Yeni Üyelik
30.
Bölüm

Unutkan Baba

@semaabakar

Binbaşı ameliyattan sağ salim çıkmayı başarmıştı. Bu süre zarfında Barin dört dönmüştü. O gerçekten seviyordu.

"Algın artık gidelim kendini çok yoruyorsun!"

"Sen şimdi bana kızdın mı?"

"Evet kızdım."

"Seni bebeğime şikayet edeyim de gör gününü!"

"Yok! Yok valla kızmadım." Arkamı dönüp ilerlemeye başladım. "Ya vallahi kızmadım!" Birde vallahi diyor. Yatacak yeri yok. Adımlarımı hızlandırdım. "Ah!" Bir hışımla ona döndüm. Yere düşmüştü. Koşup yanına çöktüm.

"Özür dilerim, özür dilerim sadece uğraşmak istemiştim. Çok özür dilerim. İyi misin nerene ne oldu?" Onu incelemeye başladım. Ben onu incelerken gülmeye başladı.

"Şaka yaptım kahve gözlüm bir şeyim yok." Yüzüne tokatı indirdim.

"Salak herif! Öldüm lan sana bir şey oldu diye!" Yerimden kalkıp onu arkamda bıraktım. Bu yaptığı hiç komik değildi. Zaten bu aralar çok duygusaldım. Ağlayarak dışarı çıktım. Tibet'in yanında zaten bizimkiler vardı. Arabaya binip eve geçtim.

Eve geldikten sonra duş alıp odaya geçtim. Biraz uyuyup sakinleşmekte fayda vardı. Fevri davranmıştım. Ama elimden gelen bir şey değildi. Çok korkmuştum. Zaten sürekli olarak baskı altındaydım.

"Kahve gözlüm uyuyor musun?" Cevap vermedim. Gelip yanıma uzandı ve sarıldı. "Sen haklıydın. Yaptığım şey için özür dilerim." Sustum. Konuşacak bir şeyim yoktu. "Tamam konuşmayalım hadi uyu sen. Tibet akşam taburcu olacakmış. Uyandığın zaman gideriz." Öfkem yüzünden kardeşimden haberim yoktu. İç çektim. "Sen ağlıyorsun! Benim yüzümden ağlıyorsun! Yemin ederim seni üzmek için yapmadım. Kafama tüküreyim!" Yüzümü ona döndüm. Elimi yüzüne koydum.

"Canın çok yandı mı?" Avcumun içini öptü.

"Değen el senin olduktan sonra gerisinin bir anlamı yok. Dövsen de kabulüm sövsen de. Yeter ki gelen senden olsun."

"Özür dilerim bi anlık sinirle vurdum sana." Alnımdan öptü.

"Sorun yok kahve gözlüm. Hadi uyu akşam Tibet'i çıkartacağız." Ona sarılıp gözlerimi kapattım.

Akşam uyandıktan sonra hastaneye geçmedik. Dedemler yanında olduğu için alıp geleceklerdi. Onun yerine eve geçip hazırlık yaptım. Tibet'in sevdiği yemekleri ve tatlıları da yaptım. Eminim geldiğinde soracaktı.

İşlerim bitince oturma odasına geçip oturdum. Gül abla biraz rahatsızdı. Onu yalnız bırakmamak adına Altaner yanında kalmıştı. Bugün yaşadığımız durum kendimi mahcup hissetmeme neden oluyordu. Özür amaçlı olarak ona bir şey yapmam gerekiyordu. Şuan dışarı çıkamayacağım için Çağın'dan rica etmek en mantıklısıydı.

"Efendim yüzbaşım." İlk çalmasına açmıştı.

"Çağın müsait miydin?"

"İşle ilgili değilse yenge diyorum. Şuan işim yok müsaitim yenge." Sırıttım.

"Altaner'e tokat attığımı görmüş olmalısın."

"Ay yenge! Keşke benim içinde vursaydın. İçimde kaldı resmen. Çok güzel vurdun. Sesi tüm hastanede yankılandı."

"Moralimi boz diye aramamıştım!" Öksürdü.

"Seni dinliyorum yenge?"

"Altaner neyi sever?"

"Bu da sorumu yenge tabii ki seni." Bilmiş bir ses tonu takılmıştı.

"Ben o anlamda mı soruyorum Çağın. Özür amaçlı hediye almak istiyorum. Sence ne almalıyım?"

"Tesbih koleksiyonu var yenge. Çok istediği bir tesbih vardı onu alabilirsin."

"Burada bulabilir miyiz?"

"Getirmemiz zaman alır."

"Tamam sen onu getirme işini halledersin. Şimdi çiçek alıp Altaner'e götürür müsün?"

"Evet, evet şeref duyarım."

"Yanlış bir şey yaparsan seni elinden almam ona göre davran."

"Tamam yenge yapmam. Üzerine ne yazdırma mı istersin?"

