

Vicdanınızın sesini hiç duymazdan gelmeye çalıştınız mı? Bazı insanlar için vicdan, kalp gözü olarak belirtilir. Kalp gözünüz ne kadar körse o kadar vicdansızsınız.
Ceylan vicdanlı ve merhametli bir ailede yetiştirilmişti. Aynı zamanda Komiser babası gibi mesleğine aşık bir kadındı. Ta ki yozlaşmış sistemin çarkları tarafından haksızlığa uğrayana dek.
Ceylan...
2 Ay Önce
Yatağa uzanmış bomboş tavanı izliyordum. Saniyeler sonra çalan alarmın sesiyle irkilerek telefona uzandım. 09.00 alarmını sonlandırdıktan sonra yer yatağından doğruldum. Her zaman ki gibi alarmdan önce uyanmıştım. Vücudum saat gibiydi.
Dürbünü alıp gözlerime yerleştirirdim. Genç kadın çoktan ofise gelmiş raporları önüne dizip çalışmaya başlamıştı bile. Onun adına çok üzülüyordum. Şanssız bir genç kadındı. Oysa ki bilseydi olanlara asla bu şirkette çalışmayı istemezdi.
Vücudumuz saran yoğun pişmanlık duygusu ile başa çıkmak için akşamdan kalan sandviçi uzandım. Vicdanımın ağırlığı ile savaşamadığımda sürekli başka şeylerle uğraşıp bir şekilde kafamı dağıtırdım. Ama yaşadığım olayın ağırlığı yüzünden ne yaparsam yapayım kendimi meşgul edemiyorum. İştahım kapandığı için kalan sandviçi tabağa geri koydum.
Tekrar dürbünü gözlerimi yerleştirdiğimde genç kadının ofisinde yalnız olmadığını fark ettim. Aybars Kurt'u gördüğümde çoktan sinirlerim gerilmeye başlamıştı. Hayatından geçen bütün kadınlar önce kendisine bağladıktan sonra hayatlarını cehenneme çeviriyordu. Ama genç kadının durumu biraz farklıydı şu an çalıştığı pozisyonda daha önce ki çalışan adam ölmüştü. Daha doğrusu öldürülmüştü. Hem de bizzat patronları tarafından. Eğer genç kadın patronlarının ne kadar tehlikeli insanlar olduğunu bilseydi ne konuşur ne de şirketin kapısının eşiğinden içeriye girmezdi.
Zavallı Namık Saygıner... Belki de onu ölüme doğru iten birazda bendim. Onlar ne kadar suçluysa ben de bir o kadar suçluydum.
Haftalar önce onunla iletişime geçmiş patronları hakkında her şeyi anlatmıştım. Aslında tam olarak her şeyi anlatmamıştım. Keşke onların sadece hırsızdan ibaret değilde bir insanın canına olacak kadar zalim olduklarını söylemiş olsaydım belki de şu an yaşıyor olacaktı.
Dürbünü çatı katına Karan'ın odasına kaldırdığımda kendisinin hala gelmediğini fark ettim. Neredeydi bu adam?
Laptopu dizinin üzerine alarak biraz genç kadın hakkında araştırma yapmak istedim. Kendisinin hiçbir sosyal medya hesabı yoktu. Bu da devirde ve genç yaşına rağmen sosyal medya hesabı olmaması beni epey şaşırmıştı.
En azından CV'sini görebilmek için şirketin veri tabanına sızdım. Bingo... İşte profili karşımdaydı. İyi bir akademik kariyere sahipti. Fazlasıyla zeki olduğu aşikardı. Aybars'ın onu güzelliğinden ötürü işe aldığını düşünmüştüm. Hâlâ öyle olduğunu düşünüyorum ama yinede nitelikli bir çalışan olduğu gerçeğini değiştirmezdi.
