Yeni Üyelik
38.
Bölüm
@selinsafak

 

 

 

"Geçen sefer sen açık konuşayım dedin. Şimdi ben konuşayım." dedi Meyil.

 

Saat sabahın beşinde, The Eclat otelin Arca'ya ait suitinde sorgusuz, sualsiz, hesapsız kitapsız geçen doludizgin sevişmelerden sonra dahi ikisini de uyku tutmuyordu. Uyumak şöyle dursun, gözlerini biran kırpmaya niyetleri yoktu. Birbirlerine dokunmaya duydukları özlem biraz olsun dinmişti ancak sabahın alacakaranlığında, o dağınık ve loş odada birbirlerine bakmaya, konuşmaya, duymaya ihtiyaçları hiç azalmamıştı.

 

Arca dağınık yatağın ayakucunda oturuyordu. Duştan henüz çıkmıştı, belinde beyaz bir havlu sarılıydı, geniş esmer omuzlarında hala su damlaları parıldıyordu. Adam tepeden tırnağa usta bir heykeltıraşın elinden çıkmış bronz bir heykeli andırıyordu. Varlığının her zerresinden taşan oluk oluk kudret, karşısındaki kadının nefesini kesiyordu. Bir heykel kadar durgun ve sakin duruşuna rağmen odanın duvarlarında sanki kalp atışları yankılanıyordu.

 

Meyil, yatağın karşısındaki tekli koltukta üzerinde Arca'nın siyah gömleği olduğu halde bacaklarını kalçasının altında sıkıştırmış, hafifçe yanlamış halde oturuyordu. Yoğun fiziksel aktivite sonrası yorulmuş bedeninde ve yüzünde hafif sarhoş ve esrik bir ifade asılıydı. Teninin her kıvrımından süzülen dişilik ve işve adamı eroin bağımlısı gibi uyuşturuyor, düş dünyasını neon ışıklarla renklendiriyordu. Menekşe gözlerini kırpmadan meydan okuyarak genç adama bakıyor, fısıltıya benzer derinden gelen bir sesle konuşuyordu.

 

"Bana düzgün bir hayat kur, benim gibi adamlarla takılma dedin. Mayamdan herhalde! Ben, düzgün işlerde çalışamadım, düzgün adamlarla da yapamadım. Denedim... Bende bir bozukluk olunca tabi, düzgünlerle uyuşamadık! Hep arıza çıkardım. Düşündüm de... Sen benim paralel evrenimdin, en iyi versiyonumdun. Hani bazen Allahtan belanı istersin ya! Böyle bile bile, göz göre göre lades dersin ya! Sen benim ladesimdin! Bir şey sorucam, kolay unuttun mu beni? Yoksa hala birlikte olduğumuz günleri rüyalarında gören tek ben miyim? Ha, sadece uyurken de değil. Bazen uyanıkken, hatta başka bir adamlayken... Seni hayal etmem normal mi? Sana da oldu mu?"

 

Arca kucağında birbirine doladığı parmaklarını sıkmaktan az daha kıracak unufak edecekti, kızarmış ve terlemeye başlamıştı.

"Kes şunu!" Diye hırladı.

 

"Ne yapayım, seni geri istemeyim mi? Bir veda bile etmeden gidişini kabul mü edeyim? Birbirimize borçlu değil miyiz? Hiç özlemedin mi?"

 

Meyil sesli bir soluk aldı, geceden kaşma bir yangınla sordu, "Avuçların yanmadı mı, dudakların kavrulmadı mı, iz bıraktım demiştin? Doğru... Yara izlerimi görmek ister misin?"

 

"Sen ayrıldın!"

 

"Gidişin de efsane oldu be Adanalı! Ayrıldım ayrıldım da böyle de arkana bakmadan gidilmez ki!"

