Yeni Üyelik
37.
Bölüm
@selinsafak

 

 

Meyil, Hukuk Fakültesindeki ikinci döneminde, Amfi-B'de, Aile Hukuku dersinde yine en ön sırada oturmuş, önünde defteri ve elinde kalemiyle hızlı ve dikkatli şekilde not tutuyordu. İlk dönemde tuttuğu notları temize çekip okulun anlaşmalı olduğu fotokopiciye bırakarak satmış ve epey harçlık kazanmıştı. Devam zorunluluğu olmadığı için derslere katılmayanlar ve dersleri alttan alanlar onun inci gibi yazısıyla hocaların ağzından çıkanı yazdığı notlarına yüksek meblağlar ödemeye hazırdı. Meyil, not satma işinin çok mantıklı olduğuna karar vermişti. Hem dersleri sıkıca takip edip yazıya geçirirken daha iyi öğreniyordu hem de paraya çeviriyordu. Vize notları da çok yüksekti, sınıfında en yüksek puanları alan ilk beş öğrenci arasında olduğu için tüm gözler yine üzerindeydi.

 

Zekası ve çalışkanlığıyla olduğu kadar güzelliğiyle de gözler üzerindeydi. Okula başladığı ilk günden itibaren sayısız oğlandan çıkma teklifi almıştı. Oysa giyim kuşamına hiç özen göstermiyordu, makyaj yapmıyor, bazı günler saçını bile taramıyordu. Kışlık kombini, üniforması haline gelen siyah taytları ve bol sweat shirtlerinden, yazlık kombini ise kot şortları ile üzerine ütülemeden geçirdiği t-shirtlerinden ibaretti. Saçları her gün kuaförden çıkmış, bol makyajlı, estetikli, ithal marka çantaları, milyarlık parfümleri, marka ayakkabılarıyla salınan bazı hemcinsleri arasında dedikodusunun yapıldığını işitmişti.

 

İyi niyetliler, 'Çok güzel kız ama biraz varoş!' Diyorlardı. Daha kötü niyetli ve kıskanç olanlar ise, 'Üstü başı dökülüyor, hangi pazardan giyiniyorsa derhal imajını düzeltsin. O saçlar ne öyle bitli midir nedir? Paçoz şey!' diyorlardı. Kızların kendisini tepeden tırnağa süzen eleştirel bakışları da, erkeklerin ilgisi ve hayranlığı da Meyil'in umurunda değildi. Günlük hayatında her zaman çok sıradan giyiniyordu çünkü biliyordu ki Hollywood yıldızları gibi star olan onun yüzüydü. Süslenmeye ihtiyaç duymayacak kadar güzelliğine güveniyor hatta bazen güzelliğinden sıkılıp saklamak istiyordu. Lise ikide yaşadığı popüler fakat soğuk kız buhranını tekrar yaşıyordu, varoluş sancılarıyla kıvranıyor, içine kapanıyor, kimlik bunalımlarında bir yol aranıyordu. Güzel kız olma şansıyla birilerinin, okulun zengin ve popüler oğlanlarının sevgilisi olma zorunluluğunun dayatılmasından nefret ediyordu.

 

Dedikodular, ortam kurma çabaları, tanışma muhabbetleri, erkeklerin takılacak kız listeleri, kızların gruplaşmaları, zenginlerle bursuların kimi samimi olup kimi kutuplaşmaları derken bir sürü arkadaş edinmişti. Kendisi gibi olanlar da vardı, hiç bilmediği dünyalardan gelenler de... Nitekim üniversite yeni bir dünyaydı ve Meyil bu dünyada var olmanın binbir türlü yüzüyle tanışacaktı.

 

Kendisini 'sana bir sürprizim var, çok eğlenicez,' diyerek ana binaların arkasına çekiştiren arkadaşına ne yaptığını sormayı ancak karşısında onları görünce akıl edebildi.

 

"Dilara napıyorsun, ben bu çocuklardan hiç hoşlanmıyorum!" Dediği erkek öğrenciler, okulun en zengin ve havalı iki oğlanının ta kendisiydi ve kıpkırmızı bir Ferrari'nin yanında kızları bekliyorlardı.

 

Meyil, o ünlü ikiliye bakıp Dilara'yı durdurdu, kulağına eğildi.

 

"Eymenle sen ne ara? Kızım, o herif Gülşah Şahoğluyla çıkmıyor mu? Yanındaki de züppe!"

 

"Gülşah'la ayrıldılar canım, şimdi o tikican derdine yansın. Yürü hadi salaklık etme, bizi Bebek Chill'e götürecekler. Üff keşke düzgün giyinip gelseydin biraz kızım, ne rüküşsün ya! Neyse bir Avm'ye uğrar şu salaklara bir şeyler aldırırız..."

 

"Nee?"

 

"Bak şimdi şöyle yapıyoruz, yolda benim başım ağrıyor diyorum, kafein iyi gelir diye canım soğuk kahve istiyor. Sen kahveni üstüne döküyorsun, sonra yol üstündeki İstinye'ye giriyoruz! Aa o da ne? Sen kartını yurtta bırakmışsın! Tabi Poyraz da eşşek değil ya, sana yeni ciciler alıyor! Sonra hoop Chill'de locadayız!"

 

"Dilara saçmalama ya ben bu heriflerden kıl kapıyorum. Hem bizi çok aşar bu mirasyediler kızım delirdin mi? Poyraz dediğin dallama, Necip Altınel'in oğlu! Herifin yalısı var!"

