Yeni Üyelik
10.
Bölüm

8. Kişisel Alan İhlali

@sematurann

 

Dikkat! Bu bölüm şiddet ve unsurlarını içermektedir. 18 yaşından küçük olanlar ve mümkünse hassas olanlar okumasın. Hayatınızda bir derdiniz, sıkıntınız olduğunda ailenize yada gerekirse yardım alabileceğiniz kurum ve kuruluşlara danışmayı unutmayın! İyi okumalar şimdiden.

~~~

 

Sizce manipülasyon nedir?

 

Siz hiç hayatınızda manipüle edildininiz ya da manüpile ettiniz mi?

 

Manipülasyon, bir kişinin başka bir kişiyi istediği yönde etkilemek için kullandığı psikolojik teknik ve yöntemlerdir.

 

Her güç odağı başka bir güç odağı karşısında gücünü artırmaya çalışır. Sadece insanlar arası ilişkilerde değil doğada her canlı arasında da güç ve üstünlük mücadelesi vardır.

 

Bu hikayede İclal ise görünür ya da görünmeyen manipüle ve üstünlük için her güce karşı savaşıyordu...

 

 

İclal...

 

Cenazeden yani ailemizden zorla koparılışımızın üzerinden tam 1 ay geçmişti. Eskisi gibi yas tutuyor muydum? Hayır. Ama derinlerde bir yerlerde acım gömülü kalmıştı. Bazı günler, gün yüzüne çıkıyor ilk günkü gibi acı veriyor, sancılar içerisinde kıvrandırıyordu. İşte o günlerden biri bugündü.

 

 

Alçak olan balkon korkuluklarına ayaklarımı yasladım. Gözlerimi kapatıp efil efil esen akşam rüzgarını tenimde ve saçlarımda hissetmeye çalıştım. İç geçirdikten sonra mermerin üzerinde ki küllükten tütünü alıp dudaklarımın arasına yerleştirdim. Saniyeler sonra tanıdık hoş tınılı genç kızın sesi kulaklarıma doldu.

🎵

 

Temmuz ayı masaldı sanki

 

Sonunu göremedik

 

Tuzlu bir rüzgâr saçından esti

 

Gözlerin buldu beni

 

 

Karanlık yüzünü göremedim

 

Sessizce saklardın, yeminlerini

 

Kırmışım güvenini

 

Farkında değildin...

 

 

O genç kız gibi bu hayatta ki tek derdimin sadece aşk acısı olmasını isterdim. Ama hayat herkese adil davranmıyordu bana ve aileme davranmadığı gibi.

 

Son günlerde günlük uğraşlar sayesinde birazda olsa acımdan ve karanlık düşüncelerden uzak kalmıştım. Hatta uzun süredir Azat'ı görmüyordum. Onu iki hafta önce şirketin asansöründe görmüştüm. Belkide onu görmem iyiye işaretti. Bozulan psikolojik düzeliyordu en sonunda.

 

"Abla!"

 

 

Zümra'nın sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. Geriye dönüp balkonun kapısına kendisine bakındım. "Efendim.!"

 

Memnuniyetsiz ama ciddi bir şekilde "İçeri gelirmisin bir şey konuşacağım."

 

Elimde ki tütünü küllüğe bastırdıktan sonra yerimde doğrulup balkondan oturma odasına geçtim. Koltuğa yerleştikten sonra ayakta dikilen Zümra'ya bakındım. Pimi çekilmek üzere olan bir bomba gibi patlamak üzereydi.

 

 

"Aysarla bana yarın için psikolog randevusu ayarlamışsın." dedi bir çırpıda.

 

Bende monoton bir ses tonuyla " Evet doğru. Bir sorun mu var." diyerek bombanın pimini çektim.

 

Muzip bir kahkaha patlattıktan sonra bağırır bir ses tonuyla" Nedenmiş o? Ben gitmek istemiyorum. "

 

Şaşkınlıkla" Niye? Çoğu insan terapiye gidiyor. Hem iyi gelir ikinize de. Gerçi sen terapiye gitmeyi, destek almayı normal karşılardın. Ne değişti? "

 

Az önceki ses tonuyla sözlerine devam etti." Sen neden gitmiyorsun? "

 

" Çünkü haftanın altı günü çalışıyorum. Buna zamanım yok. " diyerek saçma sapan bir bahane sunmuş bulundum.

 

 

Gözlerini devirerek" Ya bırak Allah aşkına. Dünyada ki en sahici en doğrucu insanmış gibi bize nutuk çekip alkol içmeyi ,tütün içmeyi yasaklayıp sonra sen içmesini iyi biliyorsun. İşe gittikten sonra saat başı bizi arayıp ve ne yaptığımızı sorup paronaycakça davranan sensin. Belkide senin terapiye ihtiyacın vardır. "

 

Az önceki dile getirdiği rahatsızlıklarını sanki duymamış gibi nutuk çekerek " Küçük hanım ne söylersen söyle yarın o terapiye gidilecek. "

 

 

Sözlerimi duyar duymaz" Ben kime ne anlatıyorum ki zaten. " diyerek odasına yöneldi. Bende yerimden doğrularak peşinden yürümeye başladım. Zümra ise odasına girmeden kapının pervazında durup geriye bana döndü.

 

 

