Yeni Üyelik
16.
Bölüm

Savunmasız

@semaabakar

"Seni çok seviyorum kahve gözlüm." Sonra alnımdan öptü. "Her zerreni yüreğimde sarıp sarmalayıp sevmek istiyorum." Allah'ım bana kal geldi resmen. Onu kendimden uzaklaştırdım. Benden bir cevap bekliyordu. Tokatı suratına indirdim.

"Birde edepliyim diye geziyor edepsiz ne olacak! Sen nasıl benden izin almadan bunu yaparsın!" Yere sert basa basa binadan çıktım. Aslında kahve gözlüm demesi çok hoşuma gitmişti. Sadece ona bu fırsatı vermek her defasında aynısını yapacağı anlamına gelirdi. O yüzden çok sert olmasa da bir tokat atmıştım.

"Yav bunun edebsizlikle ne alakası var alt tarafı öptüm. Hem ilk sen beni öptün." Arkamı dönüp sen ciddi misin bakışları attım.

"Bir de hala öptüm diyor! Yürü daha operasyona gideceğiz!" Önüme dönüp devam ettim.

"Komutanım siz yüzbaşını öptünüz mü?"

"Lan! Sizin burada ne işiniz var?" Olduğum yere çakıldım. Yakalanmıştık. Artık herkes bu durumu biliyordu. Ne vardı sinirlerime hakim olup beni öptüğünü bağırmasaydım. Akıl başa sonradan gelirmiş.

"Yüzbaşım operasyona zırhlı araç ile gidiyoruz. Sizi almak için geldim. Üsteğmenin aracını karargahtan alacaklar. Zaman kaybı olmasın diye böyle yaptık." Buna daha çok sinirlendim. Üzerimde elbise ayağımda topuklu göreve gidiyorum.

"Manyak mısınız siz ya! Üzerimde elbise ile operasyona mı gideceğim ben! Ayakkabıları söylemiyorum bile!"

"Yol üzerinde değiştirirsiniz yüzbaşım." Barin'e gözlerimi devirdim.

"He sen çok biliyorsun." Gidip araca bindim. Arkamdan onlarda geldi. Üsteğmen ellerinde gelirken araca bıraktığımız kıyafetlerle geldi.

"Yüzbaşım siz şimdi bizim yengemiz mi oldunuz?"

"Kes sesini Çağın!"

"Emredersiniz yüzbaşım." Bağırmam onu korkutmuştu.

"Bunu birinden duyarsam seni sürgün ederim!" Onu işeret parmağımı sallayarak uyarmıştım.

"Tamam yüzbaşım aramızda sır."

"Hala sır diyor siz bana kafayı yedirtirsiniz!"

"Komutanım dinleme cihazı açıktı kapatalım mı?" Bir hışımla üsteğmene döndüm. Hiç bir şey olmamış gibi cihazı çıkarıp Barin'e verdi.

"Bunu bilerek yaptın." Bu hareketi beni dumura uğrattı.

"Evet bilerek yaptım. Cihazın başında binbaşının olduğunu biliyordum. Herkes yerini bilmeli. Ben ömrüm boyunca aradığım sevdamı bulmuşum gereksiz insanlar yüzünden elimden kayıp gitmesine izin vermem."

"Komutanım siz harbi aşıksınız."

"Zevzeklik yapıp yengeni utandırma Çağın."

"Siz ne diyorsunuz ya! Ben sana evet dediğimi hatırlamıyorum."

"Bu evet demeyeceğin anlamına gelmiyor kahve gözlüm."

"Sınırlarını koru üsteğmen!" Onu uyardım.

"Sen emret ben susarım kahve gözlüm." Ağzına gizli bir fermuar çekti.

"Yüzbaşı diyeceksin üsteğmen!"

"Ay bunlar çok güzel oldu ya!"

"Erna?"

"Efendim yüzbaşım"

"Başka kim var?"

"Bende buradayım yüzbaşım."

"Doruk sen binbaşının birliğinde değil miydin?"

"İstifa ettik yüzbaşım. Hep üsteğmenim de yeniden sizin birliğinizde."

"Buna ne zaman karar verildi?"