Sisteme girilmiş bir referans mektubunu farkedince merakla girip bakındım. Daha öncede nüfuzlu bri şirkette çalışmıştı. Daha detaylı bir şeyler öğrenebilmek için şirketin ismini Google'de search ettim. Eski iş yerinde de epeyce sevilen biriydi. Hatta eski patronu onun için sosyal medya hesabından özel bir veda paylaşımı yapmıştı. Bir anlığına duraksadım. Çünkü paylaştığı gönderinin açıklaması tuhaftı.
" Kısa sürede olsa sizinle çalışmak güzeldi. Başarılarınız daim ve yolunuz açık olsun. Verdiğiniz kayıplar içinde başınız sağolsun."
Kayıplar mı?
En başta yapmam gereken şeyi ancak aklıma gelebilmişti. Tekrar Google searchı açarak İclal Saye Avcı yazarak arattım.
" Avcılar ailesi yok oldu. "
" Kaçınılmaz trafik kazası... "
" Yetim kaldılar.."
" Bütün aile hiç oldu. "
Okuduğum başlıklar yüzünden şaşkınlıkla ekrana bakakaldım. Daha iki hafta önce ailesi kaybetmişti. Üstelik buralı bile değildi. Daha yasını tutmadan şehir değiştirmişti. Ya duygusuz biriydi ya da tramvatik olaylara karşı direnç gösterebiliyordu. Ailesinden sadece kız kardeşi ve kuzeni kalmıştı.
Adresini öğrenebilmek için tekrar şirketin veri tabanına girdiğimde eklenmediğini farkettim. Öğrenebilmek için iş çıkışı onu takip etmem gerekecekti.
Tekrar dürbünü ellerime alıp gözlerime yerleştirdim. İclal'e bakındığımda güler yüzlü bir şekilde Aybars ile sohbet ediyordu. Bir başkası onu gözlemlese asla ailesini kaybettiğine inanmazdı. Bu işte bir tuhaflık vardı. Ailesinden çoğu insanı kaybetmişti ama o bu duruma çok çabuk adapte olabilmişti.
Ben yıllar önce canımdan kanımdan dediğim insanı... Babamı kaybetmişim. Dürbünü çatı katına kaldırdığımda Karan'ın görür görmez kalp çarpıntısıyla birlikte dayanamayarak gözlerimden çektim.
Babamın tek suçu işini yapmaktı. Adalete olan güveni, savunmasız insanları koruma iç güdüsü ve mesleğine olan bağlılığı... Görüp görebileceğim en iyi insanlardan biriydi. O benim hayranlık duyduğum kahramanımdı. Onun gibi bir polis olabilmek için çok emek vermiştim. Ama babamı kaybettikten sonra kabullenememiş ve ağır bir psikolojik çöküntü yaşamıştım. Üstelik o dönem babamın asıl katilin bir azmettiricisi olduğunu kanıtlayamamış ve kanıtlayabilmek içinde yasal olmayan yollara başvurmuştum. Bu bazı kişileri oldukça rahatsız etmişti. Gerçi en başta yasal yoldan ilerlesemde kimse ne sesimi işitmiş nede yüzüme bakmıştı. Buna mecbur bırakılmıştım.
İstihbarttan Siber suçlara sürüldükten sonra mesleğimden atılmış ve haksız bir şekilde 4 sene hapis cezasına çarptırılmıştım.
Dört senenin iki senesini hapis yattıktan sonra suçum hafifletilerek ev hapsine çevrilmişti. Sadece bunla ibaret değildi. Herhangi bir teknolojik alet kullanmam da kısıtlanmıştı. Ama bu beni durdurmadı. Babama ve bana yapılanlar asla karşılıksız kalmayacaktı. Ansızın bir gece ayak bileğimde ki vericiyi sökerek kayıplara karıştım.
Saatler öğle arasına yaklaştığında hazırlıklara başladım. Gerekli cihazları yanıma aldıktan sonra apartmandan çıktım. Girdikleri restorantın hemen yanındaki cafeye girip mekanın en ücra köşesine yerleştim.
