleri ile Ferman'a olan biteni anlatıyordu.

 

Ferman ise takındığı iyi niyet maskesi ile vah vah, öyle mi oldu, nasıl olur nidaları ile genç adamı ilgiyle dinliyor ve daha detaylı anlatması için sorular yöneltiyordu. Meyil hakkındaki niyeti tamamen yön değiştirmişti, nişanlı bir kıza göz koyacak değildi ancak bu kez başka bir taktik yürütüyor, Arca'nın hayatındaki önemini kavradığı için bu kızı, gerektiği zaman Arca'ya karşı kullanmak üzere hesaplarına katıyordu.

 

"Ben bundan sonra bizden iki adamı bu kapıya dikeceğim koçum benim. Bak bakalım kimse senin horozuna kışt demeye yelteniyor mu? Bu mekanın bizim olduğunu herkesin bilme vakti geldi de geçiyor. Keşke hemen arasaydın, ben sana o cezayı kestirmezdim."

 

Arca teşekkür edip adamı yerine oturttuktan sonra Meyil'in yanına döndü. Sakince yemek yiyip pek konuşmadan müzik dinlediler. Sahnenin en ön sırasındaki masalarında yüksek müzik sesinden dolayı zaten birbirlerini duyma imkanları yoktu. Yalnız ara sıra birbirlerine eğilip kulaktan kulağa, solistin yorumu hakkında kritik yapıyorlardı. Sibel'in aklına düşürdüğü bit yeniği, Meyil için tamamen geçersiz çıkmıştı. Yeni solist ne çok güzeldi ne de çok yetenekliydi. İki gitarcı oğlanın yanında mıy mıy pop ve rock müzik söyleyen sıradan bir üniversite öğrencisiydi. Arca'nın da yeni ekibi çok vasat olarak gördüğünü anlayınca rahatladı. Üstelik gecenin sonunda birebir tanıştılar.

 

Arca, gençlere ödemelerini elden yaparken Meyil'i işaret etti.

 

"Gençler size söylemiştim, benim assolistim geri geldi. Haftasonları sahne onun. Size de uyarsa diğer akşamlar devam ederiz veya Meyil Hanımdan önce çıkarsınız."

 

"Ah çok iyi olur Arca Bey, başlarken bize geçici demiştiniz zaten ama devam etmeyi çok isteriz." diye tatlılıkla söze giren kız solistti. Tokalaşmak için elini uzattı. "Meyil Hanımcım çok memnun oldum. Tüm İzmit sizden bahsediyor, sizinle aynı sahnede çıkmak benim için bir zevk. Eda ben bu arada."

 

"Memnun oldum Eda Hanım, sağ olun. Hayırlı olsun."

 

Karşılıklı kibarlıklar, iltifatlar, jestler ve hayırlı olsunlar havada uçuşurken Arca, Meyil üzerindeki sahipliğini belli eder vaziyette beline sarılıp kendine çekti. Gitaristler ve Eda zaten The Gulf'te herkesin Meyil'den hayranlıkla bahsedişini ve o ikisinin nişanlı olduğunu duymuştu, şaşırmadılar, hatta çok yakışıyorsunuz diye iltifat ettiler. Meyil, eve dönerken bir daha annesinin fitne sokmaya çalışan sözlerine aldırış etmemeye hatta onu ilişkisi hakkında konuşmaktan men etmeye karar verdi.

 

"Sana mı, bana mı?" diye soran Arca'ya şaşkın baktı. Genelde onun evinde buluşuyorlardı fakat adam ilk kez sormuştu. En son gittiğinde bahçedeki yüzme havuzunun yaz temizliği yapılıp suyu doldurulmamıştı,

 

"Havuzun temizlenip açıldı mı?" diye sordu.

 

"Yüzmek mi istiyorsun?"

 

"İyi olurdu."

 

"Yüzmeye vaktin olmayacak gülüm. Önce bana ödemen gereken borçların var."

 

"Hımm, 600 bin gibi mi?"

 

"Höst ulan ne alaka! Bir hafta beni sensiz bırakman gibi... Öde öde bitmeyecek borçlar... Öteki hasretinin yanında ne ki..."

