@selinsafak
|
Meyil, ertesi sabah okula gittiğinde içini bir anda huzursuzluk kapladı, akşamki sevincinden eser kalmadı ve kazanacağı parayla ilgili kurduğu toz pembe hayaller nedense dağılıverdi. Okulunun bulunduğu caddenin başında her zamanki gibi minibüsten inip sokağın başına kadar yürürken çocuklarını okula bırakan velilerin arabalarının oluşturduğu sıkışıklıkta kendine zar zor yol buldu. Tank gibi siyah bir jip, daracık sokakta üç yüz altmış derecelik dönüş yapmak için sağlı sollu iki kaldırıma çıkarak yaya yolunu da diğer arabaların geçişini de işgal etmiş ve korna sesleri yükselmişti. Okuldaki en zengin oğlanlardan birinin babasının devasa jipi 'U' dönüşünü tamamlayana kadar trafik durdu ve herkes beyzadenin geçişini bekledi.
Birileri el kol hareketleri yaparak söylendi, "Sokağın başından dönsen sanki incilerin dökülür, şuna bak maganda!"
Lüks BMW'ler, Audi'ler, Mercedesler, Land Rover'lar okulun kapısında köşe kapmaca oynuyordu. Annesine ait kıpkırmızı Mercedes A180 araçtan inen Ece'yi görünce kapıda duraksadı, arabanın şoför koltuğunda oturan annesini görünce başıyla selam verdi, kadın görmezden geldi ve aracını hareket ettirdi.
Tüm bu kalburüstü insanlar, karı koca çalışan üst düzey memurlar, hali vakti yerinde esnaflar, babadan zenginler, iş insanları, fabrika sahipleri, doktorlar, mühendisler, hemşireler, bankacılar, hepsi kendi geldiği dünyaya yabancıydı. Sanki herkes sütten çıkma ak kaşıktı da kendisi ve ailesi, şehrin varoşlarındaki tüm trajediyi omuzlarında taşıyan kara lekeler gibi uyumsuzdu. Evinden her sabah minibüsle gelip girdiği bu muhitte adeta herkes işaret parmağının ucunu ona çevirmiş ve bir düşmana bakar gibi alnını işaretlemişti. Onun hakında fısıldaşıyor, ona gülüyor, onu kınıyor, onu aralarında istemiyor ve her zaman bir açığını kolluyor gibiydiler. Tüm bu hisler genç zihni için yorucuydu. Şimdi yeni işi hakkında kendi kendisini bu insanların gözünde yargılıyor ve infaz ediyordu: Bittim ben! Ne halt ettim, beni afaroz edecekler!
Ece ise neşeyle gelip Meyil'e sarıldı. "Kankim yeni işin hayırlı olsun! Çok merak ediyorum ben de gelicem seninle!"
"Gelirsin bi ara."
İki genç kol kola girip okul bahçesinde yürümeye koyuldular, Ece hevesle arkadaşına sorular soruyordu. Meyil tüm gece mesajlaşmalarında her detayı ona anlatmıştı fakat Ece her şeyi tekrar dinlemekte ısrarlıydı. Meyil'in donuk yüz ifadesinden asıl varmak istediği konuya girdi. "Batuhan'ın haberi var mı?"
"Yok, mesaj bile atmadı."
"Hayret?"
"Uyuyakalmıştır öküz. Son görüldüsü saat 21'deydi."
"Şarkıcılık işine ne diyecek sence?"
"Ne diyebilir kankim, ona soracak halim yok."
Ece, omuz silkti ve olacakları beklemeye koyuldu. Kendisi dün gece aynı anda Meyil ile yazışırken ekran görüntülerini sevgilisi Tuna'ya iletmişti ve Tuna da Batuhan'a çoktan her şeyi anlatmıştı. İlk teneffüste beklediği gibi oldu. Batuhan sınıfının kapısına dayanmış çok öfkeli görünüyordu.
"Yürü gidiyoruz! Konuşçaz senle!" Diyerek kızı sertçe kolundan tutup çekiştirmeye başladı.
"Duydun demek?"
"Duydum tabi! Acaba ne halt ettiğini bana da söyleyecek miydin hanfendi?"
"Bırak kolumu ya! Akşam arasaydın!"
"Meyil cinlerim tepemde yürü dedim!"
"Çıkışta konuşuruz Batu."
"Çantanı al gel, şimdi konuşçaz."
"Devamsızlığım dolu, mal mısın? Çekiştirme dedim sana!"
