Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Hikaye düzenleme aşamasında olduğu için 1.2.3.4.5.6 bölüm aynı yerdedir. Keyifli okumalar di

@selomina

Başlama tarihi 27 temmuz 2023

 

~~~~~~~~~~~~~

 

Her şey yalandı . İçlerinizden en gerçek olanı bile bir yalandan ibaretti .

 

Nasıl biriydin sen ? Beni bu denli acıtabilecek biri miydin? Bu değeri ben sana hangi ara verdim? Beni neden hiç sevmedin ayışığı? Beni niçin üzüyorsun? Ben sensiz ayakta bile duramazken artık yanında nefes bile alamıyorum. Beni bu hale nasıl getirdin ayışığı? Nasıl birisin sen? Kendi kanından biri bile sevmiyor seni. Kendini sen bile sevmiyorsun. Beni var kılan senken neden her geçen gün daha da öldürüyorsun . Ben o kazadan sonra hayatta kaldım ama hiç yaşamadım ayışığı .Ah benim sevgili ayışığım. Seni çok severken neden senden nefret etmemi istiyorsun , bu kadar mı sevmiyorsun kendini?

 

Eskiden ödenirdi her şeyin bedeli. Gözyaşlarımı satardım sana . Artık utanıyorum kendimden. Onun nezdinde hiçbir şey ifade etmediğim bir için çok gereksiz ağlamışım. Beni bu hale sen getirdin ayışığım. Mutlu musun eserinden.

 

Kanatlarımı kestiniz her biriniz. Sonra beni kuyuya attınız ve çıkmamı beklediniz . Çıkamazsam sizden biri olacaktım, çıkarsam hep kıskandığınız biri. Bu aşk mı bağımlılık mı bilmem ama ben sizi çok seviyordum. Sonra içime soludunuz. İçimizi dondurdunuz.

 

Unutamıyorum birçok şeyi. Hala çözemediğim bulmacalarım var. Sorguluyorum kendimi uzun zamandır. Ahlak bekçisi bile oluyorum bazen. Kandan tiksinen biri olarak ameliyathanede çalışıyorum, insanlardan nefret ederken ebe oluyorum . Oyuncaklarımla oynarken nasıl oyuna geldiğimi görüyorum. Çok severken üzüldüğümü fark ediyorum. Hepsi sizin kurgunuzmuş meğer. Sırası gelenin canlandırdığı bir tiyatro sahnesi ...

 

Zincirlerimden kurtulmak için gün sayıyorum. Mağaramda zaman algımı yitirmeyeyim diye tarih çentiklerini koluma atıyorum . Görmemek için oyunda ebe ben oluyorum . Ama her biri yinede çok acı veriyor bana. Kendi hikayemi kanla yazıyorum. Kanımla... Elinizdeki kanla hala sizi sevmeye çalışıyorum. Ama o buna izin vermiyor. Her fırsatta bana kuklaları ve kurtları hatırlatıyor . Onu mantıklı konuşmasından ve bana hep destek çıktığı için seviyorum . Ne yazık ki o bile bana bazen ihanet ediyor.

 

Hala gerçekçi ve korkunç rüyalar görüyorum . O birgün hepsinin üstesinden geleceğimi söylüyor. Ona güveniyorum çünkü bana hiçbir zaman yalan söylemedi . Bazen ona hiç inanmadım bile Ama dedikleri hep çıktı . Her şeye rağmen içimde bir yerde hala umut var. "Çünkü umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır. Ben umudumu hiç kaybetmedim."

 

......

Benim ne yazdıklarım ne de hikayem bitti . Ben bir şiirdim ve beni sadece okumakla yetindiniz. Hiçbiriniz ama hiçbiriniz benim ruhumdaki gizemi anlamdı. Ben en çok senden ümitliydim günışığı . İçlerinden beni en çok anlayan sen giydin . Ama neden günışığı , neden beni de çok sevmedin.

 

Ardından kapı dört kez tıklandı. İçeri her zamanki gibi Hatice abla girdi . Yüzünde tiksintiyle ve acıyarak bana baktı. "Kaç kere diyeceğim sana. Bu boylar resim çiz diye verildi. Elini yüzünü boya diye değil"

 

Doğru söylüyordu. Hızlıca yerimden kalkarak yanına gittim . Burnuğum direğini sızlatacak ter kokusunu aldırmadan ona sıkı sıkı sarıldım.

 

"Bende güzel olmak istiyorum . Dışarıdaki kızların hepsi çok güzeldi. Belki güzel olursam beni de severlerdi. Hatice abla ben güzel olmak istiyorum."

 

Sözlerim çatık kaşlarını yumuşatmıştı. Sonra beni hafif kendinden geri çekerek şefkatle yüzüme baktı. Her bir yerimde sulu boya lekelerini aldırış etmeden öptü . Kahve hareleriyle ela gözlerimin içine baktı.

 

"Asya, güzelim sen zaten çok güzel bir kadınsın. Seni sevmeyenlerin aptallığıdır o. Hem bak biz seni çok seviyoruz. Yan oda da ki Bartu da çok seviyor"

 

Duyduklarım karşısında gözlerimi bir iki kez kırpıştırdım . Hemen kan yanaklarıma sıçramış utancımdan kıpkırmızı olmuştum.

 

"Aman bana ne Bartu dan , hem o yakında gitmeyecek mi?"

 

Başını yana salladı. "Tedavisi bitmeden kimse buradan çıkamaz Asya" Cılız bedenimi ondan iyice uzaklaştırarak odanın penceresinin yanına doğru adımladım.

 

"Ben buradan hiç gitmek istemiyorum . Dışarısı kötü , insanlar kötü , ışıklar kötü. " Yavaşça yanıma yaklaştı . Önümdeki saç tutamını kulağımın arkasına soktu.

 

"Büyüyorsun Asya, büyümekten korkma. Artık dışarısı sandığın kadar kötü değil. İyileşmekte büyümenin bir parçasıdır. Lütfen bu kadar korkma büyümekten. "

 

Gözlerim dolmuştu aniden. Boğazımın düğümlenmesiyle kekelemeye başladım. "Ama , ama ben sensiz ne yaparım dışarıda. Beni çok üzerler, ben üzülmekten korkuyorum Hatice"

 

Yaşlı gözlerle tekrar yüzüme baktı. Ardından ıslak bezle yüzümdeki boyaları temizlemeye başladı. Yan odadan gelen bağrışlara kulak asmayarak beni yatağıma yatırdı . Bende kendimi uykunun kollarına bıraktım.

 

~~~~~~~~~~~~~~~

 

"Artık bir şeylerin değişmesi gerek ayışığı . Artık senin değişmeni gerek"

Kahvenin siyaha çalan gözleriyle öfkeyle bana baktı . Alın çizgisinden geçmişteki kaygılarını , kaşalarının ortasındaki çizgiden ise ne kadar sinirli bir adam olduğunu anlayabilirsiniz.

 

Ah benim günışığım. Kusur sandığın her bir yerini çok özledim. Kazayaklarından kahkalarını görebilirdim. Bensizde ne kadar mutlu olduğunu bilirdim.

 

Derin bir nefesin ardından "Sen ne dediğinin farkında mısın Asya ? Artık biz değişemeyiz . Sen buna engel oldun ,sonsuza kadar . Hepsi senin yüzünden "

 

Hayır , hayır hiçbir şey benim yüzümden değil . Ben hiçbir şeyin sebebi olmadım. Panikle ellerimi saçlarımın arasından geçirdim. Ayaklarımın üzerinde daha fazla duramadım . Yere çömelmiş vaziyette duyduklarımı inkar ediyordum .

 

Yüzündeki kin beni öldürüyordu. Hala konuşmaya devam ederken ayağa kalktım sinirle üstüne kükredim.

"Defol git buradan ayışığı . Burası benim dünyam ve ben bana tekrar cehennemi yaşatmana izin vermeyeceğim.