" Ne değişti diye sordun ya bana? Sen değiştin abla. Eskisi gibi değilsin. Çünkü ailemiz için ağlamamıza, yas tutmamıza tahammül edemiyorsun. Çok çabuk unuttun onları. " bir çırpıda söylediği son sözleri tokat misali suratıma çarptı. Söylediklerini kendi içimde yok saymaya, gözmezden gelmeye çalışırken savaş veriyordum. Çünkü canımı fazlasıyla acıtmıştı.

 

Sanki az önce kırıcı sözler söylenmemiş gibi Zümra, kapıyı çarpmadan önce odasında yerde gördüğüm kıyafetleri yeni gelen gardıroba yerleştirmediğini farkederek" Kız hâlâ o kıyafetleri dolaba yerleştirmedin mi? Çabuk yatmadan yerleştir onları! "sözlerimin sonu geldiğinde çoktan kapı duvardı.

 

Ben ayakta dona kalmış kendi içimde savaş verirken tıkırtılar eşliğinde Aysar'ın odasının kapısı yavaşça açıldı. Karşımda Aysar'ın bulunca tartışmanın sıcaklığı ile" Ne o? Sende mi psikoloğa gitmek istemiyorsun?"

 

Aysar çatık kaşlarıyla" Gitmeyeceğim diye birşey mi dedim şimdi ben?"

 

Ben anlamaz bakışlarla onu süzerken " Niye çıktın odandan?" Sabırla elinde ki bardağı göstererek "Su içmekte mi yasak?"Aysar'ın önümde geçerek mutfağa gidişini izledim. Sanırım artık bu evde herkes soru kalıplarıyla anlaşabiliyordu.

 

Yarın gideceklerinden emin olmak için her ikisininde duyabileceği bir sesle " Ne olursa olsun yarın o psikoloğa gidilecek! Duydunuz mu beni? Aysar 3'teki seansa, Zümra'da 4'teki seansa girecek. Daha sonra şirketin önüne gelirsiniz hep beraber eve döneriz."

 

 

Saniyeler sonra Aysar elinde ki su dolu bardağı ile önümden geçerken "Emriniz olur Patron!" diyerek beni tiye alıp odasına yöneldi.

 

 

En sonunda ev sessizliğe gömülüp yalnız kalınca canı sıkkın bir şekilde iç geçirip etrafa bakındım. Gözüme takılan tütün paketini görür görmez harekete geçtim. Paketi kaptığım gibi mutfakta ki çöpe yönelip içindekileri ellerimle lime lime ederek çöp kutusuna attım.

 

 

Zümra haklıydı. Onların iyilikleri için hareket ederken kötü alışkanlıklarımı gözlerine soka soka yapmak doğru değildi. Eski İclal'in sergileyeceği hareketler değildi bunlar, çünkü bu fazlasıyla çelişkiliydi. Zaten eski İclal'e dair ne kalmıştı ki.

 

 

Yaşadığım suçluluk duygusuyla birlikte evdeki bütün ışıkları söndürüp yatmak için odama yöneldim. Yatağıma yerleşip uyumaya hazırlanırken komidinin üzerinde ki telefonuma gelen mesaj sesiyle tekrardan oturur vaziyete geldim.

 

 

Telefonumun tuş kilidini açtığımda Aybars'tan bir yeni mesaj geldiğini gördüm. Ne yazdığını görmek için üzerine tıkladım.

 

 

"Yarın öğle arasında şirketin karşısında ki restoranda yemek yiyelim mi?"

 

 

Aybars ile yaklaşık iki haftadır flörtleşiyorduk. Aslında ben pek karşılık vermiyordum ama o inatla kendi kendine flörtleşip duruyordu. Belki de istediğini tam anlamıyla alamadığı için hırs yapmıştı.

 

 

" Olsun Aybars Bey yiyelim. " diyerek onayladım. Her konuşmamız da özellikle 'Bey' diyerek aramıza görünmez bir duvar örüyordum.

 

 

Çok zaman geçmeden saniyeler içerisinde yeni bir mesaj geldi. "Lütfen şirket sınırları dışarısında bana 'Bey' demeyi bırakır mısın? Sadece Aybars demen yeterli. "

 

 

Karşı cevap yazarak "Peki Aybars." yazarak mesajı attığım gibi telefonu kapatıp tekrak komidinin üzerine koydum.

 

 

Kendisinden ne kadar hazetmesem de en nihayetinde benim patronumdu. Muhtemelen işe alınma sürecinde de büyük etkisi olmuştu. Ama onu etkileyen kariyerim miydi güzelliğim miydi?

 

 

Hâl ve tavırları yüzünden ikincisi bana daha baskın geliyordu ve bu durum beni fazlasıyla irite etmişti. Aslında ille de o şirkette çalışma gibi bir zorunluluğum yoktu. İyi kariyerim vardı ve bu sayede başka bir şirkete kolaylıkla işe girebilirdim. Ama bu şirkette çalıştığım süre zarfı boyunca karşılaştığım gariplik silsilesi yüzünden merakıma karşı koyamıyordum.

 

Yavaş yavaş uykuya karşı koyamazken bu düşüncelerden sıyrılıp rüya alemine kendimi bıraktım.

 

