Yeni Üyelik
39.
Bölüm
@selinsafak

 

 

 

Meyil, Arca’nın odasında sabaha karşı alarm kurmuş hatta mumya filmlerinde tabutunda aniden dirilmiş mumya gibi doğrulmuş ve “Hadi kalk gidiyoruz!” Demişti.

 

Arca uykusunu açana kadar kız çabucak giyinip süslenmiş ve ayağını yerde ritim tutarak,

 

“Hadi Adanalı hadi oyalanma! Gözlüklerin şurda, cüzdanın komodinin üstünde bak. Kemerin yatağın altında. Ben çıkarmıştım. Hadi canım acele et.” Diyordu.

 

“La havle vela kuvvet! Ya sabır! Ulan rüyanda mı gördün ne bu acelen? Yarın götürürdüm seni. Holly kaçıyor sanki deli manyak!”

 

“Rüyamda gördüm aşkım, hadi dedim sana! Ben yarına kadar çatlarım, patlarım, sabırsızlıktan ölürüm, sen de bensiz kalırsın.”

 

“Tövbe estağfurullah! Cıncık gibi uykumdan uyandırdın, alacağın olsun Meyil.” diye söylense de, kızın aşkım kelimesiyle mest olmuş ve daha gömleğinin düğmelerini ilikleyemeden koridorda kızın peşine düşmüştü bile.

 

Meyil, özel asansörde Arca’nın göğsüne sokulup gömleğinin düğmelerini özenle ilikledi, genç adamın uyku mahmuru dalgın bakışlarına işveyle gülümsedi, asansör zemine oturana dek kollarını boynuna sarıp dudaklarını usul usul öptü. Arca ellerini kızın kalçalarıma bastırıp kendine çekince Meyil hafifçe inledi.

 

“İki öptük diye hemen azmazsın, yürüyen libido!”

 

Asansörden inmeden Meyil aynada saçlarını, Arca ise çaktırmadan pantolonunun önünü düzeltiyordu.

 

Yol boyunca Meyil kendi kendine hırsla söylendi. “Kendi şarkımla çıkacağım! Dün beni görmezden gelen o orospu Nurhan, peşimden koşacak ama ben başkasını, daha iyisini bulacağım! O sarhoş zibidilerin hepsine tozumu yutturacağım!”

 

Arca ona sadece güldü. Holly hamlesinin işe yaradığına için için sevindi. Meyil’e seni, senden iyi tanıyorum, içindeki şeytanı biliyorum derken blöf yapmıyor ve bir manipülasyon oyunu oynamıyordu. Kumarhane sahipleri asla kumar oynamazdı.

 

Devir işleminin ardından bazı tadilatlar için bir haftalığına eğlence faaliyetine ara veren Holly’ye vardıklarında mekanın ışıkları ve kapıları kapalıydı. Arca oraya varmadan önce Nedim’i arayıp kapıların açılmasını istemişti. Onları tek bir bekçi ve Nedim karşıladı. Meyil, içeri girer gitmez gözünü sahneye dikti ve dakikalar boyunca kendini o sahnede bütün İstanbul’a şarkı söylerken hayal etti, mekanın sahibiymiş gibi kuruldu, Nedim'i görünce karşısında durup göz süzdü, ben demiştim der gibi sesli bir soluk verdi.

 

"Ne oldu Pargalı İbrahim? Hünkarını elinden alırım diye mi bozuldun? Üzgünüm, Hürrem is back!" deyip adamın yanından geçti gitti.

 

Arca, yüksek loca balkonlarından birinde dikilmiş elinde sigarasıyla etrafı gözlerken Meyil’in, Nedim’e attığı çalımı gördü. Sigaranın dumanlarını burnundan püskürterek gülmeye başladı. Nedim, kızın tokat gibi gelişiyle baston yutmuşçasına kaskatı kalmış ve sert bir baş selamıyla Meyil’in önünden çekilmişti

 

Meyil, sahnede gözlerini sıkıca yumup havayı koklayarak şöyle bir tur attıktan sonra yere oturdu. Çantasından kağıt ve kalem alıp akşam Arca'ya söylediği sözleri düzenleyerek şarkıyı tamamladı ve biraz nota ilavesiyle ilk taslağını mırıldanmaya başladı.