 

Dilara elbette oğlanların hepsinin soyunu sopunu, şeceresini biliyordu. Üç senedir Sadi Eymen Asya'nın peşindeydi. Türkiye'nin altmış yıldır en ünlü ve en zengin holdinglerini yöneten, isimleri cemiyet magazinlerinden hiç düşmeyen Asya holdingin gözde varislerinden biriydi. Ara sıra uğradığı okulda tüm kızların hayranı olduğu yakışıklı ve hızlı bir çapkındı. En son sevgilisi olan Gülşah Şahoğlu ise yine okulun en güzel ve havalı kızlarından biri ve İstanbul cemiyetinin popüler varislerinden biriydi. Dilara bu oğlanı kendisiyle takılmaya ayağına kadar getirmişken Meyil'in saçma inadı yüzünden hiç de bu fırsatı tepmeyecekti.

 

"Sen gelmezsen ben de tek giderim! Kaç zamandır Eymen'i kafalamaya uğraştığımı biliyorsun, Poyraz da sana bayılıyor, seni getirmem için bi dünya dil döktü. Sen şimdi gelmezsen ben bu kasanovalarla tek kalırım, beni çiğ çiğ yerler..."

 

"Bak, bu herifler bizi yatağa atmadan bırakmaz, ben de o boyuta asla gitmem. Sen ne halt yersen ye! Poyraz'dan hoşlanmıyorum, sinsi bakışlı, itin teki. Ben mi dedim buluşma ayarla diye?"

 

"Kızım hadisene herifler basıp gidecek şimdi, ne istersen yaparım Meyil, birkaç saat idare et ya? Hadi bak, biraz takılalım sonra sıkılırsan sen yurda dönersin."

 

"Ya bela olursa?"

 

"Ateş olsa cürmü kadar yer yakar! Bu zengin züppeleri gölgesinden tırsar be kızım, ne belası? Ailesinin adını belaya karıştıracak göt nerde bunlarda? Kolay lokma arar bunlar, sen de kolay olmazsın hem sana daha çok dibi düşer salağın! Bu tipler reddedilmeye alışık değildir. Sen ağır kızı oyna, bir bakmışsın nişan yüzüğü gelmiş! Düşünsene hayatın kurtulur!"

 

"İstemiyorum! Manyak mısın ne nişanı, benim babam hapiste, bu beyzade beni ne yapsın? Yalısının kapısından giremem. Sen de ıslak rüyalarını daha makul zenginlerle gör. Salak..."

 

"Meyil, şu Bebek'teki mekanı merak etmiyor musun? Hani bizim neyimiz eksikti orada sahneye çıkanlardan? Gidip akustiği görecektik, işte fırsat!"

 

O sırada Sadi Eymen Asya birkaç adımla yaklaşıp seslendi,

"Dilara bir sorun mu var?"

 

Dilara tatlı bir gülümsemeyle oğlana döndü,

"Bizim şaşkın çantasını yurtta unutmuş. Öğrenci kimliği yanında ama sorun olur mu diye konuştuk."

 

"Olmaz ya, gelin hadi."

 

Dilara, Meyil'in elini sıkıca tutup kızı adeta öne doğru fırlattı. Meyil isteksiz birkaç adımla ilerleyip genç adamlara selam verdi. Poyraz, Eymen'in Ferrarisinin arkasındaki kendi Porschesinin kapısını açtı.

 

"Meyil, gelsene canım."

 

Meyil sıçtık diye düşünerek siyah alçak spor arabaya yaklaştı.

 

"Merhaba Poyraz. Dilara ısrar etti ama ben çok geçe kadar takılamam, bilgin olsun. Baştan söyleyeyim de? Proje ödevim var."

 

"Ben seni istediğin saatte bırakırım Meyil, rahat ol. Sen benimle gel, Eymenle Dilara'yı yalnız bırakalım uyar mı?"

 

Meyil tereddütle bir arkadaşına bir oğlana bakınca Poyraz güldü.

"Kasma ya, yemem seni. Flört etmek zorunda değiliz arkadaşça? Hadi."

 

Arkadaşça deyince tüm kızlar gibi Meyil de kendini baskı altında hissetti. Şimdi kabul etmese Kezban yaftası yiyecek, sen yanlış anladın, amma da kastın imalarıyla muhatap olacaktı. Mecburen Poyraz'ın spor arabasına bindi.

 

Yolda biraz sohbet ettiler. Nerelisin, kaç yaşındasın, dersler nasıl gibi klasik sorularla seviyeli bir arkadaş muhabbetiydi. Meyil, dakikalar geçtikçe genç adamın terbiyeli ve açık sözlü oluşundan rahatladı. Demek göründüğü gibi züppe biri değildi.

 

"Ben senin gelmeni özellikle istedim, dönem başından beri seni izliyorum. Çok güzel bir kızsın o ayrı ama duruşun farklı. Nasıl desem, öyle sıradan kızlara benzemiyorsun. Derslerine bakıyorsun, mesafelisin. Seni kimseyle görmedim. Senden hoşlandım ama tabi sen de istersen, önce tanışırız. İstemezsen veya bir sevgilin varsa sorun değil. Burslu olduğuna göre çok akıllı birisin, senin gibi zeki bir arkadaşım olması da hoşuma gider." Diyordu Poyraz samimiyetle.

 

Meyil, "Sağ ol. İlişki düşünmüyorum. Arkadaşlık kafi. Yanlış anlama hoş çocuksun ama ben... Dediğin gibi derslerimle ilgileniyorum."

