Yeni Üyelik
21.
Bölüm

Çiçek

@semaabakar

"Seni yiğenime alacağım demiştim."

"Bu gerçek mi?" Şaşkınlığını üzerimden atamıyordum.

"İki kalp birbirini tanıyorsa mutlaka kavuşur kızım." Gülümsedim. Bir şeyi kırk kere söylersen olurmuş dedikleri bu olsa gerekti. Gül abla bunu kalpten istemiş olmalıydı.

Bizimkileri inceledim. Bu duruma şaşırmamışlardı. Tek şaşıran ben ve Altaner'di.

"Siz biliyorsunuz!" Hepsi gözlerini kaçırdı.

"Altaner abiyi babaannem tanıdığı için biliyorum."

"O yüzden ısrar edip durdun!" Bir şeyler kafamda yatmaya başlamıştı.

"Evet ne var bunda yuvanızı yaptım." Herkes gülmeye başladı.

"Bir de dalga geçiyorsun!" Sert çıkıştım.

"Sen benim çiçek verdiğim kızsın!" Sesizliğini koruyan Altaner sonunda konuştu Gözlerine baktım. Odamda kitabımın arasında duran çiçek onundu.

"Kitabımın arasında." Bu ikimizi de şaşırtmıştı.

"Burada bekleyecek değiliz ya sonra şaşırırsınız hadi içeri geçelim çocuklar." Dedemin sözünün üzerine içeri geçip oturduk. Gözlerimi ondan alamıyordum. Zorunluluktan doğan bir evlilik gerçek olmuştu. Aramızda ki sevgi gelip geçici değildi.

"Hadi kızım sen kahveleri yap gel."

"Tamam babaanne." Aklımı içeride bırakıp kahve yapmaya gittim.

Küçüktüm, o gün evimizin bahçesinde çok ağlamıştım annem ve babam olmadığı için. Sonra sarı saçları ve sarı gözleri olan bir çocuk bana çiçek verip 'ağlama, eğer ağlarsan onlar buna çok üzülür' demişti. Şimdi o çocuk büyümüş ve benim hayatım olmuştu. Benim evim olmuştu.

"Abla kahveye tuz atalım!" Tibet neşeyle yanıma geldi.

"Neden bağırıyorsun Tibet?"

"Çok heyecanlandım abla. Lütfen tuz koyalım."

"Abartmamak şartıyla koyabilirsin." Hem âdet yerini bulsun hem de Tibet mutlu olsun. Tuzluğu alıp kahveye boca etti. "Tibet az bırak demiştim!"

"Olsun abla bakalım seni gerçekten istiyor mu?"

"Ne alakası var adam tuz krizine mi girsin!"

"Bir şey olmaz ona, hadi kahveyi al gidelim bizi bekliyorlar." Kahve tepsisini aldım. Heyecandan ellerim titriyordu. "Kız sen heyecan mı yaptı?"

"Tibet şöyle yapma lütfen ilk defa evleniyorum tabii ki heyecanlanacağım."

"İstersen ben taşıyayım abla?"

"Yok taşırım sen önden git sehpaları ayarla." Yavaş adımlarla içeri girdim. Elimde kahve kalbimde Altaner.

Kahveleri dağıttım. En son Altaner'in kahvesi kalmıştı. Önüne gelip durdum. Elleri titriyordu. Kafamı kaldırıp gözlerine baktım. Gözünden düşen damlayı gördüm, ağlıyordu. Sevgisi saf ve tertemizdi.

"Ağla enişte ağla kahveyi içince daha çok ağlayacaksın." Tibet şen şakrak tavırlar ile onu güldürmeyi başarmıştı. Kahve tepsisini sehpaya bırakıp yanına oturdum. Gözünü kırpmadan kahveyi içti. "Görende düşmanını hedef aldın sanar enişte. İnsan bir kirpik oynatır ya. Neyse testten geçtin kız senindir."

"Sus eşek sıpası!"

"Tamam dede ya susarım." Ağzına gizli bir fermuar çekti. Sonra ben içeride iken gelen Altaner'in dedesi sesini temizledi.

"Sebebi ziyaretimiz belli Allah'ın emri peygamberin kavliyle kızımız Algın'ı oğlumuz Altaner'e istiyoruz."

