Yeni Üyelik
58.
Bölüm

Kış Papatyası 42.Bölüm

@semaabakar

Sevgi sarar sarmalardı. İyileştirmese bile sarardı. Yaralarım görünmez bir bant ile sarıldı. Sabaha kavuşturamadığım gecelerim artık kavuştu. Benliğim kaybettiği yıllarını ruhuma bahşetti. Ve bir çift göz benim özgürlüğüm oldu.

Yaklaşık üç ay geçmişti. Artık tüm korkularım beni terk etmeye yerini sevgiye bırakmaya başlamıştı. Günler bozuk musluktan damlayan su gibiydi. Damla damla da olsa birikiyordu.

Feza söz verdiği gibi yaralarımı iyileştiriyordu. Bin bir çaba ile yurt dışından ünlü bir dermatolog bulup yara izlerim için özel krem yaptırmıştı. Hafta da bir kezde klinikte tedavi görüyordum. Artık psikolojik destek alma işinide ayda bir kez olarak değiştirmiştik.

Üç ayda Ferda'nın karnı daha da belirgin olmuştu. Artık bebeği bizde hissedebiliyorduk. Doğumada az kalmıştı. Abimin heyecanı daha da artıyordu. Ferda'yı da her yere kucağında taşıyordu. Bunun sebebi yeterli beslenemediği için az kalsın bebeklerini kaybedecek olmalarıydı. Tüm korkusu bundandı.

Feza işleri düzene sokmuştu. Beni evde bırakmaktan korksada buna mecburdu. Ne kadar diretsem de restoranta gitmeye hazır olduğuma onu inandıramadım. Dışarısı ona göre benim için fazla kötüydü. Bu dünya biz kadınların idame ettirmeye zorlandığı bir meskendi. Kimimiz bu dünya da yaşıyorduk cehennemi. Her sokak başı vicdanı meydanda idam ettirilmiş insanlarla doluydu.

Bu arada annemlerde memleketten dönünce çok beklemeden Doğu turu yapmaya gittiler. Bugün onların dönüş günüydü. Zor da olsa abimi ikna edip Ferda ile akşam yemeği hazırlamaya başladık. Ona kalsa Ferda 24 saat yatacaktı.

"Abin beni delirtiyor Sezen abla."

"Yine ne yaptı?" Ne abimin yaptıkları bitiyordu ne de Ferda'nın sitemleri. Onların bu haline çoktan alışmıştık.

"Uyurken bebeğe dikkat etmiyormuşum. Allah aşkına uyurken ne yaptığımı bilmiyorum ki ben Sezen abla."

"Mazur gör onu geçen düştüğünden beri böyle. Sana ve bebeğinize zarar gelecek diye korkuyor."

"Ama Sezen abla böylede beni strese sokuyor."

"Bebeğinizi kucağınıza aldığınızda geçer merak etme."

"İnşallah Sezen abla."

"İnşallah." Ara ara konuşarak geçmişti yemek yapma işi. Ardından abim ve Feza gelince masayı onlarla kurmuştuk. Tâbi Ferda yardım etmemişti. Kız haklıydı abim onu çok sıkıyordu.

Son çatalıda masaya bıraktım. "Çok şükür her şey hazır."

"Benim marifetli karımın elleri dert görmesin."

"Sanki benim karım yapmadı Feza."

"Ben öyle bir şey söylemedim Yıldırım."

"Abi denizi dalgalandırmanın anlamı yok. Şimdi annemler gelir."

"Tamam güzelim sen nasıl istersen."

Annemler geldikten sonra yemekleri yemiş ardından çay fastına geçmiştik. Annem heyecanla gittiği yerleri anlatıyor, babam ise onun yaptığı şeyleri şikayet ediyordu. Yol yorgunu oldukları için Feza ile çaylarımızı içip evimize geçtik. Şimdi ise koltukta yan yana oturuyorduk.

"Seni çok seviyorum karıcım."

"Seni çok seviyorum hayatım."

"Ana! İltifat ettin ya sen." Tepkisi çok büyük olunca gülmeye başladım.

"Gözüme bir hoş göründün ondandır kocacım."

"Kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan diye boşa dememişler. Sen benim gibi baya baya cilveli oldun."

"Aa yok, ben seni asla geçemem kocacım. Sen çok başka bir şeysin."

"Geçersin karıcım geçersin."

"Hep yanımda ol olur mu hiç gitme."

"Yolun sonunda sen yoksan bende yokum. Benim yolum sensin Kış Papatyam. Yeni güne seninle uyanıp seninle uyurum. Seni kalbimde çepeçevre sarar saklarım. Seni çok seviyorum Ömrümün Baharı." Onun varlığı huzurdu.

"İyi ki varsın. Yaralarım iyileşiyor. Ben iyileşiyorum. Bana iyi geldiğin için teşekkür ederim."

"Sen bana iyi gelmeseydin ben sana nasıl iyi gelirdim ki. Bizim bağımız ebediyen. Bizim ruhlarımız bir."

"Seni seviyorum."

"Ben sana senin için varım."

"Sana senin için varım." Ona yaklaşıp kaşı ile göz kapağının arasına buse bıraktım. Sonra ise ona sıkıca sarılıp gözlerimi kapattım.

