Yeni Üyelik
13.
Bölüm

Beklenmedik Misafirler

@semaabakar

Akşamı zor etmiştim. Evde olmak heleki yalnız olmak çok zordu. Bir ara üsteğmenin gönderdiği çilingir gelmişti o kadar. Hayatımda ilk defa bu kadar sıkıcı saatler geçiriyorum. Sıkıntıdan mutfakta bir sürü şey yapmıştım. Tibet gelince konu komşuya dağıttırırım yoksa evde ziyan olurlar. Yaptığım son kurabiyeyi de fırına attım. Bu Tibet'in en sevdiği kurabiyeydi. O kadar çeşit yapıpta onun sevdiğini yapmasaydım fena bozulurdu.

Tezgahı topladıktan sonra evi silip süpürdüm. Bu sırada yemekler pişmişti. Altını kapatıp dinlenmeye bıraktım.

Oturma odasında televizyonu silerken kapı çaldı. Gidip açtım. Tibet ve bir dakika ya bunlar ne alaka?

"Tibet?"

"Misafirlerimiz var abla. Senin askerlerin ziyarete gelmişler." Üzerime bakıp askerlerime baktım. Sonra üsteğmen fark edip hızla önüme geçti.

"Sabır! Git üzerini değiştir! Ne diye evde böyle dolanırsın ki!" Sinirlenmişti. Bu haline güldüm.

"Siz içeri geçin ben geliyorum. Sende gözüme gözükme üsteğmen!" Son söylediğimi alaycı bir tonda söylemiştim. Odama geçtim. Üzerimi değiştirip yanlarına döndüm. "Hepiniz hoş geldiniz"

"Hoş bulduk yüzbaşım." Hepsi tek tek aynı şeyi söyledi. Ne gerek vardı. Hepsi dediğim Erna, Mehru, Mediha, Semen, Çağın, Barin ve üsteğmendi.

"Akşam yemeği yediniz mi?" Hepsi birbirine baktı.

"Dışarıdan bir şeyler söyleriz şimdi yüzbaşım. Hem sende kendini yorma." Bunu söyleyen Çağın'dı.

"Algın dışarıdan yemek yemiyor." Gözlerimi devirdim.

"Yemekler hazır. Sadece servis yapılması gerekiyor." Hepsi şaşkın şaşkın bana bakmaya başladı. "Hiç öyle bakmayın. Akşama kadar evde kafayı yememimi isterdiniz?"

"Yokta neden kendini yordun abla?"

"Yemekler daha bir kısmı. Daha tatlı ve kurabiyede yaptım. Yav hadi hadi kalk servisi yap cınım."

"Tamam yaparım cınım." Gülümsedim.

Mehru ve Erna ayaklandı :"Biz yardım edelim." Dediler. Tibet'e bakıp kaş göz yaptım. Utanmıştı şapşal.

"Nasılsın yüzbaşı?" Zorla mı gelmişti buraya?

"İyiyim de adımla hitap edebilirsin binbaşı."

"O halde sende bana adımla hitap edebilirsin."

"Anlaştık."

"Keşke benimlede anlaşsan." Yastığı kafasına fırlattım. "Ben sana gözüme gözükme demedim mi?" Sırıtıp ayaklandı.

"Gideyim ben o halde."

"A yok gitme. Sonra dilinden kırk yıl düşmem."

"Sen zaten bir ömür dilimde olacaksın."

"Çağın o yastığı bana ver!"

"Emredersiniz yüzbaşım." Yastığı bana uzattı. Alıp üsteğmeni hedef aldım.

"Tamam tamam atma kolun ağrıyacak."

"Diğeriyle atarım." Dedim ve yastığı tam kafasına attım.

"Ah! Bu acıttı." Ciddiydi. Mediha hemen ayaklandı. Bu ne alakaydı şimdi.

"Alt tarafı yastık üsteğmen abartma." Yastığı alıp içini açtı. Sonrada anahtar çıkardı. Hızla ayağa kalktım. "Onun orada olduğunu bilmiyordum iyi misin?" Yanına gittim. "Biraz eğilirsen bakacağım." Kafasını eğdi. "Bekle sana krem getireceğim." Yanlarından ayrıldım. Odamda çekmecede duran kremi aldım. Sonra arkamı dönemle üsteğmene çarpmam bir oldu. Düşmemem için beni tuttu. Yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Sonra doğum lekeme parmağı ile baskı uyguladı.

"Kreme gerek yok Algın." Etkilenme Algın etkilenme kalk içeri git. Onu ittim.

