@semaabakar
|
Bir hafta olmuştu ama Tibet halen uyanmamıştı. Her gün yanına giriyordum. Uzaktan sevmek ne zor işti. Şimdi yine Tibet'imin yanına girdim. Yanına gelip oturdum. Doktorlar beni duyabileceğini söylemişti. Elini tutup sıktım. "Umudumu yitirmek üzereyim. Tibet'im ablasının bitanesi lütfen uyan artık. Sensiz geçen günler ölümüm. Nefes almayı unuttum. Lütfen uyan artık." Elinin üzerini öptüm. "Ağlarsan canım yanar dedin canımı yaktın gelmedin. Üzerime ölü toprağı serilmiş gibi. Gel kurtar beni." Avuç içini öptüm. "Seni bekliyorum lütfen gel çok bekletme olur mu?" Yanından kalkıp dışarı çıktım. Sonra da yere çöktüm. Hıçkırarak ağlamaya başladım. "Yapma kahve gözlüm. O iyileşiyor ağlama. Yanına eğilip sarılamıyorum kalk yerden. Seni sarıp sarmalayıp sevmek istiyorum." Kalkıp ona sarıldım. "Uyanacak o merak etme. Seni bırakmak gibi bir niyeti olsa ilk gün yapardı. Bu arada Mehru yine dışarıda içeri girmemiş." "Tibet'i çok seviyor. Onunla konuşacağım belki Tibet onu hissedince uyanır." "Hadi git konuş kahve gözlüm." Hastaneden çıkıp Mehru'nun oturduğu yere yürüdüm. "Konuşmak ister misin?" Kafasını kaldırıp yüzüme baktı. Sonra tekrar yere bakmaya devam etti. "Tibet seni çok seviyor Mehru. O yanlış bir şey yapmak istemezdi. O daha yedi yaşındayken hem babamı hem de annesini kaybetti. Biz birbirimizden başkasını tanımadık da görmedik de. Aramızda hiç sır olmadı. Daha dokuz yaşındaydım ona anne oldum. Abla oldum." Duraksadım. Başım dönmeye başlamıştı. Umursamayıp Mehru'nun yanına oturdum. "Sana yüzük verdi mi?" Avucunu açıp gösterdi. "Evet verdi." "Tibet ilk parasıyla gitmiş yüzük almış. Evleneceğim kızı hissettiğimde ona vereceğim isterse benimle evlenmesin dedi. O kız sensin Mehru. Tibet seni biliyor ve seviyor. Çeğingen olman onu üzüyor ama yapacak bir şey yok. Şimdi belki de senin gelmeni bekliyor. Lütfen yanına gir gör onu. Yanında olduğunu hissettir." "Beni istemezse?" "İster hem de deli gibi ister." Mehru kalkıp koşarak hastaneye girdi. Umarım Tibet'im onu hissedip uyanırdı. Bende tekrar hastaneye gitmek için ayaklandım. Sonra başım dönünce tekrar oturmak zorunda kaldım. Biraz beklesem iyi olacaktı. Dünden bu yana yemek yememiştim. Ondan olmalıydı. "Kahve gözlüm" Altaner yanıma geldi. "Yukarı gelmeyince merak ettim sorun ne?" "Hiç bir şey hava almak istedim." Elimi tuttu. "Hadi içeri geçelim doğru düzgün yemek yemedin rengin atmış." Ayağa kalktım. Ona belli etmemek en iyisiydi. Yoksa eve gidip dinlemem konusunda ısrar ederdi. Zorlukla Tibet'in odasının olduğu kata kadar geldim. Kendimi hiç iyi hissetmiyordum. Altaner bir adım daha atınca kendimi bıraktım. Daha fazla taşıyamazdım. "Kahve gözlüm sen iyi misin?" "Hiç iyi değilim Altaner." Yüzümü ellerinin arasına aldı. "Sorun ne?" Endişelenmeye başlamıştı. "Doğru düzgün yemediğim için olmalı. Zemin ayağımın altından kaydı." "Hadi acile gidip serum taktıralım. Kan tahlili yaptıralım. Yine