@semaabakar
|
Güçlükle gözlerimi açtım. "Abla uyandın!" Kulaklarıma Tibet'in neşeli sesi doldu. "Sus Tibet. Uyanmayıpta ne yapacaktım. Başım ağrıyor bağırma yanımda!" "Sen biraz sinirli misin?" "Ne alakası var Tibet!" "Özür dilerim abla ben çıkayım sen dinlen." Arkasını dönüp kapıya ilerledi. "Hişt! Sen hep bu numarayı yemek zorunda mısın?" "Abla! Yine beni oyuna getirdin." "Gel buraya eşek arısı!" Yanıma gelip sarıldı. "Hani diyorum oturmama yardım etsen de öyle mi sarılsan!" "Ay pardon abla. Dur ben yardımcı oluyorum." Yastığımı alıp yatağın başlığına dayadı. Ardından ise oturmama yardımcı oldu. "Bizi çok korkuttun abla. Sen binadan üsteğmenin kucağında çıkınca aklım yerinden çıktı." "Sen beni taşıyamazsın diye üsteğmene taşıttırdım." Dedim ve güldüm. "Demek öyle yaptın" lan! Yan tarafıma döndüğümde üsteğmeni gördüm. "Sen burada mıydın ya?" "Buradayım yüzbaşı." "Ben seni niye görmedim?" "Geldiğimde Tibet oturmana yardım ediyordu o yüzden görmemişsindir." "Öyle olmuş." Tibet'e döndüm. "Saat kaç?" "İkiye geliyor." "Hangi iki?" "Öğlen iki abla." "Yuh! O kadar uyudum mu ben ya. Kalk kalk gidiyoruz. Geç kalacağım." Kapı çaldı ardından albay ve general odaya girdi. "Sen nereye gidiyorsun yüzbaşı?" "Görevimin başına general." "Üsteğmen, yüzbaşına gerekli açıklamayı yapmadın mı?" "Daha yeni uyandı efendim." "Ben söyleyeyim o zaman. Karargahta bayılmanın yasak olduğunu bilmiyor musun sen yüzbaşı?" "Öylemiymiş!" "Evet bu yüzden görevinden alındın." "Tüh be! Bakın buna çok üzüldüm." Güldüm. "Biz ciddiyiz yüzbaşı." "Sizi anlıyorum general. Hayatta böyle şeyler mümkün. O yüzden üzülmenin ne anlamı var. Gider kafam rahat bir hayat yaşa- bir dakika ya ben sırf bayıldım diye siz beni görevden mi aldınız? Eğer bu şakaysa şimdi söyleyin yoksa boşu boşu kendimi uçurumdan attığım için ağlayacağım. Ben canımı sokakta bulmadım yahu!" Hepsi gülmeye başladı. "En nihayetinde farkına vardın yüzbaşı. Hayır görevden alınmadın. Sadece bir hafta izinlisin. Eğer seni karargahta görürsem bu sefer gerçekten görevden alırım." "Ama general!" "Ama ne yüzbaşı!" "Emredersiniz general." "Geçmiş olsun yüzbaşı. Kendine dikkat et. Bir hafta sonra seni sapa sağlam görevinin başında görmek istiyorum." "Dikkat edeceğim general." "Bende geçmiş olsun dilerimi iletiyorum yüzbaşı. Kendine iyi bak." "Teşekkür ederim albay." Odadan ayrıldılar. "Hiç komik değildi. Tibet sen bir ara ders ver şunlara." "Haklısın ablacım onlar komik değildi ama sen bayağı komiktin." "Zevzeklik yapma canım!" "Tamam tamam yapmıyorum. Ben bir gidip geleyim." "Nereye gidiyorsun acaba?" "Şeye ımm" "Neye?" "Hah buldum! Dışarıya gidiyorum hava alacağım." Hızla odadan kaçtı. "Tibet sakın buraya gelme döveceğim seni!" "Seni duymaz yüzbaşı." "Aynen!" Ben bu adamla yalnız kalmak istemiyordum ki! "Sende gidebilirsin üsteğmen. Ben tek kalırım sorun yok." "Sen benden kaçıyor musun?" "Bunu nereden çıkardın?" "Gözlerin, gözlerinin can alıcı renginden." "Ben daha ne kadar burada duracakmışım. Uyandım işte söyle şunlara çıkarsınlar beni." "Sen gerçekten benden