 

"Tamam güzelim, hiç sorun değil. Şu Eymenle Dilara'nın arasını yapalım bari. Ee başka neler yapıyorsun? Seni müzik kulübünde gördüm, sesin çok güzelmiş? Anlatsana?"

 

Meyil anlattı. Kısa bir sahne tecrübesi olduğundan, çaldığı enstrümanlardan, müziği sevdiğinden fakat hobi olarak devam edeceğinden bahsetti. Poyraz, kızı tatlılıkla dinleyip destekledi. Bebek'teki Chill Club'ın açılış saatine kadar oyalanmak için Boğaz kenarındaki bir kafeye gidip kahve içtiler, sohbet ettiler. Dilara ve Eymen yanyana, elele, sarmaş dolaş olmuştu bile. Poyraz ise Meyil'e arkadaşça mesafesini koruyordu.

 

Eymen'in ara sıra,

"Hayırdır sizin aranızdan tren geçecek? Kimyanız tutmadı mı?" Sataşmalarına aldırmadılar.

 

Sohbet sırasında oğlanlar ne lüks yaşantılarından, ne yurtdışı gezilerinden, ne arabalarından, yatlarından, yalılarından, aile şirketlerinden söz etti. Sanki aynı muhitin çocuklarıymış gibi gündemden, okuldaki hocalardan, ufak dedikodulardan laflayıp durdular. Meyil'in çekincesi böylece azaldı, iki genç adamın da uzaylı olmadığına hatta hoş sohbet ve mütevazi olduklarına karar verdi.

 

Boğaz'a nazır Chill Club'te, oğlanların daimi müşteri olduğunu anladıkları Vip girişten mekana girip localardan birine yerleşerek canlı müzik dinlediler, Dilara, en pahalı viskilerden sipariş edip epey sarhoş oldu, Eymenle dans etmeye çıktılar. Meyil ise hafif bir kokteyl söyleyip bütün gece boyunca kadehine buz ilavesi yaparak oyalandı, müzikte ritim tutarak eğleniyormuş rolü yaptı, ara sıra şarkılara eşlik etti, sahnedeki Bengü'yü videolar çekti. İç geçirerek kendisini o sahnede hayal ettiyse de bunu Poyraz'a söylemedi. Poyraz slow bir şarkıda onu dansa kaldırınca ayıp olmasın diye kalktı.

 

Kalabalık sahnede oğlanın omzuna ellerini soğuk ve mesafeli bir şekilde koydu ve dans ederken hep etrafa baktı. Poyraz da ona fazla sokulmadı, ara sıra yüksek ses nedeniyle kulağına eğilip etraftaki fazla yakın çiftleri işaret ederek şaka yaptı. Meyil hem güldü hem gerildi. O da birkaç şaka yaptı.

 

"Herkes amma şık şıkıdım giyinmiş, ben bir tuhaf oldum."

 

Poyraz yüzünü kırıştırarak, "Çok çiğ değil mi? Bu kadar seksapelite beni yoruyor. Estetiklerin abartısı da ayrı alem! Hep aynı kaydırak burunlar, şiş dudaklar, yelpaze kirpikler, protez cadı tırnakları... Doğal kız kalmadı."

 

"Kendilerini böyle iyi hissediyorlarsa diyecek bir şey yok. Body shaming yapmayalım!"

 

"Haklısın, pardon. Aslında lafın sonunda sana iltifat edecektim ama beceremedim. Çok güzelsin Meyil. Gözlerinin rengi yakından bakınca aklımı başımdan aldı. Karadeniz'in hırçın güzellerindensin."

 

"Teşekkür ederim. Oturalım mı?"

 

"Olur."

 

Oturdular. Meyil önünde süründürüp durduğu kokteyli içemeyeceğini söyleyip tuvalete gitti. Döndüğünde locadaki bir köşede Eymen ve Dilara'nın kucak kucağa yiyiştiğini gördü. Yerine oturmayıp locanın önündeki balkona geçti ve alt katta dans edenlerle sahnedeki şovu izlemeye başladı.

 

Poyraz yanına geldi.

"Naber?" Hafif çakırkeyif olmuştu.

 

Meyil, yüzüne sokulan sarışın hoş suretin ve mavi gözlerin buğusuna bir an baktı. İçinde bir elektrik kırıntısı arandı. Yakışıklı bir çocuktu, çok varlıklıydı, asil ve hoş sohbetti, kibardı... Ensesinde biten dağınık sarı saçları, parlak mavi gözleri, güneşte yanmış hoş kürekçi fiziği ve düzgün İstanbul aksanıyla çekici biriydi. Ancak ona baktığında midesinde kelebekler uçuşmuyordu. Hiç mi şansı olamazdı? Kendine bunu neden yapıyordu? İmkansız ve tehlikeli bir sevda uğruna mı? Değer miydi?

 

Gülümsedi, "İyidir. Arkadaşlık görevimiz tamam gibi."

 

"Hıı, hızlı çıktı bizimkiler."

 

"Onlar erdi muradına, derken... Kusura bakmazsan ben artık dönebilir miyim? Çok iyi vakit geçirdim, teşekkür ederim."

 

"Biraz daha kalsana?"

 

"Ödevim var."

 

"Bir kahve içelim?"

 

"Poyraz lütfen? Ben taksiyle giderim."

 

"Yok canım bu saatte ne taksisi? Söz verdim, seni bırakırım."

 

"Zahmet olmasın?"

 

"Rica ederim."

