@semaabakar
|
Elimden düşen kağıdı Altaner aldı. Okuduktan sonra ellerimi tuttu. "Ben yanındayım, hep yanında olacağım. Seni ömrümün sonuna kadar tüm kötülüklerden korumaya hazırım. Sen hiç bir şey yapmayacaksın. Ben bu konuyu halledeceğim. Gerekirse her taşın altını karış karış arayacak ve o adamı bulacağım. Senin gözünden akan tek damla yaş benim kıvılcımım olur." Yaklaştı ve anlımdan öptü. "Seninle evlenmek istiyorum. Seni daha iyi koruyabilmem için evlenmemiz gerekiyor. O adamın eline bu fırsatı veremem. Bu konuyu albay ilede görüşeceğiz. Gerekirse etrafına özel korumalar dikeceğim. Hatta gerekirse kapında yatacağım. Bunların hiç biri gözümde değil. Tek istediğim sensin. Sen ve senin sevgin. Benimle bu yolda var mısın kahve gözlüm?" Gözümden bir damla düştü. "Varım. Yol sensen her söylediğine varım." Göz yaşımı parmağına alıp öptü. Ben bu sevginin ömür boyu kölesi olmaya razıydım. Hem ondan hem de kendimden emindim. Zamanın bir önemi yoktu. Aşk bizi artık bünyesinde barındırıyordu. "Hadi kahve gözlüm gidip her şeyi usulüne göre doğduğum yerde, doğduğumuz yerde halledip gelelim." Bana uzatmış olduğu elini tuttum. İki kalp bir beden olduk. Birlikte albayın odasına çıktık. Altaner kapıyı iki kere tıklatıp açtı. Saygıdan dolayı elini bıraktım. "Albayım sizinle görüşmemiz gereken önemli bir konu var." "Oturun bakalım neymiş bu konu." Geçip oturduk. "Albayım Algın esir düştüğü zaman tacize uğramış." Hiç bir yere bakmadım. Önümdeki tahtadan yapılmış masa hariç. "Ne demek tacize uğradı." Öfkeyle elini masaya vurdu. Bu korkmama neden olmuştu. "Algın seni korkutmak istemedim. Bunu neden söylemediniz. Senin burada ne işin var evinde dinlenmek dururken." Masasından kalkıp yanıma geldi. Ayağa kalkınca sarıldı. Baba şefkatini hissettim. Bu tarifi olmayan bir duyguydu. Gözlerimde akmayı bekleyen yaşlar devreye girdi. "Ben senin önce albayın sonra babanım. Benimde bir kızım var. Böyle bir şey yaşamış olman beni derinden sarstı. İlk başta zıtlaşmış olabiliriz ama sen çok iyi bir askersin." Saçlarımı okşadı. "Evinde dinlenmeni istiyorum. Burada ruh gibi gezmeni istemiyorum. Bunu Albayın olarak değil bir baba olarak söylüyorum. Doktor arkadaşım var ondan psikolojik destek ayarlayacağım sana. Siciline işlenmeyecek. Sen vatanın için her şeyi göze alabiliyorsan bende bunu senin için yapacağım." Tekrar masasına gidip oturdu. Bende yerime oturdum. "Sabah saatlerinde bir araba tarafından takip edildi. Maalesef adam öldü kim olduğunu bulamadık. Şimdi de bir mektup gelmiş. Mektubu gönderen adam ile Algın'a bunu yapan adam aynı." "Kim bu adam?" "Kerem Hazo" dedim. İkiside bana döndü. "Adını nasıl öğrendin?" "Kelime oyunu yapıp öğrenmiştim." "Cemşit Hazo'nun oğlu. Bu adamı araştırıp bulacağım. Bu süre zarfında senin izinli olmanı ve koruma altında tutulmanı istiyorum." "Albayım biz evlenmeye karar verdik. Ona daha yakın olmak her zerresini kötülüklerden uzak tutmak istiyorum." "Bu çok mantıklı bir hareket olur. Düğünüzü burada yapalım. Eğer zeki ise düğünde harekete geçecektir." "Örgüt üyelerinin hiç biri sandığınız kadar zeki değil albayım. Bu adamın abisi var kim olduğunu bilmiyorum ya da abisi de kendisi. Kolay kolay ismini