@semaabakar
|
"Üsteğmen biraz daha üzerimden kalkmazsan sırtım kırılacak!" Canım yanmıştı. Hızla üzerimden kalktı. Bende yavaşça yerden doğruldum. Kalkmamda yardımcı oldu. Sonra gözü yere takıldı. Bende oraya baktım. Taş kan olmuştu. "İyi misin yüzbaşı?" Elimi kafama götürdüm. Düşmenin etkisiyle taşa çarpmıştım. Elimi kafamdan çekip baktım. Elim kan oldu. Tibet koşup geldi. "Köz Biber iyi misin?" Ellerini saçlarımda gezdirdi. "İyiyim birtanem sorun yok." İleri çekilmek isteyince ise izin vermedi. Bu sırada üsteğmen bizden uzaklaştı. Bunu neden yaptığını anlamadım. "Sabit dur bakacağım!" Kızınca dediğini yapıp sabit durdum. "Taş batmış çok kötü olmuş bu. Hadi hemen gidelim." "Tibet sakin olur musun. Çantamda ilk yardım malzemesi var. Araçta pansuman yaparız sorun olmaz." "Sana zarar gelsin istemiyorum bunu biliyorsun." Ellerimi yüzüne götürdüm. "Gerçekten sorun yok ben iyiyim. Hadi dikkatimiz dağılmasın başkaları da olabilir." "Sen nasıl istersen Köz Biber." "Hadi devam ediyoruz." Üsteğmen bir şeye sinirlenmişti. Yüz ifadesi onu ele veriyordu. Bunu es geçip ilerledim. Önde ilerleyen adamlar gözüme çarptı. Adamlardan biri eksikti. "Bunların biri eksik! Nasıl gözünüzden kaçırırsınız!" "Sana saldırmaya çalıştıklarında kaçmış olmalı." "Kaçan kişide bu adam kadar değerli olmalı yüzbaşı." Altaner'e döndüm. Abi dedikleri kişiyi o tutuyordu. "Onu kurtarmak için seni hedef aldılar. O gidincede geri çekildiler." "Artık nasıl bir yol izlediklerini biliyoruz üsteğmen. Bu ilçede güvenliği artırmamız şart." "Haklısın yüzbaşı." Araçların yanına geçtik. Tibet başıma pansuman yaptı. İlçe jandarmalıktan istediğimiz araçta geldi. Örgüt üyelerini araca bindirdik. Doruk, Barin ve Çağın da o araca bindi. Üsteğmen ile tek kalmıştık. Yirmi dakikadır ne ben konuşuyordum ne de üsteğmen. Bir şeye fena sinirlenmişti. "Adamı elimizden kaçırdık diyeyse bu öfken merak etme tekrar görev çıkarır yakalarım." "Bunu nereden çıkardın?" "Etrafa karşı öldürücü bakışlar atıyorsunda ondan." "Yanlış anlamışsın yüzbaşı. " "Aynen ben yanlış anladım üsteğmen." Arabayı yolları döve döve sürmüştü. Dönüşümüz sabaha göre daha hızlı olmuştu. Bu süreçte hiç bir şey yiyememiştim karargahtan sonra ilk işim karnımı doyurmak olacak. En nihayetinde karargaha giriş yaptık. Albay tam kadro bizi bekliyordu. Daha önce görmediğim bir adam da vardı yanında. Arabadan inip yanlarına gittim. "Yüzbaşı Algın Zer!" "Emredin albayım!" Yanındaki adam generaldi. "Toplantı odasına geçin!" "Nasıl isterseniz albayım." Herkes toplantı odasına geçti. En son albay ve general içeri girdi. Geçip sandalyelerine oturdular. "Sen destek ekip ayarlarken kimden izin aldın!" Ani çıkışı beni sinirlendirmişti. "Albay yaptığınız harita planına göre ilerlemedi işler. Harita üzerinde gözden kaçırdığınız bir bölge fark ettim. Sizin bahsettiğiniz görev alanından oraya geçtik. Sizden yardım isteyene kadar iş işten geçmiş olacaktı. Hali hazırda ilçede bulunan komiserden yardım istemek daha mantıklıydı albay. Destek aldığım için pişman değilim albay. Görevde de bildiğiniz üzere başarılı olduk." "Benim planlarıma göre hareket edeceksin bundan sonra! Eve geçmene izin vermiyorum. Cezalısın! Bugün karargahta kalacak odamdaki evrakları düzene sokacaksın." Bu adam kendini ne sanıyor? Sesini yükseltmeside cabası. "Albay olayı yokuşa sürmenin ne anlamı var! Biz sonuç olarak başarılı bir iş yaptık. Adamlarını ininde yakaladık. Eğer sizin planınıza göre hareket etmiş olsaydık eli