Orta boy kahve söyleyip masaya dizüstü bilgisayarımı yerleştirdikten sonra saatime bakındım. Elimi çabuk tutmam gerekiyordu. Restoranın anlaşmalı güvenlik şirketinin veri tabanına sızdıktan sonra mekanın kameralarını gözden geçirdim doğru açıyı belirleyip bir tanesinde takılı kaldım.
Bizimkilere yakın oturan mekandaki herhangi bir yaşlının telefonunu hackleyip İclal ve Aybars'ı dinlemeye koyuldum. Günlük hayattan ve günümüz olaylardan bahsediyorlardı. Aybars her fırsat bulduğunda konuyu romantik ilişkilere çekse de İclal duvar örüp mevzudan uzak duruyordu . Her defasında da temas etmeye çalışması da çabasıydı. Aslında İclal'in Aybars'tan hazetmediği aşikardı.
Bir saatlik sohbet ve muhabbetten anladığım. İclal'in patronları hakkındaki gerçeği ve Namık Bey'e neler olduğunu bilmediği çok açıktı.
Garson'un yanıma yaklaşarak seslenmesiyle irkilerek yerimden sıçradım. Panikle laptopun ekranını kapatmıştım. Kadının yüzüne bakındım.
"Başka bir arzunuz var mıydı acaba?"
"Hayır sağ olun. Bana hesabı getirir misiniz?"
Hesabı ödedikten sonra kafeden ayrıldım. Mesai bitimine epey vardı. Bu yüzden vakit öldürmek ve aynı zamanda ihtiyaçlarım gidermek için ikinci el dükkanlarının bulunduğu sokak arasına geldim.
İkinci el herhangi bir dükkana girip İhtiyacım olan cihazlara satın aldıktan sonra şirketin bulunduğu güzergahı geri döndüm. Mesai bitimine dakikalar kalmıştı. Haftalar önce aldığım eski model arabama binerek yerleştim. Son zamanlarda paramı idareli kullanmam gerekiyordu. O yüzden ya her şeyin ikinci elini ya da çok eski eşyaları kullanmak durumunda kalıyordum.
Vale araba ile şirketin önüne yanaştığında pür dikkat kesildim. İcral döner kapıdan geçip emin adımlarla arabasına doğru yürüdü. İşte şimdi takip başlıyor...
Fark etmemesi için aramızda en az bir araba bırakarak caddede ilerlemeye başladık. Yaklaşık 15-20 dakika takipten sonra durum garip bir hal almaya başladı. Çünkü resmen şehir içinde tur atmaya başlamıştık ve ben bunu çok geç fark ettim. Durumu idrak edene kadar İclal arabasını sağa çekip park etti. Fark etmemiştir umuduyla epeyce gerisinde kalarak arabayı kenara çektim.
O ise şehrin meşhur meydanının kalabalığa doğru ilerliyordu. Hal ve hareketleri normal gözüküyordu. Hiç öyle takip ediliyormuş ya da bir panik hali yoktu. Gereksiz kuruntularımı bir kenara bırakarak takibe geri döndüm.
İclal yavaş yavaş meydanda ki kalabalığa karışırken ben de onu kaybetmemek için adımlarımı hızlandırdım. O meydanı aşıp karşıdan karşıya geçerken yoldan geçen kamyon aramıza duvar ördü. Vücudumda panik dalgası yayılmaya başlamıştı bile. Önümdeki duvar geçip giderken İclal'i bıraktığım yerde bulamamıştım. Onu sadece 3 saniye gözden kaçırmıştım. Adeta yerin dibine girmişti. Yolun karşısına geçip biraz ilerledikten sonra insanların yüzünü taramaya başladım. Resmen onu kaybetmiştim... Ya yesleğimi yapamaya yapamaya körelmiştim ya da onu takip ettiğimin farkındaydı.
Vakit kaybetmeden arabaya geri dönme kararı aldım Eninde sonunda arabasına binip evine gidecektim hızlı adımlarla arabalara park ettiğimiz güzergahı Geri döndüğümde olduğum yerde şokla donakaldım İşte o an onu takip ettiğimi gayet farkında olduğunu idrak edebilmiştim.