 

"Kusura bakma, seni de suratsızlığımla gerdim."

 

"Aşkolsun canım, ben çok keyif aldım. Öyle hoppa kızlardan hoşlanmıyorum zaten."

 

"Ben de iyi vakit geçirdim, sağ ol. Ama gerçekten kendim gidebilirim. Sen eğlenmene bak, hatta çaprazdaki beyazlı kız gecenin başından beri seni kesiyor, kaçırma bence!"

 

Poyraz bir kahkaha attı, "Haa o mu? Yok ya! Öyle birine mi benziyorum? Seninle geldim, seninle çıkarım. İlla ilişki olması gerekmiyor."

 

"Çok naziksin."

 

Meyil, nedense kendini çok mahcup hissediyordu. Oğlanın kendisine ne maddi ne manevi bir yamuğu olmuştu, bu asalet onu bir şeylerin yanlış olduğu fikrine sürüklüyordu. Tekrar tekrar kusura bakma dedikten sonra ekledi.

 

"Poyraz? Çok memnun oldum, gerçekten, çok hoş ve çok kibarsın. Ancak benim bir sevdiğim var. O yüzden sana karşılık veremem. Dediğin gibi arkadaş kalabilirsek ne ala. İstemezsen anlarım."

 

Poyraz ağır ağır başını salladı ve "Anlamıştım zaten. Ne mutlu onu böyle sadakatle bekleyen bir sevdiği var. Çok şanslı adam! Hani ben de sıkı bir rakip sayılırım ama hiç taviz vermedin." Dedi.

 

"Öylesin! O şanslı adam yalıda oturmuyor ama anlarsın işte, benim derdim o değil..."

 

"İşte yalıların ve Porschelerin düşüremeyeceği kızlar da var! Gerçekten harika bir insansın Meyil. Bozma kendini. Çok memnun oldum."

 

Gülüştüler ve arkadaş kalmak üzere numaralarını kaydedip el sıkıştılar. Meyil bu geceyi kazasız belasız atlattığı için, düzgün bir genç adama denk geldiği ve onun gibi birinden bunca iltifat aldığı için kendisiyle gurur duyuyordu. Yurda dönünce Dilara'ya bir kısa mesaj yazıp rahat bir uykuya dalacaktı.

 

<Bu akşam beni çok zor durumda bıraktın. Sana Eymenle mutluluklar, bir daha görüşmeyelim.> diyecekti.

 

Ancak gece henüz yeni başlıyordu. Poyraz, hesabı istedi ve onlar ayaküstü hesabın gelmesini beklerken Eymen, kucağında Dilara olduğu halde ikisine seslendi. Önce "Hesabı ben öderim bro." Dedi. Sonra kendilerine doğru dolu bir tepsiyle yaklaşan garsonu işaret etti. "Tekila söyledim! Yeni teknemi kutluyoruz!"

 

Meyil, rahatsız bir ifadeyle Poyraz'a yalvarır gibi baktı, Poyraz hafif sarhoştu ve kızı görmezden geldi. Eymen, o geceyi Dilara ile geçirmeyi garantilemişti fakat arkadaşı elindeki pilici kaybetmek üzereydi. Ona yardım etmek için hep uyguladıkları taktiği öne sürüyordu.

 

En pahalısından bir şişe tekila, kristal shot bardakları ve süslü meyve tabağı locadaki masaya dizilirken Dilara atıldı ve Meyil'i kolundan tutup oturttu. Meyil, ona seni öldüreceğim bakışları attıysa da kız hiç oralı olmadı.

 

Poyraz, Meyil'in yanına oturup kulağına eğildi,

"Kasılma, içiyormuş gibi yap yoksa Eymen hayatta bırakmaz. Ben seni birazdan götüreceğim."

 

Meyil biraz rahatlamış halde masadaki shotlardan birine uzanıp eline aldı, Eymen'in yeni teknesine kadeh kaldırdı, bardağı dudaklarına götürdü fakat içmedi, parmaklarıyla küçük kadehi sararak eksilmediğini çaktırmadan elinde tutmaya devam etti. Eymen ve Dilara öpüşürken çaktırmadan kadehteki sıvıyı ayaklarının dibine boşalttı.

 

Poyraz ona göz kırptı ve aynısını yaptı. Araba kullanacağı için daha fazla alkol almayacağını söyleyerek Meyil'i biraz daha rahatlattı. O sırada içeriye gizlice sızan magazincilerin cep telefonu kamerasıyla kendilerini fotoğrafladığından kimsenin haberi yoktu.

 

Yüksek müzik sesinden dolayı konuşmak için birbirlerine sokularak fısıldaşmak zorunda kalıyorlardı ve bu yakın görüntüler, magazin muhabirinin heveslerinde birkaç saat sonra internet sayfalarına şöyle düşecekti;

 

<Cemiyetin gözde veliahtları Bebek gecelerinde!!!

 

Ülkenin en büyük kuyumculuk şirketlerinden Altınel Holdingin ünlü veliahtı, Poyraz Altınel Bebek Chill'de sarışın bir güzelle görüntülendi! Poyraz Altınel'in yakın arkadaşı, Asya Holdingin sahibi Sadi Ethem Asya'nın torunu, Sadi Eymen Asya da, yeni aşkıyla samimi görüntüler sergiledi. İstanbul sosyetesinin genç veliahtları çapkınlıklarına hız kesmeden devam ediyor. Gizemli güzellerin kim olduğu ise merak konusu...>

 

Ayrıca Meyil'in oğlanla dans ederken ve arabasına binerken çekilmiş fotoğrafları da vardı.