~~~

 

 

Arabayla şirketin önüne geldiğimde güvenliğe elimle selam verdim. Daha sonra inmeden dikiz aynasına bakınarak rujumu tazeleyip evrak çantasına uzandım. Arabadan indiğimde vale çoktan yanımda bitmişti. Anahtarları valeye teslim edip şirketin ana kapısına yönelirken güvenliğin kulaklarıma dolan sesiyle kendisine bakındım. "Erkencisiniz İclal hanım."

 

 

Aynı gülümsemeyle kendisine karşılık vererek " Bügün böyle oldu ya. Kolay gelsin." Ben içeriye doğru yol alırken o tekrar başıyla selam verip "Size de kolay gelsin, Efendim." diyerek işine döndü.

 

 

Gece gördüğüm kabustan ötürü uyku tutmamış mesaiye bir saat erken gelmiştim. Tabii evdeki yerleşme yüzünden hazırlamam gereken raporu biraz geciktirmiştim. Aslında erkenden uyanmak bir nevi işime gelmişti.

 

 

Dakikalar sonra 6. katta olan Finans departmanına geldiğimde ortak çalışma alanında ki birçok boş masayla karşılaştım. Ağır iş yükü yüzünden normal olarak kimse benim gibi erkenden saatlerde gelmiyor, biraz daha uyuyordu.

 

 

Kendi şahsi ofisime doğru yönelmek için koridora sapmak üzereyken kapı kapanma ve ardından kilit sesi işittiğim an duraksasam da kim olduğunu görmek için hızlıca koridora saptım.

 

 

Karşılaştığım kişinin absürtlüğü ile birlikte şaşkınlıkla kaşlarım çatıldı. Çünkü bu şirketle hiçbir resmi bağı olmayan Ayakçı ile karşılaşmıştım. Evet lakabı buydu. Ayakçı.. Şirkette ki çalışan çoğu insan, bu Ayakçı'nın tam olarak kim olduğunu bilmesede varlığını kabul etmişti.

 

 

Çalıştığım iki hafta içerisinde Ayakçı' yı birçok kez Aybars ile yan yana görmüş ve birçok kez de Karan'ın odasından çıkarken görmüştüm. Çoğu zaman elinde bir çanta ya da bir poşet olur, bir şeyler getirir ve götürürdü.

 

 

Boyu kısaydı ve bir bacağı aksayarak yürürdü. Bir gün tesadüfi olarak temizlik görevleriyle konuşurken kulak misafir olmuştum. O an çarpık konuşma tarzından zeka geriliğinden müzdarip olduğunu hissettirmişti.

