@semaabakar
|
Tüm hazırlıklarımız yapılmıştı. Bugün düğünü yapacaktık. Altaner daha iyi durumdaydı. Ağrıları hafiflemişti. Israrı üzerine doktor koltuk değnekleri ile yürümesine izin vermişti. Kerem bu süre zarfında hiç bir hareketlilikte bulunmamıştı. Bu da korkmama sebebiyet vermişti. Aileme vermesinden korkuyordum. Başka bir korkum yoktu. Düğün yerine gitmek için hazırladık. "Algın'ım hazır mısınız?" "Evet dede geliyoruz." "Yav bir kere öpeyim diyorum neyini anlamıyorsun!" Elimle ağzını kapattım. "Bir sus artık ya! Onu beni sinir etmeden önce düşünecektin." Elimi ağzından çekti. "Alt tarafı çocuk istedim!" "Marketten mi alıyorsun acaba!" "Yoo, hastaneden veriyorlar." "Hadi yürü geç kalacağız." "Eninde sonunda kabul edeceksin." "Tamam hayatım uzatma artık gidelim." Odadan nihayetinde çıktık. Evde sürekli sıkıldığı için hepimizi darlamıştı. "Tibet polis arkadaşlarını ayarladın değil mi ablacım?" "Evet abla yoldalar mekâna gidiyorlar." "Kendilerini ele vermemeleri lazım. Sen hepsini uyardın değil mi?" "Ablacım sakin olur musun her şey yolunda gidecek ve biz o adamları yakalayacağız." "Sakin ol demekle iş bitmiyor biliyorsun." Sarıldı. "Her şeyi halledeceğiz. Aşağıda bizi bekliyorlar artık gidelim." "Hadi gidelim." Düğünün olacağı mekâna geçtik. Gerekli hazırlıklar tamamlanınca saati beklemeye başladık. "Planın üzerinden tekrar mı geçsek?" "Kahve gözlüm korkunu anlayabiliyorum ama sakin olmalısın. Her şeyi halledeceğiz merak etme sen." "Ya bir şey olsursa?" "Korkma kahve gözlü gelinim ben yanındayım." Sarıldım. "Ah! Acıdı be!" "Çok özür dilerim bir an öyle gelişti." "Şaka yaptım bitanem sorun yok." "Bu şakaların ben üzmeye başladı. Günlük on kere yapıyorsun. Gerçekten canını yaktığımın farkındayım. Şaka diyip geçme." "Tamam bir daha öyle söylemeyeceğim. Sadece seni üzmemek için söylemiyorum. Yeterince üzüldün artık hep gülmelisin." "Şu günü bir atlatalım başka bir şey istemiyorum." "Ben çocuk istiyorum." "Ya onun bununla onunla ne alakası var ya! Tamam çocuğumuz da olacak tamam!" "Arayı çok uzatmadan ikinciyi de isterim." İnanmaz gözler ile ona baktım. Resmen beni sinir etmek için uğraşıyordu. "Oha sana Altaner! Olmadı iki az beş ideal!" "Vallahi mi?" Gözlerimi devirdim. "Bir de valla mı diye soruyor ya! Sen bana kafayı yedirtirsin." "Yok kahve gözlüm hiç öyle şeyler yapmam." Baba olmayı çok istiyordu. Umarım bir gün baba olurdu. Bizim çocuklar içeri girdiler. "Ya Semen'im neden anlamıyorsun biz seninle evli bir çiftiz ona göre davranmalıyız." "Beni zorla öpmek istiyorsun!" "Ama çift olduğumuzu anlamazlar ki!" "Sen beni öpünce çift mi oluyoruz!" "Biraz sakın mi olsanız. Kahve gözlüm zaten stresli sizde iyice stres yaptırmayın." "Üsteğmenim ben bu adamla çift olmak istemiyorum." "Semen sadece bir saatliğine bunu bizim için yapamaz mısın?" "Beni öpmeye zorlamazsa yaparım üsteğmenim. Sorun yapıp yapmamamda değil, sorun bu adamda!" "Çağın hareketlerine dikkat et!" "Emredersiniz