Yeni Üyelik
14.
Bölüm

14.Yakalandım

@selinsafak

 

 

 

Finalleri verip sömestr için yine kocaman bir valiz toplayıp Bursa'ya ailemin yanına döndüm. Artık ne evde, ne yurtta tam hissediyordum. Ömrüm bir valize sığmış yersiz yurtsuz bir yolcu gibiydi. Ama Han'ım neresiydi emin değildim. Eve gidince İstanbul'daki hayatımı, İstanbul'a gelince ailemi özlüyordum. Arada kalmışlık hissine henüz alışamamıştım.

 

Abim evde yatıp iyileşmek için gün sayıyordu. Sömestr boyunca yanındayken gerçekten çok zorlandığını anladım. Bursa'da ve Ankara'da gittiği tüm doktorlar futbol hayatına dönemeyeceğini kesin olarak söylemişlerdi. Tekrar ameliyat olmasına gerek kalmadı, kırıkları çabuk kaynamaya başlamıştı ama platinler ömrü boyunca kalacak ve tekrar yürümesini sağlayacaktı. Daha futbol hayatının bittiğini sindiremeden evde yatmanın can sıkıntısıyla depresyona girdi. Haklıydı, yatmaktan ve dışarı çıkamamaktan çok bunalmıştı. Bir ay sonra bir koltuk değneğiyle evin içinden başlayarak ufak ufak gezinmesine izin verilecekti ama henüz ayağına azıcık bile yük vermesi yasaktı.

 

Allah'tan ailemiz kalabalıktı da gelen giden eksik olmuyor, her gelen Murat'ı lafa tutup oyalıyordu. Babam ona oyalansın diye en son model bir lap top ve tüfekle ve internet almıştı. Liseden arkadaşları da sık sık ziyaretine geliyordu. En iyisi ise liseden birkaç hocasını ziyarete getirmeleri olmuştu. Genç ve çok tatlı bir Edebiyat öğretmeni vardı abimin. Çok şakacı ve dobra konuşan biriydi. Ümit Hoca benim de edebiyat okuduğumu öğrenince epey sohbet etmiştik. Murat kıskanmıştı konuşmamızı.

 

"Bir daha Ümit Hoca'nın yanında o kadar oturmayacaksın!" diye çemkirmesi özüne dönmesi açısından iyi bir gelişme bile sayılabilirdi.

 

"Saçmalama be koca kafalı, adam benden kaç yaş büyük!" diye terslemiştim ben de.

 

Nitekim Ümit Hoca ve diğer öğretmenleri, Murat ile uzun uzun konuşup onu üniversite sınavına girmeye ikna ettiler. Murat'ın dersleri çok iyi olmamıştı genelde zayıfı olmasa da zar zor teşekkür alır geçerdi.

 

"Yapamam" dedi önce.

 

"Hemen kestirip atma, düşün. Dört yıllık olmasa da iki yıllık bir üniversiteye gidersin, sonra istersen lisansa tamamlarsın ama bir yerden başla. Yattığın yerden biraz çalış, biz sana kaynak kitap getirir hatta takıldığın konulara destek oluruz. Sonra çalışma hayatına atılınca okula dönemezsin. Şimdi istersen yapabilirsin." dediler.

 

O akşam konuyu babamla da konuştuk.

 

"Sen çalış hele! Gerekirse eve özel hoca getirtir, nereye istersen yollarım! Yeter ki okuyacam de! Ben okuyamadım, bari oğlum okusun." dedi.

 

Murat benden duyduğu meseleyi açtı ilk kez annemin ve kardeşlerimin önünde.

 

"Baba sen? Dedem ölünce inşaat mühendisliğini bırakıp nalbur dükkanına dönmüşsün?" dedi.

 

Babam, "Sen nerden biliyorsun hayta?"

 

"Meraklı cadının birinden duydum." deyince herkes nedense aynı anda bana baktı.