 

Ses sistemi mükemmel bir şekilde emrine amadeydi. Bu sahnede konser vermiş nice ünlü sanatçıların yerinde kendini hayal etmekten deliye dönmek üzereydi. Sevincini Arca’ya müthiş bir jest yaparak kutlamaya karar verdi ve mikrofonu eline alıp uzun zamandır sesinden mahrum kalan sevdiğine en sevdiği türküleri peş peşe okudu.

 

Arca sahnenin karşısındaki bomboş alanın ortasına bir sandalye çekip oturdu ve arkasına yaslandı. Yüzünde şahane bir gülümsemeyle gözlerini Meyil’e kilitledi ve mest eden sesinin rengine ruhunu bir kez daha teslim etti. Güneş, Boğaziçi semalarındaki tırmanışını tamamlayana dek, Meyil söyledi, Arca dinledi.

 

Arca, kendi puslu gökyüzündeki güneşinin ışıyan sarı huzmelerinde, havaya özlem yüklü bir iç çekiş bıraktı.

 

“Ciğerimiz kalmamıştır canına yandığım, ne güzel darma duman ediyorsun sen beni…” diye sarhoşça söylendi.

 

Meyil, Holly Club sahnesindeki hevesini aldıktan sonra güzel bir kahvaltı etmek için yakınlardaki Boğaz manzaralı bir restorana gittiler. Meyil neşeyle kahvaltı siparişi verirken Arca ile baş başa olacaklarını sanıyordu. Ancak kahvaltı siparişlerinden önce masaya gelen takım elbiseli ve evrak çantalı iki adam, genç kızın beklentilerini bir kez daha tepe taklak etti.

 

Arca tanıştırdı,

“Avukat Onur Karagöz, Mali Müşavir Tekin Uyar. Meyil Akyüz, yeni müvekkiliniz beyler. Oturun.”

 

Adamların ciddi, Meyil’in şaşkınca sergilediği tokalaşmalara karışan sandalye çekilme sesleri, bir garsonun araya girip masaya dört çay servis etmesiyle karıştı. Meyil, kaşlarını çatmış, güneşli bir sabahın parlaklığında gözalıcı makyajsız suretinde beliren kocaman soru işaretiyle sevgilisine bakıp duruyordu.

 

Arca, lafı uzatmadan konuya girdi.

“Onur Bey ve Tekin Bey, müzik piyasasına ve sanatçıların çalışma sistemine hakimdir. Senin için onları ben tuttum ama artık seni temsil edecekler. Onlara güvenebilirsin Meyil. İstersen kendine başkalarını bul ama onlar kadar profesyonelini bulman zor. İş akdini kendin hazırla veya güvendiğin birine danış. Benim şirketime ve bundan sonra muhatap olacağın plak şirketiyle organizatörlere karşı tüm süreci yürütmen için…”

 

Meyil yutkunarak adamın sözünü kesti. “Dur dur, tamam da… Ben, sana yani senin şirketine tabii değil miyim zaten?”

 

“Ben, seninle imzaladığım sözleşmedeki haklarımı piyasada iyi bilinen başka bir şirkete devredeceğim. Birkaç toplantı yapıp albümünü hangi şirketten çıkaracağına birlikte karar vereceğiz ama ben geri planda olacağım. Açıkçası güzelim, senin girdiğin yolda çok ünlü olmak var. Benim hayatım ve işlerim ise hep kuytuda bir gölge gibi gizlenmemi gerektiriyor. Bundan sonra ben senin ardındaki görünmez desteğinim. Fakat imzalayacağın hiçbir evrakta direkt olarak ne benim ne şirketimin adı geçecek.”

