Yeni Üyelik
12.
Bölüm

10. Akşam Yemeği

@sematurann

 

 

Dikkat! Bu bölüm şiddet ve unsurlarını içermektedir. 18 yaşından küçük olanlar ve mümkünse hassas olanlar okumasın. Hayatınızda bir derdiniz, sıkıntınız olduğunda ailenize yada gerekirse yardım alabileceğiniz kurum ve kuruluşlara danışmayı unutmayın! İyi okumalar şimdiden.

~~~~

 

 

Hiç çevrenizde narsist insanlara denk geldiniz mi?

 

 

Narsisizm ,kişinin benliğine karşı duyduğu hayranlık ve bağlılık, kabaca tabirle kişinin kendisine aşık olması olarak tanımlanan bir terimdir.

 

 

Aybars, temel güven duygusu gelişmemiş bir birey olduğu için kaygıyı bertaraf eder ve içinde bulunan bütün duygularını bastırır . Bu durumda da özellikle çevresine karşı olumlu duygularına erişimini kaybetmiştir.

 

 

 

İclal...

 

 

 

İşittiğim tehditlerin üzerinden sadece birkaç saat geçmişti. Vakit geçsede hala daha o andaymış gibi hissetmekten kendimi alamıyordum.Çünkü tavrı ve tehdit vari söylemlerinin altında bir sınırının olmadığını göstermişti. Tıpkı Azat gibi...

 

 

 

Bir anlığınada olsa Azat'ın beni dağın başına götürüp acımasızca sürükleyişi zihnime düştü. Kendimi 2 ay önceki çaresiz İclal olarak hissetmiştim. Ama artık o eski ben değildim. Çünkü içerisinde yetiştirildiğim bütün toplumsal normları ve ahlaki düzeni yıkıp ötesine geçmiştim. Onlar gibi artık sınırlarım yoktu. Çoktan sınırları aşmıştım.

 

 

 

"İtiraf et! Korkuyorsun." sesiyle başımı laptoptan kaldırıp Azat'ın yüzüne bakındım. Durumdan fazlasıyla keyif alıyor gibi bir hali vardı.

 

 

 

Kendinden emin bir şekilde sözlerine devam etti." Bu öncekilere benzemez. Bu bana da benzemez. Gözlerinde ki karanlığı gördün mü? Kim bilir ortağıda bunun gibidir. " duraksadıktan sonra bana doğru eğilip " Adamlarını öldürerek işlerine çomak soktun. Bu işin arkasında sen olduğunu öğrenirlerse senden önce kızları yok ederler sonra seni. Kimse size dair bir şey bulamaz, unutulur gidersiniz."

 

 

 

Haklıydı. Devam etmem ve bir adım önde olmalıydım. Karar vermiştim, yüksekte uçan o kuşun bir kanadını kırmam gerekiyordu. Bire bir olalım ki güçlerimiz eşitlensin.

 

 

 

Hazırladığım raporu elime alıp yerimden doğruldum ve Azat'ı geride bırakarak ofisten çıktım. İstikamet Aybars'ın yanıydı.

 

 

 

Asansörün kapısı yavaş yavaş açılırken karşımda Cansel'i buldum. Beklemeden hemen yanında yerimi aldım. İşe başladığımdan beri ilk defa fiziksel olarak bu kadar yakındık. Ta ki asansörün kapanana dek. Ani bir şekilde düğmeye basıp kapanan kapıyı tekrar açarak bir hışımla dışarı çıktı.

 

 

 

Cansel, Aybars'ın benden bir önce birlikte olduğu kadındı. Beni her gördüğü yerde yolunu değiştiriyor ve olabildiğince yan yana gelmemeye çalışıyordu. Her halinden bana tahammül edemediği aşikardı.

 

 

Cansel'e dair en net hatırladığım şey, işe başladığım ilk zamanlar mutfakta kendisine kahve hazırlarken kollarında ve boğazında gördüğüm morluklardı. Sormak için bir hamle yaptığımda kendisi bunu farkederek hızlıca yanımdan ayrılmıştı.

 

 

Gelmem gereken kata vardığım an bu düşüncelerden sıyrıldım. Koridorun sonunda ki Aybars'ın odasına yöneldim. Kapısının dibine geldiğim an duraksayarak derin nefes aldım ve ardından yüzüme maskemi takınıp kapıyı tıklattım. Gel direktifini işittiktem sonra kapının kolum asılıp içeriye doğru adımladım.

 

 

 

