Yeni Üyelik
9.
Bölüm

7.Beyaz Gül

@sematurann

Dikkat! Bu bölüm şiddet ve unsurlarını içermektedir. 18 yaşından küçük olanlar ve mümkünse hassas olanlar okumasın. Hayatınızda bir derdiniz, sıkıntınız olduğunda ailenize yada gerekirse yardım alabileceğiniz kurum ve kuruluşlara danışmayı unutmayın! İyi okumalar şimdiden.

~~~

Masumiyet sizce nedir?

Kendinizi ne kadar masum buluyorsunuz?

Masum insan başkalarında kötülük görmeyen insandır ve kalbi sevgiyle doludur.

Çoğu insan küçük çocukları masum bulur. Gördüğü herşeye merakla, güzellikle, hayranlıkla bakar ve kendisinin savunmasız olmasına izin verir çünkü onun gücü ordan gelir.

En sonunda yaş alıp büyüdükçe aynı beyaz bir gülün zamanla boynu bükülüp renginin solmasıyla masumiyetini kaybeder.

Seninde bir gün masumiyetini kaybedeceğin gibi...

 

Günler sonra...

 

İclal...

 

Gün geçtikte daha çok dibe batiyor, karanlığa doğru çekiliyordum.

Karanlık.

Hiçbir şey göremiyorum. Herşey sadece siyahtan ibaret.

Aysar'ın sözleri kafamın duvarlarında yankılandı durdu.

'Sadece acım geçsin istedim.'

Vazgeçmesi için söylediğim herşey birer yalandı. Çünkü yaşamak, yıpranmaktan ibaretti.

"Hey abla!"

İrkilip geriye döndüm. Kokunda çicek sepeti olan küçük bir kız çocuğu yaklaştı yanıma. Elinde ki beyaz gülü uzatarak "Gül almak ister misin?"

Yaşama heyecanı, gülümsemesi ve o güzel çehresinde ki masumiyeti... Yüreğim titredi.

Uzattığı gülü almak alamamak arasında gider gelirken elim havada kalmıştı. "Alamam. Elim kirli.." Aslında ona dokunup masumiyetini kirletmek istememiştim.

Pes etmedi. Tozlu ellerini bana uzatarak "Olsun abla. Bak benimkilerde kirli." gözlerimin dolmasına engel olamadım. Elinde ki beyaz gülü avuçlarımın arasına bıraktı. " Seni çok sevdim. Bu gül sana hediyem olsun." gülümseyerek yanımdan uzaklaştı.

"Teşekkür ederim." diye fısıldadım.

Efsunlu sabah rüzgarı eserken gülün bütün güzel kokusu burnuma dolmasıyla beni çoktan hoş etmişti. Gülümsedim.

Etrafımda ki insanları telaşla bir yerlere yetişmeye çalışıyor, esnaflar ise hummalı bir şekilde dükkanlarını açıyordu. Cantamda ki o fotoğrafı elime aldım. 7 kişinin arkasında ki saat külesine tekrar bakındım.Saniyeler sonra elimde ki fotoğrafı indirip karşımda dikili bir şekilde duran saat kulesinin gerçeğine bakındım. İşte buradaydım. O saat kulesinin tam önündeydim.

Dedem gençliğinde askerliğini burada yapmıştı. Belki bir şeyler bulurum umuduyla buraya kadar gelmiş hatta kızları da peşimden sürüklemiştim.

Tehlikenin tam göbeğine..

Başka çarem yoktu. Kızları benden başkası koruyamazdı. Korusada bundan sonra tam anlamıyla kimseye güvenemezdim.

Haydar Fotoğrafçılık burada bir yerlerde olmalıydı. Şehri daha iyi tanıyabilmek için meydandan çıkıp esnafların bulunduğu ara sokakların bir tanesine saptım. Sokaklar rengarenk cıvıl cıvıldı, insanları ise samimi ve cana yakındı.

