Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Kış Papatyası 1.Bölüm

@semaabakar

Söylesene Kış Papatyası,

Ruhun kayıp mı bu diyarda,

Ömrünü nerede çürüttün de geldin.

Yol ayrımı küllerden mi ibaret,

Bizi nerede yaktın da geldin.

 

Dut ağaçları yapraklarını dökmeye başlamıştı artık. Güneş daha erken batıyor, hafif esintiler yerlerini fırtınalara armağan ediyordu. Yıllar sonra geldiğim Karayağız Mahallesi bulutlara ev sahipliği yapmaya başlamıştı.

Kayıp onca yılım gelişimi kara bir gün olarak karşılamış mahalleye adım attıktan sadece bir kaç dakika sonra sağanak yağış bahşetmişti. Benim haykırışlarım bulutlar tarafından eyleme dökülmüştü. Yağan yağmur etrafımı çepeçevre sarmış beni abluka altına almıştı.

Yağmurun altında ne kadar kaldığımı hatırlamıyorum. Atmam gereken tüm adımları atmış ve evime gelmiştim. Yıllar önce yağmurun altında veda ettiğim aileme yine sırılsıklam geldim. O zamanlar benim için her şeyin son bulduğu an olarak tanımlanmıştı. Şimdi ise yeni bir başlangıcın esamesiydi.

Hayatım boyunca sustuğum tüm zor anlarımı paylaştığım odam artık alt kata alınmış, benim gelişim için yeniden dizayn edilmişti. Bahçenin çiçek ekili olduğu bölüme açılan balkonum benim için yeni umutları çoktan toprağa ekmişti.

 

Islak kıyafetlerimden kurtulup özlem gidermek için salonda oturan ailemin yanına geçtim.

 

Ses tonumdaki yorgunluğu bir nebzede olsa rafa kaldırıp seslendim. "Merhabalar benim güzeller güzeli ailem bensizlik sizi çok yaşlandırmış." İkili koltukta oturan anne ve babamın arasına oturdum.

Babam saçlarımı öpüp koklarken annem ellerimi öpüyordu.

"Bana sarılmak yok mu güzelim." Dedi abim sesini kırılmış gibi göstererek.

"Ah benim mankenlere depar atmış patates abim hiç seni unutur muyum." Dedikten sonra boynuna atladım.

"Kız zilli halen mi patates. Görmüyor musun abinin kaslarını."

"Olabilir abicim şimdi kaslı olman bir zamanlar patatesten farkın olmadığını göstermez."

O bana tuhaf tuhaf bakarken ben deli gibi gülüyordum.

"Yeter bu kadar eğlendiğiniz hadi bakalım sofraya geçelim yemekler soğumasın."

"Annecim Ferda gelecekti onu beklesek olur mu."

Zaman durdu sanki. Etrafımda birileri koşuştururken ben öylece kaldım. Onlarca psikoloğ, onlarca insan hiç biri işe yaramamıştı demek. O zaman neden bunca yılımı başka bir âlemde sürdürmüştüm. Koca bir hiç için mi. Geçmişim köze dönmüş odundan farksızdı. Tek nefes, büyük bir yıkım.

Tekrar kulaklarıma uğultular dolmaya başladı.

"Kızım iyi misin. Sezen'im cevap ver annecim."

"İyiyim."

Tek kelime milyonlarca anlam. Gerçekten iyimiyim yoksa değilmiyim kestiremiyorum.

"Abicim ben özür dilerim eğer Ferda ile görüşmek istemiyorsan başka zaman gelmesini isterim."

"Hayır abi sorun yok bir insanın yaptığı hatayı hepsine yıkmak haksızlık olur. Ferda iyi bir kız o yüzden sorun yok."

"Senin o güzel yüreğini severim."

"Neyse ben elimi yüzümü yıkayıp geleyim."

Zamanın ötesinden izliyor gibiyim bu olanları. Sanki burada değilde başka bir yerde televizyon karşısında izliyor gibiyim. Geçen yıllar duygularımı elimden almış, kimsesiz bir çocuk gibi sokağa atmış beni. Ne düşünmem gerek veyahut neyi düşünmemem gerek anlamlandıramıyorum.

Ellerimi ve yüzümü yıkadıktan sonra yemek masasına geçtim. Ferda çoktan gelmiş ve abimin yanına oturmuştu. Bende annemin yanına oturup söze girdim.

"Hoşgeldin Ferda. Seni gördüğüme çok sevindim. Yıllar güzelliğine güzellik katmış." Söylediklerimden sonra utangaç bakışlar eşliğinde konuştu.

"Teşekkür ederim Sezen abla sende hoşgeldin. Hiç değişmemişsin hâlen çok güzelsin."

"Teşekkür ederim canım." Önüme dönüp yemeğimi yemeye başladım.

Yemekten sonra çaylar eşliğinde İsviçre'de ne yaptığım hakkında sorular sorulmuştu. Heyecanla beni dinleyen ailemi üzmemek için samimi cevaplar vermiştim.