üsteğmenim!" "Üsteğmenim her şeyi organize ettik. Elektriklerin gitmesi dahilinde herkesin telefon ışığı açılacak. Ekstra ışıklandırmada devreye girecek. Bizim dışımızda olan binbaşının ekibide beklemede olacak. Bizden haber aldıkları an gelecekler." "Buraya girip çıkan kişileri denetlediniz değil mi?" "Üsteğmenim onu Erna ve Barin halletti." "Onlar neredeler?" Hepsi yüzüme bakmaya başladı. "Dışarıda olmaları lazım buradan çıkınca onları kontrol ederiz yüzbaşım." "Kendinizi güvende tutun askerlerim. O adamı yakalamasak da olur siz iyi olun." "Merak etmeyin yüzbaşım her şey rayın da ilerleyecek." Dedikten sonra dışarı çıktılar. Bende Altaner'e sarılıp saatin gelmesini bekledim. Onun kalbi huzurdu. Düğün saati gelmişti. Her şey normal bir düğünü andırıyordu. Umarım tuzağımıza düşerdi. Altaner ile birlikte yavaş olmak kaydıyla dışarı çıktık. Tekerlekli sandalyeyi reddetmişti. Ayakta olup benimle dans etmek istiyordu. Müzik eşliğinde dans etmeye başladık. Gözümü etrafı taramaktan alı koyamıyordum. "Sakin ol kahve gözlüm kalp atışların çok hızlı." "Olamıyorum Altaner çok stresliyim. Kalbim çok hızlı atıyor. İçimde bir korku var ve ben buna engel olamıyorum. Birine bir şey olacakmış gibi." Kendimi sakin tutmak için her yolu denemiştim ama yok hiç biri işe yaramıyordu. İçimdeki bu his beni terk etmiyordu. "Sakin ol kahve gözlüm." Altaner'in kulağında ses dinleme cihazı vardı. Eliyle ona dokundu. "Buradalarmış. Harekete geçtikleri an enseleyeceğiz hiç merak etme." Alnımdan öptü ve dansa devam ettik. Danslar edildi, oyunlar oynandı ama hiç bir hareketlilik olmadı. Bunda bir iş vardı ama ne? "Hadi bitanem nikâh kıyılacak." Elimi elinin arasına alıp sıkıca tuttu. "Altaner bir terslik var. Bu zamana kadar hareket etmemesi çok saçma!" Bir şeyler yalnıştı. "Nikâhı bekliyor olmalı." Bu söylediği çok mantıklıydı. "Olabilir ama yinede bir terslik var. Barin ve Erna ortalarda hiç görünmediler. Bir sorun var Altaner!" "Onlar girişte bekliyorlar. Eğer bir sorun varsa bizimkiler halleder. Hadi biz artık yerimize gidelim." İçimde yanan bir kor vardı. Umarım hiç birine bir şey olmazdı. Koluna destek verip nikâh masasına gitmesine yardım ettim. Ardından yerlerimizi aldık. Nikah memuru Tibet'ti. Üzerine giydiği aşırı komik göstermişti. "Sayın misafirler ve evlenecek çiftlerim hepiniz hoş geldiniz." Herkes hoş bulduk dediler. İşi bayağı ciddiye almıştı. "Birbileri için yaratılmış bu güzel çiftimizin nikâhın da sizleri görmek çok güzel. Bu nikahı kıymaktan mutluluk duyuyorum." Sesini temizleyip devam etti. "Siz Sayın Hakan oğlu Altaner, Feyyaz kızı Algın'ı eş olarak kabul ediyor musun?" "Son nefesime kadar evet!" Herkes onu alkışladı. "Siz sayın Feyyaz kızı Algın, Hakan oğlu Altaner'i eş olarak kabul ediyor musun?" "Son nefesi-" sözüm yarıda kesilmişti. Tüm ışıklar gitmiş, herkes karanlıkta kalmıştı. Harekete geçmiş olmalıydı. Herkes bu ihtimal için telefonlarının ışıklarını hazır halde bulunduruyordu. Işık