 

Tam olarak gözümle göremesemde duruş yönü olarak benim ofisimden çıkmış gibiydi. Hızlı adımlarla yanına yaklaşarak sorgulayıcı bir tavırla "Ne yapıyorsun burada?" diye sordum.

 

 

Beklemedeğim bir hazırcevapla " Arkadaşa yardımcı olmak için kat arabasını temizlik odasına geri getirdimde. " diyerek odamın biraz ilerisinde ki kapıyı gösterdi. Ama duruş yöne göre gösterdiği kapı terse kalıyordu. Ya da gerçekten çok düşünüyor, kafamda kurguluyordum.

 

 

"Peki, kolay gelsin sana o zaman." diyerek çantamdan anahtarı çıkarıp odamın kapısına yöneldim.

 

 

Ayakçı vakit kaybetmeden sözlerimin ardından peltek bir şekilde "Sağolasın Abla!" diyerek oradan uzaklaştı.

 

 

Ben odama girdiğimde herşey olağan bir şekilde yerli yerindeydi. Gerçekten de kızların da dediği gibi paronayak olmuştum. Çok fazla düşünüyor, çok fazla sorguluyorum. Bunun artık bir sonu gelmeliydi. Bu saçma sapan düşüncelerden sıyrılarak vakit kaybetmeden işe koyuldum.

 

 

Uzun saatlerin ardından başımı raporlardan kaldırıp saate bakındım. Öğle arasına birkaç dakika kalmıştı. Raporları ve evrakları bir araya toplayarak çalışma masasının kilitli çekmecesine koymak için hamle yaparken bir dosyanın arasından kalem kayıp yere düştü. Birçok şeyi çekmeceye yerleştirdikten sonra kalemi almak için yere eğildim. Lakin kalem olabildiğince masanın altına doğru yuvarlanmış, gözden kaybolmuştu.

 

 

Yere dizlerimin üzerine çöküp daha iyi görebilmek için olabildiğince masanın altına doğru eğildim. Ta ki yanıp sönen kırmızı ışıklı minik bir cihaz görene dek. Ne olduğunu anlamak için zihnimi bir anlığına zorladıktan sonra ne olduğunu anlayınca dona kalmıştım. Bu bir dinleme cihazıydı.

 

Daha fazla vakit kaybetmeden kalemi alarak yerden doğruldum. Sanki hiçbir şey olmamış gibi kalemi masaya koyup bilgisayarı kapatarak geriye rahatça yaslandım. Ve etrafı incelemeye başladım. Ses cihazı varsa belki de gizli kamerada vardı.

 

 

Gözlerimi odada gezdirirken kapının çalınmasıyla dikkatim kapıya yöneldi. Saniyeler sonra kapıyı aralayarak eşikte Aybars belirdi. "Biraz ara ver işkolik. Sizi mümkünse 1 saat meşgul etmek istiyorum" gülümseyerek sözlerini bitirdi.

 

"Tabi, hay hay!" diyerek yerimden doğruldum.

 

 

Dakikalar sonra şirketten çıkmış karşıda ki restoranta geçmiştik. İçeriye girdiğimizde bizi karşılayan hostes eşliğinde adımıza rezerve edilen masaya ilerledik.

 

 

Masaya yerleştik sonra az önce ki yaşanandan dolayı zihnim fazlasıyla meşguldü ve Aybars bunu farketmiş olacak ki " Bugün fazlasıyla dalgınsın. Gece uyumadın mı?"

 

 

Karşımda ki adam ve ortağı Karan, bilgim dışında beni dinliyorlardı. Belki de Namık Bey'i de yıllarca dinlemiş ve gözlemlemişlerdi. Neler oluyor? Neyin peşindeler?

 

 

Rolümü güzel oynamam gerekiyordu. Aybars'ın sözlerini onaylayarak" Evet biraz geç yattım. Bugün dolaplar monte edildi ancak eve yerleşebiliyorum. "

 

 

Sözlerim biter bitmez hevesli bir şekilde" Sana defalarca kez söyledim. İzin ver, yardımım dokunsun. Hem kadın olarak zor bir süreç senin için. " küçümseyici tınısını hissettirmişti. Elini elimin üzerine yerleştirmek için hamle yaptığını farkettiğim an elimi suç içmek için su dolu kadehe götürürdüm.

