Yeni Üyelik
22.
Bölüm

Tanıdık Ses

@semaabakar

Ondan uzaklaşıp kalktım.

"Edepsiz!" Oturma odasının kapısına yöneldim.

"Kahve gözlüm sen yine bana edepsiz dedin! Evlendik biz seninle!" Elimle sus işareti yaptım.

"Sus, sus bağırma. Ayrıca darlama beni Altaner!" Banyoya girip elimiz yüzümü yıkadım ardından odama gidip üzerimi değiştirdim.

"Günaydın kızım."

"Günaydın dedecim" geçip boş yere oturdum. Sonra Altaner de gelip yanımda ki boş yere oturdu. Elini elimin üzerine bıraktı. Kafamı kaldırıp gözlerine baktım. Göz kırpıp kahvaltı yapmaya başladı.

Kahvaltımız bittikten sonra işe gitmek üzere evden ayrıldık. Düğün yerini organizasyonu hepsini albay halledecekti. Düğünde bizimkiler dışında herkes asker olacaktı.

"Düğünde bizimkileri güvenli bir yerde tutmalıyız."

"Tibet polis arkadaşlarını ayarladı bunun için. Sivil poliste olacak düğünde."

"Siz abla kardeş çok iyi işler çıkarıyorsunuz kahve gözlüm."

"Teşekkür ederiz. Yüzükler parmağımızda kalacak mı?"

"Evet kalacak albayın bunu sorun edeceğini sanmıyorum. O takıya tokaya takılmaz. Herkes bilsin seni ne kadar çok sevdiğimi."

"Merak etme sayende biliyorlar."

"Herkesin önünde sevgilim diyen sendin kahve gözlüm nasıl suçlu ben olurum."

"Gözlerin aklımı kaybetmeme sebebiyet veriyor."

"Sen baya romantiksin. İlk başta gördüğüm asi kız yok."

"Sana karşı duvarlarım olsun istemiyorum. Her şeyi göze alarak yanımdasın. Bu kadarını sana çok görmemeliyim."

"Benim için kendin gibi olmaktan vazgeçme. Ben seni seviyorum. Halini ve tavırlarını değil."

"Nasıl bu kadar çok sevebiliyorsun."

"Gülünce kısılan gözlerin ve yanağında beliren çukur beni sana bağlayan. Doğum lekesini unutmamakta lazım."

"Peki ya kalbim?"

"O zaten benim."

Elini tuttum ve " senin kalbinde benim" dedim. Elimin üzerini öptü.

Karargaha giriş yaptık.

"Yüzbaşım size kargo gelmiş." Altaner'e baktım.

"Benim böyle bir şeyden haberim yok."

"Sen kargoyu bana ver içine bakacağım." Görevli kargoyu ona verdi. Yere bırakıp diz çöktü. Sonra paketi açtı. İçinde erik vardı. Gözlerimi eriklerden alıp etrafı incelemeye başladım. Karargahın dışında hiç kimse görünmüyordu.

"Bunu kim getirdi?"

"Bir tane kurye getirdi yüzbaşım."

"Çek ellerini ondan! Bu erikleri ne yapıyorsan yap. Hepsi senin olsun. Hadi üsteğmen gidiyoruz." İlerledim ona da kalkıp yanıma geldi.

"O adam mı gönderdi?"

"Evet o adam. Erik aldığımız gün oradaydı ya öyle öğrendi."

"Elime geçsin ben biliyorum ona yapacaklarımı!"

"Sonunda ölecek merak etme."

"Albay bizi bekliyor olmalı."

"Tamam çıkarız yanına önce iştima alanına gidelim." Birlikte iştimaya gittik. Bir tane kadın ve çocuk vardı.

"Anne bende onlarla oynamak istiyorum." Çocuğa baktım. Askerlerin oyun oynadığını sanıyordu. Yanına yaklaştım. Onunla aynı boya gelmek için çöktüm.

"Sende mi şınav çekeceksin?"

Çağın hemen lafa atıldı "yüzbaşım insaf yahu o daha çocuk." Ben sana şimdi göstereceğim çocuğu. Kalkıp karşısına geçtim.

"Yat asker!"

"Anlamadım yüzbaşım?" Bön bön yüzüme baktı.

"Yat şınav çekeceksin!" Dediğimi yapıp yere yattı. "Hadi sende abinin sırtına bin bakalım." Çok mutlu olmuştu koşup Çağın'ın sırtına bindi.

"Barin çocuğu tut düşmesin."