"Sizin yaptığınız planı general çok beğendi. Geçen operasyonda ki birliği albay ve binbaşı bozduğu için sinirlendi. Ekstra olarakta benide sizin birliğinize gönderdi. Benim yerime de yeni bir teğmen daha geldi. Zaten bundan öncede birliklerimiz bu şekildeydi. Binbaşının ısrarı üzerine değiştirilmişti."

"Semen nerede?"

"Ah! Yüzbaşım beni Semen'imden ayırdılar. Binbaşı onu aldı geri alamadık. Çok dertliyim çok!" Hepsi gülmeye başladı.

"Binbaşı birliği ile birlikte operasyon için yola çıktı mı?"

"Evet onlar önden çıktılar. Sizin planı çoğaltıp bana verdi. Çantamdan çıkarıp vereyim mi yüzbaşım?"

"Ver Erna." Planı çıkarıp verdi. Planı inceledim. "Bu benim yaptığım plan değil! Nasıl böyle bir hata yaparsınız!" Sert çıkıştım.

"Binbaşı bana bu planı verdi yüzbaşım."

"Ne yapmaya çalışıyor bu kadın! Doruk aracı karargaha sür yedek planı alacağım. Biriniz arayın binbaşını yolda beklesinler. Kendi kafasına göre hareket etmesin. Saçmalık resmen saçmalık! Göz göre göre nasıl böyle bir hata yapar! Askerleri tehlikeye atıyor!"

"Ben binbaşına haber vereceğim yüzbaşım."

"Tamam Çağın."

"Neden bu kadar sinirlendin yüzbaşı?" Planı ona çevirdim.

"Bak üsteğmen bu plana göre hareket edersek direk adamlara kendimizi hediye ederek sunarız. Ben dün gece her yeri detayına kadar inceledim. Binbaşı bu planı uygularsa askerlerimiz zarar görür."

"Bunu albaya bildirmemiz gerek. Binbaşı bizi dinlemeyecektir."

"Operasyonu takip etmek için bu gece karargahta olacak. Yanına uğrar durumu anlatırız üsteğmen." Karargaha geçtik. Odamdan yedek planı aldıktan sonra üzerimi değiştirip albayın yanına uğradım. Gerekli uyarıyı yapıp araca gittim. Sonrada yola çıktık. Albayın uyarısı üzerine binbaşı bizi yolda beklemişti. Yanlarına gelince yola devam ettiler.

"Umarım her şey yolunda gider. Binbaşı öfkesinden hata yapmaz."

"Neden daha önce hata mı yaptı Çağın?"

"Evet yüzbaşım geçtiğimiz sene albay ile anlaşmazlık yaşadı ve operasyon yattı. Üstelik kolundan da vuruldu."

"Kendi hatasını kendi çekmiş."

"Yüzbaşım yirmi dakika sonra orada olacağız."

"Tamam Doruk. Hazırlıkları yapmaya başlayalım. Hepiniz çelik yeleklerinizi üzerinize giyin. Baretleride kafamıza takacağız. Ne ile karşılaşacağımızı bilmiyoruz. Sayıları azda olabilir çokta. Kendinizi riske atacak hareketlerde bulunmayın. Unutmayın siz iyi olmadığınız sürece bu vatanı kuruyamayız. Sizlerde bu vatanın evlatlarısınız kendinizide korumalısınız."

"Emredersiniz yüzbaşım." Üsteğmenin hayran hayran bakışları eşliğinde çelik yeleğimi giydim. Çağın onu dürtünce oda yeleğini giydi. Araçtan inip hizaya geçtik. Binbaşı ve birliğide araçtan inip hizaya geçti. Sonra binbaşı karşımıza geçti.

"Bu görev benim planıma göre işleyecek. Hiç biriniz albaya bu konuda tek kelime etmeyecek. Burada rütbesi en yüksek benim o yüzden bu bir emirdir!" Sabır çekip öne çıktım.

"Emirlerinizi ve rütbenizi kendinize saklayın binbaşı. Ben ve birliğim albayın bilgisi dahilinde olan plana göre hareket edeceğiz. Sizin birliğinizi tehlikeye atmanıza göz yummam. Eğer beğenmiyorsanız zırhlı araçlar gördüğünüz üzere buradalar girer içine oturursunuz. Şuan rütbeniz umrumda bile değil! Hadi askerlerim önümüzde zorlu bir yol var. Hepinize başarılar diliyorum. Işığın yoğun olduğu yere yaklaştığımızda hepiniz dağılacaksınız. Hiç bir şey sizin canınızdan değerli değil. Yolunuz açık olsun."