 

 

"Teşekkür ederim. Zahmet etmeyin, ben hallediyorum." diyerek kadehten bir yudum su aldım.

 

 

Elimi çektiğim için bozulmuştu. Geriye yaslanarak " Ne demek, perişan olmaman için söylüyorum."

 

 

Yanımıza yaklaşan garsonla birlikte sohbetimiz yarım kaldı. Aybars her zamankinden sıpariş ederken ben menü için garsona birkaç soru sormuştum. Konuşma arasında Aybars'a göz attığımda garsonla olan samimi olan konuşma ses tonumdan fazlıyla rahatsız olduğunu farkettim. En sonunda bir şeyler seçtikten sonra yanımızdan ayrıldı.

 

 

"Hoş değil!" kısık söylediği sözlerinin ardından bütün dikkatimi ona çevirdim.

 

 

Meraklı bir şekilde "Bir şey mi dedin?"

 

 

"Bizim gibi eğitimli ve üst düzey yerlerde çalışan insanların alt tabakadan bir insanla bu şekilde samimi konuşması hiç hoş değil." bitirdiği sözlerin ardından şaşkınlık içerisinde kaşlarımın çatılmasına engel olamamıştım. Bu nasıl bir söylemdi böyle?

 

 

"Alt tabak mı? Anlamadım, Hindistan da kast sistemi içerisinde mi yaşıyoruz?" Sorduğum soruyla birlikte küçük bir kahkaha tufanı patlattı.

 

 

"Hayır tabi ki. Senin gibi başarılı bir kadının böylesi eğitimsiz biriyle samimi olması seni aşağıya çeker." Sözlerini bitirir bitemez o an anlamıştım. Kibar görüntüsünün altında empatiden yoksun bir adam var olduğunu. Sırf hayatıma dair sunduğu yardım istekleri sadece beni manüpile etmek içinmiş.

 

 

" Onun garson oluşu eğitimsiz biri olduğu anlamına gelmiyor. Bu ülke de birçok insan eğitim aldığı bölümün mesleğini yapamıyor. Bu yüzden çoğu insan senin ve benim gibi imkanları olmadığı için şanslı değil. Ve şanslı olamadıkları gibi onları hakir görmeyiz. Ne olursa olsun evlerine ekmek götürebilmek için beliğinin hakkıyla zor şartlar altında çalışıyorlar. "Biraz durkasadıktan sonra şaşkınlık içerisinde" Sizden böylesi bir tavır beklemiyordum. Çok şaşırdım doğrusu. " diyerek katı bir surat takındım.

 

 

" Haklısın. "diyerek geri adım attı.

 

 