değerlerinde düşmüş olabilir." Dediği gibi birlikte acile geçtik. "Neyin var?" "Mide bulantısı, baş dönmesi ve halsizlik." "Evli misiniz?" Bir an dalıp gittim. "Evet evliyim." Acaba bu olabilir miydi? "Algın hanımdı değil mi?" "Evet." "Gebelik şüpheniz var mı?" Altaner gözlerime umutla baktı. Eğer bu mümkünseydi çok mutlu olacaktı. "Bilmiyorum." "O zaman biz sizden kan alalım test yapalım. Test sonuçları çıkana kadar da serum takmakta fayda var." Doktorun yanından kan vermeye geçtik. Kan verdikten sonra boş bir odaya geçtim. Hemşire gelip serum taktı. "Bu mümkün mü?" "Bilmiyorum Altaner inanki bilmiyorum." Elini karnıma bıraktı. "Eğer şimdi bir çocuğumuz varda burada büyüyecek?" "Evet orada büyücek." "Hep sen taşıma yorulursun bende taşımak istiyorum." Gülmeye başladım. Bunu bilerek söylüyordu. " Gülünce bahçemde baharsın." Gülümsemem yüzümde soldu. "Tibet ne zaman uyanacak?" "Eğer hamileysen bence Tibet bunu duyunca hemen uyanır. Dayı olmayı çok istiyor kesinlikle uyanacak." "Uyanır mı?" Gözlerimde ışıldamıştı. "Bence uyanır." Gözümden bir yaş süzüldü. "Günlerdir kendini bertaraf ettin. Artık ağlama ne olursun. İçimi paramparça ediyorsun." Gözlerimde ki yaşları sildi. Yanağımı öptü. Serum artık bitmek üzereydi. Altaner hemşire çağırmak için ayaklandı. Bir attı ve hemşire geldi. "Bende size haber vermeye geliyordum. Görüyorsun kahve gözlüm çok şanslıyım." "Kesinlikle öylesin." Serum çok iyi gelmişti. "Serumunuzu çıkardıktan sonra soldan dönünce koridorun sorunda kalan odaya, doktorun yanına geçin." "Tamam teşekkür ederiz." Hemşire serumu çıkardıktan sonra üzerimi düzenleyip kalktım. Ellerim ayağım titriyordu. "Altaner ben sanırım çok heyecan yaptım." "Şuan bende çok heyecanlıyım. Benim bir bebeğim olursa daha ne isterim." Haklıydı o benden daha çok heyecan yapmıştı. "Bir an önce gidip öğrenelim eğer hamileysen bunu Tibet'e söylemeliyim." "Tamam kahve gözlüm öğrenelim geçeriz Tibet'in yanına." Doktorun odasına kapıyı çalıp girdik. "Geçin oturun lütfen ayakta kalmayın." Dediğini yapıp karşısına geçip oturduk. "Algın hanım değerleriniz çok düşük. Gerekli besin almadığını görüyorum. Bu sağlığın için çok zarar teşkil ediyor. Size vitamin takviyesi yazacağım. Düzenli olarak kullanmaya dikkat edin. Ek olarak kansızlıkta mevcut onun içinde bir kaç ilaç yazdım. Dozlarını düşük yazdım çünkü yüksek doz alımı bebeğinize zarar gelebilir." Altaner'in gözleri kocaman oldu. "O bebeğiniz dedi doğru duydum değil mi?" "Doğru duydunuz beyfendi karınız iki haftalık hamile. Düzenli beslenmiyor olması onu zayıf düşürmüş." "Ama daha iki haftalıksa siz nasıl öğrendiniz?" "Erken gebelik testinde bir haftaya kadar öğrenme şansımız var." Hamileydim. Bu çok garip bir şeydi. Altaner telefonuyla uğraşıyordu. Bu kadar mıydı sevinci? "Başka yapmamız gereken bir şey var mı?" "Dediğim gibi sağlığınıza dikkat edip yazdığım ilaçları kullanın." "Teşekkür ederim iyi günler." Ayağa kalkıp