@sematurann
|
Dikkat! Bu bölüm şiddet ve unsurlarını içermektedir. 18 yaşından küçük olanlar ve mümkünse hassas olanlar okumasın. Hayatınızda bir derdiniz, sıkıntınız olduğunda ailenize yada gerekirse yardım alabileceğiniz kurum ve kuruluşlara danışmayı unutmayın! İyi okumalar şimdiden. ~
Katil olabilme durumunu her zaman çocuklukta ki yaşanan tramvalara bağlamak pek mümkün ve doğru değildir. Aslında her insanın içerisinde bir katil gizlenmektedir.
Masum insanda bir katile dönüşebilir. Bir anlık öfkeyle, çıkar uğruna veya çaresizlik nedeniyle cinayet işleyebilir.
Unutmayın ki dünyanın en tehlikeli yeri kendi dört duvarınızdır.
Flashback 28 Haziran Sabah saatleri
İclal... Tam karşımda arabanın camından bana doğrultulan bir namlu vardı. Silahı tutan kişi ise daha az evvel kasabada gördüm Issız Adamdı. Hayatımda ilk defa tehlikeye ve ölüme bu kadar yakındım. Sadece bir metre ötemdeydi. Hep düşünür, hayal ederdim eğer başımı kötü bir şey gelirse ne yapardım diye . Bir simülasyon misali tekrar tekrar kafamda canlandırırdım o anı. Bazen bu düşünce şekli yüzünden kendimi anormal bulurdum. Ama bu dünya kadınlar için fazlasıyla tehlikeliydi. Bunu düşünmek zorundaydım. Ama şuan hiçte o hayâl dünyamda ki gibi güçlü bir kadın olamamıştım, korku vücudumu esir etmiş dona kalmıştım adeta.
" Sesini çıkarma ve arabaya bin! " Silahı elinden oynatmadan diğer eliyle arabanın kapısını açtı. Olumsuz anlamda başımı sallarken geriye doğru adımlıyordum.
"Ölmek mi istiyorsun?"
Adam başparmağını horozun üzerinde gezdirip geriye çektiğinde işte o an anlamıştım fazlasıyla ciddi olduğunu. Burada ailemden uzakta ölmek istemiyordum. Başka tercih şansım yoktu. Ter ile sigara kokusunun hakim olduğu bu arabaya binmek zorunda kaldım.
Bindiğim anda beni geriye koltuğa bastırarak arabanın kapısını kapattı. Hissettiğin yoğun çaresizlikle birlikte akan gözyaşlarım yüzünden görüşüm buğulanmıştı. Yine de gayretle adamı incelemeye başladım.
Takım elbisenin çeketini ve kravatını çıkarmış, bağrı gözükene kadar gömleğin düğmelerini açmıştı. Siyah saçı ve sakalı ise darmadağındı. Bakışları 'Zorba, merhametsiz, zalim bir adamım.' diyordu. Kasabada gördüğüm anda ki görünüşünden tamamıyle sıyrılmış, o beyefendi duruşu yok olmuştu. Yolda seyir halindeyken bir umut birine denk gelip çığlıklar atmayı planlıyordum. Lakin o kadar ıssız bir yoldu ki kimse buralarda gezinmezdi. Beni bırakması için ne kadar yalvarsamda adeta duvara söylüyormuş gibi harketesiz ve tepksizdi. Yaklaşık 10 dakika kadar sonra pes edip bir çıkış yolu aramaya başladım. Nereye gideceğimizi tahmin etmeye çalıştım. Bu yol dağ başına çıkıyordu. Pek kullanılmadığı için bakımsız ve bozuk bir yoldu. Bu yüzden de epeyce yavaş gidiyorduk. Aklıma gelen ani bir fikirle adamın dalgınlığını fırsat kollayarak kapının koluna asıldım. Ama hiçte hayâl ettiğim gibi olmadı. Refleksleri o kadar hızlı ve kuvvetliydi ki arabadan sarkmış vücudumu bir hışımla geri çekmişti. Aynısını tekrar yaparsam diye de emniyet kemerimi taktı. Hiçbir kaçış yolum yoktu. Umudum giderek tükeniyordu. Tir tir titrerken başıma geleceklerden habersiz neler olacağını tahmin etmeye çalışıyordum. Kısa süre sonra yol bitti ve yukarıya doğru eğimli, düz bir arazide durduk. Saniyeler içerisinde sertçe el firenini çektikten sonra arabadan inip benim olduğum tarafta ki kapıya yöneldi. Panikle emniyet kemerine sarıldım. Ne planlıyorsa planlasın beni buradan çıkarmasına izin vermeyecektim. Kapıyı bir hışımla açıp kolumu sertçe kavradı. Can havliyle ellerimle, tekmelerimle kendimden uzaklaştırmaya çalışsamda nafileydi. Bir şekilde emniyet kemerini çözüverdi. Aramızda ki cüsse farkı yüzünden artık karşı koymayacağımı tam anlamıyla anlamıştım. Yine de ölüm korkusu yüzünden çaresizce karşı koymaya devam ediyordum.