boş gelecektik. Taktir etmeniz gerekiyor ceza vermeniz gerekmiyor." "Yüzbaşı haklı albay. Ben burada iken böyle bir ceza veremezsin. Demekki planı eksik yapmışsın. Yaptığın planları daha iyi gözden geçirmelisiniz. Eğer yüzbaşı fark etmeseydi adamlar daha fazla örgütlenecekti. Bundan sonra yüzbaşı planı değiştirirse karışmayacaksın." "Ama general!" Generale karşı gelmeye mi çalıştı o? "Aması yok albay. Ne amasından bahsediyorsun sen!" Gözlerini bende odakladı. " Ben General Erdem Feza Cenk! Tanışdığıma memnun oldum yüzbaşı. Görevinde başarılar diliyorum." "Yüzbaşı Algın Zer, temennileriniz için teşekkür ederim general." "Başarından dolayı seni tebrik ederim. Yarın emniyet müdürü ile münakaşa edip sana basın önünde de taktirlerimizi sunacağız. Bu başarını herkes bilmeli." "Kusura bakmayın general bunun yapılmasını istemiyorum. Ben ve ekibim zorlu bir görevden çıktık haklısınız ama daha yakalamamız gereken adamlar var. Bir tanesi elimizden kaçtı. Onu yakalamadan görevi tamamlanmış sayamam." "Elinizden mi kaçtı?" "Evet general yüzbaşını hedef aldılar. Tek bir adam için askerimizi tehlikeye atamazdık." "Haklısın üsteğmen doğru olanı yapmışsınız. Artık evinize geçebilirsiniz. Hepinize iyi akşamlar." Dedi ve toplantı odasından ayrıldı. "İzninizle albay bende artık çıksam iyi olacak." "İyi günler yüzbaşı." Generalin ona sert çıkması işe yaramıştı. Öncelik olarak harita almak üzere odama geçtim. Dolap ile ilgilenirken telefon çaldı. Arayan babaannemdi. "Efendim babaanne." Derin bir nefes aldı. "Algın'ım nasılsın kızım?" "İyiyim çok şükür babaanne sen nasılsın?" "Bende iyiyim çok şükür kızım. Günün nasıl geçti? Tibet hemen göreve gideceğini söylemişti dün. Nasıl geçti görevin?" "Çok şükür bir sorun çıkmadan görevi başarıyla tamamladım babaanne." "Aferin benim çevik kızıma." "Sen neler yapıyorsun babaanne?" "Bende iyiyim kızım Gül ablan buradaydı yeni gitti evine." "O nasıl iyi mi babaanne?" "İyi çok şükür kızım. Yiğenine kız bakıyormuş." Bunu gülerek söylemişti. "Babaanne ona söyle yiğeni ile ben evleneceğim. Bir kere bana söz verdi o. Evde mi kalayım kız?" Onu neşelendirmiştim. "Tamam kızım söylerim Gül ablana evlendirmez yeğenini." "Teşekkür ederim babaanne sayende evde kalmaktan kurtuldum." Dedim ve güldüm. "Başka bir emrin yoksa kapatıyorum babaanne eve geçeceğim." "Yok kuzum kendinize dikkat edin." "Allah'a emanet olun babaanne." Dedim ve telefonu kapattım. Arkamı dönmemle telefonu yere düşürmem bir oldu. "Üsteğmen?" "Seni korkutmak istememiştim kusura bakma." Telefonu yerden alıp bana uzattı. "Yok, sorun yok geldiğini duymadım." "Telefonla konuşuyordun o yüzden duymamışsındır." "Evet öyle oldu. Seni dinliyorum?" Elindeki evrakları gösterdi: "bunları albay verdi. Yeni görevimizin planı" dedi ve elime bıraktı. Ruloyu açıp kontrol etmeye başladım "Neden? Biz plan yapmayı bilmiyor muyuz?" "Maalesef albayın verdiği plana göre hareket etmek zorundayız." "Hayır değiliz. General değişiklik yapabileceğimi söyledi. Ben planı hazırlarım. Albayın planınada bakarım." Planı masaya bıraktım. Sonra dolaba yöneldim. "Sen evleniyor musun?" Bu soru beni dumura uğrattı. "Hayır evlenmiyorum." Gayet sakin bir ses tonuyla demiştim bunu. "Babaannen ile olan konuşmana kulak misafiri oldum." Sesinde hiç bir anlam barındırmıyordu. "Yanlış anlamışsın. Küçüklüğümden beri şakalaşırız biz. Anlayacağın ortada evlilik yok. Gerçi evlenecek biride yok orası ayrı konu." "Peki ya görevde çağırdığın kişi?" Tibet'i