Beni gördüğü an gülümseyerek "Hoşgeldin bir tanem."

 

 

 

Sanki birkaç saat önce bir şeyler yaşanmamış, beni tehdit etmemiş gibi davranıyordu. Yerinden doğrularak bana yaklaştı.

 

 

 

"İncelemen için hazırladığım raporu getirdim." elimde ki raporu alıp çalışma masasının üzerine fırlattı.

 

 

 

Belimden tutarak beni kendine çekti. Artık bedenlerimiz bir bütündü. Eğilip boynuma bir buse kondurdu. Ardında kulağıma doğru fısıldayarak "Bu gece ki davette ne giyeceksin?"

 

 

 

Geriye doğru çekilip ellerimi göğsünün üzerinde gezdirdim. " Yere kadar uzanan, sırt dekolteli ve derin yırtmaçlı kan kırmızısı bir elbise giyeceğim." diye fısıldadım.

 

 

 

"Hımm görmek için sabırsızlanıyorum. Belki daha sonrası için bana geçeriz."dedi istekli bir şekilde.

 

 

 

Utangaç bir tavır takınarak" Sana mesaj attım ya biraz önce. 'Akşam saat 20.00'da beni al' diye. Diyorum ki.. Daha öncesinde bir akşam yemeği mi yesek? "

 

 

 

Olumsuz anlamda başını sallayarak" Olmaz. Birikmiş işlerim var onları halletmem lazım. "

 

 

 

Küçük bir kız çocuğu gibi hayıflanarak başımı göğsüne yasladım." Lütfen! Hem sana geçenlerde yaptığım tatlıyı yaptım tekrar seviyorsun diye. Hani beni daha önce götürdüğün bir mekanınız vardı ya orda buluşalım. Sana çok güzel bir masa hazırlamak istiyorum. Lütfen kırma beni! Hem bugün olanlar içinde bir özür mahiyetinde olur. Belki sonrasında... " diyerek özellikle cümlenin sonunu getirmedim. Çünkü bu benim son kozumdu.

 

 

 

" Peki madem istediğin gibi olsun güzelim. " dudaklarımı öpmek için hamle yaptığı an geri çekildim.

 

 

 

Panik bir şekilde " Şirket içerisindeyiz bu hareketler çok uygunsuz olur. Az kaldı biraz sabret." Biraz daha geri çekilip ellerinden kurtuldum.

 

 

 

Ofisten çıkmadan son kez dönerek" Hazırlık için erken çıkacağım haberin olsun. Saat 5'te mekanınızda buluşalım. "

 

 

 

" Tamam güzelim. " diyerek çalışma masasına yöneldi.

 

 

 

Şirketten çıkmak için eşyalarımı almaya ofisime doğru yol almıştım. En sonunda odama geldğimde askılıktan eşyalarımı alıp sırtıma geçirdim. Ardından aşağıya inip valeden arabamı istediğimde saat 15.10'u gösteriyordu.

 

 

Yaklaşık 20 dakikalık bir yolculuktan sonra eve varmıştım. Çantamdan anahtarlığı çıkarıp kilidin yuvasına yerleştirdim. Tam evin içerisine doğru adımlayacakken merdivenlerden işittiğim tok ayak sesleri ile geriye döndüm. Karşımda uzun boylu, siyah bir takım giyinmiş ve otuzlarında ciddi görünüşlü bir kadınla karşılaştım.

 

 

Beni gördüğü an duraksadı. "Merhaba! Siz sanırım yeni kiracısınız." dedi gülümseyerek.

 

 

Bende başımla onaylayarak "Merhaba! Yani.. Taşınalı neredeyse 2 ay olacak."

 

 

"Öylemi ,benim hatam kusura bakmayın! Uzun süredir şehir dışındaydım. Adli tatil bitince mecbur işimin başına geldim. Bu arada ben sizin üst katınızda oturuyorum. Adım Leyla." sözlerinin ardından tokalaşmak için elini uzattı,bende bekletmeden tokalaştım.

 

 

"Bende İclal, tanıştığımıza memnun oldum. Adli tatil derken haddime değil ama mesleğiniz nedir acaba ?" diye sordum merakla. Sorduğum sorunun saçmalığını farkettiğim an vücudumu pışmanlık kapladı.

 

 