 

"Sana en başından yapma dedim, dinlemedin, ben suçlu oldum! Kabul suçluyum! Ben adalet bakanlığına antitez olmak için doğmuşum! Ama bunu kişiselleştirmeyecektin! Ben, sana karşı suç işlemedim. Ama sen beni yargısız idam ettin! Unuttum mu? Soruyor musun? Sorma... Ben senin uğruna peşin öldüm. Bir kez daha seni uyarıyorum, yoluna git!"

 

"Ben yolumu kaybettim."

 

Kız ağlıyordu. Arca yumruk yaptığı elini ısırdı. Meyil yavaşça ayağa kalktı ve sendeleyerek yürüdü, boş bakıyor ve son çaresiymiş gibi konuşuyordu. İntiharın eşiğinde gibi görünüyordu. Arca peşinden gitti, banyonun girişinde kızı kolundan tuttu. Meyil ona bir daha sokuldu, Arca onun yüzünü avucunun içine aldı, alnını alnına yaslayıp bir süre öylece bekledi, sonra kokladı, usulca dudaklarını araladı, saçlarına hafif öpücükler bıraktı, Meyil yüzünü ona kaldırdığında yanakları yaşlardan sırılsıklamdı. Dudaklarına indi, usul usul öpüşmeye başladılar, kızı kendine çekti, kollarında belini sıkı sıkı saçlarını kavradı, kana kana öptü. Meyil, kollarını onun boynuna sardı.

 

"Hatırladığım gibisin. Benim ateşim. Gecem. Vedalaş benimle."

 

"Sen hatırladığımdan daha güzelsin. Aşkım seni herkes sever ama ben seni her gün tutku, adrenalin, kıskançlık krizine sokar, her gece duvardan duvara çarpar, aşkı dibine kadar yaşatırım!"

 

Arca için onu anılarında çirkinleştiren şey demek ayrılıktı, defol git sözleriydi. Şimdi yine güzeldi yine güneşti, yine parlıyor ve ışığıyla gecesini aydınlatıyordu. Demek onunlayken güzelleşiyordu.

 

Meyil için onu dünyanın diğer erkeklerinden ayıran şey ise ondaki yoğunluktu. Aşkı da, arzusu da, şehveti de, sahiplenişi de, gelişi de, gidişi de yoğundu. Bu kütlesel bir yoğunluk olsaydı diğer erkekler su, Arca civa olurdu. Ağırdı, keskindi, kendine hastı, akışkan fakat dokunması tehlikeliydi. Meyil, altın gibi civanın aşkıyla eriyip bitiyordu. Onunla birleşince kendisi olmaktan çıkıyor, onunla ayrışıp alaşım oluşturuyordu.

 

Batuhan, Reşat, Poyraz... Tanıdığı, sevdiği ve sevildiği diğer erkeklerle onu kıyaslıyordu. Meyil'in terazisinde kefeler acımasızca sadece Arca lehine ağır basıyordu. Onda bulduğu derin tutkunun birazını bile hiçbirinde tatmamış oluşundan, ondan hariç tek cinsel birlikteliğinde ucundan kıyısından bile tatmin olmayışından, ona dokunduğu anda her hücresini yakan arzuyu kimsede bulamayışından hayrete düşüyordu. Diğerlerinin kokusundan, dişinden, terinden, saçından, teninden iğrenmişti. Arca'daki tatlara ise bayılıyordu. Erkek denen cinsin her birinin bir kadını tamamlayacak yetkinliğe sahip olmayışını ancak manevi hislerle anlamlandırabiliyordu. Tüm bu farkları aşkla açıklıyordu ve konu kapanıyordu.

 

Biraz daha öpüştüler, Arca en sonunda kızı kucaklayıp yatağa attı, gün aydınlanana dek durmadan seviştiler.

 

Sabah odaya getirttikleri kahvaltıdan sonra Meyil, Arca'nın kucağında oturuyordu. Arca onun omzunu, kollarını, boynunu durmadan öpüyor, derin derin koklayarak şimdi ne halt edeceğini düşünüyordu. Onu bir daha bırakmaktansa ölmeyi tercih ederdi. Ellerini ve dudaklarını, Meyil'in üzerinden biran bile ayıramıyordu. Onsuz geçirdiği ayları düşündükçe boğazı düğümleniyor ve konuşamıyordu. Bileklerinin içini boydan boya yaran derin kesik izleri hala sızlıyordu. Açıktaki ve derindeki yaraları, sevdiği kadını sımsıkı sararken yavaş yavaş kapanıyordu.