vermiş olması akıl işi değil. Ayrıca yüzünde maske ile geziyor." "Sen adamın yüzünü görmedin mi?" "Hayır görmedim ama baş parmağında kanca işareti var. Aynı elinin serçe parmağında da kafeste kuş var." "Elimizdeki örgüt üyelerinin hepsini sorguya çekmenizi istiyorum üsteğmen. Adam hakkında bilgi öğreneceğiz." "Albayım yarın Ankara'ya geçip ailelerimizi halledeceğiz bilginiz olsun." "Tamam ben il dışı izninizi ayarlayacağım. Yüzbaşı içinde buradan uzak olmak iyi gelecektir." "Ben iyiyim albay sorun yok. Sizden ekstra izin istemiyorum. Görevimin başında olmak evde köşeye sıkışmaktan iyidir." "Tamam ama psikolog ile görüşme yapacaksın." "Nasıl isterseniz albayım." Çekmeceden bir kutu çıkardı. "Bunu general sana eliyle vermek istiyordu lakin mümkün olmadı. Bir ay Siirt'te olmayacak o yüzden ben sana taktim ediyorum." Başarı plaketiydi. Uzatınca aldım. "Buna gerek yoktu." "Başarıların daim olsun yüzbaşı." "Teşekkür ederim albayım." "Şimdi ikinizde gidebilirsiniz. Sen zaten evini taşıyorsun o yüzden izinlisin üsteğmen. Yüzbaşı sende hiç ısrar etme bugünde izinlisin." "Peki albayım." Birlikte Altaner'in evine geçtik. Eşyaları eski evinden getirilmişti. Tüm gün evi düzenlemesine yardımcı oldum. En son kahve yapıp getirince oturduk. "Tibet evleneceğimizi öğrendiği dakika Mehru'ya açılır." "Şuan benden dolayı açılmıyor. İlgisini bölmek istemiyor." "Bir kardeşten daha fazlası. Sana babalık yapmaya çalışıyor. Tıpkı senin ona annelik yapman gibi." "Kendimi çok şanslı hissediyorum. Tibet hayatımdaydı şimdide sen varsın." "Yüzbaşı Algın Zer sert mizacını mı kaybettin?" "Senin yüzünden oldu. Dengemi altüst ettin." "İnkar etmiyorsun yani." "Neden inkar edeyim ki?" "Bilmem sürekli kaçıyorsun ya!" "Peşimden koşman içindi o." "Yalnız çok kötü düştün he!" Bıyık altından sırıttı. "Fena düştüm üsteğmen." Bende onun gibi sırıttım. "Seni seviyorum Yüzbaşı Algın Zer." Karşılık beklemden söylemişti bunu. Belkide artık karşılığını alma vakti gelmişti. "Seni-" dedim ve kapı çaldı. Altaner elindeki bezi yere fırlattı. Bu haline gülümsedim. "Gelmez ol! Başka zamanı mı yoktu gelmenin!" Sinirle kapıyı açmak için yöneldi. Şimdi söylemezsem başka zaman cesaret edemezdim. "Üsteğmen Altaner Tan seni seviyorum." Tekrar dönüp geldi ve beni kucağına aldı. Etrafında dönmeye başladı. "Seni çok seviyorum, seni felaket seviyorum, seni acayip seviyorum!" Çok mutlu olmuştu. Ayrıca fazla heyecan yapmıştı. "Bende seni seviyorum ama beni indirip kapıyı açman gerekiyor." "He ben onu unuttum bir gidip açayım sen burada otur kahve gözlüm." Beni koltuğa bıraktı ve kapıyı açmaya gitti. "Enişte ya ablamı niye esir alıyorsun. Akşam oldu akşam. Ben onu hemen özlüyorum yav." "Gel ablacım buradayım." "Bu adamı döveceğim!" "Önce evlenelim sonra döversin ablacım." "Ne!" Kalakaldı. Onun bu haline ikimizde kahkaha attık. "Ablan ile evleniyoruz. Gece Ankara'ya geçiyoruz Tibet. Her şeyi usulüne uygun olarak yapacağız. Düğün albayın isteği üzerine burada olacak." "Ablam gelin oluyor! Ablam gelin oluyor!" Ağlıyor muydu o? "Ablacım neden ağlıyorsun sen?" "Evleniyorsun abla! Senin mürvetini göreceğim. Gözlerim açık gitmez artık der babaannem." Gülmeye başladı. "Allah'ın