Kendinden emin bir şekilde gurur duyarak "Cumhuriyet Savcısıyım. Peki sizin mesleğiniz nedir?Tüylerim diken diken oldu.

 

 

 

Korkunun bütün vücudumu ele geçirmesine karşı koyamamıştım. Resmen her bir tarafım kuşatılmıştı. Artık şirkette de değil kendi evimde de olabildiğince dikkat etmek ve maskemi takınmaktan başka çarem yoktu.

 

 

 

" Peki ya sizin mesleğiniz nedir?" diye sordu.

 

 

 

Aklımdan geçen binbir tür olumsuz düşünceleri yok sayarak" Bende özel bir şirkette Finans Departmanın başında çalışıyorum. " dedim onun gibi emin bir şekilde.

 

 

 

Esra yüzüne sıcak bir gülümseme takınarak" Ne güzel! Tanıştığıma çok memnun oldum.Çok sıcak kanlı bir kıza benziyorsun. Buralarda pek komşuculuk kalmadı ama seninle samimi bir komşu olmak isterim. " diye bir istekte bulundu.

 

 

 

Aynı sıcaklıkta gülümseyerek" Teşekkür ederim. Bende çok isterim sizinle samimi bir komşu olmayı. "

 

 

Başıyla selam vererek mahcubiyetle " Eve girecektiniz, ayakta kaldınız . Daha sonra nihayetinde tekrar göüşürüz , buyurun girin lütfen."

 

 

Direktifiyle birlikte geriye dönüp evin içerisine adımladım. "Peki madem size iyi günler dilerim." dedikten sonra oda aynı şekil cevap vererek merdivenlere evine doğru yol aldı.

 

 

Sitenin asansörleri bir süredir bakımda olduğu için anca kat merdivenleri çıkmak zorunda kalıyorduk. Ama benim yorgunluktan başka hiçbir şikayetim yoktu. Hatta işime bile gelmişt. Blazer çeketimi ve el çantamı vestiyere asarken içeriye doğru seslendim.

 

 

"Aysar!"

 

 

Geri dönüş alamayınca sabırla bir daha seslendim." Aysar! Bir ses versene kız!" yine bir geri dönüş alamayınca holden çıkıp oturma odasına bakındım. Orada da bulamayınca Aysar'ın odasına doğru yöneldim. Boş olan odayla karşılaştığım an stres seviyem hızla artmaya başlamıştı. Panik ve türlü türlü düşünceler içerisinde pes etmeyerek mutfağa yöneldim.

 

 

Gözlerim onu bulduğunda rahatlayarak nefes verdim. Masada oturmuş pür dikkat elinde ki gazateye bakınıyordu. Sinirl söz girdim " Aysar aklımı aldın. O kadar seslendim niye cevap vermiyorsun bana?" sesimle birlikte oturduğu yerde sıçradı. Geldiğimi bile fakedememişti.

 

 

"Bağırmasana abla ! Korkuttun beni." elindeki gazateye içe doğru hızlıca katlayarak masanın üzerine koydu. Hal ve tavırları bir garipti. Merakla sordum." Ne okuyorsun öyle sen?"

 

 

" Magazin haberlerine ve köşe yazılarına bakıyorum." Önemsiz bir şeymiş gibi ben geçiştirdi. Bende iğneleyerek söze girdim. "Ne zamandan beri gazete okur oldun. Bir garipsin sende." Gözlerini belerterek bana bakındı. Lafı değiştirip farkettiğim bir şeyi sordum. "Sen bugün dışarı mı çıktın?"

 

 

​​​​Sorduğum bu sorudan kaynaklı epey rahatsız olmuştu. "Bakkala kadar gittim çünkü evde ekmek kalmamış."

 

 

"Sitenin içerisinde market vardı oradan almak yerine neden taa ileride ki bakkala gittin ki?" sorduğum soruya cevap vermeden oflayarak oturma odasıyla ortak olan mutfağın balkonuna çıktı.

 

 

Ailemizin duşmanı ve şirkette ki olanlar yüzünden fazlasıyla kontrollü davranıyordum. Haliyle bu katı düzen yüzünden kızlar da epey sıkılmışlardı. Bu tehlikeli ortam yüzünden refleksif olarak kati bir şekilde davranmaktan kendimi alamıyordum.

 

 