"Bunu bir daha yapma." Mutfağa Tibet'in yanına gittim.

"Abla iyi misin?"

"Su, su içeceğim."

"Tamam ben sana vereyim." Suyu içip misafirlerimin yanına geçtim.

"Masa hazır buyrun yemeğe geçelim." Mutfak geniş olduğu için Tibet masayı oraya ayarlamıştı. Hep birlikte masaya oturduk.

"Yüzbaşım yemekler harika görünüyor. Anneniz size çok güzel öğretmiş."

"Annem yok Barin. Babaannem öğretti."

"Ben özür dilerim bilmiyordum." Gülümsedim.

"Onları sen öldürmediğine göre özür dilemene gerek yok. Soğutma yemeğini ye hadi." Yemek boyunca üsteğmen gözünü benden ayırmamıştı. Bu daha çok utanmama neden olmuştu. Çay içmek için oturma odasına geçtik. Tibet masaya elimi sürmeme izin vermedi.

"Yüzbaşım siz uzanın isterseniz. Biz sizi rahatsız ettik."

"Hayır Barin böyle iyiyim. Düşüncen için teşekkür ederim. Bu arada Teğmen Doruk Kepenk neden gelmedi?"

"Ailesi ziyarete gelmiş. Daha sonra uğrayacak yüzbaşım."

"Anladım Barin."

"Yüzbaşı adamları sorguya çekmişler. Örgütün koğuşlandığı bir yer daha varmış."

"Ne demek bir yer daha varmış. Ele başları bizde değil miydin binbaşı?"

"Evet bizde ama senin söylediğin gibi başka illerden de kişiler olduğu için ele başı tek değilmiş."

"Anladım. İznim bittiğinde takipte olacağım."

"General de öyle istedi. Önce senin iyileşmeni bekleyeceğiz. Lütfen çabuk iyileş yüzbaşı. Haberlerini alıyoruz yerinde durmuyormuşsun!" Bunu vurgulu bir tonda söylemişti.

"Dağa taşa alıştık parke kesmiyor." Hepsi güldü.

"Olsun sen yine de iyileşmeye bak."

"Emredersiniz binbaşım!" Dedim ve elimi selam işareti yaptım. Sargılı kolumu kaldırmıştım.

"Evet emrediyorum sen ondan anlarmıssın Altaner öyle söyledi." Yüreğime oturan öküz lütfen kalk oradan nefes alamıyorum. Elimi yavaşça aşağıya indirdim.

"Anladım. İznim bittiğinde sizinle olacağım." Ayağa kalktım.

"Nereye Algın?"

"Sargımı Tibet'e yenileteceğim üsteğmen. Kolumu hızlı kaldırdığım için sanırım kanadı."

"Ben değiştirirdim." Sahte bir şekilde gülümsedim.

"Hayır Tibet yapar." Yalan söylemiştim. Kolumda hiç bir şey yoktu. Banyoya girip kapıyı kilitledim. Yüzümü yıkadım. Neden böyle hissetmiştim ki. Tekrar yüzümü yıkadım. Bu his geçmiyordu. Sinirlerim bozuldu ama sakin kalmalıyım. Kolum istemeden kremlere çarptı. Hepsi yere düştü.

"Abla iyi misin?" Tibet'i boş yere telaşlandırdım.

"İyiyim Tibet sadece kremlere kolum çarptı sen ilk yardım çantasını alıp gelir misin?"

"Tamam abla ben hemen geliyorum." Tibet geldikten sonra sargıyı yenileyip oturma odasına geçmiştik. Gece boyunca hiç konuşmadım. Kimsede bana yönelik bir şey söylemedi. Kendi aralarında sohbet eşliğinde çaylarını içtiler. Sonrada kalktılar. Üsteğmen binbaşı Mediha'yı evine bırakmak üzere onunla birlikte gitti. Daha sonra geleceğini söyleyince gerek olmadığını uyuyacağımı söyledim. Onunla gidecek olmasına sinirlenmiştim.

Gece boyunca Mediha'nın üsteğmene bakışlarını görmüştüm. Bu bakışlar hiç normal değildi.

"Ne düşünüyorsun abla?"

"Hiç öyle dalmışım."

"Binbaşı Mediha'nın üsteğmene bakışlarını bende gördüm. O yüzden böyle olduğunu biliyorum."

"İçimde tarif edemediğim bir his var."

"Hayal kırıklığı."

"Peki buna ne iyi geliyor?"

