
Dürtü(impuls) , bireyin ani ve düşünmeden ortaya çıkan davranış isteğidir. Çoğu zaman bilinçli kontrol mekanizmalarının devre dışı kaldığı anlarda ortaya çıkar. Birey, yaptığı şeyin doğru ya da yanlış olduğunu o anda tartmayabilir; içinden gelen bir sesi susturamaz.
Psikanalitik kurama göre dürtüler, bastırılmış arzuların dışavurumudur. Bir şeyi yapmak istemek değil, yapmak zorunda hissetmektir.
Bilinç duvarına çarpıp parçalanan bir arzu.
Kaçmak isterken yön değiştiren, bastırıldıkça şekil değiştiren o ilk dürtü...
Bazı insanlar bu sesi bastırır.
Bazı insanlar ise o sesi susturdukça kendi iç sesini de kaybeder.
İclal, hangisiydi?
İclal’in içinde biri var.
Hep bir şey söylemek istiyor.
“Şimdi.”
İclal...
Zihnimin derinliklerinden ansızın çıka gelen geçmişimin o rahatsız edici hatırası beni büyük bir buhrana sürüklemişti. Vicdanımın ağırlığı günden güne hafiflerken tanıdık ama bir o kadar yabancı olan o hatıra göğsümde baskıyı yeniden hissetmeme sebep olmuştu. Meğersem katil olmadan önceki masum zannettiğim o benliğimde aslında kirliydi. İlk günahımı Azat'tan önce gerçekleştirmiştim belki de günahlarımın tohumu..
Cansel'in ölüm haberini aldığımda kendimden geçmiş sonra ise rüya gördüğüm ama aslında geçmişimden kopup gelen hatırayla yüzleşmiştim. Gözlerimi hastanenin acilinde açtığımda yanı başımda Aysar vardı. Beyefendi uyanmamı beklemeden çekip gitmişti neyse ki Aysar ile karşılaşmamışlardı. Cenazenin üzerinden bir hafta kadar süre geçti. Ama bana bir ömür geçmiş gibi gelmişti.
Zorda olsa elde ettiğim o soğuk kanlılığımı kaybetmiştim En sonunda 3 ay önceki İclal gibi uyku uyuyamıyor soğuk soğuk terliyordum ve en kötüsü de buydu vücudum üşüyordu ama ruhum cayır cayır yanıyordu. Sanırım bu suçluluk duygusuydu. Vicdan yüküme bir de suçluluk eklenmişti.
Ayağıma takılan dalla birlikte sendeledim biraz dinlenmek umuduyla dizlerimin üzerine çöktüm ve başımı kaldırıp göğe bakındım. Ama yukarısı sık ağaçlarla çevriliydi bu yüzden gökyüzünü görememiştim.
Ceylan birkaç gün önce benimle iletişime geçip yüz yüze görüşmek istediğini söylemişti. Buluşma noktası ise ormanın derinlikleriydi. Ne garip... Bir de yanıma silah almam konusunda da epey uyarmıştı. Çünkü bu ormanda ayı, tilki, domuz gibi her tür saldırgan hayvan mevcutmuş. Bu yüzden yaklaşık bir saattir gergin bir ruh haliyle yokuş tırmanıyordum. Neden bir insan böyle bir yeri buluşma noktası olarak seçerdi ki?
Peş peşe gelen çatırdama sesiyle belimde ki silaha uzandım ve ardından pür dikkat etrafı gözlemlemeye başladım. Hareket yok. Sessizlik.. Yavaşça yerden doğruldum saniyeler sonra kuş benzeri bir ses işitince başımı göğe ağaç dallarına kaldırdım. Gözlerim dikkatle ağaçların dallarını taradı. Ardında çokta uzakta olmayan bir ağacının dalında bana bakan epey büyük bir kuş türü olduğunu fark ettim.
" Sen miydin?" dedim rahatlayarak.
Elimi belimdeki silahın üzerinden çekerek yeniden yola koyuldum. Dakikalar sonra ağaçların daha seyrek olduğu bir açıklığa geldiğimde tekrar göğe bakındım. Bu kez gökyüzünü rahatça görebiliyordum. Çok hafif bir baş ağrısı yerini bulduğunda tekrar Ceylan'a içten içe hayıflandım. Şehrin karbondioksitine o kadar alışmıştım ki ormandaki fazla oksijen beni çarpmıştı.