Arabaya yerleştiğimde durumun şokunu hala üzerimden atamamıştım. Nasıl fark edebilmişti? Mesleğimdeki yılların taktiğini uygulamıştım. Azılı suçluların bile onları takip ettiğimi kolay kolay anlamazdı.
Sıradan vatandaş neden önünü ardını paronayak gibi sürekli kontrol ederdi ki? Tabii ki suçlu değilsen kontrol etmezdin. Ama bir şeylerden çekiniyor ve kaçıyorsan ayrı...
İster istemez patronlarının işbirlikçisi mi diye düşünmeden edemedim. Ama daha önce aralarında herhangi bir bağlantı bulamamıştım. Eğer en ufak bir bağlantı olsaydı kesinlikle bilirdim.
O an aklıma gelen fazlasıyla riskli bir fikri uygulamak için yola koyuldum. Ailesinin ölümü hakkında illaki bir emniyet kaydı vardı. Uzun bir yolculuktan sonra bir sahil kenarına geldim. Burası hem merkezden uzak hem de bir kör noktaydı.
Çantamdan gerekli cihazları çıkardıktan sonra parmaklarımı esnettim şimdiden kaslarım gerginlikten kasılmıştım. Yaklaşık 2 dakika gibi kısa bir sürem vardı. Daha önce de emniyetin sistemini hacklemiştim ve anlaşılınca beni meslekten atmışlardı. Tekrar bunu yapmayı başarabilirsem yine hackleyen kişinin ben olduğumu anlayacaklardı. Çünkü son yılların emniyet sistemini hackleyecek kadar gözü kara bir ben vardım.
Eskiden çok sevdiğim ama babamın ölümü ve yaşanan olaylar yüzünden sırtını dönen arkadaşımın siteme giriş şifresini kırarak sisteme girdim. Aynı zamanda akan sayaca bakındım sürem kısıtlıydı.
Son bir dakika kala ailesinin dosyası gözlerimin önündeydi. İlk sayfasında bile gariplik silsilesi mevcuttu. Geniş zamanda daha detaylı incelemem gerekiyordu.
Tutanaklar, olay yeri fotoğrafları gibi dosyada ne varsa hepsini kopyalayıp ayrı bir dosya oluşturdum. Flash belleğe aktarım tamamlandığında 1 dakika 59 saniyede sistemden çıktım.
Geçen sefer ki gibi süreyi aşmamıştım. Ama ne olur ne olmaz diye cihazları imha ettikten sonra denize fırlattım. Kaldığım yeri ifşa edemezdim. Çünkü şirketi her daim izleyebileceğim en iyi konumdu.
Bedenimi saran merak ve heyecan dalgası ben arabayı doğru harekete geçirdi. Dosyayı incelemek için sabırsızlanıyordum. İşimi yapmayalı yıllar olmuştu. O an mesleğimi yapmayı ne kadar çok özlediğimi fark ettim. Arabayı çalıştırarak merkeze doğru yol almaya başladım.
1 Ay Önce
O facia takipten sonra üzerinden haftalar geçmişti. O günden sonra iclali bir daha takip etmeye yeltenmedim. Bir şekilde onu takip ettiğimi anlamıştı. Aslında paranoyak olması o kadar normaldi ki.. Çünkü belki de içinde büyük bir şüphe vardı. Ailesinin dosyasını baştan aşağı okuduğumda onu çok iyi anlamıştım. Öyle olmasa da en azından çıkarımlar yapabilmiştim. İster istemez yaşadığımız benzer kader yüzünden İclal'e karşı empati geliştirmiştim ve içimde oluşan koruma iç güdüsüne karşı koyamıyordum. Buna sebep olan şey ise dosyada yazılan üstün körü saçmalıklardı.
Olay yerine ilk önce ilçe jandarmalar gelmiş ve ilk görgü tanığının ifadesine göre Cinayet Büro'nun dahil olması gerektiğini düşünmüşler ve öylede olmuş.