 

Babam, "Ah Leyla!" deyip başını sağa sola salladı.

 

"Ben... Duymuştum..." diye mırıldandım.

 

"Öyle icap etti. İçimde ukde kalmadı desem yalan söylerim. Ama geriye dönüp hiç bakmadım. Sende geriye bakmayacaksın oğlum! Eğer bir daha ağzından öldüm bittim lafı duyarsam hakkımı helal etmem. Ben üç kardeşimi okuttum seni de okutmaya gücüm yeter EvvelAllah! Okuyacaksın!" dedi.

 

Konu kapandı.

 

Ben de hemen geçen yıldan kalan üniversite taban puanları listemi getirdim. Murat'a uygun bölüm bakmaya başladık. İstese yapardı aslında kafası çalışırdı ama o futbolu seçince derslerini boşlamıştı. Şimdi zihninde yeni kıvılcımlar yanmaya başlamıştı.

 

Bir gece herkes yatmış, biz ikimiz oturma odasında Tv'de yabancı film izliyorduk. Beni sürekli 'mısır getir, kola dök, ıslak mendil ver, çöpü at, sırtımı kaşı, bacağımı ov, çorabımı çıkar, üşüdüm tekrar giydir, meyve soy, çikolatalı ekmek sür...' Diye diye canımdan bezdirmişti gerçi ama ne istese sesimi çıkarmadan yaptım. Baktı terslenmiyorum, kavga edecek yer bulamayınca insana döndü eşşek.

 

"Şşş Leyloş!" dedi.

 

"Hıı?" dedim uykulu bi şekilde gözümü Tvden ayırmadan.

 

"Kızım baksana!" deyip kafama leblebi attı bir kaç tane.

 

"Eşşeeeeek! Annem daha yeni süpürdü!" diye şarladım dayanamayıp.

 

"İyi yarın da sen süpür! Baksana ne diyecem..."

 

"Söyle!"

 

"Leyloş karar verdim; İnşaat Mühendisi olacam lan!"

 

Önce bir kahkaha attım. Yavaş! Sonra baktım abim ciddi, gözlerim doldu. Ne için buna karar verdiğini anladım.

 

Ben "Ağbiiiğğ!" deyip hıçkırırken kafama iki tane de badem yedim.

 

"Sulu gözlü şapşal! Nassı fikir? Babam çok gurur duymaz mı benimle? Hem Bursa'da bir sürü müteahhit tanıdığı var, bana iş de bulur? Hem belki babamla ortaklaşa inşaat sektörüne gireriz kızım düşünsene!"

 

Tekrar güldüm burnumu çekerek, "Çok iyi düşünmüşsün ama madem düşündün lütfen yap bunu! Yapamayacaksan da babama hiç söyleme, adam ümitlenmesin. Bir kez daha içinde ukde kalmasına ihtiyacı yok."

 

Yüzünü kırıştırdı. "Yılan dilli cadı! Boşa ümitlendirmeyiz herhalde senin kadar aklımız var! Görürsün Leyla yapacam!"

 

"İyi işte yap." dedim gaza gelsin diye mahsus fazla yorum yapmadım.

 

Konuşmak için çıldırıyordu çünkü eminim. Hatta her zamanki aceleciliği ile hemen olsun bitsin istiyordu.

 

Ben yatmaya giderken, "Bana oradan matematik test kitabını getir soru çözcem!" dedi.

 

Maşallah azimle oturan taşı delermiş... Bizimki ilk günden duvarı delecekti! Bakalım inşallah...

 

Abimin bazı eski huylarının artık değiştiğini fark etmemişim üç, beş senedir aynı evde değilken... Aceleciliği mesela...