"Aysar!" diye seslendiğim an sesini yükseleterek " Dershaneye gitmek ve evde oturmaktan başka bir şey yapmıyorum. Biraz sahile inip gezinmek istemişti. Azıcık empati yap ya bunaldım."

 

 

"Onu demeyecektim aslında."diye kendim duyacağım şekilde fısıldadım. Fazlasıyla haklıydı. Daha fazla bir şey demeden üzüntüyle oturduğum yerde kala kaldım.

 

 

Hazırlanmam gerektiğini hatırlayarak kolumda ki saate bakındım . Zaman hızlıca akıp gitmişti. Yerimden doğrularak yatak odama doğru yöneldim. Odaya geldiğimde çalışma masama yaklaşarak cebimde ki küçük anahtarı çıkartıp kilitli çekmeceyi açtım.

 

 

Satın aldığım tuşlu telefonu ellerimin arasına alarak cevap gelmişmi diye merakla ekranına bakındım. Bir yeni mesaj görüntüle seçeneğine bastığım an gelen mesaj gözler önüne serilmişti.

 

 

"Araçların hazır ! En son buluştuğumuz yerde ki masanın hemen yanında ki saksınnı içerisine paketi yerleştireceğim. Sözleştiğimiz saatte gelip al."

 

 

Beklediğim cevabı alınca keyiflenmiştim .Gülümseyerek karşı cevap yazamaya koyuldum." Tamamdır. Paketi aldıktan sonra aynı yere anlaştığımız ücreti koyacağım."

 

 

Hazırlanmak için gardroba yöneldim. Gözüme çarpan siyah çöp poşetini açarak o gece giydiğim kıyaferleri ellerimin arasına aldım. Kıyafetlere bakındığımda o gece hissettiğim bütün negatif duygular yerli yerine gelmişti. Siyah kapuşonu ve gri kargo pantolunu üzerime geçiridikten sonra kullanacağım gerekli malzemleri sırt çantama yerleştirdim.

 

 

Saçma sapan akşam yemeği mevzusunu hatırladığım an memnuniyetsiz bir şekilde mutfağa yönelerek bir piknik sepeti hazırlamaya koyuldum. Bu sırada da saatin kaç olduğunu görmek için kol saatime bakındım. 15.55' gördğüm an vücudumu bir panik kaplamıştı.

 

 

"Bu ne hal abla? Nereye gidiyorsun? " sesiyle başımı balkon kapısına çevirdim. Hazırladığım piknik sepetine ve üstümde fazlasıyla alakasız duran kıyafetlere bakınıp neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. İşte geşlmiştik en kritik noktaya. Aysar'a nasıl izah etmem gerektiğini düşünüyordum ama vakit daralıyordu.

 

 

"Şuan bunu açıklayamam ama daha sonra sana anlatacağım. Arabanın anahtarları vestiyere bırakıyorum. Etüte gidip Zümra'yı alırsın. Eğer aramak istersen arama çünkü telefonumu evde bırakacağım." dedim sakin bir dille.

 

 

"Neden telefonunu evde bıraktığını anlamadım bu çok saçma." dedi sorgulayacı bakışlarıyla. Bir bahane uydurmak zorundaydım çünkü Aysar sebebini öğrenmek için diretecekti.

 

 

"Ya anla işte utandırma beni. Aybars'la baş başa vakit geçirmek istiyorum. Anlarsın ya.." Rahatlarak derin nefes verdi ama azda olsa gerginliği üzerindeydi.

 

 

"Bir acayipsin abla. Bu ucube kıyafetlerlemi gidiyorsun. Hem sen değil misin telefonlarınızı yanınızdan ayırmayın, kimseyle görüşmeyin falan filan diyen. Sen yapmayın dediğin herşeyi yapıyorsun."

 

 

Kollarından tutarak "Haklısın ablacığım ama geç kaldım hemen şimdi gitmem lazım. Daha sonra konuşuruz bunları."

 

 

Sepeti koluma takarak hızlıca çıkışa doğru yöneldim. Sonra birden duraksayarak Aysar'a döndüm." Tamam mı?" Onun tarafından onaylandığımı kendi ağızıyla duymak istemiştim.

 

 

"Tamam abla. İyi eğlenceler size?" dedi pes ederek .

 

 

Gönül rahatlığıyla "Zümra'yı almak için gittiğin zaman döndüğünüzde ben evde olmuş olacağım. " diyerek çıkışa doğru yöneldim.

 