 

Sinirden ellerim titriyor. Gözlerim kızarıyordu.Tekrar ve tekrar panik atak krizi geçiriyordum . Aniden etrafıma baktım. Neredeydim ben? Bu duvardaki kan lekesi de neyin neysiydi ? Bomboş , bembeyaz dört duvar. Ne bir kapı ne de bir pencere vardı içeride. Kan lekeleri atağımı tekiklerken sanki burası vicdanımı simgeliyor. ruhumun aciz bedenime sıkışmasını anlatıyor.

 

Düşündükçe etraf değişmeye başladı . Kan, daha fazla kan , hayır , hayır ben Kandan korkmam ki.

 

"Asya uyan kızım , Asya"

 

Sarsılmayla kabustan uyanmaya çalıştım. Derin bir nefes aldım. Sanki uzun zamandır su altındaymış gibi, boğulmaktan son anda kurtulmuşum gibi Derin. En az ruhumdaki yaralar kadar Derin bir soluk.

 

Hatice abla karlı masadan bana bir bardak su verdi. Yatağımdan doğrularak hepsini tek seferde içtim. "Kızım ben sana demiyor muyum ilaçlarını içsene ."

 

İçimdeki yükü daha fazla sırtlayamadım, ağlamaya başladım. " Ben günahsızım Hatice , değil mi?" Soğuk bakışlar ile bana baktı. Ellerini omzuma koydu , yaklaşarak yüzüme baktı. "Ben hayatımda senin kadar güçlü çok az insan gördüm ve iyileşmeye bu kadar çaba gösteren neredeyse hiçkimse "

 

Ne günahsız olduğumu demişti ne de kötü olduğumu. "İyi insanlarda günah işler , önemli olan tövbe etmek , ders almak" Sanki düşünlerimi okumuş gibi konuşmuştu. Ellerimden tutarak beni yatağımdan kaldırdı. Titrek adımlarla pencerenin yanına geldik. Bahçede Bartu vardı. Elindeki kürekle bahçeye kasımpatı dikiyordu. Narince toprağı okşayarak yapıyordu bunu.

"Toprak insana şifa verir Asya,Bartu'ya yardım etmeye ne dersin?"

"Bilmem ki,benden pek hoşlanmışa benzemiyor."

"Erkekler kızım,erkekler böyledir. Bakma sen ona,hergün yatak örtülerini değiştirirken bana seni soruyor. Ona ilaçlarını içmediğini, yemek yemediğini söylediğimde daha çok kızıyor. Aptal mı bu kız,diyor."

"Yani beni önemsiyor mu?"

Derin bir nefes aldı. Aptal mısın,bakışı atarak odadan çıktı.

 

Anlık heyecanla üstümdeki pijamalardan kurtuldum. Onun yerine daha sade bir şeyler giydim. Saçlarımı hızlıca tarayarak bahçeye indim.

 

Hala oradaydı. Bahçe çok büyük dikdörtgen şeklinde , kenarlarında çam ağaçlarından bir duvar vardı. Bahçenin ortasında küçük bir çeşme , çam ağaçlarının altında envai çeşit çiçek var . Buraya ilk geldiğimde bu kadar renkli değildi . Ve sonra o geldi. Geldiği ilk haftayı hatırlıyorum. Biraz sıkıntı çıkarmıştı görevlilere. Sonra herkes gibi o da alıştı .

 

Her yere özene bezene çiçek ekti. Güller ,sardunyalar, laleler, zambaklar ve nergisler. Burayı adeta bir cennete çevirmişti. Siyah beyaz dünyama renk katmıştı. Aslında ilk başta anlamamıştım, gizlice beni

dinlediğini ,benimle ilgilendiğini.

 

Birgün öğlen molasında çam ağaçlarının altındaki bankta oturuyorduk. Hatice ile sohbet ederken birden konu ablamın istemesine gelmişti. Eniştem ablam seviyor diye kırmızı gül buketi almıştı. Benim en sevdiğim çiçekler nergisti. "Bilmiyorum ama ben en çok nergisleri seviyorum , belki birgün ,yani eğer böyle bir şey olursa nergis demeti isterdim. Evimin bahçesine dikmiştim birkaç kere ama çiçek açmadılar "

 

Sohbet ederken Hatice yi müdür çağırdı. Hızlıca yerinden kalkarak binanın içine doğru koştu. Sanırım biri yine kriz geçiyor.

 

O gün yan bankta Bartu da varmış. Müdüre çok ısrar ederek nergis fidanları getirtmiş. Ertesi hafta bahçenin her köşesine dikmişti.

 

Yavaş adımlarla Bartu nun yanına gittim. Beni görünce hiç heyecanlanmadı. Yavaşça küreği ve çapayı kenara bırakarak yüzüme baktı. Ağzının arasından bir şeyler geveleyerek işine geri döndü.

 

"Kolay gelsin Bartu." Toprağı eşelerken bile bakmadı. "Günaydın hanımım, sen buralarda gözükür müydün?" Yaklaşık iki haftadır ne odamdan çıkıyor ne de doğru düzgün yemek yiyordum. Yavaşça ağacın altında bağdaj kurarak oturdum . "Çok mu özledin yoksa çok mu merak ettin?" Birden kahve hareleriyle gözlerimin içine baktı. Bu ani hareketi beni korkutmuştu. "Özledim " dedi birden . Bunu söylemeyi kendisi bile beklemiyorken.

 

Utancımdan birden kan yanaklarıma sıçradı . Boşluğuna gelmişti belliki. "Yani diktiğim her çiçeğin adını sormanı , onları kopartmanı özledim ." Anca lafı kıvır zaten . Klasik erkek milleti iltifat etmeyi bile bilmiyorsunuz.

 

Birkaç saat bahçede vakit geçirdikten sonra odama geri döndüm. Pijamalarımı üstüme geçirerek kendimi uykunun kollarına bıraktım .

 

.........

24 Nisan 2022

 

"Anne ,nolursun düğüne gidelim"

"Asya lütfen ,hem baban evde kızar sana" Anca o adamlarla çar içsin .

"Kızım hadi şu işler bitsin, akşam belki gideriz. Sen git kuzuların ahırını temizle . Babanlar birazdan samrayı sıraya götürecekler."

 

Sadece başımı sallamakla yetindim. Çalışmayı sevmiyor değilim sadece emeklerimin karşılığını almak istiyordum. Bende diğer kızlar gibi yeni kıyafetler giymek , gezmek tozmak istiyordum. Ama babam zırnık koklatmıyordu. Harçlık olarak üç kuruş para veriyor , bulaşıkları yıkmaktan tiksindiğimi söylediğimde de "Baba para ver" dersin diyordu. Yapabildiğim en iyi aktivite ya kitap okumak ya da mahalle içinde dolaşmaktı .Bir süre sonra onlarda sıkıyorsu insanı.

 

İşin yarısı bitmişti bile. Son birkaç araba tezeği samralığa götürüyordum. Babamın kuzeni Mestan dayı geldi. Yolun karşısındaki kayısı ağacının altında ayaküstü annenle sohbet ediyordu. Sonra annem bana geçen günkü sakladığım parayı getirmemi söyledi. Parayı getirmiş dayımın eline vermiştim. Babam son derece işine odaklanmış kokusuna aldırış etmeden kürek kürek tezeği traktörün kasasına atıyordu. Yorulduğu için ona su verdim. Sonra Mestan dayıya verdim , parayı saydığı için içmek istemedi.

 

Parayı sayarken birden para demetini arkamdan yaklaşarak kalçama sürttü. Sonra güldü. Parmağını yalayarak kaldığı yerden saymaya devam etti. Yanımda annem de babam da vardı ama hiçbiri bunu görmedi. Anın şokuyla ne olduğunu kavrayamadım. İlk birkaç dakika olayı kavramaya başladım.

