Yeni Üyelik
46.
Bölüm

Kış Papatyası 35.Bölüm

@semaabakar

Koskoca bir hafta geçmişti. Feza her ne kadar belli etmemeye çalışsa da yıllardır babası olarak bildiği adamı kaybetmek onda bir boşluk yaratmıştı. Annesinin dinmeyen feryatları onu daha da sinirlendiriyor, olması gerekenden daha fazla yük taşımasına neden oluyordu. Babasının bunca kötülüğünden sonra bir aileye ait olmadığını, mezarının olmasını istemediği için kimsesizler mezarlığına gömülmesini istedi. Bu Nalan hanımı daha hırçın bir insan haline getirdi. Ferda ise öldüğü günden sonra onun için bir daha göz yaşı dökmedi. Olması gereken neydi bilmiyorum. Belkide olması gereken zaten olmuştu.

 

Benim içinde çok zor bir hafta olmuştu. Nalan hanımın bitmek bilmeyen, bana yüklemiş olduğu ithamlarla dolu bir haftaydı. Feza annesinin gözünün dönüp bana zarar vermesinden korktuğu için bizi bir araya asla getirmiyordu. Ama o bir yolunu hep buluyordu. Feza en sonunda dayanamayıp tekrar dedesinin yanında kalmasının daha iyi olacağını söyleyip oraya gitmesini istemişti. Nalan hanım diretsede babası araya girince gitmişti.

Düğün işini bizimkilerle konuşup yapmamaya karar kıldık. Eğer düğün yapsaydık bir ömür Nalan hanımın söylenmeleri devam edecekti. İnsanlar değişmiyordu. Ya da başından geçen olaylardan ders çıkarmıyordu. Nalan hanımda onlardan biriydi. O benim yılardır kocamdı diyip duruyordu.

Erkan'ın bana vermiş olduğu ilaçlarda işe yaramaya başlamıştı. Artık daha sakin bir insandım. Hafta içi kontrole ve iğneye gittiğimde Erkan o adamın ölmüş olmasının ruhumdaki korkuları azalttığını düşündüğünü söylemişti. Keza ailemde aynı kânıdaydı. Kendimde ki değişiklikleri dışarıdan görmediğim için yorum yapamazdım. Ama ruhumdaki değişimler kendini an bean belli ediyordu. Artık kendimi daha özgür hissediyordum. Bir insan öldüğü için böyle olmamalıydı ama maalesef ki oluyordu. Kendimize söz geçiremiyorduk.

Son kazağımı da valize bırakıp fermuarı çektim. Ardından masanın üzerinde duran defterimi almadığımı fark ettim. Aslında artık ona ihtiyacım yoktu. Yinede yanımda kalması bir zamanlar yaşadığım zorlukları her daim bir ders olarak hayatımda yer etmeliydim. Sonra annem seslendi.

"Sezen?"

"Efendim anne."

"Kızım Feza geldi. Hadi in aşağıya seni bekliyor."

"Tamam anne geliyorum." Bugün Feza'nın bizim için aldığı yeni eve geçiyorduk. Annemler de benim ve Ferda'nın ısrarı üzerine o evin yanındaki evi almışlardı. Bu mahallede ki evlerinide elden çıkarmışlardı. Artık Karayağız Mahallesi gerideki bıraktıklarımızla dolu bir yer olacaktı.

Aşağıya indim. Son kez evin her yerini göz hapsime aldım. Küçüklüğümden bu yana yuvamdı. Artık başkalarına yuva olacaktı. Umarım bana kötülükler getiren bu ev başkalarına umutlar getirirdi.

"Neden bu kadar oyalandın Kış Papatyam?"

"Sanırım burayı özlemeyeceğim." Güldüm.

"Ne yapacaksın burayı boşver. Sen yeni evimizi özle. Benimde özlediğim tek şey sen ol."

"Sen iyice bencil oldun Feza." Göz kırptı.

"Konu sensen ben her zaman bencil olurum." Sarıldım. Saçlarıma buseler bıraktı.

"Seni seviyorum."

"Seni çok seviyorum Kış Papatyam."

"Öhöm öhöm bittiyse cilveleşmeniz gidelim."

"Abi! Seni keserim. Alt tarafı birbirimizi sevdiğimizi söyledik. Ne var bunda."

"Git evinde söyle Sezen. Ben duymak zorunda değilim. Zaten bu adamla evlenmene hiç gönlüm yoktu. Birde onu çekemem."

"Sen nasıl arkadaşsın. Kardeşimle evlenirken böyle söylemiyordun Yıldırım."

