Yeni Üyelik
7.
Bölüm

5.Yemin

@sematurann

Dikkat! Bu bölüm şiddet ve unsurlarını içermektedir. 18 yaşında küçük olanlar ve mümkünse hassas olanlar okumasın. Hayatınızda bir derdiniz, sıkıntınız olduğunda ailenize yada gerekirse yardım alabileceğiniz kurum ve kuruluşlara danışmayı unutmayın! İyi okumalar şimdiden.

~~

 

Yeryüzünde var olduğumuz sürece intikam, insan davranışının bir parçası olmuştur.

 

Peki insanı intikam almaya iten nedir?

 

Reddedilme duygusu yada haksızlığa uğrayan bir insanın duygusal bir acı çektiğinde reddedilme ve haksızlık karşısında saldırgan tepkiler gösterebilir.

 

Fakat başlangıçta bu duygular acı versede daha sonra intikam alma fırsatı ortaya çıktığında bu acı, zevk ile maskelenebilir.

 

İclal...

 

Ailem...

 

Kendimden bile daha çok değer verdiğim ailem. Benden zorla koparılmıştı. Neden ? Kim on yedi can alacak kadar kadar zalim ve acımasızdı.

Göğsümün üzerine milyonlarca iğneler sokuluyor, nefes alamıyordum. Kaybın sancısı öldürmüyor ama süründürüyordu adeta. Hemde bu şekilde ki kaybın acısı bambaşka hissettiriyordu.

Bütün gece cenazede ki o polis memurunun söylediği şeyler aklımdan çıkmıyor, zihnimin duvarlarına çarpa çarpa yankılanıp duruyordu.

'Ailenizi biri ya da birileri öldürmüş olabilir.'

Sertçe yumruğumu sıktım. Ne pahasına olursa olsun kim olduğunu öğrenmeliydim. 25 yıllık hayatımda görüp görmediğim yada ismen tanıdığım herkesi düşünüp durdum. Bunu yapabilecek hiç kimse aklıma gelmiyordu. Bir ara servet düşkünü Ahmet' i bile düşünmüştüm. Ama o korkak biriydi, böyle bir şeyi yapmaya cesaret edemezdi. O şehirde ki karakolu, dosyanın el değiştirmesi için manüpile eden güçlü biriydi. Eninde sonunda bu olayın arkasında kim olduğunu ve gerçeği öğrenecektim.

Günlerdir doğru düzgün uyamıyordum. Aslında vücudum fazlasıyla yorgundu ama gözüme bir milim bile uyku girmiyordu. İstemsiz saatime bakındım. Saat sabahın beşini gösteriyordu.

Saat... Saatim. Eski nesil vintage bir saatti. Bu saati bana zamanında dedem hediye etmişti. Sonra odasında ki kilitli sandık geldi aklıma. Çocukken içende ne var diye çok merak ederdim. Sorardım söylemez başından salardı. Bir gün o kilitli sandığın anahtarını evin heryerinde aradım durdum bulamayınca kendim bir şekilde açmayı düşündüm. Ama dedem beni suçüstü yakalamış çok kızmıştı. Bir sürede benimle konuşmamış yüzüme bakmamıştı. O sandık ve içindekiler onun için çok önemliydi. Ne sır saklıyorsa o sandığın içindeydi.

Belki de ailemizi katleden o zalim kişiyi dedem tanıyordu.

Bir hışımla yatağımdan doğruldum. Hızlı adımlarla bodrum kata inip malzeme odasında duvarda asılan keseri elime aldım. Doğru üst kata dedemin odasına yöneldim. Odaya geldimde en kuytu köşede gözüme ilişti o sandık. Yıllardır açmıyordu sandığı. O kadar ki sandığı masa niyetine kullanıyordu. Üstünde ki ıvır zıvır eşyaları elimin tersiyle yere attım. Örtüyü kaldırınca asma kilitle karşılaştım. Ben zamanında açmaya çalışınca hasar almıştı, yenisini taktırdığını farkettim. İstemsiz kendimi 11 yaşında hissetmeden kendimi alamadım. Bu kez beni suçüstü yakalayacak bir dedem yoktu.

Elimde ki keseri bir hışımla asma kilit savurdum. Tekrar ve tekrar... En sonunda asma kilitten geriye hiçbir şey kalmamıştı. Derin bir nefes alıp verdim. İşte sonunda o gizemli sandık açılıyor..

İlk beni karşılayan şey ise askeri üniformaydı. O kadar eskiydi ki muhtemelen 50- 55 yıl öncesine aitti. Tam yanında ise birkaç tane albüm üst üste diziliydi.En üzerindekini alıp sayfalarına göz atmaya başladım.

