@semaabakar
|
Yolda ilerlemeye başladık. "Yüzbaşı etraf çok sakin. Bu yoldan da yakın zamanda araba geçmemiş. Ayak izleride yok." "Bu demek oluyor ki kullandıkları yol bu değil. Diğer yol ne tarafta kalıyor?" "Güneyde kalıyor yüzbaşı." "Buraya uzak mesafe orası. Bu yakalanma oranımızı biraz düşürür." "Ama tamamen ortadan kaldırmaz." "Evet yüzbaşı kaldırmaz. Biz yinede dikkatli ilerleyelim. Burası toprak yol. Mayın olabilir. Bastığınız yerlere dikkat edin." Önümüze ne çıkacağını bilmeden ilerlemeye devam ettik. "Yüzbaşım biz bayadır yürüyoruz hiç gelen giden yok." "Hay senin şom ağzını kırayım Çağın!" Üsteğmen sert çıkıştı. Baktığı yöne döndüm. Haklıydı. Adamlar bir anda etrafımızı sardılar. "Kaldırın lan ellerinizi?" Hepsi bana döndü. Onları başımla onayladım. "Silahlarını alıp ellerini bağlayın. Sonrada abiye götürüyoruz bunları." Silahları alıp ellerimizi bağladılar. Bunlar resmen salaktı. Üzerimizi aramak akıllarına bile gelmedi. Telefon cebimde bile olsa sorun olmazmış. İlerlemeye başladık. "Bunlar çok fazlalar yüzbaşım!" "Sakin ol Erna. Bir şekilde atlatmaya çalışacağız bunları." "Bunu ellerimiz bağlıyken yapamayız." "Ama gece yapabiliriz üsteğmen." "Nasıl yüzbaşı?" "Adamlar üzerimizi aramadılar. Elimi attığım her cebimde bıçak var. Ekstra olurda üzerimizi ararlarsa sakladığım telefonun yanında da bıçak var." "Kapalı kutu gibisin yüzbaşı." "Önlem diyelim biz buna." "Sen biraz abartmışsın." "Olsun üsteğmen. Her türlü öleceğiz. Benimkisi biraz şaşaalı olsun." "Ölüm kelimesini bir daha kullanma!" "Siz aranızda ne konuşuyorsunuz lan!" Üsteğmene tokat attı. "İt herif!" "Öldürürüm kızım seni!" "Öldür lan! Az buçuk şerefin varsa öldür!" "Sen abiye dua et! Yürütün şunları daha yolumuz çok uzun!" Tekrar öne geçti. "Üsteğmen iyi misin?" "Sorun yok iyiyim. İt herif güzel hakaretmiş." "Öyledir üsteğmen." "Yüzbaşım adam yolumuz uzun dedi. Bunlar dağı komple evlerimi yapmışlar." "Öyle dediğine göre sayıları az değil Barin." "Komutanım albayın ayarladığı birlikler bunlar için az kalıyor." Korkusu gözlerinden okunuyordu. "İlk fırsatını bulduğumda albaya mesaj atacağım merak etmeyen. Siz sadece size zarar vermelerine izin vermeyin." Önlerine döndüler. Ne kadardır yürüyoruz bilmiyorum. Dağı tavaf etmemize az kalmıştı. Bunlar ya yönlerini kaybettiler ya da bizi gerçekten abi dedikleri adamın yanına götürmüyorlar. Akıllarında kırk tilki takla atıyor. "Bunlar ne yapmaya çalışıyor yüzbaşı?" Üsteğmen düşüncelerime tercüman olmuştu. "Sanırım bize yolu unutturmaya çalışıyorlar. Böyle zaman kaybettirip asıl yere akşam götürmeyi hedefliyor olmalılar. Aksi taktirde sürekli aynı yerden geçtiklerini bilmeyecek kadar salak değillerdir." "Götürecekleri yerde telefon çekmiyorsa büyük sıkıntı yaşarız." "Hayır üsteğmen yaşamayız. Acil çağrı bırakabiliyorız. Her ihtimale karşı otomatik iletilecek mesaj ayarladım. Yakalanma oranımız yüksekti ki yakalandıkda." "Bende de çip var konumumuz için. Sabah evden çıkarken ceketimin içine yerleştirdim." "Albayın çipten haberi var mı?" "Hayır yok ama binbaşının haberi var." "Tamam dikkat çekmeyelim sonra yine konuşuruz." "Durun lan! Burada iki saat dinleneceğiz. Sizde oturun yere. Yanlış hareket edeni öldürürüm." Bizi bir araya