"Maalesef iyi gelecek bir şey yok. Ben eminim Altaner abinin sana olan sevgisinden. Sen gece boyu konuşmayınca mutfakta sorunun ne olduğunu sordu. Bende bugün yerinde durmadığın için yorulduğunu söyledim."

"İyi yapmışsın. Bir an önce bu duygudan kurtulsam iyi olacak. Hayatımı etkilesin istemiyorum."

"Hadi uyu artık abla gerçekten çok yoruldun."

"Biraz çalışıp öyle uyuyacağım. Sen git uyu hadi."

"Lütfen yorma kendini."

"Tamam ablacım yormam." Yanağımdan öptü ve gitti.

Daha önce eve getirdiğim haritaları alıp incelemeye başladım. Örgütün ilk bulunduğu yerden son bulunduğu yere kadar tek tek yazdım. Gözden kaçırılabilecek yerleride tek tek yazdım. Ara sıra aklım Mediha'ya gitti ama umursamadım. En son taslak bir plan çıkardım. Çıkardığım planı odama gidip dolaba yerleştirdim. Göz önünde olmaması en iyisiydi. Sonra neden bilmiyorum planın resmini çekmek istedim. Kaybolmasına karşın iyi bir hamle olurdu bu. Üzerime geceliklerimi giyip yatağa girdim. Sonra aklıma üsteğmenin yanağıma dokunduğu geldi. İstemsizce sırıttım. Yatakta cenin pozisyonu alıp kendimi uykuya teslim ettim.

"Abla lütfen kalk ateşin çok yüksek düşürmeliyiz." Tibet'i duyuyordum ama tepki veremedim. "Kafayı yiyeceğim abla lütfen uyan." Beni dürttü ama gözlerimi açamadım. Ona cevap bile veremedim. "Yok bu böyle olmuyor." Gitmişti sanırım. Kendimi zorlamaya çalıştım olmadı. "Altaner abi ablam çok kötü ateşi çok yüksek uyandıramıyorum lütfen bana yardım et." Telefonun sesini açmıştı.

"Tamam ben hemen geliyorum. Ablanın üzeri müsait değilse hallet Tibet."

"Tamam abi bekliyorum." Yatakta baskı oldu. " Abla lütfen uyan. Neden kendini yordun. Ben sana yapma dedim. Neden canını olmayan bir şeye sıkarsın ki!" Bir kaç saniyeliğine gözlerimi araladım. Tibet kalkamayacağımı anlayınca beni doğrultup üzerime ceket giydirdi. Geri yatağa bıraktı. Elini anlıma bırakınca içim titredi.

"Üşüyorum yapma!"

"Abla, iyisin iyisin abla. Seni doktora götüreceğiz biraz daha dayan." Kapı çaldı. Yatağın basık tarafı düzeldi. Tibet gitmişti.

"Burada abi."

"Al bu anahtarı arabayı hazırla geliyoruz." Yataktan yükseldim. Bunun etkisiyle daha çok üşüdüm. Kendimi üsteğmene yaklaştırdım.

"Üşüyorum."

"Şş tamam sakin ol şimdi hastaneye gidiyoruz hepsi geçecek." Ona daha çok sindim. Parfümü kumsal gibi kokuyordu. Serin ve ferah. Arabanın yanına götürdü. Bu sırada gözlerimi açabilmiştim. Beni koltuğa bırakmaya yeltenince izin vermedim.

"Hayır bırakma öyle daha çok üşürüm "

"Tamam böyle gideceğiz bırakmıyorum." Benimle birlikte zorda olsa arabaya bindi. Tibet'te yola çıktı. Başımı üsteğmenin omzuna koydum.

"Mediha sana aşık."

"Anlamadım."

"Ablam ateşi çıktığında içine attığı her şeyi sayıklar Altaner abi. Gece boyunca ben de ablamda binbaşının sana olan bakışlarını gördük. Ablam sana karşı bir şeyler hissediyor ama dışarıya vursmıyor bunu. Gece boyunca o yüzden durgundu."

"Yanlış anlamışsınız. Ben Algın'ı seviyorum gerisi umrumda değil. Ömrüm boyunca da bir tek algını sevdim."

"Başka olmadı mı?" Diye sordum.

"Olmadı. Ben seni gördüğümde o yüzden şaşırdım. Çünkü tanıdık geldin. Sanki yıllardır hayatımdaydın."

"Sakallarını kes hiç güzel değiller." Dedim ve yanağını öptüm. "Hem bak battı ve canımı yaktı."

"Abla sen ne yaptın ya adama kalp krizi geçirtiçen. Sen bunları yarın hayırlamayacaksın da."