Gökyüzünde süzülen siyah dumanı fark edince küçük bir sevinç kapladı içimi. Çünkü neredeyse buluşma noktasına varmıştım. Son bir gayretle dumanı takip ederek yola koyuldum. Dakikalar sonra ev kadar büyük olmayan ama bir kulübe kadar küçük olmayan ahşap bir evin önüne vardım.
Ceylan'ın o eski püskü arabasını evin sol gerisinde görünce gerisin geri uzanan araba yolunu fark ettim. Gerçekten mi? Buraya arabayla geliniyorsa onca zahmeti neden çekmiştim ki? Evin sol tarafına doğru yürüdüğümde verandanın korkuluklarına oturmuş sigara için Ceylan karşıladı. Beni görünce gülümsedi.
"Hoşgeldin!" dedi büyük bir sevinçle. Sanki uzun zamandır birini bekliyormuş gibiydi. Benimle dalga mı geçiyordu?
Şaşkın ama bir o kadar sinirli bir şekilde "Buraya arabayla gelinebiliyor muydu?"
Sigarayı dudaklarını yerleştirirken başıyla onayladı. Bir yandan da hâlâ dalga geçer gibi gülümsüyordu.
Ceylan, meslekten atıldıktam sonra bir kadına göre marjinal bir görünüm yakalamıştı. Bir kadına göre dediysem, daha maskülen giyiniyor saç kesimi ise bir erkeğin ki kadar kısa ve ensesi tıraşlıydı. Diğer dikkat çeken yeri ise muhtemelen elinin üzerinden sağ kolu boyunca boğazına kadar uzanan bir dövmesi oluşu.
Onu hayran hayran süzmeyi bırakıp sözlerime devam ettim. " Neden koca bir dağı tırmanmama izin verdin ki?" şaşkın ama sinirli ifademi takınmaya devam ediyordum.
"Katil olan ben değilim sensin ya hani.. Aranıyor ya da takip ediliyor olabilirsin."
"Dedi kanun kaçağı..." iğneleyici bir ses tonuyla sözlerime devam ettim. " Ben aranmıyorum ve kimse de takip etmiyordu. Burda aranması olan tek bir kişi var, o da sensin."
Pes ederek, "İyi yönünden bak. Senin için bu yürüyüş kardiyo olmuştur."
" İnanılmazsın!" sinirle nefes verdim.
" Hadi içeri gel üşümüşsündür. "
Ahşaptan yapılma evin içerisine adımladığımızda tuvalet dışında bir odacığı olmadığını fark ettim. Bundan dolayı içerisi epeyce genişti. Evin sağ tarafından mutfak benzeri bir bölüm, hemen yanında tabak ve çanakların bulunduğu raflı bir dolap vardı. Yine az ilerisinde de ahşaptan yapılma bir gardırop..
Evin iki penceresi vardı. İlk pencere, kapıdan içeriye girdiğimizde hemen sol tarafımızda kalıyordu ve gördüğü yer araba yoluydu. hemen altında da yemek masası vardı. Diğer pencere ise direkt karşı taraftaydı. Muhtemelen orası da dağın eteklerini görüyordu. Bu evin diğer dikkat çeken noktasıysa koltuk veya yatağın olmamasıydı. Sadece sandalyeler vardı.
"Burası neresi?" diye merakla sordum.
"Eski bir korucu evi. Artık kullanılmıyor."
Sırtında ki çeketini çıkarıp sandalyeye astı. "Çay içmek ister misin?"
Çekinerek etrafa bakındım her yer toz toprak içerisindeydi. Tavandaki örümcek ağları da çabası.. Ceylan cevap vermediğim fark edince yüzüme bakındı.
" Çok titizsin! " Masanın üzerindeki poşeti ve sobanın üzerindeki demliği göstererek sözlerine devam etti. " Bardakları ve demliği evden getirdim. Hadi ama !"