"Sağol yüzbaşı!"

Ay ışığında ilerlemeye başladık. Işığın yoğun olduğu yere gelince sağ kanattan ve sol kanattan olmak üzere ayrıldık. Alanın etrafını sardığımıza emin olduktan sonra komutu verdim. Bir kaç tane el bombası attım. Ardından öne doğru ilerlemeye başladım. Bu sırada çatışmada başlamıştı. Biraz daha ilerledikten sonra bir ağacın arkasına geçtim. Silahımı ateşlemeye başladım.

Şarjör bitince yenilemek için ağacın arkasına çöktüm. Yeni şarjörü takıp ayağa kalktım. Ardından kafama darbe aldım. Ağaca tutunup ayakta kalmaya çalıştım ama bir darbe daha alınca gözlerim karardı ve düştüm.

Başımda hissettiğim ağrı ile gözlerimi açtım. Nasıl olurda böyle bir duruma düşerdim anlamıyorum. Yerden destek alarak ayağa kalktım. Biraz zor olmuştu. Etrafı incelemeye başladım. Burası, burası operasyon düzenlediğimiz yer değildi.

El fenerini almak için elimi cebime attım yoktu. Tüm ceplerime baktım. Hepsi boştu. Üstelik ceketimide yoktu. Botumu çıkarıp altından telefonu ve bıçağı aldım. Telefon çekmiyordu. Çeken bir yer bulsam iyi olacaktı. Ay ışığında görebildiğim kadar ilerledim.

Telefondaki saate göre yirmi dakikadır yürüyordum. Ne telefon çekiyor ne de bir yol bulabildim. Nasıl böyle bir yere gelirdim ben. Gafil avlanmıştım. Sinirle ayağımı savurdum. Taşa vurmuştum. Başımdan kaynar su dökülmüş gibi oldum. Tamam, tamam sakin olacağım. Şuan bağırmayacağım. Askerlerimin ne durumda olduğunu bilmiyorum. Yanlış bir hareketim sorun çıkarabilir. Sakin kalmalıyım. Aksayarak yürümeye devam ettim.

En nihayetinde bir yol bulmuştum. Şimdi yolda dikkatli bir şekilde ilerliyorum. Ayağımın ağrısıda geçmişti. Araç sesi duyunca yol kenarındaki çukura saklandım. Araç geçip gitmek yerine yolda durdu. Aracın kapılarının açılma sesini duydum. Olduğum yere daha çok sindim.

"Abi bu adamlar bize yamuk yapmasınlar. İstediğimiz mühimmatı getirmezlerse olası bir baskında mağlûp oluruz."

"Bize yan yapacaklarını sanmıyorum. Eğer yan çizerlerse asker felan dinlemem şehre iner basarım dükkanlarını."

"Abi neden bu ormanı seçtik biz?"

"Diğer ormandaki örgüt üyelerine baskın olmuş. Aralarından bir kaç tanesi kaçmayı başarmış. Üsteğmen ele başını kafasından vurup öldürmüş. Elinde kalan adamlar yerimizi öter diye bu ormanı seçtim."

"Bu üsteğmen fazla olmaya başladı. Yüzbaşı yanarak öldü diye bizim ele başının oğlunuda öldürmüş." Ben öldüm mü? Yoo ölmedim. Peki ölen kimdi? Sonra bir araç daha geldi.

"Mühimmatları araca yerleştirin sonra Çemikari yaylasına geçeceğiz. Ele başımız Cemşit Hazo oraya geçmemizi emretti. Diğer örgütlerde oraya gelecek. Yarın akşam saat dokuzda bir toplantı yapıp Pervari de belirli alanlara dağılacağız."

"Emredersiniz efendim."

Mühimmatları diğer araca koyduktan sonra iki araçta geldikleri yönde geri gittiler. Çok önemli bilgiler edinmiştim. İş şimdi yolu bulup ilerlemekteydi. İkinci aracın geldiği yönde ilerlemeye devam ettim. Zaten o yönde ilerliyordum. Bu adamlar şehirden geldiklerine göre bu yol beni bir yerlere çıkaracaktı.