 

Meyil arkasına yaslandı. Yeni bir evcilik oyununa paralel yeni bir saklambaç daha başlıyordu. Arca’nın ne demek istediğini ve neyi kastettiğini anlıyordu. Ben gölgeyim derken onun hala mafyatik işler içinde olduğunu anlamamak için salak olmak gerekirdi. Aniden ayağa kalktı.

 

“Sen gelsene benimle şöyle!” Deyip cevap beklemeden restoranın denizin üzerindeki iskelesine hızlı hızlı yürüdü. İstanbul Boğazının iyot kokulu serin sabahında başka bir gün olsa, manzaranın güzelliğinde gözlerini yumarak neşeli bir şarkı tuttururdu. Ancak peşinden elleri ceplerinde ağır adımlarla gelen Arca’nın yüzündeki kayıtsız olduğu kadar işkolik tavrını yakınen bildiği zamanlardan tanıdığı o net keskinliği hazmetmesi zordu.

 

Arca, iskele balkonun üzerinde ileri geri birkaç volta adımıyla yürürken bir sigara yaktı. Elinde ince belli çay bardağından büyük bir yudum aldı. Küçümseyen bir ifadeyle,

 

“Gene ne var Meyil?” Diye söylendi.

 

“Bu ne Allah aşkına Arca? Adamları çağırmadan önce bana bir açıklama yapabilirdin! Biz, sevgiliyiz! Ne bu resmi resmi şeyler?”

 

“Aşk başka iş başka yavrum. Bu kez Körfezde değiliz ve ben senin kendini maddi güvencede hissetmeni istiyorum. Al sana avukat, mali müşavir. Sözleşmeyi avukatınla elden geçir, sana piyasayı anlatsın. Sonra Tekin Abiyle gidip bir bankadan hesap açın, vergi dairesine uğrayın, aldığın da verdiğin de belgeli olsun. Gel şu avans işini de halledek. Haydi, gülüm kasma.”

 

“Yaa bir dursana be adam! Hiçbir şey anlamadım!”

 

“Sana onlar anlatacak, de haydi işimize bakalım.”

 

Meyil ilk şaşkınlığı atlatıp masaya döndü. Arca geniş geniş ve iştahla kahvaltısını ederken o, önce avukatı, sonra mali müşaviri dinledi. Adamlar, genç kadına onu bekleyen süreçlerle ilgili kısa birer sunum yaptıktan sonra Meyil’in sorularını cevapladı. Meyil, hukuk öğrencisi olduğu için resmi terimleri kolayca anlıyordu fakat yasalarla ilgili bilmediği çok şey vardı. Kendisi sadece çok sevdiği şarkı söyleme işini yaparken arkasında birikecek bir sürü mevduat işinin bu profesyonellere bırakılması gerektiğini kabul etti. Avukata vekaletname verdi, mali müşavir ile iş akdi imzaladı. Adamlar gitmeden Arca ona bir valiz dolusu nakit para verdi.

 

“Bu istediğin avans assolistim.”

 

“Çüüüş! Bu ne be?”

 

“İlk etapta 6 milyon ₺, albüm avansın. Normalde ilk albüm için yüzde 70 şirketin, yüzde 30 sen alıyorsun ancak ben seninle Körfez’de ilk sözleşmemizde olduğu gibi yüzde 50/ yüzde 50 ile çalışacağım. Haklarını devredeceğim yeni şirketinin alacağı oranın yüzde 30’unu ben, yüzde 20’sini sen vereceksin. Bu beylerin, anlaşacağın menajerlerin, sonraki süreçte asistanın, şoförün, kuaförün falan giderlerini de sen kendin karşılayacaksın. Bu avans ile ister kendine ev araba al, ister yeni işin için sermaye olarak banka hesabında tut. Ben karışmam. Bundan sonra senin patronun ya da ortağın değilim. Ha bu seni kollamayacağım anlamına gelmez. Ama bırak da o işi ben kendi bildiğim şekilde yapayım. Sen şarkı söylemene ve para kazanmana bak.”