Tozlanmış sandalyeyi üfledikten sonra mecbur da olsa oturmak durumunda kaldım. Ceylan, bardakları doldurduktan sonra geçip oturdu. Tanıştığımızdan beri belki de ilk defa bu kadar yüz yüze ve yakındık. Paket alışverişlerinde, kullan at numaralardan sadece birkaç dakikalık görüşmelerden ibaretti. Birbirimizin hakkında çok az şeyler biliyorduk. Ama ikimiz de kendimize bile itiraf edemediğimiz şeyleri birbirimizden sakladığımız gerçeğini değiştirmiyordu.
" Bir anlığına kayboldun sandım. Epey gecikmiştin." Gözlerimi devirerek çayımdan bir yudum aldım. " Gerçi zeki kızsın yolunu bulursun sen."
Nedense ormanda perişan olana kadar yürümem onun hoşuna gitmişti. Oysaki ben eğlenmek yerine rahatsız olmuştum. Konuyu değiştirmek adına lafa girdim.
" Aklıma gelmişken sorayım sana." durup nefeslendim. "Şu laptoptan ve telefondaki verilerden ne çıktı? Duvarı aşabildin mi?"
"Tabii ki! Benim hackleyemeyeceğin sistem yok."
Çayımdan beri yudum daha aldım. Merakla söyleyeceği şeyleri bekliyordum.
" Duvara aştıktan sonra bilgisayarım uzaktaki başka bir sabit bilgisayara bağlandı."
Şaşkın ve anlamaz bakışlarla "Ne? Nasıl?"
"Sana uzun uzun anlatırdım ama o kadar vaktimiz yok. Kısaca özetleyeyim. " Nefeslendikten sonra sözlerine devam etti. " Şöyle ki sisteme girdiğim an uzaktaki sabit bir bilgisayar çalışmaya başladı. Yani o andan itibarın benim bilgisayar, göz atmak için bir araç haline geldi. Yetkili kişi olmadığı için işlem yapamam, sadece komut almak için kodlanmış. Mesela içerideki dökümanlar ve videoları hiçbir şekilde kopyalayamıyorsun. Ben de mecburen manuel olarak yani telefonla çekmek zorunda kaldım. "
Merakla sordum." Yanında mı görüntüler? " Başıyla onayladıktan sonra telefonu cebinden çıkartıp bana uzattı. Heyecanlı bir şekilde elindekini alıp inceleme koyuldum. Çoğu şiddet ve cinsel içerikli görüntülerdi. Bazıları gizli çekim bazıları ise aleniydi. Bir kaç görüntülerse kamera açısı olarak uzaktan çekilmiş videolardı. Teslimatını yapıldığı alanlar ise şehir merkezinin ücra köşeleri olan orman ve dağlık alanlardı. En dikkatimi çeken şey ise videolarda ki insanların bir kısmı çeşit çeşit maske takıyor oluşuydu ve yüzü gözüken sadece kurbanlardı. Çoğu o anlarda çığlıklar atıyor, acı çekiyor ve yaşamak için yalvarıyordu.
"Yüzü gözükenleri tespit edebilir misin?"
Tamda bunu sormamı bekliyormuş gibi söze girdi. "Bir kaç tanesini çoktan buldum. Diğerlerinin üzerinde çalışıyorum."
Ben pür dikkat videoları izlerken Ceylan'nın konuşamadığını farkedince başımı telefonda kaldırıp ona bakındım. Oda merakla bana bakıyordu.
"Ne oldu?"
"İçlerinden sana tanıdık gelen var mı?" diye merakla sordu.
Hızlıca görüntülerin üzerinden tekrardan geçtim ama hiçbiri tanıdık gelmemişti. Olumsuz anlamda başımı sallarken Ceylan uzanıp bir kaç görüntü kaydırdı.
Görüntüde çırıl çıplak soyulmuş, yüzü kanlar içinde kalmış bir adam gösterdi bana. Kim olduğunu ayırt edememiştim.
"Kandan yüzü belli olmuyor. Kimmiş peki?"
"Bu ülkenin en zengin ailesinin bir ferdi öyle ki dünyada ki sayılı zenginlerden biri sadece."
