Yeni Üyelik
19.
Bölüm

18.Bölüm "İhtimallerin Prangası"

@senabookss

“Olabilecek ihtimaller gerçeklerin perdesinden doğmazsa, insan korkuyla yaşar çünkü belirsizlik korkunun başlangıcıdır.”


Zamanın ağırlığı bedenimi eğerken şoka girmiş zihnim duyduklarını algılamakta güçlük çekiyordu. Aras’ın söyledikleri kafamın için bir çığ olup yuvarlanırken ürperti tüylerimi uyarmıştı. Biz... biz bunu yapmış olamazdık. Eğer bu doğruysa şu an burada, böyle rahatça konuşuyor olamazdık. Gözlerim Aras’a bakarken aslında onu görmüyordum, o geceyi izliyordum. İçimde büyüyen sisin beni yutmasını engellemek istercesine gözlerimi kapatıp açtım.


“Emin misin?” diye sorarken imkansızlığın varlığı sesimi besliyordu. Bu imkansızdı. Şaşkınlığım sadece yüzümle kalmayıp sesime yansıdığında Aras, gözlerime bakarak inanamadığım şeyin gerçekliğini yüzüme vurdu.


“Eminim Alisa, dibine kadar indim. Yöneticiyle ilgili bilgi yoktu ama oğlu hakkında vardı. Araştırmalarımın sonucu da buna çıkıyor. Ben Kral’ın kardeşini öldürdüm.” söylediğiyle kafamı hayır dercesine salladım.


“Sen değil ben öldürdüm. Eğer bu olay ortaya çıkacaksa böyle çıkacak. Duydun mu? Ben yaptım.” sesim deminki şaşkınlığa tezat bir şekilde net çıktığında şaşırma sırası ona geçmişti.


Kahverengi gözlerini kısarak bana baktığında kaşları da çatılmıştı. “Yapmadığın bir şeyi yapmış gibi gösteremezsin Alisa. Gerçekler saklanamaz, ortaya çıkacak. Cezasını ben çekeceğim.” aksini kabul etmeyecek şekilde konuşmasıyla sinirle ona baktım. Cidden şu an bunu mu tartışacaktık?


“Eğer senin öldürdüğünü öğrenirlerse sana neler yaparlar farkında mısın? Hiç düşünemeden, yargılamadan... öldürürler oğlum seni. Beni ise öldüremezler ceza verirler sadece.” dedim ama dediğime ben bile inanamıyordum. Kimi kandırıyordum ki ikimizi de kesin öldürürlerdi.


Bizi kesin öldürürlerdi... biz yaşıyorduk. Zihnim sanki denizin ortasında çarptığı kuz kütlesine şaşkınca bakakalmış gibi bana baktığında asıl soruyu sormadığımızı fark ettim. “Aras, biz nasıl yaşıyoruz hala?” soru işaretiyle dolu gözlerim onun düşünceli gözlerine takıldığında kalbim gerilim dolu bir ritim tutturmuştu. Bakışlarımız birbirine düğümlendiğinde sanki bir anahtar elimizdeydi ama kilidi bizde değilmiş gibi kayıp hissediyordum. Hisler her bir saniyede zayıflatırken dizlerimin titremesiyle yanımızdaki ağaca doğru yürüdüm ve bedenimi gövdesine yasladım. O sırada da Aras, ellerini pantolonunu cebine sıkıştırıp konuşmaya başladı.


“Galiba oyuna geldik Alisa. Yoksa olanlar normal mi? Kralın üvey kardeşini öldürdük. Onun oğlu intikam için seni kaçırdı ama öldürüp intikam almak yerine sana dosyanın yerini sordu ve şimdide... en sikik olanı senin yönettiğin şehre Kral tarafından yönetici olarak atanıyor.” dedi ve bir şey hatırlamış gibi dudağını bükerek başını eğip “Ha bir de baban da bu işin içinde ve onların tarafında. Bunu unutmayalım.” diye ekledi kinayeli bir biçimde. Son dediğiyle yüzümü buruşturarak yan taraftaki ağaçlara baktım. Onun sevgisinin eksikliğinden benimle kalan boşluğu şimdi yaptığı can yakıcı olaylar doldurmasının beni yıkmasını, gözlerimi sularla buğulamasını bekledim ama hayır bunların hiçbiri olmadı.


