Yeni Üyelik
29.
Bölüm

Operasyon

@semaabakar

Çağın çok ciddiydi.

"Çağın seni öldürmemi istemiyorsan git gözüm görmesin!" Altaner'de ona nazaran çok sinirliydi.

"Ama komutanım eğer babalığı öğrenemezseniz nasıl baba olacaksınız. Alt tarafı balığıma bir hafta bakacaksınız. Eğer balığım sağlıklı bir hafta geçirirse size cumhuriyet altını takacağım."

"Takmayanı dedem kovalasın mı?"

"Dedeniz biraz yaşlı ama olsun kabul. Eğer balığım ölürse bana yenisini alırsınız sizde. Şimdi bakamazsanız siz bana altın takın derdimde malum tatlı dağıtınca iflas ettiniz."

"Çağın haklı sen her olayda böyle tatlı dağıttırırsan iflas edersin."

"Yüzbaşı karım ben iflas etmem sen korkma. Ben çocuğumuza yatırım bile yaptım."

"Ne zaman yaptın daha yeni evlendik?"

"Göreve başladığım günden beri ileride ki çocuğum için kenara para koydum. Yalnız bir adamdım parayla işim yoktu bende yatırım yaptım." Çok düşünceli bir hareketti bu.

"Valla abla eniştem tutumlu çıktı. İyi ki seni bununla evlendirmişim." Kendisi ile gurur duyuyordu.

"Sanki sen evlendirdin! Ben peşinden koştum o da kabul etti." Altaner şaka ile karışık bir cevap verdi.

"Nankör müsünüz siz! Gidin odamdan! Mehru'm nerede? Ah Mehru'm bunlar bana bakmıyorlar. Şu kapıdan girde gözüm gönlüm şenlensin!" İçeri Mehru girdi. Biz gülmeye başlayınca anlamaz gözlerle bizi inceledi.

"Gel Mehru orada kalma. Tibet seni anmıştı. Gelmen bizi şaşırttı." Sonra ayaklandım. "Biz dışarıdayız bir durum olursa seslenin." Diğerleri de anlayışla karşılayıp benimle birlikte dışarı çıktılar. Sandalyeye oturmaya kalmadan telefonum çaldı. Arayan binbaşı idi. Onlardan uzaklaştıp telefonu açtım.

"Efendim binbaşı?"

"Yarın sabah operasyonu başlatıyoruz yüzbaşı. Generalden haber geldi. Tehlike kalmış. Hemen operasyonu başlatmamızı istedi."

"Tamam binbaşım ben bir saate karargahta olurum." Telefonu kapatıp yanlarına gittim.

"Sorun ne kahve gözlüm?"

"Sınıra çağrılma ihtimalimiz ortadan kalmış. Yarın sabah operasyonu başlatıyoruz. Onun için şimdi karargaha geçmem gerekiyor."

"Sen iyisin değil mi? Bende seninle geleceğim." Daha bir saat önce serum yemiştim. Endişelenmekte haklıydı.

"Tamam hadi gidelim. Dede siz Tibet'e haber verirsiniz." Şimdi içeri girersem rahatsız olabilirlerdi. Buna hiç gerek yoktu.

"Tamam kızım dikkatli olun."

Karargaha geldikten sonra binbaşı ile tüm planı tekrar gözden geçirmiş eksik olan yanlış olan her yeri düzeltmiştik. Operasyon için gerekli mühimmatları kontrol etmiş eksikleri de halletmiştik. Tüm bunları yaparken Altaner başımda dönüp durmuştu. En nihayetinde işler bitince hastaneye geri dönmüştük.

"Abla biz Mehru ile evlenmeye karar verdik." Onun adına çok mutlu olmuştu.

"Bu çok güzel bir haber. Sizin adınıza çok mutlu oldum ablacım."

"İyileştiğim zaman istemeye gidelim." Baya hızlı bir giriş olmuştu.

"Tibet iznin olursa çifte düğün yapmak isterim." Altaner'i inceledim. Biz zaten evliydik hatta hamileydim ne gerek vardı.

"Ay! Ablamla aynı gün evlenmek mi! Lan bu benim aklıma niye gelmedi. Bu harika olur. Abla lütfen hayır felan deme. Bunu senden ödül olarak istiyorum." Gözlerimi gözlerine sabitledim.

"Neyin ödülü?"

"Seni terk edip gitmediğim için ödülü hak ettim." Aslında haklıydı onu mutlu etmek için bunu kabul edebilirdim.

