@selinsafak
|
Ders çıkışı sunum ödevi için sekiz kişilik grubumuzla toplanıp Gülhane'ye gittik görev paylaşımı yapmak için. Bir çay bahçesinde oturup Hocanın verdiği sunumu paylaşmaya çalıştık. Beş kız, üç erkektik ve erkeklerin hiçbiri ödevi doğru düzgün yapmayacaktı, belliydi. Sınıfın en fırlaması Orkun da bizim gruba katılmıştı, tembel bir çocuktu ve sadece eğlence peşindeydi, ödevle ders çalışmakla alakası yoktu ama tatlı dili ve sevimliliğiyle bizim kızları ikna etmişti bizim gruba katılmaya. Zaten sınıfın en inekleri ben, Sibel ve Arzu aynı grupta olduğumuz için herkes bizimle grup olmak istiyordu.
Orkun bir teklifte bulundu, "Benim hafta sonu maçlarım var, materyal hazırlamaya filan gelemem. Şimdi kırtasiyeye gidelim ne lazımsa ben alayım siz yapın. Ben gruba sponsor olayım ama çaktırmayın Nesli Hocaya ha?"
Kızlar sinirlenip "Aaa olmaz öyle!" derken diğer oğlanlar, "Olur olur! Dosyaların yarı parasını da ben vereyim bende gelmeyim materyalleri siz kesip biçin yapıştırın işte!" demeye başladı.
Bunu baya tartıştık. Biz kimse kırtasiye masrafını üstlenip, diğer tüm sorumluluktan çekilip hazıra konsun istemiyorduk. Orkun ne yaptı etti kandırdı hepimizi. Diğerlerini de en azından şiirleri ezberleyip okumaya razı ettik. Orkun da sunumda ağaç kostümü giyip sadece ağaç olarak dikilecekti. Cezası buydu.
Gülüşüp konuşurken kızlardan biri "Ay öf şarkıya bak! Baydı burası da!" dedi.
O ana kadar dikkatimi çekmemişti fonda çalmaya başlayan saz sesi. Müzik setinin sesi de aniden yükselmişti. Neşet Ertaş türküye girdi. Donup kaldım. Sibel bana gözleri fal taşı gibi açık bakarak
"Leyla?" dedi.
Neşet Baba okudu.
Yazımı kışa çevirdin
Karlar yağdı başa Leyla'm
Viran oldu evim yurdum
Ne söylesem boşa Leyla'm
Viran oldu evim yurdum
Ne söylesem boşa Leyla'm
Her an gözümde perdesin
Nere baksam sen ordasın
Mevla'm ayrılık vermesin
Gölde uçan kuşa Leyla'm
Mevla'm ayrılık vermesin
Gölde uçan kuşa Leyla'm
Yardan ayrı kalmak ölüm
Söyle ne olacak halim
Böyle kader Böyle zulüm
Gelir garip başa Leyla'm
Böyle kader Böyle zulüm
Gelir garip başa Leyla'm!
Sibel beni dürtüp arkama dönmemi işaret etti. Benimle beraber herkes dönüp baktı.
Ömer!
Arka masada bir arkadaşıyla oturmuş, bana, bize bakıyordu. Şok oldum, o an aklımın ucundan bile geçmezdi geleceği. Onu unutmaya çalışıyordum. Geceleri aklımı fikrimi ve hayallerimi rahat bırakmasa da gündüzleri en azından aklımdan çıktığı oluyordu şu anki gibi... Türkü içli içli son ses çalarken bizim oğlanlar hemen şamataya başladılar.
"Oooooo!!!"
Alkış kıyamet bizim masadan tüm çay bahçesine yayıldı.
Orkun "Pilot enişte bu mu?" Dedi. Birisi onayladı.
Orkun Ömer'e seslendi, "Abi hoş geldin! Gelsenize yav öyle ayrı gayrı olur mu?"
Baktım Ömer gülüyor ve başını sağa sola sallayarak beni işaret ediyor.
Baktım bizim Sibel bile sesleniyor, çok değişti bu kız, kabak çiçeği gibi açıldı inşallah başörtüsünü filan da açmaz bu gidişle?
"Ömer Abi gelin, buyurun?" demez mi?
"Sibel napıyorsun?"
"E tanışalım artık Leyla?"
"Ben adamdan ayrılmaya çalışıyorum sen tanışmak istiyorsun!"
"Çok merak ediyorum napayım!"
Derken Ömer ve arkadaşı masamıza geldiler.
"Selam."
