Yeni Üyelik
3.
Bölüm

1.Issız Adam

@sematurann

 

İnsan yaşamı boyunca en korktuğu şey kendisinin canıyla tehdit edebilecek herhangi bir tehlikedir.

 

 

Peki ya tehlike nereden gelir?

 

 

Depremler, hortumlar, tusunamiler, volkanlar, yırtıcı hayvanlar...

 

 

Tehlike sadece doğadan mı gelir?

 

 

Günümüzde bizi tehdit eden tehlikenin sadece doğadan gelmediğini, insan ve ruhundan kaynaklığından apaçık görüyoruz.

 

 

İnsan komplike, karmaşık ve kompleks bir varlıktır ve her insanın karanlık bir tarafı vardır. Günah diye nitelendirilen duyguların, bastırılmış arzuların ve vahşi isteklerin kölesi olan insanlar, toplum tarafından ahlaksız, sapkın ve kötü olarak kabul edilir.

 

 

İclal iyi insanlardan biriydi. O çalışkan ,ahlaklı , azimli, yardımsever ve alçakgönüllüydü. Toplumun gıptayla baktığı bir rol modeldi.

 

 

28 Haziran 2023

 

 

İclal...

 

 

​​​Günün ilk ışıklarıyla ve odanın ısrarla çalan kapısıyla uykumdan ayılmak zorunda kalmıştım. Zoraki ses tonuyla "Gir!" kuzenim Aysar ağzı kulaklarında hevesli bir şekilde odaya daldı. "Abla ,otobüs geldi ve bizimkiler neredeyse hazır. Çıkarlar şimdi."

 

 

Söylene söylene yatağımdan kalkıp aşağı kata indim. Herkes hummalı bir şekilde hazırlık içerisindeydi. "Anne bu acele ne? Kahvaltı edip çıkmayacak mıydınız?" Telaşlı bir şekilde bana dönerek "Öyle yapacaktık ama adam söylediği saatten 2 saat daha erken geldi. Öne mi çekilmiş falan filan bir şeyler zırvaladı. O yüzden el mecbur çıkıyoruz erkenden, yolda atıştırırız bir şeyler artık. "

 

 

" Anne olmadı böyle acı acına."

 

 

Herkes tam takır bir şekilde avluda dikilince kuzenimle bekletmeden teker teker herkese sarıldık.

 

 

Annem, babam, dedem, babaannem, amcalarım ve halalarım hepsi şehir dışında yapılacak düğüne gidiyorlardı. Ben gürültülü ve kalabalık ortamlardan pek haz etmediğim için kalmayı tercih etmiştim. Tabi ben gitmemeye karar verince kuzenimle kız kardeşim de benimle kalmak istediler.

 

 

Kız kardeşim aklıma gelince etrafa bakındım. "Zümra nerde?" Herkes yavaş yavaş otobüse binerken annem bana yaklaştı. "Uyandırmadık onu. Biliyorsun akşam babanla tartıştı yani ortam gerilmesin diye. Sende git konuş onunla güzelce. Tamam mı?" onaylar bir şekilde başımı salladıktan sonra tekrar sarıldım.

 

 

" Ve kızlara göz kulak ol!" kuzenime dönerek "Akıllı olun ha!"

 

 

"Tamam yenge! Anladım onu ben."

 

 

Yavaş yavaş giden otobüse bakarken betona çarpan suyla yerimden sıçradım. Elinde meştebeyle duran Aysar'a döndüm. "Napıyorsun be!"

 

 

"Su gibi gitsinler su gibi gelsinler." Ben anlamaz bakışlarla bakmaya devam ederken sözlerine devam etti. "Ne var abla? Böyle yaparlar ya gelenek işte."

 

 

Muzip bir şekilde sırıtarak "Sen ve gelenek gerçekten mi?"

 

 

"Dalga geçme benimle."

 

 

Kıkırdayarak merdivenlerden avluya çıktık. "Abla var ya çok eğleneceğiz koca ev bize kaldı." Gözlerimi deivererek " Ne var aklında acaba senin?"

 

 

"Boş ver laf edersin şimdi. Moralimi hiçbir şey bozamaz şu an!"

 

 

Telefonumun zil sesi ile birlikte elimi cebime attım. Arayanın yine özel numara olduğunu fark edince hırsla aramayı başlattım. "Bana bak sapık herif! Israrla beni rahatsız etmeye devam edersen gider seni savcılığa şikayet ederim." Aynı hırsla aramayı bitirdim.