~~~

 

 

 

Son kez geriye doğru adımlayıp masaya bakındım. Her şey kusursuz bir şekilde hazır ve nazırdı. Ta ki mumları yakmadığımı fark edene dek. Hızlıca çantama ilerleyip çakmağı elime aldım ve son dokunuş olarak titizlikle mumları yaktım. İşte herşey mükemmel.

 

 

 

Burası mobilyasından aynasına, müzik kutusundan ayaklı lambasına kadar herşeyi 1950'lerden kalma antika eşyalarla dizayn edilmiş büyükçe bir hangardı. İçeriğinin önemli gizli toplantıların yapıldığı o tür mekanlardan biriydi çünkü burası şehir merkezinden uzak ve çevresi ipsiz sapsız ormanlık bir alandaydı.

 

 

 

Boy aynasına doğru adımlayıp kendime bakındım. Sağ bacağımı boydan boya çıplak bıraktığı derin bir yırtmaca sahip olan kan kırmızısı bir elbise giyinmiştim.

 

 

 

Birkaç ay önce ki İclal'in giyeceği türden bir elbise değildi. Artık o eski İclal değildim. Değişmiş ve dönüşmüştüm ama iyi yönden değişmediğim kesindi.

 

 

 

Gözlerimi elbiseden yukarıya yüzüme doğru kaydırdım. Bu gözler bana ait değildi. Çünkü karşımda ki kadın fazlasıyla cürretkar ve vahşiydi. İstediğini alabilmek için yapamayacağı hiçbir şey yoktu. Sadece istemesi yeterliydi.

 

 

 

"Vay vay vay!"

 

 

 

Duyduğum sesle irkilerek geriye hangarın demir kapısına doğru döndüm. Aybars gelmişti.

 

 

 

Utangaç bir kız çocuğu edasıyla kendi etrafımda dönerek "Nasıl olmuşum?"

 

 

 

"Nefes kesici olmuşsun. Kusursuz bir güzelliğin var." Dedi fısıldayarak. Neredeyse aç bir köpek gibi ağzının suyu akmak üzereydi.

 

 

 

"Abartma Aybars, kusursuz hiçbir şey yoktur."

 

 

 

Bana yaklaşarak çıplak belimde hissettiğim eliyle kendine çekti. Yine bedenlerimiz bir bütün haline getirmişti. Boynumda hissettiğim ıslak dudakları yüzünden vücudumda soğuk bir ürperti yayıldı. Her fırsatı kollayarak benimle temas etmeye çalışması mide bulandırıcıydı.

 

 

 

Geriye çekilip elinden tutarak masaya sürükledim. Elimle masayı gösterdim."Mumdan gül yapraklarına kadar her şeyi senin için özene bezene hazırladım." gülümseyerek yüzüne bakındım.

 

 

 

"Hepsi çok güzel gözüküyor. Ellerine sağlık aşkım." ardında elinden tuttuğum elimi kaldırarak öptü.

 

 

 

"Hadi geç. Soğumadan bir an evvel yiyelim." oturmasını istediğim sandalyeyi gösterdim.

 

 

 

O istediğim yere oturduğunda içerinde belli evrakların ve laptopun bulduğu çantayı hemen yanında ki sandalyeye koydu. Bende hemen karşısında ki sandalyeye oturdum.

 

 

 

"Güzelim çoktan dökmüşsün şarapları. Keşke beni bekleseydin beraber şampanyayı patlatırdık." dedi şarap dolu kadehi elinde çalkalayarak.

 

 

 

"Bilemedim aşkım. Zaman kaybı olmasın diye erkenden açtım." dedim üzgün bri ses tonuyla.

 

 

 

 

"Çokta önemli değil." Diyerek şaraptan yudum yudum içti.

 

 

 

"Nasıl şarap?" diye sordum merakla.

 

 

 

" Güzel seçim yapmışsın beğendim açıkcası." diyerek bir kaç yudum daha aldı. Dirseklerimi masaya koyarak pür dikkat onu izlemeye başladım.

 

 

 

Saniyeler sonra elleri ve kolları kismi güç kaybı yaşayarak en sonunda hareketsiz bir şekilde masaya devrilmişti. Oturduğum yerden kalkarak kendimden emin şekilde masanın etrafında adımlamaya başladım. Topuklu ayakkabıların sesi hangarin demir duvarlarında yankılanıp durdu.

