Yeni Üyelik
7.
Bölüm
@selinsafak

 

Körfez

 

The Gulf'ün açılışına son sekiz gün kalmıştı. Her yere açılış için reklam vermiş, süsleme için organizasyon şirketiyle ve açılış akşamında sahneye çıkması için ünlü bir şarkıcıyla anlaşmıştı ancak tadilat bitmek bilmiyordu. Patronların, kimseyle dalaşma, dikkat çekme ihtarı ona pahalıya patlıyordu. Her hafta bir hastalık, cenaze bahanesi uydurup üç haftadır işi sallayan ustaları mesela iki gün önce değil, üç hafta önce dövseydi şimdiye dek çoktan bitmiş olurdu. Hala içeride elektrikçiler çalışıyor, avizeler asılıyor, spotlar takılıyordu. Klimacı dışarıda motorları monte ediyor, üst kattaki ofisinde iki kadın temizlik yapıyor, sigara içilen bölümün otomatik cam tavan ve cam balkon sistemlerindeki arıza için bir ekip merdiven üstünde camlarda çalışıyordu.

 

Parayı peşin alıp işi teslim etmeye gelince taksitçi kesilen ustalardan illallah etmişti ve sonunda belindeki silahla sanayi sitesinde mekân basıp adam dövmek en kesin çözüm olmuştu. Şimdi kimi arasa, emret ağam paşam, hemen hallederiz diyordu.

 

Eleman ilanlarına başvuranlarla o gün kendisi yerine Nedim görüşüyordu. Sağda matkap gürültüsü, solda elektrik süpürgesi sesinin altında insanlarla konuşmakta zorlandığını anlayıp eliyle bahçeye gelmelerini işaret etti. Nedim, filmli camın ardından onu görmedi. Bir sigara yakıp camcıları bir kaç dakika seyretti.

 

"O patronun olacak yavşağa söyle, bu tavandan içeri bir daha yağmur suyu girerse tüm çıtalarını aynen ona monte edecem!"

 

Elemanlar "Tamam abi." Dediler.

 

Aşçı, barmen ve şefleri kendisi işe almıştı. Son iş görüşmeleri garsonlar için yapılıyordu ve Nedim'e,

"Sen hallet aga, ince eleme kim geliyürse al hatta yedekli al ki zaten bırakanlar olacak ortada kalmayak." Diye tembihlemişti.

 

İçerideki görüşmeden çıkan genç kızı ve yanındaki 45 yaşlarındaki adamı görünce dikkatle baktı. Kızı daha önce görmüştü.

 

"Siz!" Dedi, mekândan ayrılmak üzere geldikleri Tempra marka arabaya yönelen adam ve kız durdular.

 

Arca hayretle kıza baktı, Batuhan Karadeniz'in liseli sevgilisiydi. Burada ne işi vardı? Yanındaki adama döndü,

 

"Hayrolsun birader?"

 

"Kısmet değilmiş birader. Patron olmaz dedi. Kızımın okul saatleri uymuyormuş. Yaz tatiline şurda bir ay kaldı, tatile kadar okul çıkışı idare et dedim ama. Patron dinlemedi."

 

Arca, bakışlarını tekrar üzerinde lise formasıyla saç baş dağınık, yüzünde yine aynı donuk ifadeyle dalgın dalgın bakan sarışın genç kıza çevirdi. Gözlerinin altındaki koyu halkaların zannettiği şey olmamasını umdu fakat muhtemelen bağımlının biriydi. Arca bu tipleri çok görmüştü, bağımlıları yüzünden hangi maddeyi ne kadar kullandığını anlayacak kadar tanırdı. En iyi ihtimalle kırmızı reçetelilerden sabah akşam 50'şer miligram! Genç kızın ters kalp şeklindeki ince yüzünde, yanaklarında hatta dudaklarında bile hiç renk yoktu, benzi sapsarıydı. Saçları da sarıydı, hastalıklı görünüyordu. Aslında yüz hatları itibariyle çok güzel bir kızdı.

 

"Sen babası mısın?"

 

Adam başıyla onayladı. Arca kızla ilk kez konuştu,

"Daha önce garsonluk yaptın mı?"

 

"Yok."

 

"Yaş kaç?"

 

"19." Dedi baba kız aynı anda, sözleşmiş gibi.

 

Arca iki adımla yaklaştı, adamın tepesine dikildi.

"Yalan söyleme lan! Sgk girişi için evrak istenecek, kızın yaşı küçükse belli olacak."

 

Muarrem sertçe yutkundu. Meyil ise gözlerini devirerek suratını iyice asıp biran önce gitmek için arabaya bakmaya başladı.

 

"17, Temmuzda 18inden gün alacak. Sıkıntı mı Beyim?"