Gün sonunda abim Ferda ile yürüyüş yapmak istediğini söylemiş ve evden ayrılmışlardı. Bende biraz daha oturduktan sonra anne ve babama iyi geceler temenni edip odama geçtim.

Ne yaparsam yapayım geçmişim hayatımın her yerine yosun sarmıştı. Yaşadığım ve hissettiğim tüm şeyleri yazmaya başlamıştım artık. Anlatacak birilerini bulamadığım zamanlar da benim için en iyi terapi gibiydi.

 

İçimde bir yerlerde uçurumdan kelebek düştü. Zaten bir kaç günlük olan ömrünü sona erişmek istemediği için uçurumdan bıraktı. Hiç bir sebep buna mâni olmadı. İstedi ve yaptı. Ben istedim ve yapamadım. Tıpkı bu hayat gibi bende masum değilim. Sırf böyle düşüncelerim olduğu için değil arkamda kalacaklara hüznü bağışladığım için masum değilim.

Acılarımız ve yaşantımız bir bağlam oluşturur. Attığımız adımların bizlere hiç bir şeyi unutturmadığı gibi düşünmediğimiz şeyler gelecekte önümüze gelmeyecek diye bir şey yoktur. Bize geçmişi hatırlatan bazen bir ağaç kabuğu olurken bazen de o ağaçtan yapılmış bir kalemdir. Uzun süre bekleyen kalemin ömrü biter ve çürür. O saatten sonrada artık hiç bir işe yaramaz. Duygularımız da öyledir. İşleve sokulmadığı sürece çürür.

Sevgi sarar sarmalar iyileştirirdi. İyileştirmedi...

 

19Eylül2018

 

Defteri kitaplığa bıraktıktan sonra balkona geçtim. Yağmurun yerini hafif esen bir hava almıştı. Bahçedeki çiçekler yeni tımarlanmıştı. Babamla birlikte heyecanla diktiğimiz siyah güller yapraklarını dökmeye başlamıştı. Benim hayatım rengarenkti. Bu kadar rengin arasında siyah yoktu. Tıpkı gökkuşağı gibi. O gün bahçemize güller alıp ekmek için büyük bir çiçek serasına gitmiştik. O kadar rengin içinde burdayım diyen tek onlardı. Ben çok beğendiğim içinde babam bir çok kök almıştı. Eve tekrar geldiğimizde abim ve annemde bizimle bahçede ekmemize yardım etmiş ailecek mutlu bir an yaşamıştık. Ama artık o güller benim için büyük yıkımdı.

Daha fazla güllerin orada kalmasına dayanamadım. Balkonun kapısından çıkıp güllerin yanına geldim. Hiç düşünmeden, ellerim zarar görecek demeden sökmeye başladım. Gözüm dönmüştü resmen. Güllerin dikeni batıyor ama acısını hissetmiyordum. İçimdeki öfke, nefret ve ızdırap acı çekmeme izin vermeden onları sökmemi istiyordu.

Gülleri sökmeye devam ederken abimin sesini duydum.

"Sezen ne yapıyorsun sen abicim. Bırak lütfen onları bak ellerin parçalanmış hep." Bir yandan konuşuyor bir yandan da beni engellemeye çalışıyordu. Ama bunların hiç biri işe yaramıyordu. Tüm çabalarına rağmen sökmeye devam ettim.

"Sezen, babacım lütfen bırak artık."

"Sezen'im, güzelim hadi bırak onları annecim."

Ne annem ne de babam onlar bile engel olmadılar. İçim bir türlü soğumuyordu. Buz tutmuş bir okyanusun içerisinde cayır cayır yanıyordum. Bu ateş ben dahil tüm ailemi yakıp geçiyordu.

En sonunda tüm gülleri sökmüş ve yere öylece oturmuştum. Anneme, babama ve abime baktım. Hepsi bana acıyan gözlerle bakıyordu. Bu öfkemi daha da çok artıyor beni bu Koca okyanusta boğulmaya sürüklüyordu. Birinin beni izlediğini hissediyordum. Onlara bakmayı bırakıp kafamı evin dış tarafına çevirdim.

Bu hayatta beni dumura uğratan tek bir kişi vardı. Yıllardır yüzünü görmediğim. Yüzüne bakmaya cesaret edemediğim tek insan. Onu görmek benim için boğulduğum okyanustan kurtulmak gibiydi.

Ne kadar ona baktım hatırlamıyorum. Elime değen eller ile irkilip göz temasını kestim. Karşımda endişe ile bana bakan abim vardı. Ellerimi ellerinden hemen çekip koşarak içeri girdim. Bu gece daha fazla birilerini görmek istemiyordum. Kapıları kilitleyip duvarın dibine çöktüm. Pencerem açık kalmıştı. Dışarıda konuşulanların hepsini duyuyordum.

"Sezen gelmiş." Feza idi bu. Sesinde hiç anlam barındırmıyordu. Dokunmadan yıllarca kalbimde hissettiğim, gözlerimi kapatınca gözümün önünden hiç gitmeyen Feza'm.

Loading...
0%