 

Sömestr sonunda İstanbul'da ilk fırsatta Ömer'le buluştuk. O, tatilinin çoğunu okulunda geçirmişti. Bir hafta Konya'ya uygulama sınavlarına gidiyorum demişti. Tam olarak ne uygulaması olduğunu anlamadım, simülatör üzerinden uçuş yetkinliği mi ne kazanıyorlarmış. Anlattı ama pek dinlemedim sanırım. Bunun da kokusu sonraları çıkacaktı! Keşke en başından adam söylerken doğru düzgün dinleseymişim diyecektim. Bir haftasını da İstanbul'daki evinde ailesiyle geçirdi. Kız kardeşi Ela da Londra'dan gelmişti yanına. Birlikte epey gezdiler.

 

"Ela gelince seninle tanışmak istiyor." dedi ama ben dönene kadar kız gitmişti. İyi oldu!

 

Bakırköy'de dolaşıp sahil kenarında bir kafeye pizza yemeye gitmiştik. Ben Ömer'e Murat'tan bahsettim, o bana Ela'dan söz etti. Biraz tatilde neler yaptığımızdan konuştuk. Konya'dan kısaca bahsetti. Yine söylediklerinin çoğunu anlamadım. Jetlerle kafayı bozmuştu. Anlatırken bile gözleri öyle parlıyordu ki çocuk gibi diye düşünüyordum koşulsuz hevesine. Jetler, en iyi pilotlar, Türk yıldızları, yeni silahlar, yok manevralar yok it dalaşları... El kol hareketleriyle jetlerin uçuşlarını tarif edişleri...

 

Bana Fransızca konuşuyormuş gibi geliyordu! Hoş ama anlamsızdı benim için... Yine de sıkılmadan Onu dinliyordum. Ben edebiyattan söz açtığımda ise o, konuya dahil olup benimle gayet düzeyli bir edebiyat tartışmasına girebiliyordu ve bu haksızlıktı! Ben onun okulunun hiçbir şeyinden anlamazken?! Arada gıcıklık olsun diye Divan edebiyat konularına girip lafı Osmanlıcaya çeviriyordum ki anlayamasın.

 

Ömer düşünceli halde kaşlarını çatıyordu, "Ben bunu araştırayım." diyordu. Tatlım benim...

 

Sohbetimiz böylece hoş bir düzlemde ilerlerken...

 

Laf yine evden açılınca İstanbul'a gelmeden iki gün önce atlattığım kazayı anlattım Ömer'e. Aslında çok korkmuştum ama sonra geçmişti. Yani atlattım sanınca...

 

"Bişey anlatacam, dalga geçme!" Diye başladım.

 

"Gene naptın?"

 

"Gülme bak söz ver."

 

"Tamam anlat?"

 

"Evdeyken rehberime senin numaranı Ömür diye kaydetmiştim. Gerçi telefonumu köşe bucak saklıyorum nolur nolmaz diye ama... Nasılsa senin son attığım mesajı silmeyi unutmuşum..."

 

"Ömür yaptın yetmedi, bir de mesajlarımı mı siliyorsun Leyla? Ben açıp açıp kaç kez tekrar okuyorum bi bilsen!"

 

"Ömer ne yapayım? Zaten telefon Murat'ın eline geçmiş. Köyden anneannem beni arayıp telefona Murat'ı istemişti. Ben de kucağında bırakıp mutfağa gitmişim..."

 

"Eyvah!" dedi

 

"Dur dur bişey olmadı kıvırdım! Abim tabi durur mu hemen rehberimi karıştırmış! Bir geldim ki, rehberimdeki herkesi tek tek soruyor, başka isimler de sordu. Hatta manyak şey bu Selin, Selim olmasın diye bile tutturdu psikopat!"

 

"Cidden psikopatmış!"

 

Ömer güzel gözlerini kocaman açmış beni endişeyle dinlerken Onun da tepkisi beni eğlendirmişti. Nasılsa kıvırdım diye ballandıra ballandıra anlatmaya devam ettim.