 

Eymen, Dilara ile dans etmek için kalkarken Meyil ve Poyraz'a da kalkmaları için baskı yapıyordu. Meyil neredeyse yeter diye çığlık atacaktı fakat Poyraz'ın yine kulağına eğilip,

"Danstan sonra sıvışırız işte!" demesiyle oğlanın elinden tutup alt kattaki piste yürüdü. Merdivenlerden inerken biran neon ışıkların altında gördüğü tanıdık bir kadın simasıyla aydınlandı.

 

"Poyraz gelsene!" Deyip oğlanı elinden çekiştirmeye başladı.

 

The Gulf'ün açılış gecesine katılan sanatçıların menajeri, oradaydı! Meyil'e kartını vermişti. İşte karşısındaydı! O gece şansı yaver giderse onu buraya getirdiği için Dilaraya minnet duyabilirdi! Poyraz neler olduğunu anlamadıysa da genç kızı takip etti. Ünlü menajer Nurhan Çolakoğlu'nun, sahnenin hemen önündeki kalabalık masasının önüne vardılar. Masada vokalistler, rejisörler, besteciler, müzisyenler kimler yoktu ki! Meyil çoğunun ismini bilmese de sima olarak tanıyordu. Sevimli bir gülümsemeyle kadına sokuldu.

 

"Merhaba Nurhan Hanım. Ben Meyil Akyüz."

 

Ellili yaşların sonundaki, iri yarı, rastalı saçlı, bohem giyimli, kolları ve göğsü çeşit çeşit boncuklarla bezeli, yüzü çiçek bozuğu, kocaman ağızlı kadın kaşlarını kaldırarak baktı. Yanındakiler hiç istifini bozmadan içip kahkahalar eşliğindeki sohbetlerini sürdürdüler. Meyil, yüksek sesten dolayı bir adım daha yaklaşıp bu kez tokalaşmak için elini uzattı. Daha yüksek sesle tekrarladı,

 

"Meyil Akyüz ben. Sizinle Körfez'de The Gulf Club'ın açılışında, Melek Mosso konserinde tanışmıştık. Ben açılış solistiydim, bana kartınızı vermiştiniz."

 

Meyil'in eli havada kaldı, terleyen avcunu kot şortuna kurularken çok utanmıştı. Nurhan bariz bir sıkıntıyla gözlerini devirdi, kadehine uzandı, dudak bükerek,

 

"Çıkaramadım canım, ne istiyorsun?"

 

"Ben..." derken kuvvet almak ister gibi Poyraz'ın eline yapışmış neredeyse acıyacak kadar sıkıyordu.

 

"Şey, ben. Şarkıcı olmak istiyorum. Sesimi çok beğenmiştiniz. Acaba sizinle..."

 

Derken masadan yükselen kadınlı erkekli kahkahaların arasında cümlesi ezildi, kayboldu.

 

Nurhan çok bilmiş gözlerini kedi gibi kısmış, şimdi kızın elini tuttuğu oğlana dikkatlice bakıyordu. Çarpık bir sırıtışla oğlana belli belirsiz bir kaş selamı verdi.

 

"Poyrazcım, kız arkadaşın çok içmiş galiba. Götür onu buradan. Bir toplantıdayım şuan."

 

Meyil bir hamle daha yaptı. "Nurhan Hanım, ben sizinle görüşmek isterim. Mümkünse adresinizi..."

 

Sözü yine sarhoş kahkahalarla kesildi. Artık masadakiler şöhret dilencisi bu cılız genç kıza dönmüş onun zavallı haline gülüyordu.

 

Nurhan, ekibinin eğlencesine katkıda bulunmak için elini kaldırıp üstünü kıza uzattı.

 

"Öp bakayım çocuğum. Ne güzel şeysin sen ayol! Ablan kurban olsun sana!" Diyerek Bülent Ersoy taklidi yaptı. Masadakiler gülmekten birbirlerinin üstüne yatmaya başladılar.

 

Meyil buz kesmiş halde bir adım geri çekildi.

 

Poyraz kızın koluna asılıp kulağına, "Saçmalama yürü hadi!" diye tısladı ve Meyil'i o sarhoş müzisyenlerin önünden çekiştirdi.

 

Hızlı adımlarla kulübün dışına kadar çıktılar. Meyil açık havaya çıktığında gözyaşlarından kör olmak üzere ve soluk soluğa kalmıştı.

 

Poyraz karşısında öfkeli hareketlerle sağa sola bakındı.

"Sen naptın? Rezil ettin beni! Meyil neydi bu? Sen beni bu şekilde nasıl kullanırsın?"

 

"Kes sesini be! Sen beni yatağa atmak için şirinlikler yaparken iyiydi!"

 

"Ben öyle bir imada bile bulunmadım!"

 

"Hadi ordan kaç saattir beni oyalayıp içirmeye çalışıp duruyorsun! Yok kokteyli beğenmediysen başka bir şey dene, yok şunu dene, bunu dene! Yer miyim baksana bana? Hem... Ben o kadınla hakikaten tanıştım! Bana kartını verdi, albüm yapacağını söyledi! Pis karı, nasıl da bilmezden gelip eğlendi benimle! Seni kullandığım falan da yok Poyraz, kadını görünce konuşmak istedim, sen de elimi tutuyordun, seni sürükledim..."

 

Sarışın genç adam kızın ağladığını görünce biraz sakinleşmiş halde bekledi, oflayıp pufladı.