Çoğu siyah beyaz fotoğraflardı. En dikkatimi çeken şey ise bazı karalerde özellikle bir adamın üzeri karalanmış ya da fotoğatın kenarı kesilip atılmıştı. Bu adam dedemin de dahil olduğu 7 kişilik arkadaş grubunun içerisinde vardı. Aynı grup farklı yerlerde birçok kez fotoğraf çekilmişti. Askerde, çarşıda, tavla oynarken, yemek yerken... Hepsi benim için yabancıydı, hiçbirini tanımıyor ya da karşılaşmamıştım. Kareleri daha dikkatli incelemeye başladım. Nerelerde çekildiğinde dair fikir edinmeye çalışıyordum. En net fotoğraf ise bir meydanda çekilmişti. Ve bu 7 arkadaşın arkasında meydanın tam ortasında bir saat külesi vardı. Bir isim yazar umuduyla arkasını çevirdim ama sadece 1962 yılı yazıyordu. Ve hiçbir fotoğrafta da isim ve benzeri bir şey yoktu. En yeni olduğunu düşündüğüm fotoğrafı elime aldım. Sonra üzerinde silik yazılarla Haydar Fotoğrafçılık yazdığın zorda olsa ayırt edebilmiştim. En azından bu da bir ipucuydu.

Askeri üniformayı kaldırınca şaşkınlıktan ağzım açık kalmıştı. Üç tane eski nesil silah karşılaşmıştı beni ve yanlarında da renk renk çakılar vardı, üzerlerine dedemin ismi kazınmıştı. Nasıl ya?

Dedemi bildim bileli ateşleyici ya da kesici aletlere karşıydı. Asla kullanmaz, kullanan kişiyi de sertçe eleştirirdi. Kim bilir daha başka neler saklıyordu?

Sandığın içinde de ayriyeten kapalı küçük bir kutu vardı, elime aldım. 'Muhtemelen saat, yüzük gibi bir şey vardır' diye geçirdim içimden. Kapağını açtığımda başka bir şaşkınlık kapladı vücudumu. Kırık beyaz renginde kenarları ise altın sarısıyla işlemeli saten bir mendil karşıladı beni. Yıllar geçse de buram buram kadın parfümü kokuyordu. İşte o an bu mendilin bir kadına ait olduğunu anlamıştım. Katlanmış mendili tamamen açtım. Başka bir kenarında ise yine aynı altın sarısı rengiyle 'B.D' işlenmişti. Babaanneme ait isim ve soyisimin baş harfleri değildi. Bu mendil başka bir kadına aitti. Ama neden hâlâ saklıyordu ki... Kim bilir? Kafamda çok farklı senaryolar kurgulamaya başlamıştım.

Kimdi bu adam? Kimdi bu kadın? "B.D" diye fısıldadım.

Bir yerden tanıdık geliyordu. İstemsiz elimle kol saatimin üzerini örttüm. Hayır. Hayır... Bunu yapmış olmazsın. İstemeyerek de olsa kol saatime bakındım. Kenarına 'B.D' işlenmişti. O kadının saatini bana hediye etmişti. O kadının...

Boğazıma ağrılı bir yumru oturdu. Göz çukurlarım ise alev ateş yanıyordu, gözyaşı dökmek için. Acım kendini yavaş yavaş öfkeye bıraktı. Sertçe sandığın kapağını kapattım.

Odama geldiğimde yatağımın altında ki silahı alıp belime koydum. Komidinin üzerinde ki arabanın anahtarlarını alıp cebime attım. Merdivenlerden inerken peşimden adım sesleri duydum ama umursamadan yoluma devam ettim. Aysar muhtemelen benim gürültüme kalkmıştı. Peşimden seslenip durdu, ses etmedim.

Avludan merdivenlere yönelirken "Abla! Cevap verir misin artık? Sabahın beşinde nereye gidiyorsun?"

Yola indiğimde bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor bir yandan da alacakaranlığı aydınlatırcasına şimşek çakıyordu. Ben öfkeli bir şekilde arabaya yürürken Aysar koluma asıldı. "Abla cevap ver!" diye haykırdı. Şimdiden sırıl sıklam olmuştuk.

Bir hışımla ona döndüm ve sakince. "Eve git ve kapıyı sonuna kadar kilitle. Benden başka kimseyede kapıyı açma! " gözlerini gözlerime kilitledi. "Neden? Neler oluyor?"

"Sen benim dediğimi yap!" diye haykırdım. Kolumu ellerinden bir hışımla çektikten sonra arabaya binip gaza asıldım. İstemsiz gözlerim balkonda gezdirdim. Yolun çığlıkları eşliğinde son sürat gitmeye başladım.