"Şuan aklıma bir şey gelmedi."

"Tamam onuda ben hallederim."

"Teşekkür ederim Çağın."

"Ne demek yenge benim için emirdir." Telefonu kapattım. Ardından kapı çaldı. Bizimkiler gelmişti. Kalkıp kapıyı açtım.

"Hoş geldin bitanem!" Aynı onun gibi şen şakrak davranmıştım.

"Hoş buldum kocasını döven ablam!" Gözlerimi devirdim. Bu nereden öğrenmişti ki?"

"Ayakta kalma hadi içeri geçelim." İçeri geçip onu dikkatlice koltuğa yatırdık.

"Ben iyiyim bu kadar çok uğraşmayın. Yaram uyurken iyileşmiş. İki gün sonra dikişlerim alınacak abartmayın."

"Bazen çok konuşuyorsun ve ben bu duruma çok sinirleniyorum."

"Valla sen her şeye sinirleniyorsun. Enişteme tokat atmak nedir ya! Mağaradan mı çıktın abla. Seni kınıyorum."

"Uzatma Tibet! Bile isteye yaptığım bir şey değildi! Biz aramızda hallettik!"

"Hemen de kız zaten!"

"Tamam kızmıyorum ablacım."

"Abla ben çok acıktım. Hastane yemekleri çok kötüydü."

"Ben hazırlayıp getiririm yemeğini." Mehru'ya baktım. "Sen pişirmesini yaptın gerisi de ben halledeyim abla." Gülümsedim.

"Birlikte yaparız sorun yok Mehru."

Çok hamarat bir kızdı. Her şeyin yerini söylemem yeterli olmuştu. Yemekleri hazırlayıp Tibet'e götürmüştü. Diğerleri ise masada yemeklerini yiyip içeri tekrar geçmişti.

Masayı topladıktan sonra çayı hazırlamaya koyuldum. Tibet'in arkadaşları geçmiş olsuna geleceklerdi.

Arkamdan biri sarılınca korktum. "Sakin ol benim."

"Senin burada ne işin var?"

"Teyzem uyudu bende senin yanına geldim. Çiçekler için teşekkür ederim. Not içinde tabii." İyi de ben notta ne yazdığını bilmiyorum ki. Umarım kötü bir şey yazmamıştır. Boynumdan öptü.

"Altaner napıyorsun! Geç otur şuraya." Dedikten sonra sandalyeyi gösterdim. Dediğimi yapıp oturdu.

"En sevdiğin şeyi yapıyorum ne var bunda?"

"En sevdiğim şey?"

"Seni boynundan öpmem değil mi?"

"Allah aşkına doğruyu söyle Çağın nota ne yazmış?"

"Nasıl yani sen bilmiyor musun notta ne yazdığını?"

"Hayır bilmiyorum. Aklıma bir şey gelmediği için sen yazdır bir şeyler dedim."

"Bende diyorum Algın böyle bir şey istemez." Sorgulayan gözlerle ona baktım.

"Neyi istemiştim?"

"Boynundan öpmemi." Derin bir nefes aldım. Çağın elime geçtiği an onu lime lime edeceğim. "Sonra sana sarılmamı ve-"

"Sus duymak istemiyorum! Öldüreceğim o çocuğu!"

"Sakin ol ya seninle uğraşıyorum. Çağın kötü bir şey yazdırmamış. Ben seni ve bebeğimizi özlediğim için geldim."

"Daha onu görmeden, bilmeden nasıl özledin?"

"Seni özleyince doğal olarak onuda özlüyorum kahve gözlüm." Dudaklarımdan bir gülüş peydah oldu.

"Belki oda seni özlemiştir."

"Essahtan mı?"

"Essahtan." Sarıldım. Sıkıca sarıldım. Bundan sonra asla ona karşı kaba olmayacak ve sakin olacaktım. "Seni seviyorum."

"Seni seviyorum."

"Öhöm, öhöm! Bölüyorum ama içeriden sizi bekliyorlar."

"Biz ne alaka Çağın?"

"Düğün için konuşuyorlar yenge."

"Tamam Çağın sen git geliyoruz."

"Tamam komutanım görüşürüz." Dedi ve gitti.

"Düğünü isteyip istemediğim konusunda çok kararsızım."

"Bunu Tibet için yapacaksın. Hem ben seni aldığım gelinliğin içinde görmek istiyorum."

"Sen gelinlik mi aldın? Ne zaman aldın?"

"Hamile olduğunu öğrendiğimde Çağın'dan ayarlamasını istedim. Düğün yapmasak bile bir gelinliğin olsun istiyorum."

"Çok teşekkür ederim Altaner. Bu kadar düşünceli olman beni o kadar çok mutlu ediyor ki anlatamam."

"Sen mutlu olunca bende mutlu oluyorum kahve gözlüm." Kalkıp oturma odasına gittik.

