Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm: Ölümün Eşiğinde

@semiramis

Canım yanıyor, hayatımda hiç hissetmediğim türden bir acı bu...


Sanki, sanki biri kalbimi yerinden çıkarmaya çalışıyor. Bir daha mutlu olamayacağım, bir daha hiç gülemeyeceğim, hissediyorum.


Peki, beni bu kadar üzen şey ne? Ruhumu parçalayan bu acının kaynağı ne?


Uzandığım yataktan kalkmak için yavaşça doğruldum. Başımı kaldırdıkça canım acıyordu sanki. Daha yavaş hareket etmeye başladım.


Kaplumbağa hızında hareket ederken ellerime bir şey dolandı. Üstümde her yerinden tüller sarkan beyaz bir gecelik vardı. Ben ne zaman böyle bir şey giymiştim?


Geceliğime bakarken dikkatim kollarımdaki takılara kaydı. Daha önce hiç görmediğim güzellikte mücevherlerle süslenmişti kollarım. Mavi, kırmızı ve yeşil taşlar kollarımı oynattıkça parlıyordu. Taşların etrafını saran metaller ise altın olmalı. Bu kadar güzel taşları ancak altın taşıyabilir. Nereden gelmişti bunlar bana?


Gözlerimi kendimden ayırdım en sonunda. Ayağa kalkıp odayı incelemeye başladım. Canım yanıyordu, başım da çatlayacak gibi ağrıyordu ama merakım ağır basıyordu. Bu giysiler ve takılar bana nereden gelmişti öğrenmem gerekiyordu.


Oda benim evimden daha büyüktü. Yerde elde dokunduğu belli olan güzel kilimler vardı. Pencereler yaklaşık iki metre boyunda ve odanın üç tarafını çeviriyordu. Tıpkı üstümdeki gecelikten sarkan tüller gibi pencerelerin de önlerinde tüller oynaşıyordu. İçeriye çok fazla eşya konmamıştı. Konan eşyaların ise hepsi ceviz ağacından yapılmış, oymalı ve kenarları altın yaldızlarla süslenmişti.


Sanırım taştan yapılmış bir binanın en uçtaki odasındayım. Duvarların kenarlarında mermer sütunlar ve sütunların tavanla buluştuğu yerlerde mitolojik figürler vardı. Her detayından zenginlik akan ve baktıkça kendine bir daha baktıran bir oda.


Ses çıkarmadan parmak uçlarımda yürüyerek odayı gezdim. Sanki biri gelip beni suçüstü basacaktı. Ne suç işliyordum ki? Beni buraya koyan asıl suç işleyendi.


Odanın içinde gezdikçe içimdeki kasvetli hava dağılıyordu sanki. Yine de kalbimde hissediyordum acıyı.


En sonunda makyaj masasının önünde durup oturdum. Masanın üzerinde küçük küçük bir sürü şişe vardı, her biri farklı renklerde. Rastgele birini açıp kokladım. Daha önce hiç koklamadığım kadar güzel kokuyordu. Baharın bütün kokuları tek bir şişede toplanmış gibi güzel.


Elime bir damla damlatıp parmak uçlarıma yaydım kokuyu. Boynuma sürmek için başımı kaldırdım. Neden şuan hiç tanımadığım bir yerde parfüm sürmek için uğraştığımı bilmiyordum ama yine de yapmak istiyordum.


Oturduğumdan beri hiç aynaya bakmamıştım. Karşımdaki aynaya baktığımda hiç beklemediğim bir şey oldu.


Aynadaki yansıma bana ait değil. Bana çok benziyor, evet ama ben değilim bu. Delirdiğimi düşünüp ellerimle yüzüme dokundum. Aynadaki yansıma da tıpkı benim gibi yüzüne dokunuyor. Telaşlanıp iyice yaklaştım aynaya. Hayır, bu kesinlikle ben değilim!


Peki, kim bu aynadaki yüzün sahibi?