Koridorda herkes onlara bakıyordu, Meyil hırsla itti oğlanı. "Napıyorsun be kendine gel!"
"Arka bahçede bekliyorum, üç dakikaya gelmezsen olay çıkarırım Meyil!" Deyip Batuhan arkasını dönüp kendilerine bakanlara "Ne bakıyon lan bi çarpıcam şimdi!" Diye sataşarak gitti.
Meyil ardından öfkeyle ayağını yere vurdu, sınıftan onları izleyen Ece'ye parmağını salladı, "Senle de görüşçez kanki!" deyip sevgilisini bulmaya gitti.
Batuhan arka bahçede sigara içiyordu. Meyil'i görünce sigarayı elinden fırlattı ve kızı omuzlarından tutup sarstı, "Sen benim sevgilim değil misin? Benden habersiz ne halt ediyorsun? Elalemden mi duyacaktım Meyil? Ne demek barda şarkı söylemek filan ne demek?"
"Kimden ne duydun bilmiyorum ama ben yeni bir işe başlıyorum. İhtiyacım var mecburum! Muarrem zorladı, sanki bilmiyorsun."
"Üvey baban sana git bar şarkıcısı ol mu dedi? Sen de hemen atladın?"
"Evet aynen öyle oldu!"
"Ne biçim bir adam bu ya? İnsan kızını zorla çalıştırır mı? Sen böyle bir işe nasıl olur dersin Meyil, deliricem!"
"Ne diyorsun sen ya? Namusumla çalışıp para kazanıcam işte ne var? Sen bile böyle düşünürsen ben insanlara kendimi nasıl anlatırım?"
"Anlatamazsın! Çok saçma! Hatta rezalet!"
"Saçmalama Batu, aklından ne geçiyor bilmiyorum ama gayet düzgün kafe bar tarzı, öğrencilerin takılacağı bir mekan. İki saat şarkı söyleyip paramı alıcam, ne var bunda?"
"İçkili bir gece kulübünde mi çalışmanda ne var? Kızım sen kafayı mı yedin? Bırak dershane filan masalını da para için yapıyorum de, adımı çıkarıcam ama kalanı umurumda değil de? Salak mısın sen?"
"Sensin salak, koca kafalı beni delirtme Batu! Tabi ki dershane param için yapıyorum!"
"Hep öyle derler! Ne idüğü belirsiz saçma sapan bir yer! Sahibi kimmiş, neciymiş? Kızım seni harcarlar, öyle yerleri sen bilmezsin!"
"Sen bilir misin? Benim senin kadar gece kulübü tecrübem yok da!"
"Konuyu saptırma Meyil, ben seni hiç öyle bir yere salar mıyım?"
"Senden izin almıyorum Batu. Üstelik ben de bayılmıyorum. Hiçbir işe bayılmıyorum! Ben de yaşıtlarım gibi kafelerde gezeyim, alışveriş yapayım, partilere gideyim, baba parası ezeyim istiyorum! Tek derdim yarın ne giyeceğim olsun istiyorum! Bıktım bıktım! Sabahları minibüs dolusu kokmuş ameleyle okula gelirken acaba üniversiteye gidebilecek miyim diye düşünmekten bıktım, usandım! Belki hiç gidemeyeceğim, o zaman da yanımda olacak mısın?"
"Tabi olucam gerizekalı, ayrıca sen kazan, gerisi kolay. Burs bulucaz, yurt ayarlicaz... Mal mal işler yapmadan da üniversite okunur."
"Ahh babana sor bakalım bana burs verir belki!"
"Meyil konuyu saptırıp durma! Lan başın belaya girer, asılan olur, içkili mekan, yasak bi kere!"
"Aleyna Tilki nasıl çıkıyor o zaman? Hem güvenlik var kimse asılamaz."
"Sana inanmıyorum. Bana garsonluk demiştin, restoran demiştin? Beni ne duruma soktuğunun farkında mısın? Ben daha aileme seni söylemedim, bu duyulursa ne diyecem? Sevgilim bar şarkıcısı mı diycem?"
"Deme! Senin ailen beni zaten asla kabul etmez Batu, bunu anla artık. Sevgilin bar şarkıcısı olmasa da babası katil diyecekler. Ailenin kriterlerine uymuyorum maalesef ama yapacak bir şeyim yok! Ayrılalım bitsin. Böylece seni utandıracak bir sevgilin de olmaz."
Batuhan onca bağırış çağırıştan sonra bu sözleri duyunca birden sakinleşti. "Ben öyle mi dedim şimdi?"