 

“Ama ben neyi nasıl yapacağımı bilmiyorum. Ya bu borcu sana geri ödeyemezsem?”

 

Arca güldü, “Aşkım bu avans senin kazanacağın milyonlar yanında devede kulak. Emin ol, çok daha fazlasını ödeyeceksin.”

 

“Peki benim aylık giderim ne olacak? Yani albüm çıkana kadar kaç ay geçer? Ben bu arada paranın bir kısmını babam için tutacağım avukata versem? Birazıyla alışveriş yapsam, kendime ev tutsam, bir araba alsam? Albüm çıkana kadar meteliksiz kalmam dimi? Bide bu takım elbiseli ciddi abilerin ödemesi var?”

 

“Yarın plak şirketiyle görüşeceksiniz, albümün üç dört aya kalmaz, piyasaya çıkar. Bu arada Holly sahnesinden de gecelik ücretin dolgun olacak. Onu daha konuşmadık.”

 

“Sahi ne kadar ödeyeceksin bana? Ben okul döneminde ancak iki gece sahne alabilirim. Körfez’de değiliz derken? Oradan daha fazla kazanırım herhalde dimi? Yani koskoca Holly! Gecede kim bilir kaç milyon indirirsin sen? Tabi orada hala patronum oluyorsun.”

 

“Ben mekanın sahibiyim ama sen sahnenin sahibi, anlaşmalı bir sanatçısısın. Dolayısıyla aramızda sadece bir sahne bedeli oluyor. Ne kadar istersin?”

 

Meyil şöyle bir düşünüp hesap yaptı. İstediği hayatı idame ettirebilmesi için gereken miktarı düşündü, Arca’nın cömert bir işveren olduğuna ve sevgilisi olmanın verdiği rahatlığa dayanarak,

 

“Yirmi bin.” Dedi.

 

Ayda sekiz kez sahneye çıksa ayda 160 bin lira ile İstanbul’da kraliçeler gibi yaşayabilirdi. Arca’nın hin bir sırıtışla başını salladığını görünce hemen ekledi. “Ekstralarda otuz bine çıkarım. Üç saatten fazla sahnede kalmam. Orkestra ücretine de karışmam. Ayrıca vokal istiyorum.”

 

“Eyvallah. İki vokalistin hazır, bir kadın bir erkek. Ekstralarda 25 bin.”

 

“Otuz dedim!”

 

“Sahneye çıkmadan alkol almayacaksın.”

 

“Anasının şeyi!”

 

“Dekolteli giyinmek de yok. Eski assolistler gibi şıkır şıkır tuvaletler diktireceksin ama öyle mayolu, donlu kıyafet istemem.”

 

“Herhalde bunu işletme sahibi olarak değil sevgilim olarak söylüyorsun?”

 

“Yani!”

 

“Otuz bin ve tek kadeh viski.”

 

“Yirmi yedi bin ve tek kadeh cin tonik. Ben hazırlatır, kulisine gönderirim.”

 

“Yirmi sekiz.”

 

“Yirmi yedi bin, son teklifim. Daha adını kimse bilmiyor, bokunu çıkarma.”

 

“Öf be tamam!”

 

El sıkıştılar. Sonra avukat ve mali müşavir gidince iş konuşmayı bırakıp Meyil, Arca’nın oturduğu koltuğa zıpladı, hemen kolunun altına kıvrıldı ve sarmaş dolaş kahvaltı keyfine devam ettiler.