"Alay etti, makaraya aldı resmen. Bir sürü zibidiye malzeme olduk!"

 

"Kusura bakma Poyraz. Ben ne bileyim böyle kaşarlık yapacağını."

 

"Her neyse içeri gidelim, bir şeyler içmem lazım! Sinirim tepeme çıktı! Gel birer bira alalım arabada içer, seni yurduna götürürüm. Hadi..."

 

Meyil, genç adama yaşattığı rezalet sonrası bu kadarını borçlu olduğunu düşünerek onunla locaya döndü. Bu arada yıllık albümü yapmaya yetecek kadar fotoğrafları çekilmişti. Tam merdivenlerin önünde Meyil sol koluna temas eden sıcaklıkla zınk diye durdu.

 

Tanıdık, ürperten temas o hayalkırıklığı arasında çölde serap gibiydi. Arkasını döndü, Arca'nın yarım metre mesafede durduğunu görünce nabzı hızlandı. Tehlike saçan bakışları Meyil'in hala Poyraz'ın avucunda duran sağ elin üstündeydi.

 

Poyraz gözlerini kıstı, "Sen kimsin be?" diye yeni gelene çıkıştı.

 

Arca, seğiren tek kaşıyla oğlana kızın elini işaret etti,

"Ecelin! Şimdi o elini çekmezsen seni calaskalla bu tavana asarım, cemiyet hayatına cansız manken olarak devam edersin! Siktir git!"

 

Poyraz, Meyil'in elini bıraktı fakat korumacı bir tavırla yarım adım önüne geçti, çenesini uzatarak diklendi. Meyil dişlerini sıkarak havada yükselen gerilimin Poyraz'ın aleyhine yükseldiğini hissediyordu.

 

"Hadi lan ordan! Güvenlik çağırıyorum!"

 

Meyil araya girdi, "Poyraz hayır! Onu tanıyorum." Dedi çocuğun başı Adanalıyla fena halde belaya girmeden önce. Poyraz'ı uzak durmaya ikna etmek için ondan uzaklaşıp Arca'nın yanına geçti. "Eski bir arkadaşım, Körfez'den. Gitsen iyi olur."

 

"Meyil emin misin? Bu, O mu?"

 

Meyil başıyla onayladı. "Eminim. Git lütfen. Kusura bakma. Okulda görüşürüz."

 

Arca burnundan soluyor, her an birilerine kafa göz dalacakmış gibi kavga sinyalleri saçıyordu. Gitmekte tereddüt eden Poyraz'a

"Hiç sanmıyorum! Bir daha seni Meyil'in yakınında görürsem Allah yarattı demem! Bakma lan öyle, bas git!"

 

Poyraz üstüste olanlara bir anlam veremese de kendi karizmasını düşünerek hareket ediyordu.

 

"Bana ihtiyacın olursa ara Meyil." Deyip nihayet gitti.

 

Arca arkasından yumruk yaptığı elini havada savurdu,

"Lan hala ne diyor! Elimde kalacak zibidi!" derken Meyil ile göz göze geldi ve kızın ağlamak üzere dolu dolu olan güzel gözlerinin uyarı yüklü bakışlarıyla kedi gibi sindi. Yutkundu.

 

"Sen burada ne halt ediyorsun Meyil?" diye yarı azarlar yarı kırgın tonda fısıldadı.

 

"Gördüğün gibi Arca! Asıl sen?"

 

"Gördüğün gibi... Yürü hadi..."

...

 

Kulübün arka kapısında bekleyen siyah minübüsün amber rengi ambiyans ışıkla aydınlatılmış arka kısmına önce Meyil sonra Arca bindi. Orijinal Mercedes Maybach deri makam koltuklarında karşılıklı oturdular. Elektrikli ara bölme, filmli camla şoför ve yolcuların bağlantısını kesiyordu. Ahşap Maun kaplama konsollardan birinin altındaki buzdolabından Arca kendine bir kadeh viski aldı, Meyil'e teklif etmedi.

 

Meyil ince ince sızan gözyaşlarını parmaklarına silerken sessizce içine çekilmiş oturuyordu. Maruz kaldığı muamele, abuk subuk ortamlardan sonra Arca'nın bir süper kahraman gibi hop diye ağ atarak tavandan üzerine inişi çok dramatikti. Yine de kendini çok rahatlamış hissediyordu. Adamın varlığı uzun bir yolculuğun ardından evine dönmek gibiydi. Hatta evindeki mutfak masasının üzerinde anne yapımı kakaolu kek bulmak gibi.

 

"Sen hiç rahat duramaz mısın? Ne işin var o playboylarla?"

 

"Okuldan arkadaşım!"

 

"Locada yiyişenler bana pek arkadaş gibi gelmedi."

 

"Sana ne?"

 

"Magazinciler resimlerinizi çekti!"

 

Meyil çığlık attı, "Nee? Kim? Ne- ne zaman?"

 

Arca omuz silkti, "Bana nee?"

 

"Ciddi olamazsın?"

 

"Ulan gezdiğin herif ultra milyoner bir sülalenin çocuğu farkında değil misin? Yarın magazinde boy boy haberlerini görünce anlarsın!"

 

"Off hayır ya! Aramızda bir şey yok ki! Dilara zorladı, Eymen'i tavlamak için... Aklıma sıçayım!"

 

"Sen Poyraz'ı tavlamak istemedin mi?"