 

Parayı pantolonunun arka cebine sıkıştırdı. Yanıma yaklaştı ellerini omuzumdan belime , oradan da kuyruk sokumuma doğru kaydırdı. Sözde sırtımı okşuyordu.

"Hadi kızım sen bize bir çay demle" . Aynısını babam da deyince yanaklarımı ısıra ısıra mutfağa gidip çay demledim.

 

Sürekli avuçlarımı sıkıyor , yanaklarımı ısırıyorum. Resmen kendimi ağlamamak için zor tutuyorum.

 

Kaynayan suyu çaya döktüm ve babaların yanına götürdüm. Bir bardak bilr anneme içirtmeden ahıra gittim. Annemle hayvanları sulamaya başladık . İlk on hayvandan sonra utana sıkıla olanları anlattım.

 

Beni anlayacağını , bana destek çıkacağını sandım . Birden sözümü kesti . Ben hıçkıra hıçkıra ağlarken o bana "Sakın kimseye deme. Herkes seni suçlu görür. Bu işten sen zararlı çıkarsın. Onlar erkek kızım , onlara hiçbir şey olmaz . Ama köyde senin adın çıkar , sus kimseye bir şey deme." dedi.

 

Babam geldi yanımıza "Hanım öbür kürek nerde?" derken beni gördü ."Noldu buna. Niye ağlıyor ?" Sırtım dönük onları dinliyordum. "Dana depti ondan" dedi. Küçükken yalan söyleyenin annesi babası ölür diye korkutarak beni büyüten kadın şuan yalan söylüyordu. İkna olmuşa benzeyen babam çoktan fazla durumu incelemeden arkasını dönüp ahırdan arkasını döndü gitti.

 

Sulayacak iki üç hayvan kaldığında ahırda çıktım. Eve gittim. Üstümdeki uzun kollu tuniği ve şalvarı çıkartarak duşa girdim.

 

Belki onuncu defa saçımı şampuanladım, bedenimi lifledim ama o iğrenç koku bir türlü yakamı bırakmıyordu. En son pes ederek duştan çıktım . Saçlarımı bile kurulamadan yatağa girdim.

 

Gecelerin hiç bu kadar uzun olduğunu bilmezdim..

.....

25 Nisan 2022

 

O adam yine gelmişti. Sabah ahırda hayvanları sularken incir ağacının altında babamla çay içiyordu. Beni görünce göz kırptı ve babamla sohbet etmeye devam etti.

 

Onu bekliyordum . Üç gündür her vakit yola bakıyordum. Bu anı kaçırmamam lazımdı. Benim içimi soğutacak tek şeyi yine ben yapacaktım. Çünkü ailemi tanıyordum . Kılını bile kıpırtmazlardı benim için ve öylede oldu.

 

Ahırda işlerimiz bitince arka bahçeden uzun kalın bir şam odunu aldım. Ahırın yanındaki incir ağacının tam karşısındaki taşa oturdum . Doğru zamanı kolluyordum . İki komşumuz daha vardı , ağabim karlı yoldaki saman balyalarını samanlığa taşıyordu .

 

Yavaşça , elimle odunla adamın arkasına doğru yürüdüm . Bardağı taşıran son damla ve içimdeki kinin vermiş olduğu tüm güçle adamın kafasına vurdum.

 

Odun ikiye bölündü . Adam elini başına gördü aşağıdan bana baktı . Olanları kavramaya çalışıyordu. Kalan odun parçasıyla bir daha vurdum. En son babam ve adam ayaklanınca birkaç metre ileriye gittim.

 

Herkes pür dikkat beni izliyor neden bunları yaptığımı merak ediyorlardı. Aslında çok sakin bir insanımdır . Kavga gürültüyü görünce elim ayağıma dolaşır ağlamaya başlardım. Şuanda öyleydi . Daha henüz kafamda planladığım hiçbir şeyi yapmamıştım.

 

Babam ayaklandı "Ne yaptığını sanıyorsun sen "diye kükredi. "Az bile yaptım. Gebersin o.rospu çocuğu. Orası buramı ellerdi bu adam "

 

Elimde kalan son bir karış odun parçasıyla Mestan dayının arabanın yanına doğru yürüdüm. Tam odunu arabanın camına fırlatacaktım ki karşıdan abim geldi yanıma . Kolumu tuttu. "Gel sen şöyle"

 

Beni saman balyalarının olduğu yere getirdi. Her şeyi dıymuştu ama tekrar benim ağzımdan dinlemek istiyordu. Sanki ikinci defa anlattığımda bir şey değişecekti. "Anlat nereni nasıl elledi? " . Ellediği yeri değil tutuş biçimini soruyordu. Sence bir önemi var mı? Zannettiğin kadar olmasa bile bu suçunu hafifletir mi ? Bu terbiyesizliği yol mu sayar? Günahı affeder mi? Ya ben ! Ben hangi birini unutacağım . Bir kendisinden daha iyi bir ailesini tanır. Her tepkisini ezbere bilir. Bende biliyordum ve tüm yaptıklarımı yada yapmadıklarımı ailemin tavrı belirledi.

 

Yanımıza komşu geldi . Olayın doğruluğunu sorguladı. "Asya hiç yalan söyler mi ali abi. Yaptı diyorsa yapmıştır p.ezevenk "

 

Gözüm ahırın oraya takıldı . Babam kolundan tutmuş evden kovmaya çalışıyor o ise yemin billahi ediyordum yapmadım diye. Sonra anneme sordu. annemde "Oldu ona benzer şeyler " deyince ipin ucu kopmuştu. Sonra bizden tarafa döndü . "Durmuşali, yeğenim ben bir şey yapmadım"

 

"Tamam dayı ben inandım sana , hadi evine git artık ,gözünü seversen git amca , sen bilirsin "

 

Babam onu zorla arabaya bindirdi. Pis pedofili evden sonunda gitti.

 

Babam ağzının içinden küçük kızdan ne istemiş diyor , abim ise türlü hakaretler ediyor , bu kendi gelinine de yan gözle bakıyordur , diyordu. Daha fazla dayanamadım ve eve gittim.

 

Direkt yatağıma girdim , kafamı yastığa gömerek hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Neler yaşanacağını tek ben biliyordum. O adamı oracıkta öldürmesini de bilirdim. Ya da her şeyi ağabime anlatıp onun müdahale etmesi beklerdim. Ama hepsini öldürsen babamın kuzenine çıt diyemezler.

 

O adamın yine geleceğini biliyorum. Çünkü hissediyorum ve ben hislerimde hiç yanılmam.

 

Birkaç saat sonra annem beni kuş kadar hafif uykumdan uyandırdı . Yataktan kalktım ve koridorun sonundaki salona geçtim . Mestan dayının gelinleri , oğlu ve karısı gelmişti. Hepsi sıra halinde dizilmiş karşıdaki koltukta beni izliyorlardı . Annem Babamın yanına gitti. Ben ise karşı kanepede gardımı almış tek başıma oturuyordum. Sembolik olarak herkes bir takım gibiydi. Ve ben yalnızdım . Hep olduğu gibi..

 

Ruh gibiydim ya da ruhsuz gibi. Bakışlarımdan daha şimdiden bile ne kadar yorulduğum belli oluyordu. Adamın karısı konuşmaya başladı. Gayet rahat görünüyordu oturuşundan ve bir o kadar da diken üstündeydi.

 

"Benim kocam ne yaptı sana" dedi. Tek tek olanları abartmadan ya da konuyu çarpıtmadan anlatmaya başladım.

 

Benim kocam öyle bir şey yapmaz diyemiyordu ama inkar ediyordu. Kimse o öyle bir adam değil diyemiyordu. "O niyetle yapmamıştır kızım sen yanlış anlamışsındır. Sen benim torunum yaşındasın ." Evet ben sizin torununuz yaşındayım ve taciz etti. Torunu yaşındaki bir kızı.

