@semaabakar
|
Çok pis yakalanmıştım. Beni nasıl fark etmişlerdi anlamıyorum. "Sakın zorluk çıkarma yüzbaşı!" Telefonla birini aradı. "Abi biz yüzbaşını bulduk. Ormanın kuzeyindeki yoldan geliyoruz." Kolumdan sürükleyerek götürmeye başladı. "Bırak kolumu it herif!" "Seni bu ormana gömmediğime dua et. Seninle evleneceğim yüzbaşı." Yüzüne tükürdüm. "Eğer öyle bir gün gelirse emin ol sana kalmadan ben intihar ederim." "Üsteğmen çok şansız senin gibi bir fındığı kaybettiği için. Kim bilir arkandan ne ağırlar yakıyordur." Bir daha tükürdüm yüzüne. "Tükür tükür o tükürüğünde boğacağım seni." Cevap vermedim. "Toplantıdan sonra ilk işim sana nikahı basmak olacak." Umursamadım. " Duydun mu beni! Seninle evleneceğim! Tüm kızlar benimle evlenmek için can atarken ben seni seçtim." Ağzından tükürükler saçarak konuşuyordu. "Peşinde gezen kızlar şerefsiz seviyorsa bu benim sorunum değil." Yüzüme tokat attı. "Yüzüme değen parmaklarını on iki yerinden kıracağım! Seni diri diri toprağa gömeceğim. Kork benden it herif." "Ah! Çok korktum yüzbaşı. Hadi beni öldürsene!" Önüne dönüp hızlı hızlı yürümeye başladı. Benide peşinden sürükledi. Kolumu sıktığı için canım yanıyordu. Beni kendi araçlarının yanına götürdüler. Zorla bindirip yola çıktılar. Büyük ihtimalle toplantının olacağı yere gidiyorlardı. Yolda iki araç daha katıldı. Bir müddet gittikten sonra bilmediğim bir köyde durdular. "Bu köyde yemek yiyip öyle devam edeceğiz." Bindirdikleri gibi zorla araçtan indirdiler. Bir köylünün evine zorla girdiler. "Yemek hazırla bize yoksa sizi bu evle birlikte yakarız." Boyun eğmek zorunda kaldılar. "Yemeği yedikten sonra çıkacağız. Abi yol üzerindeki köylerden erzak toplamamızı emretti. Yeteri kadar erzak topladıktan sonra yaylaya çıkacağız." "Abi yüzbaşı ne olacak?"Durup konuşmaya devam etti. Sanırım yanındaki adamın tepkisinden korkuyordu. "Abi ona götürmemizi istedi." "Yüzbaşı benim onunla ben evleneceğim. Abinin onu almasına izin vermeyeceğim." Ne pis insan bunlar. Şeref yoksunları. Zorla hazırlattıkları yemekleri yediler. Zıkkım olsun inşallah. Daha sonra dedikleri gibi köyü yağmaladılar. Bu böyle devam etti. Uğradıkları her köyü yağmaladılar. Sonrada ormanlık alana girdiler. Yaylaya yol alıyorlardı. Hepsi bir başka salaktı. Ne elimi bağladılar ne de ağzımı. Fark ettirmeden birinin cebinden telefon birinin cebindende bıçak aldım. Yağmalama yapmaya gittiklerinde telefonu botumun altına yerleştirdim. Bıçağıda cebime bırakmıştım. İlk fırsatını bulduğumda albayı aramalıyım. "Yüzbaşına dikkat etmeliyiz gözünü bile kırpmıyor." "Kadın başına hiç bir şey yapamaz." Demek öyle. Bakalım kadın başıma hiç bir şey yapamıyormuymuşum. Bıçağı sırtına sapladım. "Ah! Napıyorsun lan!" "Kadın başıma ne yapabilirim ki." Alaycı bir tonda söylemiştim. "Elimde kalacaksın!" "Dokunma abi seni öldürür." "Durdur arabayı sargı yap." "Bu arabada sargı yok diğer arabalara bakalım." Arabayı durdurup indiler. Onlar gidince telefonu çıkarıp hemen albayı aradım. "Albay?" "Yüzbaşı sen neredesin her yerde seni arayıyoruz?" "İyiyim demek için aradım şimdi kapatıyorum. Yarın akşam yaylada görüşürüz albay." Kapatıp yerine koydum. Allah'tan