"Emredersiniz yüzbaşım!" Onların yanına geçip çocuğu tuttu.

"Çağın çocuk sana dur diyene kadar şınav çekeceksin.Sakın çocuğu düşürme!"

"Emredersiniz yüzbaşım!" Arkamı dönüp binaya ilerledim.

"Bu biraz ağır oldu. Çocuk baya kilolu." Güldüm.

"O bunu hak etti. Birazdan yorulup yere yağılır zaten."

"Sen bilirsin yüzbaşı karım." Gözlerim kocaman oldu.

"Bunu herkesin içinde söylemezsin umarım."

"Sağım solum belli olmaz yüzbaşı karım."

"Sağına soluna dikkat et üsteğmen kocam."

Önüme geçip "bir tane öpeyim mi?" Dedi. Kaşlarım havalandı.

"Edepsizlik yapmıyorum diyorsun sonra!" Omuzuna bir tane vurup yanından geçtim.

"Tamam kızma yüzbaşı karım."

"Karım mı?" Binbaşı bizi duymuştu. Arkamı dönüp onu inceledim.

"Evet binbaşı, hafta sonu nikah yaptık. Önümüzde ki hafta sonu da burada düğünümüz var." Dumura uğramıştı. Ne duyduğunu anlamlandırmaya çalıştı.

"Komik değildi yüzbaşı."

"Şaka yaptığımı düşündüren ne?"

"Üsteğmen iki günlük tanıdığı biri ile evlenmez." Nasıl bu kadar emin olabiliyordu.

"Yüzbaşı karım şaka yapmadı binbaşı. Ben onu yıllardır tanıyorum. Aslında iki günlük bile tanısam onunla evlenirdim." Dedikten sonra parmağını gösterdi. "Bu da evliliğimizin nişanesi." Ayaklarıyla yeri döve döve gitti. Bizde albayın yanına çıktık.

"Gelin çocuklar oturun." Karşısına geçip oturduk. Ellerimizi inceledi. "Evlilik içini halletmişsiniz. İkiniz içinde hayırlı olsun." Dedikten sonra bir dosya çıkardı. "Hafta sonu düğün için açık bir mekan ayarladık. Saat sekizde başlayacak. Garsonundan aşçısına kadar hepsi asker olacak. Her yeri kamera ile gözetim altında tutulacak. Aileleriniz içinde koruma askerler ayarlamalıyız."

"Kardeşim komiser olduğu için sivil polisleri ayarladı albayım."

"Tamam o zaman o konu halledilmiş oldu. Tüm hazırlıklar mekanda yapılacak. Dışarıdan hiç bir yabancı içeriye alınmayacak." Elindeki dosyayı bana uzattı. "Dosyada her detay var incelemenizde fayda var."

"Tamam albayım."

"Bir hafta boyunca her şey normalmiş gibi görevinize devam edeceksiniz."

"Albayım biz Ankara'ya giderken bizi takip etmiş. Durduğumuz bir markette Algın"a yaklaşmaya çalıştı. Gece de nişancı tutmuş. Kolaylıkla ortada gezebiliyor. Maskesi olduğu için kimse yüzünü bilmiyor."

"Algın'a yaklaşmaktan geri durmaması düğünde de orada olacağı anlamına geliyor."

"Evet albayım bu ihtimali yükseltiyor."

"Albayım benim silah işi ne oldu?"

"Yüzbaşı senin silahı üzerinden düşürdük. Yeni silahın da geldi." Telefonu alıp silahı getirmeleri için aradı. "Silahını aldıktan sonra görevine devam edebilirsin yüzbaşı. Bir ihbar almıştık oraya gidebilirsiniz. Göz önünde olmaya devam et."

"Emredersiniz albayım!"

Silahımı aldıktan sonra üsteğmen ile ihbarın geldiği yere gittik. Bir galerinin otoparkından araba çalınmıştı. Yol üzerinde kalıyordu.

"Araba üç gün önce çalınmış. Kameraları bu süreçte hiç incelemedik. Arıza olduğunu görünce bakalım dedik. Maskeli bir adam alıp gitmiş arabayı."

"Bu o!"

"Evet bu o. Albay o yüzden bizi yönlendirdi. Kamera kayıtlarını görmek istiyorum."

"Tabi ben size hemen gösteriyorum." Peşinden gittik. Kamera kayıtlarını açıp bilgisayarı önümüze bıraktı. Adam çok profesyonel hareket ediyordu. Bu o adam olamazdı.