 

 

Bu sapık herif ve annemlerin ani gidişi içime sıkıntıyı düşürmüştü. "Ne oldu abla? Yine sapığın mı aradı?" Başıma onaylar bir şekilde sallarken mutfağa yöneldim. "Bozma hemen moralini aklınca bir velet seni işletiyordur."

 

 

Sürahiden su doldururken lafa girdim. "Nereden biliyorsun velet olduğunu?"

 

 

"Velettir tabi ki koca adam böyle işlerle uğraşmaz herhalde. Eğlencesine yapıyordur. Hem savcılık mavcılık dedin korkmuştur daha aramaz." Değişmeyen huzursuz suratımı görünce sözlerine devam etti. "Çok karamsarsın Abla bak bu yaz hep iyi şeyler düşüneceğiz ve iyi olacak yani ful olumlama yapacağız ki güzel şeyleri kendimize çekeceğiz. "

 

 

Nefes verip bardağı tezgaha koydum." Her neyse hadi bakalım. Bir elin nesi var iki elin sesi var. başlayalım kahvaltı hazırlamaya. "

 

 

" Ben uyumaya mı gitsem? Gece hiç uyumadım da bir miktar. Bu arada hiç kahvaltılık kalmamış dolapta. "

 

 

Buzdolabına bakındığımda hakikaten ne zeytinden ne de peynirden eser yoktu şu birkaç gün ev o kadar kalabalıktı ki herşey çok çabuk tükeniyordu.

 

 

" Ben o zaman kasabaya inip ne lazımsa alayım" Aysar'a dönüp parmağımı sallayarak sözlerime devam ettim. "Bana bak yatıp zıbarmak yok. Ben gelene kadar patatesler soyulmuş ve dilimlenmiş olsun." Söylenmesini duymazdan gelerek arabanın anahtarını almak için vestiyere yöneldim.

 

 

"Of abla ya!"

 

 

Arabanın şoför koltuğuna yerleşince derin bir nefes verdim. Ehliyetimi geçen sene almıştım ama hala araba sürerken biraz panik oluyordum. Zaten genel olarak panik ve stresli bir insandım. Arabayı çalıştırdığımda daha önce duymadığım bir sesle irkildim. İç göstergelere baktığımda benzinin sıfıra sıfır olduğunu görünce şaşkınlıktan ağzım açık kalmıştı. Kaşlarımı çatarak arabadan indim. Dün deponun yarıdan çoğunun dolu olduğundan emindim. Dünden bugüne çalışmayan arabanın yakıtı nasıl bitebilirdi.

 

 

Kafamın içinde uçuşan sorulara yenileri eklenmişti. Günün tatsızlık seviyesi moralimi gittikçe düşürüyordu. Çaldığım kapının zili ile beraber Aysar çok bekletmeden kapıyı açtı. "Ne kadar erken döndün." samimiyetsiz bir gülümsemeyle arabanın anahtarlarını ona uzattım.

 

 

"Arabanın benzini bitmiş"

 

 

"Nasıl ya? Vardı benzini diye hatırlıyorum." Onun da şaşkınlığı yüzünden okunuyordu.

 

 

"Neyse tabana kuvvet yürüyerek gideceğim. Bir saate kadar gelirim."

 

 

Yürüyüş ayakkabılarımı giyerek yola koyuldum Aslında arabanın çalışmadığı iyi olmuştu. Ormanın içinden kasabaya uzanan patika yolda ilerliyordum. Kuş cıvıltıları ve sabahın 7'si olduğu için hafif serin bir rüzgar vardı. Tabi buranın yükseltisi olduğu için yazları sıcaktan pek kavrulmuyorduk ama nemi insanı bunaltıyordu epeyce. Yaklaşık 25 dakikalık bir yürüyüş sonrası kasabaya inmiştim.

 

 

Parkta oynayan çocuklar, çekirdek çitleyen teyzeler, kahvehanede oturan dayılar... Burası küçük bir kasabaydı. Çok isim aklımda tutamasam da çoğu simayı tanıyordum. Kasabanın merkezine doğru yürürken her adımda bir tanıdıklarla selamlaşıyordum. Ta ki yolun karşısında duran yabancı adama gözümü takıldı. O kadar aykırı ve yabancı duruyordu ki bu bir tek benim dikkatimi çekmemiş, kasabanın da dikkatini çekmişti. Adam da anlamdıramadığım bir rahatsız edicilik vardı ve beni gördüğü andan beri gözlerini üzerimden çekmemişti. Fazlasıyla rahatsız olmuştum kafamı onun olduğu yerden çevirip esnaf markete yöneldim.