 

Meyil az sonra saate bakınca "Benim gitmem lazım." dedi. Şaka yapar gibi baygın bakışlarla "Vedalaştım seninle." Diye ekledi ve kucağından indi.

 

Arca başını boş kalan kucağına eğdi, dövmeli parmaklarını saçlarının arasından sıkıntıyla geçirdi. Bir sigara yakıp burnundan üfledi. "İyi, git."

 

Meyil onun ne kadar hoş göründüğüne bir kez daha hasret ve hayranlıkla baktı. Veda dediğin bir geceye doyulur muydu? Ona hiç doyamamıştı. Karşısındayken özlediği adama bir kez daha arkasını dönecek olmak da onun cezasıydı. Kalbi acıyla sıkışsa da rahat bir tavır takınıp aynaya bakarak konuştu.

 

"Yarın bir portfolyo sunumum var ve daha hazırlamadım. Sen? Buralarda mısın?" Sesi neşeli ve vurdumduymaz çıkmıştı. Bu iyiydi.

 

"Akşam önemli bir toplantım var."

 

"Tamam."

 

Meyil bir kağıt kalem alıp sehpanın üzerinde bir şeyler yazmaya başladı. Küçük not kağıdını Arca'ya uzattı.

 

"Bu numaram. Bu akşam bir sınıf arkadaşımın evinde kalıcam, sunumu birlikte hazırlayacağız. Bu kızın adresi. İşin bitince aramak istersen."

 

Arca sinirli bir gülüş atarak sigarasını küllüğe bastı, "Vedalaşmaya devam ederiz." Dedi tükürür gibi. Artık öfkeden oturduğu yerde dizini sallıyordu. Sehpanın üzerindeki nota uzaktan şöyle bir göz attı. Bir daha bakışlarını kaldırıp kızın yüzüne bakmadı.

 

Meyil ona güldü ve giyinip gitti. Bütün gün ayakları suyun içindeymiş gibi ağırlaşmış ve peltekleşmişti. Sadece ayakları olsa iyi, tüm zihni tatlı uğultularla çınlıyordu. Kafasının içinde, iç kulak dehlizlerinde bazı sözler ve notalar kendini gün yüzüne çıkarmak için bekleşiyordu. Hiçbir şeye odaklanamadı, karar veremedi, yemek bile yiyemeden gün boyunca dalgın dalgın gezinip durdu. Teninde geceden kalan izlerin sıcaklığını, ona bekaretini verdiği ilk gecenin ardından bile bu kadar keskin bir sızıyla duyumsamamıştı. Gözünü yumduğu an, her yerinde Arca'nın ellerini ve dudaklarını duyuyordu. Ona bir kez daha teslim olmaktan ve hislerinin gücünden çok korkuyor ve başına geleceklerden ödü patlıyordu. Ama en çok onu tekrar kaybetmekten korkuyordu. Bir an gülüyor, bir an gözleri nemleniyordu. Onun gibi bir baş belasına tutulduğu için aptal kalbine lanet ediyordu.

 

Arayacağına emindi. Arca da en az kendisi kadar tutkundu, biliyordu. Aralarındaki kimya, şehvetten öteydi. Defalarca en yüksek hislerle zirveyi görmekle bile birbirlerine kanmayışlarında tensel zevkten öte bir şey vardı. Arca konuşmadan aşkını haykırıyordu. Sımsıkı sarışı, sıcacık nefesi, işveli fısıltıları, yoğun öpüşlerinin her biri başka başka aşk ilanlarıydı. Bundan gururlanıyor ve bir o kadar endişe duyuyordu. Bu adamın aşkı sonu olacaktı! Gece yarısı adam kapısındaydı.