yakalanmadım. Tekrar arama şansım olursa arardım. Adamlar sargıyı yaptıktan sonra yola devam etmişti. En nihayetinde bahsettikleri yaylaya geldik. Arabadan inip benide zorla indirdiler. "Abi daha gelmemiş yüzbaşını bağlayıp ilerideki çadıra bırakacağız. Söyle adamlara yüzbaşına dokunmak yok." Pislik herifler. "Tamam söylerim." "Ağzınıda bağlamayı unutmayın." "Emredersiniz efendim." Bahsettikleri çadıra görüp elimi ve ağzımı bakladılar. Sonra çadırın fermuarını çekip gittiler. Yarın akşama kadar bu pislik heriflerle nasıl başa çıkacaktım ben. Üstelik gözümü kapatmam halinde başıma ne geleceğini bile bilmiyordum. Konumu bilindik bir yaylaydı. Bizimkilerin zorlanması mümkün değildi. Hiç bir askerim zarar görmeden örgütü çökertmeyi başarırız umarım. Daldığım yerden gelen araç sesleri ayıktırdı. Gelen seslere göre farklı türden araçlar gelmişti. Aralarında konuşmaya başladılar. Net duyamıyordum. "Yüzbaşı bu çadırda mı?" "Evet abi bu çadırda. Göz kulak olun bir yere kaçmasın. Şimdi halletmem gereken işlerim var." Bu genç birinin sesiydi. Yaşlı değildi. "Tamam abi sen nasıl istersen." "Ona dokunan olursa öldürürüm." Bu adam neyin kafasını yaşıyordu. "Ben kimsenin dokunmasına izin vermem." "Ellerini çözün canı yanmasın." Yuh yuh! Sanane kardeşim ben belki elim bağlı durmak istiyorum. "Abi yüzbaşı çok hırçın elini çözmesek daha iyi olur." "İyi tamam bağlı kalsın." Ayak sesleri uzaklaştı. Bu adam kimse beni tanıyordu. Neden tanımadığı bir insanın canının yanmamasını ister ki? Buradan gece olunca bir şekilde çıkmam gerekiyordu. Çadırın içini incelemeye başladım. Köşelerinde yere sabitlemek için olan demirler vardı. Birine yaklaştım. Normal oturuyormuş gibi yapıp elimdeki ipi demire sürtmeye başladım. Bu uzun zaman alacaktı ama en nihayetinde ip kopacaktı. Çadırdan gördüğüm kadarıyla hava kararmıştı. Bu süre zarfında ipi koparmayı başarmıştım. Beni ilk bıraktıkları yere geçip oturmuştum. Anlamasınlar diyede ipi bileğime sarılı bırakmıştım. "Yüzbaşı uyanık mıdır?" "Hiç bakmadık abi." "Ne demek bakmadık lan! Siz yüzbaşına yemek vermediniz mi?" "Yemez diye düşündük abi." "Git yemek getir!" "Emredersin abi." Çadırın fermuarı açılmaya başladı. Bu adam her kimse beni gerçekten tanıyordu. İçeri girdi. "Benim prensesim ne yapıyormuş." Bu adam ne saçmalıyor. "Seni aç bırakmışlar ben onlar adına özür dilerim. Birazdan yemeğin gelir." Karanlıktan dolayı yüzünü göremiyordum. Yanıma gelip ağzımdaki kumaşı indirdi. "Bana ışıkta getirin!" "Ne bağırıyorsun be salak mısın sen!" "Benim hırçın prensesim." "Kes lan sesini! Ben senin hiç bir şeyin değilim! Şerefsiz it." "Ağzında iyi laf yapıyormuş hırçın prensesim." "Ağzını yamultursam görürsün prensesi!" "Sen böyle yaptıkça ben sana daha çok aşık oluyorum." "Uzak dur benden!