 

"Ömür diye de okuldaki kulüpten, üst sınıflardan bi kız dedim. Sonra demez mi, 'bu Ömür niye sana tatbikattayım, çıkınca ararım seni' yazmış? Önce bi kalp krizi geçirecek gibi oldum ama hemen kıvırdım! Of çok yalan söylemeye başladım! Ömür bütünlemeye kaldı o yüzden şuan yurtta, onların yurtta yangın tatbikatı varmış onu yazmış dedim. He tamam, dedi."

 

Ben gülerken baktım Ömer dudaklarını ısırmış, iki eliyle başını ovuşturuyordu.

 

"Leyla!" dedi bana tuhaf tuhaf bakarak. "Murat'ı atlattığını sanmam! Dediğin kadar varmış! Evvelsi gün beni bir gizli numara aradı."

 

"Nee?!"

 

"Önce anlayamadım. Şiveli konuşuyordu."

 

"Ah! Doğulu gibi deme!"

 

Ömer onaylayarak başını salladı. Murat çok severdi Kürt taklidi yapmayı! İyi de Kürt şivesi taklit ederek şakalar yapıp herkesi güldürürdü.

 

"Özge'yi aramıştım dedi. Çakal! Ömür dese uyanırım diye bile düşünmüş demek! Yanlış numara kardeşim dedim. Sen kimsiniz gardaş, dedi. Gülesim geldi konuştum bende bir güzel..."

 

"Ne? Ne, ne konuştun?!"

 

"Ne biliyim makara yaptım güya! Adımı sordu, nerelisin, ne iş yapıyorsun filan..."

 

"Hepsini söyledin mi?"

 

"Evet!"

 

"Ah Murat! Of ya! Numaranı almış benden eşek! Nasıl yapar? Napıcam! Anladı işte! İyide nasıl belli etmedi, dayanamazdı aslında?"

 

"Valla eğer oysa? Abin gerçekten delinin tekiymiş Leyla, nutkum tutuldu! Beni nasıl işletti? Ben de telefon kullanmayı bilmeyen kekonun teki diye güya onu alaya aldığımı sanıyorum! Tüh..."

 

"Yattığı yerden neler yapabiliyor pis çakaaal!"

 

Böylece Ömer'le tatilden sonraki ilk, totalde dördüncü buluşmamız zehir oldu. Çocuk da ne yapacağını şaşırmış, nasıl işletildiğine hayıflanıp duruyordu. Baya baya muhabbet etmişlermiş bir de hah! Benimki tüm şeceresini sayıp dökmüş abime! Hatta demez mi,

 

"İstanbul'a gelirsen seni Boğaz turuna çıkarırım Ekber kardeş diye söz verdim!"

 

Alnıma vurdum, "Vallahi de Murat! Ekber, ilkokul öğretmeninin adı! Bu da bana yolladığı dahiyane mesaj! Ahhh!!! Çıldırıcam!"

 

"Sakin ol tamam. Ne yapar ki?"

 

"Bilmem! Normal şartlarda yapacağını çoktan yapması gerekiyordu aslında."

 

"Beni sevdi mi dersin?"

 

"Ömer saçmalama! Abim seni sevemez! Ebediyen olmayacak böyle bişey biliyorsun dimi?! Murat klasik bir Türk kız abisi! Of ama ya!!! Artık beni okuldan mı alırlar, eve mi kapatırlar, köyden kısmet mi bulurlar bana Allah Kerim!"

 

"Leyla abartma."

 

"Az bile söylüyorum!"

 

"Ver numarasını konuşayım."

 

"Ha Murat sıçtı sen tüy dik?"

 

Anlamıyorlar beni... Erkek olmak ne rahat anasını satayım! Oturduğun yerden ahkâm kes, emirler yağdır, ver konuşayım diyerek her şeyin hallolacağını san, falan!.. Ben kalan hayatıma Murat ya da Ömer, hiç olmadı Levent mevent olarak devam etmek istiyorum!

 

*****

Loading...
0%