oturttular. "Ateş yakıp yemek yapacağız. Gidin odun getirin!" "Haklıydın yüzbaşı. Bilerek bizi götürmüyorlar." "Evet yüzbaşım baksanıza şunlara piknik yapacaklar." Eliyle onları işaret etti. "İstediklerini yapsınlar. Her halükarda inlerini çökerteceğiz. Şimdi albaya mesaj atmanın tam zamanı. Topuzumda ki telefonu birinizin dikkat çekmeden bana vermesi lazım." Semen öne eğilip bana yaklaştı. Sesi duyulmasın diye yapmıştı bunu. "Ben verebilirim yüzbaşım." "Tamam Semen. Dikkatli ol kimse görmesin." Semen bana yaklaşıp saçlarıma dokundu. Tam o sırada biri bizi gördü. "Siz ne yapıyorsunuz. Ayrılın lan birbirinizden!" Bu kötü olmuştu. Semen benden uzaklaşmak zorunda kaldı. "Yemeğe geçmelerini bekleyelim. O zaman dikkat çekmeyiz." "Şimdi burası çok pis kokacak ya! Allah'ım ben bu kokuyu almak istemiyorum." Çağın ne için sitem ediyordu ki? "Neden öyle söylüyorsun sen?" Şüpheci bir tavır takındım. "Yüzbaşım bunlar buldukları her hayvanın etini yiyorlar. Leş hayvanı bile yiyorlar. Bunlar resmen akbaba." Anlık olarak midem bulanmıştı. "Ona rağmen çok yaşıyorlar. Biz yesek ölürüz hemen." "Sen yeme benim can özüm!" "Sanane benden ister yerim ister yemem." "İşte o zaman sana olan aşkımdan vazgeçerim. Koku hassasiyetim ver benim." "Hani her zorlukta sevecektin beni?" "Elbette severim can özüm. Lakin ne yediğini bilmeyen biri erken ölür. Genç yaşımda dul mu olayım?" "Sen hemen yeni birini bulursun!" "Tamam uzatmayın. Dikkat çekiyoruz. " "Özür dilerim yüzbaşım." "Özür dilemene gerek yok Semen. Sadece dikkat çekmeyin." "Tamam yüzbaşım." Etrafı incelemeye başladım. Sonra gözüm bir yerde takıldı. "Neye bakıyorsun yüzbaşı?" Üsteğmene uzaktan rahat görünen ormanı işaret ettim. "Şu ormanlık bölgeye bak. Güneş ışığı metal bir şeye değiyor." "Buraya gelmek için kullandıkları araçlar olabilir." "Asıl inleri ormanın içinde de olabilir." "Bizim burada ne işimiz var o zaman?" "Üsteğmen bunlar bizi ortadan kaldırmayı planlıyor olmalılar. Karşı çıkmamamızı fırsat olarak kullanıyorlar." "O zaman karşı çıkalım." "Biraz daha bekleyelim. Ben kendi elimi açtım. Sırasıyla sizin ellerinizi de açacağım. Ondan sonra atağa geçeriz." "Elimizde kullanabileceğimiz bir silah yok yüzbaşı." "Bombamız var üsteğmen." "Nerede var?" Yüzündeki şaşkınlığı gizleyemiyordu. "Sırt çantamda." "Ama şuan sırt çantan yanında değil." "Hayır yanımda. Hatta şuan sırtımda. Sadece ceketin altında." "Şuan senden acayip etkilendim!" "Sonraya saklarsın etkilenmeni. Ben yer değiştirirsem dikkat çeker. Bıçağı sana vereceğim." "Tamam yüzbaşı." Elindeki ipi kesip bıçağı avucuna bıraktım. Dönüp dikkat çekmeden Çağın'ın elindeki ipleri kesti. Sonra aynı benim gibi bıçağı Çağın'ın avucuna bıraktı. Sonrası görüş açıma girmiyordu. Etrafı kolaçan etmeye başladım. Sonra telefonu saçımdan çıkarıp gizlice albaya mesaj gönderdim. Sonra tekrar yerine bıraktım. En son Erna kalmıştı. Doruk Erna'nın elindeki ipi keserken yakalandık. "Zıkkımın kökünü yiyin lan! Adamlar ellerindeki ipleri kesmiş siz orada zıkkımlanın!" Nereden çıkmıştı şimdi bu adam. Hemen etrafımızı sardılar. "Lan siz bunların üstünü aramadan mı abiye götürecektiniz! Gerizekalı mısınız oğlum siz! Arayın lan şunların üzerini!" "Askerlerime dokunma