@sematurann
|
Dikkat! Bu bölüm şiddet ve unsurlarını içermektedir. 18 yaşından küçük olanlar ve mümkünse hassas olanlar okumasın. Hayatınızda bir derdiniz, sıkıntınız olduğunda ailenize yada gerekirse yardım alabileceğiniz kurum ve kuruluşlara danışmayı unutmayın! İyi okumalar şimdiden. ~~
Değer yargılarımızın arasında en önemli olan duygu, adalet duygusudur.
Sistematik bir şekilde haksızlığa ve ayrımcılığa maruz kalan insan en sonunda sisteme karşı başkaldırır, mücadele eder.
Giray, güçlü insanların söz sahibi olduğu çarpık sistemin dişlileri arasında mücadele eden bir komiserdi.
Cenazeden 1 hafta sonra...
Giray Aslan...
İçimde ki sıkıntı geçmek bilmiyordu. 'Ağzım kitlenseydi de söylemeseydim o sözleri.' diye geçirdim içimden. Yüzü gözlerimin önünden gitmiyordu. Yaşadığı o hayâl kırıklığı, umutsuzluğu zihnimden bir türlü silinmiyordu.
"Şiişt.. Sarhoş mu oldun iki dakikada lan!"
Gözlerimi boş kadehin dibinden kaldırıp Yiğit' in yüzüne bakındım. Pişkin pişkin sırıtıyordu. Daha sonra çalgıcılara dönüp "Benim sevdiğim bir türkü vardı. Onu bir daha dinlemek istiyorum." diye seslendi.
Çalgıcılar, çok geçmeden Yiğit'in isteğini yerine getirirken bana döndü. "Devrem? Bu türkü sana gelsin. Bu hayatta ki en iyi dostuma.. "
Mahcubiyetle sırıtıp "Sağolasın Devrem" önümde ki boş kadehi kaldırarak tokuşturmasını istedim. Hafif çakırkeyif bir şekilde kadehi kaldırarak tokuşturdu.
"Ne adamsın lan!" asık suratımın hâlâ yerli yerinde olduğunu farkederek sözlerine devam etti. "İki güne gidiyorsun buralardan kırk yılda bir meyhaneye gelmişiz tadını çıkaralım. İki çift laf edelim!"
Huzursuz bir şekilde "Ne diyim abi! Ne denilebilir ki?" diyerek sürahiyi alıp kadehimi doldurdum.
Yiğit, beni azarlar bir şekilde "Tutamadın o çeneni. Götünde kurt vardı sanki. Gittin diklendin müdüre. O da tabi bakmadı gözünün yaşına, çıkardı gözden seni. "
Hayıflanarak "Abi! Bu olay karşısında nasıl susayım? Nasıl görmezden geleyim? " sinirle nefes verdim.
Bana doğru eğilerek yaklaştı. "Belli ki yukarıdan emir gelmiş. Baktın ki elinden bir şey gelmiyor, boynun kıldan ince olacak." diye fısıldadı.
Yapılan haksızlığı kabullenemeyerek ellerimle yüzümü sıvazladım." O kızları bile bile ölüme sürüklüyorlar." O kadar sinirlenmişim ki duraksadığım an sağ elimi yumruk yaptığım farkettim. Umursamadan sözlerime devam ettim." Resmen devletin organlarını bir azmettiriciye hizmet etmesi için kullanıyorlar." duraksadıktan sonra kadehi tekte içtim.
Yiğit beni sessizce dinliyordu. Sarhoşluğun etkisiyle hızımı alamamıştım sözlerime devam ettim. "Cenazede ona söylediğim an neye uğradığını şaşırdı, tir tir titredi.
Şok olmuş bir şekilde gözleri fal taşı gibi açıldı." Ne? Ne dedin sen? "
Pot kırdığımı farkettiğim an gereğinden fazla içtiğimi anlamıştım. Sinirle söze girdi." Cenazeye mi gittin sen? Gittiğin gibi kazanın aslında bir cinayet olduğunu mu söyledin?"