Sadece kırıldım ve unutmayın kırılan şey düzelmez. Benim ona olan hislerim asla düzelmeyecek. Babam, nedenini bilmediğim şeyleri yaparken beni, ona olan sevgimle vuruyordu ve her bir vuruşu beni öldürmüyor; kırıyordu.


Beni çok kırmıştı. Hangi baba kızını kırardı? Benim babam fazla kırdı beni... babalar böyle olmazdı. Başımı hızla olumsuzca salladım. O adam benim babam olamazdı çünkü babalar severdi, vurmazdı.


İçimdeki küçük kızın, kalbimin üstüne konmuş kelebeğimle konuşmasının onların özele olarak kalması gerektiğini düşünerek başımı önümdeki adama çevirdim. “Sanki kimse bir şey bilmiyormuş gibi davranıyor. Ne yapacağız?” diye sordum merakla. İkimizde fazlasıyla afallamıştık. Böyle bir şeyin karşımıza çıkıp bizi kilitleyeceğini düşünmemiştik.


Aras, yerdeki küçük taşı ayağıyla itip çekerken o anı düşündüm. O geceyi... yöneticinin ölmeden önce söylediği cümle... ‘Ağabeyime selam söyle Soylu’ demişti. Yani beni tanıyordu ve bizi öldürmek için neden adam yolladığını sorduğumuzda da sizden önce davranmak istedim demişti. Yani onu öldürmek için geldiğimi sanmıştı. Neden öyle düşünmüştü?


“Koray, onu öldürmek istediğimizi söylemişti, neden böyle düşündü?” diye sordum Aras’a. Bakışları yüzüme takıldığında alt dudağını düşünceli bir şekilde büktü. “Öyle düşünmesini istediler.” dedi. Düşündükçe iş çirkinleşmeye başlıyordu. Gerçi bunlar bizim ihtimallerimizdi, gerçeği sadece Kral ve Başkan biliyordu.


Aras, deminki düşünceli bakışını sinirli bir ifadeye çevirdiğinde gözlerindeki ifadeyle tenim ürperdi. “Elif, sırf bunların çıkarları yüzünden mi gitti şimdi?” sorusuyla durakladım. Gözlerim ondayken ruhum çoktan ondan uzaklaşmıştı. Giden sadece Elif miydi? Ne diyeceğimi bilemeyerek bakışlarımı kaçırıp yutkundum. Sözler, dilimin ucunda toza dönerken gerçekler bir olup bizden saklanmaya yüz tutmuş gibiydiler. Karşımdaki adam hem sinirli hem de üzgündü. Peki onun siniri ve üzgünlüğü geçecek miydi? Hayır, hiçbir zaman geçmeyecekti. Geçmiş gibi yapacak hayata devam edecekti, yarası en derininde, kaybı kalbinin yüzeyinde onunla beraber yaşayacaktı.


İhtimaller zincirinde Elif’in kurban olması ihtimalinin hançeriyle düşündüm. Ya Koray, bizi öldürecekti ya da biz onu. Koray'ın bizi öldürmesi demek benim aradan çıkmam demekti. Yani Krallığa karşı gelebilecek en büyük kişinin ortadan kalkması anlamına geliyordu. Bizim Koray’ı öldürmemiz demekte Kral’ın taht ortağının ortadan kalkması demekti. Yani böylece Kral tek varis olarak kalabilecekti ve kaldı da ama bu iş bu kadar basit olamazdı. Kafamı olumsuzca sallarken ihtimaller zihnimde kol geziyor bana beni düşündürüyordu.