 

Meyil, arzu ettiği her şey önüne mucizevi bir piyango biletiyle veya gökten düşen üç altın elma misali altın tepsiyle sunulmuşlara has mutluluk ve üstelik bunca iltifatı hakettiğine inananlara has bir şımarıklıkla gülüp söyleyip duruyordu.

 

“Bana bu kadar özgürlük vermen çok acayip. Gerçekten bana bu kadar güveniyor musun Adanalı?” Diye soruyordu.

 

Arca ise karşısındakine güvenmekten çok hayatta sadece kendine güvenenlerde bulunan, keskin kılıç olmadan önce çok çekiç darbesi yemişlere özgü tecrübesiyle ona sadece gülüyordu.

 

“Sen bu dünyayı çok daha eğlenceli bir yer yapacaksın Meyil.”

 

Öte yandan, toplumun oldukça dezavantajlı kesimlerinden gelen nice assolist, manken, Türkiye güzeli kadınların ezelden beri mafyatik isimlerle birlikte olması geleneği halen cezbediciydi. Özellikle yılbaşı programlarına çıkan şarkıcıların gecelik sahne ücretleri, gazetelerin manşetlerinde yer alıyordu. Bahsedilen astronomik rakamlar, sıradan insanların dudaklarını uçuklatırken misyonu paralı azınlığın özel güvenliğini sağlamak olan yeraltı kabadayıları için bunlar altın yumurtlayan kolay birer avdı.

 

Arca, bu yeraltı dünyasından, kaynayan para kaynaklarının başını tutan ağaların ve babaların illegal yollarından geliyordu. Meyil’i görür görmez, bu şahane genç kızı himaye etmesinin başlıca sebebi onda gördüğü kaynaktı. Mafya, para piyasasının içindeki gizli güvenlik birimi gibiydi, polisten yardım isteyemeyenleri haraççılardan korur ve kendi payını alırdı. Ünlü şarkıcıların kazandığı astronomik paralar için her zaman arkasında onu diğer mafyalardan koruyan, kollayan birileri vardı. Dünyanın her yerinde sahne alan starların sözleşmelerinde kartvizit ücretleri, çoğunlukla şişirme bol sıfırlı rakamlardan ibaretti. Yılbaşı gecesinde veya önemli bir turnede sanatçıya verilen paranın bir kısmı, sanatçı tarafından elden geri veriliyor olsa da sözleşmeye yansıyan bu büyük kısım, vergi sisteminden kaçırılarak illegal oluşumlar adına aklanıyordu.

 

Meyil’in elden aldığı 6 milyonluk avans, Arca’nın kumarhane kazancından akan kara paranın yalnızca bir kısmıydı. Arca, paravan şirketi aracılığıyla ödediği bu devasa miktarı resmiyete dökmüş oluyordu. Dipten gelen ve kaybedecek bir şeyi olmayan, çok zor koşullarda hayatını idame ettiren üstelik hırs sahibi genç sanatçılar, hızlı bir şekilde sahip oldukları ün ve parayı sıkı sıkıya korumak için kriminal tiplerin kucağına düşmek veya oturmak arasında bir beis görmüyordu.

 

Önce beş yıldızlı oteli sonra ultra lüks gece kulübünü elbette Sahibinden nokta com’da gördüğü satılık ilanına başvurup banka kredisi çekerek almamıştı Arca. Baş koyduğu yolda, uzun süren bıçak sırtı çalışmasının sonucu meyvesini verirken kendisinin üzerinde birilerinin de onu kendisinin varmak istediği konuma layık görmesine karşılık bir sürü gizli anlaşmalar yapılmıştı. Daha yedi yıl öncesine kadar Kozan’da büyükbabasından kalma kahvehanede ufak tefek zar oyunları oynatan kahveci çırağı bir yeniyetme iken bugün İstanbul’un en gözde muhitlerinde beş yıldızlı işletmelere sahip olmuş, 23 yaşında bir milyonerdi.

