@semaabakar
|
İnsan kimi beklerdi? Geleceğim dedikten sonra gelmeyeni mi? Veyahut gelmek için can atıp gelemeyeni mi? Atlas, kitapçıdan ayrıldıktan sonra önce depoya uğramış Gün Kızılı'na hadsizlik eden adamı pataklayıp uyarmıştı. Ardından başka bir telefon almış oradan ayrılmıştı. Kamer, Atlas gittikten sonra kitapçıyı düzenlemiş ve evine geçmişti. Bu yabancı ona tuhaf hissettiriyordu. Daha önce aşk nedir bilmeyişi onu köşeye sıkıştırıyordu. ✨ Günler süratle geçiyordu. Söyleşi günüyle beraber on yedi gün olmuştu. Bu on yedi günde Atlas hiç kitapçıya uğramamıştı. Kamer onun gelişini dört gözle bekliyordu. Onun gözleri esir etmişti, Kamer'i. Kitapçıyı açıp içeri girdi. Etrafta yine kimse yoktu. Kalbi tanımadığı bir adamı özlüyordu. Geçen zaman da kitapçıya yeni yardımcı almıştı. Eski yardımcısı annesinin rahatsızlığı yüzünden işten ayrılmıştı. Üniversite öğrencisi olduğu, yarım gün çalıştığı içinde bir elemana daha ihtiyaç vardı, o işten çıktığı içinde tüm zamanlı bir çalışan almıştı. "Abla sen birini mi bekliyorsun?" Kamer gözlerini dışarıdan alıp ona sabitledi. "Bunu nereden çıkardın Hena?" Hena onu baştan aşağıya süzdü ve gözlerine baktı. "Gözlerin, ben burada işe başladığım günden beri hep dışarıda, sürekli dışarıyı gözlüyor. Bir şeyleri umut ediyor, gelmesini bekliyor gibi." Hena insanları dışarıdan çok iyi analiz edebiliyordu. Bu analizi Kamer'i çok şaşırtmıştı. "Sen hiç aşık oldun mu Hena?" Neden böyle bir soru sorduğunu bilmiyordu. "Evet abla, yani kendime göre oldum. Hatta şuan nişanlıyız inşallah yakında evleneceğiz." Kamer içten bir gülümseme gönderdi. "Umarım öyle olur. Peki sence aşk ne?" "Bence aşk bilinmezliktir." Hena'nın gözleri sevdiği adama gidip geldi. "Nasıl yani?" Meraklanmaya başlamıştı. "Aşık olduğun zaman ne hissettiğini bilmezsin, ne yaptığını bilmezsin, en önemlisi kim olduğunu bilmezsin. Bu bilinmezlik seni bir yola sürekler. Aslında o bilinmezlik değildir, o güçlü bir duygudur. Dediğim gibi bence aşk bilinmezliktir." Kamer, biraz düşündü. "Buna nasıl engel olabilirim?" Onun aşkı bilmemesi Hena'nın şaşırmasına neden olmuştu. "Abla sen şair ve yazarsın nasıl olur da aşkı bilmezsin?" "Ben daha önce kimseye aşık olmadım, kimseye şiir yazmadım. Şiirlerim ve kitaplarım hayatı baz alırlar. Aşk nedir bilmem." Hemen lafa atıldı. "Aslında biliyorsun." "Biliyor muyum? Nasıl biliyorum?" "Evet abla biliyorsun. Hatta sen şuan aşık olma yolunda ilerliyorsun." "Abartma Hena aşkı bilmeden, yaşayamam." "Aşk, bazen gitmek istediğin yere gidememektir. Elin kolun bağlanıp bir odaya hapsedilmiş gibi. Aşk en çokta senin gözlerin, Gün Kızılı." Kamer hızla arkasını döndü. Atlas gelmişti, kapı pervazına dayanmış onu izliyordu. Onu bir süre inceledi. Ayağa kalkıp yanına ilerledi. Tam konuşacak iken yüzünde ki morluğu gördü. Elini istemsizce kaldırıp onun yüzüne bıraktı. "Siz iyi misiniz?" Atlas, derin bir iç çekti. "Tek eksiğim bana dokunmayan ellerinmiş Gün Kızılı." Elini utançla geri çekti. Atlas, o elini çekince bir boşluk hissetti. "Çekme elini benden, teninin sıcaklığı ısıtsın yüzümü." "Uzun zamandır yoktunuz?" Sitemkar bir söylemdi bu. Bir çok duyguyu içerisinde barındıran. Atlas, kapı pervazından ayrılıp kendini düzeltti ."Kaza geçirdim. Gelmeyi çok isterdim." Kamer kendini kaybetmemek adına içeriye ilerleyip tekrar yerine oturdu. "Geçmiş olsun, lütfen buyrun ayakta kalmayın." Karşısında duran boş sandalyeyi ona gösterdi. "Ben size kahve yapayım abla." "Teşekkür ederiz Hena." O kahve yapmak adı altında yanlarından ayrıldı. Asıl niyeti yalnız bırakmaktı. Lakin ikiside hiç konuşmadı. Birbirlerine bakıp durdular. Hena kahveyi bırakıp tekrar mutfak kısmına geçti. Atlas kahveden bir yudum alıp " artık seninle konuşmamız gereken konular var" dedi. "Anlamadım?" "Seninle aynı masa da karşı karşıya kahve içtik. Önce sen bir yudum aldın sonra ise ben. Önce sen kalbimi anlam vermediğim bir duyguya