“Hayır Aras, bu iş düşündüğümüz kadar kolay olamaz. Bence başka şeyler var bu işte. O oğlu, o zaman niye buraya yönetici olarak gelsin?” diye sordum. Aras, yorulmuş bir tavırla sıkkın bir nefes aldı. “Bilmiyorum Alisa, kafam çok karıştı. Bildiğim tek bir şey var, o da artık hiçbirimizin güvende olmadığı.” dedi.


Tehlikenin bahsi geçmesiyle kalbimin atışı hızlandı. Yaslandığım kovuktan doğrularak “Yağız’a bir şey yaparlar mı?” diye sordum korkuyla. Ithaca’da rahattım çünkü tek başımaydım ama burada sevdiğim insanlar vardı. Her şeyi onlar için yapmışken şimdi onların başına bir iş gelmesini istemiyordum. Yağız'a bir şeyler olabileceği düşüncesi bile canımdan can koparırken gerçeğini yaşamak nasıl da ızdırap verici olurdu? Buna dayanamazdım.


Aras, sorduğum sorunun beni nasıl korkuttuğunu anlamıştı ki sakince bana baktı. “Korkma, ikiniz birlikte olduğunu sürece kolay kolay yıkılmazsınız. Adamların derdi bizimle. Sadece onları kullanarak bizi köşeye sıkıştırmaya çalışırlar.” dedi. Dilinden dökülenlerin içimi rahatlatmasını ummuştum ama daha da karartmışlardı grileşmiş derinimi. “Alisa, onlardan önce davranırsak işi çözüp onların önüne geçebiliriz.” ciddileşmiş bir sesle, söyledikleriyle kaşlarımı çatarak ona baktım. “Nasıl olacak bu?” diye sorarken sesim gerçekten merak içeriyordu.


Umut dolu gözleri yüzümde gezinirken omuzlarını dikleştirip çenesini kasarak derin bir nefes aldı. “Hala bir şeyler yapmıyorlar çünkü dosya bizde. Sen Başkan’ın kızı ve Delphi’nin Soylususun. Hatta bunlardan öte çok ama çok iyi bir askersin. Yani seni kolayca harcayamazlar. Bu özelliklerini kullanarak bu oyunu kazanıp işi bitireceğiz. Tek yapmamız gereken onlara karşı güç toplamak.” uzun konuşması kulaklarımdan beynime ulaştığında dediklerini onaylamak istercesine başımı eğip işaret parmağımı göğsüme doğru kaldırarak kendimi gösterdim.


“Yani Kral’a isyan etmek için güç mü toplamalıyım?” diye sordum. Aras, hızla bana yaklaşarak tam önümde durdu ve omuzlarımı avuçlarına alarak gözlerimin içine baktı.


“Bu adamın Kral olmasına izin mi vereceğiz? Alisa, adamlar oyun oynar gibi hayatlarımızla oynuyorlar. Oturup oynamalarına izin mi verelim? Deneyelim. Deneyelim amına koyayım, başaramazsak zaten öleceğiz, başarırsak da işte o zaman oyun oynamak nasıl olurmuş herkese gösteririz.” dedi ve acılı bir şekilde yutkunarak devam etti “Hayatlarımızı çaldılar Alisa, oturup bekleyecek miyiz?” dedikleriyle sanki damarlarımda kan değil de alev gibi yakan öfkenin aktığını hissettim.


Hayatım ellerimden bana sorulmadan alınmıştı. Geçen zamanı geri getiremezdim ama geleceğimi kendim kurabilirdim. Bu düşünceler beynimde dönmeye başladı. Doğru söylüyordu. Başaramazsak da ölecektik, oturup bir şey yapmasak da ama savaşırsak belki demeye şansımız olacaktı. Bunu kaçıramazdım.


İçimdeki canavarın, kelebeğin arkasına saklandığı o saniyede içimden aldığım gücün topraklarıma yansıdığını bilerek onun gözlerine baktım. “Yapalım. Sonunda ölürsek de uğruna savaştığımız gelecek için öldük deriz.” dedim.