kapıya yöneldim ama Altaner gelmedi. "Altaner çıkıyoruz." Kafasını kaldırıp şaşkın şaşkın baktı. "Sen oraya ne zaman gittin? " "Telefonla oynamanın vakti değil yürü gidiyoruz. Kusura bakmayın doktor bey." "Sorun yok baba olacağı için heyecanlanmış olmalı." Ne demezsiniz. Odadan çıktım. O da arkamdan geldi. Yukarıya Tibet'in odasına çıkana kadar tek kelime etmedim. O da buna tenezzül etmedi. Odadan çıkan hemşireyi görünce hızla yanına gittim. "Tibet'in yanına girmek istiyorum." "Hanım efendi bugünlük başka girme izniniz yok maalesef." "Sana Tibet'in yanına girmek istediğimi söyledim. Uzatma ve girmemde yardımcı ol!" "Algın sakin olur musun? Sadece iki dakika girmesine izin verin. Sonra hemen çıkacak." Hemşire biraz düşündü. "Sadece iki dakika lütfen." "Tamam sadece iki dakika gireceğim." "Algın'ım sorun ne kızım." "Çıkınca anlatırım." Hemşireyi takip edip verdiği steril kıyafetleri giydim. Sonra ise Tibet'in yanına girdim. Yatağının kenarına oturdum. "Tibet bak yine ben geldim. Sensiz olmaktan nefret ediyorum." Elini elime aldım. "Biliyor musun bugün çok güzel bir şey öğrendim ama Altaner dediğimi gibi sevinmedi. Sanırım gerçeği bilmek onu korkuttu. Ben çok üzüldüm." Bir anda elimi sıktı. Kafamı kaldırıp yüzüne baktım. O uyanmıştı. "Uyandın, sen uyandın!" "Seni bırakmayacağımı söylemiştim." "Yalan söylüyorsun! Mehru yanına geldiği için uyandın! Ama ben sana hamile olduğumu söyleyince uyanacaktın!" Sinirlenmiş gibi yapıp ona haberi verdim. "Tekrar uyuru- Ne! Dayımı oluyorum ben!" Gülümsedim. Günlerdir acıdan olan gülümsemem artık mutluluktandı. "Evet dayı oluyorsun." Elini karnıma bıraktı. "Burada mı şimdi o?" "Evet orada." Yüzünde büyük bir gülümseme oldu. "Abla ne zaman doğacak? Ben onu hep sırtımda gezdireceğim." "Sen harika bir dayı olacaksın." Ayağa kalktım. "Nereye abla?" Elimi tuttu gitmem için. "Hemşirelere uyandığını söyleyeceğim." Kapıyı açtım. "Tibet uyandı! Tibet'im uyandı!" Hemşire hemen içeri girdi. Tibet'in yanına gidip kontrol etmeye başladı. Arkasından doktor da geldi. "Sizi biraz dışarı alalım." Dediğini yapıp dışarı çıktım. "Kızım Tibet iyi mi?" Meraklı gözlerle hepsi bana baktı. "Uyandı babaanne." Yüzümden gülücükler peydah oldu. "Allah'ım sen bana torunumu bağışladın şükürler olsun." "Çok şükür. Sen neden odadan çıktın kızım?" "Kontrol edeceklermiş dede." "Ben sana demiştim Tibet dayı olacağını öğrenince hemen uyanır diye." Bilmiş bir tavır sergilemişti. "Ben daha söylemeden uyandı." Onun bu bilmişliğini bozdum. "Sen hamile misin?" Babaannem şaşkın şaşkın baktı. "Allah'ım iki güzel haberi aynı anda almak ne büyük mutluluk. Sana şükürler olsun." "Hayırlı olsun Algın'ım. Allah analı babalı büyütsün." Birbirimize sarıldık. Sonra geçip koltuğa oturdum. Yaklaşık yarım saattir Tibet'in kontrolleri yapılıyordu. En nihayetinde doktor çıktı. Hemen yanına gittik. "Her şey yolunda merak etmeyin birazdan normal odaya alacağız o zaman