"Hatırlamıyor mu?"

"Yok abi hatırlamıyor. Bizim bir komşunun oğlu vardı bu yine böyle ateşlendi babaannem dışarı çıkmasına izin vermedi. Tabii ablam durur mu kaçmış."

"Sonra ne yapmış."

"Çocuğun kolunu kırıp geri gelmiş. Biz ertesi gün öğrendik. Ablamda haliyle hatırlamıyordu."

"Hırçın olacağı o zamandan belliymiş."

"Sessiz olun ya uyuyacağım."

"Geldik zaten uyumana gerek yok." Altaner'in söylediği şeyden sonra umursamayıp gözlerimi kapattım.

Kulaklarıma dolan uğultuyla gözlerimi açtım.

"Kendinizi nasıl hissediyorsunuz Algın Hanım?"

"Bitik."

"Bir serum daha takacağım sonra çıkabilirsiniz." Bu kim ya. Evimde ne geziyor. Etrafa baktım burası evim değildi.

"Bir dakika ya ben nerdeyim?"

"Hastanedesiniz Algın Hanım. Ben yakınlarınızı yanınıza gönderiyorum." Dedi ve odadan ayrıldı. Ardından Tibet ve üsteğmen içeri girdi.

"Abla nasılsın?"

"İyiyim de neden hastaneye getirdin ki?"

"Ateşin çok yükselmişti mecbur kaldık. Altaner abi taşıdı seni." Üsteğmene baktım.

"Buna gerek yoktu zahmet etmişsin."

"Senden gelecek zahmet başım gözüm üstüne." Üsteğmen bana çok tuhaf bakıyordu.

"Bana neden öyle bakıyorsun sen? Tibet doğruyu söyle bir şey mi yaptım?" Şüpheye düşmüştüm. Umarım bir şey yapmamışımdır.

"Bir şey yapmadın alt tarafı Altaner abiyi yanağından öptün."

"Saçmalama istersen!" Neredeyse gözlerim yuvalarından fırlayacaktı. Nasıl böyle bir şey yapardım. En iyisi bozuntuya vermemek.

"Yemin ederim öptün."

"İyi yapmışım." Dedim ve yüzümü başka tarafa çevirdim.

"Binbaşı ile aramda hiç bir şey yok olmazda. Ben hayatımda bir tek seni istiyorum. Ömrümün sonuna kadar seninle olmak istiyorum." Bunuda mı söylemiştim. Aferin Algın sana.

"Bunu eski sevgililerinede söyledin mi?"

"Olmadı, hiç sevgilim olmadı. Hep eğitim hayatım ve işimle uğraştım. Hayatımda hiç kimse olmadı. Sen her anlamda bana ilkleri yaşatıyorsun Algın. Sanki seni yıllardır tanıyorumda kaybetmişim gibi."

"Altaner abiyle sen çok benziyorsun abla."

"Binbaşı ne olacak?"

"Sen kendi hayatına baksana başkarından sanane. Ben senin yanında olacağım başkasının değil." Bana sinirlenmişti.

"Deneyeceğim."

"Anlamadım." Adamı şaşkına çevirdim.

"Seninle olmayı deneyeceğim ama lütfen bana zaman ver."

"Tüm zamanlar senin olsun ben beklerim." Tibet yanıma gelip sarıldı.

"Sonunda duvarlarını yıkıyorsun abla. Şuan o kadar mutluyum ki anlatamam."

"Tamam çekil daralıyorum." Serum bitene kadar sessizce oturdular. Üsteğmen alık alık bakıyordu. Hemşire odaya geldi ve kontrol etti.

"Artık çıkabilirsiniz kendinize dikkat edin."

"Tamam teşekkür ederim. Hadi ablacım beni kucağına al."

"Neden?"

"Yere mi basayım."

"Ha yok basma da ben seni taşıyamam."

"Neden noldu? Sen iyi misin?"

"Sakin ol abla ben iyiyim sadece belimi incittim. Belimi nerede incittiğimi bilmiyorum. Yoksa Altaner abiyi yormaz hastaneye ben getirirdim." Üsteğmen yanıma gelip kucağına aldı.

"Bu durum seninde işine geliyor ha!"

"Kesinlikle. Sana daha yakın olabiliyorum." Bu adamın ses tonu bu kadar güzel olmak zorunda mı? Hastaneden ayrılıp eve geçtik. Sonra üsteğmen beni tekrar kucağına aldı. Merdivenleri çıkıp kapının önüne gelince kalakaldım.

"Babaanne?"

Loading...
0%