Savaşmayı seçmemle yüzünde uzun zamandır görmediğim bir gülümseme oluştu. Gurur gözlerinden irislerime akarken “İşte benim Soylum.” dedi minnetle. Kollarını benden çekip birkaç adım geri giderken “Karan’ı yönetici olarak atadıklarına göre işi çabuk bitirmeyecekler. Bir şeyler planlıyorlar. Kesin bir çıkarları vardır.” diye mırıldandı ve cebinden sigara paketini çıkartıp içinden bir dal çıkartarak dudaklarının arasına sıkıştırdı. Paketi geri koyarken de cebinden çakmağını çıkartıp sigarasını yaktı.


“Bir anda beni görevden alamazlar, halk ayaklanır. Koray’ı öldürdüğümüzü söyleyemezler, kimse Kral’ın gayri meşru kardeşi olduğunu bilmiyor. Ayrıca dosyayı almadan bize bir şey yapamazlar. Bunları iyi kullanmamız lazım Aras.” dedim ona bakarak.


Sigarasından derin bir nefes çekip dumanı burnundan verirken başını olumlu anlamda salladı. “Aynen öyle. Şimdilik yapmamız gereken tek şey yanımıza adam çekmek. Baban karşımızda, ona güvenemeyiz. O yüzden arkanı daha fazla sağlamlaştırmalıyız.” haklılığı bir çarşaf edasıyla beni sardığında düşünceli şekilde etrafa bakındım.


“Ben bir şekilde onları halletmeye çalışacağım. Şimdilik her şey yolundaymış gibi davranalım.” dedim.


Sigarasından bir fırt daha çektiğinde dumanı üflerken bana baktı. Bakışları tüm vücudumda dolaşırken konuyu değiştirmek istercesine “Naptın sevgilinle işi?” diye sordu gülümseyerek. Şu an bayağı havalı görünüyordu. Esmer teniyle uyumlu giydiği siyah dar tişörtü ve siyah gür saçlarıyla çok yakışıklıydı. Sigarasını içine çekerken içe çöken yanaklarında oluşan gamzeleri ona tatlılık değil aksine fazlasıyla seksilik katıyordu.


Sorusunun kanayan yarama tuz basmasıyla umutsuzca omuz silktim. “Beni asla affetmeyecek. Seviyor biliyorum ama onda çok büyük yara açtım Aras. Bu yara kolay kolay kapanmaz.” dedim.


Hayatımda bildiğim tek bir şey vardı o da ne Yağız ne de benim başkalarıyla yapabilecek bir alternatifimizin olmadığıydı fakat hayat da sanki bunu biliyormuş gibi bizi hatalar ve ayrılıklarla sınıyordu.


“Her yara kapanır Alisa. Kapanmasa bile o yara istediği yara bandını verirsen acımayı keser. Önemli olan yara bandı. Sen onda yara açtın, evet. Peki yara bandı olmana da mı izin vermez?”


Bilmiyorum dercesine omuz silkerken ne hissettiğimi çözmeye çalışıyordum. O kadar kendimden uzaklaşmıştım ki hislerim bile hissizleşmişti içimde. “Bilmem, bazen insan tekrar yara almamak için sahip olduğu yarayı kapatmak istemez.” dedim gözlerine uçuruma bakar gibi bakarak.


“Yarasını kapatmasını istemiyorsun ki tedavi etmek de. Sen sadece yanında olmak istiyorsun. Alisa. Aşk bu edebiyata ihtiyacı yok. Eğer seviyorsan bırakma. Yaşıyorken, yanındayken değerini bilip ona kendini affettir. Bırak yarası orada dursun, sen yaralarına değil ona bak. Belki bu ona daha iyi gelir. Bak... benim her günüm pişmanlıkla geçiyor, keşke daha fazla sarılsaydım, daha fazla güldürseydim Elif’i diye. Sen bunları yaşama.” dedikleri içimi acıtırken gözlerimin dolduğunu duyumsadım.


Sesimin titremesini engelleyemeden “Alıştın mı?” diye sordum. Gözlerinden özlem dolu bir sis geçti.