* "Seni karım yapacağım sen bana diyorsun ki uzak dur." "Yav arkadaşım siz mal mısınız? Her gelen seninle evleneceğim diyor. Yeminle malsınız siz! Ben sizin gibi şerefsizlere bakar mıyım sanıyorsunuz lan!"Bu sırada adamlar içeri ışık getirdi. Adamlar ışığı getirince bana sırtını döndü. Yüzünü görmemi engellemek için maske takıp bana geri döndü. "Ağır konuşuyorsun." "Bak amca benim senin gibi şerefsizlerle işim olmaz. Yaşından başından utan!" "Daha yeni otuz oldum bu söylediğin çok kırıcı." Devam et Algın öğren şunun adını. "Ne fark eder adın Cemşit olduktan sonra." "Hayır adım Cemşit değil. Benim adım Kerem." "Sen yemin ederim malsın! Yürü git şuradan yemek felan istemiyorum! Hele hele ne yediğini ne içtiğini bilmeyen vatanına ihanet etmiş şerefsizlerin yemeğini hiç yemem. Çık git şuradan!" "İstesende istemesende benim olacaksın hırçın prensesim." "Allah'ım sen sabır ver. Sizi bana sayıyla mı verdiler lan!" "Bir kadına göre fazla kabasın bunu sevmedim." Sakin ol Algın elinin çözük olduğunu belli etme. "Küsme hırçın prensesim şimdi gidiyorum sen güzelce uyu kimse sana elini sürmez. Daha fazla sinirlenme." "Yürü git it herif!" Sesini çıkarmadan gitti. Ya gerçekten maldı ya da bilerek bana yanlış ismi vermişti. Uzunca bir süre bekledikten sonra yerimden kalktım. Sesler kesilmişti. Herkes köşesine geçmiş olmalıydı. Ses çıkarmadan çadırın fermuarını açıp dışarı çıktım. Çadırın arka tarafına geçip etrafı incelemeye başladım. Tek tük ışıklandırma yapılmıştı. Belirli yerlerde de gözetim için adamlar vardı. Alanın etrafıda engeller ile sarılmış herhangi bir saldırıya hazırlık yapmışlardı. Çadırdan biraz daha uzaklaşıp inceleyince ileride kalan büyük çadırı gördüm. Dikkat çekmeden oraya ilerledim. Çadırın yanında duran çantalar gözüme çarptı hepsine tek tek bakmaya başladım. Çantaların içlerine baktıktan sonra kendimi fark ettirmeden tekrar çadıra döndüm. İpi ellerime sarmadım. Sert bağladıkları için ağrıyordu. Kendi parmağımı bile bileklerime değdiremiyordum. Fırsattan istifade telefonu çıkartıp Tibet'i aradım. Numarası ezberimde vardı. "Kimsiniz?" "Benim ablacım." Sesimi kısabildiğim kadar kıstım. "Abla! Abla iyi misin?" "Ben iyiyim sen iyi misin?" "Evet abla iyiyim. Seni çok merak ettik. Altaner abi deliye döndü. Albay onu zor tutuyor." "Sen şimdi neredesin?" "Karargahtayım abla. İş birliği yaptık. Senin bahsettiğin yaylaya çıkacağız. Lütfen kendine dikkat et." "Tamam ederim ablacım. Üsteğmen yakınında mı?" "Bir dakika bekle ben hemen götüreceğim telefonu." Umarım yakalanmam. Ona sesimi duyurmalıydım. "Algın, Algın'ım kahve gözlüm iyi misin?" "Ben iyiyim üsteğmen. Sadece sana sesimi duyurmak istedim. Şimdi kapatmam gerekiyor." "Lütfen kendine dikkat et biz yarın orada olacağız." "Biliyorum sende kendine dikkat et, görüşürüz üsteğmen." "Görüşürüz kahve gözlüm." Telefonu kapatıp yerine bıraktım. "Abi eminim yüzbaşı çadırda biri ile konuşuyordu." Allah'ım teşekkür ederim tam zamanında kapatmışım. "Aç şu çadırı!" Çadırın fermuarını açıp içeri girdiler. Ellerinde ışık olduğu için gözlerim yanmıştı. Gözlerimi ovuşturdum. "Sen ellerini nasıl açtın hırçın prensesim." "Ne var lan gece gece geldin buraya sinirimi bozuyorsun!" "Kiminle konuşuyorsun?" "Yanındakiyle konuşuyordum. Hatta ellerimide o açtı." Yanındaki gündüz buraya gelirken bana zor kullanan adamdı. Biraz ölse sorun olmazdı. "Lan sen benim hırçın prensesime nasıl dokunursun!" "Yalan, yalan söylüyor abi ben öyle yapmış olsam niye sana çağırayım." "Hiç mi işim gücüm yokta yalan söyleyeceğim!" "Sen benim hırçın