"Aleyküm selam buyurun oturun"
Oğlanlar hemen benim yanımda yer ayarlayıp boş sandalye çektiler Ömer ve arkadaşına. Ben hayretler içinde bakakaldım.
"Merhaba ben Ömer. Arkadaşım Gürcan." Deyip herkesle tokalaştı. Arzu, masanın altından dizime vurup Ömer'in arkası dönükken, elini de süper işareti yaparak "Çoook yakışıklı!" diyordu.
Sağıma döndüm o oturunca. O da soluna döndü, göz göze geldik. Sırıttı.
Yutkunarak gözlerimi kırpıştırdım. Evet çoook!.. Uff.. Puf...
Bu neydi şimdi?
"Naber?"
"İyidir!" dedim dişlerimin arasından.
"Ben de iyiyim."
"Beni nasıl buldun?"
"Fatma'ya rüşvet verdim."
"Ha-hangi Fatma'ya?"
"Kız kardeşine Leyla."
Ağzım daha da açık kaldı. Biri karşıdan laf attı,
"Kapat kuş kaçacak!" diye herkes kahkahalarla güldü.
Ömer masaya döndü, "Merhabalar nasılsınız? Rahatsız ettik kusura bakmayın."
"Yok abi estağfurullah biz de sunum munum paylaşıyorduk, iyi oldu Leyla'nın şerrinden kurtardın bizi!"
"Neee?" dedim bunu söyleyen Hasan'a.
Ömer bir kahkaha attı, "Bakmayın onun Bursalıyım demesine, anne tarafından Sürmeneli, laz damarı var! İnadı çok pistir. Bilmem anlatabiliyor muyum?" deyip kendini işaret etti.
Yine herkes güldü. Eşşek! En sevmediğim şey bir ortamda ilgi odağı olmaktı. Ama şimdi herkes bana bakıyordu. Hakkımda ne düşüneceklerdi kim bilir! Rezil oldum! Dört sene dillerinden kurtulamam artık!
"Sen nerelisin abi?"
"Edirne İpsala"
"Had-diii bee!" diye atıldı Orkun coşkuyla. Doğru ya hemşeriler! Edirne'nin erkekleri hep böyleyse?
"Bende Keşanlıyım Ömer abi! Orkun bende, Memnun oldum! Ailen İpsala'da mı? Kimlerdensin?"
"Ben de memnun oldum Orkun. Ailem İpsala'da evet. Hamza Sancaktar babam olur. Bilir misin?"
Orkun düşündü, "Şu çeltikçi mi?"
Ömer mahcup bir tavırla gülümseyip başını salladı.
"Hadi canım! Oooho! Leylaaa! Sen bizim oralara gelin mi geliyon be bacım! Amaaan beya beni de düğüne çağırın içer içer oynaarım!"
Allah'tan Ömer'in ailesinin zenginliğinden ortaya abuk subuk bir laf atmadı Orkun ama daha beterini yaptı! Ne düğünü? Ömer'le arkadaşı güldüler Orkun'un Trakya şiveli konuşmalarına. Güzelim türküyü de hiç ettiler...
Orkun ve Ömer hemen Trakya muhabbetine koyuldular, Keşan!'da aynı ilkokulda okumuşlar meğer, öğretmenlerinden filan bahsettiler. Benimkinin Keşan'da da evleri varmış, daha iyi okullar olduğu için kardeşiyle kışları Keşan'daki okullara gelmişler. Anneleri zaten, Keşan'da avukatlık yapıyormuş. Yazları ise çiftlikteyiz filan diyordu. Çiftlik dediği sanırım İpsala'da köyündeki asıl evleriydi. Maşallah ev bolluğu! Arkadaşı Gürcan da Ömer gibi konuşkan ve terbiyeli bir çocuktu. Bizim oğlanlar hemen okullarıyla ilgili sorular sormaya başladılar. Az sonra jetler havada uçuşuyordu! Pilotlukla ilgili hevesli soruların arkası kesilmiyordu.
"Abi, G kuvvetine nasıl dayanacaksınız ya?" minvalinde sorular zaten Ömer'in en çok konuşmayı sevdiği şeydi.
"Pilotları santrifüjde dayanıklılık testleriyle alıştırıyorlar G kuvvetine" vs. Anlattı...
Onun ilgi odağı olmakla sıkıntısı yoktu. Yine de az sonra muhabbeti kapattı.
"Davetiniz için teşekkürler arkadaşlar memnun olduk. Biz kalkalım? Leyla?"