“Ben onsuzluğa alışamam Alisa. Sadece kabullendim o kadar. Zamanımın dolmasını bekliyorum yanına gitmek için, erken gidersem kızar çünkü.” dedi. Hüzünle dudaklarım büküldüğünde bildiğim sır taş olup kalbime oturdu. Onu yıkamazdım, onu yeni çıktığı cehennemde öldüremezdim. Sustum. Umarım ne Elif, ne de yavrusu basit bir çıkar uğruna ölmemişti diye düşündüm.


Ben onun idam sehpasını düşünürken Aras, sigarasını bitirip söndürürken “Benden bu kadar. Çalışmaya devam edeceğim. Sürekli iletişim halinde olalım. Beni merakta bırakma.” dedi.


Gideceğini bildirmesiyle tüm düşüncelerimden sıyrıldım ve şaşkınlık “Hemen gidiyor musun?” diye sordum. Bu kadar çabuk gideceğini düşünmemiştim.


“Elif’in kardeşinin yarın doğum günü, onunla ilgileneceğim.” gülümseyerek konuşmasıyla anlayışla başımı salladım.


Elif’in ailesiyle birebir ilgileniyordu. Zaten babaları Elif’in kardeşi doğduktan iki sene sonra ölmüştü. Geriye sadece Elif, annesi ve kardeşi kalmıştı. Aras’da onları kendi olmayan ailesinin yerine koymuştu.


Samimiyetin altına gizlediğim buruk gülümsememle “Selam söyle, çok özledim onları.” dedim. Aras, iki büyük adımla bana yaklaşıp beni kollarına aldığında onun gibi bende kollarımı ona sardım.


“Olur, söylerim. Dediklerimi sakın unutma. Çok dikkatli ol tamam mı cadı? Seni de kaybetmek istemiyorum.” dedi ve geri çekilip bana bakarak “Şu sevgilinle de aranı düzelt yoksa döverim onu.” dedi. Gözlerim dolu doluyken yaşlarımı tutmaya çalıştım. Kıkırdamamı engellemeden omzuna bir tane vurdum.


“Sevgilime vuramazsın.” dedim ve gözümden akan bir damla yaşla ekledim “Sende dikkat et. Sakın kendini benden alma.” kafasını tamam anlamında sallayarak başımın üzerine bir öpücük bırakıp benden uzaklaştı. Daha bir şey demeden arkasını dönüp giderken bana arkasından bakmak düşmüştü.


Aramıza giren mesafe artarken içimdeki boşluk hissi de genişlemeye başlamıştı. İki hafta sonrasında ilk defa rahatça düşünmeden konuşmuştum ve şimdi ise yine tek başıma kalmıştım. Onun dostluğu şu an sahip olduklarım arasında en değerli şeyler arasındaydı.


Onun gözden kaybolmasıyla derin bir nefes alıp gözlerimi makyajıma dikkat ederek sildim ve kendimi toparlayarak etrafa bakındım kimse yoktu. Her ne kadar içeri girmek istemesem de saraya doğru yürümeye başladım. Adımlarım saraya yaklaşmıştı ki bahçede gözüme biri ilişti. Karan. Hayatımı alt üst eden adamın gitmeden önce başıma bıraktığı bela diye düşündüm içimden.


Gözlerim üzerinde dolanırken onun da bahçede birini aradığını fark ettim. Gözleri etrafta merakla dolanıyordu. Gözlerinin beni görüp sinsice parlamasıyla aradığının ben olduğumu anladım. Beni görmesiyle ayakları bana doğru döndü ve yeni rotası benim bulunduğum yer olarak ayarlandı. Bana doğru geldiğini görünce yürümeyi keserek olduğum yerde durup yanıma gelmesini bekledim. Bir de ona doğru yürüyecek değildim.


Gözleriyle beni baştan aşağıya süzerek yaklaşırken içimden sakin olup pot kırmamak adına kendimi tembihlemeye başladım. Aramızda bir adımlık mesafe bırakıp durdu. İçimden işte şimdi başlıyoruz diye geçirirken dik bir şekilde durup ciddi bir tavırla ona bakmaya başladım...


Loading...
0%