 

Yoğun çabalara rağmen beni ikna edemeyince babama döndü." İsmail bari sen bir şey söyle". Babam kollarını göğsünün altında birleştirdi "Kızım karşınızda bana değil ona söyleyin söyleyeceklerini " diye geçiştirdi. Göz ucuyla bana baktı. Buz gibi soğuktu bakışları. En az benimkiler kadar soğuk bir bakış , en az benimkiler kadar bitkin bir çift göz

 

Tekrar konuşmaya başladım "Yaptı diyorsam yapmıştır. Bana niye inanmıyorsunuz? Kocanız beni taciz etti her ne kadar durumu hafifletmeye çalışsanız da"

 

Oradan gelini lafa atladı. "Ya belki bereket versin diye yapmıştır " Başımdan aşağı kaynar sular döküldü. "Kayınbaban bereketi benim g.mtümde mi bulacak?"

 

Adamın oğlu konuşmaya başladı. Aslında onu bu kadar ayık görmeyi beklemiyordum. "Tamam Babam yapmış bir hata ama illaki kafasına vurman mı gerekiyordu Asya? Babana annene söyleyemez miydin. Dikiş attırdık kafasına , babamın kafasını yarmışsın."

 

Sorgulayıcı bir ifadeyle "Kaç dikiş attılar ?" diye sordum. Sağ tarafına üç saniye baktı. "ÜÇ DİKİŞ ATTILAR "dedi. Yalan söylüyordu. Basbayağı Su götürmez bir yalan . Evden giderken kafası şişti ama kanamıyordu. Elimin ayarı vardır o kadar sert vurmuş olamam.

 

"Söyledim anneme! Sus , otur dedi . Az bile yapmışım o şeref yoksununa, elime koluma sağlık "

 

Ve oklar bu sefer anneme çevrilmişti. Babam kuşkucu bir ifadeyle baktı"Senin haberin var mıydı ?"

 

"Vardı ama ben nerden biliyim bu kadar büyüteceğini"

 

Ne yalan söyledi ne de doğruları . Oklar tekrar benim üzerimde

 

"Çık çık çık çık ,kızım senin psikolojin bozulmuş. Abinin olayı çok bozmuş seni, olmaz böyle ."

 

Benim mi psikolojim bozuk? Hemde abimin olayından . Babama baktım direkt. Çünkü iğnenin ucu ona da dokunuyordu. Ayrıca biricik oğluna laf atmıştı ahlaksız kadın. Ama suratında mimik kıpırdamadan hala aynı pozisyonda oturuyordu.

 

"Bu olay aramızda kalsın kızım. Daha yaşın genç . Bizim köy olayı abartır başka yerlere çeker. İlerde kocanla problem yaşarsın. Ben senin iyiliğin için diyorum ."

 

"Siktir git Allah aşkına be kadın. Akşam akşam sende belanı bende bulma"

 

Böyleydi işte ahlak . Cumaları namaza gidip cumartesi akşamları meyhanelere akmak gibiydi. Başın kapalı , tesettürün yerinde namazını kılıyorsun ama yalan söylüyorsun , içki içiyorsun. Milletin karısına kızına yan gözle bakıp kendi ailene ahlak bekçisi oluyorsun. Zihinleri okulda eğitebiliriz pekala ama bozuk zihniyeti çarhıma gersek bile yamuk durur .

Topyekun ayağa kalktılar , salondan çıktılar. Arsız kadın utanmadan aynı şeyleri söyledi durdu. Bende odama geçmek için babamın tepkisini bekliyordum. Çünkü bundan sonra olacak her şeyi onun tepkisi şekillendirecek.

 

Babam geri salona geldi. Aynı koltuğa oturdu . Derin bir iç çekişin ardından "Benim çocuklarda bir problem var. Hepsi aynı. Hepsi bu dünyayı böyle olacak sanıyor."

 

Daha fazla dayanamadan ağlamaya başladım ."Ben size yalan söylemiyorum . Bana niye inanmıyorsunuz"

 

"Ağlama benim karşımda . Git ne halt yersen ye. Mestandan üç beş kuruş borç para alıp yola gidiyorduk ondan da olduk"

 

Ağlayarak odama gittim . Günlüğümü açıp içine bir şeyler karalamaya başladım:

 

"...Ahlak...

Kimine göre var kimine göre yok. Göreceli bir kavram. İnsanlar menfaatlerine göre , işlerine nasıl gelirse artık ona göre işledikleri bir şey.

Kimi insan makam için ,kimisi mal mülk , kimisi toplum baskısı derken yitirdiler "ahlak"ı.

 

Hadi tüm bunları geçtim. Bir baba söz konusu biricik kızı bile olsa tüm bunlardan vazgeçmesi gerekmez mi? Kızı üzerinden ne gibi bir kazanç sağlayabilir ki? Yada göz yumarak aslında elinde neyleri tutar?

"Hiç kimse genç kıza inanmadı. Onun onuru ve gururu hiçe sayıldı. Menfaat ,çıkar ve para için kendi öz kızını yalanladı babası. Bu sayede dedikodunun önüne geçebilecekti . Anacığı ise küçümsedi ; yalancı ,paranoyak,psikolij sıkıntıları var dedi. Farkında olarak veya olmayarak kendi kızlarını kendileri öldürdü. 21. Yüzyıl cahilleri yaptı bunu"

""

 

Yorganımı ağzıma tıkıştırdım. Çığlık çığlığa ağladım. Sesim diğer odadan duyulmuyor. Ben bu gece hıçkırıklarımda boğulurken ne günü ne geceyi unuturdum. En son yastığa kafamı koydum. Uyumaya unutmaya çalıştım . Uyuyamadım. Derin uykulu biri olarak sadece iki gece uyuyamamıştım..

Biri bu gece diğeri ise abimin babamı ...

 

.....

Sabahın ilk ışıklarında uyandım. Bugün hastaneden taburcu olacaktım. Bavulumu hazırlayıp kahvaltı yaptıktan sonra bahçeye gittim . Her zamanki gibi aynı bankta oturuyorduk.

 

Buraya neden geldiğimi biliyordu. İlk konuşan ben oldum. "Bugün burada son günüm. Akşama Antalya 'ya gidiyorum" . Ondan veda bekliyordum . Buradaki dördüncü yılımı tamamlamıştım. Ve o olmasa asla hiçbir şey bu kadar kolay olmazdı. "Asya ben senin gitmeni istemiyorum. Biliyorum benden vedalaşmamı istiyorsun ama yapamam güzelim. "

 

Neden bu kadar zorlaştırıyor ki. "Bence yeterince İyileştim Bartu.Artık gitmem gerek. Köyümü özledim , arkadaşlarımı özledim. Evimi özledim."

İyileşmiştim. Her yanımda her hücremle İyileştim. Toprağa gömdüklerimle artık daha da iyiyim. Belki eskisi kadae güçlü değilim ama kesinlikle daha iyiyim.

 

"Senin evin burası Asya. Dışarıdaki dünyadan korkarsın buna eminim .Ben olmadan bir hiçsin sen. Asya ben senin beyninim. Ve sen buradan gidersen kısa süre sonra tekrar geleceksin. Ama ben seninle gelemem. Ve sende bensiz hiçbir yerde yaşamazsın. " Bu kadar kibirli davranması hiç hoşuma gitmiyordu. Sonuç olarak İyileştim ve başımın çaresine bakabilirim. Ayrıca ben ben beyinsiz miyim ?