Yavaş yavaş adımlıyor, esnafların tabelalarını gözden geçiriyordum. Ta ki Haydar Fotoğrafçılığı görene dek. Açık olmadığını farkedince hayâl kırıklığına uğramıştım. Ama daha sabah çok erkendi. Karşısında küçük bir pastane vardı. Biraz oturup beklemeye karar verdim.

" Afadersiniz! İki tane poğaça alabilir miyim?"

Otuzlarının ortasında olan adam ellerine eldivenleri ellerine geçirerek "Emrin olur. Hemen geliyor."

Sıcacık poğaçaları alıp pastanenin dibinde ki alçak masa ve taburlere yöneldim. Oturduğum an az önceki adam bana seslenerek " Çay da içer misin?" olumlu anlamda başımı sallarken kendisi başını pastaneden dışarı sarkıtmış "Haliiit, şiişşşt. Ablana bir çay getir."diye birine bağırdı.

13 - 14 yaşlarındaki erkek çocuğu elinde ki tepsiyi sallaya sallaya yanıma geldi. Bana çayı uzattıktan saniyeler sonra başka bir adam yanımıza yaklaşıp tepsiden çay kapar gibi alıp yan tarafta ki masaya oturdu.

" Kolay gelsin İsmail. Açma versene bana. "çayını ağzına götürürken pastanenin sahibi İsmail " Sağolasın. Hayrola, bugün neden evde kahvaltı yapmıyorsun?"

Sorduğu soru ile birlikte sürat ifadesindeki bütün hayat enerjisi alıp gitmişti." Hanımla şu aralar aramız bozuk ya. " Huzursuzca nefes verip sözlerine devam etti." Boş ver sen onu da televizyonu açsana sabah haberlerine bakalım. " İsmail aldığı direktifle kumandaya sarılmış televizyonu açmıştı.

Bu arada ben de Haydar Fotoğrafçılık dükkanına bakınıp göz gezdirdim. Hâlâ açılmadığını farkedince önündeki çayıma döndüm. Ta kii tanıdık bir haberle bütün dikkatimi televizyonda ki spikere çevrene dek.

" Günler önce gündeme getirdiğimiz bir haberi sizlerle paylaşmıştık İşte o Motel Cinayeti'nin arkasından karanlık biri gerçek ortaya çıktı. Öldürülen Motel sahibi Salih A. işletmesinde gizli bir odada müşterilerini yıllarca özel anlarını kaydı almış ve CD içerisinde dosyaladığı açığa çıktı. Vakayı inceleyen Uzmanlar cinayetin 'İntikam cinayeti' olduğu konusunda birleştiler. Olay yerinde incelenen bütün deliller ve halen daha devam eden araştırmalara rağmen katile dair henüz spesifik bir ize rastlanmadı. "

Yan masamda ki adamın sesiyle dikkatini ona yönelttim." İsmail sen bu haberi duydun mu? "merakla vereceği cevabı bekledi.

" Bu Motel şey değil mi? Buradan birkaç saat uzakta genellikle tır şoförlerinin konakladığı yer. "

Yan masamda ki adam başını olumlu anlamda sallarken" Ta kendisi.. "ardından sözlerine devam etti." Benim uzaktan bir akrabamın karısı arada bir temizlikçi olarak orada çalışıyormuş. İşte bu kadın geçen hafta temizlik için anlaştığı gün erkenden oraya gitmiş. Bakmış ki resepsiyon kısmının kapısı ağzına kadar açık. Giriyor içeri bu Salih'e sesleniyor. Ama ne cavap var ne ses var. Sonra bir yere kadar gitmiş olabileceğini düşünüp temizliğe koyuluyor. Neyse alt katları temizlemiş üst katlara geçmiş ve biraz ilerledikten sonra kullanılmayan kilitli bir odanın kapısının altında kırmızı renkli bir gölet oluştuğunu farkediyor. İlk anlamıyor, yaklaşıyor. Tabii yaklaştıkça hafiften kan kokusu geliyor. O zaman kırmızı renkli göletin ne olduğunu anlıyor, çığlığı basıyor. "