vurgun ettin şimdi ise ben." Kamer kafasını önüne eğdi. Bu konu hakkında konuşmamalılardı. Daha birbirlerini tanımıyorlardı. "Haklısın tanımadığın biri olarak sana fazla yakın davranıyorum, üzgünüm. Şuan seninle burada kahve içiyor olmam bile çok tuhaf. Normalde böyle bir şeyin olmasına göz yummam. Fakat sende beni çeken bir şeyler var." "Bunca zaman?" "Kurşun yarası aldım." Kamer kafasını kaldırıp şaşkın şaşkın gözlerine baktı. Devamını getirmesini ister gibi baktı. "İş adamı olmak çok zor, bazen yaptığınız işler diğer firmalar tarafından sabote edilmek istenir." "İhaleye fesat karıştırma." "Evet Gün Kızılı, ihaleden çekilmezsem öldüreceklerdi, bende ihaleden çekilmedim." "Bu canınızdan değerli olmamalı!" Hem üzülmüş hem de sinirlenmişti. " Eğer piyasada bir kere korkak olursanız daima sizi hor görürler." "Yine de bu canınızdan değerli değil." Atlas, Kamer'in elini tuttu. Gözlerini ellerinden çekip onun gözlerine sabitledi. Kamer, hızla elini çekti. "Bu doğru değil." Onun bu hareketi Atlas'ı üzmüştü. "Doğru olan ne?" "Bilmiyorum, bu doğru değil." "Sana karşı içimde söküp atamadığım bir özlem var, bir türlü geçmek bilmiyor." Geçen on yedi gün Atlas'ı Kamer'e daha çok itmişti. Onu tanımak, bilmek istiyordu. "Ben ne söylemem gerektiğini bilmiyorum." "Evet de, sadece evet. Sana söz veriyorum seni asla pişman etmeyeceğim." "Günay, bu durum çok hızlı gelişiyor. Böyle olmaması gerek, sanki yanlış giden bir şeyler var." Hatayı en başında yapmıştı. Artık bunun bir geri dönüşü yoktu. O Günay değil Atlas'tı. Atlas Kıraç; ünlü mafya adamı, Çentik çetesinin lideriydi. Her kötü mafya değildi, her mafyanın kötü olmadığı gibi. Ama insanların ve tüm dünyanın gözünde o bir mafyaydı. Atlas söyleyecek bir şey bulamamıştı, en son dilinden "zamana bırakmakta fayda var" kelimeleri dökülmüştü. Sadece yarım saatlik bir zaman dilimi için gelmişti. Artık geri gitmesi gerekiyordu. "Şimdi gidiyorum Gün Kızılı akşam geleceğim." Kamer o gittikten sonra kapıyı izlemeye devam etti. "Abla, abi gitti." Daldığı yerden Hena çıkartmıştı. "Bazen gerçekleri inkar edemeyiz abla." "Yeni kitapların raflara dizilmesi gerekiyor Hena, tüm günü oturarak geçiremeyiz. Hadi güzelim iş başına." Bu konu konuşulursa duyguları onu ele verirdi. İnsan kendini kaybettiği zaman bir bilinmezliğe düşer. Bu bilinmezliği alt etmek her zaman iyi sonuçlar doğurmaz. Atlas kitapçıdan ayrıldıktan sonra şirkete geçti. Bugün önemli bir toplantısı vardı. "Atlas bey, gerekli tüm hazırlıklar yapıldı. Herkes sizi toplantı odasında bekliyor efendim." Bera'yı başı ile onayladı. "Bilgisayarım toplantı odasına bırakıldı mı?" "Evet efendim." "Senden geçen sefer krem istediğim kitapçıya aşkın göz yaşları çiçeğini göndermeni istiyorum. Üzerine yazacağın notu sana mesaj olarak atacağım." "Siz nasıl isterseniz Atlas bey." Asistanını geride bırakıp toplantıya girdi. Bu toplantı gizli olduğu için sadece yöneticiler olacaktı. "Atlas'cım neden geç kaldın?" Nil'in sürekli onun hayatını sorgulaması hoşuna gitmiyordu. "Toplantıya başlayabilirsiniz." Ona cevap vermemeyi tercih etti. Kamer, tüm işleri hallettikten sonra kasaya geçip geçen haftanın gelir ve giderlerini incelemeye başladı. Aradan geçen zamanın farkında olmamıştı. "Kamer abla bu çiçekler sana gelmiş." Kafasını kaldırıp baktı. Bu çiçeği biliyordu ama adını unutmuştu. Yerinden kalkıp Hena'nın elinden çiçeği aldı. Üzerinde, gözler önünde duran notu ise diğer eline aldı. "Aşkın gözyaşları; yıllar önce sevdiği kıza aşık olmuş fakat aşkını itiraf edemediği için onu başkasıyla izlemiş bir adamın, dağa taşa sığmayan bedeni ormanda gezerken bulduğu bir çiçekmiş. Daha önce hiç kimse böyle bir çiçek görmediklerini söylediği zaman ise onlara çiçeğin aşkın göz yaşları olduğunu söylemiş. Seni bir başkasını bırak, kendimle görmekten bile kıskanırım. Sen, yıllarımı bertaraf ettiğim şu yegâne dünya da reddedilmekten korktuğum tek yersin."