prensesime yalancı mı dedin lan! Cezalısın git nöbeti sen tut." "Emredersin abi." Dedi ve gitti. "Sende uslu dur hırçın prensesim." Cevap vermedim. Susmayı tercih ettim. Eğer cevap verseydim gitmezdi. "Ben şimdi gidiyorum yine geleceğim hırçın prensesim." Oda gitti. Derin bir nefes alıp verdim. Sabaha kadar gözüme gram uyku girmemişti. Artık acıkmayada başlamıştım. Açlığımı dindirmek için mırıldanmaya başladım. Bu beni biraz daha idare ederdi. Ayak sesleri duydum. "Abi yaylanın her giriş çıkışına adamları yerleştirdik. Keskin nişancılarıda her bölgeye koyduk. Olası bir baskına karşı hazırlıklıyız. Cemşit abide yoldaymış. Toplantıyı saat sekize çekti." "Bu bilgileri buradan sızdırabilecek adamları ortadan kaldırın. Bizi bununla uğraştırmayın." "Tamam abi." "Hırçın prensesime kahvaltı hazırlayın. Yanınada çay bırakın sıcak sıcak içsin yayla soğuk." "Emredersin abi." "Ben büyük çadırdayım bir şey olursa bana haber verin." Gittiler. Telefonu çıkarıp hemen albaya duyduklarımı mesaj attım. Ayak sesleri geri gelince telefonu yerine bırakıp uyuma takliti yapmaya başladım. Fermuarı açıp bekledi. Sonra fermuarı geri kapatıp gitti. Öğleden sonra hareketlilik başlamıştı. Toplantı için hazırlık yapıyor olmalılardı. Bu süre zarfında yanıma gelen olmamıştı. Her ihtimali göz önünde bulundurup telefonu çıkarmamıştım. Ayağa kalktım oturmaktan her yerim tutulmuştu. Bir kaç esneme hareketi yaptım. Bir anda çadırın fermuarı açıldı. "Hırçın prensesim ayaklanmışsın nereye gidiyorsun?" Tekrar yerime oturdum. "Benimle konuşmayacak mısın?" Yönümü başka tarafa döndüm. "Gece buradan gideceğiz hırçın prensesim. Şehre indiğimizde seninle evleneceğiz. Fazla naz yapma. Ben şimdi gidiyorum akşam giderken seni buradan alacağım." Habire gelip gitmelerinden sıkılmıştım. Umarım bir an önce akşam olurdu da bu kabus biterdi. "Abi Cemşit abi toplantıdan önce etrafı kolaçan etmeni istedi." "Sen babama her şeyin yolunda olduğunu söyle." "Abi birde Cemşit abi yüzbaşını kendisi için almaya karar vermiş." *Ne diyorsun lan sen benim aşık olduğum kızı nasıl babam ister! Söyle ona bu zamana kadar her karısını öldürdü. Yüzbaşına elini sürmesine izin vermem. Öldürürüm onu!" Ne kadar şeref yoksunu bunlar! Resmen midem kalktı. "Valla abi toplantıda herkese onun olduğunu söyleyecekmiş." "Ondan önce davranıp benim olduğunu söyleyeceğim. Sen sakın babamı bu çadıra yaklaştırma." "Emredersin abi!" Allah'ım sen bana akıl sağlığı ver. Bunların tek derdi ben olmuşum. Tek temennim bir an önce buradan kurtulmak. Sonunda toplantı saati gelmişti. İki gündür aç ve susuz olduğum için her an düşüp kalabilirdim. Askerlerim yakında burada olacaklardır. Allah'ım sen onların yolunu açık et. Onlara zarar gelmesine izin verme. "Toplantıya oturdukları zaman beni çağırın. Yüzbaşının yanında olacağım. Çadıra girmeden dışarıdan çağırın." "Emredersiniz abi." Ne saçmalıyor lan bu adam! İyice köşeye sindim. Umarım düşündüğüm gibi olmaz. "Benim hırçın prensesim ne yapıyormuş?" Yok cevap felan vermem bu adama. "Kocan olmaya geldim hırçın prensesim. Bizi bundan sonra kimse ayıramayacak." Bu adam iyice niyeti bozmuş. Daha çok köşeye sindim. "Korkmana gerek