 

"Çok mu özledin?"

 

"Senin de aşkın sevdan yalanmış ha, bir çırpıda attın beni. Bir de soruyorsun!"

 

"Belli etmedin de?"

 

"Kapında yattım ulan daha ne?"

 

"Benim tanıdığım Arca, o kapıyı kırar yine açtırırdı."

 

"Bakele? Yeni komşularına rezil olmayak dedik de hata mı ettik? Eski sevgilini dövdürdüm diye tribe girdin, bir de kapıyı kırsak toptan terkedersin diye korktuk."

 

"Sen? Korkmak?"

 

"Hıı... Seninle cehennem ödüldür bana, sensiz cennet bile sürgün sayılır..." diye Muazzez Abacı'nın Vurgun şarkısının sözlerini efkarlı bir ifadeyle mırıldandı. Meyil ona güldü, Arca onun elini tutup öptü. Eve varana dek ateşli sözlerle aşkını bir kez daha ilan etti fakat bu kez çözülen diline, hasretin yakıcı notaları da bağlanmıştı.

 

Eve vardıklarında ikinci kata çıkmayı beklemeden girişteki kanepede muhteşem bir kavuşma seksiyle sarıldılar. Yeni barışan her genç aşık gibi birbirlerinden uzakken hayatlarının ne kadar anlamsız ve değersiz olduğundan, bir daha asla ayrılmamaktan dem vuran tatlı söyleşmelerle geceyi neredeyse sabah ettiler.

 

Arca, sabaha karşı kollarında yorgunca gülümseyen tatlı sevdiğini sarıp sarmalarken birlikte tatile gitmekten söz etti. Madem Meyil yüzmek istiyordu, iznini bir hafta daha uzatabilirdi ve yerine yeni grup idare edebilirdi, zaten yaz sezonunda işler pek iyi gitmiyordu, tatil ikisine de çok iyi gelecekti. Böylece ertesi gün valizlerini toplayıp ilk uçakla Kıbrıs'a gittiler. Korumasız yani tamamen baş başa olacakları muhteşem bir otelde denizin, aşkın ve birbirlerinin tadını çıkardılar.

 

...

Meyil yeni evine alışıyordu, evin düzenini sağlamak konusunda hemen pratik bir ev hanımı gibi kendi yöntemini ortaya koyuvermişti. Çalışan bir annenin kızı olarak yıllardır ev işlerine aşinaydı, annesinin ve üvey babasının işlerine de yardımcı olduğu için çalışmaktan kaçmıyordu.

 

Arca onun eli çabuk, becerikli ve titiz olduğunu görünce daha da hoşlanmıştı. İkisi de ev hayatlarında tertipli ve düzenliydi. Meyil'in yatak örtüsünü her sabah üşenmeyip jilet gibi serdiğini ve üzerine kırlentleri simetrik dizdiğini görünce 'Aslan yattığı yerden belli olur' demişti.

 

Meyil sadece yemek yapmayı pek bilmiyordu, makarna, tavuk, kızartma, salata gibi birkaç basit yemeği pişirebiliyordu, sulu yemek ve et yemekleri yapamıyor ve pilavı tutturamıyordu. Neyse ki Arca pilavdan nefret ediyordu, yemekle uğraşma söyle kulüpten gelsin, diyordu. Bir iki kez internetten tarif alarak değişik yemekler yapmayı denemişti fakat sonuçtan kendisi de memnun kalmamıştı, üstelik mutfakta vakit geçirmekten çok sıkılıyordu. Ona göre temizlik yapmak, çekmece ve dolap düzenlemek daha keyifliydi ancak ocak başında durmaktan hiç hazzetmiyordu. Annesi de yemek yapmayı pek sevmezdi ve fazla çeşit yapmazdı.