psikopatı!" "Ne var canım hazırlık yapmış olduk. Siz evlenin sonra da Mehru'mla ben evleneceğim. Çifte düğün yapsak acaba kabul eder mi?" "Sen önce kıza duygularını aç ondan sonra evlenirsiniz." "Şey oldu" "Ne oldu Tibet?" "Ben bugün Mehru ile görüştüm. Teklifimi kabul etti. Biz artık sevgiliyiz abla." "Bide benim sevgilime hızlısın diyordun! Biz hiç değilse biraz uzattık sen şak diye sevgili olmuşsun kızla." "Ablan haklı Tibet birde bana hızlı dersin." "Siz zaten olacaktınız ya Mehru'mu başkası alsaydı ben ne yapardım." "Tamam hayırlı olsun ne diyelim. İl dışı izin alman gerekiyor sensiz hiç bir yere gitmem." "O kolay iş zaten yarın hafta sonu." "Biz eve geçip hazırlanalım sonra yola çıkarız." "Yemek yaptım önce onu yiyelim sonra gidin." "Sen ne ara yemek yaptın üsteğmen?" "Sen burayı düzenlerken." "Çok hızlısın sana yetişmek mümkün değil." "Olur öyle şeyler kahve gözlüm." Yemeği yedikten sonra mutfağı toparlamasında da yardımcı olup eve geçtik. Dedemlere sürpriz yapmak istediğimiz için haber vermedik. Tibet'te bende çantalarımız hazırladıktan sonra dışarıya çıktık. Altaner kendi arabası ile yola çıkmamız konusunda ısrarcı olunca reddetmedik. Şuan yola çıkalı üç saat oluyordu. Tibet arka koltuğa yayılıp uyumuştu. "Seni istemeye mi gidiyoruz biz şimdi?" "Görünüş onu gösteriyor sevgilim." "Sen bana hep sevgilim de olur mu?" "Peki sevgilim sen nasıl istersen." "Seni çok seviyorum kahve gözlüm." "Darlama beni seviyorsun anladık." "Bencede yeter enişte seviyorsun işte. Şurada biraz uyuyayım dedim mübarek susmak bilmedin. Acıktım ben yol üzerinde dur da kek çörek alayım." "Tibet seni arabadan atarsam görürsün azarlamayı." "Enişte dedik öptük başımıza koyduk adama bak be!" Arkasını dönüp koltuğa kafasını gömdü. "O bana arkasını mı döndü?" "Valla sevgilim hak ettin sen onu." "Abla kardeş olup beni köşeye sıkıştırıyorsunuz alındım, güçendim." "Ablam öpsün geçer enişte." "Tibet sen ne biçim bir çocuk olsun ablacım. Bunlar hiç hoş konuşmalar değil." "Peki ablacım susuyorum." "Sevgilim bek şurada market var dur bir şeyler alalım." "Tamam kahve gözlüm?" "Ablama gelince tamam bana gelince aman aman!" "Sevgilerle Tibet." "Sevgilerle enişte." Altaner bahsettiğim marketin önünde durdu. Birlikte inip markete girdik. "Abla ne şanslısın bak market kısmında erik var." Hızla o tarafa döndüm. Gerçekten de erik vardı. Almak için oraya gittim. "Siz başka şeylere bakın ben erik alıp geliyorum." "Tamam kahve gözlüm." Erik reyonunun önüne geldim. Erikler çok güzel duruyordu. Bir tane poşet alıp içine bırakmaya başladım. "Demek benim hırçın prensesim erik seviyormuş." Poşet elimden düştü. Tüm erikler etrafa dağıldı. "Abla!" Tibet soluğu yanımda aldı. "Abla sorun ne?" Etrafta hiç kimse yoktu. Bunun nasıl olduğunu anlamadım. "Sorun yok elimden kaydı." Erikleri yerden topladı. "Tibet sen benim yanımda birini gördün mü?" "Altaner abi peşinden gitti." Sahi o yoktu. Gayipten duymamıştım. O buradaydı. Boşluğuma geldiği için düşürmüştüm erikleri. Bu beni korkutmamıştı. Artık korkum geçmiş olmalıydı. Tibet aldıklarımızı ödeyince dışarı çıktık. "Enişte kimmiş yakalayabildin mi?" "Hayır yakalayamadım. Elimden kaçtı. Arabanın plakasını bizimkilere