yok ki nasıl olsa evleneceğiz." Üzerime gelmeye başladı bugün ayın ışığı yoğundu. Çadırıda aydınlatıyordu. Gelip yanıma oturdu. Uzaklaşmaya çalışınxa kolumdan tuttu. "Sakin olur musun biraz sadece eğleneceğiz hırçın prensesim." "Çek o pis elini it herif!" "Niye öyle diyorsun karıcım." "Bas git lan şuradan ben senin hiç bir şeyin değilim!" "Ama birazdan olacaksın hırçın prensesim." "Öldürürüm lan seni uzak dur benden!" "Bunu yapmak zorundayım seni babama veremem sen benim olmalısın. Seni davette gördüğüm an aşık oldum. O üsteğmenin seni öptüğünü gördüm. Öldüreceğim onu. Buna nasıl izin verirsin. Sen sadece benim olacaksın. Üsteğmenin öpmesine izin verdin. Bana da vereceksin." Elini yüzüme değdirince dönüp ısırdım. "Ah! Napıyorsun prensesim canjmı yaktın." "Geber ulan geber!" Sinirlenip üzerime çullanmaya çalışınca tekmeyi bastım. Canı çok senince tüm gücüyle kolumu sıktı. İstemeden çığlık attım. Sonra eliyle ağzımı kapattı. Debelenmeye başladım. "Kerem naptın lan!" "Git buradan baba kız benim oldu. Birazdan geliyorum toplantıya." Midem kalkmıştı. Ne kadar iğrençti. "Allah belanı versin Kerem! Sana kız benim dedim neden ona el sürdün!" Babasına cevap vermedi. Oda cevap alamayınca gitti. "Artık sana zorla dokunmama gerek kalmadı hırçın prensesim. Herkes benim olduğunu biliyor. Yalnız beni çok bekletmesen iyi edersin yoksa zor kullanırım. Şimdi toplantıya katılacağım sonrada seni alıp evime götüreceğim." Cevap vermedim. Çıktı gitti. Dizlerimi kendime çekip ağlamaya başladım. Sabırlı olmalıyım. Birazdan burada olurlar. Gözyaşlarım hızlanmaya başladı. Onlara engel olamıyordum. Her zaman güçlü olmak zorunda değildim. "Yüzbaşı neredesin?" Bu üsteğmendi. Hızla çadırdan çıktım. Etrafıma baktım ileride toplantı yapıyorlardı. Kimse yoktu. Yanlış mı duymuştum. Tekrar çadıra girdim. Arkamdan biri daha girdi. Dönüp vuracakken kolumdan tuttu. Sonra yüzündeki şalı çekti. Hızla ona sarıldım. "İyi misin kahve gözlüm?" Konuşmaya gücüm yoktu. "Kahve gözlüm sen ağlıyor musun?" Yüzümü ellerinin arasına aldı. Gözyaşlarımı sildi. Ardından ise anlıma öpücük kondurdu. "Bak ben buradayım sana bir şey olmasına izin vermem." Daha sıkı sarıldım. Sesi huzur veriyordu. Onun kolları artık evimdi. "Tamam artık sakin ol. Çıkmamız gerekiyor buradan. Albay bizden haber bekliyor." Ondan uzaklaştım. Elinde kıyafetler vardı. Bana uzattı. Bunlar terörist kıyafetleriydi. Kendi kıyafetlerimin üzerine giydim. Üsteğmen şalımı yaptı. Birlikte kimseye fark ettirmeden oradan çıktık. Etrafta gezinen teröristlerin arasına katıldık. Ardından üsteğmen albaya komut verdi. Çatışma başlayınca bizimkilerin desteği eşliğinde yanlarına gitmeye başladık. Çatışma olduğu için yavaş hareket ediyorduk. Bir taşın arkasına oturduk. "Üsteğmen albaya ele başlarının lazım olup olmadığını sorar mısın?" Gözlerime baktı. "Neden, ne oldu kahve gözlüm?" Bir anda böyle sorduğum için telaşlanmıştı. "Sorun yok sen sadece sor." Telefonu çıkardı. "Tamam hemen soruyorum kahve gözlüm." Albay ile görüşmesinin ardından bana döndü. "Lazım değilmiş." Beklediğim cevapta buydu. Biraz daha ilerledik. Sonra bombalar patladı. Gecenin karanlığı aydınlandı.
|
0% |