"Bizi buna karıştırma Feza. Siz asla biz olamayacaksınız. Nerde benim karım çabuk bana bulun."

"Ha ha! Daha karısının nerde olduğunu bile bilmiyor. Bak benim karım yanı başımda."

"Feza sus yoksa seni döverim."

"Yıldırım, seni eşek sıpası seni! Çabuk bana ayakkabılarımı getir." Feza ile birlikte kıkırdamaya başladık. Dedem yine neye sinirlenmişti acaba.

"Gülün siz gülün elbet görüşeceğiz."

"Bizi bırakta dedeme bak sen. Yine ne yaptında sinirlendi."

"Dişini yanlış takmışım."

"Eyvahlar olsun Yıldırım. Sonun hiç iyi gözükmüyor."

"Sus Feza dedem beni döverse bende seni döverim."

"Abi sen dedemin dişini nasıl ters taktın?"

"Ferda kızımızın ultrason resmini gönderdi. Heyecandan elim ayağım dolanmış ters takmışım."

"Cinsiyeti belli oldu bize mi söylemediniz? Aşk olsun abi!"

"Akşam yeni eve geçtiğimizde söyleyecektik. Ben yine ağzımda tutamadım."

"Olsun kardeşim biz alıştık senin gevezeliğine."

"Feza! Sınırlarını zorlama."

"Abi dedemi bekletme istersen."

"Bu burda bitmedi. Elbet döveceğim seni."

"Döversin pandam." Abim sinir küpü olmuştu. Allah'tan dedemi bekletmenin daha kötü olduğunu bildiği için gitti. "Hadi artık bizde evimize gidelim."

"Evimiz."

"Evet bizim evimiz." İnsanın evi bir eşya değildi. Mutlu olduğu yer eviydi. Benim evimde Feza'nın olduğu her yerdi. Onun kalbi benim evimdi.

Biz evden ayrıldıktan sonra eşyalarda diğer evlere taşındı. Tüm gün ev düzenlemekle geçmişti. En sonunda işler bitmiş akşam yemeği yiyorduk.

"Sizin eviniz yok mu yine neden burdasınız?"

"Oğlum o nasıl söz. Akşama kadar birlikte evi yerleştirdik. Sen anca karının peşinde koşup durdun. Şimdi kalmış ne diyorsun. Çok ayıp bu yaptığın. Zaten dedenin dişlerini ters takmışsın. Adam kalktı tekrar memlekete döndü. Ne vardı işini doğru yapsaydın."

"Valla baba onlarda çok kaldılar. Liseli aşıklar gibiler. Sıkılmıştım iyi oldu gittikleri."

"Yıldırım sen ne vizyonsuz adamsın. Adamın parasını cebine indirmeyi biliyorsun?" Feza'nın söylediği şeyden sonra babamın kaşları havalandı.

"Yıldırım sen dedenden para mı aldın?"

"Öyle mi yapmışım hiç haberim yok."

"Hemen o parayı dedene geri gönderiyorsun."

"O benim çocuğumun harçlığı hiçte geri gönderemem. Yarın ne olacağını bilemeyiz. Çocuğum doğmadan ölürse hazır altınını takmış olur."

"Hanım bu çocuğu küçükken nerden düşürdük biz?"

"Bilmiyorum Bey."

"Ah ah! İşte kimse benim gibi hayırlı evlat olamıyor. Değil mi babacığım?"

"Değil kızım. Seninde pek bir hayrını göremedik." Resmen babam beni bozmuştu. Feza bıyık altından gülüyordu. Kolunu dürttüm.

"Aşk olsun baba!" Abim gülmeye başladı.

"Ne sandın beni yererken seni övecekler miydi?"

"Hiç değilse senden hayırlı benim kızım."

"Oy canım annem." Öpücük gönderdim.

"Şımartmayın şu kızı. Kocaman oldu halen çocukluk yapıyor."

"Abi yemeğin imanını titrettin yeter. Yemeğimizi yer gideriz."

"Abicim özür dilerim ben sadece sizinle uğraşıyorum." Hep birlikte abime güldük. Nasılda ciddiye almıştı.

"Sen varya iyice uyanık bir şey oldun. Erkan sana ilaç diye ne veriyor acaba."

"Seni duymuyorum abi."

"İyi be ye yemeğini git."

"Yıldırım deden haklı sen tam bir eşek sıpasısın."

İyi veya kötü gün her koşulda geçiyordu. Mutluluk bizleri ansızın buluyordu. Ya da biz onu bir şekilde avlıyorduk.

Loading...
0%