 

"Asya senin dünyan bu hastane. İlk geldiğin zamanları hatırla. Nasıl da aklını kaçırmıştın. Her gece korkunç rüyalar görüyordun. İlk geldiğin bir yıl Hatice abla bile dokunmamış sana . Buna izin vermemişsin. "

 

"Hepsi geride kaldı Bartu. Hepsi. " Aramızda bir sessizlik oluşmuştu. Derin bir sessizlik. "İstediğini yapmakta özgürsün , istediğini düşünmekte . Yaşamak senin de en büyük hakkın. Ama ben senin için senden bile em doğru kararları veren kişiyim. " Ona sarıldım ve Hatice ablanın yanına gittim. Bana anne şefkati gösteren kadına sıkı sıkı sarıldım . Salya sümük ondan ayrılacağım için ağlıyordum . Çantama bir miktar para sıkıştırdı. "Sakın dışarıda yanlış bir şey yapma , varınca birinden beni ara. Çantana maaşımdan bir miktar para koydum . Seni bir süre idare eder ." Söyledikleriyle daha da ağladım. "Ben sensiz ne yaparım abla" . "Beni ihtiyacın olduğun her an ara. Kendini bir yabancı gibi hissettiğinde elini kalbine götür. Çünkü ben hep oradayım ve sana seni hep hissettireceğim. "

 

Kalbimdir benim Hatice abla. Duygularımın dilidir. Konuşmaya korktuğum her hissi benim yerime tercüme eder . .

 

Dünyada iki çeşit insan vardır. Biri hep var olan ama hiç var olmamış kişidir. Diğeri ise hiç var olmasa bile hep yanında varlığını hissettiğin kişi. Sanrı bile olsa yada öyle sanmış bile olsan hep yanındadır.

 

-------------‐-----------------

 

Akşama kadar hazırlıkları yapmış ,gerekli belgeleri ayarlanmıştım. Hastanenin kapısından çıkarken yanıma koşarak Bartu geldi. Elinde kuru nergisler ile bana son kez sarıldı. Kulağıma doğru ılık nefesini verdi " İhtiyacın olduğunda adımı üç kez seslenmen yeterli güzelim." Ondan ayrılarak başımı salladım , biliyordum , bana kararlarıma her ne kadar kızsa bile her zaman yanımda olacaktı .

 

Gelen taksiyle bavulumu yerleştirdim.ve son kez dört yılımı geçirdiğim hastaneye baktım. Beyazdı, bir çocuğun masumluğu kadar bembeyaz. Bahçedeki çiçekleri ve kuşların ötüşü bana umudumun ölmediğini ve yok olan hayallerimi hatırlatıyordu. Sanki bana bu kurum geçmişte yaşadıklarımdan kurtulmak , unutmak için bir sembol nihayetinde. Yeni bir sayfa gibi. Ama ne yaşananlar ne de günahlar insanın yakasını bırakır. Hiçbir anı orada yaşananla orada kalmaz . Bunu o kapıdan çıktığımda daha iyi anlamıştım. O lanet yine omuzlarımda yer edinmişti.

 

Taksi beni havaalanına bıraktı. Hatice ablanın verdiği bir miktar parayla uçak bileti alarak Antalya ya gittim. Hikayemin başladığı kente..

 

..........................

24 Ağustos

 

Geçmiş acı veriyorsa geçmemiş demektir

 

------------------------------

 

Kurban bayramına son iki hafta kalmıştı. Baban hayvanların daha yarısını anca satmış , kalanını satamam diye panik oluyordu.

 

Odamda oturuyordum . Lise son sınıf olduğum için dershanem normalden iki hafta erken başlamıştı. Hocalarım verdiği ödevleri yaparken bahçeye dayımlar gelmişti. Annemde onların yanında çay içiyordu.

 

Akşam olduğu için yorgundum. Apartman üç katlı en yukarı da oturuyorduk. Odam bahçeye bakan tarafta ve hava sıcak olduğu için cam açıktı. Sonra onun sesini duydum. Evden kendi ellerimle kovmuş olmama rağmen hala babam ve abim ile görüşüyor, yola gidiyorlardı . İlk başlarda bunu sıkıntı ediyordum ama babama ufakta olsa hak vermeye başladığımda bunu o kadar da sorun etmemeye başladım. İkidir eve geliyordu . Ve bu bardağı taşıran son damlaydı.

 

Dayanamadım. Onun sesini duyduğum anda bile kan damarlarımdan çekildi sanki. Emin olmak için penceren baktım. Oradaydı . Kendimden ,ailemden, yaşadığım topraklardan , bedenimden nefret etmeme neden olan o şahıs. Elinde tesbih - bütün günahlarından af dilemek için bence - sallıyordu.

 

İlk birkaç saniye durdum . Sonra annemi aradım. Uzun uzadıya telefon çaldı . Açmasaydı neler olurdu bilmiyorum. "Alo "

" O adam beş dakika içerisinde bu evden gitmezse polis çağırırım. Aşağı iner kendi arabamızı da o adamın arabasını da o adamı da benzinle yakarım . Sadece beş dakikanız var " Alçak sesim daha da artıyordu. Annem beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Dinlemedim, duymuyordum bile. "Dayınlar var evde ,sakın bir şey yapma , geliyorum ben " dedi. Daha da bağırıyordum telefonda , kontrolsüzce sayıklıyordum .

Ardından yengemin sesini duydum. Babam bana seslenmişti. Pencereden kafamı çıkardım ve cevap verdim. "Buyur sevgili babacığım, buyur" "Noldu ,niye bağırıyorsun "

Kinayeli sesimle sakin olmaya çalışarak konuştum. Doğrudan gözlerimin içine bakıyordu . "Sence ne olmuş olabilir, sence nolmuş olabilir ?" Diyerek adamın

oturduğu yere baktım. Babam hiçbir şey söylemedi .

 

Her şeyden habersiz yengem konuşmaya başladı . Yok efendim neden böyle şeyler söylüyormuşum, telefonla konuşuyordum demek çok mu zormuş falan filan.

Annem çoktan apartmanın üçüncü katına gelmişti. Ve tak tak tak...

 

Kapıyı açar açmaz adımı seslenmeye kalmadan ağlamaya başladım. Ne dediğimi duymadan ne yaptığımı bilmeden sarhoş gibi konuşuyorum. "Ben sizin kızınızım, o adamı kovmaya ben doydum siz çağırmaya usanmadınız, utanmadınız . Benim hiç mi onurum yok hiç mi gururum yok . Ben sizin kızınız değil miyim , bana neden kıyıyorsunuz?"

Kolumdan tuttuğu gibi salondan geçerek abimin yatağının üstüne oturttu.

 

"Siz o adamı bu çağırdıkça ben utanıyorum, be- ben kendimi suçlu hissediyorum . O adam suçsuz oluyor . Benim babam niye beni korumuyor anne ? Niye hep ben kendimi korumak zorundayım ?"

 

Ben konuştukça sanki annemi zehirliyordum . İçinde bir şeylerin kırıldığını duyabiliyordum. Islak bakışlarından bile ne kadar çaresiz olduğunu görüyorum.

 

"Ben size aynısını yapmazdım. Be- ben hiçbir zaman yapmadım. Babaannemle küstü diye kaç ay kadının yüzüne bakmadım . Ben kendi amcalarımın evinin yolundan bile geçmiyorum sırf babam onlarla küs diye. Ya tek bir şey istedim tek bir şey . Onlarca adam arasından tek biri gelmesin dedim . Adamın çocuğu gelini geliyor ağzımı bıçak açmıyorum . Tek bir şey ,onu bile çok gördünüz bana !"

 

Birden gülmeye başladım. Şaşıran gözlerle bana baktı. "O hep bizi başkalarının çocuklarıyla kıyaslıyor ama ben onu hiç kıyaslamadım. Neden Benim babam böyle değil anne ? "

"Ne yapalım, şu saatten sonra sana yeni baba mı bulayım ?"

