@semaabakar
|
Kamer'in ağlamaları iç çekişlere döndüğü sırada depodan içeriye adamlar girdi. "Alın kızı gidiyoruz! Zahter bey öyle emretti!" Daha ne olduğunu anlamadan onu apar topar depodan çıkarıp araca bindirdiler. Kurtulmaya çalıştı fakat olmadı. "Kimsiniz siz! Ne istiyorsunuz benden!" "Sen onu Atlas ile sevgili olmadan önce düşünecektin abla. O adam seni ipe götürecek haberin yok. Ne sandın seni gerçekten sevdiğini mi? Seni sadece eğlence olarak kullanmış." Bu doğru olamazdı, her ne kadar yalan söyleyip bu duruma düşürmüş olsada Kamer onun saf aşkını görmüştü. Adama cevap vermedi, daha fazlasını duymaya gücü yetmezdi. Atlas, depodaki boş sandalyeyi alıp duvara fırlattı. Geç kalmıştı, biraz daha erken gelse yetişecekti. "Seni onlara bırakmam! Sana zarar gelmesine izin vermem! Korkma Gün Kızılı'm, benim güzel sevgilim, ben sana geleceğim!" Koşarak çıktı depodan. Yerleri inceleyip teker izlerinin hangi yöne gittiğini anlamaya çalıştı. Nafile, hiç bir işe yaramadı. Zeynep hanım ve Namık bey polise ihbarda bulunmuşlardı. Halen bir haber alamamak onları deliye çevirmişti. "Namık, nolursun kızımızı bul! Ben onsuz yaşayamam, o benim kalbim Namık!" Haykırışları duvarlara çarpıp geri kulaklarına dönüyordu. "Bulacağız, kızımızı bulacağız sen merak etme. Bizim kızımız güçlüdür, bunuda atlatacağız." Onun kızına olan inancı tamdı. Zeynep Hanım'ın kuşkuları artıyor, onu hüzne boğuyordu."Ya başına bir şey geldiyse?" "Hissederdim! Ona bir şey olsa hissederdim. Benim kızım iyi, babası onu bulacak sen merak etme." Birbirlerine sarılıp beklemeye başladılar. Kamer'i bu sefer bir evin bodrum katına hapis ettiler. Çok acıkmış ve susamıştı. Üstelik her yer karanlıktı. "Bu sevginin acı vereceğini bilsem sever miydim seni? Yok olacağımı bilsem yürür müydüm bu yolu? Artık sana dair umutlarım yeşermiyor Atlas. Gözlerimde yaş kalmadı, beni bitirdin. Aşkından ölürüm derken kastettiğin beni öldürmek miydi? Allah'ım bu nasıl acı! Sen dayanma gücü ver! Ah babacım, dizlerinmiş benim evim, kaybolunca anladım. Anne, annem saçlarınmış evim, kokunu alamayınca anladım. Atlas, Ah Atlas ah! Yüreğimin ortasına bıçak sapladın." Gözünün yaşı dinmiyordu. "Hava birazdan sonsuza denk kapanacak anne! Babam neden hala gelmedi! Beni burada bırakmayın anne! Nefes almak istiyorum! Nefes alıp, yaşamak istiyorum! Boğuluyorum baba! Yalvarırım çıkar beni buradan!" İsyan ediyor, çığlıklar atıyordu. Kim duyacak, kim anlayacaktı onu. Nefesi tükenmek üzereydi. Öte yandan Atlas içinde durum farklı değildi. Artık onu bulamadığı için gözlerinden yaşlar akıyordu. Bu yaşına kadar ağlamayan Atlas, Kamer için ağlıyordu. "Abi buna bakmalısın." Cem'in yanına gidip bilgisayar ekranına baktı. "Bu adamlar Vehbi'nin adamları değil. Yengeyi başka birisi alıkoyuyor. Adamlar Vehbi'den kaçırmışlar." "Neyin içine düştüm lan ben! Ona bunu nasıl yaparım! Uzak durmalıydım! Ondan uzak durmalı ve korumalıydım! Ah benim aptal kafam!" Ellerini yumruk yapıp kafasına vurmaya başladı. "Abi dur ne yapıyorsun. Onu bulacağız lütfen böyle bırakma kendini." Hepsi telaş içine girmişti. İki aydır ona olan aşkına hepsi tanıklık etmişti. "Ah Gün Kızılı'm, Ay'ım, Kamer'im dayan ne olursun dayan! Seni bulacağım, söz veriyorum seni bulacağım!" Zeynep hanım ağlamaktan yorgun düşmüş uyuya kalmıştı. Namık bey ise kızı için dualar ediyor, namaz kılıyordu. "Allah'ım hediyeni benden geri alma! Yalvarırım onu benden alma! Tek varlığım o benim! Beni al onu alma Allah'ım. O olmadan neylerim bu dünyada! Kamer'im Ay yüzlüm, babanı affet kızım. Seni koruyamadığı için affet!" Kızının iyi olmadığını hissediyordu. Baba yüreği, dayanır mıydı bu acıya? Kamer, derin derin nefes alıp vermeye başladı. Artık gücü yoktu. Sandalyede bağlı olmasa çoktan kendini yere bırakmıştı. Debelenmeye başladı. Nefesi kesiliyordu. Hava almaya, karanlıktan çıkmaya ihtiyacı vardı. Sandalyesi ile birlikte gürültüyle yere düştü. Sert bir düşüş olduğu için canı yanmıştı. "Baba! Baba