 

Meyil oldu olası annesinin haftalık menüsünde aynı dört çeşidi evirip çevirmekten ileri gittiğini görmemişti. Düdüklüde pişen kavurma, incik, yanına bulgur pilavı, pirinç pilavı veya salata, haftanın bir günü tavada hamsi kızartması, taze fasulye veya ıspanak Sibel'in en garanti menüleriydi. Kışın bazen tarhana çorbası ve mercimek çorbası eklediğinde yemek menüsü tamam oluyordu. Annesinden öyle hamur işleri, börekler, poğaçalar, kekler, tatlılar, karnıyarıklar, sarmalar, dolmalar görmemişti.

 

Arca'nın evine temizliğe gelen yardımcı kadın Şadiye, haftada bir gün Meyil'in evine de gelmeye başlamıştı. İki katlı villanın camlarını silmek, banyoları yıkamak, mutfak dolaplarını ve merdivenlerini silmek gibi detaylı işlere Şadiye bakıyordu. Gitmeden üç çeşit yemek yapıp dolaba bırakıyordu. Arca kendi evindeki düzenin aynısını Meyil için de oluşturmuştu, aksi halde kız zaten tek başına kocaman evin işiyle uğraşmaktan bitap düşebilirdi.

 

Ece'ye, 'şimdilik burada olduğumu kimseye söyleme' diye tembihlemesine rağmen, bir sabah Betül ile Ece kapısına geldiler. Meyil, Ece'ye sitemli gözlerle bakıp kadını mahcup bir ifadeyle karşıladı.

 

"Be-Betül Hanım. Buyrun..."

 

"Ece'ye bakma o söylemedi. Ben komşulardan duydum."

 

"Tabii... Ben... Yalnız olduğum için size söylemeye çekindim."

 

Betül içeri girdi, derli toplu eve şöyle bir göz attı, bu dairede kalan eski kiracıyı tanıyordu o yüzden yeni taşınandan hemen haberi olmuştu. Küçük bir siteydi ve insanlar gelenler gidenler hakkında konuşuyordu. Meyil'in kolundaki göz alıcı pırlanta bileklik de dikkatinden kaçmamıştı. Herhalde öyle değerli bir şeyi o küçücük kız kendisi satın almış değildi. Doğrusu, Arca'nın Meyil'e doğum günü hediyelerinden biriydi, tam da Sibel'in istediği gibi pahalı hediyeler ve mücevherlerin ilki, kızın kolundaydı. Yeni hevesiyle evde bile bileğinden çıkarmadığı damla kesim su yolu bileklik hem zarif hem çok pahalı bir parçaydı.

 

 

Ece, kapının arkasında kankisine sarılırken kulağına fısıldadı.

"Kapıda Arca'nın arabasını görmeyince geldik. Annem, git bak bakalım, Meyil yalnızsa bir dolaşalım, dedi."

 

"İyi etmişsiniz. Ne içersiniz?"

 

"Sonra canım. Gel otur."

 

Meyil nefesini tutarak karşılarına oturdu. Betül, evi incelemesi bitince kendi kendine konuşur gibi, "Ev sahibi yeni eşyalar almış, her şey sıfır, çok şanslısın. Hoş olmuş." dedi.

 

"Evet, temiz, içime sindi."

 

"Sana neden yalnız kalacaksın veya o adamla mı kalacaksın diye bir şey sormayacağım Meyil. Okul konusundan dolayı zaten çok üzgünüm. Sadece hoş geldin demeye geldim. Bir ihtiyacın olursa lütfen söyle. Biz buradayız. Her zaman neye ihtiyacın olursa çekinme."

 

Meyil ağlamamak için gözlerini kırpıştırdı. Mırıltıyla teşekkür etti. "Annem de zaten... Küs değiliz yani... Uğruyor..."

 

"Ece anlattı. Üvey babandan kaçmışsın. Ne diyebilirim, keşke böyle olmasa ama bu yaşta kendi ayakların üzerinde durmanı takdir ediyorum. İş buldun, kendine ev kurdun, dershaneni ödedin. Aferin sana Meyil. Erkek arkadaşın hakkında yorum yapamıyorum tabii o başka bir konu! Yine de gençlikte olur böyle şeyler... Benim kızım da komple estetik oldu, size karşı çıkmak hiçbir işe yaramıyor. Destek olup yalnız bırakmamak en iyisi. Bize düşen bu."