"Lütfen yapma, sana yalvarıyorum." akan gözyaşlarıma hıçkırıklarım da dahil olmuştu. Ne kadar karşı koysamda bir o kadar da çekiştirmeleri sertleşiyordu. Arabadan indirdikten sonra adeta sürüklercesine çekiştirmeye devam etti. "Bak ne istersen sana veririm. Para olsun başka bir şey olsun. Hiç kimseye de bir şey söylemem. Yalvarırım bırak beni!" Duraksayıp yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Diğer yandan da kolumda ki baskı giderek artıyordu. Acıyla inledim. "Bana bak.! Ne söylersen söyle ne kadar bağırırsan bağır kimse seni duyamaz! Duysa bile sesin nereden geldiğini anlayana kadar ben işimi halletmiş çoktan tüymüş olurum." Sözlerini bitirir bitirmez beni süreklemeye devam etti. Ben bir noktadan sonra direnmek için yürümeyi bıraksamda bu kez dizlerim üzerinde sürüklenmeye başlamıştım. Bu yüzden sürtünmeden kaynaklı dizlerim epeyce zedelenmişti. Düzlükten eğimli bölgeye tırmanırken burası hayâl meyal zihnimde yer edindi. Burada betondan bir su deposu vardı. Lakin zamanında heyelan gerçekleştiği için toprak altında kalmış, bu yüzden de kullanılamaz hâle gelmişti. Bunu, beni zorla yatırdığı zeminin sertliğinden anladım. "Sana yalvarıyorum, bırak beni." Her iki kolumu da kavrayıp sertçe sarstı. " Kes sesini, başımı ağrıtma! Eğer beni memnun edersen belki canını bağışlarım." Beni memnun edersen mi? Ne demekti bu? Sanırım bu hayatta ki en büyük korkularımdan biri başıma gelmek üzereydi. Gözyaşlarım ve çığlıklarım giderek artarken beni toprağa bastırıp çırpınışlarımı kısıtlıyordu. Kalp atışlarım delicesine atarken korkudan bayılmamak içinde ayık kalmaya çalışıyordum. Ama çırpınışlarım ve mücadelem nafileydi.Karşımda ki kat be kat daha cüsseli bir adam vardı. Kara sakalları diken misali boynuma battığı an vücudum kaskatı kesilmişti. Ellerim çaresizce toprağı tarıyor, büyükçe bir taş arıyordu. Lakin üzerimde ki cüsse bir milim bile kıpırdamama izin vermiyordu. Çaresiz bir şekilde pes edince çırpınmayı da bırakmıştım. Saniyeler sonra cebimde ki şıngır şıngır sesi işitince yüreğimde umut ışığı filizlendi. Zor uğraşlarla elimi cebime götürdüm. Sağ elimin avucunda anahtarlığı hissettim ve sadece kalem görünümünde ki sivri süslüğü elimle kavradım. Göğsümün üzerinde ki baskı giderek artıyordu . Neredeyse nefesim kesilmek üzereydi. Korku her hücerimi esir etmiş, umutsuzluğa mahküm etmişti. Ama o küçücük umut belki de benim kurtuluş anahtarımdı. Cesaretle" Çık üstümden,uzak dur benden." Adam sinirle geriye çekilip sol elini sertçe yanağımla buluşturdu. Tokat o kadar sertti ki bir anlık gözüm kararmıştı. "Kes sesini !" Her zümremin zerresine kadar aşşağılanmışlığı, ötekileştirmeyi ve fiziksel şiddeti hissetmiştim. Öfkem, dalga misali giderek yükselirken geri dönülemez bir yola gireceğimi bilmiyordum. Çünkü o dalga yıkım yaratmak için çoktan falezlere doğru yol almıştı. Çaresizliğim kendini öfkeye bırakırken avucumdakini sertçe kavradım. Adrenalinden olsa gerek cüssemden kat be kat güçle elimdekini boğazına sapladım. Acıyla neye uğradığını şaşırıp üzerimden kalkmak için hamle yapmaya çalışsa da gücü anında tükenmişti. Bütün