 

Arca bir süre susup düşündü, bu kızı elinde tutmalıydı ama şimdi hemen yoldan çevirdiği kızı işe aldım dese şüphe çekerdi. Kız bu mekânda olursa sevgilisi de ayağına gelirdi.

 

"Sıkıntı değil. Patron benim birader içeride görüştüğünüz Nedim Bey, buranın müdürüdür. Bekleyin hele."

 

İçeri girip Nedim ile ayaküstü kulaktan kulağa bir şeyler konuştuğu sırada Meyil de camekânın dışından adamları izliyordu.

 

"Sana benimle gelme dedim Muarrem Abi, arabada bekleseydin. Ben işi garantileyince okulu ayarlayacaktım. Doğruculuğun tuttu ha! Sigortası ve primi de vardı, üfff." Diye söylendi.

 

The Gulf isimli mekân, evine epey uzakta olduğu için kendisini getirmesini istemişti ama Muarrem uğursuzu işi berbat etmişti.

 

"Dur bakalım, sus bakalım. Genç olan patron benim dedi. Dur bakalım."

 

Biraz sonra Nedim onları tekrar çağırdı, bu kez büyük ofis masasının ardında genç adam oturuyordu. Nedim baba kıza kısa bir açıklama yaptı,

"Arca Bey şimdi beni uyardı, meğer daha önce işe aldığım garsonlardan biri kaza geçirmiş, gelmeyecekmiş. Bir kişi açığımız kaldı. Seni part time alabiliriz kızım."

 

Muarrem atıldı, "Ne iyi olur!"

 

"Okulun yaz tatiline girince tam gün gelirsen sigortanı da tam yatırırız. Bir başla bakalım görelim tabi."

 

"Olur." Dedi Meyil.

 

Gözlerini üstünden ayırmayan genç patrona baktı, niye öyle dik dik bakıyordu, üstelik bu kadar genç yaşta böyle lüks bir mekân açacak biri neyin nesiydi? En fazla 25'inde gösteriyordu. Genç adam kapkara bakışlarını yüzünden ayırmayınca ona hafifçe gülümsedi. Adam başını çevirdi. Adı ne demişti?

 

O sırada dışarıdan gelen şoförü başını kapıdan içeriye uzattı,

"Arca Bey, şarkıcı çocuğu almaya gidiyorum." Diye seslendi.

 

Arca, tamam dedi.

 

Muarrem hevesli ve yılışık bir sırıtmayla,

"Aslında kızımın sesi de çok güzeldir, bağlama da çalar beyim bir görseniz..." diye aniden ortaya atıverdi.

 

Arca ve Nedim bir an bakıştılar. Canlı müzik programı olan akşamlarda sahne alacak solist ve orkestra ayarlanmış, anlaşmalar ve haftalık çizelge bile çoktan yapılmıştı.

 

Arca dimdik bakışlarını genç kızdan ayırmadan "Ee?" Dedi.

 

"Bi dinleseniz? Hani sizin gibi beyefendiler elinden tutsa belki kısmeti açılır, sanatçı olmak istiyor zaten! Çocukluk hayali! Dimi kızım konuşsana dilini mi yuttun? Bak bu beyefendilerin çevresi vardır, hani senin yeteneğin..."

 

Arca elini kaldırarak adamın lafını kesti, ayağa kalktı, ağır ağır kızın karşısına yürüdü, ilk kez tebessüm ediyordu. Sesi yeterince iyiyse, bu yaşta bir solisti şimdiden bağlamak ona çok şey kazandırırdı.

"Soliste ihtiyacım vardı..." diye mırıldandı. "Bi oku bakalım."

 

Meyil çok şaşırmış ve utanmıştı. Muarremden hiç beklemediği bir çıkıştı ve ne diyeceğini, ne düşüneceğini bilemedi. İş ilanlarında aynı mekân için garson ilanıyla beraber haftada üç gece sahne alacak kadın ve erkek solist, dolgun ücret diye ilan verildiğini de görmüştü ancak kendine konduramamıştı.

 

Kekeledi, "Ben... Yok. Yapamam ben."

 

"Baban sesinin güzel olduğunu söyledi?"

 

"Utanırım ben, yapamam."

 

"Beğenirsem, seni işe alırsam... Garson maaşını iki günde kazanırsın. Sen bilirsin." Deyip Arca arkasını döndü.

 

Meyil gitmekle kalmak arasında kısa bir tereddüt etti, Nedim ustalarla ilgilenmek için ofisin dışına çıktı. Arca koltuğuna yeniden oturdu.

 

"Hala burda mısın?"

 

Meyil başını salladı. "Şey, deniycem." Etrafa baktı, dışarıdan hala matkap sesleri geliyordu. "Burada mı?" İçerideki sahneyi görmüştü.