 

"Bana kızmayın. Bu kızın dili fazla uzadı diye bana hiçbir zaman kızmayın" derken bile titriyordum. Ellerimi birbirine çırparak dedim bunu . "Çünkü hep ben kendimi savunmaya korumaya çalıştım . Sahi anne siz neden beni hiç korumadınız ,neden hep ben kendi kendime yetmeye çalıştım? "

"Dedi ya adama-" " Ya adama ne dedii! Deseydi adamın burda ne işi var? Benim annem babam yok mu ? Ya bana yaptığı tek babalık para vermek ya para vermek . Onu da başımıza kakıyor elli yüz lirayı . Ya ben o adamdan özür diledim , BEN O ŞEREFSİZDEN SIRF SEN İSTEDİN DİYE ÖZÜR DİLEDİM"

 

Bir süre etrafı izledim. Ardından yüzüne baktım. "Şimdi senin atağın tutacak. Yarın benden yardım isteyeceksin ve bende seni bu hale getirdiğim için vicdan yapıcam" gözlerime bakıyordu. Gözlerimden daha neler anlayabilirdi. "Ya onca zaman susan adam sırf o mahlükattan borç parasını alamadı diye adamı benim durumumla tehdit etti. Parayı vermezsen kızı da alır polise giderim demedi babam. Ya babam beni kullandı ya kullandı, babam kullandı"

 

Annem ayağa kalktı odanın etrafında dolanmaya başladı . Sözlerim bıçak ağlamalarım zehirdi onun için. Çünkü o bir anne değil mi ? Ağlasam göğsü ağrır onun. Öldürüyordum onu, evlatlarımın kederi beni öldürüyor derdi hep ama yanılıyordu. Onlar bizi öldüyordu.

 

"Siz niye beni hiç korumadınız anne , bana niye hiç inanmadı. Ben size hiç yalan söylemedim . O günde aynısını dedim. Şimdide aynısını diyorum."

"Ben sana güveniyorum kızım. Güvenmesem hiç çarşıya dershaneye yollar mıyım?"

 

Yanıma oturdu. Annem nefes alamıyordu . Bana baktı ,hıçkırıkları içinde boğulan bana. Sesim giderek alçalıyordu. "Neden ablanla gitmedin gezmeye?" "Bilmiyorum ,demek varmış bir nedeni . Hissediyordum biliyor musun.? O adam eli kulağında gelir diyordum . Şimdi ise bahçede çay içiyor. "

Şaşıran bir ifadeyle "Hissettin demek dedi"

 

Annemin göğsüne taş koymuştum. O kadar ağırdı ki ağırlığında ben bile eziliyordum. Ve son bir hamle ,son bir söz.. "Anne ,be- ben ölüyorum, görmüyor musunuz? Kimse halimi hatırımı sormuyor ,ben ben kendimi çok yalnız hissediyorum. Her şeye karşı çok güçsüz hissediyorum, anne ben ölüyorum.

 

Omurgamsın, beni ayakta dik tutan tek dalımsın . Nolursun yapma anne ! Seni öldüren şeyin ben olduğumu söyleme . Beni kendin gibi yetiştirip üzerime koz oynama . . Kırık kemik gibi nereye dönsem batıyorum gözünüzde . İçerden , kimsenin haberi olmadan kendi kendime kaynamaya çalışıyorum, çaresizce.. "

 

O kadar çok bekledim ki. Bana sarılmasını ,kanatları altına alıp kendimi güvende hissetmemi sağlamasını o kadar istedim ki . Yapmadı. "Ben babanla konuşucam. Sen git tv izle" dedi. Dalga mı geçiyordu ? "Yok ben duş alacağım "dedim . Göz kırptı evden gitti.

 

Durmadan ağlıyordum. Ne yaptığımı bilmeden ne dediğimi duymadan sanki bir amok koşucusu gibi bilinçsiz bir halde sağa sola dönüyordum .

 

Belki siz bilmezsiniz . Yüzlerce kez yıkandım ama üzerimde ki kiri hâla geçmedi. Her şeyi para için yaptığım sanıldı . Yanlış anlaşıldım ,öyle istediler ,yine . Ben kendimi açıklayamadım.

 

Öfkeliydi Babam, herkese her şeye karşı . Ama anladım , geç de olsa . Onun kini de öfkesi de bana değil , kendineymiş . Eskiden olsa neden diğer kızların babaları gibi beni öpüp okşamadı sevmedi diye ağlardım . Ama şunu fark ettim . O kendini sevmiyordu , kendini sevmeyen bir adam kimseyi sevemez , nefreti layık görür kendisine, Bu yüzdendir ki herkese ,her şeye kin tutar ,öfke kusar...

 

..................

Uçağın Antalya ya inmesinin üzerinden üç saat geçmişti. Babamdan kalma eski eve girmiştim. Tozları merdivenlerden ağır adımlarla apartmanın dördüncü katına çıktım. Kapısı kapalıydı ama kilitli değildi. Pet şişe yardımıyla kolayca açıp içeri girdim.

 

Dört yılın tozu ve geçmişim acı gerçeklerine aldırmadan koridorun sonundaki odaya girdim. Burası eskiden benim odamdı. Sağında tuvalet solunda banyo vardı. Karşı oda ise annemlerim yatak odasıydı. Girişte misafirleri devasa bir boy aynası karşılar , ilk defa evimize gelenler yanlışlıkla yansımadan oda sanıp aynaya çarparlardı. Giriş kapısının sağında çok eskiden babannemin dört yıl önce ise abimin odasıydı. Koridor çok uzundu . Ayriyeten büyük bir salon ve mutfak vardı. Eskiden evimi çok severdim. Evim bildiğim insanları çok severdim. Hayallerim vardı. Biriktirdiğim umutlarım vardı. Ama hayat plan yapmak için çok dengesizmiş. Hayallerimizi geleceğe ertelemeden o an yaşamalıymışız. Geçte olsa öğrendim.

 

Bıraktığım gibiydi her şey. Duvarlarda kan lekeleri , çürük et kokusu ve dağılmış kıyafetler .

 

Odamın köşesinde o yıllarda üniversite sınavına hazırlandığım için bir yığın kitap var. Yatağımın üstü ise ince bir çarşafla örtülmüş. Yavaş adımlarla yanına vardım ve örtüyü kaldırdım. Ve birden ağlamaya başladım. Örtünün altında anılarım vardı. halının altına süpürülmüş bir yığın fotoğraf karesi.Fotoğraflarım vardı benim. Bebekliğim, babamla olan bebeklik fotoğrafım, ortaokul yıllarından kalma vesikalıklarımın , babaannem, ablam , annem , her şey vardı.

 

Bir aile yok olmuştu. Bir aileden geriye kalan tek şey bu fotoğraflar ve bendim. Sadece ben, koskoca evrende sekiz milyar insanın içinde kaybolan bir aciz kul. Hiçbir yere ait olamayan bir eşya , depremden kalan bir moloz yığını ...

 

Saatlerce hıçkıra hıçkıra ağladım. Hastaneye yattığım ilk hafta doktorum bana "Eğer hala acı içinde ağlayabiliyorsa o hastadan umutluyumdur. Çünkü o duygularını kaybetmemiştir. Duygular insanı iyileştiren veya hasta eden şeydir ." demişti. Ben ağlamıyordum. Bir sene hiç ağlamamıştım. Şimdi ise eski duygularım yerine geri gelmişti. Her şeyi kaybetmiş hatta kendimi bile bir dönem kaybetmiş ama şimdi yeniden bulmuştum.

 

Annemlerin yatak odasına girdim. Yatağın üstüne hastaneden getirdiğim örtüyü serdim. Tozlu duvarların arasında annemin kokusunu hatırlamaya çalışarak uykuya daldım.

-------‐----------------

 

29 TEMMUZ 2020

 

"Yaşam bile bir nevi kumardır. Hayatta ölmek de var yaşamak da . Ve ben en büyük kumarcıyım" ayışığı

 

Kurban bayramına birkaç hafta kalmıştı ve babam evden dışarı adımı atmıyordu. Sürekli gelen müşterilerle ilgileniyor bir iki hayvan fazladan satmaya çalışıyordu . Bu süreçte çok yorulmuş en ufak şeyi mana bulup tartışma çıkarıyordu ki zaten hep tartışma çıkarıp polemik yapan birisidir. Eve gelen misafirlerin ardı kesilmiyor ,geldikleri gibi hep zarar ziyan işliyorlardı.