ağırlığı üzerime çullanırken bende bütün gayretimle onu üzerimden attım. Saniyeler sonra büyük bir gürültü eşliğinde toprak çökmüş ve adam su deposunun içerisine düşmüştü. Ben şaşkınlık ve korku içerisinde etrafa bakınıyor ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Katılaşmış toprak yüzünden üzeri örtülü kalmış, deponun kapağı açık olduğu anlaşılmamıştı. Kapağından içeri bakındığımda ayağa kalkmış dışarıya doğru uzanmaya çalışıyordu ama nafileydi. Boğazından oluk oluk kan akıyor ve kalan mecali ise tükeniyordu. O orada dakikalarca çırpınırken ben gözlerimi bir an bile kırpmamış ruhu bedeninden ayrılana kadar onu izledim. Tehlike geçince sakinleşmiş dakikalar önceki saldırgan ve ilkel düşüncelerimin yerini pişmanlığa bırakmıştı. Yavaş yavaş durumu idrak etmeye başladığımda tekrar gözyaşlarına boğulmuştum. Ben az önce... O sözü söylemeye dilim varmıyordu. Gözlerimi tekrar cansız bedenin üzerinde gezdirdim. İnanmayarak gözlerimi ovalayıp tekrar cansız bedene bakındım. Herşey olabildiğince gerçek ve maddiydi. "Hayır hayırr! Olamaz bu!" inanamayarak geri geri süründüm. Ben az önce birinin hayatına son vermiştim. Ben bir... Katildim. Vücudumun zangır zangır titremesine karşılık koyamıyorum. İnanmayarak tekrar tekrar cansız bedene bakındım.Yerden doğrulup volta atmaya başladım. Arada paronayakça etrafa bakıyor ve kulak kabartıp biri var mı diye tespit etmeye çalışıyordum. Elimde ki sıvıyı hissedince iki avucumu açıp elime bakındım. Sadece sağ elim kanlıydı ama ben diğerini de kanlıymış gibi görüyordum. İleriden su sesi işitince aceleyle sese doğru yöneldim. Akan derenin kıyına geldiğimde yere çöküp ellerimi yıkamaya başladım. Ne kadar yıkasam da, kandan geriye hiçbir şey kalmasa da ben hâlâ ellerimi kanlı görüyordum. Hıçkırıklarım giderek artarken ailemi düşündüm. Ne yapacaktım ben? Olanları anlatsam kimse bana inanmazdı. İnanasalar bile bu benim katil olduğum gerçeğini değiştirmezdi. Hayatım boyunca verdiğim emekleri düşündüm. Annem ve babamda benim için çok emek vermişti. Güçlü bir kariyerim için yıllarca çabalamışlardı. Beni en iyi okullarda okutmuşlardı. Kendi hayatı mı mahvettiğim gibi ailemin hayatını da mahvetmiştim az önce. Belki de yıllarca mahkeme kapılarının önünde bekleyip duracaklardı, bana kavuşmak için. Belkide katil bir kızları var diye herkes sırtını dönecek, ailemi dışlayacaklardı. Belkide... Ailem benden nefret edecek ve varlığımı reddeceklerdi. Başımı iki yana olumsuz bir şekilde salladım. Bunların yaşanmasına asla izin vermeyecektim. ~~~~~~~~~~~~~~~~~~~ Yaklaşık iki saat sonra neredeyse evin önündeydim. Burada olmam gereken zamanı epey geçiktirmiştim. Aysar ise normal olarak defalarca aramıştı. Psikolojik olarak pek iyi durumda olmadığım için açamadım. Gitmeye hazır olduğumda üstüme çeki düzen verip mesaj atıp bir bahane uydurmuştum. Evin önüne vardığımda dikkati mi çeken garip bir durum oldu. Arabanın altından sarıdan siyaha çalan bir gölet oluşmuştu. Daha dikkatli görebilmek için eğilip nereden kaynaklandığını görmeye çalıştım. Arabadan akan şeyin benzin olduğunu hemen anladım. Bakımını