@selinsafak
|
Ay Furkan bu, şimdi bayılıcam! Bayılırken kucağına düşmeyi denk getirebilir miyim bu salaklıkla? Yok, ben kucağına düşsem orda bir daha bayılırım hatta komaya girerim! Sonra fişimi çekerler Allah muhafaza, bakire ölmemeliyim!
Yutkunup gözlerimi kırpıştırarak usulca sandalyenin ucuna iliştim. Parantez, az önce sevgilisinin kalktığı.
"Neden sordun?" diye soruya soruyla karşılık vererek zaman kazanmaya çalıştım.
Başını inanamaz halde sağa sola sallayarak kendi kendine gülüyordu. Deli galiba? Zaten O tiple akıllı olmasın nolur Allah'ım? Yan masadaki tombik mühendis adaylarına haksızlık değil mi?
"Seni birine benzettim! Aslında çok saçma... Tanımadığım birine, ama yüzün çok tanıdık?"
Deli değilse de kesin filozof? Varoluş felsefesi miydi bu? Tüh senin ÖSS'de full çektiğin felsefe testine!
Adam Öss den zor soruyor, TUS musun mübarek?!
Bi daha yutkundum.
"Evet" diyebildim.
"Baban nalbur muydu senin?" dedi hevesini bastırmaya gerek görmeden karşımda tatlı ve mutlu mutlu gülerek.
Kahretsin galiba akraba çıkıcaz...
"E- evet?"
Avcunun içiyle hafifçe masaya vurdu ve bakışlarını önüne eğerek biraz düşünür gibi yaptı. Göğsündeki yanığa buz sürmeye devam etti.
"Bende liseyi Bursa'da okudum. Seni görmüşlüğüm var? Hatta tekrar görmek için babanın nalbur dükkânına gelmişliğim de! Vay be! Değişmemişsin?"
Hık!
Küt küt küt küt küt!
Sen çok değişmişsin?
Sevimli gülüşün hariç... Tam da hatırlayamıyorum dört sene oldu... Hayali platoniğim Furkan'a bu yüzü oturtmuştum. Uzun boyluydu ama iyice uzamış, deve gibi olmuş, o omuzlar ne öyle?
Ama O...
Çok güzel, çok tatlı, mucizevi, bal kaymak baklava börek kısır mısır tadında bir tesadüfle vallahi O!
"Anlamadım?" dedim.
"Anladın bence!"
Buradan sonra şifreli yayına geçeriz beyefendi lütfen edebinizi takının!
Nasıl bakakaldıysam lafı kıvırdı
"Şaka şaka... Ee naber napıyorsun burda?"
"Anket dolduruyorum?"
"Onu anladık. Anket için gelmedin herhalde İstanbul'a? Nerde, ne okuyorsun?"
"He şey... İstanbul Üniversitesinde Edebiyat Öğretmenliği. Bu yıl başladım."
Kavisli kaşlar havaya kalktı
"Baya küçükmüşsün sen öyleyse... Pardon? Adın ne sahi? Hay Allah salaklaştım!"
Sen mi ben mi?
"Leyla. Senin?"
"Ömer ben. Memnun oldum Leyla. Ne hoş tesadüf ve nihayet Leyla." deyip elini uzattı ve tokalaştık.
Ömer?
Çok Ömer...
Çok mu hızlı bir çapkın yoksa bu Furkan'dan bozma Ömer... Daha kalkan kızın sandalyesi soğumadan!
Amaaan Leyla doldurma kendini! Hem sen Ömer'i O cadı kızdan çok önce görmüştün!
Ooo sahiplenmelere bak?
Biz çıkalım rahat rahat sevişin Leyla Hanım?
"Ben gideyim" dedim bir anda panikle. Oğlan da şaşırdı ve ben kalkınca oda kalktı gayri ihtiyari karşıma dikiliverdi.
"Hemen nereye?" dedi. Panikleyen tek ben değildim.
Umarım...
Tepemde beliren suratını görmek için boynumu en az yüz yirmi derecelik açıyla geriye kaldırıp bakmam gerekti. İki metre Ömer mi olur? Ömer dediğin edebiyle Ömercik olur, Sezercik olur, ne bileyim biz bunlarla büyüdük...