sevgilim sanmış olamazdı değil mi? "Komiser Tibet Zer." "Zer mi?" Şaşırmıştı. "Evet üsteğmen. Bahsetmiştim sana kardeşim polis diye. Unutmuş olmalısın." "Polis dedin sen komiser demedin ki. Ben sizi o kadar samimi görünce şey sandım." "Sevgili sandın. Maalesef yanıldın üsteğmen. Dediğim gibi Tibet benim kardeşim." "Neden sana köz biber diyor?" Konuyu değiştirsem iyi olacaktı. Özel hayatım hakkında bilgiye ihtiyacı yoktu. "Yorucu bir gündü üsteğmen artık eve gitsek iyi olacak. Tibet'te gelmiştir bekletmeyeyim onu." "Başın nasıl oldu? Bunun için özür dilerim senden. Adamı görünce seni korumak amaçlı yaptım." "Sorun yok üsteğmen ben iyiyim. Hadi gidelim." Karargahın çıkışına yol aldık. Söylediğim gibi Tibet beni almaya gelmişti. "Abla!" "Seni görebiliyorum Tibet!" "Sinirlenme hemen Köz Biberim." Yanına gidince sarıldı. "Başın ağrıyor mu abla?" "Hayır birtanem ağrımıyor. Eve geçelim" "Elindekiler ne?" "Görev planı yapacağım." "Bugün çok yoruldun abla ne planı?" "Bir şey olmaz ablacım." Arabaya binince gözüme Altaner çarptı. Sırıtarak arabasına gidiyordu. Bu adamın sağı solu hiç belli değildi. Tibet baktığım tarafı görünce beni dürttü. "Üsteğmen bugün baya sinirliydi. Şimdi ne olduda sırıtarak gidiyor?" "Ben nerden bileyim ablacım!" Ani çıkışıma şaşırmıştı. "Tamam bir şey söylemedim." Eve gelince yemekleri hazırladık. Ardından yemeğimizi yiyip oturma odasına geçtik. Yanımda getirdiğim haritayı alıp incelemeye koyuldum. Sonra aklıma albayın bugün ki görev için verdiği plan geldi. Albay resmen bir gün sonrasının planını çizmişti. Acaba verdiği planlar mı karıştı? Ne kadar sinirlensemde o bu görevde yılardır vardı. Yarın kendi planım ile onun planını bir araya getirmek için odasına uğrasam iyi olacaktı. Haritayı kenara bıraktım. "Abla bitti mi işin?" "Evet bitti. Kahve ister misin?" "Evet ama önce pansumanını değiştirelim." "Tamam ben kahveleri hazırlayayım sen ilk yardım çantası kilerde kutuda onu çıkar." "Tamam abla." Mutfağa girip kahveleri hazırladım. Sonra tekrar oturma odasına geçtim. "Kahveleri getirdim." "İlk yardım çantası yok abla bulamadım." "Şimdi açık eczane bulması zor olur. En iyisi sabah yenilemek olacak." "Ya yaran mikrop kaparsa!" "Endişelenme-" beni bölen kapı çalmasıydı. "Bu saatte kim gelir ki?" "Ben evin adresini kimseye vermedim abla. Sen verdin mi?" Düşündüm "Dün üsteğmen eve bırakmıştı ama o bu saatte burada ne yapar ki?" "En iyisi benim bakmam olur abla. Sen burda bekle." "Tamam bekliyorum." Tibet gidip kapıyı açtı. Elinde poşetlerle üsteğmen gelmişti. "Bu saatte rahatsız ettim kusura bakmayın." "Sorun değilde neden geldin?" "Hatamı telafi etmeye geldim." Tibet'in imalı bakışları dikkatimden kaçmamıştı. "Buna gerek yoktu üsteğmen." "Altaner, bana Altaner diyebilirsin yüzbaşı. Nasıl olsa karargahta değiliz." Tibet'in yüzündeki sırıtma daha da büyüdü. "Zahmet etmişsin." "Aslında iyi oldu Altaner abi. Biz ilk yardım çantasını yanımıza almayı unutmuşuz. Bu saatte açık eczanede zor bulunur. Senin evde varsa alıp gelsen iyi olur." İnanmaz gözlerle Tibet'e baktım. "Sorun yok Tibet ben zaten yanımda ilk yardım malzemeleride getirdim." "Sen çok düşünceli birisin Altaner abi. Ablam çok şanslı." Ne diyor lan bu. "Tibet!" "Yani şey siz görevde iken aklım ablamda kalmaz demek istedim." Allah'ın manyağı. Olayı iyice çorba etti. "Gözün arkada kalmasın Tibet." Bunlar neyi konuşuyordu. "Kahve ister misin üsteğmen?" "Zahmet olmasın." "Olmaz! Tibet gider yapar şimdi." Sesim sert