"Aynen öyle dedin! Sen beni gerçekten anlayıp sevseydin, her şeyi bildiğin halde bana bunları söylemezdin! Ben o mekanda garsonluk yapsaydım da millet, Batu'nun sevgilisi garsonluk yapıyor diye laf edecekti zaten."
"O başka bu başka. Hem ben aileme söyleyecektim, sen üniversiteye kadar bekle dedin. Beni şimdi oradan vuramazsın Meyil."
"Ben kararımı verdim tamam mı? Sen bana hesap soramazsın! Gecede on bin, ayda seksen bin kazanıcam ve kimsenin getir götürünü yapmiycam, pisliğini temizlemiycem, tribini çekmiycem! Hiç de utanmıyorum! Ben sesimle para kazanıp kendi hayatımı kurucam! Bazıları sizin kadar şanslı değil koçum, bunu anla. Benim tek şansım sesim ve bu iş."
"Sen beni yanlış anladın. Beni böyle silip atamazsın?"
"Kendini zorlama hatta bence sen her şeyi en başından düşün. Benden daha dertsiz birini nasılsa bulursun."
Batuhan yumruk yaptığı elini ısırdı ve bir sigara daha yaktı. Söyleyecek mantıklı bir şeyler arandı, bulamadı. "Nasıl da üste çıktın, pes!" Dedi.
Meyil, kendini ağlamamak için zor tutuyordu. Böyle olacağını tahmin etmişti fakat işte yüzleşmek başkaydı. Kalbi kırık fakat gururu dimdik yerindeydi.
Batuhan parmağını salladı, "Sen daha beni tanımamışsın. Yok öyle ayrıl kurtul falan demek. Sen bildiğini oku ama ben buradayım Meyil! Senden ayrılmıyorum! O mekana her gün gelicem ve en ufak bir rahatsızlık duyarsam seni sürükleyerek ordan çıkarıcam! Hatta gerekirse mekanı da yakarım, görürsün!" Deyip gitti.
Meyil ardından bakakaldı. Erkek arkadaşının ne kadar korumacı olduğunu ve kendisini ne kadar çok sevdiğini düşündü. Üniversite hayallerini hatırladı. Birlikte özgürlüğe kanat çırptıkları ve ailelerinden uzakta sadece kendileri oldukları o tatlı hayalleri... Ailesine rağmen Meyil'den hiç vazgeçmemişti, babasının gerçekten suçlu olmadığına hep inanmıştı, Meyil'in söylediklerinden aksini düşünmemişti bile. Bazen aşırı tepkiler verirdi ama sevgisinden yapardı, Meyil deyince akan sular dururdu...
Meyil ise onun için neyi feda edebilirdi, feda edecek neyi vardı bilmiyordu. Yalnızca Batuhan'ın feci bir deliliğin eşiğinde olduğunu biliyordu.
O kavgadan sonra o gün bir daha yan yana gelmediler, hiç konuşmadılar ve mesajlaşmadılar. Arkadaşları birbirlerinden haber getirdi fakat ikisi de fırtına öncesi bir sessizlikte lades oynar gibi olacakları beklemeye koyuldu.
... İlk prova Meyil için çok zorlu geçmişti. Sahnede kemanından klarnetine, davulundan piyanosuna tam bir orkestra görünce eli ayağına dolaştı. Özgür, onu orkestra şefi olan yaşlı keman üstadı Fahir Yeşil ile tanıştırdı.
"Çok şanslısın kızçe, ilk şefin Fahir Usta. Kimlerle çalıştığını bir bilsen ohooo! Muazzez Abacıdan, Emel Sayın'a, Sibel Can'a, yılların virtüözüdür. Kulağını aç ve ne derse havada kap!" Diye de tembihledi.
Piyanist ve keman sanatçılarının kıza, doğru nefes alımı, tonlama, ritim, ton kontrolü gibi temel becerileri geliştirmesi için biraz nota ve şan dersi vermesiyle sahne hayatı hiç ummadığı yerden başladı. Keman hocası, doğru nefes almazsa sahnede tıkanacağını dahası sesine zarar vereceğini söyledi. Elbette süreç çok uzundu. Açılış akşamında ilk solistler olarak sahneye Özgür ve Meyil birlikte çıkacaktı ve kısa bir liste hazırlanmıştı. Kendilerinden sonra iki ünlü sanatçı sahne alacaktı. Repertuvardaki parçalar üzerinden nota çalışmaları yaptılar.
