@semaabakar
|
Günler çabuk geçiyordu. İznim bittikten sonra göreve başlamıştım. Tibet o gün üsteğmene söylediklerimi mesaj atmıştı. Ondan sonra hiç gelmemişti. Arada bir nasıl olduğum hakkında mesaj atsa bile ona cevap vermemiştim. İçten içe bu duruma çok üzülüyordum. Halbuki ben ona şans vermeye hazırdım. Eğer kendine güveni tamsaydı yanımda dururdu. Dedemlere durumu zorda olsa inandırmıştık. Hatta bir ara Tibet'in telefonundan üsteğmenle bile görüşmüştü. Dedemler ise dün tekrar Ankara'ya dönmüştü. Onların yanımızda olması bizi çok mutlu ediyordu. Gitmelerine çok üzülmüştük. Bugün büyük gündü. Albay ile yeni planlar hakkında toplantı yapacaktık. Daha önce hazırladığım planı gözden geçirmiş daha iyi hale getirmiştim. Sonra kopyasını bilgisayarıma yüklemiştim. Evden ayrılıp karargaha geçtim. Tibet'le karar verip bir araba daha almıştık. Hangimize ne zaman gerekli olacağı belli olmuyordu. Bu ikimiz içinde iyi olmuştu. Karargaha geldikten sonra arabayı otoparka çekip odama gittim. Dosyaları ve planlarımı yanıma alıp toplantı odasına geçtim. Herkes gelmişti. "Geç yüzbaşı başlıyoruz." "Tamam albay." Geçip boş bir yere oturdum. Üsteğmen ile binbaşı yan yana oturuyordu. Bunu umursamadım. Planları ve dosyaları masaya bıraktım. "Evet arkadaşlar yakaladığımız örgüt üyeleri ve buradaki elebaşından sorguda yeni bilgiler öğrendik. Örgütün sadece bir ele başı yokmuş. Yüzbaşı tahminlerinde haklı çıktı. Başka illerden de kişiler örgüte katılmış. Katılım arttıkça elebaşıda artmış. Şuan sadece bir örgüt biliyoruz." "Albay ben bir örgüt olduğunu sanmıyorum. En son çökertiğimiz örgüt çoğunluğu fazlaydı. Eğer başka elebaşı ve örgüt üyeleri varsa toplu bir yerde olduklarını düşünmüyorum." "Binbaşı sen nerede toplanacaklarına dair yarına kadar bir plan hazırla." Elini üsteğmenin koluna bıraktı. Başımdan aşağıya kaynar sular döküldü. "Albayım ben ve üsteğmen bu akşam plan hazırlamak için bir arada olacağız." Üsteğmenin koluna bakıp gülümsedim. Bunu fark edince kolunu hızla çekti. "Buna gerek yok binbaşı sen planı tek başına hazırlayacaksın. Yüzbaşı ve üsteğmeni bu akşam görev için bir davete göndereceğim." Albaya baktım. "Yüzbaşı bunu sana dün haber verecektim lakin telefonuna ulaşamadım." "Akşam gelen ihbar üzerine bir köye gittim. Ormanlık alanda gece saatlerinde belirli dakikalarda ışık yandığını söylediler. Geceyi bekleyip emin olmak istedim. İhbar doğruydu. Gece belirli dakikalarda ışıklar yanıyor. Örgüt üyelerinin olma ihtimali çok yüksek. İhbardan emin olmadan size bildirmek istemedim." "O zaman bahsedilen yere bu gece siz davetten geldikten sonra operasyon düzenliyoruz." "Emredersiniz albayım." Bilgisayar çantamdan haritayı çıkardım. Bu üzerinde plan yaptığım harita idi. "Yüzbaşı hazırlıklı gelmişsin." "Evet albay. Gerekli planı hazırladım. Eğer değiştirmek istediğiniz yerler olursa dokunuşlar yaparsınız." "Sen hepimizden hızlı çıktın yüzbaşı." "Planı burada yapacağımızı konuşmuştuk albay." "Evet binbaşı öyle konuşmuştuk ama bunu seninle konuşmuştuk yüzbaşı ile değil." "Planı iki hafta önce hazırladım. Yeni hazırladığım bir plan değil. Akşam kontrol ederken bir kaç dokunuş yaptım o kadar." Albay planı eline alıp incelemeye başladı. "Bu gece operasyon yapacağımız yere dairde bir plan hazırladım." "Tamam o halde bu gece operasyona sende eşlik edeceksin binbaşı." "Emredersiniz albay. Birliğim ve ben