 

Arca yerinden tekrar kalkıp onları kulübün sahnesine götürdü. Sahneyi işaret etti, kız dizleri titreyerek dört merdiveni çıkarken Arca Nedim'e seslendi,

"İşçileri sustur, hatta söyle hepsi içeri gelsin."

 

Meyil'in hali hazırda sarı olan benzi, çalışanların da sahnenin etrafına toplandığını görünce iyice sapsarı kesildi. Arca kollarını göğsünde çaprazlayıp tam karşısında kendisine bakıyordu. Okul sahnesindeki gibi diye kendini telkin etti ve heyecanını bastırmaya çalıştı. Gece hiç uyumamış ve o gün tek lokma yememişti. Boğazını temizledi.

 

"Ne söylememi istersiniz?"

 

Arca kızın bu işi yapamayacağına adı gibi emin oldu, titriyordu, çok küçük, çok çelimsiz ve çok gösterişsizdi. Geçici olsa bile her işinin mükemmel olmasına çok önem verirdi, bu mekân için iyi bir yatırım yapmıştı ve tüm İzmit'e hitap etmeyi hedefliyordu. Sahneden ağlayarak kaçmak üzereymiş gibi görünen bir kız çocuğunu kim dinlemeye gelirdi ki? Garsonluk belki kâfiydi. Kirli sakallarını sıvazlayarak sıkıntıyla,

 

"Şaşırt beni." Dedi.

 

Meyil, gözlerini yumdu. -Kalbimde gizli bir sevgi mi arar? Diye başlayarak eski şarkılardan pop versiyona uyarlanmış haliyle Yalan Gözlerin şarkısını söylemeye başladı.

 

Arca telefonuna gelen bir mesaja cevap verirken ilgilenmez bir tavırla kulak verdi, az sonra kız bitirmeden yüzüne bile bakmadan "Değiştir." Dedi.

 

Meyil tekrar boğazını temizledi, kuru kuru yutkundu, bir bardak su istedi, getirilen suyun birazını elleri titreyerek üstüne döktü. Allahtan patron olacak herif görmemişti, Muarrem gözlerini belertiyordu, diğer kalabalık ise kızın sesinden çok etkilenmiş donup kalmıştı hatta bir kaç kişi alkışlamaya yeltenmişti ama daha üç şak sesiyle patronun aksi bakışlarıyla karşılaşıp ellerini indirmişlerdi.

 

Candan Erçetin'den Git şarkısına başladı, Arca direkt yüzünü kırıştırdı, bu kez eliyle bir işaret yaparak

"Değiştir değiştir!" Diye buyurdu.

 

Meyil afalladı, hiç böyle bir şey yaşayacağını düşünmemişti yoksa ne şarkılar bulurdu ama o an aklına hiçbir şey gelmiyordu.

 

"Ne tür söyleyeyim?"

 

"Sesine yakıştırdığın bir şeyler oku işte, sana ben mi söyleyecem kızım? Burası beş yıldızlı bir kulüp, dikilmişsin orada okul formanla pırasa gibi ne okuyayım diyürsün! O sahneyi nasıl doldurursun bir fikrin var mı? Varsa göster, etkile beni."

 

Şaşırt beni! Etkile beni! Ayı! Dedi içinden ama sonra parayı düşündü.

 

Meyil öfkelenmeye başlamıştı, yanakları kızardı, gözleri doldu. Ne kadar kaba saba bir adamdı, bununla nasıl çalışılırdı? Evde bitmeyen kavgaları ve bu meçhul tipli adamlar karşısında Muarrem'in nasıl el pençe divan durduğunu da hesaba kattı... Son bir deneme yapmaya karar verdi. Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı, mikrofonsuz, enstrümansız çıplak sesi ve güven vermeyen karanlık bakışlar önünde çırılçıplak benliğiyle bir Yıldız Tilbe şarkısına girdi. Öyle bir girdi ki Arca telefonundan başını ilk kez kaldırdı. Yutkundu.

 

Yanar içim su gülüşüne

Bir tebessüm et söneyim

Hava buz kırağı delibozuk

Terkedilmez ah nöbetim...

 

Yeni gelen müzik öğretmeni, Meyil'e sesindeki puslu tınının, arabeske ve türküye yatkın olduğunu söylemiş ve onun okuldaki pervasız şovlarını Yıldız Tilbe'ye benzetmişti. Şarkının sahibi gibi hiç kimseyi takmadan okudu, okudu...

 

Nicedir sarhoşluğum

Ayamam, anlayamam

Ödenir bedeli aşkın

Acıma kederime

Sonuma sebep olur, ama gel (gel)

Yüreğime sor..

 

Arca iki adımla sahneye yaklaştı, herkes kaskatı kesilmişti. Kızın iyi bir şarkı seçtiğini ve o muhteşem şarkının çok zor nakaratına nasıl çıkacağını merak ediyordu.