Artık ayaklarımda yürecek güç kalmamıştı. Yolun kenarından ilerlediğim için herhangi tehlikeye karşı hemen saklanabilirdim. Daha fazla yürüyemeyeceğimi anlayınca ormanlık alana girip bir ağacın altına oturdum. Çekip çekmediğine bakmak için cebimden telefonu çıkardım. Çok şükür artık çekiyordu. Vakit kaybetmeden albayı aradım.

"Albay benim yüzbaşı."

"Yüzbaşı bize senin öldüğün bilgisi geldi."

"Hayır albay ölmedim. Birisi beni bayıltıp ormanda bir yere bırakmış. Cephanelerim ve cekefim yok. Büyük ihtimalle o yüzden öldüğüm sanıldı."

"Yüzbaşı konum bildir."

"Ben şuan nerede olduğumu bilmiyorum albay."

"Tamam telefonu kapatma sinyalden nerede olduğunu öğreneceğiz."

"Tamam albay kapatmıyorum."

"Sen iyi misin yüzbaşı yaralı bir yerin var mı? Ambulans göndermemize gerek var mı?"

"Ben iyiyim albay. Başım kanıyor ama ciddi değil. Ekip göndermeniz yeterli olacak."

"Tamam yüzbaşı sen şuan bulunduğun yerden ayrılma. Etrafından gelebilecek tehlikelere karşı gözlerini açık tut. Ben en kısa zamanda bir ekip göndereceğim."

"Albayım çok önemli bilgiler edindim. Dünya hali ne olacağı belli olmaz. Asıl ele başları Cemşit Hazo yarın akşam saat dokuzda Çemikeri yaylasında toplantı yapacakmış. Tüm örgüt üyeleri o yaylada olacak. Ben mühimmat alış verişlerine şahit oldum. Yeterli ekip ile yarın akşam orada olmanız gerekiyor."

"Yüzbaşı bu bilgiler çok değerli. Her koşulda başarılı olduğun için sana teşekkür ediyoruz. Yerini tespit ettik telefonu kapatabilirsin. Yola çıkmamaya özen göster."

"Emredersiniz albayım." Telefonu kapatıp yere bıraktım. Kafamı ağaca yaslayıp gökyüzüne baktım. Gün yakında ağaracaktı.

Gün doğarken nerede olacağımızı hiç bir zaman kestiremiyorduk. Vatanı korumak mevzu bahis olunca dağlar evimiz, otlar yatağımız oluyordu.

Kulaklarıma ayak sesleri dolmaya başladı. Yerimden kalkmadan etrafı kolaçan etmeye başladım. Bir şey bulamayınca sürünerek ağacın diğer tarafına geçtim.

"Oğlum hani yüzbaşı uyanmazdı. Saatlerdir arıyoruz halen bulamadık."

"Bu ormandan çıkış bulamayacak. Zaten askerler gitti. Yüzbaşının öldüğüne emin oldular."

"Üsteğmen bozuntusunu sürükleyerek götürdüler. Yazık yüzbaşının gözünün önünde yanarak öldüğünü sanıyor."

"Ne acıyorsun lan şu adama. Senin kardeşini öldürdü bu adam. Onun için bu az bile. Daha çok acı çekecek."

"Ona en büyük acıyı yüzbaşı ile evlenerek vereceğim. O kadın benim olacak."

"Sonra hayal kurarsın önce bulalım."

"Diğerlerinin yanına geri gidelim belki onlar bulmuştur."

"Tamam hadi gidelim." Onlar gidince tuttuğum nefesi geri bıraktım. Üsteğmen ben daha ölmeden acımı çekiyordu. Bu koskoca ormanda savunmasız kalmıştım.

Sonra aklıma Tibet geldi. Bu haber ona çoktan ulaşmış olmalıydı. Aramak için telefonu bıraktığım yerden almam gerekiyordu. Kalkıp bıraktığım yere geçtim. Eğilip telefonu aldım. Tamam geri kalkacakken kolumdan tutuldu.

"Bizim minik fare buradaymış."

Loading...
0%