Meyil'in sesi güçlü olduğu kadar müzik kulağı da iyiydi ve bağlama çaldığı için nota biliyordu, söylenenleri çabucak kavrayıp yerine getirdi. Hocaları ona evde sabah akşam çalışması için diyafram nefesi egzersizleri ve ses rengine uygun düşen ses tellerini eğitme çalışmalarını ödev olarak verdiler. İlk provada hevesle beklediği halde Arca ortalarda yoktu ancak müdürüm dediği Nedim, dikkatle çalışmaları takip ediyordu.
İkinci prova da aynı titizlikle geçti ve bu kez genç patron da The Gulf'teydi, sahnenin karşısındaki tek masada güpegündüz elinde bir kadeh viskiyle orkestrayı dinliyordu. Başını ağır ağır sallayışından ve yüzündeki ifadeden memnun olduğu anlaşılıyordu. Orkestra dağılınca Özgür ve Meyil bir saat daha şarkılarını tekrar ettiler. Meyil dört saattir çalışmaktan yorulmuştu ve kendini bitkince sahnede yere attı, bağdaş kurarak "Bittim ben bittim!" Diye söylenmeye başladı.
Özgür "Sen ne biçim gençsin tüh yazıklar olsun!" Diye ona takılmaya başladı.
"Yav Özgür abi bi git, en çok ben çalıştım!"
"E kızım ben profesyonelim, sen daha bebesin çalışacan tabi! Dimi Arca Bey?"
"Ağabey boş ver onu, sen bir türkü söyle de neşemizi bulak."
"Ne okuyayım kardeşime?"
"Neşeli olsun ağabey."
"Bir kadeh viski gönder madem!"
Arca, harıl harıl hazırlık yapan garsonlardan bir kadeh istedi ve Özgür'e de viski döktü. Özgür, orgun başına geçti. Düğün piyanistliği yaparak sahne hayatına başladığını daha önce uzun uzun anlatmıştı o yüzden her telden oyun havasına hakimdi. Repertuvarındaki favori parçalarından olan Özcan Deniz'in İçem şarkısını çalıp söylemeye başladı. Meyil birden canlanıp ayağa fırladı ve mikrofonu kaptı, Özgür'e vokal yaparak kendi kendine eğlenmeye başladı, elinde mikrofon ve diğer elinde hayali bir mendili sallar gibi halay başı hareketleriyle pervasızca dans etti.
Arca bir kahkaha atıp ona seslendi, "Atla aşağıya!"
Meyil, denileni yaptı ve kol kola girip halay çektiler. Genç kız bir yandan şarkının nakaratını söylerken şımarık tavırlarla oynuyor ve etraftakileri güldürüyordu. Bir tur halaydan sonra Arca'nın elini bırakıp karşısında kırıta kırıta oynadı, döndü. Özgür şarkıyı uzattı ve onlara birkaç çalışan da el çırparak katıldı. Meyil'in gençlik ateşi herkesi biranda tutuşturup sahnenin etrafına toplamıştı. Hele Adanalı maço patronun halay çekmesi tam bir eğlence patlamasına neden oldu ve ikinci günün provasında The Gulf henüz açılmadan, nasıl bir eğlence mekanı olacağının sinyallerini verdi.
Meyil özellikle Arca'yı oyununa çekip önünde kollarını havaya kaldırıp zarif el hareketleri ve belini kıvırışıyla özgürce dans ediyordu. Genç adam onu parmaklarının ucundan tutup ıslık öttürerek kendi etrafında çevirdi. Meyil kahkahalar atarak hem söyleyip hem oynadı ve günün stresini attı.
Şarkı sona erince nefes nefese kalıp terlemiş ve kızarmıştı. Çakmak çakmak yanan gözlerini yine Arca'dan ayırmadan soluklandı. "Ayy çok eğlendim!"
"Bravo assolistim! Sahnede de böyle görecem seni ha, ne güzel oynuyürmüşsun, seyirci sana tapacak tapacak, gülüm tapacak!"
"Öyle mi dersiniz?"
"Dedim bile! Özgür, listelerine hareketli havalar ekle, Meyil Hanım eğlenmeyi biliyür."
"Emrin olur patronum!"
Meyil elleriyle yüzüne rüzgar yaparak soluklanırken bir anda kapının içinde kaskatı bir ifadeyle olanları izleyen Batuhan'ı gördü. Yüzündeki gülüşü dondu, sırtındaki teri dondu.