Durup nefes verdi ama ismail'in merakı giderek artmıştı." Eee sonra ne oldu? "Daha fazla merakta bırakmamak için sözlerine devam etti." Sonra ne olsun,polis çağırıldı. Gelip açtılar kapıyı ki ne görsünler adam kan revan içerisinde cansız bir şekilde sandalyede oturtulmuştu. Önünde de kadınların özel anlarını çektiği kasetler vardı. Bu kasetler normalde kilitli dolapta muhafaza ediyormuş. Bu sapığın canını alan katilde, o dolabın kilidini kırıp bütün kasetleri adamın ölüsünün önüne sermiş ki herkes görsün diye. "

İsmail'in şaşkınlıktan ağzı açık kalmıştı. Sessizliğini bozup söze girdi." Kim bilir bu sapık Salih, katilin karısını mı, kızını mı, kardeşini mi dikizledi? Öğrendiği gibi onu gitti, deşti. "

Yan masada ki adam onaylayarak" Muhtemelen öyle çünkü baksana uzmanlarda' intikam cinayeti' diyor. "

Sinirle tepsiyi masanın üzerine sertçe koydu." Helal olsun adama! Kim bilir kaç kadına göz koydu, kim bilir kaç kadına teca-... Söylemeye dilim varmıyor. İyi ki de öldürmüş. Dünyadan bir pislik eksildi en azından. "

Acı acı gülümsedim..

Vicdanımın ağırlığı ile ezilirken işlediğim günahı, birinin tebrik etmesi garip hissettirmişti. Bir tarafım hâlâ suçluluk duygusuyla kıvranırken diğer tarafım istemeden de olsa gurur duymuştu. Gurur mu duymalıydım? Bu ne kadar doğruydu?

" Gurur duyuyorsun.."

Sesi kulaklarıma dolarken yerden başımı kaldırdım. Küçümseyici gülümsemesini takınırken zihnimin bir oyunu olduğunu o an anlamıştım.

Azat... Karşımda oturuyordu.

"Hadi itiraf et! Yaptığın işle gurur duyuyorsun."

Benimle alay ediyordu. İstediği olmayacak manipülasyonlarına boyun eğmeyecektim. Duruşumu düzelterek olabildiğince dik durdum. Çünkü ettiğim yemini hatırlamıştım. Ne olursa olsun kötülük ile atılan küçücük bir taşa bile cevabım olacaktı. Azat, toz bulutu misalı kaybolurken bende yerimden doğruldum.

Cüzdanımdan çıkardığım parayı İsmail'e uzatırken "Teşekkürler." Paranın üstünü bana geri uzatarak " Afiyet olsun. Çok sesli konuştuk acaba sizi rahatsız mı ettik?"

"Estağfurullah . Ben rahatsız olmam. Kolay gelsin."

Saat 08.30'u gösterirken fotoğrafçılık dükkanını kepenklerini bir adamın açtığını fark ettim. Kaldırımdan inip diğer tarafa adamın yanına geçtim. Adam varlığımla irkilerek geriye döndü. "Günaydın. Erkencisiniz."

Mahcubiyetle gülümserken "Kusura bakmayın. Sormam gerekem şeyler vardı da."

Camdan oluşan kapının kilidini açarak eliyle içeriye davet etti. " Ne kusuru, buyurun içeride konuşalım."

Kendisi çalışma masasına geçerken bende önünde ki oturma grubuna yöneldim. Çantamın fermuarlı kısmından o meşhur fotoğrafı ellerimin arasına aldım. Kafamı kaldırıp adama bakındığımda söyleyeceklerimi merakla bekliyordu. Bekletmeden elimde ki fotoğrafı ona uzattım. Eline alıp evirip çevirip uzunca bakındı. Sessizliği bozarak "Bu fotoğrafı siz mi çektiniz?" merakla vereceği cevabı bekledim.