 

 

 

"Neler oluyor?" diye sordu zoraki çıkan sesiyle.

 

 

 

Aybars'ın yanına geldiğimde başını masadan kaldırıp sandalyede dik bir şekilde sabitledim. Ardından önünde ki masanın kenarından tutarak üzerindekilerle birlikte önünden çektim. Bu yüzden tabak çanak seslerinin şıngırdamasıyla büyük bir gürültü olmuştu. Umursamadım çünkü şehirden uzaktaydık. Ardından sırt çantamı alarak oturacağım sandalyeyi tam karşısına koydum.

 

 

 

Sandalyeye yavaşça oturarak bacak bacak üstüne attım. Boydan boya çıplak bacağımdan gözlerimi kaldırıp edepsiz bri şekilde sırıtarak Aybars'ın yüzüne bakındım. Az önce ki hal ve tavırlarımdan eser yoktu. Çünkü çoktan karanlık tarafa geçmiştim.

 

 

 

"İşte en keyif alacağım kısma geldik." dedim muzip bir gülümseyle.

 

 

 

Masanın üzerine doğru uzanarak kadehi elime aldım. Nazikçe çalkalayarak söze girdim. "Vücudunun bütün uzuvlarını felç bırakacak biyolojik bir nörotoksik karışım kattım şarabına." gözlerimi şaraptan kaldırıp Aybars'ın yüzüne diktim.

 

 

 

Ciddi bir ifadeyle sözlerime devam ettim."Biliyor musun? Çoğu insan yılanları tiksindirici ve zehirleri yüzünden de korkunç birer canlı olarak görürler. Ama bilmiyorlar ki bu canların tıp dünyasına birçok faydası olduğunu."

 

 

 

Buldunduğu durumun farkında olmadan sesini yükselterek "Ne zırvalıyorsun sen? "

 

 

 

Parmağımı kafasına işaret ederek. "Omuzlarını arasında ki şu çıkıntıya bilgi girsin istemiştim. Fena mı ettim?" dedim iğneleyici ses tonuyla.

 

 

 

"Kimin adamısın sen?" işittiğim soruyla bir kahkaha tufanı patlattım.

 

 

 

"Dejavu yaşattı bu soru bana. Sanki biri daha ölmeden öncede bu soruyu sormuştu." Biraz duraksayarak düşünüyormuş imajı vermeye çalıştım.

 

 

 

Yerimden sıçrayarak "Hatırladım. Hani sizin bir adamınız vardı. Neydi adı? Ayakçı gibi bir şeydi herhalde. O da sanırım bu şekilde sormuştu."

 

 

 

"Öldürdün mü onu?"

 

 

 

Dudaklarımı büzerek yere bakındım ."Evet !" dedim gülümseyerek. Ardından gözlerimi yerden kaldırıp sanki bir hamam böceğine bakarmışçasına tiksinerek yüzüne bakındım.

 

 

 

İşittiği itirafla birlikte bana canhiraş bir şekilde küfürler yağdırmaya başladı. Ardından beni ne şekillerde öldüreceği ile ilgili senaryolar ve fantaziler kurmaya başlamıştı. En sonunda nefessiz kalana kadar dikkatlice onu dinlemeye başladım.

 

 

 

"Ne bu? Çocukluk travması falan mı?" dedim küçümseyerek ardından sözlerime devam ettim."Yoksa annenin sana vermesi gereken ilgiyi vermedi mi?" Acıyan gözlerle yüzüne bakındım.

 

 

 

"Kes sesini seni sürtük !"ağızından tükürükler sıçrarcasına bu sözleri söylemişti.

 

 

 

" Demek ki doğru noktaya parmak basmışım." Biraz duraksadıktan sonra sözlerime devam ettim." O yüzden hayatına giren bütün kadınları doyumsuz bir şekilde kullanıp bir kenara atıyorsun. " yüzüne doğru eğilerek " Kendince intikam mı almaya çalışıyorsun?" dedim fısıldayarak . Sırt çanatama uzanarak içinde ki silahı çıkardım ve namlusu Aybars'a dönük bir şekilde kucağıma koydum .