"Gençler birbirlerini görüp beğenmişler bize de hayırlı olsun demek düşer. Allah mesut etsin." Kalkıp ellerini öptük. Altaner cebinden ne zaman aldığını bilmediğim yüzükleri çıkardı. Yüzüğü parmağıma taktı. Sonrada kendi yüzüğünü taktı.

"Yarın nikahımız var daha sonrada yola çıkacağız. Önümüzde ki hafta sonu düğünümüz Siirt'te olacak. Durumu aileme anlattım."

"Ne durumu?" Dedeme baktım.

"Örgüt üyelerinin ele başlarını öldürdüğüm için peşimdeler. Yakalamak için düğünü aracı kullanacağız." Bunu yolda konuşmuştuk. Ailelerimize böyle anlatacaktık.

"Burada duramam yarın bizde Siirt'e geçiyoruz."

"Siz nasıl isterseniz dede." ısrar etmedim içleri rahat etmeyecekti.

İstemeden sonra tatlılar yenmiş çaylar içilmişti. Altaner ve ailesi evlerine geçince bende mutfağı toparlamıştım. Tibet'te bana yardım etmişti.

"Abla ben uyuyacağım bir isteğin var mı?"

"Yok ablacım bende şimdi odama geçiyorum."

"İyi geceler abla."

"İyi geceler bitanem." O odasına gidince bende odama geçtim. Dolabıma ilerleyip kitabı aldım. Sonra çiçeği bıraktığım sayfayı açtım. Çiçeği aldıktan sonra sayfada yazanlar gözüme çarptı. 'Kalbi saf ve temiz olan adamı, kalbi saf ve temiz kadın sevdi.' Yazıyordu. Altaner benim nasibimdi. Çiçeği yerine bırakıp çantama koydum yanımda taşımak istiyordum. Yatağıma uzanıp gözlerimi kapattım.

Günler sonra ilk defa bu kadar rahat uyumuştum. Kalktıktan sonra mutfağa geçip kahvaltıyı hazırladım. Hep birlikte kahvaltıyı yapıp evden nikah için çıktık. Yıldırım nikahı ile evleneceğimiz için detaya gerek yoktu.

"Hoş geldin sözlüm." Dudaklarımdan bir gülüş peydah oldu.

"Hoş buldum sözlüm."

"Sana böyle seslenmemiş olmadım."

"Haklısın sözlüm."

"Hadi artık evlenelim." Sırt etkilenmem için ses tonunu değiştirmişti. Sonra sırıtıp elini uzattı. Elinin üzerine elimi bıraktım. Önce üzerine bir buse bıraktı sonrada yürümeye başladı. Bende onunla ilerledim.

Nikah işlemlerini hallettikten sonra hep birlikte yemeğe gittik. Altaner dışarıdan yemek yemediğimi bildiği için dayısının restorantına götürmüştü. Hem de onlarla tanışmamı istiyordu.

Dedemin tanıdığı hoca aracılığıyla dini nikahımızı da hallettik. Daha sonra ayrılıp hazırlanmak üzere evlerimize geçtik. Bugün tekrar Siirt'e dönüyorduk.

"Her konuda yanımda olduğunuz için çok teşekkür ederim." Onlar benim her konuda yanımda olmaktan vazgeçmeyen güzeller güzeli ailemdi.

"Sen bizim baştacımızsın Algın'ım. Senin mutlu olduğunu bildiğimiz yollarda yürümene asla engel olmayız."

"İyi ki varsınız. Sizleri çok seviyorum. Seni bir tık fazla dede."

"Babaannene çaktırma."

"Sizi duyuyorum."

"Senide çok seviyorum babaanne."

En nihayetinde Siirt'e geri döndük. Gece geç saatte geldiğimiz için herkes uykuya çekildi.

Uykum olmadığı için bir fincan kahve yapıp evin balkonuna çıktım. Altaner'in evi ile karşı karşıya olduğumuz için balkonunu görüyordum. Bir elinde kahve bir elinde kitap ile balkona çıkıp oturdu. Kitap okuduğu için beni fark etmemişti. Zaten balkonun ışığı da yanmıyordu.