"Yok hayır ben çekmedim. Yani burada çekilmiş tabii. Çok eski bir fotoğraf, muhtemelen babam çekmiştir."

Heyecanla yerimde kıpırdandım. "Peki babanızla görüşebilir miyim?" bir çırpıda sorduğum soruyla yüzü kreç gibi oldu. Pişmanlıkla "Afederdersiniz. Yanlış bir şey mi söyledim?"

Olumsuz anlamda başını sallarken söze girdi. "Yok hayır söylemediniz. Ben babamı iki sene önce kaybettim."

Yaşadığım hayâl kırıklığı ile "Çok üzgünüm. Başınız sağol." Kalkmaya hazırlanırken sesiyle duraksadım. "Ne soracaksanız bana sorun. Ben belki bilirim."

Bir umutla "Resimde ki insanları tanıyor musunuz? En azından birisini tanısanız bile benim için kârdır."

Fotoğrafa uzun uzun bakıp inceledi. " Yıl 1962 çok eski zamanlar.. Hiç birini tanımıyorum. Biraz daha bakayım. " sözlerini bitirir bitmez ellerini sakallarında gezdirmeye başladı. Saniyelerce düşünceler kalabalığında kaybolmuş seslensem duymayacaktı. Bir şeyler hatırlıyor gibiydi..

Oturduğu koltuktan doğrulup dik vaziyete geldi. Elinde ki fotoğrafı bana uzatarak 7 kişinin arasında ki en kısa boylu adamı parmağıyla gösterdi. "Bu bana biraz tanıdık geldi. Tabi hatırladığım zamanlara göre biraz daha yaşlıydı. Çocukluğumda arada buraya gider gelirdi. Hatta şu duvarda nostalji kısmında fotoğrafı vardı."

Yerinden kalkarak bahsettiği tarafa doğru yürümeye başladı. Bende merakla kalkarak ardından yürümeye başladım . Eski fotoğraflarla kaplı duvarın önünde durduğumuz da gözleri duvarı tarıyordu. Saniyeler sonra heyecanlı bir nida ile foğrafa uzanıp mandalından ayırdı.

Elinde ki iki fotoğrafı yan yana getirerek bana karşılaştırma fırsatı verdi. Bana ait olan fotoğrafta daha gençti. Belkide yirmilerinin başı olabilir. Adama ait olan fotoğrafta ise biraz daha yaşlı, otuzlarında gibi gösteriyordu.

"Amorti Osman.. Ona öyle derlerdi. Çocukluğumda ona dair tek hatırladığım şey piyango bileti satardı sokaklarda." Fotoğrafın arkasını çevirerek " Burada Gölcük yazıyor. Küçük bir köydür. Muhtemelen ikamet ettiği yerdi. Çok sene geçti umarım yaşıyordur."

Büyük bir sevinçle" Çok çok teşekkür ederim. Bana nasıl büyük bir iyilik yaptınız, bilemezsiniz. "

Aynı sevinçle" Ne mutlu bana o zaman. Umarım istediğinizi bulursunuz. "

Çıkış kapısını doğru yöneldiğimde geriye dönüp" Tekrar teşekkür ederim. İyi günler.!"

 

İyilik mi yoksa kötülük mü yapmıştı? Ne yaptığına dair hiçbir fikri yoktu. İnsani bir saflıkla ve iyi niyetle bana yardım etmeye çalışmıştı. Ama şu birkaç dakika da aslında bir katile hizmet ettiğini bilmiyordu. Belki de hiçbir zaman bilemeyecekti. Ettiği yardım yüzünden belki de ben birinin canını daha alacaktım.

Sokakta hızlı adımlarla ilerlerken bileğimde ki saate bakındım. İş görüşmesine geç kalıyordum.

 