Şaşkınlıkla tekrar görüntülere bakındım. Ses tonu ve hareketleri aslında çok tanıdık gelmişti. İcra ettiğim meslek sayesinde piyasaları ve iş dünyasını tanıdık yüzleri ezbere biliyordum.
Sungur Atabey...
Zengin soyuna rağmen ailesinden bağımsız kurduğu teksitil firmasını yıllar içinde büyütmüş piyasada devleşmişti. Ansızın bir sabah Çinli milyardere şirketi sattığını duyurmuş ve çok kısa bir süre sonra ise disiplin kuruldan da ayrılıp şirket ile ilişiğini kesmişti. O günden bu yana magazine dahi kendisinin bir görüntüsü sızmamıştı.
Aklıma gelen o ani fikirle Ceylan'a bakındım. Yüzüm gülüyordu ama o bundan hoşlanmamıştı.
"Bana Sungur Bey ile görüşme ayarlar mısın?"
Şaşkınlıkla ağzı açıldı. "Şirketten ayrıldıktan sonra hiçbir dijital iz bırakmadı. Kendisiyle alakalı yeni hiçbir şey bulamadım. Adam resmen kayıplara karıştı. Nasıl bulmamı bekliyorsun."
Müzip bir tavırla "Nasıl bulamıyorsun? Sen bir hackersin ve aynı zamanda profesyonel bir iz sürücüsün. Bence biraz uğraşsan bulabilirsin."
Ceylan bıkkın bir şekilde nefes verdi. "Aman be! Denemeye çalışırım. ."
Aldığım onayla birlikte yüzümdeki kocaman gülümsüme oluştu. Ardından telefonu kendisine geri uzattım.
" Her neyse çayını içtiysen işe koyulalım."
"Ne?Ne işi?" diye merakla sordum.
Hemen masanın altındaki gri kumaş çantayı alıp büyük bir gürültüyle masanın üzerine bıraktı. İçerisinden tıngır tıngır sesler geliyordu. Çantayı ters çevirdikten sonra içerisinden bıçak vs çakı benzeri şeyler masaya düşüverdi. O sırada ben ne olduğunu anlamaya çalışırken Ceylan, hepsini sırasına göre dizdi.
" Elin iyi silah tutuyor. Ona laf yok. Tabi ama bakalım bıçakta nasılsın göreceğiz. "
Aslında bıçakta da iyiydim...
Duvara sıçramış kan damlacıkları, zeminde ki kan gölü, hemen ayaklarımın dibinde yüz üstü yatan cansız beden... Azat'tan sonra bilinçli bir şekilde işlediğim ilk cinayetti. Yanlışıkla değil ya da zorunda olduğum için değil. Bunu bile isteye yapmıştım.
Bunu yapmayı seçmiştim.
Zihnime düşen flashbackler yüzünden vücudumun bütün kasları gerilmişti. Gergin bakışlarımı ondan çekip dışarıya bakındım. Ne yapmaya çalışıyordu ki?
" Buraya seni çağırmamın asıl sebebi biraz egzersiz yapmaktı."
Hâlâ ne demek istediğini anlayamıyordum. Neden bir düzine kesici aleti önüme koymuştu ki?
" Öncelikle yakın dövüş yeteneklerini gözden geçirelim."
"Ne?" sesimin yükseldiğini Ceylan'nın şaşkın suratini görünce idrak etmiştim.
"Bunu bir eğitim olarak düşünebilirsin." dedi sakin bir dille.
"İnsanların hayatını sonlandırmak için beni eğitecek misin?"
"İnsan hayatını sonlandırmak? Bir katile göre epey kibarsın." dedi muzip bir tavırla ardından sözlerine devam etti. "Burası fazlasıyla sıcak sırtında ki çeketi çıkartta vakit kaybetmeden başlayalım."
Evin boş alanına doğru yürüyerek belli belirsiz ısınma hareketleri yapamaya başladı. Sırtımda ki çeketi ve belimde ki silahı masaya bırakarak bende onu takip ettim. Yaptığı hareketleri taklit etmeye başlamıştım. Beni gördüğü an gülümsemesine engel olamadı.