orada olacağım." "Toplantı bitmiştir çıkabilirsiniz " "Albay sizinle görüşmek istediğim başka bir mevzu var." "Odama geçelim yüzbaşı." Birlikte odasına geçtik. "Seni dinliyorum yüzbaşı." "Göreve başladığım ilk gün kamera kayıtlarına bakmıştım hatırladınız mı?" "Evet hatırladım yüzbaşı." " Ben o görüntülerde tuhaf tavırlar sergileyip sürekli sizin odanıza giren bir asker gördüm. Biliyorum bunu daha önce söylemeliydim ama arada kaynadı." "Oğlum." Şaşırmıştım. "Oğlunuz mu?" "Evet yüzbaşı oğlum. Göreve yeni başladı bir şeyleri yanlış yapmaktan korkuyor. O yüzden sürekli telaş yapıp yanıma geliyor." "Ben yanlış anlamıştım özür dilerim albay." "Emin ol başkası görse oda yanlış anlardı. O konu hallolduğuna göre yeni konuya geçelim. Bugün ki davette örgüt üyelerinden birilerininde olacağı haberini aldık. O yüzden üsteğmen ve sen çiftmişsiniz gibi davete katılacak dosyaya bıraktığım robot resimlerdeki adamları enseleyeceksiniz. Ben size yer konum ve saat atacağım. Davete bir araç ile gidin." "Emredersiniz albayım. Başka emriniz yoksa ben odama geçeceğim." "Yok yüzbaşı görevinizde başarılar." "Teşekkür ederim albay." Dedim ve odasından ayrıldım. "Yüzbaşı?" "Efendim binbaşı?" "Akşam ki göreve üsteğmen ile gidemeyeceğini söyleyeceksin bu bir emirdir. Bu göreve ben gideceğim." Yaklaşıp kolunda toz varmışta siliyormuşum gibi yaptım. "Ne biliyor musunuz bu kadar alçalacağınızı hiç düşünmezdim. Eğer gerçekten seviyorsanız bunu gidip üsteğmene söyleyebilirdiniz. Ama yok siz daha kolay yolu seçip açık seçik fotoğrafları atmayı tercih ettiniz. Bende sandım ki üsteğmen suçlu. El edebsiz olunca masum suçlu olurmuş." "Üsteğmen benden o yüzden uzak duruyor. Senin yüzünden. Daha önce böyle tepkiler vermedi bana. Sen aramıza girdin." "Ben üsteğmene güveniyorum binbaşı. Aramızda ki farkta bu ben güvenmeyi sevgiden alıyorum sen edepsizlikten." Arkamı döndüğümde üsteğmen benim kapımda bizi dinliyordu. Ellerinde de çiçek vardı. Yanına gittim. Daha sonra odamın kapısını açtım. Binbaşına fırsat vermesem iyi olacaktı."Geç hadi." Birlikte içeri geçtik. "Özür dilerim." "Ne için?" "Sana geç kaldığım için. Ben hayatımda bana böyle inanan bir insana rastlamadım." "Evet ilk başta kestirip atmış olabilirim. Ama sonra düşününce senin böyle bir şey yapmayacağını bilmeliydim. O gün bana 'sürekli sana zaman ayıramam' diye mesajda atınca bende ipler koptu." "Ben sana mesaj mı atmışım?" "Attığın mesajdan haberin yok mu?" "Ben o gün seninle hiç konuşmadım ki! Ben o gün bir köye gidip geldim. Telefonumu hiç elime almadım ki! Ben tüm zamanlarımı seninle öldürmek isterken neden böyle söyleyeyim!" "Sakin olur musun?" "Ama ben sana mesaj atmadım yüzbaşı." "Peki sen mesaj atmadıysan kim attı?" "Sen hangi numarama mesaj attın?" "İşte kullandığın numaraya." "Ee ben o telefonu çaldırdım. Ben sen normal numarama attın sandım." "Üsteğmen telefonu çaldırdığına emin misin?" "Aslında hayır. Kayboldu desem daha doğru olur." "Bunu Tibet'e neden söylemedin. Numaradan takip yapıp bulurdu." "Aklıma gelmedi." "Tamam ben şimdi Tibet'e söyleyeceğim numarayı takip etsin bakalım en son nerede sinyal vermiş." Tibet'i aradım. "Ablacım müsait misin?" "Evet abla bir sorun mu var?" "Üsteğmen işte kullandığı telefonu kaybetmiş. Numaradan en son nerede sinyal vermiş öğrenebilir misin?" "Tamam abla ben öğrenip arayacağım senide siz aranızdaki sorunları hallettiniz