Kısa bir an tereddüt ettikten sonra abartılı bir sesle haykırdı. "Aaa kim gelmiş! Eski sevgilim! Ve kankam! Aşkoooo sen beni izlemeye mi geldin bebeğim!" Deyip kollarını açarak Batuhan'ın karşısında az önce gördüğü manzaraya, bir felakete tanık olmuş gibi dehşet ifadesiyle bakan Ece'ye doğru yürüdü. Kıza sarılıp yanaklarından öptü.
"Ee naber?" Dedi. Batuhan, onu adamın biriyle samimi haller içinde oynarken gördüğü için öfkeliydi ve dişlerini sıkıyordu.
"Sen gelsene şöyle." Deyip kızın bileğine asıldı ve dışarı doğru çekti.
"Bırak!"
Anlık, hesapsız, kendiliğinden cereyan eden bir şimşek çakması gibi ortamda peyda olan anormalliğe herkes dahil oldu.
"Sen ne halt ettiğini zannediyorsun ya? Kim bu herif Meyil, yürü bakalım konuşçaz senle!"
"Sana ne be bıraksana kolumu, çekiş-tir... Batu! Çek-me! Dedim!"
Garsonların, ustaların, müzisyenlerin durup kapıdan girenlere ve Meyil'e merakla baktığı sahneye müdahale etme zamanının geldiğini düşünen Arca seslendi.
"Heeey! Nooolüyür orda?" Hızlı adımlarla genç çiftin yanına geldi.
Meyil, sevgilisinin elinden bileğini kurtarıp ikisinin arasına girdi, kendini siper eder gibi telaşlı bir tavırla "Yok, yok bir şey... Okuldan arkadaşlarım..."
"Erkek arkadaşıyım." Dedi Batuhan. Kaşlarını çatmış ve adamı bir yerlerden çıkarmaya çalışır gibi dikkatli bir hal takınmıştı. Etrafa baktı, iki silahlı korumayı gördü, adamların görünüşlerini hiç beğenmedi.
Arca durdu, "Ee?" Dedi. Ellerini beline koydu. "Ne bu tavırlar?"
Batuhan diklendi, "Sen kimsin be?"
Meyil, "Arca Bey, pa-patronum."
Arca da soruya aynı soruyla karşılık verirken Batuhan'ın üzerine yürüdü. "Sen kimsin oğlum?"
Ece dudaklarını kemirerek iki erkeğin karşılıklı sen kimsin diklenmesini izlerken Meyil, Batuhan'ın tarafına geçti. "Gel biz gidelim en iyisi..."
Arca hayretle kaşlarını kaldırdı. "Provan bitmedi."
Batuhan kol saatine bakıp akıllı saatin ekranını adama doğrulttu, "Kaç saattir ne provasıymış o, ben göreceğimi gördüm. Yürü Meyil."
"Batu saçmalama..."
Arca sıkılmıştı, "Yeter ulan! Gardaş sen kimsin, hayırdır? Derdin ne senin, gel otur bakalım hele konuşak?"
"Ne konuşucam seninle ya sen benim muhatabım değilsin! Ben kız arkadaşımı almaya geldim." Meyil'e döndü, "Meyil beni bu herifle muahatap etme, dışarıda bekliyorum. Ya şimdi gelirsin ya da kötü olur." Cevap beklemeden kapıya yöneldi.
Arca, olması gerekenin aksine hiç öfkeli görünmüyordu, yüzünde belli belirsiz gıcık bir sırıtmayla kıza bakıp duruyordu.
Meyil, "Çok affedersiniz. Ben artık çıkabilir miyim?"
"Çıkamazsın."
"Neden?"
"İşimiz bitmedi."
"Ama?"
"Aması yok çıkamazsın dedim. Nedim!" Diye bağırdı, kızlar yerinden sıçradı. Cam kapının önünde dikilen genç adamı işaret etti, "Şu zerzevatı kov, benim şalterimi attırmayın. Meyil sen ofise!" Durup Ece'ye baktı, "Sen de geç bakalım kankası..." sert adımlarla kendi ofisine geçerken Özgür'e çıkabileceğini söyledi ve ofisin kapısını kapatmadan önce duraksayıp iki genç kıza baktı.
Meyil ortada kalakalmıştı, bir dış kapıya bir de Arca'ya bakıp ne yöne gideceğini bilemez halde öylece duruyordu. Ece, onun koluna girip Arca'nın olduğu tarafa çekiştirdi. "Yürü, ben Batu'yu hallederim sonra... İşinden olacaksın kanka yürü içeri..."
Meyil otomatik adımlarla takip etti. Ofise girdiler.