"Tamam kabul ediyorum ama Mehru ister mi? Ona sormadan hareket etmeniz doğru değil. Önce kızın fikrini alın." Tekrar kavga etmelerini istemezdim.

"Tamam abla öyle yapalım. Abla sen zaten evlendin. Artık eniştemle yaşayacağına göre bizde bizim evde Mehru'mla yaşarız."

"Adam daha evlenmeden evi düşünüyor." Altaner buna bayağı gülmüştü.

"Eşeğimi sağlam kazığa bağlıyorum enişte." Bende bu söylediğine gülmüştüm.

"Tibet ben yarın operasyona gideceğim yanında olamayacağım ablacım."

"Sorun yok abla. Mehru'mu götürme yeter." Gözlerimi devirdim.

"Tibet o asker ve yarın görevinin başında olması gerekiyor. Dedem ve babaannem yanında olacaklar. Altaner zaten senin yanında da teyzen var. Benim aklımı arkamda bıraktırmayın. Şimdi eve geçmem gerekiyor. Evden istediğiniz bir şey var mı?"

"Hayır abla yok. Sakin ol yeter. Evimi yıkma sonra yenisini yapmak zor olur." Gözlerimi belerttim. Ben zaten bir kaç bir şey alıp Altaner'in evine geçecektim.

"Yıkmam Tibet." Çok yorgundum. Eve dinlenmek için gidiyordum. Yarın ki operasyonda zinde olmam gerekiyordu. Altaner'e destek verip yürümeseninde yardımcı oldum.

Eve geldikten sonra kısa bir duş almıştım. Gül abla ısrarla çay demleyince içmek zorunda kaldım.

"Teyze sana bir haberimiz var."

"Söyle oğlum?"

"Benim bebeğim oluyor!" Elleriyle alkış tuttu.

"Beni çok mutlu ettiniz! Sonunda anneanne oluyorum." Ağlamaya başladı. Altaner gidip ona sarıldı.

"Teyze lütfen ağlama."

"Mutluluktan ağlıyorum oğlum."

"Olsun sen yinede ağlama. Bebeğimiz ağladığını hissederse üzülür." Gülmeye başladı.

"Annesi dışında kimseyi hissetmez o daha."

"Tüh deme be! Doğana kadar beni anlamayacak mı?"

"Şimdi anlamaz dedim. Gelişimi ilerleyince hisseder babasını."

"Oh iyi. Annesini ona şikayet edince anlasın yeter." Gözlerimi devirdim.

"Daha o bebek beni ona şikayet mi edeceksin!"

"Kızma kahve gözlüm ne kadar çok sevdiğimi de söylerim."

"İyi bari onu söyleyeceksen." Dedim. "Ben artık uyusam iyi olacak yarın operasyona gideceğim."

"Tamam kızım iyi geceler. Yarın bebeğine ve kendine dikkat et."

"Teşekkür ederim Gül teyze." Odaya geçip yatağa uzandım. Arkamdan Altaner'de geldi.

"Bensiz mi uyuyacaksın? Zaten günlerdir uzağım sana kokunla uyumak istiyorum." Yan tarafımı işaret ettim.

"Gel hadi gel." Yanıma uzandı ve sarıldı. Elini karnıma koydu.

"Yarın ona dikkat et olur mu? O daha çok küçük. Sen güçlüsün ama o zayıf."

"Elimden gelenin fazlasını yapıp onu koruyacağım merak etme. Emanetimiz emanetim."

"Seni seviyorum Algın."

"Seni seviyorum Altaner." Daha sıkı sarıldı ve uyuduk.

Sabah erkenden uyanıp karargaha geçtim. Son kontrolleri yaptıktan sonra yola çıktık.

Yaklaşık dört saat sonra operasyon yapacağımız yerin yürüme mesafesi ile yarım saat olan kısmına geldik. Araçlardan inip mühimmatları bıraktığımız çantaları da aldık.

Yolun durumuna baktım. Mayın konulması mümkün yapıdaydı. Yakalanmayı göze almamak için mayın koyma ihtimalleri yüksekti.

"Yüzbaşı yol mayın için elverişli." Yerden kalkıp ona baktım.

"Evet binbaşı bende sana bunu söyleyecektim."

"Çok dikkatli olmalıyız. Yoldan ilerlemek riske atar. O yüzden ormanlık kısımdan ilerleyelim."