Görgü tanığının ilk ifadesi de; gri bir kamyonetin otobüse kasten çarparak kazaya sebebiyet verdiği, yönündeydi. Ve her nedense ertesi gün dosyaya müfettiş atamışlardı. Genelde bu tip basit dosyalarda böyle bir duruma başvurulmazdı.
İlk ifadeyi veren görgü tanığı ertesi gün gelerek ifadesini değiştirmişti. Bu kezde; tamamıyle kaza olduğunu, herhangi bir kasten öldürmeye teşebbüs olmadığını, ifade etmişti. Müfettişte bundan yola çıkarak rapor hazırlamış savcıya teslim ettti. Sonucunda ise dosya Trafik Büro'ya devretmişti.
Çekilen olay yeri fotoğrafları o kadar baştan savmaydı ki sanki özellikle önemli kareleri dosyaya eklenmemiş ve işe yaramayan kareleri eklemiş gibiydiler. Bununla da bitmiyordu. Cinayet Büro'dan bir komiser ve Trafik Büro'dan başka bir Komiser disiplin cezası alarak görev yerinden sürülmüştü.
Dosya baştan aşağıya saçmalıklarla doluydu. Onca insan nasıl böyle bir şeye göz yumabilmişti? Bir türlü aklım almıyordu.
Kaç yıllık mesleki tecrübelerim bana bunun sadece bir trafik kazadan ibaret olmadığını söylüyordu. Biri veya birileri İclal'in ailesini öldürtmüştü. Sistemin yozlaşmış çarkları ise suç ortağıydı. Tıpkı babamın cinayetinde de olduğu gibi...
Gerçeği öğrendikten sonra ailesi hakkında ufak çaplı bir araştırma yaptım. Eğitimli, orta halli ve çoğunlukla çevresi tarafından sevilen bir aileydi. Ortada düşman olunacak herhangi bir durumda gözükmüyordu. Zaten ne olursa olsun hangi insan koca bir aileyi yok edecek kadar zalim olabilirdi.
Mesai bitimine tam 2 saat kalmıştı. Aslında biraz geç kalmıştım ama az da olsa zamanım vardı. İşte yeniden başlıyorum. Tekrar İclal'i takip ecektim ama bu kez takip fiziki olmayacaktı. Arabasına GPS vericisi yerşetirecektim. Normalde bunu geçen hafta yapmam gerekiyordu. Öyle bir şey yaşandı ki fırsat bulamadım.
Ben her zaman ki gibi sabah saatleri şirketi gözlemliyordum. Mesainin başlamasına 1 saat kadar vardı. Karan'ın sağ kolu olan Ayakçı bir anda İclal'in ofisinde beliriverdi. O anı, bir dejavu misali tekrar yaşadığımı hissettim.
Namık'ın odasınada ses dinleme cihazı yerleştirmişlerdi. Dikkatli olması için onu uyarmıştım. Şirkette uzun yıllardır çalışıyordu. Gurur yapıp kendisine yediremediği için Karan'a giderek hesap sormuştu. Onca uyarılarıma rağmen dinlememiş hayatını tehlikeye atmıştı. En sonunda da canından olmuştu. Ama ölürken bile beni açık etmemiş ismimi vermemişti. Vicdanımın ağırlığı beni yavaş yavaş mahfederken hazırlıklara koyuldum.
Ayakçı, cihazı yerleştirip odadan çıktıktan sonra yaklaşık 1 dakika içerisinde odaya İclal girmişti. Gelmesi gereken saatten çok daha erken gelmişti. 'Acaba koridorda karşılaştılar mı?' diye içimden geçirmeden edemedim. O gün bir karar verdim. Onlar, İclal'i abluka altın almadan ya da zarar vermeden bir şekilde onunla iletişime geçmeye çalışıcaktım. Kaderi Namık gibi olsun istemezdim. Vakit kaybetmeden gün içerisinde fellik fellik GPS cihazı aramış bulamamıştım. Normal olarak o gün şirketi gözlemleyememiştim. Zaten o günden sonra Ayakçı'yı gören olmamıştı. Sanki yer yarılmıştı da içine girmişti.