 

"Teşekkür ederim Betül Hanım. Ece, gel kahve yapalım? Kahvaltı ettiniz mi, ben yeni kalktım isterseniz bir şeyler hazırlayayım?"

 

"Yok canım sağ ol, kahve yeter."

 

İki genç kız mutfağa girdiklerinde Ece, etrafa göz atıp

"Şuraya bak her yer bal dök yala! Sen mi temizliyorsun kanki? Sen zaten titizsin."

 

"Haftada bir yardımcı abla geliyor ama o gelene dek kirleniyor tabi, ben de yapıyorum bir şeyler."

 

"Ay mutfak çok tatlıymış. Alıştın mı? Rahat mısın?"

 

"Başlarda duvarlar üstüme geliyordu ama Arca yalnız bırakmadı zaten. Şimdi alıştım. Çok rahatım, Muarrem ayısı yok, kavga gürültü yok, para davası yok..."

 

"Arca nerede?"

 

"Onun evi Cennettepede."

 

"Haa? Oradaki villalar tamamen müstakil ve havuzlu. Annem yüz kere sordu birlikte mi yaşıyorlar diye. Ayrı ev tutman iyi olmuş kankim, yoksa çok tuhaf olurdu. Yanlış anlama benim için değil tabii ki büyükler için, hemen dedikoduya başlamışlar zaten. Yaşın küçükmüş bilmem neymiş. Annem, dedikoducu komşunun birine senin liseyi bitirdiğini, reşit olduğunu söyledi. Rahat ol."

 

Meyil, arkadaşının daldan dala atlayarak seri şekilde sıraladığı ve cevap beklemediği cümlelerine gözlerini şaşkınca kırpıştırarak baktı. Tamam, diyebildi. Onlar kahve içip üniversite tercihleri ve Ağustosta başlayacakları dershane, Meyil'in ehliyet kursuna yazılması hakkında sohbet ederken kapı bir kez daha çaldı. Bu kez gelen Sibeldi.

 

"Aşk olsun kızım, bensiz kahve mi içiyorsunuz?" diyerek şen şakrak bir tavırla kendini içeri attı, eli kolu dolu gelmişti, getirdiği yiyecekleri abartılı hareketlerle mutfak tezgahına bıraktı ve gidip Betül ile Ece'yi yanaklarından öptü. Son görüşmelerine nazaran yüzünde beş karış asık bir ifade ve ağzının ucuyla selam veren Betül'e sataştı,

 

"Ne o, Karadeniz'de gemilerin mi battı ayol?"

 

"Biz de tam, Meyil'in kendine düzgün bir gelecek kurması için neler yapabileceğini konuşuyorduk. Gerçi siz, bu meseleyi yeterince önemsemiyorsunuz belli!"

 

Dakika bir gol bir şeklinde Betül'den Sibel'e yapılan atak karşısında ortam buz kesti, Ece annesine kapa çeneni diye çıkışırken Sibel tabi altta kalır mı, derhal cevabı yapıştırdı.

 

"Pardon anlayamadım, sen benim anneliğimi mi sorguluyorsun?" İki elini beline çattı ve başıyla Ece'yi işaret etti, "Son gördüğümden beri bu çocuk evrim geçirmiş, sen kendi doğurduğunu tanıyabiliyor musun, bana dil uzatmadan önce onu söyle? Ece, özür dilerim kızım, çok güzel olmuşsun ama annene bu lafı çakmak zorundaydım!"

 

İki kadın, Ece'nin ortada ciyaklamasına aldırmadan ağız dalaşına girişince Meyil salon kapısının önünde bir an ne yapacağını bilemez halde kalakaldı. Kavga gürültü yok derken keşke dilini ısırsaydı! O sırada imdadına çalan cep telefonu yetişti. Arca'nın aramasını üst kata çıkarak cevapladı. Oysa onu içinde bulunduğu durumdan kurtaracak bir konuşma beklemiyordu. Arca telefonu açar açmaz kükredi.

 

"Sen napıyorsun orada, altın günü mü var, hayırdır?"