 

Abim bir aydır neredeyse eve gelmiyor ,yüzünü göremiyorduk. Gece yarısından sonra gelip yine şafak sökmeden yola çıkıyordu. Kamyonetle yayla köylerine gider yonca ve saman balyalarını arabaya yükler ve gün çıkmadan satmış olurdu.

 

Babamla abim pek iyi geçinir diyemem ki zaten neredeyse hiç iyi geçinmemilerdir. Abim kısa ,çok zayıf değil , kumral sarı saçları ve kırmızı benzi vardır. Fiziksel olarak anneme çok benzer. Ama huy bakımından Babamın kopyası olduğunu rahatlıkla diyelerim. Babam ise orta boylu, siyah saçları ve sakalları olan ,beyaz yüzlü , iri göbekli , sinirlenince börtleyen koyu kahve gözleri ve sinirlenince kızaran büyükçe bir burna sahip bir adamdır. Çabuk sinirlenen ve kin tutan babam sinirlendiği vakit sert bir baltanın sopasından çıkıp duvara fırladığı misal geçmiş zaman anneme ve ablama sararmış. Bütün kinini ve öfkesini zavallı gencecik yaşında harap ve bitap düşmüş ablama kusarmış.

 

Allah biliyor ya az çekmemiş ablam erkeklerden. Erkeklerden diyorum çünki şu kısacık ömründe pek hayırlı adamlara rastlanmamıştır. Ablam şimdilerde evli ve iki çocuk annesidir. Çok şükür işleri yerindedir.

 

Son günlerde babam bayram için kasap ve yanlarında çalışacak ayak işleri yapacak adam aramaktaydı. Neyse ki uzun sürmedi ve hemencecik iki adam ve bir grup kasap bulmuş , kurban bayramında kesim ve yardım için belli bir miktar parada kanaat getirip anlaşmıştık.

 

Abim ise bu zamanda daha öncede dediğim gibi günleri hep yollarda geçiyordu. Kamuonetten aldığı iki kuruş para ya babam hayvanlara yem parası diye alıyor yada veresiye deftere not düşülüyordu .

 

Babam ise malii işlere bakıyor gelecek olan paraları nerelere ,nasıl , ne kadar verileceğini hesaplıyordu. Zavallı annem Babamın her hakaretini sineye çekiyor, duymamazlıktan geliyordu . Perdenin arkasından bana ve abime hep nasihat ediyor " Aman kızım babana bir şey deme , alttan al ki tartışmayalım" diyordu. Tabii bu lafların aynısı ve hatta daha sıkı olanını gecenin bri vakti abimi ayık görürse onada diyordu.

 

Abimin alkol bağımlığı yoktur aslında. Ayda bir yada düğünde dernekte içerse o kadardır. Ama sigara içerdi. Babamda en çok onun bu huyuna kızardı "Durmuşali neden sigara içiyor hanım , onu hiç mi uyarmazsın , onunla hiç mi konuşmazsın diyordu. Ve eklerdi " Oğlan bize yalan söyler kamyonette masraf olarak saydığı iki yüz lirayla iki rakı viski alır içer sonra da yok benzin yok işçi parası der " .

 

Aslında bir noktada abimede haklılık payı veririm. Kuruşu kuruşuna hesap verip üstüne böyle suçlanır , sözlü kavga başlardı. On liranın bile hesabını soran babama da abim günler önce hesapta birden kaybolan elli bin liranın , arabanın karının yarısının nerde olduğunu yada yıllar önce onlarca kez nasıl dolandırıldığını sorardı . Benzi ala mor olan babam abime daha çok kin beslerdi. Benide ondan farksız görmeyip her gün türlü azar ve hakaretler eder buna rağmen ona yine eskisi gibi sıcak davranmamı beklerdi.

 

Annemin yanına koşup her ağladığımda ise annem benden empati yapıp babamı anlamamı beklerdi. Sahi neden . Ki birine değerinden ve ederinden fazla empati yapmak kişinin kendine ettiği en büyük haksızlık değil midir ?

Ağustosun son haftasına girmiştik. Abimin garip bir şekilde rahat ,babamın ise öfkesi kasırga olup etrafında her kim ne varsa zarar veriyordu.

Çarşamba akşamı saat on iki sularında terasta şarkı dinleyerek uyumaya çalışıyordum. Hayal meyal abimin kamyonetle geldiğini sonra tekrar gittiğini gördüm. "Heralde yine işe gidiyor " diye geçirmiştim içimden.

Birden iekilerek uyandım . Annem beni sert bir şekilde uyandırmış, bana telefonun nerde olduğunu soruyordu .

Korkmuştum . "Anne noluyor ?" demeye kalmadan " Abin silahla gitti , babana bir şey yapmadan telefonu ver " dedi.

Yoktu, Allah'ın cezası telefon yoktu ki akıllı babam telefonunu evde bırakıp kahveye gitmişti.

Annem bir hışımla Babamın telefonunu alarak bir arkadaşını aradı. "Söyleyin ona kaçsın ordann"

Aradan On dakika geçmeden abim geri gelmişti. Karşı yola arabayı durdurmuştu .Arabanın ön farı kırılmış birkaç yerinde de çizik vardı. Elinde pompalı silahla inen abim öfkeden deliye dönmüş annemden başka hiçkimseyi -beni bile- görmüyordu.

Annemde ki sakinlik tabiri caizse soğuk kanlılık artık beni rahatsız etmeye başlamıştı.

Neden yaptın diye sordu annem."Yoruldum artık ,domuzu da vurdum , yatarsam yatarım On beş yirmi sene " dedi.

Olayın şaşkınlığından kanım çekilmiş rengim atmıştı.

Birer bardak su içmiştik. Çok geçmedi. Ardından iki polis arabasıyla birlikte, uzun boylu, yaklaşık kırklı yaşlarda, kel ,üstünde mavi tişört ve gri eşofmanla bağırarak bir adam geldi. "İŞTE burda o babasını vurdu ,burda ,o işte " .Polisleri görünce kan beynime sıçradı.

Abime hakaretler etmeye başlayan adam arada bana " Enişteni ara , abin babanı vurdu " deyince abim daha bir Celaleddi. O sırada abime ters kelepçe takılmıştı. Bu lafları duyunca abim iki tarafında iki polisin onu tutmasıyla hatta az önce de dediğim gibi ters kelepçeli bir şekilde adamı dövmeye başladı.

Onu ilk kez böyle görüyordum.ilk kez bu şekilde gözü dönmüş bir halde.

Mahvolmuştum . Sanki namludan çıkan dört kurşun bana sıkılmıştı. Ateş düşmüştü içime . . Saatlerce ağlasam faydasızdır. Ki sabah bayram arifesiydi. Ertesi gün ise bayramdı. Onlarca insan eve hücum edip bana bir dünya cevapsız sorular soracaklardı.

Annem haklıydı. Ağlamak faydasız ,gereksizdi. Harekete geçip bir şeyler yapmam gerekiyordu.

Yıllarca toplumda boğuk seslerinin içinde varlığından hayat bulduğum kişiyi ; her anımı her duygumu , derdimi annemden bile daha iyi anlayabilecek tek kişiyi bir gecede başkaları için acı ve sefalet içerisinde kan ve gözyaşıyla boğarak öldürdüm. O gece içimdeki çocuğun cesedini olgunluğun limanına terk ettim. İşte gerçekten o gece tam anlamıyla bir yetişkin oldum.

yalnız tek başıma bunu ben yaptım. Ailemin ayıbını, kusurlarını , yaralarını ben örtmeye çalıştım. Benim beyaz saflığım o gece kan ile kirlendi. .

 

Eskiden saydam olan bedenim, aydınlık yollarım birtakım yabancı yetişkinlerin içinde kayboldu. Gölgelerim oldu. Karanlık yanımı, herkesten sakladığım sırlarımı gölgeledim. Her yetişkin gibi . Her yetişkinin gölgelediği bir şey , bir sır, bir günah yok mudur ?

