Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8.Açık Adres

@selinsafak

 

 

 

"Al! Buldum seni! Harbiyeliyim ben öyle hemen pes eder miyim sandın?"

 

Diyerek önüme bir tomar doldurulmuş anket bırakıp masaya çektiği bir sandalyeye davetsizce oturdu.

 

Sibel ve Huriye bakışıp gülüştüler. Bense Ömer'e ağzım açık bakakalmıştım.

 

Cumartesi günü verdiğim anketlerin geri gelmeyeceğini düşünerek boş olan birini iki0tane çoğaltıp yerine koymayı planlıyordum.

 

Bakakalan da sadece ben değildim, tüm kantin dönüp dönüp haki yeşili tulumluya bakıyordu. Tulum mu giyiyorlar? Biraz tuhaftı... Lisedeki lacivert tören üniforması nerdeee, bu boyacı kıyafetinden hallice tulum nerdeee? Eğitim fakültesi kantininde yeşil tulum!

 

Yutkunacak yer bulamadım boğazımda.

 

Huriye de "Biz kalkalım sonra görüşürüz" deyip Sibel'i alıp gitmesin mi?!

 

Gitsin gitsin de...

 

Bu Pilot müsveddesi ben gibi aptalı çiğ çiğ yesin...

 

Önümdeki anketlere göz attım. Gerçekten doldurtmuştu, farklı isimler farklı el yazıları telefon ve adreslerle üstelik.

 

"Teşekkürler zahmet oldu" dedim.

 

"Rica ederim. Montunu temizleyebildin mi?"

 

"Napıcan onu da kuru temizlemeye verip başka gün bana geri mi getiricen?"

 

"İstediğin buysa?"

 

"Hay Allah'ım ya!"

 

Kol saatine bakıp sanki sormuşum gibi

 

"Öğlen arasında geldim. Aslında eğitim uçağıyla kaçsam burası on beş dakikalık yol"

 

"Hıı?"

 

"Şaka yapıyorum. Neyse naber?"

 

"İyi, senden naber?"

 

"Dersler çok yoğun. Hava Harp Okulu zor diyorlardı da bu kadar beklemiyordum. Pilotaj eğitimine bir sene daha var. Sonra iki yıl İzmir Çiğli Ana Jet üssü..."

 

"Anladım"

 

"Sen neler yaptın anlatsana?"

 

"Sana niye anlatayım?"

 

"Bu sorunun net bir cevabını vermiştim sanıyorum"

 

"Bende cevabına karşılık vermiştim!"

 

"Karşılığın hoşuma gitmedi Leyla"

 

"Ya sen ukala mısın? Ne istiyorsun?"

 

"Seni tanımak?"

 

"Neden?"

 

"İçimden öyle geliyor. Bak ne diyecem; karargâha gidince epey düşündüm de her şeyi hatırladım; senden alışveriş yaptıktan sonra babanın dükkânına iki-üç kez daha gittik. Yani ben gitmek istedim bizim Metin ve Rıza da tabi peşime takıldılar. Seni göremedim ama baban bizi gördü."

 

"Eee?"

 

"Bizim güya her hafta bi tamirat yalanına inanır göründü. Her gitmemizde bize yemek ısmarladı. Çok iyi bir insana benziyordu. Bizde sonunda sürekli bedava yemeğe gidiyormuşuz gibi olmasın diye bir daha gitmedik. Zaten sen yoktun?"

 

"Normalde dükkânda durmam ben. O gün babam abimi futbolcu seçmelerine götürmüştü, çırak ta izinliydi"

 

"Hım iyi tesadüfmüş?"

 

"Gitseydiniz babam seve seve yemek yedirirdi size? Ne olacak ki..."

 

"Öyle yapıyordu sağ olsun ama biz çekindik. Osman Abinin cömertliğinden gerçekten ihtiyacı olanlar yararlansın diye düşündük. Biraz da anlayacak diye utandık aslında"

 

Güldüm dayanamayıp. Ömer de güldü.

 

Az sonra yine aklıma geldi de yine sinirlendim

 

"Kız arkadaşınla hallettiniz mi?" dedim alaylı

 

"Artık kız arkadaşım değil. Zaten öylesine bir şeydi. Takılıyorduk."

 

"Hep takılır mısın?"

 

"Yok. Bilmem. Yani ne söylesem kızacaksın!"

 

"Doğru, ama beni ilgilendirmez zaten"

 

"Leyla erkek arkadaşın varsa hemen söyle de seni bi daha rahatsız etmeyim? Bu tersliğin o yüzdense?"

 

"Tersliğim mi? Senin dümdüzlüğün normal mi yani!"

 

Gülerek masaya eğildi

 

"Yok mu?"

 

"Ne yok mu?"

 

"Erkek arkadaşın?"

 

"Hayret bir şey ya" deyip kalktım. İtilen sandalye sesinden Onun da kalktığını anladım. Peşimden geldi.

 

"Tamam, Leyla yine bir dört yıl kaderin bizi karşılaştırmasını bekleyelim! Ama Papaz her zaman yahni yemez bunu da unutma... Ben tesadüflerin bir anlamı olduğuna inanırım, sende inan? Görüşecez tekrar"

 

Cevap bile veremedim. Tam gidecekken durdu bi daha bana döndü, bu sırada koridorun ortasında durmuştum.