verdim araştıracaklar. Sen iyisin değil mi kahve gözlüm?" "Evet iyiyim. Bu o adamdı." "Sen nasıl anladın?" "Şerefsiz hırçın prensesim diyip durdu yaylada. Erikleri bir anlık korkuyla düşürdüm." "Belasını-" "Küfür yok!" "Tamam kahve gözlüm özür dilerim bir anlık öfke ile çıktı ağzımdan." "Anladım. Arabayı kontrol etmeden binemeyiz. Şerefsizin sağı solu belli olmaz." "Siz durun ben bakacağım abla." Tibet arabanın her noktasını detaylıca inceledi. Sonra arabanın altına yatıp incelemeye başladı. Bir müddet sonra elinde bir çip ile çıktı. "Takip cihazı koymuşlar." Altaner eline aldı. Ardından yere bırakıp ayağı ile ezdi. "Sefil herif! Elime geçsin onu parçalarına ayıracağım. Hadi sevgilim binin arabaya devam edelim yolumuza. Olurda takip ederse enseleriz şerefsizi." Tekrar yola devam ettik. Takip eden kimse olmamıştı. Geriye kalan yolu sakin bir şekilde gelmiştik. Tibet yolda karakolu ile irtibata geçmiş plakayı oda vermişti. Yaşamış olduğum bunalım kısa süreli imiş. O adama karşı öfkeden başka bir şey hissetmiyorum. "Akşam seni istemek için kapında olacağım. Dikkatli olun kahve gözlüm." "Peki sevgilim sende dikkatli ol." Arabadan inip bagajdan eşyalarımızı aldık. Tibet gidip zili çaldı. Babaannem bizi görünce ağlamaya başladı. Tibet koluna girip içeri götürdü. Bende dönüp Altaner'e el sallayıp içeri girdim. "Sizi çok özlemiştik iyi geldiniz yavrularım." "Bizde seni çok özledik." Ona sımsıkı sarıldım. Sonrada gidip dedeme sarıldım. "Altaner oğlum gelmedi mi?" "Geldi dede hatta akşam ablam istemeye gelcek." Gözlerimi devirdim. "Bu çocuğa sırrınızı vermeyin köprü yıkılırken hemen ağzındakileri ağırlık olmasın diye döküyor." "Çok güzel bir haber. Hazırlık yapmamız gerekiyor. Sana kıyafet almalıyız. Böyle ev halinle olmaz." Babaannem çok mutlu olmuştu. Sonra birden ağlamaya başladı. "Sonunda güzel kızımın mürvetini göreceğim." Tibet kahkaha tufanı yarattı. "Bak abla ben sana babaannem böyle der demiştim." "Gülme benim babaanneme. Ne var bunda gülecek? "Ciddi olamıyorum ama biliyorsun." Sırıtmaya devam etti. "Hadi güzel kızım akşama hazırlık yapalım. Tibet sende evi elinden geçir oğlum." "Emredersin babaanne." Elini anlına koyup selam vermeyi de unutmadı. Mutluluk kaynağımız oydu. "Dede sen bir şey söylemeyecek misin?" "Hakkınızda hayırlısı olsun kızım ne diyebilirim ki. Biz senin adına çok mutlu olduk. Altaner oğlumuzuda sevmiştik zaten." "Teşekkür ederim dede." Akşama kadar babaannemin ısrarı üzerine bir sürü şey yapmıştık. Bir ara kurye ile bir paket gelmişti. Altaner benim için elbise almıştı. Bu hareketinden baya etkilendim. Mutfakta son dokunuşları da yapıp odama hazırlanmaya geçtim. Üzerimi değiştirip salona bizimkilerin yanına geçtim. "Abla çok güzel olmuşsun." "Teşekkür ederim ablacım." "Kapı çalınca heyecan yapma tamam mı?" "Neden ki?" "Anı kalmasını istiyorum sizi kameraya alacağım." "Seni çok seviyorum Tibet." "Bende seni çok seviyorum abla." Kapı çaldı. Tibet kamerayı ayarlayınca kapıyı açtım. Altaner elinde çiçeği ve çikolatası ile karşımda duruyordu. Üzerine giydiği takım onu çok karizmatik yapmıştı. Elindeki çiçeği ve çikolatayı bana verip içeri geçit. Arkasından da, bu nasıl olur? "Gül abla?" |
0% |