mi?" "Evet hallettik. Senden haber bekliyoruz." Kapatıp masaya bıraktım. "Binbaşına söylediklerini duydum." "O söylediklerim gerçeklerdi." "Onun bana karşı duyguları olduğunu bilmiyordum. Ertesi gün neden bunu yaptığını defalarca sordum ama söylemedi. Akşam sizde olacağımı biliyordu. Bile isteye attı o fotoğrafı." "Bu konu hakkında daha fazla konuşmak istemiyorum. Zaten iki haftamız heba oldu." "Sensiz geçen iki hafta." Tibet aradı. Telefonun sesini açtım. "Evet ablacım?" "Abla en son sinyali karargahta vermiş. En alt katta koridorun başındaki oda." "Tamam ablacım teşekkür ederim kolay gelsin." "Rica ederim abla enişteme selam söyle!" Yüzüne kapattım. "Orası benim odam." "Hadi gidip bakalım." Birlikte onun odasına geçtik. Etrafı kolaçan etmeye başladık. Yere eğilip dolaplarında altına bakmak istedim. İlk dolabın altın duruyordu. "Telefon burada üsteğmen." Uzanıp aldım ve ayağa kalktım. Üsteğmenin eline bıraktım. "Telefon buradaysa mesajı kim attı?" "Bakalım anlarız." Telefonu açıp baktı. Bana ekranı dönderdi. "Bak senin mesajın burada. Mesaja görüldü atılmış yanıt verilmemiş." "Bende cevap var. Bekle açıp göstereceğim." Telefonu açıp mesajı gösterdim. "Bak burda." "Biri mesajı atıp geride benden silmiş. Sonrada telefonu oraya atmış." "Hayır atmamış eliyle koymuş. Telefon dümdüz orada duruyordu. Atılan ya da düşen telefon öyle durmaz." "Sen mesaj yüzünden bana kırıldın sonra da yemekte olanlar seni daha çok mu kırdı?" "Karargahtayız üsteğmen az ötede dur." Ondan uzaklaştım. Sonrada kapı açıldı. "Üsteğmen?" "Buyrun lütfen içeri geçin albayım." "Görev hakkında mı konuşuyordunuz." "Hayır albay görev hakkında konuşmak için bir araya geldik lakin üsteğmenin kayıp telefonunu bulunca daha yeni fırsat bulduk." "Binbaşı bana görevi yapamayacağını söyledi. Daha önce böyle bir görevde bulunmamışsın. Ayrıca dil biliyor olman lazım." "Ana dilim hariç dört dil biliyorum albay." "Sen bu görev için biçilmiş kaftansın yüzbaşı. Akşam giyeceğiniz kıyafetler hazırlandı birazdan size teslim ederler. Başarılar diliyorum." "Teşekkür ederiz albay." Albay gidince üsteğmen bana yaklaştı. "Demek dört dil biliyorsun." "Evet noldu ki?" Üzerime daha çok gelince kaçtım. "Detayları telefonda konuşuruz üsteğmen." Arkamdan kahkaha atmıştı. Odama gidip akşamki görevin detaylarını inceledim. Önemli yerleri mesaj yoluyla üsteğmene bildirdim. Kıyafetler gelince karargahtan ayrıldım. Eve geçtikten sonra hazırlanmıştım. Şuan sinirden kafayı yiyeceğim. Ben hayatımda bu kadar iğrenç elbise görmedim. Resmen elbisenin kapalı yeri yok. Üzerimi neyle örteceğim ben. En iyisi albayı arayıp elbisenin hatalı olduğunu bende var olan bir elbiseyi giyeceğimi söylemek. "Abla biz geldik neredesin?" "Biz?" "Altaner abiyle ben işte abla." "Tamam geliyorum birazdan." Ne yani ben bu elbiseyle mi gitmek zorunda kaldım. Elbise çekiçtire çekiştire bir hal oldu zaten. Üzerime şal alıp salona geçtim. İkiside beni iyice süzdü. "Abla şal olmamış onu çıkar." "Allah aşkına Tibet elbisenin kapalı yeri yok çıkaramam." "Nasıl yani elbise çok mu açık?" "Binbaşının seçtiği elbiseden ne beklersin ki! Dur bir dakika ya ben dil bilmiyor olsaydım sen akşam binbaşı ile olacaktın! Bu elbise o yüzden açık! Ara albayı bu elbiseyi giymeyeceğimi söyle!" "Benim suçum ne Allah aşkına elbiseyi ben seçmedim ki!" "Lan bu elbisemi! Benim geceliklerim bile bundan