 

"Hayır ya! Kes şunu! Arkadaşım diyorum, anlamıyor musun? Öyle olmasa çocuğu tehdit edip ödünü patlatmana göz yumar mıydım?"

 

"Şansını denerdin."

 

"Arca, seni ben davet etmişim gibi triplere girmene gerek yok. Ben orada başımın çaresine bakıyordum."

 

"O kart orospunun masasına sokak kedisi gibi sürtünüp kendini rezil ederek mi? Hah! Başının çaresine bakıyor-muş! Aptal!"

 

"Yeter! İndir beni! Sen benim babam ya da ağabeyim değilsin, seni çağırmadan kendi çapında yardımıma gelip beni azarlayamazsın! Sen kendini ne sanıyorsun ya? Söyle şoföre dursun, inicem!"

 

"Lan... Anlaşıldı sen bu kafayla adam olamayacaksın. Seni kendimden koruyayım derken asıl senden korumam lazım!"

 

"Ne koruması nee? Niye sen kendi kendine görevler ediniyorsun?"

 

"Meyil mantıklı ol. Seni asla bırakmayacağım. Anla şunu!"

 

"Neden? İşin yok mu senin?"

 

"Var."

 

Meyil biraz sustu ve karanlık camların ardından yolu görmeye çalıştı.

"Yurda gidiyoruz dimi?"

 

"Hayır."

 

"Nereye?"

 

"Görürsün."

 

"Arca beni alıkoyamazsın! Hemen arabayı durdur!"

 

"Saat çok geç oldu, birkaç saat dinlen. Sabah konuşacaklarımız var sonra gidersin yurduna."

 

"Nereye dedim?"

 

"Otele."

 

"Hangi otel? Anneme haber vericem söyle! Çığlık atarak polisi aramamı istemiyorsan söyle? Kaçırılmadığımdan emin olmam lazım."

 

"Ulan seni kaçıracak olsam istediğim zaman kaldırmaz mıyım? Sor bakalım ben seni kaçırıp başıma bela etmek istiyor muyum Allah'ın delisi!"

 

"Sensin o, psikopat, ruhsuz, narsist mafya! Nereye dedim?"

 

Arca cep telefonunu çıkarıp hızlı hızlı bir şeyler yazarken başını kaldırmadan cevapladı.

"The Eclat Otel, Beşiktaş. Annene konum attım."

 

Meyil kollarını göğsünde çaprazladı, "İyi!" Dedi, beden diliyle iletişimi kestiğini belli eder halde bacak bacak üstüne atıp hırsla yüzünü genç adamdan öteye çevirdi.

 

Arca bir kadeh daha viski aldı. Cep telefonunu kurcaladı.

 

Meyil az sonra sordu, "Otel ne alaka? Evin yok mu? Ayrı odalar tut bari."

 

Arca bıkkınca iç geçirdi, "Otel benim. Evim orası. İstediğin odada kalabilirsin, seni zorla sikmeye meraklı değilim."

 

"Pislik!"

 

"Kes sesini." Deyip Arca avukatıyla görüştü ve kısa kısa emirler vererek gece kulübünde çekilen fotoğrafların yayınlanmamasını istedi.

 

"Orijinal kopyalar bana gelecek. Evet, Poyraz Altınel. Lan evet, o velet! Bildiğin Altınel! Kuyumcu! Bir gün lazım olur, kasada dursun. Yayınlanmayacak. O piç paparazzi ayak direrse kolunu bacağını kırdır. Adım geçmesin."

 

Meyil dehşete düşmüş yüz ifadesiyle genç adama gözlerini devirerek baktı. Arca telefonu kapatınca söylendi,

 

"Tehdit şantaj, kol bacak kırma! Hah bir de alıkoyma! Bravo, kendini çok geliştirmişsin! Büyümüşsün, el bombasıydın, nükleer bomba olmuşsun!"

 

"Rica ederim."

 

"Sana teşekkür etmedim!"

 

Arca yerinden kalkıp kızın yanına oturdu ve dimdik bakışlarını Meyil'in yüzünde ve bedeninde süzerek gezdirdi.

 

"Yoksa trangelini mi bozdum? Şimdi de ünlü olmak için bu mirasyedi veleti mi kullanacaktın? Baktın Adanalı kabadayıyla olmuyor, ha? Ünlü playboyla magazine düşmek işine mi gelirdi? Reklamın iyisi kötüsü olmaz derken magazin motoru olmaya mı niyetlendin?"

 

Meyil elini kaldırıp çığlık atarak Arca'yı tokatladı. Arca onun tokatını yiyip bileğini tuttu ve kızın canını acıtarak büktü, tokatını hafif şiddette olsa da aynen iade etti. Saçına asılıp kızın başını geriye bükerek yüzüne eğildi,

 

"Sana dokunanı, dokunmaya yelteneni, seni rüyasında göreni, hayal edeni bile gebertirim! Duydun mu? Sen o imzayı ikinci kez attığın gün, benimle ölümüne nikahlandın kızım! Benden başkasıyla birlikte olmayacaksın! Gerekirse İstanbul'un bütün erkeklerini ipe dizer gene seni kendime saklarım!"

 

"Sana asla dönmeyeceğim pis katil! Kıskançlıktan kuduracaksın! Bırak beni!"