kaçıyorsun! Sen en son söylediğim şeyi duydun mu?" "Ne bileyim ben ya! Sana beni burdan çıkartmalarını emrettim." "Karargahta değiliz Algın." "Algın mı?" "Evet Algın." "Neden çıkartmıyorlar beni!" "Kan taktılar bitince çıkacaksın." "Kimin kanı? Elin adamının kanını niye bana sormadan takıyorlar." "Kan benim." "Ha tamam o zaman. Senin mi?" "Evet benim. Kan gruplarımız aynıymış." "Bak bence biz seninle kardeşiz. Doğum lekelerimiz aynı, doğduğumuz yer aynı, kan gruplarımız da aynı. Gel DNA testi yaptıralım. Sen benim kaybolan ikizim olabilirsin." "Senin kayıp ikizim mi var?" "Yok mu?" "Var mı yok mu Algın?" "Yav ben ne bileyim. Git mezardan babamı çıkar sor." "Baban öldü mü?" "Evet ben dokuz yaşındayken öldü." "Annen?" "Oda ben iki yaşındayken öldü." "Peki ya Tibet?" "Üvey annemden." "Siz hiç üvey kardeş gibi değilsiniz." "Tibet benim canımdan kanımdan annelerimizin ayrı olması umrumda değil." "Bağınız çok kuvvetli." "Annemden sonra benim için dünyadaki en değerli şey Tibet." "Bu arada ikiz olmamız imkansız." "DNA testi yaptırmadan bilemeyiz." "Sen cidden benden kaçıyorsun!" "Üsteğmen ben çok acıktım. Sen gidip bir şeyler alır mısın?" "Kan takılıyken yemek yiyemezsin Algın." "Aç mı kalacağım?" Yüzümü düşürdüm. "Dışarıdan yemek yemediğini biliyorum Algın. Hiç uğraşma gitmeyeceğim." "İyi be tamam." "Şu yarım kalan konuşmayı tamamlamak istiyorum." "Hangi konuşma?" "Şu sarılınca söylediğim yarım kalan, senin bayıldığın konuşma." "Öyle bir konuşma mı vardı? Hiç hatırlamıyorum. Sen bir ara hatırlatırsın." "Ben şimdi hatırlatmak istiyorum." "Hayır ama şimdi has-" "Ben sana aşık oldum Algın." Öylece kalakaldım. "Ne?" Ağzımdan dökülen tek kelime bu oldu. "Duydun işte. Ben sana aşık oldum. Dün seni kaybettiğimi düşündüm. Aklımı kaybettim. Nasıl oldu bilmiyorum. Ben sana ilk gördüğüm günden beri aşığım Algın. Şans vermek zorunda değilsin. Sadece sana olan aşkımı göstermeme izin ver." "İlk görüşte aşka inanmıyorum." "O kadar şey söyledim. Sadece bu mu Algın. Peki madem kaçmak istiyorsun bende kovalarım. Ama dikkat et hızlı koşarsan düşersin. Düştüğün an kendini sırtımda bulursun." "Bunu tehtit olarak mı algılamam gerekiyor?" "Evet!" "Huv! Sen sinirlendin mi?" Anlık olarak gülümsedi. "Hayır Algın sinirlenmedim. Şimdi gidiyorum işlerim var. Sonra yine geleceğim." "Sen bana kırıldın mı?" "Hayır kırılmadım. Herkes aynı şeyi düşünmek zorunda değil." Dedi ve gitti. Yalan söylüyordu. Bana kırılmıştı. O gittikten on dakika sonra Tibet geldi. "Abla! Ay ne oldu? Kabul ettin mi?" "Neyi kabul ettim mi?" "Safa yatma abla! Üsteğmen sana aşık olmuş. Seni kucağında taşırken ki halini görmen lazımdı. Sana bir şey oldu diye çok korkmuştu." "Söyledi ama kabul etmedim." "Neden!" O bana kızdı mı? "Hayırdır ablacım sorun ne?" "Abla yıllardır hayatına kimseyi almadın. Artık alma vaktin gelmedi mi?" "Ne bekliyorsun Tibet on beş yaşında evlenmemi mi?" "Yok abla yirmi beş ideal yaş. Ben hayatımın aşkını bulduğum gün yüzüğü takacağım. O yüzden yüzüğü sürekli cebimde taşıyorum." "Sen iyice şaşırttın Tibet." "Öyle deme abla