 

Meyil, 'Kal yanımda' diye avaz avaz bağırmaya başladığında en küçük tüylerine kadar ürperdi ve o an bir cevher keşfettiğini anladı. Mehmet Karadeniz'i unuttu, nereden geldiğini ve nereye gittiğini unuttu. Adana'yı unuttu, Yasin ve Ferman biraderleri unuttu... İnsanın böyle bir cevheri varsa Allahtan daha ne isterdi? Gece hayatını ve kulüpleri seviyordu, müziğe de ilgisi vardı ve günün birinde kumar işlerini bırakıp İstanbul ve Bodrumda gece kulüpleri işletmeyi hayal etmişti. Canlı müzik her akşam dinlese kanmayacağı en büyük zevkiydi ve karşısında kendi küçük assolistinin kanat çırptığını görüyordu.

 

Kal yanımda

Uğrunda deliriyorum

Küçücüğüm, kal yanımda

 

'Küçücüğüm kal...'

 

Kızın gözleri kapalıydı ama şarkı tüm bedeninde can buluyordu. Sesinin güçlü olduğunu daha ilk şarkıda ağzını açar açmaz anlamıştı Arca fakat ruhsuz olduğunu düşünmüştü. İşte nihayet bu cam çerçeve indirecek çaptaki berrak sese ruh lazım değildi, süs lazım değildi, fon müziği lazım değildi, ruh kendisiydi. Sesin, kızı vardı!

 

Meyil bitirdiğinde sanki canlanmıştı, önce kalabalık üzerindeki etkisine baktı, milletin çenesi şaşkınlıktan yere düşecekti, gözleri parlıyordu. Patronun o kalabalığı başına herkesin nabzını yoklayıp kızın bıraktığı etkiyi görmek için topladığını anladı. Ona bakmaya ise cesaret edemedi.

 

"Tamam." Diyen sesini duydu.

 

"Ne tamam?"

 

Arca ona doğru yürüdü, Meyil kendisine bakan gözlerdeki kıvılcımı görünce memnun oldu, kendisine uzanan ele şaşkınca bakakaldı. Arca ona sahneden inmesi için elini uzatıyordu, arkadaki merdivene gitmek için sahneyi komple dolaşmak yerine yabancının elinden destek alıp aşağı atladı.

 

"Sahne senin. Meyil Hanım, hayırlı olsun."

 

Alt dudağını ısırdı, gülmeye başladı.

"Cidden mi?"

 

"Gel, şartları konuşak."

 

"Benim şartım yok."

 

Arca güldü bu söze, Nedimle bakıştılar, Nedim'e kızın babasını işaret etti. Nedim, Muarrem'i bahçeye çay içmeye davet etti. Meyil tıpış tıpış adamı takip etti. Ofise ikisi girdiler, kapı kapandı, el sıkıştılar.

 

Meyil "Ücret ne kadar?" Diye sordu.

 

"Başlangıçta iki saatin 10 bin. Ekstralarda ne istersen."

 

Meyil kahkahayla karışık bir çığlık atıp yerinde zıplayarak sevinçle ellerini çırptı.

 

"Ahh inanmıyorum! Çok ihtiyacım vardı! Muarrem öküzünün buna vesile olduğuna inanamıyorum! Dershane paramı çabucak toparlarım."

 

Arca ona oturmasını işaret etti, kendisi de masanın üstüne ilişti ve bir sigara yaktı.

"İçiyür musun?"

 

"Yok. Yani tek tük..."

 

Arca sigara ikram etti, Meyil beceriksiz hareketlerle adamın uzattığı gümüş çakmakla sigarasını yaktı, dumanı gözüne kaçtı, kendi kendine gülüp duruyordu.

 

"Ben... Yani şoktayım! Garson olmak için gelmiştim. Vay be! Siz ciddisiniz dimi? Yani alındım dimi, kesin? Gecelik mi on bin? Ee haftada kaç gece? Ben üç gece çalışırım, bana uyar."

 

Arca kızı duymazdan geldi,

"Yaşın tutmuyür, izinleri halletmek gerek. Muhtemelen velinle geleceksin. Muarrem dediğin şu dışarıdaki yılışık mı? Babasıyım dedi?"

 

"Üvey babam." Dedi Meyil nefretle.

 

"Ha? Bende de vardı ondan bitane!"

 

"Vardı, derken?"

 

"Artık yaşamıyür."

 

Meyil güldü, adamın yerel ağzı her nereliyse kıza göre çok kaba ve farklıydı, herkesin içinde daha düzgün konuşsa da odaya geldiklerinden beri daha şiveli konuşuyordu. "Pardon ya siz nerelisiniz?" Diye sordu.

 

"Gozanlıyım."

 

"Gozan nereye bağlı?"

 

"Direkt Allah'a bağlı."

 

Kızın kaşları ilgiyle havaya kalktı, indi, dudak büktü.