Ceylan saldırı pozisyonunu aldığında şaşkınlığımı gizleyememiştim. "Öncesinde bana bir kaç hareket göstermeyecek misin?"
"En iyi dövüşü dayak yiyerek öğrenirsin. Bende isterdim uzun uzadıya anlatmak ama o kadar vaktimiz yok."
Bir ayağı hafif önde her iki yumruğu ise neredeyse yüzünü kapatmıştı. Aynı pozisyonu alarak karşısında dikildim. İşte başlıyoruz..
Bir adım öne çıkıp, sol yumruğunu düz bir çizgide ileri fırlattı. Son anda kaçmayı başarabilmiştim ama o hemen diğer yumruğunun ardından sağ yumruğunu belinden güç alarak savurdu; havayı yaran keskin bir hızla, hayali bir düşmanı yere serecekmişçesine. Bu kez kaçacak zamanım olmadı.
Bir anlığına yanağımda hissettim o inanılmaz baskı büyük bir acıya dönüştü. Elimi yanağıma götürdüm sanki o an acıyı yok edecekmişçesine. Dolan gözlerimle Ceylan'a bakındım.
" Yumruklarınla ve kollarınla yüzünü koru.! Her zaman rakibinin yüzünü değil omuzlarını ve ayaklarını izle! Çünkü hamle yapacakları zaman ilk o yerler tepki verir."
Ceylan tekrar pozisyon aldı. "Hadi! Daha yeni başlıyoruz. Hazırola geç!"
Bu saçma sapan eğitimden en başında rahatsızlık duymaya başlamıştım. Sarsılan psikolojime rağmen bekletmeden pozisyon aldım. Bana karşı hamle yapmasına izin vermeden lafa girdim. Amacım yanağımda ki acının bi nebze olsun hafiflemesi için zaman yaratmaktı. " Niye beni eğitiyorsun ki? Söylesene, ölmemden falan mı korkuyorsun?"
"Neden ölmenden korkayım ki sadece ortak bir hedefimiz var ve beni yarı yolda bırakmanı istemiyorum. Hepsi bu.. "
Yeniden ilk yumruğunu savurmak için harekete geçtiğinde bende eş zamanlı olarak geriye çekildim. İkinci yumruk için daha hızlı olmak zorundaydım ama zamanım yoktu. Bu yüzden geriye çekilmek yerine bulunduğum noktada yere eğildim. Lakin bu kezde ensemden tuturak kendine çekti ve dizini diyaframıma geçirdi.
Kesilen nefesimle birlikte kendimi iki büklüm yere attım. Bu yumruktan daha acı vericiydi. Her nefes almaya çalıştığımda sanki bıçak sokulmuşçasına ağrı giriyordu. Cenin pozisyonunda dizlerimi karnıma çekerek acının geçmesini bekledim bir süre.
"Kalk yerden! Abartma o kadar sert vurmadım." Sanki çok hafif vuruyormuş gibi... Benimle dalga geçiyordu resmen.
Acı çeke çeke yerden doğruldum. "Ben işe giden, sırada günlük işleri yapan bir insanım. Vücudumda oluşan morlukları nasıl açıklayacağım insanlara."
Ceylan muzip bir şekilde gülümseyerek "Daha kapalı giyinebilirsin hem yüzün için biliyorsun ki fondöten icat edildi. Kusurları kapatıyor falan.. "
"Hahahahah! Komik olduğunu mu zannediyorsun." dedim tiye alarak.
Söylediklerimi duymazdan gelerek sözlerine devam etti. "Çok zayıfsın. Protein ağırlıklı beslen, uykunu al ve düzenli olarak egzersiz yap."
Sözleri biter bitmez atağa geçti. Oysa ki ben hâlâ hazırola geçememiştim. Yine sol yumruğuyla atak yapacağına zannederken ters köşe yaparak sağ yumruğu karşıladı beni. Henüz darbe almadığım yanağımda hissettiğim o müthiş acı sendelememe sebep olmuştu ama gardımı düşürmedim.
"Hamleleri sakın sırasıyla ezberliyim deme! Karşında ki tahmin edilemez biri olabilir. Bazen iç güdülerinle hareket etmen gerekir."