 

 

" Ne o? Beni de mi öldüreceksin? "

 

 

 

"Evet!" dedim düz ve monoton bir ses tonuyla. Ardından sözlerime bir yenilerini ekleyerek "Çünkü bügün arabada bana karşı sınırını aştın ve saygısızlık ettin."

 

 

 

Kahkahalar içerisinde "Bir katil saygıdan sınırdan ne anlar sanki çok onrurlu bir insanmış gibi. Güldürme beni!"

 

 

 

Silahın kabzasına elimi yerleştirdim .Aybars bunu farkederek sözlerine devam etti." Orda durmuşsun beni yargılayıp lanet olası bir sınırı aşmaktan bahsediyorsun. Eğer o tetiği çekeceksen onurlu bir nedenle çekeceksin. Dünyanın kötü yolunu anlamayan bir kadın gibi değil."

 

 

Silahı kaldırıp namluyu ona doğrulttum. "Merak etme aşkım. Onurlu bir nedenle bu tetiği çekeceğim." sözlerimi bitirdiğim an elimde ki silah ateşlendi. Kafası cansız bir şekilde sandalyenin gerisine doğru sarktı.

 

 

 

Silahı sırt çantasına geri koydum. Ardından bugün 1 sat önce elime geçen paketi çıkardım. Paketin içerisinden telefon benzeri bir cihaz ve USB kablo çıkmıştı.

 

 

 

Yerimden doğrularak Aybars'ın çeketinin iç cebinden telefonu çıkartıp kilidini açmak için parmak izini okuttum. Cihazı telefona bağlayarak bütün verileri aktarmasını beklemeye koyuldum. Ekranda %100 işaretini görünce Laptop çantasına yönelmiştim.

 

 

Yaklaşık üç hafta boyunca gereğinde fazla yılışık davranmasına izin vererek uzun uğraşlarla şifresini öğrenmeye çalışmıştım. Neyse ki bir iki gün önce öğrenebilmiştim. Şifreyi değiştirmediğini umarak bilgisayarı açtım. Açıldığını görünce "Bingo!" dedim sevinç ieçrisinde.

 

 

 

Vakit kaybetmeden bu kez de cihazı Laptop bağladım. Bütün verileri aktarmaya başlamıştı. Bu aktarma işlemi telefona göre üzün sürecekti o yüzden hızlıca etrafı toplamaya koyuldum.

 

 

 

Bana dair bu hangarda ne varsa her şeyi topladım. Tekrar yerimde duraksayıp etrafa kuş bakışı bakarak hiçbir şeyi kalmadığını teyitledim. Ardın eğilip laptopun ekranına bakındım. Her şeyi aktarmıştı. Cihazı ve USB kabloyu sırt çanta koydum.

 

 

 

Hangarın çıkışına doğru yöneldiğimde karşımda Azat belirdi. Aybars'a bakınıyordu. Ardından gözlerini bana dikti.

 

 

 

"O haklı !"

 

 

 

"Ne konuda?" diye merakla sordum.

 

 

 

"Bu dünyanın kötü yolu hakkında hiçbir fikrin yok." Aybars'ın ima ettiği şeyi ima ediyordu.

 

 

 

Azat'a dorpu yaklaştım ta ki burun buruna gelinceye dek. Gözlerimi gözlerine diktim. "Patronun ailemi öldürttüğünde ve sen beni acımasız yerlerde sürüklediğinde o kötü yolu öğrenmiş oldum."

 

 

 

Yanında geçip demir kapıya yöneldiğimde sesiyle birlikte duraksadım. " Aybars nüfuzlu bir adamdı. Ölümü senin başını fazlasıyla ağrıtacacak."

 

 

 

Geriye dönüp yüzüne bakındım." Başım ağırırsa herkesinkini ağrıtırım. Çünkü artık elimde büyük bir koz var. "

 