Mezarlığın önünde arabayı durdurdum. Arabadan indikten sonra ailemin bulunduğu tarafa doğru yürümeye başladım. Sırıl sıklam su olmuştum baştan aşağıya ve kaç gündür doğru düzgün yemek yemediğimden vücudum bitkin düşmüş soğuktan tir tir titriyordum.Umursamadım ve yoluma devam ettim.

Aile mezarlığının önüne geldiğimde derin bir nefes aldım. İşte buradaydılar.

Binbir parçaya bölünmüş ve her bir parçam sancılar içerisinde kıvranıp duruyordu. Bense asla sakın kalamıyor, öfkemin peşinden sürüklenip gidiyordum.

Dedemin mezarının başına geldiğimde yere çöktüm. Gözyaşlarım, yağmur damlalarıyla birleşip yanaklarımdan aşağıya kayıp gitti. Günler sonra ilk kez döktüğüm gözyaşlarıydı. O belalı günden beri göz çukurlarım kurudu zannetmiştim.

Feryatlarla karışık nidalar yükseldi bedenimden. Bir yandan da cebimden sandıktan aldığım fotoğraf karesini mezara doğru uzattım. "Söyle dede! Bu üstü çizili adam kim?" Hızımı alamamıştım diğer yandan da bileğimde ki saati uzatarak "Bu saatin sahibi kadım kim?"

Hıçkırıklarım ve feryatlarım giderek yükselirken bedenimin sarılmasına karşı koyamıyorum. "Söyle! Bana hesap ver!"

 

"Kim onlar?"

 

"Kalk ordan ve bana cevap ver! Kalk ayağa.." haykırışlarım çığlıklara dönerken kendime engel olamamıştım.Haykırışlarımla birlikte toprağı dövüyordum bir yandan da.

" Dede... Kim onlar? Neden ailemizi katlettiler?"

 

Dakikalar sonra bitkin düşüp gözlerim kararırken ileride birini görür gibi oldum.Son bir gayretle gözlerimi açıp kim olduğunu ayırt etmeye çalıştım. Ama yağmurdan ve gözyaşlarımdan kaynaklı herşeyi buğulu görüyordum. Elimin tersiyle silip ayağa kalktım. Şimdi görüş alanım daha netti.

 

O karşımdaydı.

 

Hemde kanlı canlı bir şekilde...

 

Kanım çekildi ve vücudumda ki bütün kaslar gerilmişti. Elimi belime silaha götürdüm. Atağa geçmek için hazır vaziyetteyim.

 

"Seni yok ettim. Nasıl hayatta olabilirsin?"diye fısıldadım.

 

Azat, huzursuz edici bir şekilde gülümsedi. Gülümsemesi o kadar şeytaniydi ki o günkü korku bedenemi sarıp sarmaladı. O zamanki gibi korkak olmayacak, boyun eğmeyecektim. Belimde ki silahı kavrayıp ona doğrulttum.

 

" Bana ait olan silahı yine bana karşı doğrultuyorsun demek." sözlerinin ardından gözlerini ailemin mezarına çevirdi.

 

"Günahının bedeli, bak nelere sebep oldu."

 

Silahımı sertçe kavradım. " Kes sesini!"

"Sen benim canımı aldın. Bende aileni senden aldım." sözlerini bitirir bitirmez. Öfkeyle üzerine doğru adımlamaya başladım.

 

"Kes sesini!" diye haykırdım. O sırada elimde ki silah ateşlendi.

 

Azat toz bulutu misali yok oldu. Ama sesini kafamın içerisinde duyabiliyordum.

 

" Günahkar, cehennemde seninle yüzleşmek için bekleyeceğim."

 

Halüsinasyon görüyor, gaibten sesler duyuyordum. Artık tam anlamıyla kafayı sıyırmıştım sanırım.

 

Son sözleriyle birlikte elimde ki silahı başıma doğrulttum. Bu acıya daha fazla katlanamıyordum. Gözlerimi sıkıca kapattım. O an gözlerimin önünde ki karanlıkta kızlar belirdi. Yüreğimin ortasında bir sızı hissettim. Bu acı değil başka bir şeydi. Kızların sevgisinin gücü... O güç beni durdurmaya zorladı. Ne olursa olsun onları yalnız bırakamazdım.

 

Artık dizlerim tutmuyordu. Silahı kafamdan çekip düşercesine yere çöktüm. Kafamı kaldırıp kararmış gökyüzüne bakındım.

 

"Yemin olsun ki.." artık olmayan mecalimle haykırdım.

 

"Dağlar, taşlar, yağan yağmur, gürleyen ve gökyüzünde dans eden şimşekler şahidim olsun ki intikamımı alacağım." durup gayretle nefes verdim.

 

"Yemin olsun ki beni durdurmaya çalışan kim varsa yok edeceğim.

 

 

" Yemin olsun ki... "

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%