 

Meyil soruyu da soruluş şeklindeki kabalığı da anlayamadı. "Anlamadım canım, ne?"

 

"Evde diyürüm, kimler var kızım, sen ne halt ediyün orda?"

 

"A-annem var. Bide Ece'ler... Niye ki?"

 

"Eceler kim?"

 

"Annesiyle Ece işte, Arca ne oldu?"

 

"Çabuk dağıt onları, bir daha da misafir kabul etme! Anana da söyle, kafasına estiği gibi kapıya gelmesin!"

 

Meyil o kadar şaşırdı ki saniyelerce cevap veremedi, ağzı açık donup kaldı. Arca da zaten cevap beklemiyordu, bir kez daha, yüksek sesle ve oldukça sert sözlerle evdekileri defetmesini tekrarlayıp telefonu yüzüne kapattı. Bir de "Beni oraya getirtme!" diye tehdit savurdu.

 

Meyil alt kata döndüğünde benzi sapsarıydı. Betül ve Ece gitmek için ayağa kalkmıştı, onları teşekkür edip uğurladı ve annesine döndü.

 

"Sen de git. Arca beni almaya geliyor. Hazırlan dedi. Bir yere gidecekmişiz."

 

"Dur ayol bir yüzünü göreyim."

 

"Anne, karşılaşmayın şimdi bir cinslik yapar filan. Hadi, lütfen."

 

"Allah Allah?"

 

"Sinirleri tepesinde bu aralar."

 

"Tamam tamam. Ben yine gelirim."

 

"Sen gelme, ben uğrarım. Dedikoducu bir site zaten. Tamam mı?"

 

Sibel tamam deyip ayrıldı. Meyil, son ayrılıklarında öyle çok acı çekmiş ve hayatının gidişatı ile ilgili bunalıma girmişti ki Arca'yla tekrar sorun yaşamayı göze alamıyordu. Zaten az daha yine... Ece, birkaç gün önce The Gulf'e onu dinlemeye geldiğinde çektiği videoları düzenleyip birleştirerek kendi YouTube sayfasında 'kankimin sesine bakın, geleceğin starı!' diye paylaştığı için Arca arıza çıkarmış ve videoyu kaldırtmak istemişti. Yine tartışmışlardı. Yıldız Tilbe'den Buz Kırağı, Merve Özbey'den Duman, Tarkan'dan Kış Güneşi, Sezen Aksu'dan Tükeneceğiz şarkılarını muhteşem seslendirdiği anlardan kesitler videoda yer alıyordu.

 

Arca, kendisine sormadan internetten sesini ve kendisini paylaşmasını istemiyor hatta sosyal medya kullanmasını kati surette yasaklıyordu. Ece bu yasağı bilmeden delmişse de videoyu kaldırarak yayılmasını önleyebilirdi. Ancak video öyle yüksek izlenme sayısına ulaşmıştı ki Ece kaldırmayı kabul etmedi. Diğer sosyal medya platformlarında da Meyil'in sahne performansı elden ele bir virüs gibi hızla yayılıyordu, herkes birbirine gönderiyor, videoya binlerce hayran yorumu yağıyordu. Meyil de ilgiden memnun olunca Arca'nın videoyu kaldırması için baskı yapmasına karşı çıktı, kapattığı eski instagram sayfasını tekrar açtı, defalarca tartıştılar.

 

Arca sonunda Ece'ye, elindeki sözleşmenin fotoğrafını atıp Meyil'in yayın haklarını ihlal ettiği için dava açmakla tehdit ederek videoyu kaldırttı. Ancak video yayılacağı kadar yayılmış ve çoktan milyonlarca kez izlenmişti. Meyil'in, Arca tarafından özgürlüğünün kısıtlanmasına ve sosyal medyasına karışmasına verdiği tepki, ikisi arasındaki yeni kavga sebebi ve başka kırılmaların başlangıç çizgisiydi. Toz pembe hayalleri ile arasına kim girerse girsin yolundan söküp atmaya yetecek cesareti kendinde bulabilmek için kalbinin derinine, en saklı hazinesinin sesine uzandı.

 

 

*****

 

 

 

 

 

Loading...
0%