"Üsteğmen bu adam o olmaz. Baksana çok rahat hareket ediyor."

"Evet öyle yüzbaşı. Üstelik senin yanına geldiğinde üzerinde bu kıyafetler yoktu. Boyunu net göremiyoruz." Görüntüyü durdurup ellerini inceledim.

"Bahsettiğim dövmeler elinde yok. Bak elleri detaylı görünüyor."

"Sildirmiş olma ihtimali yüksek yüzbaşı."

"Sildirse bile hemen iyileşmez ki."

"Haklısın bu adam başkası. Kamera kayıtlarını biz alıyoruz. Arabanızı bulup size geri teslim edeceğiz." Oradan ayrılıp tekrar karargaha geçtik. Üsteğmen odasında işi olduğu için yanımdan ayrıldı. Bende odama girdim.

Dört kere dönüp baştan bakmıştım kamera kayıtlarına ama herhangi bir şey bulamamıştım. Kapım çaldı.

"Gel!" Bir asker içeri elinde çiçekle girdi.

"Yüzbaşım bu çiçek size gelmiş."

"Masaya bırakıp çıkabilirsin." O gittikten sonra kalkıp çiçeğe baktım. Üzerinde bir not vardı.

'Sana beni çok bekletmemeni söylemiştim hırçın prensesim' notta bu yazıyordu. Çekmeceden çakmak alıp sinirle karargahtan çıktım. Daha sonra çiçeği yere attım ve ateşe verdim. Beni gördüğüne emindim. Notunu da paramparça edip yanan çiçeklerin üzerine attım.

"Algın iyi misin?" Binbaşı yanıma geldi.

"İyiyim sorun yok."

"Kimden gelmiş o çiçek." Olayları bildiğinden emindim.

"O adamdan gelmiş. Bende yaktım."

"Üsteğmenin haberi var mı bu durumdan?" Bunu imalı bir şekilde söylemişti.

"Evet var. Bak hatta geliyor." Arkasını işaret ettim.

"Kahve gözlüm üzerine ateş püskürecek yanıma gel lütfen." Dediğini yaptım.

"Bu bugün ikinci oldu Altaner. Bu adamın durmaya niyeti yok!" Öfkeme yenik düşüyordum.

"Sakin ol kahve gözlüm eninde sonunda onu yakalayıp olması gerektiği yere göndereceğim. Mesai saatimiz bitti zaten artık çıkalım. Evimize gidelim kahve gözlüm."

"Gidelim." Çiçek yanıp bitmişti zaten. Oradan uzaklaştık.

Arabaya binip eve gitmek üzere karargahtan ayrıldık.

"Yol üzerinden tatlı alalım mı kahve gözlüm?"

"Olur alalım."

"Tamam birlikte iner bakarız. Orada karar veririz ne alacağımıza."

"Tamam üsteğmen kocam." Sırıttım.

"Benim güzeller güzeli yüzbaşı karım." Yolda gördüğümüz bir tatlıcı da durduk. Birlikte inip tatlıcıya girdik. Tezgahtaki tatlı türlerini incelemeye başladık.

"Ne alalım kahve gözlüm?"

"Herkesin yiyeceği bir şey alalım."

"O zaman baklava alıyoruz."

"Tamam alalım." Bir kilo tatlı aldıktan sonra dışarı çıktık. Dükkanın önünden geçerken onun sesini duydum.

"Sana takip etmeni söyledim!"Hızla arkamı döndüm. Bu oydu. Onu gördüğümü fark edince koşmaya başladı. Bende peşinden koşmaya başladım.

"Dur!"

"Algın dikkat et!" Üsteğmen arkamdan bağırıyordu ama durmadım. Onu yakalamadan durmaya niyetim yoktu.

"Dur dedim sana dur!"

"Ah benim hırçın prensesim peşimden mi koşuyorsun!"

"Dur dedim sana şerefsiz!

"Kalbimi kırıyorsun o nasıl kelime hırçın prensesim."

"Hay ben senin!" Sinirden önümü göremeyince ayağım takıldı ve düştüm. Elim parçalanmıştı. Çok kötü kanamaya başladı.

"Hırçın prensesim iyi misin?"

"Lan sanane benim karımdan lan!" Üsteğmen silahını ateşleyip onu kolundan vurdu.

"Seni bu adamla evlendiğine pişman edeceğim hırçın prensesim." Altaner bir kere daha silahını ateşledi. Bu sefer denk gelmemişti. Yanıma gelip diz çöktü. O adamda fırsat bilip kaçtı.