 

Meyil biraz içmişti, sarhoşça güldü. Adresi de telefonu da adama yanlış vermişti. O an aklına gelen kelimeleri ve rakamları sallayarak sözde bir adres ve numara uyduruvermişti. Hayatının üzerine yeni bir kumar oynarken hevesli ve oyunbazdı.

 

"Nasıl buldun beni?"

 

Arca da güldü, "Kokunu takip ettim."

 

"Şey... Gel derdim ama eve erkek almıyoruz. Yoksa çoktan kucağına atlamıştım!"

 

"Ah! Tüh! Arkadaşın kim peki?"

 

"Meyil kim o?" Diyen kadın sesi, genç adamın merakını gidermek üzere kapıya geldi, genç adamı baştan ayağı süzüp "Merhaba." dedi. "Bu mu güneşe kurşun sıkan has Adanalı?" diyerek Meyil'e takıldı.

 

"Hıı."

 

Arca'nın sağ kaşı, sağ gözünün içine batıp çıktı. "Meşhur muyum?"

 

Fulya dudak büktü, "Yok, az önce anlattı, seninki ketum!" Adama hayran bakışlar atıp Meyil'e sitemli gözlerle baktı, "Ama az anlatmış. 72 kere maşallah!"

 

"41 değil miydi o?"

 

"Bu tipe yetmez dedim!"

 

"Suuuss!"

 

Meyil, sınıftaki en yakın arkadaşı Fulya'ya az önce anlatmıştı. Daha öncesinde sadece arkadaşının eski sevgilisini unutamadığını biliyordu. Detayları öğrendikten kısa süre sonra Adanalıyı karşısında görmek genç kız için epey şok edici olmuştu. Kapı çalınmadan biraz önce, Meyil'e, 'Biz sen heriften kurtul diye gönderdik sen seks yapmışsın gerizekalı! demişti. Acaba kurtulmasa mıydı? Fulya hayran ve imalı bakışlarını Adanalıdan sıyırıp gözleriyle çığlık atarak Meyil'e çevirdi ve içeri gitti.

 

Adanalı her zamankinden daha çekici görünüyordu. Hem çok değişmiş hem hiç değişmemişti. Yeni giyim ve tıraş tarzıyla bambaşka biriydi, dalgalı siyah saçlarını üç numaraya kazıtmış ve sakallarını yüzünü olduğundan uzun ve sert gösterecek şekilde uzatmıştı. Sol kulağında eskisinden daha büyük bir küpe takılıydı ve gece olmasına rağmen bal rengi camları olan numaralı gözlükler takıyordu. Arca yakını net göremiyordu, hipermetropu ilerlemişti, yakın objeleri bulanık görüyor, Meyil'in ifadesini anlamak için gözlerini kısarak bakıyor, uzun kirpiklerini sık sık kırparak odağını netlemeye çalışıyordu. Lazer ameliyatın işe yaramadığı bu bozukluk için sürekli numaralı gözlükler kullanmaya başlamıştı. Meyil, genç adamın vücudundaki dövmelerin arttığını ve sanki ihtiyacı varmış gibi yeni aksesuarlarıyla eskisinden daha süslü ve havalı göründüğünü düşünüyordu. Belki birazcık kilo da almıştı, kaslı bedeni gözüne de eline de daha kalıplı gelmişti ve bundan hoşlanmıştı.

 

Arca kızların pijama partisi modunda olduğunu, Meyil'in kendisiyle gelmeyeceğini düşünürken biraz daha laflamak ve zaman kazanmak istedi.

 

"Bir dahakine destekli salla bari!"

 

Meyil hafifçe kırıtarak omzunu kapının kirişine yasladı. "O adresi aradın mı yoksa?"

 

Arca sol kaşını kaldırdı, "Sence?"

 

"Belki aramışsındır."

 

"Şahsen değil, bir sürü adamım var Meyil! Yani bana kazık atman o kadar basit değil canım."