günler önce yaptırmıştım ve en son şehir merkezine indiğimizde benzin deposunu doldurmuştum. Saatler önce ki garipsediğim durumu ve yaşadıklarım yüzünden şimdi sağlam bir zemine oturtmuştum. Bu kasıtlı yapılan bir işti. Belki de telefondan arayıp ses çıkarmayan sapıkta bu adamdı. Kim bilir ne kadar süredir beni takip edip bana sahip olmak için planlar yapıyordu. Duyduğum adım sesleri ile panikleyip yerden doğruldum. Elimdekiler yüzünden hızlıca kalkamamış, belim ağrımıştı. Kızlar merakla bana doğru yürüyor ve bende aynı zamanda bu hâl ve vaziyetim için bahaneler üretmeye çalışıyorum. Beni çok iyi tanıdıkları için bir gariplik olduğunu anında anlamışlardı. Bende 'yılan gördüğümü ve korkudan kaçarken yuvarlandığımı' anlatmıştım. İnanmış gibiydiler. Umarım inanmışlardır... Kızlar elimdeki poşetleri alırken poker surat ifademi daha fazla devam ettirmeyeceğimi anladığımda ' banyoya girmem lazım' dyerek yanlarından ayrılıp hemen üst kata yöneldim. Odama girip kapıyı kilitleyip yere çöktüm. Kendimi o kadar kasmışım ki histerik bir şekilde titreyip ağlamaya başlamıştım. Hıçkırıklarım duyulmasın diye de ellerimle ağzımı kapatmıştım. Geriye yaslandığımda belimde ki sertliği hissedince hemen ayağa kalkıp yatağımın kenarına oturdum. Belimde ki silahı ve cebimde ki adamın kimlik bilgilerinin bulduğu cüzdanı çıkardım. Bunları ne akla hizmet adamın arabasından almıştım bilmiyorum. Ama ne olursa olsun geride ona ve bana ait hiç bir iz bırakmayacaktım. Adamın kim olduğunu öğrenmek için cüzdanından kimliği çıkarıp elime aldım. Azat ÇETİNER 45 yaşında ve bekar olduğunu görünce biraz rahatlamıştım. Bir çocuğu yoktu en azından. Sonra belki boşanmıştır diye düşünüp kısa süreli rahatlamada geçip gitmişti. Çocuğu olsun olmasın belki de onu bekleyen bir ailesi yada bir seveni vardı. Dakikalar sonra bana yaptığı yada yapacağı şeyler aklıma gelince azda olsa tekrar rahatladım. Belki de benim sayemde dünyadan bir pislik temizlenmişti. Ama aynı zamanda da bir katil kazanmıştı. Katil... Bu kelimeyi asla kendime yakıştıramıyordum. Ailem ve beni tanıyan hiç kimse yakıştıramazdı. Kızları daha fazla kuşkulandırmamak için vakit kaybetmeden elimdekileri ve diğer cebimden adama ait olan tuşlu telefonu çıkarıp yatağın altına iliştirdim. Banyoya girdiğimde aynada kendimle karşılaştım. Aslında bir yabancı ile karşılaşmış gibiydim. Aynada ki o kişiyi tanıyamıyordum. Yaptıklarım ve yapacaklarım bana ait değil gibiydi. Ama yine en sonda o kişi bendim. Bütün ahlaki değerlerim, kabul ettiğim ve benimsedim bütün toplumsal normlarım bugün dejenere olmuştu. Bir tablo misali hayata baktığım ve güzellikler gördüğüm manzaram bir fırça darbesiyle bozulmuştu. Hayatım boyunca övündüğüm o ahlakım artık yoktu. Bundan sonra yalancı bir zalim olacaktım. Aileme ve tanıdığım herkese karşı o eski İclal'i yani rolümü oynayacaktım. Ve olmadığım o eski halim için yıllarca suçluluk ve pişmanlık hissedecektim. Bunu ailem için yapacaktım. Benim hayatım mahvoldu, en azından onların ki mahvolmasın. Kararlı bir şekilde kendimle bakıştım. Bu gece oraya dönüp geri kalan herşeyi yok edecektim.