"İyi misin kahve gözlüm?" Elimi gösterdim. Cebinden mendil çıkarıp sardı.

"Onu yakalayamadım."

"Sorun değil elbet yakalayacağız canını sıkma."

"En ufak korkusu yok. Resmen gözü dönmüş."

"Sana bakan gözlerini yerinden çıkaracağım sen merak etme." Sarıldım. "Bi gidemedik evimize."

"Bir dakika ya sen sürekli evimize gidelim diyip duruyorsun. Ben size gelmiyorum ki!" Ayağa kalktım. Arabaya ilerlemeye başladık.

"Senin haberin yok ben teyzem ile konuştum bugün seninle başbaşa olacağız."

"Bana sordun mu benimle başbaşa kalmak istiyor musun diye?"

"Sormadım da sen istemiyor musun?"

"Şu durumda ailemi yalnız bırakmak istemiyorum."

"Koruma ayarladık. Evin etrafına yerleştirdik merak etme."

"Tatlıyı neden aldın?"

"Akşam yemeğinden sonra bana geçeceğiz. Seninle birlikte zaman geçirmek istiyorum. Seninle film izlemek, kitap okumak ve dans etmek istiyorum."

"Dans mı? Ben dans etmeyi bilmiyorum ki?"

"Ben sana öğreteceğim."

"Ayağını feda etmeye hazır mısın?"

"Ömrümün sonuna kadar."

Eve gittiğimizde yemekler hazırdı. Ellerimizi yıkayıp direkt masaya oturduk. Hep birlikte çok güzel bir akşam yemeği olmuştu. Kocaman bir aile. Daha sonra ise çay fastına geçtik.

Çaylarımızı içtikten sonra Altaner'in ısrarı üzerine onun evine geçtik. Hiç utanması yoktu. Başbaşa kalmak istiyoruz diyip beni kolumdan sürüklemişti. Şimdi ise oturma odasında oturmuş onun gelmesini bekliyordum. Film izleyecektik alt tarafı neden bu kadar uzatmıştı ki!

"Altaner bu sadece film!"

"Geliyorum karıcım." Elinde mısırlar ve içeceklerle geldi.

"Ne gerek vardı bunlara neden yordun kendini."

"Hayır yorulmadım aksine çok enerji doluyum."

"Peki sen bilirsin." Elimdekileri sehpaya bırakıp ışıkları söndürdü. Ardından yanıma oturup filmi açtı. Birlikte film izlemeye başladık. Romantik komedi açmıştı.

Film çok güzel geçmişti. Aslında Altaner ile film izlemek çok güzeldi.

"Sıra dans etmeye geldi kahve gözlüm."

"Ama nen bilmiyorum buna sana söylemiştim." Müziği açtı. Bu konuda çok ciddiydi. Üzmek istemediğim için ona eşlik etmeye karar verdim. Yanıma gelip elini belime sardı. Diğer eli ilede elimi tuttu.

"Elini omzuma bırak kahve gözlüm. Gerisi gelecek emin ol. Sadece müziğin ritmine bırak kendini." Dediğini yaptım. Haklıydı her şey müziğin ritmine bağlıydı. Ayağını hareket ettirince bende hareket ettirdim. Keşke ettirmeseydim. Ayağını ezmiştim.

"İyi misin özür dilerim." Mahcup olmuştum.

"Sorun yok sevgilim ben iyiyim dans etmeye devam et." Dediği gibi devam etmiştim.

Müzik bitince ondan ayrıldım. "Bu kadar yeterli yoruldum."

"Tamam kahve gözlüm. Çok yorgun değilsen seninle kitapta okumak istiyorum."

"Olur okuyalım." Gidip kitap getirdi. Koltuğa uzanıp yanını işaret etti.

"Gel hadi böyle okuyacağız."

"Ama sığmayız ki!"

"Sığarız sen gel." Yanına uzandım. "Sevgisi yüreğine ağır gelmeye başlamıştı. Yıllardır sevdiği kıza duygularını anlatamamak onu mağrur bir kaleye çeviriyordu. Duyguları tüm hayatını esiri altına almışken duygusuz biri gibi hareket etmek onun için oldukça zordu." Sesi çok etkilemişti. Şiir okur gibi kitap okuyordu. Bir müddet daha okumaya devam etti. Ardından kitabı bırakıp bana sarıldı.

"Seni çok seviyorum kahve gözlüm."

"Seni çok seviyorum Altaner."

Loading...
0%