hayat karşımıza ne çıkarır bilemeyiz. Eğer ben aşık olduğum gün söylemezsem ve ertesi gün başkası söylerse kahrolurum. Olur ya da olmaz ben aşık olduğum kıza direkt yüzüğü vereceğim. Eğer kabul ederse takar etmezsede onda kalır." "Sende ki kafadan banada lazım." Dedim ve güldüm. "Üsteğmenin de annesi ve babası yokmuş. Trafik kazasında ölmüşler. Teyzesi ile yaşıyormuş." "Sen nereden öğrendin?" "Sabaha kadar benimle burada kaldı. Hiç başından ayrılmadı." "İlk görüşte aşka inanmadığıma pişman oldum şuan." "Halen geç kalmış değilsin. İnanmayı denemelisin." "Yok denemeyeceğim. Üsteğmen kaçarsan kovalarım dedi. Bakalım nereye kadar kovalayacak." "Bu merakın yüzünden adamı kaybedeceksin." "Ben öyle düşünmüyorum. Eğer biri gerçekten seviyorsa gitmez. Giden aşkını sorgulasın." "Yüzbaşı Algın Zer, koşarken düşme olasılığında var ki ben buna inanıyorum sen çok kötü düşeceksin." "Ablacım sınırlarını korur musun?" "İstediğin kadar kaç abla sonunda sen üsteğmen ile evleneceksin ben buna eminim." "İddialarda kaybetmesem seninle iddiaya girerdim." "Yani bu evet mi oluyor?" "Ne eveti?" "Yolun sonunda evleneceğinizi sende kabul ediyorsun." "Ben öyle bir şey demedim." "Dedin ama farkında olmadan dedin." "Uzatma ablacım." "Tamam uzatmıyorum abla." Kan bittikten sonra hastaneden ayrıldık. Duruma göre dikişlerim bir hafta sonra alınacaktı. Biz daha hastaneden çıkmadan elinde çiçeklerle üsteğmende gelmişti. Resmen yüzüme bakmadan çiçeği bana uzatmıştı. Alınca gözlerindeki ışıltıyı görmüştüm. Şuan nerede miyim? Evimin oturma odasında koltukta yatıyorum. Çağın ve üsteğmen bir olup bana karşı savaş açtılar. Şimdi oturmuş maç yapıyorlar. Gece sabaha kadar arkadaş olmuşlar. Çaktırmadan yerimden kalkmaya yeltendim. "Aklından bile geçirme Algın!" "O zaman git bana kahve getir!" Bağırınca oyun konsolu elinden yere düştü. Şaşkın şaşkın bana bakmaya başladı. "Sen ona bakma Altaner abi. Onu yatmaya zorlandığımız için sinirli. Ben gider kahve yapar gelirim." "Hayır Tibet ben yapıp geleceğim." Kalktı ve kahve yapmaya gitti. "Adamın üzerine çok gidiyorsun abla!" Oda peşinden gitti. İlk görüşte aşka inanmam ama dostluğa inanırım. İşte şimdi kaçmanın tam zamanı. Yerimden kalkıp dış kapıya yöneldim. Ceketimi ve ayakkabımı alıp sessizce çıktım. Binadan ayrılıp yürümeye başladım. Ara sokağa girip devam ettim. Yarım saat sonra bulduğum bir parka oturdum. Tibet ve üsteğmen bir çok kez aramıştı ama açmadım. Tekrar çalınca açtım. "Abla sen neredesin? Sen bize kafayı mı yedirtçen?" "Yoo öyle bir niyetim yok." "Neredesin çabuk söyle seni almaya geleceğim!" Sonra bir adam gözümün önünde kadına tokat attı. "Tibet ben akşam geleceğim eve." Dedim ve yüzüne kapattım. "İndir lan o elini?" "Karışma bacım." "Kadına elin bir daha değerse seni olduğun yere gömerim." "Sanane bacım!" "Bu adam neyin oluyor?" "Eski sevgilim. Zor kullanıyor bana lütfen yardım edin." "Bak öldürüm seni!" "Ulan şimdi bitirdim seni!" Tam adama vuracağım sırada biri beni kucakladı. Biri benimi kucakladı? "Lan bırak şunu öldüreceğim!" "Lan mı hiç ağzına