Bir adım geri çekildim. Güvenli mesafeden
"Okula!"
"Bugün cumartesi?"
"E ben çalışıyorum?"
"Nerde?"
"Kulüpteee..."
"Pardon Leyla hala şaşkınım. Şey yapalım o zaman? Sen bana numaranı ver bir gün bi kahve içelim? Senin futbolcu bir abin vardı sanki o neler yapıyor? Bursa'dan filan konuşuruz?"
Hım mm...
Ahhhhh....
Derin bir nefes aldım.
Tuttum o nefesi!
Vermedim.
Siz bakmayın öyle saf maf olduğuma anne tarafından Sürmeneliyiz, Laz damarı vardır bende ve tersim çok pistir.
Ve pisleşiyorum!
"Bir dakika yaa?! Sen ciddi misin?"
"Neden?"
"Abi sen kendinde misin?! Adamdaki özgüvene bak! Senin steroidler şişme ego da yapmış bak indir onları! Ömer Efendi; sen ne tür bir kasanovasın bilmiyorum ama ben o tür bir hatun değilim! Öyle ayaküstü düşmem! Hele kalktığı sandalye daha soğumamış birinin yerine hiç düşmem! Anladın?"
Ömer hayretle dudakları aralık bakakaldı, şaşkınlığı geçince belli belirsiz gülümsedi ama hemen sırıtmasını durdurup
"Sen yanlış anladın?" demeye çalıştı.
"Çekil önümden be sırık! Ecem midir Öyküm müdür neyse kızcağız haklıymış seni haşlamakta! Adama bak ya! Çekil dedim! Bak ben seni haşlamakla kalmam, çok fena yaparım!"
"Leyla özür dilerim ama vallahi niyetim şey değil..."
"Ney değil?"
Durdu etrafa bakındı, alnını sıvazladı
"Leyla vallahi ben senin babanın dükkânına gelip gidip seni görmeye çalışıyordum! Bir gün fırça boya filan almaya gelmiştik, sen dükkândaydın, bizim çocuklar aa kız nalbur diye şoka girmişti de sen ustaca malzemeleri ayarlamıştın bize, üç Harbiyeli budala sana bakakalmıştık? Yav hatırlamazsın belki çok sene oldu... Ama baban çok iyi adamdı, abin de futbol oynuyordu? İşte sen o nalburun kızı değil misin? Bugünü mü buldun karşıma çıka çıka?"
"Ah çok affedersin sevgili kavganızın ortasına düştüm, azcık yandım, anketlerim kirlendi şimdi de azar mı yiyorum?"
"Tamam, otur bi dakika konuşalım?"
"Zorlama bence o konuda iyi değilsin"
"Yalnız çok iyi laf sokuyorsun!"
"Önümden çekilmicen mi?"
derken Cem geldi efelenerek
"Noluyo kardeş bir sorun mu var? Leyla? Asılıyor mu bu çam yarması sana?"
Ömer şaşkın şaşkın bi bana bir Cem'e bakarken Cem Kolunu omzuma sarmasın mı?
"Cem napıyorsun?! Yok, bir şey çek şu kolunu!" diye itekledim onu da! Bodyguard istersem kendim söylerim!
Cem bozularak kolunu çekti omzumdan, Ömer sakince
"Yok yanlış anlamayın biz Leyla ile liseden arkadaşız aslında?" diye geveledi.
"Ne arkadaşı adını bile az önce öğrendim! Hem sen Işıklarda okuyordun, ben kız lisesinde!" deyiverdim. Ani bir şimşek çakmasıyla aydınlansam da Ömer Efendi tekrar ilk baştaki özgüvenli ve hevesli sırıtışını takındı
"Hatırlıyorsun beni?" dedi yüzyılın keşfini yapmış gibi.
Cem "Ne haliniz varsa görün!" deyip elini havada sallayarak "Gel Huriye" deyip söylene söylene pizzacıdan çıktı. Arka masadaki tombik oğlanlar doldurdukları anketleri usulca masaya bırakıp sıvışır gibi gittiler. Arkalarından
"Teşekkür ederiiiiim!" diye seslendim ama bakmadılar bile.
"Of" dedim bezgince. Kalakalmıştım.