İyice incelemeye başladım. Ağlamaktan yorgun düştüğü her halinden belliydi. Kızarmış gözleri ve şişmiş burnuna rağmen yine de güzeldi. Büyük kahverengi gözleri, upuzun kirpikleri vardı. Hafif çıkık elmacık kemikleri ve dolgun dudakları ona mankenimsi bir hava katıyordu. Burnundaki küçük kemer harici yüzünde kusur sayılabilecek bir yan yoktu.


Bundan sonra bu yüz benim mi olacaktı yani? Hepsi bir rüya mı ya da?..


Şimdiye kadar gördüğüm hiçbir rüyaya benzemeyen bir şey yaşıyorum şuan. Rüya olsa kokuları alabilir miydim?


𓆝 𓆟 𓆞


Gözlerimi bir kez daha açtım. Bu sefer kendi odamda, kendi yatağımdayım.


"Rüyaymış."


Bu kadar gerçekçi bir rüya hiç görmemiştim. Rüya olduğunu öğrenmek içimi rahatlattı. O kadar zenginliğe rağmen o acı ile yaşamak istemem doğrusu.


Telefonu açıp ekranından saate baktım. "3.54" yazısını görünce gözlerimi yine kapattım.


𓆝 𓆟 𓆞


Gözlerimi yeniden açtığımda yine aynı odadaydım. Sürdüğüm kokuyu yeniden hissettim. "Değişik bir rüya." diye içimden geçirdim. Tam yeniden kalkıp etrafı gezecektim ki vücudumu kontrol edemediğimi fark ettim. Sanki bu sefer başkası kontrol ediyordu beni. Birinin elindeki kukla gibiydim.


Yataktan kalktım yine, bu sefer daha hızlı... Başım yine ağrıyordu, kalbim yine acıyordu... Daha kararlı hareket ediyordum ama bu sefer.


Doğruca odanın dışına çıktım. Merdivenlerden koşarcasına iniyordum. Etrafımdaki tablolara bakmaya çalışıyordum ama gördüğüm noktayı bile kontrol edemiyordum. En sonunda kocaman bir kapıdan dışarıya çıktım.


Çakıl zeminde koşarak ilerliyordum. Ayağımda ayakkabı olmadığı için taşlar canımı yakıyordu. Üzerimdeki elbise de ayaklarıma dolanıp duruyordu. Yine de tüm gücümle koşuyordum. Aniden kalkıp bu kadar koşmak beni yormuştu. Nefes nefese kalmıştım ama durmuyordum, daha doğrusu duramıyordum. Beni kontrol eden şey acımasızca davranıyordu, durup soluklanmama izin vermiyordu.


Acaba gördüğüm yüzün asıl sahibi mi kontrol ediyordu şu anda bu bedeni? Ben sadece olanlara seyirci bir ruh muydum?


Daha fazla bu garip hisleri yaşamak istemiyorum. Yeniden uyanmaya çalışıyorum ama yapamıyorum.


Mecbur olanları izlemeye ve hissetmeye devam ediyorum.


Koşarak bir sahile geldim sonunda. Kimsenin olmadığı... Uçan kuşlara bile yer yok burada. Sadece ben varım.


En sonunda oturup dinlenmeye karar verdi bedenimi hareket ettiren şey. Kendimi yere bırakıp bir süre oturdum. Bembeyaz yuvarlak taşlardan oluşan küçük bir koydaydım. Etrafta yeni yeni büyümeye başlamış ağaçlar vardı. Yaz tatili için gelsem bayılacağım güzellikte bir koydu. Şimdi ise içinden çıkıp kurtulamadığım bir durumda, koyun güzelliğini düşünecek halde değildim.


Oturup soluklandıktan sonra kollarımdan sarkan tüllerin uçlarını elimde toplamaya başladım. Parmaklarım tüllerle oynuyordu. Yanağımdan boynuma doğru akan gözyaşlarını hissediyordum. Bir süre sonra hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Bedenin sahibine neden ağladığını sormak, ona moral vermek istiyordum. Elimi, kolumu bile oynatamamak kendimi çok tuhaf hissettiriyordu, bir yandan da deli gibi ağlıyordum.