 

"Ha bu arada ilk seni gördüğümde on sekiz yaşındaydım, şimdi yirmi iki, bi dört sene daha beklersen yirmi altı yaşında işkolik, sıkıcı ve asosyal bi teğmen olarak hiç hoşuna gitmeyebilirim? Ben yaşlanıyorum ve sen kaybediyorsun Leyla?"

 

Ukalaya bak! Gülesim geldi, dudaklarımı ısırdım. Başımı eğdim, hala karşımda dikiliyordu. Gitsin istemedim, Onca yıl sonra tanışmamıza dair en net hatırladığım şey, gitmesinden ölesiye korktuğumdu. Kalbim sıkışıyordu. Adım da atamıyordum, erkeklere karşı çok agresiftim, üstelik hem utangaç hem kibirli...

 

Bocaladığımı görünce iki adım atıp sokuldu, gözümün içine bakarak, fısıltıyla ve yalvarır gibi son kez sordu.

 

Son olduğuna emindim, bir daha sormazdı, çekip giderdi bir daha göremezdim, ama görmek istiyordum.

 

"Telefonunu verir misin?" dedi.

 

Hırkamın cebinden telefonu çıkarıp koca 5110'u direkt eline uzatmışım. Bana şaşkınca bakakalırken, omuz silktim.

 

"Telefonu istedin, anlatım bozukluğu!"

 

Başını sağa sola sallayarak güldü ve Ok ve yıldıza basarak telefonun tuş kilidini açtı, napıyor diye sokulup baktım, kendi numarasını yazıyordu. Ömer diye rehbere kaydetti, sonra da kendine çağrı attı. Telefonumu bana geri verip kendi telefonunu çıkardı ve bana göstere göstere kaydetti.

 

Tek gamzeli tatlı gülüşüne dalıp gitmişim,

 

"Bu hafta sonu tatbikata gideceğiz, önümüzdeki hafta sonu ararım seni? Uygun olursan buluşur muyuz?"

 

"Bilmem, bakarız." dedim.

 

"Görüşürüz."

 

"Güle güle."

 

Nihayet sağ gamzesini de alıp gitti. Ardından derin bir nefes verdim. Kantine koştum tekrar soğuk su aldım hem içtim hem elime yüzüme çarptım. Aynada aptal aptal sırıtarak kendime bakarken bir şey unuttuğumu fark ettim.

 

Anketler!

 

Kantindeki masada bırakmıştım! üçüncüye kantine gittim. Masaya başkaları oturmuş, uzun saçlı hippi kılıklı çocuğun biri dirseğini yaslamış kalemiyle en üsttekini karalayıp duruyordu.

 

"Napıyorsun ya ver şunu!" deyip çekip aldım sertçe, baya dalıp karalamıştı sersem. Söylene söylene kulübe çıktım.

 

"Selam. 20 anket daha getirdim" deyip ortaya bir yere bıraktım.

 

Cem alıp baktı, dönerken en öndekine, sonra ikinciye, sonra üçüncüye, dördüncüye, beşinciye... Baktıkça artan bir şaşkınlıkla hepsine göz attı.

 

Hakan Hocaya seslendi

 

"Hocam? Hava Harp Okulu öğrencileri ankete kabul ediliyor mu? Leyla 20 tane getirmiş!"

 

"Neden kabul edilmesin?" dedim Cem'i parçalayacak gibi öfkeyle.

 

Cem "E askeri öğrenci onlar!"

 

"Cem lisans düzeyinde üniversite eğitimi alıyorlar!"

 

Hakan Hoca umursamadan omuz silkti.

 

"Edilir edilir."

 

Cem'e öfkeyle baktım, bana gözlerini devirdi. Bide Hocanın yanında

 

"İyi bari Pilot sevgilin hayırlı olsun." dedi. Hakan Hoca başını ilk kez ekranından kaldırıp bize, bana baktı, genç ve neşeli bir adamdı,

 

"Ooo Leyla hayırlı olsun canım pilot manita ha!" diye takıldı hemen.

 

Offffff... İlgi odağı olmayı hiç sevmem, hele böyle speküasyonla!

 

Köşe masada oturan üç son sınıf kız da bakıp "Ooo! Kaçırma evlen!" filan dediler.

 

"Cem seni öldürücem! Yok öyle bir şey!" deyip kıpkırmızı olarak çıktım odadan.

 

Derse gittim ama kulaklarımın uğultusundan hiç dinleyemedim, dirseğimi masaya, başımı da elime yaslayıp melül melül baktım Klasik Edebiyat Hocasına.

 

Yemişim Klasik Dünya Edebiyatını! Kafamın içinde koskoca bir Mavi Gözlü Dev, Cihan şairi Nazım Hikmet oturuyordu sanki. Dünyanın en güzel aşk şiirlerini yazıyor, ha yazıyordu...

 

<< Anladın ya, işim başımdan aşkın,

 

Anladın ya, gülüm,

 

Ben sana aşık olmakla meşgulüm >>

 

Nazım.

 

***

Loading...
0%