Utançtan bir şey diyememiş sessiz kalmıştım. Sessiziliğimi söylemiş varsayarak sözlerine devam etti. " Lan oğlum! Olay yerini kendi gözlerinle görmeden nasıl bu kadar emin olabiliyorsun? Hem kız ailesini kaybetmiş, yetim kalmış. Korkuyla, şüpheyle nasıl yaşamasına izin verirsin? Hiç mi acıman yok senin?"
Yaptığım hatanın ne kadar farkında olsamda sesli işitince tokat gibi suratıma çarpmıştı. Ardından sanki hatalı değilmişim gibi fütursuzca" Devrem! Sende gördün olay yeri fotoğraflarını. Kör babaannem bile anlar cinayeti olduğunu. " diye söyledim bir çırpıda.
"Mevzuya neden bu kadar taktın.?" sorduğu soruyla huzursuz bir şekilde başımı eğip ellerimi ensemde gezdirdim.
Harbiden neden bu kadar takmıştım?
Adaletsizliğe, haksızlığa karşı çok az toleransım vardı. Ama bu konu yüzünden üstlerime kafa tutmuştum ve az daha mesleğimden oluyordum. Ama ne olursa olsun günün her dakikasında bu mevzuyu düşünmeden edemiyordum. O yüzden müdahale etmeden de kendimi alamamıştım.
"Giray bana bak lan!" direktifiyle yüzüne bakındım. Bir şeyden emin olmuşçasına dikkatlice yüzümü inceliyordu. Sözlerinin devamında ciddi bir şeyler geleceğini hissedebiliyordum.
"Yoksa sen bu kıza vuruldun mu?" beklemediğim bir soruyla kala kaldım.
Zihnim onu ilk gördüğüm ana gitti. O gün herkes ona acıyan gözlerle bakarken o metanetli ve dik bir şekilde adli tabibe gelmişti. Ama her ne kadar güçlü gözükmeye çalışsada gözlerinde ki çaresizliği ve onu perişan eden acıyı görebiliyordum. Onda ki tanıdık bir şeyler beni geçmişime çocukluğuma götürmüştü. Ben nasıl mücadele etmek zorunda kaldıysam artık o da mücadele etmek zorundaydı.
~~~
Gitmeden onu son bir kez görmek istiyordum, tabi hatamı da telafi etmek...
Düşüncesizce sarfettiğim sözler yüzünden yüreğine korku ve şüphe ekmiştim. Bunu telafi etmek zorundaydım. Ama vereceği tepkiden ölesiye korkuyordum. Ya benden nefret ederse?
Elim havada kalmış zile basmak basmamak arasında gidip geliyordu. Korkak herifin tekiydim ben. Yaptığım hatanın sorumluluğunu almak ve yüzleşmek zor geliyordu. Korkuyordum çünkü daha birbirimizi tanımadan kin ve nefret beslesin istemiyordum. Keşke bu şekilde değilde daha güzel şartlar altında tanışabilme şansımız olsaydı. Keşke...
Derin bir nefes alıp cesaretle zile dokundum. Sabırla bekledim ama açan olmadı. Tekrar zile dokundum. Ama kapı duvardı sanki.
Nereye gitmişti? Hayâl kırıklığı içerisinde ne yapacağımı bilemez halde etrafa bakındım. Gitmeden son bir kez görebilme fırsatını da elimden kaçırmıştım. Belkide cezalandırılma şeklim buydu. Ne olursa olsun gitmeden onu son kez görecektim. Avludan inip arabama yöneldim. Dakikalar sonra kasabaya inmiştim bile.
Yavaş adımlarla kasaba merkezinde geziniyordum. En azından birileri nereye gittiğini biliyor olmalıydı. Herkes hummalı bir şekilde işinde gücündeydi. Hangi birine sormam daha doğru olurdu ki.? Ben kararsızlık içerisinde mücadele ederken gencin birisi bana seslendi.