 

Arca güldü, kız nereli olduğunu anlamadığı için ekledi, "Adana."

 

"Hı tamam. İsminiz?"

 

"Arca Giray Kızılkan."

 

"Memnun oldum, ben de Meyil Akyüz. Bu arada üvey babanızın akıbeti, iyiymiş! Hımm darısı bunun başına!" Deyip Muarrem'i işaret etti.

 

Arca gür, kocaman bir kahkaha attı ama o meselenin küçük bir bıçaklama ve ıslahevi macerası ile tamamlandığını kızın henüz bilmesi gerekmezdi.

 

"Yıldız söyle sen, Yıldız iyidir."

 

"Pop konsepti mi olacak?"

 

"Canlı müzikte evet, gece yarısından sonra ise elektronik ve tekno müzik olacak, hafta sonları İstanbullu bir Dj gelecek."

 

"Ben, daha önce hiç sahneye çıkmadım. Yani okul hariç... Ne söylerim, yani siz yönlendirirseniz..."

 

"Provaya geldiğinde liste yaparız, diğer solistler ve orkestrayla beraber."

 

"Diğer solistler kim?"

 

"Özgür az sonra gelir. Tanışın."

 

Meyil hevesle başını salladı ama karnı o kadar açtı ki az daha durursa midesi guruldayacaktı.

"Ben bir şeyler yiyip gelsem olur mu? Özgür bey gelene kadar geri gelmiş olurum."

 

"Aç mısın?"

 

"Dünden beri bir şey yemedim."

 

"Niye ki?"

 

Meyil ağlamaklı omuz silkti. Arca telefonunu çıkardı,

"İyi dedin onu, benim de içim kıyıldı kebap söyleyek." Deyip Nedim'i arayıp kebap sipariş etmesini söyledi ve ekledi,

"Bakele o dürümcü başına söyle, bir daha Adana mı Urfa mı diye sorarsa onu Allah'ıma kitabıma gider alnının çatından vururum! Pilavını da kendi yesin, söyle."

 

Meyil gülmemek için dudaklarını ısırıyor ve kibarca tebessüm etmekle yetiniyordu. Arca telefonu kapatmadan ona bir göz atıp Nedim'e bir talimat daha verdi.

 

"Kızın babalığına da söyle toplantı uzayacak, Meyil Hanımı ben taksiyle evine gönderirim, o beklemesin. Bundan sonra böyle!"

 

Genç kız öyle mest oldu öyle içinin yağları eridi ki bu işi almasına sebep o olsa da asla affetmeyeceği Muarrem'in bu tetikçi kılıklı heriflere gık diyemeyeceğini bilerek için için eğlendi. Genç patron kurnaz ve kafa dengiydi, halden anlıyordu. Kazanacağı para da cabasıydı!

 

Az sonra "Sesimi beğendiniz mi?" Diye kirpiklerinin altından bakarak sordu.

 

"Beğenmek mi, ciğerimiz kalmamış ne diyürsun, anam babam?"

 

Meyil, çok tuhafına giden bu genç adama yine güldü, onu karşılaşmanın imkânsız olduğu bir uzaylıya bakar gibi hayretle bakıyordu. Hiç böyle bir tiple karşılaşmamıştı. Konuşması çok acayipti ama bakışlarının ve tavırlarının yanında şivesi aslında sevimli kalıyordu. Kaç yaşında olduğunu ve evli olup olmadığını çok merak etti fakat sormaya utandı.

 

Az sonra Arca sordu. "Türkü var mı sende?"

 

"Var, bağlama da çalarım aslında."

 

"Türkü bar açacaktım ama bundan 15-20 sene önce o işin bokunu çıkardılar, paçavra ettiler! Türkü türkülükten, halay halaylıktan nefret etti. Ayağa düştü, malamat oldu."

 

"O son kelimeyi anlamadım ama komikmiş! Türkü sever misiniz?"

 

Genç adam hazin bir ifadeyle başını eğdi ve mırıltıyla, "Ciğerim türkü, soluğum saz." Dedi.

 

Meyil anlamadı, yine bir gülüş attı.

"Ben size söylerim." Dedi ve sonra söylediğinden utanıp dudağını ısırdı.

 

Arca tek kaşını kaldırarak kıza daha bir ilgiyle bakmaya başladı. Meyil bakışlarını kaçırmadan menekşe mavilerindeki neşeli pırıltıyla genç adama dalgın dalgın baktı, gülümsedi. Tekrar dudağını ısırdı ve parmaklarıyla oynamaya başladı.

 

"Şey... Arca Bey? Orkestra dediniz? Ben, yapabilir miyim, hiçbir fikrim yok. Yani okulda birkaç kez grupla çaldık aslında ama..."

 

"Prova ala ala öğreneceksin. Eee, ben sana kebap söyledim, sen bana ne söylüyürsun?"