Banyo sonrası odaya geçtiğim de telefonu kontrol etmediğimi hatırladım. Yatağın altından tuşlu telefonu elime aldım. Sonra aramalara bakındığımda aralarında da benim numaramın olduğunu farkettim. Tamda tahmin ettiğim gibiydi. Daha sonra başka şeyler olabileceğini düşünüp mesajlarada bakındım. Sadece bir kişiyle mesajlaşma vardı, oda 'GÖREV' adlı kişileydi. Yani karşıda ki kişiyi o şekilde kayıt etmişti. Fazlasıyla garip gelmişti. Üstüne tıklayıp içeriğine bakındığımda tüylerim diken diken olmuştu. Görev adlı kişi "Kızı hallettin mi?" "Daha değil, doğru zamanı bekliyorum." Tekrar görev adlı kişi "Elini çabuk tut! Zaman daralıyor." En son mesaj buydu ve Azat ile karşılaşmadan tam 10 dakika önceydi. İstemsiz titreme ile vücudumu tekrar korku kapladı. Başkasıda mı vardı? Ya oda harekete geçerse ya Azat'ın yapamadığını oda yapmaya çalışırsa. Aklıma gelen bir fikirle tuşlara sarıldım ve başımdan salmak için cevap yazmaya karar verdim. "Kızı hallettim." Yazar yazmaz telefonun arka kapağını açıp sim kartı çıkardım. Ardından beklemeden sim kartını ikiye böldüm. Kapı tıklama sesi ile panikle telefonu yerine koyup yatağı düzelttim. Kuşkulandırmamak için acrlryle kapıya yöneldim. Zümra kapıdaydı. Bana sesenmişti ama duymamıştım. Tuşlu telefon sesi duyduğunu söyleyince fazlasıyla gerilmiştim. Fazlasıyla zeki bir kızdı. Anlık ama akıllıca bir bahane uydurmam gerekiyordu. Bu yüzden reels izlediğim yalanını söyledim. Ardından aşağıya inip kızlar ile gün boyu vakit geçirdik. Ara ara bizimkileri arayıp yolculukların nasıl gittiğini öğrenmeye çalıştık. Ve gün bittiğinde akşam saat 10.30 civarı kızlarla birlikte odalarımıza çekildik. Kızların uykuları derinleştiğinde olay yerine geri dönecektim. Bü yüzden biri ile karşılaşırsam ve beni kolayca farketmemesi için siyah eşofmanlarımı giyindim. Yanıma Fener alırım diye düşündüm ama ardından bu düşündeceden vazgeçtim. Çünkü civar evlerden fenerin ışığı gözükebilirdi. Kol saatimi bakındım. Gece 01.30'u gösteriyordu. Tam zamanıydı şimdi çıkarsam ancak iki saatte evde olurdum. Anahtarlığımı elime aldığımda istemsiz kanım çekildi. Cinayet silahımdı. Bunu kimse anlamazdı. Zamanı daha fazla öldürmeden evden çıktım. Evin arka tarafında ıvır zıvır külübesi vardı. Almam gerekenleri alıp patika yoldan dağ başına çıkan yola koyuldum. Dün olsa asla bu yoldan yürüyemezdim. Çünkü ben küçüklüğümden beri karanlıktan çok korkardım lakin artık bambaşka korkularım vardı. Bu korkum diğer korkularımın yanında bir hiç kalırdı. Yaklaşık 40 dakikalık bir tırmanıştan sonra tramvatik olay yerine varmıştım. Kalp atışlarım giderek artarken tekrar vücudumu titreme ele geçirmişti. Buna son vermek için dona kaldığım yerden harekete geçip işe koyuldum. Bu gece burada herşey bitecek ve hayatıma dair çizilen bu kanlı sayfayı yakıp yok edecektim. Sabahleyin aabanın içerisinde bana dair ne varsa buna kıl da dahil hepsini yok etmeye çalışmıştım. Ellerime eldiven geçirdikten sonra tekrar oraya bir göz atıp getirdiğim bez ve temizlik malzemeleriyle üstünü defalarca geçtim. Daha sonra arabayı kolayca farketmesinler diye etraftan aldığım dal parçalarıyla üstünü olabildiğinece örtmeye çalıştım. Neyse ki sabahleyin kuytu bir yere parketmiştim ki bu çok zor olmamıştı. Burada ki işimi hallettikten sonra su deposuna yani asıl ilgilenemem gereken yere yöneldim. Betondan olan su deposunun kapağına asıldım. Sabah ki gücümden eser kalmamıştı. Kapağıda, su deposu gibi betondandı ve bu yüzden de çok ağırdı. Tekrar bir nefes verip asıldım. Zor uğraşlarla açtığım kapağın ardından pis bir koku yayılmaya başladı. Hayatımda ilk defa ceset kokusu solumuştum ve bu fazlasıyla iğrençti. Bunu yapmak ve yapmamak arasında gidip geliyordum. Ama herşey için çok geçti. Olan olmuştu ve hiçbir şeyi geri alamazdım. Ancak temizleyebilirdim. Daha fazla düşünüp iç sesime çok fazla kulak vermeden ki verirsem hata yapardım. Yanıcı maddeyi elime alıp deponun içine boşalttım ve kibriti yakıp içeriye attım. Cayır cayır yanmaya başladı. Tıpkı benim gibi... Bana dair ne varsa orada yanıyor, yok olup gidiyordu. Masumiyetim, temizliğim, iyiye dair herşeyim... Bu gece bu adamla birlikte İclal'de yanıp gitmişti. Ben artık bir günahkardım. |
0% |