lan!" Bacağıma tekme attı. "Kes lan sesini!" Üzerimizi aradılar. Telefonlar ve bir kaç bıçağım hariç hepsini aldılar. "Yüzbaşı cephane çıktın. Lan oğlum ben fark etmesem bunlar sizi diri diri toprağa gömecek! Kalkın yola devam ediyoruz!" Ellerimizi bağladıktan sonra bizi itelemeye başladılar. Ne yapmaya çalışıyordu bunlar. Yarım saat daha bizi zorla ilerlettiler. "Burada durun dinleniyoruz!" Bizi yere oturttular. Burası uçuruma yakın bir yerdi. "Yüzbaşı ne yapacağız?" "Fırsatını bulunca albaya mesaj attım ama telefon çekmediği için gitmedi. Eğer olurda ben haber veremezsem sen vereceksin üsteğmen." Bir anda gözlerini öfke sardı. "Sen vereceksin haberi yüzbaşı!" Bana ilk defa sinirlenmişti. "Sesimi yükselttiğim için özür dilerim. Düşüncesi bile berbat." Bundan korkuyordu. "Sorun yok üsteğmen." Duygularını örtbas etmiyordu. İçinde ne varsa dışına vuruyordu. "Kolun nasıl oldu? Pansumanı yeniledin mi?" "Evden çıkarken yenilemiştim. Şuan iyiyim sorun yok üsteğmen." "Koluna dikkat et yüzbaşı!" "Endişelenmene gerek yok." "Yüzbaşım bu adamlar bizim geleceğimizi biliyormuş. Baksanıza sürekli artıyorlar." "Evet Çağın. Nasıl haber aldılar bilmiyorum ama elbet öğreneceğiz." Ele başları etrafımızda dolanmaya başladı. Sonra Erna'nın önünde durdu. "Senin gibi güzel bir kızın askerlikle ne işi var." "Ona elini sürme şerefsiz!" Doruk adama öfke dolu sözlerini savurdu. Onu tınlamadı. Erna'ya daha çok yaklaştı. Kız ondan uzaklaşmaya çalışırken elini taşa çarptı. Adam eğilip Erna'nın saçlarına dokununca ona bağırdım. "Şerifini beşikten mi düşürdün it herif! Ona değen ellerini 12 yerinden kırarım lan!" Silahını çıkarıp hızla yanıma geldi. "Önce seni öldüreceğim yüzbaşı!" Silahı kafama bastırdı. Gözlerini kör etmeden asla ölmeyeceğim. "Son isteğimi sormayacak mısın?" "Neymiş son isteğin?" "Kremim, kremimi sürmeden ölmek istemiyorum." "Ne saçmalıyorsun sen?" "Doğru duydun kremimi sürmeden asla ölmem. Kısmetim belki öteki tarafta açılacak ne biliyorsun?" "Bilmiyorum." "Bak işte sende bilmiyorsun. Bırakta süreyim kremimi." "İyi lan sür!" Çantama uzanıp açtım. İçindeki kremi çıkartım. Aslında krem değildi biber gazıydı. Karşımdaki adamın yüzüne sıktım. "İt herif. Şimdi ölsem gözüm açık gitmez." "Kaldırın lan şunu!" Adamlar gelip tuttu. Onları itekledim. "Ben kendim kalkarım. Pis ellerinizi kendinize saklayın!" "Sen çok dişli çıktın yüzbaşı. Ölümün kendi ellerinden olacak. Geç lan uçurumun kenarına!" "Hayır! Hayır! Sakın ona dokunma sakın!" "Evet işte gözlerinizin önünde onu intihar ettireceğim. Varmı söylemek istedikleriniz?" "Eğer ona bir şey olursa öldürüm lan seni!" "Ah üsteğmen ah sen bu yeni kıza aşık mı oldun yoksa?" "Sanane lan sanane!" "Daha kavuşamadan veda vakti geldi üsteğmen. Hadi ona veda et. Sonra belki öbür tarafta kavuşursunuz." Kahkaha attı. " Sizi orada da rahat bırakmam. Neyse yürü daha çok yaklaş uçuruma." İteklemesi ile uçurumun tam kıyısında durdum. "Algın!" Üsteğmen adım ile seslenmişti. Ses tonuna ne çok yakışmıştı adım. "Ne bekliyorsun lan! Çabuk atla uçurumdan!" Sona gelmiştim. Ayağımı atsam yolum tek kıvılcımla harlanacaktı. Arkamı dönmek istedim ama yapamadım. Buna mecburdum. Derin bir nefes alıp atladım. "Algın'ım! Meftun olduğum!"
|
0% |