"Tibet iyileşince Mehru'yu istemeye gideceğiz. Eğer ailesinin izni olursa da bir hafta içinde çifte düğünü yapacağız kızım." Mehru'ya baktım.

"Çok aceleye getiriyorsunuz. Mehru sen ne olsun istersin?"

"Bana da böylesi uygun abla. Tibet mutlu olduktan sonra her şeye razıyım." İçten bir gülümseme gönderdim. Birbirlerinin mutluluklarını düşünüyor olmaları çok güzeldi.

"Tamam o halde nasıl isterseniz öyle olsun dede."

"Tibet ben her şeyi hallettireceğim sen bir an önce iyileşmene bak."

"İşte insanın böyle eniştesi olmalı. Seni çok sevdiğimi söylemiş miydin enişte?"

"Söylemiştin Tibet."

"Bir daha söylesem bir yerlerim eksilmez. Ablamı çok sevdiğin için teşekkür ederim enişte."

"Senin teşekkür et diye sevmiyorum ama olsun." Bunu alaycı bir tonda söylemişti.

Tibet'in arkadaşları geldikten sonra babaannem ve dedem yanımızda çok kalmamış uyumak için odalarına çekilmişlerdi.

"Tibet yatağın rahat değilse düzelteyim." Birde bu kız vardı. Geldiği saatten beri hem beni hem de Mehru'yu sinir etmişti. Misafir olduğu için bir şey söyleyemiyordum.

"Abla ve sevgilisi burada iken sana iş düşmez kız!" Allah'tan bugün Çağın burada idi yoksa Mehru bu kızı diri diri toprağa gömerdi. "Ayrıca bizlerde buradayız bir kadın olarak erkek bir şahsa dokunmana annen ve baban kızar. Bu çok ayıp bir şey Dilek. Hem senin yaşın kaçta bu saatte dışarıya çıkabiliyorsun?"

"Yirmi bir yaşındayım ne var bunda." Çağın'a gözlerini devirmişti.

"Valla çok bir şey yokmuş yaşında. Ben çocuk şubeyi arayayım seni evine bırakıversinler. Ya da dur bizim yakında Mert var o seni evine sağ salim bırakır."

"Ne demek istiyorsun sen!"

"Saat diyorum geç oldu diyorum kızım sen sağır mısın? Size iyilikte yaramıyor. Biraz daha bu evde kalırsan diyorum ölmen kaçınılmaz olacak."

"Kimmiş bana dokunacak. Ben Tibet'cim için buradayım. Başkaları umrumda değil."

"Canım üslubuna dikkat edersen sevinirim. Sevgilim hastaneden yeni çıktı. Diğerleri erkenden kalktılar. Biliyorsun hasta ziyaretinin kısası makbuldür."

"Tibet git demediği sürece buradayım."

"Git." Tibet bunu çok sakin bir şekilde söylemişti.

"Peki o halde ben kalkayım." Ayaklandı. Sonra Tibet'in yanına geldi ve eğildi. Resmen onu öpecekti. Mehru ayaklanınca Çağın kızı kolundan tutup çekti.

"Hadi bacım hadi evine bırakalım seni."

"Ben yarın yine senin için geleceğim."

"Yarın gelme ben iyileştikten sonra gel çünkü Mehru'mla düğünüm var." Bunun üzerine Mehru rahat bir nefes almıştı. Kız da daha fazla bir şey söylemeden gitti. Çağın'ın bırakmasına da izin vermemişti.

"Komutanım balığı ne yaptınız?"

"Lan ben onu hastanede unuttum ya!"

"Komutanım siz böyle mi baba olacaksınız! Nasıl hastanede unutursunuz! Yenge buna çocuğunu emanet etme yarın bir gün onuda hastanede unutur." Hepimiz buna güldük. Tabii Altaner hariç. Yerinden yavaşça kalktı.

"Nereye gidiyorsun?"

"Çocuğumu almaya- balığı almaya gidiyorum!" Çok fena sinirlenmişti.

"Alt tarafı bir balık ne olcak sanki abartma."

"Alt tarafı balık değil! O bana cumhuriyet altını kazandıracak."

"Sırf bunun için hastaneye mi gideceksin?"

"Evet gideceğim." Gururuna yedirememişti.

"Neyse acıdım komutanım. Balık arabamda gidip getireyim. Bir daha orada burada unutmayın." Çağın balığı almaya gidince Altaner tekrar yerine oturdu.

"Sırf bir balık için yapmıyorum Çağın baba olamayacağımı düşünüyor. Bunu ona ispatlayacağım."

"Balığı hastanede unutarak mı enişte? Hem de dün akşamdan beri aklına bile gelmemiş."

"Yaptık bir hata işte yüzümüze vurmayın!"

"Başkalarını boşver bence sen çok iyi bir baba olacaksın." Benim için başkalarının düşüncesi önemli değildi. Ben onun çok iyi bir baba olacağına inanıyordum.

Loading...
0%