çıkmıştı. Tibet yaptığı hatayı anlayıp kahve yapmaya gitti. Gözlerini masadaki planlara odakladı. Sonra eğilip eline aldı ve incelemeye başladı. "Bu plan çok iyi organize edilmiş. Albaya göre daha iyi bir plan hazırlamışsın." Geçip karşı koltuğa oturdu. "İyi bir plan! Çok iyi bir plan değil ama. Bugün görevde albayın planına göre hareket etmedim. Ama bir dahakine ona göre de hareket edeceğim. Albayın planına göre bugün ki görevden sonrası ele alınmış gibi. Albay planlarında bir adım ileride gidiyor. Bu gözünden kaçırdığı dağlık bölgede toplanan örgüt üyelerinin sonraki meskeni albayın bizi yönlendirdiği yıkık dökük bina olma olasılığı çok yüksek. Yarın albay ile görüşüp ortak bir plan hazırlamamız daha doğru olacaktır. Bugün sesini fazla yükseltiği için sinirlendim. Yoksa elbette albayın planlarınıda göz önünde bulunduracağım." "Albayın planında olan binaya benzer bir bina daha var. Orayıda es geçmeyelim." Tibet kahveyi önüne bırakıp yanıma oturdu. "Bugün ki dağlık bölgeden başka var mı?" "Evet var ama oralar bu dağlık bölgeye nazaran daha büyükler. Üstelik ormanlaşmada daha fazla. Bir ay önce yakaladığımız örgüt üyeleri bu bahsettiğim dağlık bölgedeydiler. Oraları bildiğimizin farkındalar artık. Farklı yöntemler deneyeceklerdir." "Köylere inme ihtimalleri var mı diyorsun?" "Evet tam olarak öyle diyorum." Haritayı bana dönderip yaklaştırdı. " Bak bu köyden örgüte sürekli birileri katılıyor. Biz köyü aradık ama elle tutulur bir şey bulamadık." "Ne kadar oldu siz köyü arayalı?" "Bir bucuk bilemedin iki ay olmuştur." "Bu köye geçme olasılıkları yüksek o zaman. Yarın bu köye gidelim. Bilmedikleri araçlar ve sivil kıyafetlerle." "Köy halkı bizi tanıyor." "Saç, bıyık ve makyaj ile hallederiz o sorun değil." "Araçlarda sorun değil o zaman." "Nereden temin edeceğiz?" "Teğmen Doruk Kepenk buralı. Onun bildiği galericiler muhakkak vardır. Ben yarın karargaha getiririm." "Hayır karargaha getirme. Arabaları kalabalık bir yerde teslim almamız lazım." "Ablam haklı. Nerede adamları olduğunu bilemezsiniz." Tibet'e dönüp gülümsedim. Düşüncelerimi okuyabiliyordu. "O halde ben artık kalkayım. Doruk ile görüşür araçları ayarlarım. Sabaha sana konumu atmış olurum yüzbaşı." Dedi ve ayaklandı. Bizde onunla birlikte kalktık. Kapıya kadar eşlik ettim. "Düşüncen için teşekkür ederim üsteğmen." "Yaptığım hataları telafi etmeyi seviyorum. Müsait olduğunuz bir gün Tibet'le seni bana beklerim." "Bakarız üsteğmen." "Bak o zaman." Ayakkabılarını giydi ve merdivenleri indi. Kapıyı kapatıp hızlı adımlarla oturma odasına geçtim. "Tibet!" Sesimden öfkeyi eksik edemiyordum. Neden böyle imalarda bulunmuştu ki? Resmen beni rezil etmişti. "Efendim abla." Yaptığı yanlışı kendiside gayet biliyordu. "Sen ne yapmaya çalışıyorsun?" "Boşluğuma geldi abla özür dilerim." "Bir daha bunu tekrarlama olur mu ablacım?" Ona karşı öfkem bu kadardı. Özür dileyince hemen sönüyordu. "Ben üsteğmenin sana olan bakışlarını gördüm bir kere. Artık elimden kurtuluşu yok." "Yanlış anlamışsın ablacım." "Gayette doğru anladım abla. Saat geç oldu. Pansumanını yapayım uyuyacağım." Tibet haklıydı aslında. Üsteğmenin bakışları farklıydı. Pansumanımı yeniledikten sonra odasına çekildi. Bende etrafı toparlayıp odama geçtim. Astsubay Erna Gören'e yarın için yapacaklarımızı anlatıp gerekli şeyleri temin etmesini mesaj ile ilettim. Ardından binbaşı ilede görüşüp onunda fikirlerini aldım. Yarın yine zor bir gün olacaktı. Kendimi uykuya esir ettim. |
0% |