 

Meyil biraz düşündü, Arca sigara içti. Mekânın diğer solisti Özgür geldiğinde Meyil oturduğu koltukta rahat rahat hiç sırtını ve boğazını bile germeden, yine çıplak sesiyle mekânın tüm duvarlarını inleterek bir uzun hava söylüyordu. Asri Gurbet...

 

36 yaşındaki tecrübeli müzisyen kapıda bakakaldı. Hele sesin geldiği çıtı pıtı sapsarı yaratık ve o küçük bünyeden çıkan dev ses, yine dışarıda çalışanlara matkap ve merdivenleri bıraktırıp kızı dinlemek için toplanmalarına sebep olmuştu.

 

Meyil bu kez kendisini ayakta alkışlayan patronuna zarifçe reverans yaptı ve diğer dinleyicilerine dönüp kırıtarak elleriyle öpücük attı.

"Mersi mersi. Ayy çok mersi!" Derken bir yandan Emel Sayın gibi kibar kibar cilveleniyor fakat bir yandan tam bir Z kuşağı gibi ironi ifadesi takınıyordu.

 

Özgür, kızın eline uzanıp önünde eğildi, elinin üstünden öptü.

"Hanım efendi! Ben Özgür Kutlu, şeref duydum."

 

"Memnun oldum Özgür abi, ben de Meyil." Hemen tekrar ötekine döndü, sesli derin bir nefes aldı, "Arca Bey beğendiniz mi?"

 

"Ciğerimizi söktüydün, ocağımızı da yıktın tam oldu!"

 

"İyi bir şey, herhalde... Umarım. Neyse. Teşekkürler, yemek geldi sanırım yiyelim mi ben çok acıktım."

 

Tadilatta çalışan ustalar da dahil yaklaşık yirmi kişiye kebap ve ciğer gelmişti. Henüz yerlerine yerleşen gıcır gıcır masalarında herkesin keyfi yerindeydi.

 

Özgür, Meyil'i habire övgülere boğuyordu.

"Kardeşim sesini duymadan önce bana 17 yaşında bir veletle birlikte çıkacaksın deselerdi vallahi tribimi atar giderdim! Gözünün yağını yiyeyim ekmeğimle oynama, benim çoluk çocuğum var." Diyordu.

 

"Abi velet demeseydik iyiydi!"

 

Arca kızı işaret ederek çalışanlara, "Bu kız bir gün Türkiye starı olacak ve siz! Onu 17 yaşındayken beleşe dinledim diye herkese anlatacaksınız! Ama kimse size inanmayacaaak!" Diyordu herkes kahkahalara boğuluyordu.

 

Meyil tanıdığı bildiği hiçbir arkadaşının ya da ailesinin yanında kendini bu kadar mutlu ve özgür hissetmediğini düşündü. Bir an kuş gibiydi, kanatları vardı, adeta sarhoş olmuştu. İçin için mucizem dediği genç adama bir erkeğe duyulan hayranlıkla değilse de bir büyüye bakar gibi uzun uzun dalgın dalgın bakıyor, gözlerini ondan, onun etrafına yaydığı karizmadan alamıyordu. Doğal bir otoritesi vardı ve herkesin her şeyin kendisinin bile üstünde çabasız bir hâkimiyet sağlıyordu. İnsanların yüzleri ona bakarken parlıyordu üstelik.

 

Genç adamın saç telinin renginden, kirli sakallarının hoş tıraşına, kalın kaşlarının çizgisinden gözlerinin karasına, düzgün biçimli burnundan dudaklarının sevimli çizgisine, geniş neşeli gülüşünden dişlerinin biçimine, ordan boynuna, omuzlarına, üzerindeki dik yakalı siyah gömleğe, gömleğin üstteki üç düğmesinin açık oluşuna, o açıklıktan dövmelerle bezeli çekici esmer teninin kavrukluğuna, tiril tiril gömleğin kumaşının altından beliren dolgun pazularına, yenleri kıvrılmış gömleğin altındaki damarlı kollarına, kalın bileklerine, boyuna posuna, hararetli el kol hareketlerine, kemikli büyük ellerine, maço tavırlarına, baştan aşağı eril enerjisine büyülenmiş gibi bakıyor ha bakıyordu. Buram buram, alev alev, deli deli bir şeydi.

 

Bir trafik kazasına karışmıştı ve muhtemelen çarptığı şey duvar değilse bir kamyondu. Belki bilinci kapalıydı ama koma hali nasıl güzel, nasıl hoştu... Daha önce hiç duymadığı bir tavır, bir biçim, bir nota, saf bir ışık gibi yörüngesine çekildiği bir gezegene teslim oldu.