~~~

 

Duvarda ki saatten uzun bir süredir gözlerimi alamıyordum. Bozuk olabileceğini düşünüp bileğimde ki ve telefonumda ki saati kontrol ettim. Hepsi aynıydı..

Zaman durmak üzeriydi yada ben artık bu zamana ait değildim. Günler geçtikçe bilişsel algım bozulmuş yanılgıya düşer olmuştum.

İş görüşmesi için geldiğim şirkette İnsan Kaynakları Bölümünün bekleme alanındaydım. Oturduğum koltukta huzursuzca kıpırdandım.Aslında kilima sayesinde burası epeyce serindi ama ben alev ateş yanıyordum. Belki de günahkar olmak böyle bir şeydi. Sancılar içerisinde kıvranmak..

Kendimle baş başa kalınca düşünüyor, düşünüyor ve daha çok düşünüyordum. Ne kadar debelensem de girdaptan kurtulamıyorum. Daha çok dibe batıyor, karanlığa çekiliyorum. Hareket etmem lazım. Durursam kendi içimde ki karanlığın kurbanı olurdum.

İlerlemeliyim..

"İclal hanım!"

Az önce CV'mi teslim ettiğim kadın seslenmişti bana. Başımı sallayarak düşüncelerden kurtuldum.

"İş görüşmesi için Jale Hanım sizi bekliyor. Buyrun lütfen!"

Yerimden doğrularak sadece buzlu camdan ibaret olan kapının önüne geldiğimde duraksadım. Küçük bir nefes egzersizi yaparak stres seviyemi en aza indirgemeye çalıştım. Hazır olduğum an kapıyı tıklatarak gel komutunu beklemeye koyuldum. Ardından aldığım komutla kapıyı kendime çekerek içeriye doğru adımladım.

"Merhaba! Buyrun oturun görüşmemize başlayalım."

Gösterdiği koltuğa yönelip olabildiğince en rahat şekilde oturmaya çalıştım. Yerleştiğimde başımı kaldırıp kadına bakındım. Hummalı bir şekilde CV'mi inceliyordu. Dosyadan kafasını kaldırmadan "Lütfen kendini tanıtır mısın?"

Derin bri nefes alarak kendimden emin bir şekilde "Ben İclal AVCI, 25 yaşındayım-"

Hiç beklemediğim bir şekilde sözlerimi keserek "Genç yaşına rağmen güçlü bir kariyer yönetimi." önünde ki dosyadan bir sayfa çevirip sözlerine devam etti. "Bölüm birincisi aynı zamanda fakülte birincisi.." bir sayfa daha çevirerek " İktisadi Araştırmalar yarışmasında tezin ödül almış.. Amerikada da master yaparken dünya çapında kendini kanıtlamış bir şirkette stajyerlik yapmışsın. "

Duraksadıktan sonra kafasını dosyadan kaldırıp bana bakındı."Wall Street nasıldı?"

Kısa bir cevapla" Güzeldi ama rekabet doluydu. "

Oturduğu koltukta kendini geriye doğru bırakırken" Tabi New York güzeldir. Neden orda kalıp devam etmediniz? "

Tam kendimi cevap vermeye hazırlarken birinin ofise girmesiyle bütün dikkatim dağılmıştı.

" Aybars Bey raporları mı isteyecektiniz?"Jale Hanım sözlerini bittir bitirmez ayağa kalkınca o an içeriye önemli birinin girdiğini düşünüp bende ayağa kalktım. Geriye kapıya doğru döndüğümde uzun boylu, İtalyan stil takim elbisesinin içerisinde kumral bir adamla karşılaştım. Çoğu kadının yakışıklı bulabileceğim türden bir adamdı.

"Hayır, rica ediyorum rahatınızı bozmayın. Lüften görüşmeye devam edin."sözlerinin ardından karşımda ki koltuğa yerleşti. Oturur oturmaz beni baştan aşağı süzmeye başladı.