Bende kalkıp karşısına dikildim. Şununla bi konuşayım da bir daha yapmasın! Ne bugünkü hareketini ne diğerlerini!
Yurduma çiçek gönderdi üç kere. Güvenlik kapıdan teslim alıp, odalarda telefon olmadığı için beni tüm yurtta anons edip pis pis sırıtarak çiçekleri teslim ediyordu. En sonunda "bir daha bana çiçek gelirse almayın, geri yollayın!" dedim. S
onra iki kere daha yollamış, çiçekçi tatlı sevimli buketlerini geri götürünce pes etmiş. Telefonda tekrar görüşmek istemediğimi de söylemiştim. O gelmese ya da aramasa yurtta yorgan altına girip hüngür hüngür ağlayacak kadar perişanken, Ömer tekrar peşime düşünce istemem havalarına girmiştim. Hâlbuki çok istiyordum. Gecem gündüzüm Onu düşünmekle geçiyordu. Sesini duymak ve yine telefonda uzun uzun konuşmak için can atıyordum. Uzatmasa mıydım artık? Çocuk gerçekten çok üzgündü...
"Herkes hata yapar Leyla! Sende yapacaksın. Kendine de Ömer'e de bir şans daha ver?" demişti Aylin ablam.
Ha birde şu Fatma meselesi vardı.
"Sibel gelsene!" deyip peşimden kızı da sürükledim, Ömer'in yanında arkadaşı var diye. Öyle karşıdan el sallayıp -Ömer Abiiii gelsenize! Demekle olmuyordu, yanımda dolaşacaktı madem! Gürcan da fena değildi hani... Bilemiyorum? Aha, kendi söküğümü diktim de, başkasını yamamak kusur kaldı... Delirdim iyice!
Gülhane'den aşağı, sahil çıkışına doğru yürürken direk sordum
"Ya sen Fatma'ya nasıl ulaştın?"
"Murat'a mı ulaşsaydım? Facebook diye bi icat çıktı duydun mu? Oradan Fatma'ya arkadaşlık isteği gönderdim. Aşkolsun ama benden bahsetmemişsin, ben yazınca kızcağız korktu! Zar zor yerini öğrenip bana bildirmeye ikna ettim."
"Rüşvet verdim dedin?"
"Ha o aramızda!"
"Seni mi aradı cadı?"
"Evet numaramı verdim, öğlen evden aradı. Annen evde yokmuş merak etme. Babaannen yanındaydı benimle Hiranur diye konuştu telefonda. Çok tatlıydı cimcime!"
"Ya Ömeeer!!!"
"Mecbur bıraktın! Sana pes etmem dedim!"
"Fatma sır tutamaz ki! Of!"
"Tutacaaaak..."
"Hah?! Eminsin yani?!"
"Anlaştık biz." deyip göz kırptı bir de. Gürcan ve Sibel bize gülüp duruyordu. Eminönü'ne inip sahil kenarına oturduk.
"Hay Allah'ım ya!"
"Hadi barışalım?"
"Of"
"Türküden etkilenirsin sanmıştım?"
"Sınıftakilerin diline düşürerek mi beni etkileyeceğini sanıyorsun?"
"Artı dokuz G'den betersin Leyla!"
"Fatma'yı ne diye kandırdın?"
"Kandırmak deme canım o çirkin bi tabir!"
"Kardeşime ne rüşvet teklif ettin Ömer?"
"Uçağa bindirme sözü verdim!"
"Hööö?! Önce ben binseydim?! Tövbe ya!"
"Tamam aşkım, istiyorsan hemen bi helikopter kiralayalım, çok güzel Boğaz turu atarız?"
Sibel "Biz gidelim öyleyse." dedi.
"Sibel saçmalama! Ömer sen de! Sen de gülüp durma Gürcan! Ayy delirdim! Ömer yeter artık!"
"Leylam bence de yeter artık.
Yazımı kışa çevirdin,
Karlar yağdı başa Leyla'm
Viran oldu evim yurdum
Ne söylesem boşa Leyla'm!"
Türkünün sözlerini okudu gözümün içine bakarak. Bakakaldım. Sibel sırtımı sıvazladı,
"Hadi Leyla sen de çok üzgünsün bi kere daha deneyin nolacak!"
"Sibel bacım sağ olasın be!"
Omuzlarım düştü. Gözlerimde ilk günkü gibi parlak bir ışık yanmasa da, tereddütle
"Of tamam... Tamam... Deneriz... " Dedim.
Ve yaz geldi!
💜 |
0% |