 

"Derdim kazık atmak değildi, biraz eğlenmek istedim."

 

"İyi, işte buradayım. Ayıp olmazsa sorayım, arkadaşında kalacak mısın?" Bu arada ateşli bakışlarıyla genç kızı tepeden tırnağa süzerken pijamasının şortunun altında salınan güzel bacaklarında oyalanıyordu. İnce ayak bileklerini tutup omzuna attığı müthiş sahneleri gün boyunca aklından atamamıştı.

 

Meyil tiz bir itiraz çığlığı kopardı. "Ödev yapıyoruz dedim!"

 

Fulya içeriden seslendi, "Duydum! Üstünü değişip git Meyil, aranızdaki diken olmak istemem, o kadar denyo değilim, sunumun kalanını ben toparlarım ve bana borçlusun." Diye yanıtladı.

 

Arca sırıtarak kıza yolu işaret etti.

 

Meyil dik dik bakarak, "Hayır seninle gelmiyorum. Vedalaştık biz seninle! Sen mesajı çok yanlış anlamışsın." diyerek biraz daha blöf yapmayı denedi.

 

Arca'ya yanlış adres verdiği halde kapısına getirtmekten, karşısında kıvrandırmaktan ve onunla bu kapının içinde kurlaşmaktan müthiş eğleniyordu.

 

Arca blöfü görmedi, direkt rest çekti.

"Adresini de sikerim, mesajına da sokarım, vedana da başlarım ha, adamı dellendirme gızım! Bizim de bir gururumuz var."

 

"A-aa Adanalı hoş geldin! Ben de diyorum kim bu 18.yüzyıl sonu Rus asilleri gibi kasıntı tip? Sen-mişsin! Ama hala tam yontulamamışsın!"

 

Arca teklifsizce kızın bileğine asılıp kendi gövdesine çekti. Meyil kıkır kıkır gülerek onun göğsüne tutundu. Karşısında kızgın bir demir heykel gibi dikilen Arca'ya sokuldu, ceketinin yakalarını pençeledi. Çenesine doğru iç geçirerek,

"Adanalı." diye arzuyla soludu.

 

Arca, derin bir nefes ve arzu yüklü bir koklayışla Meyil'in yüzüne eğildi. "Pijamanı çıkarıp benimle geliyor musun, yoksa seni omzuma atıp kaçırayım mı?"

 

"48 saatte iki kez omuzda taşınarak kaçırılmak kulağa seksi geliyor."

 

"Ama senin o emanet duran kedili pijaman hiç seksi gelmiyor. Hadi!"

 

Meyil gülerek ve sekerek içeri gitti, Fulya ile vedalaşıp üzerini değişti ve sokakta parkettiği arabasının yanında bekleyen Arca'nın boynuna atladı, fazla uzakta olmayan otele gittiler ve tek kelime daha etmeden birbirlerine dolanıp sevişmeye başladılar. O dakikadan itibaren Meyil susuzluktan ölür gibi Arca'ya yapıştı ve saatlerce üstünden inmedi, adamı arzusuyla deli etti, çılgınlar gibi durup dinlenmeden tekrar tekrar seviştiler.

 

Arca ona gülerek "Sen vahşileşmişsin görmeyeli! Sakin ol kızım iflahımı kestin!" diye takıldı.

 

"Olamam sakin filan! Kuruduk be adam! Hem ne bu şikayet, yaşlandın mı sen?"

 

Arca kızı kucağından devirip üstüne çıktı ve kollarını başının üstünde birleştirip kendine hapsederek, "Gösteririm şimdi sana!" dedi ve sözünü tuttu.

 

Meyil onun alay etmesine aldırmadan yatakta türlü işve cilveyle adamı tekrar baştan çıkarıp bacaklarının arasına çekiyordu. Sabaha karşı prezervatif bittiğinde ikisi de ancak tükenmişti. Yatak savaş alanına dönmüş, ikisi de adeta baygın düşmüştü. Meyil sabahki dersine gitmedi. Öğlende ayaküstü hızlıca kahvaltı edip öğleden sonraki sunumu için Arca'nın şoförüyle okuluna gitti. Ders çıkışında kendisini bekleyen siyah minibüs ve şoförle yine Arca'ya döndü.