"Tamamdır binbaşı ben birliğimi bu konuda uyarırım." Birliklerimize gerekli uyarıları yaptıktan sonra yola ormandan devam ettik.

On beş dakika yürüdükten sonra Erna bir anda ağlamaya başladı.

"Erna sorun ne yolumuza devam etmemiz gerekiyor."

"Yüzbaşım ben, ben mayına bastım." Hızla yanına gidip çöktüm. Ayağının altına baktım. O gerçekten mayına basmıştı.

"Binbaşı! Tuzak var bastığınız yerlere dikkat edin! Erna mayına bastı! Siz yola devam edin ben mayını imha edeceğim! Patlaması halinde adamları elimizden kaçırırız!" Sesimi duysun diye bağırarak konuşmuştum.

"Tamam yüzbaşı. Dikkatli olun!" Onlar yollarına devam etti. Buraya kadar gelmişken adamları elimizden kaçırmak istemezdik.

Mayının türüne bakmaya başladım.

"Ben böyle ölmek istemiyorum. Bu adil bir savaş değil!" Gözlerindeki yaş daha çok artmıştı.

"Erna sakin kal lütfen! Sana zarar gelmesine asla izin vermem." Barin, Çağın ve Doruk gerimizden etrafı kontrol ederek geliyorlardı. Yanıma yaklaştılar. Doruk Erna'yı fark edince bağırdı.

"Erna!" Ardından fırlayıp yanımıza geldi. "Sorun ne güzelim neden ağlıyorsun!" Bunlar sevgilimiymiş! Çok şaşırmıştım.

"Doruk ben ölmek istemiyorum. Lütfen beni kurtar!" Ağlaması şiddetlenmişti. Doruk bize anlamaz gözlerle baktı.

"Mayına bastı. Merak etme imha etmeyi başaracağız." Gözlerini endişe sardı.

"Erna'm, gülüm sana zarar gelmesine asla izin vermem. Sakin ol lütfen. Ne olursa olsun sana zarar gelmesine asla izin vermem."

"Erna sen şuan kaç kilosun?"

"Kilo mu almışım?" Gözlerimi devirdim. Resmen ağlamayı bırakıp bunu dert etmişti.

"Kızım mayına basıyorsun derdin halen kilo alıp vermemen!" Doruk benden önce tepkisini vermişti.

"Sen bana kilo aldın demek mi istiyorsun!"

"Sakin olur musunuz! Erna mayının üzerine taş koyacağız onun için kaç kilo olduğunu bilmemiz lazım."

"Atmış dört kiloyum yüzbaşım." Cebimden bıçağımı çıkardım. Mayının çengel kısmına bıçağı geçirip taşı o şekilde koyacaktık.

"Doruk büyük bir taşa ihtiyacımız var. Barin ve Çağın ile bulup buraya getirmeniz gerekiyor. Ormanlık alandayız bulmanız zor olmaz."

"Emredersiniz yüzbaşım." Gidip aramaya başladılar.

On dakika sonra taşı zorla getirip yanıma bıraktılar. Erna artık yorulmuştu. Bir an önce düzeneği kurup onu kurtarmalıydım.

"Bıçağı yerleştirdikten sonra taşı üzerine koyacaksınız. Erna ayağını hızla çekeceksin. Sonra sadece otuz saniyelik bir vaktimiz kalıyor. Süre bitince mayın hemen patlayacaktır." Bıçağı yerleştirdim. "Hazır mısın Erna?"

"Hazırım yüzbaşım." Çocuklarda hazır bekliyorlardı.

"Şimdi!" Erna ayağını çeker çekmez taşı üzerine düşürdük. "Çabuk uzaklaşın!" Hızla oradan uzaklaşmaya başladık. Lakin mayın erken patladığı için kulaklarımız bu durumdan etkilendi. "İyi misiniz?"

"Kulağım dışında ben iyiyim yüzbaşım." Yanıma gelip sarıldı. "Hayatımı kurtardınız nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum."

"Görevimi yaptım Erna. İyiyseniz devam ediyoruz. Binbaşının desteğe ihtiyacı var. Mayın patladığı için adamlar kaçmaya çalışacaktır." Sözümün üzerine yola koşarak devam ettik.

Geldiğimizde çatışma başlamıştı. Pusuya yatıp çatışmaya karıştık. Sanıldığı gibi fazla kişi yoktu. Mağlup etmemiz kısa sürmüştü. Çatışma bitince kaldıkları yeri incelemek için çadırların yanına gittim.