Sözlerini bitirir bitemez tekrar atağa geçti. Art arda savurduğu yumruklardan kusursuz bir şekilde kaçınabilmiştim. Ama en son ki yumruğundan kaçınmak için yere eğildiğimde tekrar ensemden yakaladı. Bu kez dizini diyaframıma geçirmeden kollarımla dizini savurdum. Ceylan, es vermeden bacağını geriye doğru gererek dizini tekrar ileriye doğru savurdu. Yeniden kollarımı kalkan misali kullandım. Akşamına kollarım mosmor olacaktı bundan emindim. Acıyla inledim..
Bir yandan da eliyle ensemden yere doğru bastırıyor, hareket etmemi kısıtlıyordu. Tekrar dizini savurmasından ölesiye korkuyordum çünkü engellemeye çalışırsam bu kez kesinlikle kollarımda çatlaklar oluşurdu.
Bacağı geriye doğru gerildiğinde kalbim delicesine atmaya başladı. Bir şeyler yapmalıyım diyerek var gücümle doğrulmaya çalıştım. Bu sırada Ceylan'ın dengesi bozulmuştu. Fırsat, bu fırsat diyerek ensemde ki bileğini yakaladım güç bela. Bir anlığına zaman durdu sanki. Sonra, neredeyse zarif bir dönüşle bileğini dışa doğru büktüm, parmaklarını kıskıvrak kavradım. Ceylan'ın yüzü acıyla buruşurken, tüm vücut ağırlığımı geriye çektim. O tek hareketle dengesi tamamen çöktü ve ayakları yerden kesildi, sırtı sertçe ahşap zemine çarptı. Sanki havaya fırlatılıp yere serilmişti.
Panikle Ceylan'nın yanına çöktü. "İyi misin? Özür dilerim."
Öfkeli bir şekilde beni kendinden uzaklaştırdı. "Ben sana vururken acıyor muyum? Kendine gel!" Can çekişerek yerden doğruldu. Sırtını rahatlatmak adına belli belirsiz egzersizler yapmaya başladı.
Gözlerini benden kaçırıyor ve başka noktalara odaklanıyor. Yüzünde belli belirsiz korku ve şaşkınlık ifadesi var. O iyi mi?
" Söylesene bu hareketi nereden öğrendin?" diye sordu ani şekilde.
"Bilmiyorum.. Sadece iç güdülerinle hareket et dedin. Bende öyle yaptım." Dışarıdan belli etmesemde içten içe mutluluk sardı bedenimi. Çünkü kendimi savunmaktan ziyade en sonunda ona karşı bir hamle yapabilmiştim.
"Öyle olsun!"
Sözleri biter bitmez atağa geçti. Ardı ardına savurduğu yumruklardan kusursuz bir şekilde kaçındım. Ceylan bir anlığına duraksar gibi oldu sanki zihninde adım adım hesap yapıyor gibiydi. Muhtemelen yeni bir hamle deneyecekti. Tehdit yaklaşıyor..
Saniyeler sonra vücudu bir yay gibi döndü, neredeyse dans edercesine. Omuzlarından kalçalarına kadar her şey aynı çizgide, aynı akışta hareket etti. Dönüş tamamlandığında, bacağı havadaydı. Ayağının keskin ucu, göğsümde ki hedefi bulmak için sanki havayı biçti. Artık Ceylan'ın daha iyi analiz edebiliyordum. Belki de korkudan olsa gerek bedenim yani reflekslerim ne yapacağını biliyor gibiydi.
Kollarımı kalkan misali kullanarak göğsümü ve yüzümü korudum. Tekmesi o kadar süratliydi ki çarpmanın etkisiyle gerisin geri sırtım sert zeminle buluştu ve bacaklarımı kullanarak ivmemi geriye doğru verip takla attım. Tekrar kendimi dizlerimin üzerinde bulduğumda hızla ayağa doğruldum. Neyse ki artık düşmeyi de öğrenebilmiştim. Meğersem dövüşte düşmekte önemliymiş çünkü düştüğünde kalkamamak ölümcül olabilirdi.
"Güzel bu hoşuma gitti."