 

Otelde odadan dışarı çıkmadan başbaşa geçirdikleri üçüncü gecede de, akşam yemeğini odaya getirtip bir şeyler içerek tenleri nihayet biraz soğumuşken sohbet edebildiler.

 

"Bu otel senin ha?"

 

"Heye, beğendin mi?"

 

"Manzara güzel."

 

"Benim en güzel manzaram sensin aşkım."

 

Meyil, arsız sevişmelerden utanmıyordu fakat sevgi sözcüklerinden hemen kızarıp kirpiklerini kırpıştırarak utanıyordu. İnce yüzünü elindeki şarap kadehine eğdi. "Sen şimdi ne iş yapıyorsun?"

 

"İşletmecilik falan işte. Akşamki toplantı vardı ya. Bir kulüp aldım." dedi. Otelin altındaki devasa kumarhanenin varlığını kızın henüz bilmesi gerekmezdi. Belki de hiç bilmemeliydi.

 

"Kulüp? Nerede?"

 

"Bebek."

 

"Hangi Bebek? Pardon hangi kulüp?"

 

Arca belli belirsiz sırıttı, "Holly."

 

"Bildiğimiz Holly? Şu Boğaz'daki? Ooo, sen işletmecilikte baya ilerledin yani?"

 

"Meslek edindim diyelim."

 

"Anladım. Beyimiz artık milyoner! Eh, Ben de napiyim işte, meteliğe kurşun atmaya devam..."

 

Meyil dudaklarını kemirerek biraz susup düşündü. Kendi durumunu düşündü. Arca işini geliştirmişti ama kendisi de iyi bir okul kazanmıştı! Ondan aşağı kalmış sayılmazdı. Gururuyla mantığı, hisleriyle hayalleri arasında bir denge kurmayı başarırsa Arca'ya kendini net ifade edebilirdi. Ama allak bullak haldeydi. Gün boyunca beyninde yankılanıp duran melodi, sözlerini giyinmeye başladı. İlk şarkısını onun karşısında, onunla küllerinden doğan bir aşkın ikinci raundunda kendini yaratıyordu.

 

Arca onun çıkmazını sezinlemiş gibi kararlılıkla konuştu.

"Holly'yi senin için devraldım. Sahne senin. İstediğin zaman çık."

 

Meyil dudaklarını kemirmeye devam ederek "Holly..." diye mırıldandı. Orayı çok duymuştu, iki akşam önce kapısından içeri girebilmek için okulun züppe oğlanlarına katlanmak zorunda kaldığı Bebek Chill'in en büyük rakibi, İstanbul'un en eski ve popüler eğlence mekanıydı. Yutkundu. Sözleri bir ritme oturtarak içinden mırıldandı ve aklına yazdı.

 

"Tamam." dedi.

 

Arca arkasına yaslanıp ona kadeh kaldırdı.

"Yeniden başlıyoruz assolistim."

 

Meyil yavaşça ayağa kalkıp aynanın önünde duran telefonunu eline aldı, ses kayıt uygulamasını açtı ve mermer orta sehpanın üzerine çıktı, yarı çıplak bedenini hafifçe sallayarak birkaç nota mırıldandı, gözlerini yumdu, saçlarını yüzüne döktü ve öne, tek ve çok dikkatli seyircisine doğru eğilip, mikrofon gibi kullandığı telefonuna sözleri okudu.

 

Ak ve Kızılın savaşında

Helak olalım senle,

Sur üflendi gel, de

Arafın yol evime

Giyinme!

 

Harbi adam be harbi

Saf tutku bu, sobe be hadi!

Cehennem kazanları yan dedi

 

Dirilir beş kez, üç kez ölse

 

*****

 

 

 

 

 

Loading...
0%