Nedim, kapının dışında bekleyen genç adamın yanına çıktı, hiçbir şey söylemeden yanında dikildi, ceketinin cebinden sigarasını ve çakmağını çıkardı, genç adama da ikram etti.
Batuhan "İstemez!" Diye tersledi.
"Kardeş sen hayırdır? Ayıp olmuyor mu? İşyeri basıp içerden kızı zorla çıkarmak falan bir yanlışımızı mı gördün?"
"Ne görücem ya! Saat kaç olmuş çıkmicak mı hala? Üstelik ne tür bi işmiş o öyle, vur patlasın çal oynasın?"
"Burası bir gece kulübü, sen ne sandın?"
"Ben kız arkadaşımı almaya geldim. Saat geç oldu."
"Meyil Hanım provası bitmeden çıkmıyor."
"Öyle mi?"
"Öyle. Bekleme sen, de haydi."
"Bana baksana sen! Sizi bu saatte reşit olmamış kızı alıkoymaktan şikayet ederim. Zaten alkollü mekanda çalışması yasal değil, anlatabildim mi? Meyil çıkmadan hiçbir yere gitmiyorum!"
"Sen basbayağı kaşınıyorsun."
"E kaşı madem babalık?"
Tam o sırada içeriden Ece gelip Batuhan'ı olay büyümeden arabasına binip gitmeye ikna etti. ...
Meyil ofiste Arca'ya, "Kusura bakmayın. Ben arkadaşlara iki saat sürecek demiştim o yüzden merak etmişler."
"İki saat dediysek iki saatliğine gidip geleceksin demedik. Prova saatinden önce burada hazır olacaksın, Fahir Şef kaç saat derse o prova yapılacak. Molası vesairesi, sahneden inmen üç saati bulur."
"Anladım tamam."
"Arkadaş derken manitacılık durumları yani?"
"Evet."
"Benim mekanımda kimse benim solistimi kolundan tutup çıkaramaz. Mapustan baban çıkıp gelse tanımam, anliyür musun?"
Meyil, babasının hapiste olduğundan bahsetmemişti, hakkında araştırma yaptıklarını düşündü. Yüzündeki telaşlı ifade daha da bozuldu, kaşları çatıldı.
Arca lafı değiştirdi, "Seni getirip götürecek taksiciyi de ayarladım, güvenilir bir abimiz, onda sıkıntı yok. Nedimden numarasını al, kaydet. Velinin izni alındı, sigorta girişin yapıldı, şoförün ayarlandı. Buradan başka kimseyle çıkamazsın. Ben seni evine bıraktırırım, oradan nereye gidiyürsan gidersin."
"Tamam. Şey, kusuruna bakmayın salak liseli işte! Benlik bir sıkıntı yok değil mi?"
Arca güldü, kıza dönüp dikkatle yüzüne baktı ve tane tane konuştu, "Senlik bir sıkıntı yok Meyil. Provana devam et."
"Tabii..."
Arca sırf inadına kızı bir saat daha sahnede tuttu fakat dinlemedi, kendi ofisinde oturup sadece boş boş duvara baktı, düşündü, plan yaptı. Özgür ve Meyil saat 23 gibi kapıdan içeri başlarını uzattılar, Özgür önde, "Arca biz çıkıyoruz kardeşim, yarın görüşürüz." Diye seslendi.
"Eyvallah abi sen çık. Meyil sen gel bakalım."
Meyil, okulda tartıştıkları yetmezmiş gibi bir de iş yerine gelip taşkınlık yapan sevgilisinin başına dert açacağına zaten emindi, son bir saat boyunca olanları düşünüp durmuştu. Usulca içeri süzüldü.
"Kapıyı kapat."
Kız denileni yaptı ve masanın karşısında dikildi. Henüz başlamadan kovulacağına emindi. "Sıkıntı yok demiştiniz?"
"Otursana."
Meyil deri koltuğun ucuna ilişti. Sabırsız bir hali vardı, biran önce çıkıp Batuhan'ı aramak istiyordu.
Arca öylesine konuşurmuş gibi "Ee anlat hele?" Dedi.
"Ne anlatayım?"
"Sen kimsin, kimlerdensin, neler yaparsın, bu bizim iş nolacak?"
Meyil bu soruyu beklemiyordu, Batuhan ile ilgili azar işiteceğini düşünmüştü. Lafı geveledi.
"Ben... Çalışmaya mecburum, üniversite sınavına hazırlanıyorum ve dershane parası için... Söylemiştim."
"Mecburiyet iyidir ancak keşke işe gönüllü de olsan."