Sohbetin geri kalanında az önceki düşünce tarzını geride bırakarak ılımlı bir şekilde iletişim kurmaya devam etti.

~~~

 

 

Saat akşam 5'i Gösterdiği vakit şirketten çıkıyordum. Az önce Aysar ile konuştuğumda şirketin ilerisinde bankta beklediklerini söylemişti. Valeye el atıp arabamı getirmesini istedim. Arabayı beklerken şirketin ilerisine doğru bahsettiği bankalara bakındım. Zor bela gözlerimin seçtiği Zümra ile omuzuna kolunu atmış fotoğraf çekinmeye çalışan bir Ayakçı.

 

 

Gördüğüm manzara karşısında öfkem her zerreme hücum ederken harekete geçtim. Hızlı adımlarla yanlarına yaklaşırken gözlerim hâlâ göz hapsindeydi. Eli omzundan gezinerek sırtına inmiş, kolunun altından yasaklı bölgeye doğru ilerliyordu. Resmen sinsi bir yılan gibi yaklaşıp kişisel alanını ihlal etmişti.

 

 

O an zihnimin duvarlarında kırılan camın sesleri sağır edercesine yankılanıp durdu. Sakındığım o karanlık tarafımdan çıkan bir kol beni gölgelerin içine girdaba doğru çekti. Belki de ilk defa savaş vermemiş o girdaba çekilmeyi istemiştim.

 

 

Yanlarına vardığımda Zümra'nın kolundan bir hışımla çekip Ayakçı'nın kollarının altından kurtardım. Sinirle "Ne yaptığını zannediyorsun sen!"

 

 

Ayakçı panik bir ses tonuyla "Bir şey yapmıyordum. Sadece şirketin tanıtımı için fotoğrafı için çekiliyorduk." diyerek saçma sapan bir tez sundu.

 

 

Sinirli bir şekilde "Tanıtım için fotoğraf çekeceksen şirkette çalışan insanlarla çekilirsin. Çalışmayan ve reşit olmayan bir kızla çekilmezsin."

 

 

Bir yandan da Zümra beni çekiştiriyordu. "Yazık adama neden böyle davranıyorsun." dedi fısıldayarak. O sırada Ayakçı hızla yanımızdan uzaklaştı.

 

 

Azat... Uzun süredir onu görmemiştim.

 

 

Konuşmuyor sadece bana bakıyordu. Ama suratında bir gülümseme vardı. Bu gülümseme bir zafer gülüşü gibiydi.

 

 

Aysar kadraja girdiği an toz bulutu misali kayboldu. "Neler oluyor?"diyerek bana yaklaştı.

 

 

Zümra" Bilmiyorum ama ablamın paronayası devrede galiba. "gözlerimi devirerek ona döndüm." Abartma! "duraksadıktan sonra gözlerimi Aysar'ın yüzüne diktim." Neredeydin sen? O kadar uyardım sizi. Neden birbirinizi yalnız bırakıyorsunuz? "

 

 

Aysar sabırla yolun karşında ki küçük büfeyi göstererek" Akşam için biraz abur cubur almak istedim. "Bir yandan da kızları şirketin önüne doğru sürüklüyordum. Aklıma hâlâ Ayakçı'daydı.

 

 

Valeden arabanın anahtarını alıp Aysar'ın ellerinin arasına bıraktım." Siz eve geçin, benim birine bu akşam sözüm var. "

 

 

Aysar şaşkınlıkla" Saçmalama abla ben ehliyeti alalı ne kadar oldu ki. "

 

 

Zümra memnuniyetsiz bir ses tonuyla söze girdi " Benim bugün ölmeye niyetim yok. "

 

 

" Bir şey olmaz. Sen gayet iyi kullanıyorsun. Stres yapma, zaten ev yakın. " diyerek kızları aceleyle arabaya ittirdim.

 

 

Aysar Zümra'ya dönerek" Kız bana bak bunun sevgilisi var he başından savıyor resmen. "gülümseyerek arabaya bindiler. Haftalar sonra ilk defa onları gülümseyerek görmüştüm. Ama ne olduğunun hakkında hiçbir fikirleri yoktu. Saçma sapan bir merakım yüzünden onları tehlikeye sürüklemiştim.

 

 

Kızlar gözden kaybolduktan sonra Ayakçı'nın gittiği yöne doğru adımlamaya başladım.Birkaç yüz metre sonra görüş alanıma girmişti. Seyyar bir simitçinin önünde durmuş simitçiyle sohbet ediyordu. Biraz bekledikten sonra harekete geçtiğinde farkedilmeyecek bir şekilde takip mesafesi bırakarak ardına takıldım.

 

 

Kısa bir yürüyüşten sonra Ayakçı paralı bir otoparka saptı. Dakikalar sonra beyaz, eski ve dökük bir jeeple otoparktan ayrılmak üzereydi. Pişmanlıkla 'Keşke arabayı bırakmasaydım.' diye içimden geçirdim. Ama herşey için geçti. Arabanın döndüdüğü güzergaha doğru bakındığımda aynı güzergahta bulunan taksiden bir yolcunun indiğini farkettiğim an hızlı adımlarla kendimi taksinin içerisinde buldum.

 

Yaklaşık 20 dakikalık bir yolculuktan sonra binaların birbirine yakın ve sokakların dar olduğu bir semte girdik. Bu semt, merkezin biraz daha dışında daha düşük ekonomiye sahip insanların yaşadığı bir yerdi.

 

 

Ayakçı, girdiği bir ara sokakta durarak arabasını park etti. Şüpheli gözükmemek için taksiyi biraz daha ileride durdurdum. Arabadan indikten sonra Ayakçı'nın bulunduğu yere doğru ilerlemeye başladım. Kendisi bir kıraathane girip bir masaya oturmuş çayını yudumluyordu. Oraya çok yaklaşamadan Ayakçı' yı göz hapsine aldım.

 

 

Dakikalar sonra önümden geçen bir erkek çocuğunun garip bakışları beni kendime getirmişti. Üzerimde ki kıyafetlere bakınarak görünüşümün bu semte göre fazla gözüktüğünü düşünerek aynı güzergahta ki küçük bir butiğe yöneldim.

 

 

Butikten gri kargo pantolon, üzerine siyah kapüşon ve koyu renkli bir sırt çantası satın alarak oradan ayrıldım. Ardından arabasını parkettiği çıkmaz sokağa girdim. Aracın arka tarafına sığınarak satın aldığım kıyafetleri halihazırda giyinmiş olduğum kıyafetlerin üzerine giyindim. Tam takır hazır olduğumda kol çantamdan çıkardığım eldivenleri elime geçirdikten sonra Azat'ın silahını belime yerleştirdim. Ve ardından kol çantamı satın aldığım sırt çantasına koydum. Havanın kararmasıyla ve arabasını parkettiği kuytu sokak sayesinde kamufle olabilmiştim.

 

 

Uzunca bir süre bekledikten sonra Ayakçı, küçük mırıldanmalar eşliğinde türkü söyleyerek ara sokağa girdi. Koyu kıyafetler sayesinde beni farkedememişti. Belimde ki silahı elime alarak arkasından yavaşça ona doğru yaklaştım. Kendisi arabasının kapısı açmış binmeye hazırlanırken silahım kabzasıyla oldukça sert bir şekilde ensesine vurdum. Aldığı sert bir darbeyle acı dolu nidalar yükselirken elimle ağzını kapadım. Saniyeler sonra bedeni baygın bir şekilde kollarımın arasındaydı. Arabanın arka kapısını açarak koltuğa yatırdım ve ardından bende şöfor koltuğuna geçerek arabayı çalıştırdım. Yaklaşık 2 saat sürecek bir yolculuğa koyulduk .

 