 

Minibüsün arkasında kısa bir itiş kakış, Meyil'in adamın kendisini tutan kolunu ısırması, tükürmesi, bacaklarına tekme atması derken kendini biranda Arca'nın kucağında, sertliğinin üstünde bulmasıyla göğsünün körük gibi şişmesi... Arca'nın onun bileklerini belinin arkasında tek eliyle zapt edip diğer eliyle çenesinden sımsıkı kavrayarak yüzünü kendine çekmesi... Meyil'in tuttuğu soluğunu adamın dudaklarının arasından verip sıcak ve sert öpüşüne bir mıknatıs gibi yapışması...

 

Bir buçuk yılı aşkın sürenin ardından birbirlerine dolanan dudakları hiç ara vermemiş gibi sıcak ve sahipleniciydi. O nefessiz öpüşlerde ikisi de hemencecik kayboldu, hırslarından, öfkelerinden, tüm diğer kararlarından arındılar.

 

Meyil, kucağında at biner gibi oturduğu genç adama dört koldan sımsıkı sarılıp onu şehvetten çılgına dönen gövdesine bastırdı. Dudaklarını şiddetle dişleyen saldırıya daha fazla direnmektense kendini giden minibüsten dışarı atmayı yeğlerdi. Artık gözünü her şeye karartmış, hesap etmekten, hiç gerçekleşmeyecek planlar yapmaktan, korkmaktan, hayal kırıklıklarından çok yorulmuştu. Arca'nın sıcacık kucağında bulduğu mutluluğu hazmederken onsuz ne kadar eksik kaldığını anlıyordu.

 

"Arca?"

 

Şehvetten köpüren genç adam, "Hmm?" Derken Meyil'in alt dudadğınu dişlerinin arasına alıp ısırdıktan sonra dilinin ucuyla sızlayan o noktayı sıyırdı, dili ve dudakları çenesinden boynuna milim milim indi.

 

"Senden nefret ediyorum!"

 

"Hı-hıı..." derken alaycı bir gülüş Meyil'in boynuyla kulağının altında patladı. Arca'nın saçlarına asıldı, yanağında az önce vurduğu noktayı dişledi, sonra öptü. "Adi herif! Hemen dur. Seninle burada... Ah! Seviş-me..."

 

"Şoför göremez ve duyamaz. Ve şimdi burada sana, ait olduğun tek erkeği hatırlatacağım."

 

"Ahhhh..."

 

"Sana kim olduğumu hatırlatacağım! Her yerine... Ağzına, teninin her yerine, o sıkı, tatlı amına, güzel kıçına bizi hatırlatana kadar durmayacağım. Anladın mı?"

 

"Evet."

 

Meyil zevkin doruğuna öyle yaklaşmıştı ki adam dünyayı yakacağını söylese bile evet diyebilirdi. Arca, onu kucağında yükseltip şort eteğini ve külodunu üzerinden sıyırırken neredeyse orgazma ulaşacaktı. Ön sevişmeye ihtiyaçları da sabırları da yoktu. Minibüsün durması veya şoförün onları görebilecek olması ihtimali ise daha da tahrik ediciydi.

 

Meyil'in o salon salomanje minübüsün arkasında çırılçıplak kalması, Arca'nın kemerini çözüp fermuarını indirdikten sonra çıkardığı prezervatif folyosunu dişleriyle yırtıp sertliğine geçirmesi ve onu sırılsıklam bekleyen kızın içine tek hamlede yerleşmesiyle dalgalar halinde yoğun bir sevişmeye hapsoldular. 18 dereceye ayarlı klimanın serinliğine rağmen terli bedenleri her çarpışmada müthiş sesler çıkarıyordu. Seslere, Meyil'in gittikçe yükselen çığlıkları katıldı. Arca onun dudaklarına tekrar gömülerek sesini bastırdı. Başka bir yerde duymayı en sevdiği tınısı olsa da şimdi uygun zaman değildi.

 

Sona erdiğinde ki uzun ayrılığın ardından doruk noktasına varmaları çok sürmemişti, bedenleri zevkin çılgın rehavetiyle sarmaş dolaştı. Birbirlerine az önce vurdukları, ittikleri her noktadan minik okşamalar ve öpüşlerle şimdi şefkat mesajları gönderirken bir süre sesli soluklar alıp vererek sustular.

 

Minibüs durup L şeklindeki bir alana park manevraları yaparken üzerlerini giyinene dek kenetli kaldılar. İkisi de kızarıp terlemiş, birkaç küçük morluk, çizik ve tırnak izi edinmiş halde fena dağılmıştı. Meyil, yürüyemeyeceğini düşünerek edepsiz bir gülüşle Arca'ya kollarını uzattı.

 

"Beni taşıman lazım!"

 

Arca sevimli dudaklarında serseri bir gülüşle şehvetten kararan gözbebeklerinin içi parlayarak kıza baktı.

"Otel benim, bir sürü personel falan... Sen beni maskara edeceksin!"

 

Meyil trip atarak kalktı, elleriyle saçlarını düzeltip minibüsün arka kapısından yere atladı.

 

"Öyleyse bana yalnız kalacağım bir oda bul da otel personeline rezil olma! Ayrıca senden nefret ediyorum!"

 

"Anladım. Gel buraya!"

 

Meyil kendini yerden bir buçuk metre yukarıda ayakları havada bulunca neşeli bir çığlık attı. Kimseye aldırmadan gülüşüp öpüşerek sadece Arca'ya ve bazı zamanlarda kumarhane müşterilerine ait olan şifreli asansörle en üst kata çıktılar.

 

Arca'nın suitinde tekrar baş başa kaldıklarında muhtemelen yeni hayatlarının en iyi ilk gecesi asıl şimdi başlıyordu.

 

*****

 

 

 

 

 

Loading...
0%