 

Yemekten sonra kalabalık dağıldı, Özgür, Nedim, Arca ve Meyil kaldılar. Arca'nın yönlendirmesiyle Özgür, bir süre genç kıza konsept ve çalınacak şarkı türleri hakkında bilgi verdi. İlk etapta ikisinin partner olacak başlatacağı program popüler müzik ağırlıklı olacaktı, bazen çok sevilen meşhur bir türkü veya sanat müziği eseri de genel akışı bozmayacak şekilde listeye eklenecekti. Meyil, işin çok profesyonelce olduğunu anladı ve kendi adına biraz endişelendi. Hata yapma şansı olmayacaktı.

 

Özgür çok konuşuyordu ve sohbeti neşeli olsa da her telden anılarını anlatıp kimseye meydan bırakmıyordu. Meyil, annesinin aradığını görünce telefonuyla yerinden kalkıp bir köşede kısaca konuşup geri geldi.

 

"Annem merak etmiş. Tabi işe başlayacağımı duyunca sevindi, sorun yok toplantın bitince gelirsin dedi."

 

Arca ayağa kalktı.

"Seni götüreyim."

 

"Size zahmet olmasın! Ben burdan... Şeyle... Taksiyle..."

 

"Sana bir taksi ayarlayacam arayacaksın, o gelip evinden alacak, işin bitince o bırakacak. Şimdi geç oldu, gel bakalım assolistim."

 

Meyil assolist kelimesini duyunca adım atmayı unutup Arca'nın yüzüne bakakaldı, kapının içinde adama yol vermeyince karşılıklı öylece kaldılar. Beden dillerinde birbirlerine doğru akan bir elektrik akımı mevcuttu ve voltajı her faninin görebileceği kadar yüksekti. Nedim ve Özgür kısa bir an bakıştılar. Nedim, yandık diyordu.

 

"E-e-estağfurullah... Buyrun. Ay, çok zahmet..."

 

"Seni anacığına teslim edip tanışalım. Yarın yine aynı saatte gelip provaya başlıyürsün. Açılışa kadar her gün. Bunlar staj, yevmiye yok, yol yemek benden."

 

Meyil kıkır kıkır güldü, "Tamam ya sorun değil."

 

Arca'nın kapı önündeki Porsche jipine bindiler, Meyil deri koltuğa oturunca başını sol yana çevirdi, saçlarıyla oynamaya başladı.

"Müzik açar mısınız?"

 

"Tüh ben de canlı müziğimle gezerim diyürdüm."

 

"Ben mi söyliyim? Aa, yok araba şey... Çok!"

Dar, havasız, boğucu, gerilim dolu, korkunç! Evet araba çok feci korkunç! "Ihımmm. Güzelmiş bu araba, ne marka?"

 

"Porsche."

 

"Maşallah, radyo burda mı?" Deyip tuşlara uzandı, Arca da aynı anda uzanınca elleri karıştı, Meyil elini ateşe değmiş gibi hemen kaçırdı.

 

Porsche jiple eve kadar bırakılmak iyiydi ama arabanın içindeki oksijen yetersiz miydi neydi? Annesi bu yanındaki yaratığı görünce alacağı paranın miktarını filan umursamayıp kıyameti koparacaktı. Sibel Hanım maldan anlar, diye düşündü. Düşünmek ve kafasını meşgul edip sağ tarafına bakmamak için düşünüp duruyordu.

 

"İlerden sola."

 

Az sonra annesini aradı, "Anne kapı önüne çıkıp beni karşılar mısın? Patronum Arca Bey sağ olsun kendi aracıyla bırakıyor, tanıştırayım. İki dakikaya oradayız."

 

Arca yoldan gözünü ayırmadan "Yakınmış." Dedi.

 

Az sonra Sibel, genç patronu görünce tam üç kez "Siz? Siz mi? Siz yani?" Diye sormuştu.

 

Arca da Sibel'in güzelliğine, endamına havasına neredeyse ıslık çalacaktı. Anasına bak, kızını al diye için için eğlendi ancak kızının daha kırk fırın ekmek yemesi lazımdı. Sibel'in fettanlığı değil bir erkeği yılanı bile deliğinden çıkaracak cinstendi. Hem de kocası yanındayken ayaküstü flört ediyordu. Fıkır fıkır kaynayan bir afetti.

 

"Memnun oldum Sibel Hanım. Meyil, bana emanet, içiniz rahat olsun."

 

"Çok memnun olduk Arca Beyciğim, ayaklarınıza sağlık. Ah ama böyle olmadı bir çay ikram etseydim..."

 

"Çok içtik, eyvallah."

 

"Ay çok zahmet ettiniz, ne kadar düşüncelisiniz vallahi aklım kalacaktı, sizi gördüm çok memnun oldum. Anne yüreğime su serptiniz Allah razı olsun."