"Yani tabi çalışmak istiyorum da! Ben zaten çocukluğumdan beri hep çalıştım, annemin yanında, Muarrem'in yanında... Hep çalıştım ama tek farkla, onlar para vermezler. Şarkıcılık yapmayı hiç düşünmemiştim."
"Yazık, sesin şahane. Bence tek düşünmen gereken iş bu olmalıydı."
"Yok, düşünmedim işte."
Arca biraz susup düşündü, kalın kaşlarını çattı. "Eee? Anlat hele..."
Meyil yutkundu, gözlerini hızlıca kırpıştırdı ve biraz şaşkın biraz dolmuş hezeyanıyla dili çözüldü. Kendi hikayesini en başından anlatmaya başladı. Önce kesik kesik ruhsuz ezber cümlelerle... Sonra daha hızlı ve telaşlı, inanmış duygulu ifadelerle...
"Kocaeli'de doğdum. Annem Sibel, kimi kimsesi yoktur, 99 depreminde bütün ailesini kaybetmiş, bi tek onun yattığı odanın yarısı yıkılmış, o burnu kanamadan çıkmış. Kendi kendine yürüyerek enkazların arasından çıkmış. Şoka girmiş günlerce hafızasını kaybetmiş, onu yurda almışlar. O zaman 12 yaşındaymış. Sonra kız meslek lisesine başlamış, kuaförlük okumuş. Lise bitince patronunun yanına yerleşmiş, kalfalık yapmaya başlamış. Babamla tanışmışlar."
Arca eliyle durmasını işaret etti, Meyil sırtını dikleştirdi, tek kaşını kaldırarak aksi bir tonda sordu, "Zaten öğrenmişsiniz. Babamın durumunu!"
"Ben öğrenmediklerimi soruyürum. Ee baban kimin nesi?"
"Babam Şevket Akyüz. Müzisyendi." Durdu, yutkundu ve sanki o an kendisine geçmişten veya gelecekten sahneler gösterilmiş gibi irkildi, babasının geçmişiyle kendi geleceği arasında hiç ummadığı ve hiç istemediği bir düşünsel köprü kurulduğunu zannetti, bu kader birliğinden rahatsız oldu.
Arca "Ne tür bir müzisyendi?" Diye sorunca kız dalgınlığından silkindi.
"Orguyla düğünlerde ve cemiyetlerde işte... Şarkı söylüyormuş. Sesi güzeldi. Kaseti de vardı, kendi bestelerini de yapardı aslında... Keman çalardı, TRT'de filan kısa bir dönem çalışmış. Ama sonra işte Körfezde... Düğünlerde..." yine durdu. Babasından bahsetmek daima boğazında özlemle dolu bir düğüm oluyordu.
Arca bir sigara yakıp dudaklarının arasında tutarak sandalyesini öne çekti, "O olay düğünde mi oldu?"
"Evet. Bir düğünde... İşte kavga çıkmış. Herkes sarhoş, havaya silah sıkıyorlar filan... Bir kargaşa olmuş, babamla ekibi bir römork kasasında çalıyormuş. Birileri sataşmış, babam kasadan inmiş kavgaya karışmış ama silahı yokmuş yani itiş kakış işte küfürleşme derken babam düğün sahiplerinden iki kişiyi haşat etmiş. Tabi o da sarhoş, anasına karısına filan küfür edilince dövmüş adamları... Birinin silahı nasılsa bunun eline geçiyor. Bir beş altı el ateş sesi duyuluyor. Sonra biri yere seriliyor. Derken kavga dağılıyor, polis falan... Üç silah yerde bulunuyor kimin olduğu da kimin sıktığı da belli değil. Adam ölmüş, birileri Şevket vurdu demiş, bizimki de sarhoş... Öyle... Hatırlamıyor. Ben kimseye ateş etmedim diyor ama ihale babama kalıyor."
Meyil durup saçlarıyla oynadı, parmaklarını ovuşturdu. "Üç silahta altı kişinin de parmak izleri bulundu. Adamı vuran silah elden ele gezmiş ama son vuran... O belli değil. Üç avukat davayı bıraktı. Babamın lehine kimse ifade vermedi, arkadaşları bile aleyhine konuştu."
"Suçun sahibiyle piçin babası bulunmazmış."
Meyil başını sakince salladı. "Ben..." dedi, genç adamın gözlerine baktı, "Ben avukat olmak istiyorum. Babamın davasını tekrar açacağım, bir ihtimal varsa bulmak için."
"Kaç yıl yedi?"
"22. Dokuz yılı kaldı."