Koltuğa yaslanıp onu izlemeye başladım. Bu zamana kadar izleme fırsatım olmamıştı. Eskisine nazaran daha az sakalları vardı. Sarı saçları ve sarı gözleri halen aynıydı. Bana çiçeği veren çocuğun büyüyüp bana ev olması harika bir şeydi. Çok masumane bir sıfat taşıyordu. Asker olması onu öfkeli birine dönüştürmemişti. Artık ona gerçekten aşık olmuştum.

Bir anda gülümsedi. O gülümseyince bende gülümsedim. Kitapta hoşuna giden bir şeyler olmuş olmalıydı. Bu sırada telefonuma mesaj geldi. Umursamadım. Şuan manzaram çok güzeldi. Bir kere daha gülümsedi. Sonra ayağa kalktım.

"Sen beni görüyorsun?"

"Evet kahve gözlüm görüyorum. Işıkları açmamak seni kamufle etmemiş."

"O yüzden gülümsedin." Bu çok hoşuma gitmişti.

"Evet sevgilim o yüzden gülümsedim. Gülüşündeki beni görmek hayatımın en güzel masalı ve ben bu masalı yıllarca bıkmadan dinlemek isterim." Dudaklarım iki yana kıvrıldı.

Telefonuma bir mesaj daha gelince bakmak zorunda kaldım.

'Güldüğün adamı öldürmek istiyorum hırçın prensesim.' telefon elimden betona çakıldı. Telefonu almak yerine dışarıya bakmaya başladım. Burada bir yerdeydi. Beni görüyordu.

"Algın sorun ne?"

"O şerefsiz burada lütfen içeri gir sevgilim. Sana zarar gelmesine dayanamam. Seni çok seviyorum." Dedim. Nerede olduğunu öğrenmem için bu şarttı. Sonra altaner'in üzerinde kırmızı ışık belirdi. "Altaner yere yat çabuk!" Dediğimi yapıp yere yattı. Hızla içeri girip Tibet'in ikinci silahını aldım.

"Abla noluyor?" Ses yaptığım için uyanmıştı.

"O burada Tibet Altaner'i öldürmeye kalktı."

"Silahımı alıp geliyorum." Hızla yatağından kalkıp peşimden geldi. Binadan çıkıp sokağa atıldım. Bana zarar vermeyeceğine emindim. O yüzden hiç tereddüt etmedim. Sağ tarafta koşan birini görünce hemen peşinden koşmaya başladım. Tibet'te Altaner'de peşimdeydi o yüzden korkmuyordum. Bir kaç el ateş ettim. Sonra durdu.

"At lan silahını!" Ona bağırdım. Elindeki silahı yere bıraktı.

"Abla valla beni zorla tuttular."

"Kaldır ellerini!" Dediğimi yaptı.

"Tamam kaldırıyorum lütfen vurma." Yanına gitmedim. Tibet beni geçip gitti ve adamı tutup kelepçeledi. Altaner'de beni kendisine çekip sarıldı.

"Kimsin lan sen!" Tibet bir anda bağırınca irkildim. Adamı örselemeye başladı.

"Beni parayla tuttular."

"Kim tuttu?"

"Bilmiyorum abi çok para verdiler o yüzden sormadım dediklerini yaptım."

"Lan gerizekalı askeri nişan alıp öldürmeye çalışmak nedir?" Daha çok örseledi.

"Asker mi! Yemin ederim bilmiyordum abi. Asker olduğunu bilsem yapar mıydım? Bana sevdiğim kıza sarkıntılık yapıyor dedi." Adam şaşkına döndü.

"Yüzünü gördün mü?"

"Hayır maske vardı görmedim."

"Enişte ablamın yanında kal ben bu adamı karakola teslim edip geleceğim."

"Merak etme yanındayım ben Tibet. Hadi kahve gözlüm eve geçelim." Tibet'e bizimle arabanın yanına kadar geldi. Adamı arabaya bindirip kolunu kapıya kelepçeleri. Kendini güvence altına almak için ayaklarınada kelepçe taktı. Bu hareketine güldüm.

"Hiç gülme abla Mehru'm vurdu zaten beni başkasına vurduramam."

"Tamam gülmüyorum dikkatli ol. Al yedek silahını da yanında bulunsun. Hatta dur." Arka kapıyı açıp adamın ensesine silahın kabzasını indirdim. "Şimdi içim rahat. Karakola varınca eniştene mesaj at."