İyice ağladıktan sonra biraz sakinleşmiştim. Etrafa bakınmaya başladım. Sanki bir şeyler yapmaya çalışıyordum ama ne yapacağımı beni kontrol eden şey de bilmiyordu.


En sonunda eteğimi tamamen sıyırıp önümde bir torba gibi topladım. Yanımdaki devasa taşa dikmiştim gözlerimi. Taşı zor da olsa yerinden kaldırıp eteğimin içine yerleştirdim. Bacaklarım arasına iyice oturttum.


Taşın etrafından sarkan eteğin tüllerini tek tek toplayıp elbisemin arkasında düğüm yapıyordum. Sırayla elbisenin üç katına da düğüm attım ve taşı bacaklarımın arasında iyice sabitledim.


Bacaklarımda duran taşı altından kavrayıp karnıma kadar çıkardım. Tıpkı hamile bir kadın gibi göbeğimdeki taşı altından tutup kavrayarak yerimden kalktım. Ben ne yapmaya çalışıyordum böyle?


Bacaklarım tamamen açıkta kalmıştı ve sanırım üzerimde elbisemden başka bir şey yoktu. Beni uzaktan izleyip de çıplak tenimi gören biri yoktur umarım diye düşünürken bu vücudun benim olmadığı aklıma geldi. Zaten bu da bir rüyaydı.


Denizden esen rüzgarla irkildiğimi hissettim. Fazla gerçekçi bir rüya...


Taşıma iyice sarılıp denize doğru yürümeye başladım. Ben intihar mı ediyordum yoksa?


Ayaklarıma değen soğuk suyu hissettiğimde kontrolü elime alıp bu bedeni ölümden kurtarmak istedim.


Hareket etmek için girdiğim çabalar sonuçsuz kalıyordu. Belime kadar suya girmiştim. Karnımın üzerindeki ellerimi gevşettim, taş kendi kendine sabit durabiliyordu.


Buradan geri dönüş olmayacağını anladığımda gözlerimi kapatmak istedim. Gözlerimin kontrolü bile bende değildi. Ölümün her anını hissedecektim.


Yavaş yavaş yürüyerek boğazıma kadar suya girmiştim. Birkaç adım içinde tamamen sulara gömülecektim. Karnıma bağladığım taş yüzünden de dibe çekilecek ve can verecektim.


Ben bunları niye yapıyorum, şuan yaşadığım şeyler birinin hayatı mı yoksa sadece tuhaf bir rüyada mıyım?


Hiçbir cevap bulamıyordum ve yürümeye devam ediyordum. En sonunda derin bir nefes alıp adım attım ve başım tamamen suyun içinde kaldı.


Çırpınmak, elbiseyi üstümden çıkarıp yüzmek istiyorum. Şu kocaman taştan kurtulmak istiyorum. Ben yaşamak istiyorum ama şuan içinde olduğum beden istemiyor o yüzden hiç tepki vermeden ölmeyi bekliyor.


Ciğerlerimdeki nefes tükenip hepsini baloncuklar halinde verdiğimde burnumdan ve ağzımdan giren tuzlu suyu hissettim. Hızla soluk borumda ilerleyen su canımı yakıyordu. Ben ise hiç tepki veremiyordum. Vücudumu tamamen serbest bırakmıştım. Kollarımdaki tüller suyun içinde ahenkle dans ediyordu.  Yukarı doğru baktığımda denizin yüzeyindeki ışıltıları gördüm. Güneş ışığı dalgalara çarpıp kırılıyordu. Denizin derinliklerini aydınlatmaya çalışıyordu.


Artık nefes almaya çalışmıyordum. Kalbimin durmasını beklerken suyun içinden gökyüzüne bakıyordum.


𓆟 𓆞𓆝


Loading...
0%