Çoğu iş görüşmelerine göre bu görüşme çok farklı ilerliyordu çünkü asla bir mülakat havasında değildi. Anlam veremediğim bu durumun absürtlüğü içerisinde ne yapacağımı ve ne söyleyeceğimi bilemez bir haldeydim.

"Aybars Bey bu şirketin ortağı aynı zamanda yönetim kurulunun daimi üyesidir." Jale hanımın sesi ile irkilerek ona döndüm. Sözlerine devam etti. "Velhasıl kelam gelelim konuya iyi bir CV ve.." Elinde ki yanında çalıştığım eski patronumun yazdığı referans mektubunu Aybars Bey'e göstererek " Önceki çalıştığı Şirketin sahibinin yazdığı refans mektubu. İclal Hanım'ı işe almaktan başka bize çare bırakmıyor." her ikimize bakınarak göz gezdirdi.

Herşey o kadar hızlı gerçekleşmişti ki ne yaşandığı hakkında hiçbir fikrim yoktu. Evet başarılı bir akademik kariyerim vardı ama önceki çalıştığım yerlerde hiç böyle karşılanmamıştım.

Bir gariplik vardı...

Her ikisi ayaklandığımda bende vakit kaybetmeden ayaklandım. Gerekli el sıkışma ve tebriklerle birlikte ofisten çıkarken Aybars Bey "Jale hanım müsaadenizle İclal Hanım'a şirketi gezdirip, çalışacağı odasını göstereyim."

Jale Hanım en içten gülümsemesi ile "Tabi müsaade sizin."

Daha sonra Aybars Bey bana eşlik ederek kat kat departmanları gezdirip muhatap olacağım bütün insanlarla tanıştırdı. Bazı insanlar beni sevecenle karşılarken bazıları ise fazlasıyla garipsemişti. Çünkü hangi patron işe aldığı çalışanına bu kadar ilgi ve alaka gösterirdi ki.

Dakikalar geçtikçe fiziksel olarakta bana yakınlık gösteriyordu. En son yer olan sosyalleşme alanına üst kata çıkmak için asansör bekliyorduk. Yavaş yavaş asansörün kapısı açılırken belimden tutarak içeriye girmiştik.

Sosyalleşme katını detaylıca gezdirirken koridorun sonunda ki büyük kapı dikkatimi çekti. Muhtemelen şirketin diğer ortağının ofisiydi. Oda binanın en üst katında en kuytu yerdeydi. Olabildiğince herkesten izole olmak ister gibiydi.

Mutfak ve eğlence alanından sonra büyükçe bir terasa geçtik. O kadar yüksek bir binaydı ki bütün şehir sanki ayaklarımın altındaydı. Dakikalar sonra telefonun zil sesiyle birlikte konuşması yarım kaldı." Efendim Karan. "Biraz duraksadıktam sonra sözlerine devam etti." Tamam, geliyorum birazdan."

Muzip bir gülümsemeyle bana dönüp "Üzgünüm. Gezimizin sonuna geldik." diyerek küçük bir kahkaha patlattı.

Bende aynı tavırla "Hiç önemli değil zaten epeyce vaktinizi aldım."

El sıkışmak için elini uzattığında sözlerine devam etti. "Odanızı size gösterdim. Yarın saat 9'da iş başı yaparsınız." Bende karşılık olarak elini sıkarak " Peki.Teşekkür ederim."

Ardında elini terasın çıkışını gösterek" Buyrun asansöre kadar size eşlik edeyim." Olumlu anlamda başımı sallerken elini belime yerleştirdi. Bu tavrı fazlasıyla rahatsız edici olmaya başlamıştı. Olabildiğince memnun gözükmeye çalıştım. Asansörün önünde vedalaştıktan sonra koridorun sonunda ki o büyük kapıya yöneldi. Az önce konuştuğu kişinin ortağı olduğunu ve onun yanına gittiğini tahmin ettim.