Gardımı alıp gülümseyerek yüzüne bakındım. Duyduğum övgü beni mutlu etmişti.
"Aslında bir seri katile göre duygusalsın.."
"Ne? " Anlamaz bakışlarla ona bakınıp durdum.
" Sorguladığım katiller genellikle duygusuz, tepkisiz ve pişmanlıktan uzaktır. Ama sen... " sözlerinin devamını getirmedi.
Beni dikkatle izliyordu.
"Ellerin titriyor, göz altlarının morluğundan geceleri uyumadığın anlaşılıyor. Hatta eski fotoğraflarında daha kiloluydun. Vicdanının ağırlığını buradan hissedebiliyorum. " dedi bir çırpıda. Ardından nefeslenerek yüzüme bakınıp durdu. Karşımdaki kadının eskiden bir polis olduğunu her defasında unutuyordum. Çünkü analiz yeteneği oldukça iyiydi.
" Söylesene kaç kişiyi öldürdün? "Sorduğu soruyla gözlerim faltaşı gibi açıldı.
Bir şey söylemedim, sessiz kaldım.
"En azından ilki nasıl oldu? Onu anlat! "yeniden sessizliğini bozarak sordu. Gözlerimi ondan kaçırdım. Bu konudan hiç hoşlanmamıştım.
" Hadi devam edelim! "dedim pozisyon alarak. Konuyu değiştirmeye çalışıyorum çaresizce.
Ceylan duymazdan gelerek" İstemeden mi oldu? "kısık sesle sordu.
Anılar bir fotoğraf karesi edasıyla hızla zihnime hücüm ederken şakaklarıma vuran ağrıyla gözlerimi kıstım.
" Peki! Anlatmak istemiyorsun. Seni zorlamayacağım. "dedi hayâl kırıklığıyla.
" Ama son bir şey..."
"Kurbanlarını nasıl seçiyorsun? Korku mu? İntikam mı? Yoksa dürtü mü?"
"Dürtü mü?" diye sordum anlamayarak.
Ceylan "Evet... İnsanların bu hayatta basit dürtüleri vardır. Açlık, cinsel istek , koruma iç güdüsü gibi bir çok şey sayabilirim."
"Senin gibiler içinse öldürme dürtüsü... O an öyle bir öldürme arzusu hissedersin ki karşı koyamaz ve harekete geçersin. "
Küçüklük arkadaşımın gerçek ölümüden sonra Ceylan'nın bu söyledikleri beni içten içe yaralamıştı. Yeniden ruhumu parçalayan bu yüzleşme yapboz parçalarını yerine oturmuştu. Sesizce düşündüm.
İlki tamamen kendimi koruma iç güdüsüyle yapmıştım. Ama sonraki... Motelde ki adam... Öldürdükten sonra hissettiğim o müthiş rahatlama hissiyatı. Belkide tatmin olduğum içindi.
Ensemde yerini bulan o tanıdık soğuk nefes kulağımı takip etti. Tüylerim diken diken oldu. Azat'ın buz gibi nefesi bir anlığına titrememe sebep olmuştu.
"Gerçek benliğinle yüzleştin mi?" diye sordu Azat kendinden emin bir şekildi. Tınısında azda olsa alaycılık vardı.
Kim bilir... Belki hissettiğim bu dürtüde öldürdüğüm adamın sesini işitmek ve görmekte dahildi.
Ceylan, "Her neyse, kendini azda olsa geliştirdiğine göre bıçaklara geçebiliriz." Masadan aldığı herhangi bir bıçağı kullanarak saldırı pozisyonuna geçti.
Ama ben gerçek anla yarattığım ilizyon arasında sıkışıp kalmıştım. Hangisi gerçekti?
Hâlâ Azat'ın nefesini ensemde hissedebiliyordum. Hemen ardımda duruyordu. Onu yok sayamıyor, gitmesine izin veremiyordum. Sanki bu yanılsamada dört duvar arasında beni kendine mahküm etmişti. Kaçış yoktu. Onunla kalmak zorundaymışım gibi..
Ceylan "Hadi! Dikkatini topla! Bu sefer daha ciddi çünkü yaralanmak istemezsin."