"Abi!"
Geriye doğru döndüğümde üstü başı yağ içerisinde olan genç bir oto tamircisi ile karşılaşmıştım.
"Efendim." diye cevap verdim.
Elinde ki çayı masaya koyarak bütün dikkatini bana çevirdi. "Abi sen cenazede ki sivil polis değil misin?" Ben başımla onaylarken o sözlerine devam etti. "Hayırdır abi? Bir sorun mu var? "
"Hayır bir sorun yok. Ben sadece İclal Hanım'ı görmeye gelmiştim. Ama evinde yok sanırım." diye sözlerini bitirdiğimde oturduğu masadan kalkıp yanıma geldi.
"Onlar geçen hafta gittiler buralardan."
Ben anlamaz bakışlarla gencin suratına bakınırken şaşkınlıkla söze girdim. " Geçen hafta mı?"
Başıyla onaylayarak "Evet abi. Cenazenin hemen ertesi günün sabahı çıktılar yola."
Ben şok olmuş bir şekilde en can alıcı soruyu sordum. "Nereye gittiklerini biliyor musun?"
Olumsuzu anlamda başını sallayarak "Yok abi. Ama o gün hali ve tavrından uzaklara gittiğin tahmin ettim. Muhtemelen şehir dışına başka bir şehire taşındılar."
Pişmanlığım bedenimi esir ettiği an ortada kala kalmıştım. Çünkü suçluluk duygum bedenimde mesken tutmuştu. Hepsi benim yüzümdendi. O sözleri sarfetmeyecektim. Korku peşlerine takılmış, savrulup gideceklerdi yaşadıkları sürece.
" Yoksa araba için suç duyurusunda mı bulundu? Onun için mi geldin abi?" sorduğu o kritik soruyla bütün karamsar düşüncelerden sıyrılmış anlamaz bakışlarla ona bakındım.
"Ne suç duyurusu?" sorduğum soruyla birlikte bir şey bilemediğimi farkettiği vakit pot kırdığını anlamıştı.
Sert ve emir verir bir şekilde "Dökül bakalım. Mevzu ne?"
Stresli ve tereddüt eder bir şekilde elleri saçlarında gezindi. En sonunda karar verdiğinde söze girdi. " Cenazeden bir gün önce beni aradı. Arabasını çakıl taşlı yolda son süratlı sürdüğünü, hasar aldığını söyledi. Özellikle benim bakmamı ve bir başkasına ellettirmememi söyledi. Çekiciyle arabayı aldık evin önünden. Benzin deposu delinmiş ve fren hortumu hasar almıştı. Bana garip gelen taraf çakıl taşlarından değilde kesici yada keskin bir şeyle kasıtlı bir şekilde yapılmış gibi geldi. Ama tabi emin değilim. Daha yeni burada çalışmaya başladım. Dediği gibi çakıl taşları da yapmış olabilir. Yine de ben bilen birine baktırmasını istemiştim. "
Haklıydım... Her bir kelimesini pür dikkat dinlemiştim. En son isteyeceğim şey tahminlerimin doğru çıkmasıydı. Ama en sonunda doğru çıkmıştı.
Ailesine düzenlenen suikast kendisine de düzenlenmişti. Bir şekilde farkına varmış ,hayatta kalmışlardı. Ama beni en çok şaşkına çeviren şey ise cenazede ona sorduğumda bilmiyor gibi davranmasıydı. Neden? Bir sebebi olmalıydı. Hangi insan tehlikeyle burun buruna bu kadar yakınken neden yardım istemezdi? Neden kaçmak kolayına gelmişti? Belkide duşmanının kim olduğunu biliyor ve mücadele etmenin faydasız olduğunun farkındaydı.
~~~
Cenazeden 2 ay sonra...
Tayinimi istemeden önce görevimi ifa ettiğim yerde üstlerime karşı çıkmış, cinayet bürodan sürülmüş, vasıfsız bir görev yapmaya zorlanmıştım. En sonunda buna dayanamayarak doğup büyüdüğüm, çocukluğumun geçtiği bu topraklara, memleketime tayinimi istemiştim. Buna mecbur kalmıştım.