~~~

 

 

Gece kuşlarının ve kurbağa seslerinin eşliğinde gölün kenarında geziniyordum. Işık olmadığından etrafı dolunay azda olsa aydınlatıyordu. Gözlerimi kol saatime üzerinde gezdirdim. Karanlık yüzünden zar zor saati ayırt edebildim. Gece saat 1'i gösteriyordu. Sabırsızca geriye dönüp banka bağlı bir şekilde oturttuğum Ayakçı'ya bakındım. Uzun süredir baygındı.

 

 

Kendisine doğru yönelip bagajdan aldığım açılır kapanır sandalyeye karşısına yerleştirerek oturdum. Sabırsızca tokatlar eşliğinde kendisini sararak ayıltmaya zorladım. Dakikalar sonra küçük iniltiler eşliğinde ayıldı.

 

 

"Neler oluyor?" dedi fısıldayarak. Gözlerini kırpıştırarak etrafa bakınıyor, nerede olduğunu anlamaya çalışıyordu. En sonunda gözlerini bana sabitledi. Ama karanlık ve kapüşonum sayesinde yüzümü tam anlamıyla seçemiyordu.

 

 

"Kimsin sen? Kimin adamısın sen?" dedi zoraki bir şekilde. Ve sözlerine devam etti. " Ne kadar işkence edersen et konuşmayacağım." diyerek önce ki sözlerine ekledi. Bu sabah ki peltekli ve çarpık konuşmasından eser yoktu. Gayet düzgün bir dili vardı. Rolünü iyi oynuyordu. Beni bile bir anlığına kandırmıştı.

 

 

"Kimsenin adamı değilim." dedim kendimden emin bir şekilde.

 

 

Bana doğru eğilerek "İclal Hanım, siz misiniz?" dedi şaşkınkıkla.

 

 

Küçük bir kahakaha tufanı patlattıktan sonra söze girdim. "Zeka geriliğinden müzdarip olduğunu zannediyordum ama sen gayet zekiymişsin." dedim dalga geçerek.

 

 

"Kime hizmet ediyorsun?" dedi emredercesine katı bir dille. Onu bağladığım iplerden kurtulmaya çalışıyordu.

 

 

Ciddi bir dille "Ses cihazını odama sabah sen yerleştirdin." dedikten sonra iplere karşı mücadele etmeyi bıraktı ve başını bana çevirdi. Sözlerime devam ettim. "Daha sonra kız kardeşimle fotoğraf çekindin. Namık Bey'i ailesi ile tehdit ettiğiniz gibi benide mi ailemle tehdit edecektiniz?" Değişen surat ifadesi ile doğru noktaya parmak bastığımı o an anlamıştım.