Bıçağını kendine doğru ters tutarak sapını sağ yumruğunun arasına aldı. İleriye doğru atıldı bir anda. İlk başta normal bir şekilde yumruk savuruyor gibiydi ama daha sonra sağ yumruğunu yarım ay şeklinde bana doğru savurdu. Bu yeni bir hamleydi. Hazırlıksızdım,bu kez kaçamadım.
Sol kolumda hissettiğim o keskin acıyla geriye doğru atıldım. Elimle orayı yokladım hızla. Muhtemelen küçük bir sıyrıktı ama elimde ki kanı görünce...
Musluktan akan bir damla sesi işitmeye başladım bir anda. Tok... Tok... Tok... Tok..
Sanki bu andan soyutlanmış gibiydim. Zihnimde sadece o ses vardı. Ceylan bir şey söylediyse de artık işitmiyordum.
Gözlerimi kanlı elimden çekip beton zemine bakındım. Kan gölünün tam ortasında duruyordum. Ayakkabılarım ve pantolonumun paçaları ise kan lekelerinden ibaretti.
Başımı kaldırıp etrafa bakındım. Küçük bir pencere karşıladı beni. Gördüğü manzara ise banyoydu. Pencerenin hemen altında bir masa üzerinde ise eski nesil bilgisayarlar vardı. Ekranlardan gelen ışık etrafı az sa olsa aydınlatıyordu. Motelde ki o adamın gizli odasının tıpatıp aynısıydı. Ceylan neredeydi? Nasıl bir ilizyonun içine hapsolmuştum ben.
Direk karşıya bakındım. Beni uzun boylu kalıplı bir siluet karşıladı. Ekranlardan gelen ışık azsa olsa yüzünü aydınlatıyordu. Azat... Elinde bıçak saldırıya geçmek için hazırolda durdu.
Saniyeler sonra damla sesi musluktan şiddetle akan suya dönüştü. Pencerenin ötesinde hareket var.. Ben ve Azat eş zamanlı olarak oraya bakındık. Ceylan elini, yüzünü yıkadıktan sonra küvete doğru döndü ve orada ki musluğu açtı. Ardından üzerinde ki kıyafetleri bir bir çıkarmaya başladı.
"Ceylan! Dur, yapma.! " Ne kadar bağırsamda sesimi işitmiyordu.
Azat'a bakındım. İğrenç bir şekilde sırıtıyordu. Ceylan'ı kayda almasına ve izlemesine engel olmalıydım.
Azat, bana doğru atıldı bir anda. Ellerim ve bacaklarım benden bağımsız bereket ediyor,sanki ne yapacaklarını biliyor gibiydiler. Bütün hamlelerinden kusursuz bir şekilde kaçındım. En sonunda sağ bileğini yakalayarak var gücümle Azat'ı kendime doğru çektim ve sol dirseğimi hemen çene altına geçirdim. Başı geriye doğru sarkarken acıyla dizlerinin üzerine çöktü. Ardından elimin arasında ki bileğini ters bir şekilde 180 derece büktüm. Ellenin arasından kayıp giden bıçağı havada yakalayıp boğazına dayadım.
Erkeksi sesten ziyade bir kadın çığlığını işittiğim an yarattığım o gerçeklikten uyandım. Etrafa bakındım. Kulübedeyiz... O tanıdık küf ve ahşap kokusu doldu burnuma.
Ceylan ellerimin arasında kıvranıyordu. Muhtemelen boğazındaki bıçağın baskısı hayli şiddetliydi. Kollarım gevşedi ve bir çırpıda benden kurtuldu. O yerden doğrulurken ben adeta bulunduğum noktaya çivilenmiştim. Yarattiğim ilizyonun büyüklüğü karşısında şok olmuştum. Ellerimin arasında kayıp giden bıçağın sesiyle kendime gelip Ceylan'a bakındım. Panikle boğazını tutuyordu. Neyse ki ufak bir çizik vardı. Muhtemelen psikolojik darbesi daha yıkıcıydı.
Ya gerçekliğe dönemeseydim. Ne olacakti?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 517 Okunma |
58 Oy |
0 Takip |
22 Bölümlü Kitap |