 

~~~

 

 

 

 

Akşam saat 21.00 gösterdiğinde ben davetin yapılacağı köşkün merdivenlerinden çıkıyordum. Herkesin gözü üzerimdeydi. Panikle adımlarımı hızlandırdım. En sonunda köşkün içerisine girdiğimde boydan boya aynayla kaplı duvara bakındım. Üzerimde absürt hiçbir şey yoktu. Neden insanlar pür dikkat beni izliyorlardı. 'Sanırım giyindiğim elbise fazla açık galiba.' diye içimden geçirdim.

 

 

 

Saniyeler sonra bir uşak bana yaklaşarak "Efendim CFO İclal AVCI siz misiniz?" başımla onayladım. Uşak sözlerine devam etti. "İsterseniz şalınızı sizin için portmanto kısmına koyayım."

 

 

 

"Tabi" diyerek tıpkı elbisem gibi kıpkırmızı renkli şalı boynumdan yavaşça çekerek uşağa verdim. Ardından bana eliyle ilerisini göstererek " Davetin yapılacağı alan bu tarafta."

 

 

 

Yavaş ama emin adımlarla o büyükçe alana doğru yürüdüm. Alana geldiğim an duraksadım. A'dan Z'ye her şeyi en lüks bir şekilde dizayn edilmişti .Alanın orta kısmını ise boş bırakılarak etrafına kokteyl masaları dizmişlerdi.

 

 

 

Aynı bölümde çalıştığım meslektaşlarımı kalabalığın arasından seçip yanlarına doğru yürüdüm. Masaya geldiğimde tanıdığım herkese selam vererek hoş sohbete başaldık.

 

 

 

"Hanımefendi!" garsonun sesine irkilerek geriye döndüm. Sözlerine devam etti. "İçecek alır mıydınız?" Başımla onaylayarak tepside ki kadehlerden bir tanesini seçtim.

 

 

 

Garson önümden çekilip gittiğinde ileride bana bakan bir çift kuzguni harelerle karşılaşmıştım. Hareketsiz bir şekilde duryor, gözleri üzerimde geziniyordu. Karan mıydı o ? Panikle masaya meslektaşlarıma döndüm . Her ne kadar gözlerimi ondan kaçırmışsamda daha önce tatmadığım bir duygu çoktan bedenimi esir tutmuştu.

 

 

 

Dakikalara sonra ışıklar sönmüş ve orta kısmı spot ışıklarıyla aydınlatmışlardı. Bir süre sonra kulaklarıma dans müziği dolduğunda masada ki herkes bana ve hemen arka tarafıma bakınmaya başaldığında merakla geriye döndüm.

 

 

 

O kuzguni harelerle katşılaşmıştım. Bu kez daha yakınımdaydı. Elini bana uzatarak" Lütfen bana eşlik eder misiniz?"

 

 

 

Sırtımda soğuk bir ürperti yayıldı durdu. O an hiçbir şey diyememiş kala kalmıştım . Neler oluyordu bana ?

 

 

 

Yanımda ki kadın kullağıma yaklaşarak "Patronunu rededetmeyeceksin dimi ?" Kendime gelerek eline uzandım. Beni orta kısma götürmeye başladı.

 

 

 

Sol elini belime yerleştirip bir yandanda diğer ellerimizi havada birleştirdi. Artık o kuzguni harelere daha da yakındım. Ama anlamlandıramadığım duydu yüzünde gözleirne bakamıyor ,etrafa bakınıp duruyordum.

 

 

 

Sert ve tok sesiyle "Gözlerime bak!" istemesemde direktifiyle yüzüne bakındım.

 

 

 

Yüzünün kusursuz hatları ve kirli sakalı onu fazlasıyla yakışıklı kılmıştı. Hele o gözleri sanki benim gözlerime değil de ruhuma bakıyor gibiydi.

 

 

 

"Aybars'ın takıldıklarından biri misin?" sarfettiği sözler yüzünden kaşlarımın çatılmasına engel olamamıştım.

 

 

 

Keskin bir dille " Takıldıklarından mı? Ben olsam öyle demezdim." Kulağına eğilerek "Şirketinize işe aldığınız kişi tanımıyor musunuz?"

 

 

 

"Cürretkâr bir kadınsın."

 

 

 

 

Müziğin sesi kesilerek bütün alan bir anda aydınlandı. Ben ve Karan anlamaz bakışlarla etrafa bakınırken neler olduğunu anlamaya çalışıyorduk. Bir grup polisin alanda yankılanan telsizlerin sesi eşliğinde yanımıza yaklaştı.

 

 

 

Aralarında en yaşlı olan sesini yükselterek "Aybars Kurt'u öldürme şüphesiyle siz Karan Soykan ve siz İclal Saye Avcı ifadeniz için gözaltına alınacaksınız."

 

 

 

Neye uğradığımızı şaşırmıştık. Dehşet içerisinde Karanla birbirimize öylece bakınıp durduk.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%