 

 

Çitini çıkarmıyor, sessizce beni dinliyordu. " Mevzu ne? Kara para mı? " dediğim an gözlerini benden kaçırdı. Bunu yaparak aslında beni onaylamıştı.

 

 

" Namık Bey ne yaptığınızı anlamıştı ve Karan Bey'e karşı çıkmıştı. Size boyun eğmediği için son çare onu ortadan kaldırmak istediniz ve kaldırdınızda." dedim bir çırpıda.

 

 

Ayakçı titreyen ses tonuyla kekeleyerek " İclal Hanım, lütfen beni bırakın. Söz veriyorum kimseye bir şey söylemem. "

 

 

Dediklerini duymazdan gelerek sözlerime devam ettim." Aslında bunların hepsini içten içe biliyordum. Bildiğim halde kabulleniyordum ama beni en öfkelendiren nokta elini.." durkasadıktan sonra kelimeyi yineleyerek" Elinizi aileme uzattığınız andı. "

 

 

Belimde ki silahi çıkararak" Aileme elinizi uzatmayacaktınız. " Silahı gördüğü an yapmamam için yalvarmaya başlamıştı bile.

 

 

" Ben kimseye hizmet etmiyorum. En sonunda patronun bana hizmet edecek. " sözlerimi bitirdiğim an bana küfürler yağdırmaya başladı.

 

 

Sırıtarak başımla gölü göstererek" Biliyor musun? Bu göl deprem sayesinde oluşmuş ve dibi bataklık. Senin canını aldıktan sonra arabanla birlikte orası sana mezar olacak. Belkide cesedin bile uzun süre bulunamayacak. Ve zaman geçtikçe bataklığına içerisinde ki canlılar seni yiyip bitirecek. "sözleri bitirir bitirmez doğrulttuğum silahın tetiğini çektim. Cansız bir şekilde başı öne doğru sarktı.

 

 

Vakit kaybetmeden yerimden doğrularak altımda ki açılır kapanır sandalyeyi alarak bankın hemen yanında ki aracın içerisine koydum. Ardından bağlı olan cansız bedenin bağını çözerek zor uğraşlarla onu arabaya şöfor koltuğuna taşıdım. Arabayı çalıştırdıktan sonra yerden büyükçe bir taş alarak gaz pedalının üzerine yerleştirdim. Araba yavaşça ilerlerken kapıyı da örtmeyi ihmal etmedim.

 

 

Gecenin karanlığında oturduğum bankta avcının avına bakar gibi gölde batan arabadan gözlerini ayırmıyordum.

 

 

"İki yüzlüsün!"

 

 

Bankın diğer ucundan yükselen sesle beraber sağıma bakındım. Azat sert ve tok sesiyle sözlerine devam etti.

 

 

"Herkes senin nasıl kana susamış bir canavar olduğunu görecek!"

 

 

Benim gibi karanlık bakışlara sahip olan gözlerine gözlerimi sabitledim. Azat sözlerine devam etti.

 

 

"Herşeyi yakıp yıkmaya çalışan kontrolünü kaybetmiş bir ejderhasın sen!"

 

 

Kahkahalarla karışık nidalar yükseldi birden bedenimden en sonunda sesizliğe gömüldüm. Çünkü suçluluk duygum bedenimi ele geçirmişti. Ama ona pişmanlığımı göstermemliydim. Donuk ve duygu imaresi göstermeyen yüzümü Azat'ın yüzüne yakınlaştırdım. Yeni avımı bulmuş gibiydim. Çok geçmeden sessizliğimi bozdum.

 

 

" Ne bu öfke?"

 

 

Anlamaya çalışır gibi başımi eğdim. Donuk surat ifademden sonra acı çeker gibi bir hal aldı. Dalga geçiyordum.

 

 

"Bana sahip olamadığın için mi?" dedim sırıtarak.

 

 

Onun gibi şeytanı gülümsemesini takınmaya devam ederek "Bana dokunamadan kestim boğazını. Nasılda can verdin karşımda ama..."

 

 

Kahkahalarım gecenin karanlığında yankılandı durdu. Azat kaybettiği savaşın üzüntüsüyle göle bakınırken toz bulutu misali kayboldu.

Loading...
0%