"Şaibeliymiş, karşı tarafa bakmak lazım. Birileri şahitleri susturmuş, delilleri karartmış. Ölen kimin nesi?"
"Ben bilmiyorum ama babam kendini savunamadı. Sonra biz annemle yalnız kaldık, o zaman annemin daha dükkanı yoktu, birinin yanında kalfaydı. Bize aylarca konu komşu baktı, annem yeniden iş buldu, bazı sıkıntılar yaşadı."
"Ne gibi sıkıntılar?"
"İşte... Genç bir kadın, güzel."
"Yalnız kalınca rahat bırakmadılar?"
"Evet. O da bazı olaylara karıştı. Tabi kimse inanmadı. Patronu sıkıştırıp taciz etmiş, Sibel iftira attı dediler, evli adamı baştan çıkarmaya çalıştı dediler. Demişler... Babamın cezası kesinleşince boşandılar. Annem de Muarremle evlendi. Kuaförlüğe devam edip ustalığını aldı, dükkanını açtı. Tabi Muarrem bir kuruş vermedi, annem kendisi yaptı. Muarrem pintinin tekidir, ne kazanıyorsa kendi babasının eline verir, bizden her şeyi esirger. Adam beyaz eşya satıyor ama evdeki buzdolabı ikinci el, düşünün işte. Ruh hastası!"
"Muharrem değil mi, neden Muarrem?"
"Kimliğinde öyle yazıyor. Nüfus memuru herhalde Trakyalıydı, h'sini yazmamış. Cins işte..."
"Sana iyi davranır mı bu Muarrem?"
Meyil bir elinin parmaklarını aralayıp sağa sola kıvırarak eh işte anlamına gelen bir işaret yaptı.
Arca sordu, "Döver mi?"
"Yok dövmez ama bir iki vurmuştur. Ama çenesiyle dövmekten beter eder. İş görüşmesine gelmeden önceki gece evde kavga etmiştik. Anneme el kaldırınca ben araya girdim. İşte, şey oldu..."
"Ne oldu, vurdu mu sana?"
"Hı."
Arca başını ağır ağır salladı ve kızın o günkü solgun çehresini, morarmış göz altlarını anımsadı. Genç kız normalde sigara bile içmiyordu, alkol aldığını da görmemişti, kollarının içi temizdi ve o günden sonra yüzü gözü de daha canlı ve sağlıklıydı, uyuşturucu kullandığıyla ilgili şüpheleri dağıldı. Demek sadece bir aile meselesinin üstüne düşmüştü. Ayağa kalktı.
"Sana bir daha dokunursa söyle, kadına kıza el kaldıran adamı Allah yarattı demem sakatlarım! Bizde kadına vuran adama etek giydirmek adettendir."
Meyil de ayağa kalktı ve gülümseyerek başını salladı. "Sağ olun."
"Başka bir derdin, sıkıntın, canını sıkan olursa da çekinme söyle. Ben aile kelimesini sevmem ama bizden olana bir zarar gelmesine de izin vermem. Ne gerekiyursa elimizden geleni ardımıza koymayız, evelallah."
"Olur, çok sağ olun."
"Babanın meselesini araştıracağım. Bir şey bulursam söylerim."
"Ne gibi?"
"Bakalım..."
"Erkek arkadaşına söyle gelsin edebiyle otursun, seni dinlesin. Kapımız herkese açık. Yalnız edebiyle, dedim! Taşkınlık istemem. Biz burada karı satmıyürüz ama o bir daha gelip seni küçük düşürürse işin rengi değişir. Bu iş senin adını çıkarmaz ama böyle tipler kolundan tutup sürürse o gün kaşar diye adın çıkar. Ben de mekanımda buna göz yummam. Anlıyürsün?"
Meyil yüzünü eğdi, "Anladım. Şey... Ben yaz tatili bitene kadar sizinle çalışabilirim Arca Bey, önümüzdeki sene üniversite sınavına hazırlanacağım."
"Tamam."
"İyi, baştan anlaşmamıza sevindim. Ben dershane paramı biriktirince..."
"Anladık onu. Hadi, çık. Taksici seni bekliyür."
Meyil tam çıkacakken durup döndü, sevimli bir gülüşle, "Bir akşam da siz anlatın olur mu? Adanayı filan?"
"Bakarık ona."
Meyil kocaman gülümseyip el sallayıp gitti. Taksiye binip adresi tarif eder etmez sevgilisini aradı. Batuhan meşgule çevirdi, tekrar aradı, yine açmadı. Mesaj yazmaya başladı.
***** |
0% |