yakışmıyor yüzbaşı." Üsteğmendi beni tutan. "Yüzbaşı mı?" Adam topuklamaya kalkınca Tibet onu tuttu. "Üsteğmen hemen bırak beni! Sana emrediyorum!" "Emrin başım gözüm üstüne yüzbaşı ama yaralısın bırakmam." "Tamam adamı dövmeyeceğim hadi bırak beni." "Hayır sana güvenmiyorum." "Kalbimi kırdın!" Beni hemen yere bıraktı. "Ben özür dilerim öyle söylemek istememiştim." Bırakmasını fırsat bilip adama tekmeyi savurdum. "Bak işte biliyordum böyle yapacağını!" Beni geri tutmaya çalışınca kolum gözüne değdi. "Ah!" Hızla arkamı döndüm. "Ben özür dilerim istemeden oldu. Sabit dur bakacağım." Elimi yüzüne koydum. Yaklaşıp gözüne baktım. Kolum çarptığı için kirpiği gözüne girmişti. Cebimden peçete çıkarıp gözündeki kirpiği aldım. Üsteğmenin bakışlarını fark edince geri çekildim. "Özür dilerim." "Sorun yok." "Abla sen bu adama niye saldırıyorsun?" "Kadının eski sevgilisiymiş. Rahatsız ediyormuş. Ayrıca gözümün önünde kadına tokat attı." "Tamam ben emniyete haber verip bunu halledeceğim. Siz eve geçin. Lütfen bu sefer inat etme." "Tamam be gidiyorum." Geldiğim yöne geri döndüm. Yürümeye başladım. "Beklemeyi düşünmüyor musun?" "Hızlı olursan yetişirsin!" "Peki hızımı kesen sensen." Durdum. Neden olmadık yerlerde bunu yapıyordu ki. "Hızlı ol!" "Neden bu kadar sertsin." "Adamına göre kral!" "Şimdi tam bir Ankaralı oldun." Dedi ve gülmeye başladı. "Suç seni bekleyende!" Hızlı yürümeye devam ettim. "Yüzbaşı bayılırsan bu sefer tutmam." "Emin misin?" "Evet eminim." Sen bekle ben sana napıyorum. Hızlı adımlarla on dakika daha yürüdüm. Üsteğmen bir müddet sonra yanımda yürümeye başlamıştı. Bir anda kolunu tuttum. "Algın iyi misin?" Bayılma numarası yapmanın tam sırasıydı. Kendimi üsteğmenin kollarına bıraktım. "Algın, Algın iyi misin?" Eliyle yüzüme tokat attı. İşe yaramayacağını anlayınca kucağına aldı. "Allah'ım lütfen ona bir şey olmasın!" Tamam biraz abartmış olabilirim. "Algın cevap ver bana Algın!" "Ne oldu üsteğmen hani bir daha tutmayacaktın?" "Sen numara yaptın." "Evet hadi indir beni iyiyim." "İndirmiyorum." "Yüzbaşı uzatma indir beni!" "Hayır indirmiyorum. Madem numara yaptın çek cezanı." Debelenmeye başladım. "Ya bırak beni bırak!" "Debelenme yoksa seni sırtıma alırım." Daha fazla debelenmenin anlamı yoktu. Üsteğmeni incelemeye başladım. Belki rahatsız olup indirirdi. Sağ kaşının hemen üstünde bir yara vardı. Parmağımla dokundum. "Bu nasıl oldu?" Beni hemen yere bıraktı. İşe yaramıştı. "Boşver." Önden ilerlemeye başladı. "Bu kadar kolay olacağını düşünmemiştim." Cevap vermedi. Neden bunu bu kadar sorun etmişti. "Neden cevap vermiyorsun?" Yine cevap alamadım. "Beni aşkına böyle mi inandırmayı düşünüyorsun?" Yüzünü bana döndü. "Anne ve babamı trafik kazasında kaybettim. O gün kaza esnasında bende vardım." "Anladım." Önüne geçip ilerledim. "Şimdi peşimden koşmaya devam et." Dedim ve güldüm. "Yüzbaşı sen naz mı yapıyorsun?" "Ne alakası var!" Sert çıkıştım. "Sen basbayağı naz yapıyorsun!" "Her şeyden kendine pay çıkarma." Bu söylediğim şeyden sonra üzerime gelmemişti. Sessizce eve gitmiştik. |
0% |