"Yüzbaşı dikkat et!" Binbaşı beni hızla yere itti. Ne olduğunu anlamaya kalmadan adamın biri onu bıçakladı. Benim için bıçağın önüne geçmişti. Barin silahını çıkarıp adamı vurdu. Bende yerden kalkıp binbaşının yanına gittim.

"Binbaşı iyi misin?"

"Karnıma geldi bıçak şuan iyiyim ama sonrası için söz veremem."

"Tamam, tamam bir şey olmayacak." Etrafıma baktım. Yarasına basabileceğimiz hiç bir şey olmadığı için ceketimi çıkarıp yarasına bastırdım.

"Ah! Çok acıyor lan bu!" Barin o bağrınca yüzünü buruşturmuştu.

"Neden yaptın bunu?"

"Birbirimizi sevmiyor olabiliriz. Bunu herkes yaşar. Ben hamile bir kadına zarar gelmesine asla izin vermem. Eğer bıçaklansaydın bebeğini kaybedebilirdin. Hatalar yaptım bunun için senden özür dilerim yüzbaşı. Emin ol bundan sonra asla seninle kargaşa içinde bulunmam."

"Ben çok teşekkür ederim binbaşı. Özür dilemene gerek yok." Kafamı kaldırıp baktım. Sonra gözüme Barin çarptı. "Barin buraya gel." Yanıma gelip durdu.

"Sizi dinliyorum yüzbaşım."

"Binbaşıyı kucağına al gidiyoruz. Yarası çok derin kan kaybediyor." Tereddüt etmişti. "Emrediyorum!"

"Tamam, tamam alabilirim sorun yok." Sorun vardı. Barin ondan çekiniyordu.

"Barin al hadi beni kucağına yoksa öleceğim!" Binbaşı onu ikaz edince hemen kucağına aldı.

"Kızma canım aldık işte. Hani sen benim kucağıma layık değildin!" Çağın kahkaha attı. Barin binbaşını mı seviyordu? Savaşa mı geldik evlilik programına mı belli değil. Önce Erna'lar şimdi ise bunlar.

"Susta hastaneye götür beni!" Gülmemek için kendimi zor tuttum. Onlar önden gitmeye başladı.

"Yenge gülebilirsin artık." Çağın'a baktım. "Biz bir haftadır bunlara gülüyoruz. Bu ikisinden çok iyi olacak." Yeni bir şey değildi.

"Barin seviyor muydu?"

"Evet çok seviyor. Üç aydır söyleyemiyordu. En sonunda dayanamayıp herkesin içinde azarladı."

"İşte buna gülerim." Diyip kahkahayı bastım. "Bu arada hiç adam sağ kalmamış ya! Keşke biri sağ kalaydı işe yarardı."

"Olmayınca olmuyor yüzbaşım." Yine gülmüştü.

"Çağın sen neden her şeye gülüyorsun."

"Yüzbaşım Semen buna gülüşün çok güzel demiş. O da o günden beri gülüyor." Doruk bunu yüzünü buruşturup söylemişti.

"Cidden mi?"

"Ne yapayım gülüşümü ondan eksik etmek istemiyorum."

"Semen'in olduğu yerde gülsen iyi edersin. Hadi artık gidelim." Geldiğimiz yoldan dikkatli bir şekilde ilerledik. Binbaşı ve Barin önümüzde laf dalaşı eşliğinde gidiyordu.

"Ben sana eninde sonunda bana muhtaç kalacaksın demiştim."

"Sen susmak denir bilmez misin asker!"

"Maalesef fabrika çıkışı böyle. Nasıl kız kucağım rahat mı?" Çağın eliyle ağzını kapattı. Diğerleride aynı durumdaydı.

"Gülmeyin!" Binbaşı kızınca hepsi mum gibi oldu. "Taş gibisin sende!" Dedikten sonra ne değinin farkına varmıştı. Utanıp Barin'in kucağına sindi. Zaten kan kaybettiği için halsizleşmeye başlamıştı.

"Binbaşı yarana baskı uygula yoksa çok kan kaybedersin." Dediğimi yaptı. Yolumuza devam ettik.

Binbaşı hastaneye gelene kadar dayanamamış ve bayılmıştı. Hastaneye getirince direk ameliyata alınmıştı. Çok kan kaybettiği içinde Barin ona kan vermişti. Tıpkı bizim gibi kan grupları aynı idi.

Loading...
0%