"Daha erken uyuyacak mısın?"

"Hıhı, uyuyacağım."

"Sen yine çok uyumaya başladın. Benden sakladığın bir şey mi var ?" Bir anda endişe kaplamıştı ses tonunu.

"Hayır yok. Sadece uyuyacağım onda da gözün var."

"Emin misin güzelim. Bak bir şey varsa söylemiyorsan bozuşuruz."

"Anlamadım." Uyku kendini iyice belli etmişti. Feza da bunu anlayınca çok üstünde durmadı.

"Yok Kış Papatyam uyu sen bir şey söylemedim." Bir müddet sonra havalandığımı hissettim. Yavaşça gözlerimi açtım. "Uyu karıcım sadece odamıza gidiyoruz.'

"Hıhı" sonra tekrar gözlerimi kapattım.

Gözlerimi açtığımda çoktan sabah olmuştu. Komidinin üzerindeki telefonu alıp saate baktım. Onbir oluyordu. Nasıl bu kadar çok uyumuştum anlamadım. Sonra ekranıma bildirim düştü.

"Karıcım, benim güzeller güzeli Kış Papatyam günaydın. Sabah evden çıkarken sen çok güzel uyuduğun için uyandırmak istemedim. Kahvaltını hazırladım. Çay soğumuş olabilir onu tekrar ısıtırsın. Dikkat et kendini yakma. Seni çok seviyorum. İyi ki benim karımsın." Dudağımın kenarı kıvrıldı. Hayatınızda sizi düşünen biri varsa popülerdiniz. Tıpkı benim gibi.

Kısa bir duş alıp aşağıya indim. Mutfağa girip çayı ısıttım. Ardından ise kahvaltımı yapmaya başladım. Telefonuma mesaj geldi. İlk başta bakmak istemedim ama sonra Feza'dandır diye alıp okudum.

"Ömrümün baharı, bugün saat sekizde hazır ol seni çok güzel bir yere götüreceğim. Eminim çok beğeneceksin."

Bugün kliniğe gidecektim onun için işlerimi halledip eve gelince hazırlanırdım. Kahvaltı bittikten sonra masayı toparlayıp evden ayrıldım.

Klinikte bir saat sürmüştü işim. Ardından restoranta geçmiştim. Abim ne yapıp edip arabamı geri almıştı. Ayakta dolandırılmakta başka bir meseleydi. Bundan sonra araba bozulursa abim kendi yaptıracaktı.

Odamın kapısı çaldı. Ardından içeriye Remzi girdi. "Sezen hanım müsait misiniz?"

"Gel Remzi, müsaitim."

"Sezen hanım bir müşteri sorun çıkardı."

"Tamam sen gidebilirsin ben geliyorum." Remzi odamdan ayrıldı. Bende iki dakika sonra arkasından çıktım. Bir müşteri müdür bey ile kavga ediyordu. Yanlarına gittim.

"Buyrun beyfendi bir sorun mu var?"

"Yemeğinizden bir nesne çıktı. Bu adamı inandıramıyorum."

"İnandıramıyor olmanız gayet normal beyfendi çünkü bizler çok titizlikle çalışıyoruz."

"Vardı diyorum neden anlamıyorsunuz."

"Tamam ben kameralardan bakıp size döneceğim. Müdür bey o sırada size tatlı ikram etsin." Gidip kameraları incelemeye başladım. Her şey ortada idi. Kamera görüntülerini telefonuma alıp tekrar içeriye geçtim. "Beyfendi servis sırasında çorba taşmış sizde bunu peçete ile silmişsiniz. Haliylede ıslanan peçete kopmuş ve yemekte kalmış." Bunu kendisine de izlettik.

"Evet silmiştim. Ben sizden özür dilerim." Gülümsedim. Çok mahçup olmuştu. Uzatmanın bir anlamı yoktu.

"Sorun yok eğer biz hata yapmasaydık sizde yapmazdınız. Afiyet olsun." Arkamı dönüp masadan uzaklaştım. Sonra birden başım döndü. Neyseki son anda dengemi sağlayabildim. Hastaneye gitsem iyi olacaktı. Yine vitaminlerim düşmüş olmalıydı.

Restorantaki işleri halledip hastaneye gittim. Tahlil verip beklemeye başladım.

"Sezen hanım doktor bey sizi bekliyor."

"Tamam geliyorum." Yan koltukta duran çantamı alıp içeriye geçtim.

"Geçin oturun Sezen hanım ayakta kalmayın." Masasının önünde duran koltuğa oturdum. "Değerleriniz çok düşük. Onlar için vitamin takviyesi yazacağım." Bilgisayara bir şeyler not etti.

"Ne sıklıkla kullanmam gerekiyor."

"Böyle durumlarda iki günde bir kullanmanız yeterli olur."

"Hangi durumlarda?"

"Siz bilmiyor musunuz?"

"Neyi bilmiyor muyum?"

"Sezen hanım iki aylık hamilesiniz."

Şimdi ne olacaktı? Feza buna nasıl tepki verecekti? Ya da ben iyi bir anne olabilecekmiydim?

Loading...
0%