 

Adana Beyi Yasin Tanrıöver’in korumalığı ile ilk adımlarını attığı babalar liginde çok hızlı yükselip şimdilik Adana’dan İstanbul’a uzanan kumar ve kaçakçılık şebekesinde kilit isimlerden biri oluvermişti. Kapitalizmin olmazsa olmazı, mafyokrasi denen sistem, kendi illegal zenginlerini yaratırken Arca gibi gözü kara adamların günlük kazancı milyarlarca lirayı buluyordu. Elbette bu sistemde koruduğu ve korunduğu pek çok organize suç lideri ile kol kola halay çekiyordu.

 

Körfez siyasetindeki iki kilit adamı öldürmesiyle kendisine vaat edilen küçük imparatorluk şekillenmeye başlamıştı. Zorunlu Rusya ziyaretinden döner dönmez otelini satın almış ve ardından ünlü bir futbol kulübünün başkanı olan işadamı Necip Kınık, ünlü türkücü Süleyman Peksoy ve ünlü banker Tahsin Yurtsever’in korumalığını üstlenmesine karşın kendisine Holly isimli gece kulübü bahşedilmişti.

 

Meyil, Arca ile geçirdiği rüya gibi üç günün ardından okuluna döndüğünde derste başını eline yaslamış ve kazanacağı parayla yapacağı şeylerin hayallerine dalmıştı. The Chill kulüpte yaşananlardan sonra derhal arkadaşlığını kestiği Dilara tarafından okulda hakkında yayılan abuk sabuk dedikodulara bile aldırmadı. Poyraz Altınel ile adının çıkması da, eski sevgilisinin kolundan tutup sürükleyerek onu gece kulübünden çıkarması da dillerdeydi ancak Meyil’in umurunda bile olmadı. Konuşulmaya alışık bünyesi bu dedikodulardan ve kendisine dönen fısıltı yüklü bakışlardan zerre kadar etkilenmedi. Dersi biter bitmez yurt odasına gidip eşyalarını valizlerine topladı ve bu kez kirasını kendi parasıyla ödediği ve kendi seçtiği Boğaz manzaralı dairesine taşındı. Araba alma işi, ehliyetini alana kadar bekleyecekti fakat hemen bir ehliyet kursuna yazılmıştı. Albüm anlaşmasından ve Holly işinden şimdilik ne Sibel’e ne sık sık telefonlaştığı Ece’ye bile bahsetmedi. Birkaç gün toz pembe hayaller içinde sarhoşça yüzerek zenginliğinin tadını çıkardı.

 

Zor günler geride kalmıştı, artık daha zor günler başlıyordu ancak seçtiği yolun tüm meşakkatini göze almıştı. Yeraltı dünyasında bıçak sırtı yaşamak pahasına hırsla yükselenler sadece erkekler veya Adanalılar olamazdı. Körfez’de ezile ezile büyümüş ve kendisini büyütmüş bir kız çocuğu da pekala şeytana pandik atıp İstanbul piyasasına bağıra çağıra ben geldim diyebilirdi. Kilitli not defterine yeni bir tarih atarak manifestoya benzeyen yeni şarkı sözleri karaladı.

 

Yeni hayatımın ilk günü,

O saf menekşe bak, öldü

Baştan yarat solmuş gülünü

Kimseye heba etme o gülüşü…

 

*****

 

(Selamlar Kitappad ailesi.

Üzerimizdeki yas toprağını silkelemek ve yeni bir başlangıç yapmak ümidiyle kısa bir geçiş bölümü paylaştım. Bu uygulamada kimler var, wattpadden gelenleri ve yenileri bir görelim? Burada da paragraflara yorum bırakabiliyoruz, bilginize.
ben de hala buraya alışmaya çalışıyorum, şimdilik sıkıntı yok, umarım Harbi okurlarının hepsi bize katılır. Sık sık yeni bölüm atarım artık. Öpüyorum :*

Loading...
0%