 

 

"Hoş geldin İclal hanım. Nasılsın? Sizinkiler gitti mi?"

 

 

"Sağ ol abi. İyiyim nasıl olsun. Bizimkiler de gittiler az önce."

 

 

Soluklanmak için marketin girişinde bulunan küçük sandalyeye oturdum. İster istemez yolun karşısına bakındım. Hala orada, etrafa bakınıyor, inceliyor ve gözlem yapıyor gibiydi.

 

 

"Ee ne istiyorsun? Ne vereyim sana?" Abinin sesi ile kendime gelip asıl amacıma odaklandım ve isteklerimi peş peşe sıraladım. "Zeytin, peynir, domates, salatalık. O kadar galiba ya başka bir şeye ihtiyaç yok. Ha bir de çikolata koy kızlar için.!"

 

 

Abi son poşetleri hazırlarken ayaklanıp kasaya yöneldim. Tekrar dışarıya, yabancı adamın olduğu yere bakındım. Yerinden bir milim kıpırdamamış orada mesken tutmuştu adeta.

 

 

Abi alacakları bana uzatırken lafa girdi. " Kaç gündür burada bu. Ettraflara bakınıyor, dolanıyor falan. Bizimkilerden biri sordu ona 'ne attı seni buralara' diye."

 

 

"Ne atmış, bir şey dedi mi? "

 

 

"Şehirden, gürültüden, betondan sıkılmış doğaya taşınmak istiyormuş. Tabii yersen. Üstü başı ne kadar düzgün olursa olsun hiç gözüm tutmadı bu Issız Adamı."

 

 

"Abi ne yalan söyleyeyim benim de gözüm tutmadı açıkçası." ödemeyi yaptıktan sonra poşetlere elime alırken çıkışa doğru yöneldim. "Sağolasın.! Gideyim ben artık." yine merakım yüzünden istemsizce Issız Adamın bulunduğu tarafa bakındım ama ne kendi ne arabası yoktu. Çoktan gitmişti.

 

 

2 dakikada meraklı ve dedikoducu teyzelere dönmüştüm resmen. Bomboş düşüncelerden sıyrılıp o muzzam dik yokuşa baktım. Keşke arabam çalışıyor olsaydı da bu ağır poşetlerle 25 dakikalık yokuşu nasıl çıkıcaktım bilmiyordum. Bu arada ben yarım saat önce serin mi demiştim çünkü güneş gittikçe etrafı sıcaktan kızdırıyordu. Hele ki bu poşetlerle 25 dakikalık yol 45 dakika sürecekti. Kendi kendime sabırlar dileyerek yokuşu tırmanmaya başladım.

 

 

Yaklaşık 15 dakikalık tırmanıştan sonra en sonunda yolun sonundaki patikaya varmıştım. Çocukluğumdan beri bu patikayı çok seviyordum. Uzun ve sık ağaçların bulunduğu aynı zamanda kuş cıvıltılarının ve yaprakların hışırtısının sesleriyle bu patika, boylu boyunca dağın başına uzanıyordu. Öte yandan da en güzeli ise kasabaya inen en kestirme yoldu.

 

 

Durup biraz nefeslenmek için ağaçların gölgesine sığındım. Zihnime birer birer düşen çocukluk anılarım istemsizce gülümsetmişti. Derin nefes verip saate göz attım. Neredeyse bir saat olmuştu. Bir 'of' çekip poşetleri elime alarak yerden doğruldum. Tam patikaya doğru adım atarken asfaltın acı çığlıkları ve kornanın sesi ile korkudan irkilerek geriye döndüm. Karşılaştığım manzarayla neye uğradığımı şaşırmış, dehşete düşmüştüm. Korkudan bütün vücudum titriyordu ve düzensiz nefes alış verişlerim kaskatı kesilmeme sebep olmuştu. Geri geri adımlarken ellerimdeki poşetler kayıp yere düştü.

 

 

Tam karşımda arabanın camından bana doğrultulan bir namlu vardı. Silahı tutan kişi ise daha az evvel kasabada gördüğüm Issız Adamdı.

Loading...
0%