kapalı!" "Abartma abla çıkart şu şalı git bunla." "Üsteğmen başka yere bak bana bakma!" Dediğimi yapınca şalı çıkardım. Koltuğa koymaya çalışınca yere düştü. "Oha! Lan bu ne çabuk git çıkar şunu!" Eğilip şalı alacakken üsteğmen ile göz göze geldik. Gözlerini hemen benden çekti. "Algın seni böyle dışarı hayatta çıkarmam. Daha benim bakmaya kıyamadığıma elalem dört gözle bakar." "Ben üzerimi değiştirip geliyorum sen albaya elbisenin hatalı olduğunu söyle." "Tamam halledeceğim." Odama gidip sade şık siyah bir elbise giydim. Makyajımı ve saçımı da ona göre hallettim. "Altaner hadi çıkıyoruz." Hızla geldi. "Bir daha söyler misin?" "Neyi?" "Adımı!" "Bundan sonra adını daha sık söyleyeceğim merak etme. Hadi şimdi gidelim. Gerekli kıyafetler yanında değil mi oradan operasyona geçeceğiz." "Evet yanımda." "Ablacım ben gece yokum görevde olacağım merak etme." "Tamam abla başarılar diliyorum yolunuz açık olsun." "Teşekkürler bir tanem görüşürüz." Davetin olduğu yere geldik. Buradaki herkes açık seçik giyinmişti. Ben onların yanında göz önünde oluyordum ama bu umrumda değildi. Bir insan neden her yerini açar ki? Bu tamamen saçmalık. Bu arada üsteğmen benden başa hiç.kimseye bakmıyordu. Şuanda da gözü sadece benim üzerimdeydi. "Bu kadar güzel olmak zorunda mısın?" "Öyle miyim?" "Öylesin ama ben seni en sade halinle seviyorum." "Çünkü ilk öyle gördün." Güldüm. "Gülme kıskanırım!" "Neden çok mu güzel gülüyorum?" "Çokta kelime mi sana yeniden aşık oluyorum. Giden iki haftayı her saniye seninle olup telafi etmek istiyorum." "Hafta sonu müsait misin?" "Sana her zaman müsaitim. İstediğin her dakika kapındayım." "Madem bu kadar çok seviyorsun nasıl dayandın ayrı kalmaya?" "Buna dayanmak mı denir. Senden uzak kaldığım günler kalbimi köze çevirdi." "Binbaşı bana daha öncede resim attığını ama senin bir şey söylemediğini söyledi." "Daha mesaja bakmadan siliyordum. Ne attığını hiç bir zaman görmedim. İşle ilgili şeyleride diğer telefonuma atıyordu. Emin ol bilseydim asla ona o fırsatı vermezdim." "Kendine güveniyor musun?" "Evet güveniyorum." "Emin ol üsteğmen sen kendine güveniyorsan ben sana hep güvenirim." "Seni-" elimle hemen ağzını kapattım. Üsteğmenin ceketinin düğmesinden dinleme cihazı vardı. Herkes bizi duymuş muydu. Gözlerimle düğmeyi işaret ettim. Oda benim gibi şaşırdı. "Merhabalar hoş geldiniz. Ben Sare Güleç bu da eşim Haki Güleç." Elimi uzattım. "Memnun oldum. Bende Ceren Serin bu da eşim Kuzey Serin." "Bizde çok memnun olduk. Davetimize kırmayıp geldiğiniz için teşekkür ederim." "Rica ederiz ne demek." Yanımızdan uzaklaştılar. "Üsteğmen adamlar burda. Arka sıra soldan üçüncü masa." "Tüm çıkışları tutun adamlar burada." Emiri verdikten sonra başlama komutu aldık. Dönüp o masaya ilerledik. Adamlar bizi fark edince hızla ayaklandı. Silahlarını çıkarıp bizi hedef aldılar. "Bir adım daha atarsanız sizi vururum. Biz şimdi çıkıyoruz." "Bırak çıksınlar." Üsteğmenin sözünün üzerine "tamam o halde çıkın" dedim ve geri çekildim. Nasıl olsa dışarıda bizimkiler enselerdi. "Hadi bizde çıkalım." "Ne olur ne olmaz arkalarından gidelim." "Tamam yüzbaşı öyle yapalım." Peşlerinden gittik. Koridorun sonuna gelince bizimkiler yakaladıklarını bildirdi. Ne olduğunu anlamadan üsteğmen beni kendine çekip sarıldı. "Seni seviyorum Algın." Yüzümü ellerinin arasına aldı. Daha sonrada dudağımın kenarındaki izi öptü. |
0% |