görürsünüz." Dedi ve yoluna devam etti. "Sana şükürler olsun Allah'ım." Dedem de babaannem de günler sonra rahat bir nefes almıştı. Sonra elinde kutuyla Çağın geldi. "Komutanım tatlılar dağıtıldı. Bunlar da istedikleriniz." Yine yapmıştı yapacağını. "Büyük kutuyu yüzbaşı karıma ver Çağın." Şaşkın şaşkın yüzüne bakmaya başladım. Çağın kutuyu elime verdi. Sonra Altaner'e ise küçük bir kutu verdi. Altaner kutuyu alınca önüme zorlukla diz çöktü. "Kalk ne yapıyorsun?" Elimle onu tuttum. Sonra Çağın gelip destek verdi. Bende biraz uzaklaştım. "Sen çok seviyorum kahve gözlüm. Ben bu dünya da tektim sonra sen geldin hayat buldum. Şimdi ise bebeğimiz var. Sana dünyanın tüm teşekkürlerini vermek istiyorum." Kutudan yüzük çıkardı. Öylece yüzüne baktım. " Hadi parmağını uzat takayım." Elimi uzattım. "Özür dilerim seni üzmek istemedim ama böyle kuru kuruya teşekkür edemezdim sana." Demek bu yüzden hiç bir şey olmamış gibi hareket etmişti. "Bilerek öyle davrandın."Sırıttı. "Evet bilerek öyle davrandım." Omzuna vurdum. Zaten güçlükle yere çöktüğü için düştü. Bu haline kahkaha attım. "Hey! Noluyor orda! Hemşire sende bir dur ya! Şurada biraz izleyeyim öyle gideriz." Tibet'i görünce yanına gittim. "Çağın Altaner'i kaldır yerden." "Tamam yenge." Artık yenge demesi sinir etmiyordu. "Bak abla üzüldüğüne hiç değmedi. Adam sana sürpriz yapmak için öyle davranmış." Altaner'in gözleri beni buldu. "Sen beni Tibet'e hemen şikayet mi ettin! Aşk olsun sana! Bu zibidi o yüzden uyandı değil mi!" Tibet gülmeye başladı. Bende bu haline sırıttım. Hemen ön yargılı davranmıştım. "Evet seni dövmek için uyandım ama gördüm ki ablamı çok seviyorsun. Benim dövmemi gerektirecek bir şey yokmuş. Şimdi geri uyayacağım bana Mehru'mu getirin! Ayrıca bu dikişlerim gülünce ağrıyor beni güldürmeyin." Babaannem ve dedemi güldürmüştü. "Sus eşek sıpası!" Gülmeyi bırakıp dedem ona kızmıştı. "Beyfendi odaya geçmemiz gerekiyor artık." Tibet ona eliyle sus işareti yaptı. "Sus kız seni hiç sevmedim Mehru'ma söyleyeyim de senin saçını başını yolsun." "Tibet çok ayıp!" Böyle yapmasına kızmıştım. "Ayıpsa ayıp yav, ben burada ölümden döndüm o yüzden her şeyi söyleyebilirim. Mehru'm u arayın gelsin ben onu çok özledim." Sen adam olmazsın bakışları attım. "Lütfen görevinizi yapın siz ona bakmayın." Tibet'i odaya götürdüler. Bizde arkalarından gittik. Elimdeki kutuda ne var çok merak ediyordum. Tibet'i yatağa yatırıp çok fazla kalmamamız konusunda uyarıp çıktılar. "Abla merakımdan çatlayacağım aç şu kutuyu." Böyle şeyleri hep merak etmişti. Gülümseyip kutuyu açtım. İçinde pembe ve mavi kıyafetler ve oyuncaklar vardı. "Bunlar çok güzel." Çok mutlu olmuştum. "Tıpkı senin gibi." Gözüme kutuda ki başka bir şey çarptı. Elime alıp çıkardım. Bu bir balıktı. "Bu ne için?" Herkes elimdeki balığa odaklandı. "Ha o mu? Onu komutanım babalığı öğrensin diye aldım. Filmlerde öyle yapıyorlardı." Herkesi güldürmeyi başarmıştı.
|
0% |