Önce patronları tarafından ortadan kaldırıldığını düşünmüştüm. Ama daha sonra onlarında dışarıya yansıyan panik hali haberlerinin olmadığını gösteriyordu. Ayakçı, onlar için kapalı kutu gibiydi. İşledikleri bütün çirkin suçlarının bilgisi olduğuna yemin edebilirdim. Onun kaçırılması ya da patronlarına ihanet etmesi kafalarını epey ağrıtırdı. Onlar gibi bende bütün hafta boyu Ayakçı'yı aradım ama ona dair hiç bir ize rastlayamadım. Hâlâ akıl sır erdiremiyorum.
Sırt çantamı yüklenip daireden çıktım. Caddeye indiğimde şapkamın üzerine kapşonumu geçirdim. Bodrum katta ki otoparka bir şekilde girmem gerekiyordu. Şirketin arka tarafta ki ara sokağa saptım. Otopark ile ara sokakla duvar olan tel kapıya bakındım. Aralık duruyordu. Biraz daha ilerleyip güvenlik külübesinin penceresinden içeriye bakındım. Kimse gözükmüyordu. Bakışlarımı sağ taraftan sol tarafa çevirdim. Görevli ileride telefonla konuşuyordu. Karşıya otoparkın giriş kapısına bakındım. Aramızda ki mesafe kısaydı, görevlinin en ufak bir dalgınlığında içeriye sızabilirdim.
Saniyeler sonra yanına gelen güvenlik görevlisi beni strese soksa da dikkatleri dağınıktı. Onlar hararetli bir şekilde sohbete dalmışken kendimi karşıya atarak kapıyı ittim. Artık içerideydim. Zar zor yanan otamatik ışığa bakındım. Burası neredeyse karanlıktı. Vakit kaybetmeden rutubetli duvarlara sahip olan merdivenlerden aşağıya indim.
Bodrum kata indiğimde önünde uzun uzadıya sıralanan onlarca arabaya bakındım. Aramaya koyulmadan önce ileride duran asansör gözümden kaçmamıştı. Şirketten direk otoparka iniyordu. Herhangi birine yakalanmamak için arabaların arasında gezinmeye başladım.
Saniyeler sonra işittiğim asansör sesiyle yerimde çakılı kaldım. Gelen kişi görüş alanımda değildi o yüzden pür dikkat sesleri dinlemeye koyuldum. Otoparkta yankılanan topuklu ayakkabı sesi gelenin kadın olduğu aşikardı.
Görüş alanıma İclal girdiğinde istemsiz bir şekilde panikle kol saatime bakındım. Mesai bitimine 1,5 saat vardı. Muhtemelen arabasından bir şey almak için aşağıya inmişti. O otoparkın sonuna doğru ilerlerken bende arabaların arkasından adımlayarak onu izledim.
Arabasının bagajını açıp zeminini ayağıya kaldırdı. Hafif alacakaranlık ve durduğum yerden uzak olduğu için ordan ne alıp çantasına koyduğunu görememiştim. İşini bitirip arabasının kapılarını kilitleyip geldiği yönden geri döndü. Topuklu ayakabılarının sesi giderek uzaklaşırken en sonunda asansörün sesini işittim.
Asansör yukarı yönlü hareket ederken vücuduma yayılan rahatlama hissiyle İclal'in arabasına doğru ilerledim. Sırt çantamı yere koyarak içinden GPS vericisi alıp aktif etmek için düğmesine bastım. Işığı kırmızıdan yeşile dönerken arabanın arka tarafında ki tekerleğin arkasına doğru tutturdum. Vericinin kendisi ve yapışkanı suya, sarsıntıya karşı dirençliydi. Kolay kolay bir şey olmazdı. Hatta onu oradan almak için biraz asılmak gerekiyordu.