Aybars Bey'in kibar oluşu ve yakışıklılığının üzerine iyi bir diksiyonu çoğu kadını kendine hayran bırakabilirdi. Ama üstüne oturmayan bir şeyler vardı. Maskesini takınmış rol yapıyor gibiydi.

Tıpkı benim gibi...

Asansörü beklerken etrafa bakınarak göz gedirdim. Mesai saatleri içerisinde olduğumuz ve herkes çalıştığı için haliyle bu katta pek insan olmuyordu. Ama iki kadının konuşma seslerini işitene dek. Dikkat kesilerek sesin nereden geldiğini tespit etmeye çalıştım.

Seslerin asansörün biraz ötesinde tuvaletten geldiğini anlayınca klasik her şirkette olan bir dedikoduya kulak misafiri olmak üzereydim.

Kadınların biri "Kız ben 1 ay izine çıktım neler olmuş. Çatlatma insanı anlat. Şimdi yokluğumuzu farkederlerse şikayet ederler. Çabuk dökül.! Sonra ne oldu? "

Daha iyi duyabilmek için telefonla ilgileniyormuş gibi yaparak tuvalete biraz daha yaklaştım.

Diğer kadın çokta fısıltılı olmayan ses tonu ile" O olaydan sonra Finans Yönetimin'de çalışan Namık Bey ile Karan Bey arasında anlaşmazlık oldu sanırım. Çünkü bu katta ki mutfakta kendime kahve hazırlarken taa Karan Bey'in koridorun sonunda ki odasından tartışma seslerini duyabiliyordum. Ama nasıl biliyor musun? Kavga kıyamet kopuyor orda. "

Önceki kadın şaşırmış bir ses tonuyla" Aaaaa. Sonra ne oldu peki?"

Diğer kadın "Bu kavganın üzerinden birkaç gün geçtikten sonra Namık Bey evinde ölü bulunmuş."

Önceki kadın acıyan ve kuşkulu bir ses tonuyla "Ayy yazık adama. Bu kavganın üzerine de biraz manidar olmuş açıkcası."

Diğer kadın onaylar bir şekilde sözlerine devam etti."Polisler de ilk bizim gibi düşünmüş zaten. Karan Bey'in ifadesini almışlar, araştırma falan yapmışlar ama sonra doktor, doğal ölüm dedi. İnme inmiş adama."

Önceki kadın "Allah rahmet eylesin. Birazda yaşı vardı şimdi adamın. "

Diğer kadın hararetli bir şekilde sözlerine devam etti. "Namık Bey'in yerine de apar topar gencecik bir kız almışlar. Aybars Bey az önce almış onu kolunun altına şirketi gezdiriyordu. Ama nasıl ilgili kıza ağzına içine düşecek neredeyse. "

Önceki kadın memnuniyetsiz ses tonuyla" Ayy aman! İki gün gezer üçüncü gün elinin tersiyle iter. Aynı Cansel'e yaptığı gibi. Kızcağız perişan oldu resmen. "

Asansörün sesiyle başımı telefondan kaldırdım. Kapısı kapanmadan koşar adımla içeriye girdim. Asansör hareket ederken aynaya bakınıp üstüme çeki düzen verirken o tanıdık ses kulaklarıma doldu.

 

"Ne tesadüf!"

 

İstemsiz kaşlarım çatılmıştı. Başımı sağa sesin geldiği yöne çevirip Azat'ın yüzüne bakındım. O küçümseyici tavrını takınmıştı yine. Bana bakmıyor asansörün aynasına bakıyordu. Duruşumu düzelterek olabildiğince dik durmaya çalıştım. Korkmadığımı görsün istiyordum.

 

Aynada göz göze geldiğimiz de sözlerine devam etti. " O kadar uğursuzsun ki belayı kendine çekiyorsun."

 

Sözlerini tiye alarak gülümsedim. "Sıkıntı yok. Ben belanın ta kendisiyim."

 

Loading...
0%