 

Vardır elbet. Günahsız insan bile yoktur. Ahlaksızlığın ve suçların bu denli arttığı bir yüzyılda günahsız olmak akıl işi değildir.

Polisler benden Babamın kimliğini istedi . Bende apartmana çıktım ve kimliği bulup kapıdan çıkıyordum ki beni babaannem durdu.

Yaşlı gözlerle sanki bilmiyormuş duymamış gibi ama ağzımdan çıkana inanacakmışçasına sordu. Yavaşça ve yumuşak bir ses tonuyla. Destek aldığı, olmasa ayakta bile durmayacak bastonuyla "Noldu ? " dedi. Titremeden ,düşünmeden ,gözlerimi kaçırmadan konuştum. , Bir şey olduğu yok hadi git yat sen , dedim .İnanmazdı tabi. Ağlamaktan gözlerimin içine kan oturmuş ayakta bile zor dururken söylemiştim bunu.

Bahçeye indiğimde birkaç polis kuyudan silahı çıkarmış olay yerinin fotoğraflarını çekiyordu.

Karşıdaki kalabalığa baktığımda babannnemi gördüm . Babaannem kaşla göz arası aşağı inmiş yolun ortasına oturmuştu. Amcam geldi yanına dikkatle onu dinledim ,her mimiğini inceledim.

 

Kısa boylu ,dokuz çocuktan babama en çok benzeyen oydu. Ellerini arkasında bağlamış, ayakta inadına dik durarak , yüzünde herhangi bir üzüntü yada endişe belirtisi olmaksızın hatta sesi bile titremeden alaycı bir tavırla "Oğlunu dövmeyen neresini döver ana?" dedi güçlükle "bilmem" diyen yaşlı kadının sözünü uzun uzun düşünmüş gibi yaptı. Her bir harfini özenle çıkartarak "Dizini döver ana dizini. Şimdi sende dizini döv " dedi

Annesine bunu dedi. Annesine. Kardeşi vurulmuş yeğeni cezaevine gitmiş biri bu cümlelerini olayın şokunu daha atlatamamış küçücük kızın yanında dedi .

Hiç acımadan düşünmeden ,oh olsun dermiş gibi , söyledi. Vakti zamanında aynı tabaktan yemek yemiş ,aynı kıyafetleri giymiş ,aynı anda ana baba demiş biri için dedi.

 

Velhasıl kelam benim kalbim bir gecede böyle taşlaşmadı. Yavaşça ,özene bezene, yonta yonta oydular kalbimi. İçini boş yaptılar ki ağladığımda yaşlar biriksin diye .dışarıya kanamasından korktular galiba.

Bir başkası beni bu kadar kıramazdı, izin bile vermezlerdi. Ama kendi kanından birine kıymak düşündüğünüz kadar zor değil, ayıp değil kesmek kanatmak . Sözü bile edilmez meclislerde .

 

Karşısındaki insanı tanımaya çalışarak baktı yaşlı kadın. Bu benim oğlum mu der gibi. Umutsuzca , yaşlı gözlerle baktı.

 

Ben ise sustum. Konuşabilecek onca şey varken sustum . Kimi ne anlatacağım vardı ki zaten . Anca sustum. Annemin öğrettiği şeylerden biriydi susmak. Hakkına susmak ,adaletsizliğe göz yummak hep annemin bana aktardığı özellikleriydi.

Sokak mahşer yeri , herkesin ağzından farklı ama bir o kadar da aynı şeyler çıkıyordu.

 

Yaklaşık yarım saat geçince ve havadislerin en ince ayrıntısını öğrendiklerinde kalabalık yavaş yavaş dağılmaya başladı. Apartmana çıktım ve para verseniz yapmayacağım temizliği gece bir sularında yapmaya başladım .

 

Yerleri siliyor , eski bir bez parçasıyla dolaplara el geziyordum. Babaannemin ağlaması durmuyordu . Birden değil ama soğuk birine dönüşmüştüm. Sözlerimin her biri kalpte birer buz yanığı yaratacak kadar bile olsa kendimi tutarak sadece ' ağlama artık, hadi yat uyu , sabaha bakarız ' diyebildim.

Öte yandan haberi ilk duyduğumdan beri aklımdan bir an olsun çıkmayan düşüncelerde boğuluyordum. " iki gün sonra bayram, ben müşterilere ne diyeceğim? Babam ölürse abim sittin sene çıkamaz ceza evinden. Abim ilerde nasıl evlenecek,insan içine nasıl çıkıcak , benim çevrem nasıl olacak ,insanların bana sorduğu sorulardan ben nasıl kaçacağım ne cevap vereyim de sussunlar ?"

 

" Hani gözlerin dolar ya geceleri

Boğazın düğümlenir, nefes alamazsın

Karanlığın içine gömülür bedenin

Ruhun kaybolur o boşlukta o yoklukta

İçini ferahlamasıyla tekrar hatırla beni

Yeniden düğümlensin boğazın,dolsun gözlerin"

 

Anneciğimin olmasan bile sözlerin her daim bir soluk kadar yakınımda . Hissediyorum seni her daim yanımda. Şiirleri bile ninni gibi rahatlatıyor beni

Abimin yatağına sırt üstü uzandım ve uyumaya çalıştım. Sağa döndüm yok sola döndüm yok , iki durur öbür tarafıma yatıyorum yine yok. Uyuyamıyorum . Bir zamanlar sırf uyuyakaldım diye kapıyı kırıp üstüme On beş litre suyun bocalandığı bu yatakta yatamıyorum. Yıllardır hayalini kurduğum odada içim sıkılıyor bir saniye bile duramıyorum. Kalkıp mutfaktan su almak için ayaklandığımda balkondan seslerin geldiğini fark ettim. Az durunca yaşlı komşumuz Şehriban teyzeyle babaannemin dertleştiğini duydum.

Gece üç dört . İn cin bile uykuda ama onlar goygoy peşinde. Ergenliğinde verdiği sinirle kibarca kadını kovdum ve yeniden uyumaya çalıştım.

Uyuyamıyorum, gözümün önünden kumarhanecinin oğlunun bağırışları, abimin adamı ters kelepçeli haliyle dövmesi, annemin çaresizliği, babaannemin korkusu ,köylünün sırf yeni dedikodu çıktı diye sevinmeleri, bana bakışları , gözümün önünde söyleşilenler ,amcamın dedikleri ve saatlerde hıçkıra hıçkıra ağlamama rağmen kimsenin bana teselli olarak sarılmaması, aksine meraklı gözlerle babasının vurulmasına sevinmiş mi üzülmüş mi diye gözlerimin içine bakarak konuşmaları aklımdan çıkmıyor ve gözlerimin önünden gitmiyordu.

 

Büyümüştüm. Farkında olarak büyümüştüm. Gerçi hiçbir zaman tam bir çocuk gibi davramamıştım ama bu geceden sonra her şey benim kontrolümde olacaktı.

 

"Kaç yıl önce hatta ne zamandır hayatın rengini kaçırdık bilmiyorum. O canlı ve parlak renkler ne zaman soldu,kuşlar ötmeyi ne zaman bıraktı, nasıl kaçtılar bu diyardan bilmiyorum. Büyümek için can attığım bu halimle çocukluğumdan, en önce hayallerimden özür diliyorum..."

 

Kabus sadece o geceyle sınırlı kalmadı. O gece yaşananlar sadece başlangıçtı. Senaryo yeniden yazılmaya , oynanmaya başlamıştı çoktan . Uzun yıllar travmalar yaratacak şeyler bir tek beni değil benden sonra gelenleri dahi etkileyecekti. Tıpkı bize olduğu gibi. Bu lanetin zincirlerini kim kıracak , bu yaşananları bize kim unutturacaktı?

...

 

 

Loading...
0%