Bu şehrin her bir toprağının karışı güzel anılardan ziyade kötü anılar hatırlatmaktan başka bir şey yapmıyordu. Çünkü bu topraklarda bana dair ne varsa kaybetmiş, yetim kalmıştım. 'En azından sevdiğim mesleği yapıyorum.' diye geçirdim içimden. Cinayet benim herşeyimdi. Cinayet büro olmadan ben bir hiçtim.
Martı sesleri eşliğinde sahil kenarında geziniyordum. Öğle arası için arkadaşlardan izin istemiş, sahile balık ekmek yemeye inmiştim. Nadir olan o güzel anılardan bir tanesini hatırlamak ve anmak için..
Küçüklüğümün sembolü olan yere yaklaştığım an tüylerim diken diken oldu. Babamla burada saatlerce balık tutar, yorgun düştüğümüz an hemen yanında ki seyyar satıcıdan balık ekmek yaptırır ve yerdik. İstemsizce gülümsedim.
Ah babam... Annemle ne çok sevmişlerdi birbirlerini. Belkide yaşamaya değmeyen bu dünyada birbirine olan sevgileri sayesinde beni hayat tutmuştu. Çünkü beni karşılıksız o güzel sevgiye inandırmışlardı.
Benim için sembolik olan yer, görüş alanıma girdiği an duraksadım. O tanıdık garip his kapalı vücudumu. Çocukluğumun geçtiği o sembolik yerde, yaklaşan sonbahara inat üzerine rengarenk çicekler işlenmiş bembeyaz elbiseli bir genç kadın vardı. Saçları ve elbisesinin eteği rüzgara karşı koyamamış uçuşup duruyordu. Ama o bunu umursamıyor gayretle elinde ki simiti parçalayıp martılara atıyordu. Bana sırtı dönüktü.Duruşu, havası tanıdığım birine çok benziyordu. Geçekten o olabilir miydi?
Aylarca birçok şehirde tanıdıklarıma sormuş soruşturmuştum ama ona dair bir ize rastlayamamıştım. Meğersem yanı başımda kendi memleketimde miydi?
Ya dünya küçüktü ya da bize oynanan bir kaderin cilvesiydi.
Emin olabilmek için duraksadığım yerden harekete çektim. Onu korkutmamak için yavaşça yanına yaklaştım ve usulca seslendim.
"İclal Hanım!"
İsmini işittiği an bana döndü. İşte tam karşımdaydı. Şaşkınlıktan kala kalmış dilim tutulmuştu adeta.
İclal...
İsmimi işittiğim an yabancı olmayan erkeksi sese döndüğümde zihnimde yer edinen o tanıdık yüzle karşılaştım. Beni gördüğü an büyüyen mavi gözleri çok şaşırmışa benziyordu.
Onu en son cenazede görmüştüm. Bana kazanın aslında bir cinayet olduğunu söylemişti. Onun sayesinde karanlık bir yola sapmış hiçbir şey göremez halde sonu belirsiz olan bu yolda son sürat gidiyordum. Aslında bana bir sebep vermekten başka hiç bir suçu yoktu.
"Yanlış hatırlamıyorsam Giray'dı isminiz değil mi?" dedim tereddüt ederek.
"E-evet doğru hatırlıyorsunuz." dedi kekeleyerek. Ardından tokalaşmak için elini bana uzattı.
Bende elimi uzattım tokalaşmak için "Sizi buralara ne attı?" diye sordum merakla.
Elim, avucunun arasında kalmıştı. Sorduğum soruyu cevaplamak için söze girdi. "Buraya tayin oldum. Artık burada görevimi ifa edeceğim."