Telefonu elime alarak ekranına bakındım. Sıkıntısız çalışıyor mu diye kontrol etmeliydim. Ekranımda bulunduğumuz yerin kuş bakışı harıtası çıkınca sıkıntısız çalıştığını anlayıp telefonu cebime yerleştirdim. Tam yerden doğrulacağım sırada kafamın tam arkasında sert bir cisim dayandı. Bu hissiyatı nerde olsa tanırdım. Korku ve panik dalgası bedenimi ele geçirirken bir gerçekle yüzleştim. Kafama dayanan herhangi bir şey değil bir silahtı. Yakalanmıştım..
Hoş tınılı kadınsı ses kulaklarıma doldu.
"Yavaşça yerden doğrul ama sakın saçma sapan bir şey yapayım deme. Gözümü kırpmadan tetiği çekerim!" sesi tehditkârdı.
Yavaşça yerden doğrulurken tekrar sesi kulaklarıma doldu. "Ellerini de göreyim." Dediklerini ikiletmeden yerine getirdim. Bir yandan da bir çıkış yolu arıyordum.
"Şimdi yüzünü bana çevir!" Yavaşça döndüm.
O tanıdık yüzle karşılaşınca ister istemez yerimden sıçradım. İclal'i karşımda bulmayı beklemiyordum.
"Kapşonunu indir yüzünü göreyim." dediğini yaptım .
Sanki bambaşka biri vardı karşımda. O güler yüzlü , kibar , nazik , naif genç kadın gitmiş yerine sert mizaçlı biri gelmişti . Silahı tutuş şekliyle kendinden fazlasıyla emin gözüküyordu. Asla korunmaya muhtaç değildi.
Gözlerinin içine bakındığında sadece karanlık gördüm. Uzay boşluğu gibi zifiri karanlıktı. Ondan korkmuştum.. Tıpkı sorguladığım o azılı suçlular gibi karanlık ve boş bakıyordu.
"Arabama ne yerleştirdin?"
Yüzünde en ufak mimik dahi yoktu. Nasıl bu hale gelmişti?
"Sağır mısın sen?" Yükselen ses tonuyla kendime geldim.
Kekeleyerek "GPS vericisi yerleştirdim."
"Haftalar önce arabayla beni takip eden yine sen miydin?"
"Evet."
"Dürüstsün. Neden beni takip ediyorsun? Umarım sorduğum bu soruyada dürüstçe cevap verirsin?"
"Seni korumak için ama sanırım buna ihtiyacın yok." dedim anlıma doğru tuttuğu silaha bakınarak.
Verdiğim cevapla birlikte gözlerini kısarak bana bakınmaya devam etti. Dakikalar sonra ilk defa yüzüne ufakta olsa bir mimik görebilmiştim.
"Neden tanımadığın birini korumak isteyesin ki? Kimsin sen?"
Namlunun ucu anlıma temas ettiğinde ki o soğukluğu hissettim. Ölümün soğukluğu... Babamda ölmeden önce bu soğukluğu hissetmiş miydi? Peki Namık, o da hissetmiş miydi?
Sessizce fısıldadım. "Namık gibi ölmeni istemedim. Onlara maşa olmazsan seni de bir gün öldürecekler. Tıpkı.."
Tıpkı babamı da öldürdükleri gibi.. Cümlenin geri kalanını sesli söylemeye cesaret edememiştim. O an İclal'in gözlerinin dolduğunu farkettim. Ağlamamak için yutkundu. Göz altları dikkatimi çektiğinde uykusuz geceler geçirdiğini anlamıştım. Yansıtmaya çalıştığı o güçlü görüntüsünün altında fazlasıyla yorgun ve kırılgan bir genç kadın vardı. Kayıpları dışında ne yaşamıştı da gözü kara birine dönüşmüştü.
Eğer onunla iletişime geçebilirsem ya da bugün ölmezsem dinlemeyi çok isterdim.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 517 Okunma |
58 Oy |
0 Takip |
22 Bölümlü Kitap |