kesilir kesilmez hızla fenerler açıldı. Ardındanda yedek ışıklar devreye girdi. "Sakın kıpırdayım deme!" Kalakaldım. Nasıl olurda yakınıma kadar gelirdi. "Şimdi benimle geleceksin yoksa hepsini öldürürüm. Yanlış bir hareket eden olursa da Algın'ı öldürürüm!" Kafama silah dayadığı için kimse bir şey yapamıyordu. Bana zarar gelmesin diye hepsi susuyordu. Benim bir şey yapmam gerekiyordu. "Çek lan karımdan o pis ellerini!" Parmağını ona doğru salladı. "Çık, çık yanlış söyledin. O senin hiç bir şeyin değil. O benim karım olacak! Onu kimseye vermem! Sadece benim olacak!" "Karımdan ellerini çek dedim sana!" Tibet onu zor tutuyordu. Yanımdaki it herifte kolumu fena sıkıyordu. "Karın değil o!" Kulağımın dibinde bağırıyordu. Sanki karşısında sağır var. "Ne sandın lan senin engel olacağın bir düğüne hazırlıksız geleceğimizi mi? Biz evlendik. Algın benim karım. Şimdi o pis ellerini karımdan çek yoksa seni parçalarına ayırırım!" Silahla kafama vurdu. Sendelemiştim. Çok sert vurmadığı için ayakta kalmayı başardım. "Nasıl evlenirsin lan onunla! Sen benimsin! Boşanacaksın ondan!" Gözlerim anlık olarak karardılar. "Algın, Algın cevap ver iyi misin?" Altaner'in gözü sadece beni görüyordu. "Naptın lan sen! Kızı öldürerek mi evleneceksin!" "Ama abi evlenmişler duymadın mı!" "Kes lan sesini! Sırtla kızı gidiyoruz. Sakın yerinizden kımıldamayın hepinizi öldürürüm! Ver lan bombanın kumandasını!" Elini kardeşine uzattı. "Kaybettim ben onu abi!" "Gerizekalı nasıl kaybettin!" Herkesi bırakıp birbirleri ile tartışmaya başladılar. "Abi çalıştırdım merak etme patlar biraz sonra." Beni kucağına almaya çalışınca onu yere ittim. "Uzak dur benden!" Abisi hızla yanıma gelip sırtına aldı. "İndir beni it herif!" "Kes sesini yoksa kocanı öldürürüm!" Sustum. Ona zarar gelemezdi. "İndir lan karımı! Çek o pis ellerini ondan!" "Sevdiğim kızı sana yar edeceğimi sanıyorsan yanılıyorsun Üsteğmen." Şoka girdim. Bu adam ne diyordu böyle. "Abi sen ne diyorsun o benim olacaktı." "Sırf üvey kardeşim iiçin kendimi belaya atar mıyım sandın sen! Kal burada aklın başına gelsin." Beni zorla arabasına götürüp bindirdi. "Eğer yanlış bir şey yaparsan onu öldürürüm! Bak nişancı onu hedef aldı bile." Altaner'in üzerindeki kırmızı noktayı görünce sustum ama boyun eğmedim. Biraz ilerledikten sonra Tibet gelip araba ile önünü kesti. Arkadan ise diğerleri geldi. "İn lan arabadan! İnde senin belanı okuyayım! Sen kimsin de benim ablama el sürmeye çalışırsın lan!" Arabanın arka kısmına geçip kolumu tuttu. "İn hadi!" Kapıyı açıp önce beni çıkarttı. Sonrada kendisi çıktı. "Siz beni ciddiye almadınız sanırım. Onu öldürürüm size vermem!" "Lan şerefsiz! Seni kurşuna mı dizeyim istiyorsun lan!" "Ne sandınız tezgâh düzenlediğinizi anlamayacağımı mı! Çıkın lan ortaya!" Etrafımızı sardılar. Bu adam kimdi de bu kadar güce sahip olabiliyordu. "Şimdi biz gidiyoruz sizde burada ölün!" Kolumdan ormana doğru sürüklemeye başladı. "Eğer ablama zarar verirsen seni