Günay'dan Gün Kızılı'na Notu okuduktan sonra çiçeğin nasıl bakıldığını araştırdı. Ardından onun için en uygun yeri bulup yerleştirdi. Hena, onu izlemiş ve gülümsemişti. Çünkü o aşkın ne olduğunu biliyordu. Atlas, toplantıyı can kulağıyla dinlemiş son söylenenlerden sonra sinirle elini masaya vurmuştu. "Benim hiç biriniz ile ortak olmaya ihtiyacım yok! Sınırlarınızı ve yerinizi koruyun. Sizinle olan anlaşmalarımı bozmamı istemiyorsanız isteklerimi derhal yerine getirin!" Hiç kimse onun bu ani çıkışını beklemiyordu. "Tatlım biraz sakin mi olsan?" Atlas ona cevap vermedi. "Hepiniz kapının yerini biliyorsunuz, beni boşu boşuna uğraştırmayın!" Toplantı odasını terk etti. Odasına gidip koltuğuna oturdu. Kafasını geriye doğru atıp gözlerini kapattı. Karşılaştığı manzara Kamer'in gözleri oldu. Biraz bekleyip gözlerini araladı. Aklına onun yazdığı kitap geldi. Masanın köşesinde duran kitaba uzanıp aldı. Rastgele bir sayfasını açtı. Sesli bir şekilde okumaya başladı. "Akıl ister beden yapar. Hayatta böyle değil midir? Başkaları komut verir bizler yaparız. Hayatın başlangıcı benim, bir yabancı hayatıma müdahale edemez. Hayat benim, bir başkası benim yerime yaşayamaz. Kalan benim, kimse benim adıma gidemez. Bu hayat sizin, bir başkası evinizin kapı pervazına dayanıyorsa kapıyı yüzüne kapatın. Eğer bugün o kapıyı kapatamazsanız, tüm fırsatları ona hediye etmiş olursunuz." Kapı çalınca yarım kalmıştı. Nil, her zamanki gibi salına salına içeriye girdi. Yıllardır tek hedefi kendini Atlas'a beğendirmekti. Sevginin ne olduğunu sorsanız bilmez, parayı sorsanız soyadı gibi bilirdi. Her ay başka bir renge boyadığı saçları, bu ay çakma sarıydı. Üçgen yüzüne ve esmer tenine renk katmıştı. İyi anlamda olduğu pek söylenemezdi. Masanın etrafını dolanıp Atlas'a yaklaştı, ellerini onun omzuna bırakmak için yeltenince Atlas geri çekildi. "Neden bu kadar sinirlendin tatlım?" Sandalyesini ayağı ile destek vererek geri itti. "Şirket içerisinde, hatta normal hayatta bana karşı kullandığın kelimelere dikkat et. Seni bir daha uyarmayacağım." Nil, sessiz kalmayı tercih etti. Gözüne Atlas'ın önündeki kitap çarptı."Sen böyle saçma kitaplar okumazsın, çalışanlar yanlışlıkla getirmiş olmalı." "Sana beni tanıdığını düşündüren ne bilmiyorum. Okuyacağım kitapları kendim seçerim başkası değil. Şimdi müsadenle çalışacağım." Nil, bozulduğunu belli etmemeye çalışarak odadan çıktı. ... (Not; Oy vermeyi ve düşüncelerinizi belirtmeyi unutmayınız 💚) |
0% |