 

Arca el sallayıp arabasına bindi. Muarrem elleri cebinde kazık gibi sokağın ortasında dikilip araba köşe dönüp kaybolana dek ardından el salladı. Sibel, Meyil'i kolundan tutup içeri kızın odasına sürükledi, kapıyı kapattı, yatağına sokulup etlerini çimdikledi.

 

"Ahh! Anne napıyorsun ya?"

 

"Kızım? Bu herif kim böyle?"

 

"Sus, Sibişko ölüyorum zaten... Ben gelme dedim! O dedi annene seni ben teslim etçem dedi! Dedim mahalleye yayın olduk! Anneee? Batu beni mahvedicek! Kendimi şurdan aşağı atsam ölür müyüm, sakat mı kalırım?"

 

"Senin Batu, kıskançlıktan kıyameti koparacak. Ama kuru kuru aşk karın doyurmuyor Meyil Hanım, aklını başına topla."

 

"Offf biliyorum, onun tuzu kuru! Gece kulübünde şarkıcılık yaptığımı duyunca kesin benden ayrılır. Babasının siyasi ikbali için beyzadem imajına dikkat etmek zorunda. Napiyim..."

 

Sibel onun poposuna bir tane patlattı, "Salak, 17 yaşında hele bu güzelliğinle bir erkek için ağladığını görürsem seni döverim. Ağlamayacaksın, sen ağlatacaksın!" dedi ve sonra kızı kollarından tutup kaldırdı, görünüşüne baktı, tükürür gibi yaptı,

 

"Tüü! Kız sen böyle paçoz kılıkta mı gittin oraya? Sonra da garsonluktan solistliğe terfi ettin, bide 20 yaşında ayın on dördü gibi oğlan seni eve kadar Porsche'siyle getirdi? Bunların arasında hiç mantıklı bir şey yok!"

 

"Sibişkoo? 22 yaşındaymış sence benden çok mu yaşlı?"

 

Sibel ağzını yamulttu, "Bekârdır herhalde?"

 

"Yani!"

 

"Sakın abayı yakma tekin bir herife benzemiyor."

 

"Ay mahsus diyorum herhalde, benim Batum daha tatlı, herif kıronun teki. Yürüyen kebap ve şalgam festivali, premium keko! Aman Yarabbi!"

 

Sibel lacivert hareli koyu mavi gözlerini tavana dikerek bir süre düşündü. Meyil de mutluluk sarhoşu halde iç geçirerek yatağına uzandı.

 

Sibel, "Muarrem ayısı, kesi olalı bir fare tuttu ha! Bir de sen anlat bakayım? Gerçi o seni tavsiye etmiş de, sesi güzeldir bir dinleseniz demiş de... Üç kere anlattı."

 

"Vallahi doğru. Nerden çıktı bir anda anlamadım, adamlara resmen yalvardı! Sesi güzel dinleyin filan dedi!"

 

"İlanı görmüştür. Ulan ne çakal pislik! Mani'yi duyunca över de nüfusuna da alır seni... Neyse neyse, ne kadarmış sahne ücretin?"

 

"Gecelik yani iki saatte 10bin. Ama dershane parası olacak! Söz verdiniz! Dokunmak yok! Salça olmak yok! O kocana da söyle..."

 

"Dershane ne kadardı?"

 

"Batu'yla Tuna'nın gittiği yer, senelik 120 bin. İnşallah bütün yaz çalışırım da kalan parayı ezeriz, kız senle baş başa bir tatile gideriz?"

 

"Bakarız tamam. Sen çalış da üstüyle üniversite için birikim yap. Altın yapalım sana, her ay birkaç Adana burması alır kasaya koyarız."

 

Meyil bir kahkaha attı ve yatağının üstüne zıpladı,

"Amaan Adanalı, canım Adanalı!" Diye türkü tutturdu, kıçını kıvırıp ellerini çırparak oynamaya başladı, annesine şımardı. "Amman Adanalıııı, canım Adanalıııı!"

 

Sibel ona kahkahalarla güldü,

"Lan in şurdan, kazık kadarsın yatağı kıracan zilli!"

 

"Oynasana! Evde duramıyom sana dadanalı! Amman Adanalıı... Anne, Arca Bey Adanalıymış! Hey güllüüüü!"

 

Sonunda kahkahalar atarak kendini yere bıraktı. Kan ter içinde kalmıştı, duş alıp odasına döndüğünde annesi gardırobunun başında Meyil'e kıyafet seçiyordu.

 

"Yarın okul çıkışında hemen dükkâna gel üstünü değiş. Saçına bir kırık fön çekeyim, hafif makyaj yapalım. Böyle paçoz gezdiğimi bir daha görmeyeyim! Şansın iyi gitti diye güvenme, aklını da kullan..."

 

"Taam ya öff... Aman Adanalııı, canım Adanalı..."

 

*****

 

 

Loading...
0%