Gülümseyerek" Çok memnum oldum. "
" Hayatım! "Aybars'ın sesiyle panikle elimi avucunun arasından kurtardım. Ona döndüğümde yüzünün gergin bir şekilde kasıldığını farkettim. Sabırla sözlerine devam etti." Benimle tanıştırmayacak mısın? "Sorduğu soruyla Giray'a döndüm.
O an kala kalmış sorduğu soruya cevap verememiştim. Çünkü nasıl bir şekilde tanıştırımam gerekiyor diye kendi içimde karmaşa yaşıyordum. Giray yaşadığım karmaşayı farkederek söze girdi.
" Uzun süredir görüşemediği bir arkadaşıyım. Meğerse aynı şehire taşınmışız." dedi gülümseyerek.
Aybars'ta karşılık olarak memnuniyetsiz bir şekilde gülümseyip "Aman ne güzel!" dedi fısıldayarak. Ardından bana dönüp "Hayatım, şirkete geç kalıyoruz. Gidelim artık."
Ben bir şey diyemeden elimden tutarak adeta sürüklercesine arabasına doğru götürmeye başladı. Geriye Giray'a doğru bakındığımda çoktan gözden kaybolmuştu.
Aybars arabanın kapısını açarak binmemi bekledi ve ardından kapıyı sertçe üzerime kapattı. Diğer kapıya şöfor koltuğuna doğru yöneldiğinde telefonun çalmasıyla duraksadı. Dakikalarca sürecek gergin bir telefon görüşmesini başlattı.
3 haftadır fellik fellik Ayakçıyı arıyorlardı. Onlar için önemli ve kilit bir isimdi ve bir anda ortadan kayboluşuyla işlerini baltalamıştım. Benden şüphelenmemeleri ve daha fazla şeyler öğrenmek için Aybars'a daha yakın davranıyordum. Va sanırım dozajı fazlasıyla abartmışım ki en sonunda da sevgili olmuştuk.
İlişkimiz bir netliğe kavuştuğu an Aybars'ın gözle görülür şekilde hal ve tavırları değişmişti. Üzerime daha çok düşüyor ve daha çok ilgileniyordu. Söylemeden de edemeyeceğim birçok pahalı jest ve sürprizleri de vardı. Tabi bunları yaparken bir yandan da tam tersi kontrolcülüğü ve kısıtlayıcılığı hat safhadaydı.
Görüşmesi bitti an bir hışımla arabaya bindi. Onu ilk kez bu kadar gergin ve öfkeli görüyordum.
"Eski sevgilin miydi o adam?" her zamanki konuştuğu ses tonundan yüksek çıkmıştı sesi.
"Hayır değildi!" dedim bir çırpıda.
Ama sanki duymamış gibi ses tonunu kat be kat yükselterek şok olacağım o sözleri sarfetmeye başladı. "Bundan sonra gözüm senin üzerinde olacak! Duydun mu beni? Sana konuş demeden bile konuşmayacaksın. Konuş demeden bir daha konuşmak yok! Duydun mu beni?" Sinirle sırtında ki çeketi çıkartarak arka koltuğa savurdu. " Hadi konuş! Yiyorsa konuş. Konuşsana! Ben düşün demeden bir daha düşünmek yok! Yok düşünmek bundan sonra sana! Senin yerine de ben düşüneceğim. Duydun mu beni? "
İşaret parmağını şakaklarıma vurarak" Bundan sonra ne içiyorsun, ne yiyorsun, ne yapıyorsun ve kiminle konuşuyorsan hepsinin hesabını bana vereceksin! Benden habersiz hiçbir iş yapmayacaksın! Duydun mu beni? "
Az önce tehdit edilen ben değilmişçesine sakince ve gülümseyerek" Tabii aşkım.. Sen nasıl istersen. "
Emniyet kemerini üzerimden geçirip yerine yerleştirdikten sonra geriye yaslandım."Mesayi başlamak üzere gidelim artık."
Tehditleri çok yanlış kişiye sarfetmişti. Oysa ki eceliyle konuştuğunun farkında değildi.
Yeni avımı bulmuştum...
|
0% |