Bana neydi ki? Ambulans mıydım ben? İtfaiyeci miydim? Yananı Allah görürdü bana neydi çocuğa gömleğini çıkartmak filan? Dağıldığım o kısa andan istifade Ömer,
"İki dakika bekle lütfen? Geliyorum!" deyip kasaya gitti çabucak bir banknot bırakıp para üstünü beklemeden, ben kapıya yönelirken arkamda belirdi. Peş peşe caddeye çıktık.
Ben hızlı ve sinirli adımlarla yürürken kocaman adımlarıyla benimle yürümeye başladı.
"Sende beni hatırlıyorsun demek? Evet, ben Işıklar'dan o yıl mezun oldum"
"İyi bana ne!"
"Sen beni tanıyor muydun?"
"Ne münasebet! Babama dükkânda söylerken duymuştum, şimdi anlatınca hatırladım!"
"Hııı... Her neyse vallahi yanlış anlama, niyetim dostça sohbet etmek? İnsan her zaman böyle tesadüfler yaşamıyor sonuçta değil mi?"
"Ne olmuş yani?"
"Bilmem"
Biraz sustu. Ben etrafa bakınıp bizimkileri arandım. Ya da anket doldurmaya mı dönseydim?
Tekrar laf attı
"Edebiyat okuyorsun demek? Güzel bölüm... Bende Hava Harp okulundayım, dördüncü yılım."
Abimle yaşıt demek? İyi aferin, pilot olacak! Egosundan belliydi zaten!
"Bu arada steroid filan hiç kullanmadım, dört senedir ağırlık çalışıp, vücut geliştiriyorum mecburen. Yani boyum daha fazla uzamasın diye. Çünkü birdokuz0 santimi geçersem pilotluktan eleneceğim."
Gözlerimi devirdim. Egolarca! Sokağın ortasında durdum.
"Uzama o zaman." dedim bıkkınca.
Yakışıklı yüzü asıldı bütün sohbet girişimleri benim tarafımdan hunharca sabote edilen Pilot Ömer'in.
"Tamam Leyla. Olanlar için affedersin. Seninle karşılaşmak çok hoştu, memnun oldum. Kusura bakma" dedi nihayet pes ederek.
Leyla napıyorsun?
"Anket dolduracaktın!" dedim.
Durdu, baktı gülümsedi.
"Doğru söz verdim. Kaç tane istiyorsun?"
"Sen doldur sadece"
"Ne anketi bu?"
"Pedagoji Hocamızın kitabı için Üniversite Öğrencilerinin Toplumsal Geleneklere Bakış Açısı araştırması."
"Hım? Ben de üniversite öğrencisiyim, istediğin kadar ver bizim okula götüreyim? Hocan biraz da Havacı Subayların Toplumsal Geleneklere Bakış açısını incelesin?" dedi.
Ne güzel konuşuyor...
Düşündüm dudak bükerek
"Yirmi tane versem doldurtabilir misin?"
"Dört yüz kişilik yatılı okulda hiç sorun olmaz daha fazla verebilirsin."
"Olmaz, o zaman demografik dağılım bozulur. Öğrencilerin rastgele seçilmesi gerekiyor."
"Anladım."
Poşetimden çıkarıp sayarak yirmi anket verdim eline.
"Nasıl ulaştırıcam?" diye temkinlice sordu.
"Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi sekreterliğine bırak, ben alırım."
"Tamam, numaranı ver de, bıraktım diye mesaj atayım bari."
"Ben sekreterliğe numaramı bırakırım anketler gelince ordan beni ararlar?"
"Niye tekrar görüşmeyelim Leyla?"
"Niye görüşelim Ömer? O kızın yaptığı hatanın daha büyüğünü yapayım diye mi?"
"Hayır, ben o tür kızlarla vakit kaybederek yaptığım hatayı bir daha yapmayayım diye?"
Hazır cevap! Al bana kapak! Ciddi miydi? Olamaz. Hiç tanımadığım birinin sözleri sihirli de olsa inanamam.
Geri bi adım atarken yüzüne dimdik bakışlarla
"Belki de asıl vakit kaybı sensindir?" diye tıslayıp arkamı dönüp gittim.
*** |
0% |