parçalarına ayırırım lan! Çek ablamın üzerinden o pis ellerini!" "Sakın hareket etme olduğun yerde kal!" Silahı kafama dayadı. "Bunu yapmak istemezdim güzelim ama bunlar beni çok zorluyor." Yüzüne tükürdüm. "İğrençsin! Senden tiksiniyorum! Aciz herifin tekisin!" "Bak ben o üsteğmen bozuntusuna benzemem alırım seni ayağımın altına! Yürü geç ilerle!" Beni ileriye doğru attı. Sendeleyip güçlükle ayakta kaldım. Sonra aklıma gelinliğin içinde olan bıçağım geldi. Karanlık olduğu için fark etmezdi. Hemen bıçağı yerinden çıkardım. "Ne bekliyorsun lan yürü!" Dediğini yapıp yürüdüm. Arkamda olduğu için hamle yapamazdım. "Saldırıya geçin!" "Hayır, hayır sakın onlara dokunma sakın!" Silah sesleri duyulmaya başladı. "Kes sesini!" Bu adam emirden başka hiç bir şey bilmiyordu. Ayağım takılıp düşmüş gibi yaptım. "Düzgün yürümeyi bilmez misin sen!" Geldi ve elini uzattı. Elini tutup onu yere çektim. Ani hareketinden dolayı kolay olmuştu. Bıçağı karnına sapladım. "Sen nasıl benim aileme, askerlerime, eşime elini sürersin lan!" İleriye düşen silahı aldım. "Kalk lan ayağa!" "Tamam dur sakin ol!" "Kes be kes! Kalk dedim sana! İlerle lan!" Geldiğimiz yönde geri gitmeye başladık. Onu bıçakladığım için normal yürüyemiyordu. Bizimkilerin olduğu yere yaklaştık. Onu ileriye ittim. İtmemin etkisi ile ayakta kalamayıp yere düştü. "Sakin oradan kalkayım deme yoksa seni vururum!" Etrafı kolaçan ettim. Sayıları çok fazla kalmamıştı. Destek ekipte gelmişti. Altaner kim bilir şuan ne durumdaydı. "Tibet!" Diye bağırdım. Uzağım da kalıyordu. "Abla! Kurtuldun mu o pislik adamdan." "Evet ablacım! Sen ne durumdasın!" "Sorun yok abla!" Yerdeki adama tekme attım. "Söyle lan şunlara dursunlar!" "Asla! Asla söylemem istersen öldür beni ama asla söylemem!" "Madem ölmek istiyorsun bende seni öldürürüm." Dedikten sonra bacağına sıktım. "Ah! Bu çok vahşiceydi!" Bir tanede tekme indirdim. "Sus lan! Söyle şunlara dursunlar." "Söyleyemem." Vurduğum bacağına tekme attım. "Tamam, tamam dur söyleyeceğim. Ama önce başka bir şey söylemek istiyorum." "Oyun mu oynuyoruz lan burada!" "Benimle gelirsen durmalarını söylerim." Tekmeyi karnına indirdim. "Sen kimsin de benimle pazarlık yapıyorsun!" "Onlar beni dinlemez! Emiri benden almıyorlar!" "Ne saçmalıyorsun sen!" "Seni seven ben değilim! Abi bana ne dediyse onu yaptım. Vallahi ben değilim. Senin gibi bir manyağı ben niye seveyim!" Oyun oynayıp kurtulmaya çalışıyordu. "Senin karşında saf mı var lan!" "Tüh başkası olsa inanırdı." Onu orada bırakıp ilerledim. Şuan bizimkilere yardım etmem daha önemliydi. Pusuya yatıp silahımı ateşlemeye başladım. "Ah!" Tibet, bu Tibet'in sesiydi! "Tibet!" Cevap vermedi. "Tibet ablacım beni duyuyor musun!" Yine yanıt vermeyince onun olduğu tarafa hızla geçtim. "Tibet! Ablacım nerdesin!" Karanlıktan net göremiyordum. Biraz daha ilerleyince ayağım yumuşak bir şeye değdi. Hızla yere çöktüm. Biri vardı. Yüzüne dokundum. Bu, bu! "Tibet!" O, o vurulmuştu. |
0% |