"Senin telefona ne oldu?"

"Gelince anlatırım." Arabayı çalıştırıp yola çıktı. "Gül abla uyanıksa onuda bizim eve alalım. Senin ev şuan korunaklı değil."

"Arayayım insin aşağıya." Dediğini yapıp Gül ablayı aşağıya çağırdı. Bizim eve girdik. Gül ablayı benim odama uyuması için gönderdim. Yol yorgunu koltukta uyuyamazdı. Bizde Altaner ile oturma odasına geçtik. Yan yana oturduk.

"Telefonuna ne oldu?"

"O adam mesaj attı numaramı bulmuş."

"Sana benim adıma yeni bir sim kartı alacağım."

"Tamam sevgilim." Sonra ona dönüp yüzünü ellerimin arasına aldım. "Seni riske attığım için özür dilerim. Adamın yerini tespit etmem gerekiyordu." Saçımı kulağımın arkasına sabitledi.

"Sorun yok kahve gözlüm. Ben senin ne yapmaya çalıştığını anladım."

"Çiçeği bıraktığım kitapta, çiçeğin olduğu yerde 'Kalbi saf ve temiz olan adamı, kalbi saf ve temiz kadın sevdi.' yazıyordu. Çok haklı bir cümle. Senin saf kalbin beni sevdi. Tıpkı benim kalbimin seni sevdiği gibi." Dudağımın kenarındaki izi öptü.

"Eğer o gün bu doğum lekesini fark etmiş olsaydım emin ol hiç peşini bırakmazdım. Yıllar önce seninle bir olmuşuz. Kalbim bunca zaman sahibini aramış. Bulunca da yerinde durmayı bırakmış. Hayatıma hoş geldin kahve gözlüm. Hayatıma hoş geldin sevgili eşim. Senin varlığın pencereme doğan güneş."

"Seni seviyorum çiçek ruhlum."

"Seni seviyorum kahve gözlüm." Kolları bedenimi sardı. Benim kollarımda onun bedenini sardı. Başımı göğsüne yasladım. Oda kafasını saçlarıma yasladı. "İyikim."

"İyikim." Artık ömrümün sonuna kadar böyle yaşamak istiyorum.

Kulağıma uğultular dolmaya başladı.

"Tibet oğlum çektin mi?"

"Babaanne üç kere çektim daha ne kadar çekeyim!"

"Sessiz ol uyandırma kuzularımı." Uyandırma mı? Hadi lan ordan! Hızla kalktım. Üsteğmenin kucağında uyumuştum.

"Sorun ne kahve gözlüm?"

"Basıldınız enişte basıldınız!"

Gözlerini açıp Tibet'e baktı. "Ne basılması Tibet alt tarafı sarılıp uyuduk ne var bunda!"

"Tamam ya ne kızıyorsun kahvaltı hazır toparlanıp gelirsiniz. Hadi babaanne gidelim." Mutfağa geçtiler.

"Uykulu uykulu çok tatlı oluyor muşsun sen." Dedim. Bir nda beni kendisine çekti. "Dur yapıyorsun!"

"Demek çok tatlı oluyorum!"

"Yalan mı öyle olmuşsun." Yanağını öptüm. "Sen neden sakallarını uzatmıyorsun?"

"Sen öptüğün de battığı için şikayetçi oldun bende sen öpersin diye uzatmayı bıraktım."

"Ne zaman öptüm?"

"Hastayken öptün ya Algın."

"Hiç hatırlamıyorum. Sen uzat sakallarını öylede öperim." Dudağının kenarını kaşıyormuş gibi yaptı.

"Buradan öp o zaman."

"Haddini aşma kahvaltıdan bekliyorlar. Hadi gidelim."

"Ama üzülürüm." Dudağını büzdü. Bu haline kahkaha attım.

"Sonra Altaner sonra." Kalkmak için hareket edince izin vermedi. Gözlerine baktım çok ciddiydi ama öpemezdim. Evde bir sürü insan var. Ağzının üstüne vurdum. "Çok beklersin."

"Bence sen çok beklersin!" Dedikten sonra yüzümü ellerinin arasına alıp öptü.

Loading...
0%