kurtar beni! Nefes alamıyorum baba! Kızın ölüyor baba!" Bunlar dilinden zorlukla dökülmüştü. Daha fazla dayanamadı ve gözlerini karanlığa yumdu. "Abi Selim bey aradı, adamların yerini tespit etmiş." "Konum gönder bana!" Evden çıkıp arabasına atladı ve gaza bastı. "Korkma Gün Kızılı'm ben geliyorum!" Bahsi geçen konuma geldi. Burası dayısı Zahter beye aitti. Nasıl fark etmemişti. Bir yanlışlık olmalıydı. Arabadan ayrılıp evin bahçesine girdi. "Zahter bey müsait değil efendim." "Ben onu çok güzel müsait edeceğim sen merak etme!" Adamı yere itti ve yoluna devam etti. Kapıya yumruklarını geçirmeye başladı. "Dayı, dayı aç şu kapıyı! Nasıl benim kızımı alırsın dayı!" Kapı gürültüyle açıldı. "Ne var lan bu saatte!" "Nerede?" "Kim nerede?" Yakasına yapıştı ve onu örseledi. "Seni öldürmemi istemiyorsan kızımı ver!" "Burada kız felan yok ne-" Kamer'in düşmesi tüm evde yankılandı. Dayısını kenara fırlatıp içeriye girdi. Hemen alt kata indi. Hissediyordu sevdiği kız buradaydı. Bodrum kapısını zorladı, lakin kapalıydı. "Dayı aç şu kapıyı! Benim Gün Kızılı'm karanlıktan korkar! Aç lan şu kapıyı!" Açamayacağını anlayınca dayısının yanına tekrar çıktı. "Nerede lan anahtar!" "Yok sana anahtar felan! Önce sözleşmeyi imzala!" Tek derdi mal, mülktü. İnsanların canı yanmış, umrunda değildi. "Demek sözleşme imzalamam için bu kadar düştün dayı! Haysiyetine ne oldu! Şerefine tüküreyim senin! Adi herifin tekisin!" Tekrar yakasına yapışmak için yeltenince başında hissettiği darbe ile kendinden geçti. "Aşağıya kızın yanına kapat Selim. Halini görürse belki kabul eder sözleşmeyi." "Tamam baba götürüyorum." Selim, Zahter beyin yıllar sonra bulduğu oğluydu. Atlas'ın yanındaymış gibi görünüp onu bitirmeye çabalayan Selim. Kamer, tekrar kendine gelmeye başladı. Atlas'ın yanında olduğunu bilseydi korkusu azalırdı. Onu bu hale düşürse bile varlığı güven veriyordu. Küçükken babasının öğrettiği ilk türküyü söylemeye başladı. "Bu dağlar kömürdendir Geçen gün ömürdendir Bu dağlar kömürdendir Geçen gün ömürdendir
Feleğin bir kuşu var Pençesi demirdendir Feleğin bir kuşu var Pençesi demirdendir
Hadi leylim leylalım Ben yoluna kurbanım Ya al canım kurtulam Ya ver derdin dermanım..." (Taylan Özgür Ölmez, Bu Dağlar Kömürdendir) Kamer'in sesini ilk dakikadan beri dinleyen Atlas kendini dünyanın en zalim adamı gibi hissetti. Sesi kısılmış, yorgunluktan bertaraf olmuştu. "Seni affetmem için yalvaracaksın, ama asla affetmeyeceğim! Nefesim olacaktın, nefesimi kestin! Bunu hak etmedim!" Tekrar ağlamaya başlamıştı. Gözleri kurak bir çöle dönmüş, artık yaşlar akmıyordu. "Korkuyorum! Karanlıkta olmaktan korkuyorum! Çıkarın beni buradan! Ölmek istemiyorum! Ben ölmek için daha çok küçüğüm!" Atlas kahroldu. Bulunduğu yer dar geldi. Lakin artık konuşup onu sakinleştirmesi gerekiyordu. "Buradayım, ben buradayım korkma Gün Kızılı'm. Senin için geldim, sana geldim. Korkma sevgilim." Kamer şok geçirmişti. Atlas'ın sesini duyuyordu, gerçek olup olmadığına emin olamıyordu. "Lütfen susma." Bu bir istekten çok ihtiyaçtı. "Sesini ömrümden eksiltme." Kamer gerçek olduğunun farkına varınca konuşmamaya devam etti. "Allah beni kahretsin! Karşına çıktığım güne lanet olsun! Sana zarar verdiğim güne lanet olsun! Bu sevgime lanet olsun!" "Bağırma lütfen korkuyorum." Refleks olarak konuşmuştu. Bu zamana kadar ailesi ona bir kere bile bağırmamıştı, o yüzden çok hassas bir yapıya sahipti. Atlas karanlıkta nerede olduğunu göremiyordu. "Özür dilerim, özür dilerim sevgilim. Bir daha bağırmayacağım." Ses tonu acınasıydı. "Sus, sus bana sevgilim demeye hakkın yok senin!" Ellerini yumruk yaptı. O ne dese haklıydı fakat sindiremiyordu. Köşeye şıkışmak, nefes alamamak tabiri Atlas için vücut bulmuştu. "Haklısın, haklısın böyle olmamalıydı. Seni korumalıydım. Yalvarırım affet beni Gün Kızılı'm." "Sus! Sus sesini duymak istemiyorum. Beni severken öldürüyorsun, seni severken ölüyorum." ... (Not; Oy vermeyi unutmayın 🧡) |
0% |