Yeni Üyelik
21.
Bölüm

20.Bölüm "Kaçınılmaz Son"

@senabookss

“Aşkın getirdiği arzu kapınızı çaldığında sizin yapabileceğiniz tek şey boyun eğmek olur çünkü hiçbir ruh ona meydan okuyamaz.”


Sıkışmışlık hissini en içten hissederken şaşkınlık bir kol gibi boğazımı sarmıştı. İsteği beni kaçırtacak türden zorlayıcıydı. Girdiğim sıkışmışlık psikolojisinden çıkarak kendimi toparlamaya çalıştım. “Buna gerek var mı? Banyoda da değiştirebilirim üstümü, sen de burada rahatça değişirsin.” soru sorar gibi konuşmamla içimden kabul etsin diye dua etmeye başlamışken kalbim bir hız trenindeymiş gibi coşkuluydu. Bu coşkuya sebep olma sebebini anlamıştım ve ben şu an bunu yapamazdım. Niye geldiğimden beri böyle giyindiğimi merak ediyor ve şüpheleniyordu. Görürse de açıklama yapmam gerektiğinden bana kaçma şansı vermeyecekti ve ben buna hazır değildim. Kafam tam yerinde değildi, kelimelerim benden bağımsız dökülürken saklamam gerekenler çıkarsa şu an olduğumdan daha berbat bir duruma sokmuş olurdum kendimi. O yüzden susmak en iyisiydi. Gözlerinin içine bakarak ona sunduğum seçenekle bir anda kolunu belime sararak beni kendine çekti. Göğüslerimiz birbirine değerken gözlerimiz dudaklarımızdan önce öpüşmeye başlamıştı.


“Eskiden birbirimizden utanmazdık, bir şeyler saklamazdık.” nefesi yüzümü ısıtırken dudakları yanağıma sürtünerek devam etti içimde patlamalar yaratan fısıldayışına “İkimizin arasında her şey açıktı. Hatta fazla açıktı, değil mi?” kül gibi yakan sıcak dudakları tenimde kayarken yanağımla dudaklarım arasında kendilerine bir rota oluşturmuşlardı. Aklım kelimeleri ve dokunuşuyla benden uzaklaşmaya başlamıştı. Zaaflarımı, hassas noktalarımı çok iyi biliyordu ve bunları kullanarak beni istediği şekilde yönlendiriyordu. Evet, bunun farkındaydım ki asıl sorun da buydu çünkü istiyordum. Bunu, şu an istiyordum. Beni yönlendirsin, bana ikimizin de istediklerini yaşatsın istiyordum.


Şaşkınlığın ve arzunun doldurduğu gözlerimle kafamı geriye yatırarak dokunuşunda uzaklaşıp ona baktım. Gözlerinde tutku vardı ama yanında merak da vardı. Benimse gözlerindeki tutkuya verecek cevabım vardı ama merakına verecek cevabım yoktu. O yüzden daha da derinliğine kapılmadan ondan uzaklaşmayı seçtim. İçimi soğutacağını umarak bir nefes alıp belimdeki ellerini gevşeterek kafesinden çıktım. Eğer kafesinde durmaya devam etseydim bu kafeste büyük bir savaş yaşanacaktı.


Adım mesafesinde ondan uzaklaşmış olsamda aslında iki adımdan fazlası ikimizin arasındaki bağda yaşanmıştı. Ruhlarımızın uzaklaştığını benden çok o hissetmişti ki yüzünde bir gülümseme oldu ama bu gülümseme normal bir gülümseme değildi, sinirlenmişti. Siniri şu an hissettiklerimizden daha korkutucu değildi benim için. Şu an içimdeki savaşı görmediğinin farkındaydım ama keşke bilse diye düşündüm içimde onun için nasıl savaştığımı.


“Kaçmayı tercih ediyorsun, her zaman yaptığın gibi. Sonsuza kadar saklayacak mısın? Tamam, sakla.” dedi yüksek sesle ve benim ondan uzaklaştığımdan daha çok uzaklaşarak odanın içinde yürümeye başladı. Kendi içinde sakin kalmak için mücadele ettiğini görüyordum ama sessizdim. İkimizde şu an birbirimize yarar sağlamaz zarar verirdik. “Yaptıklarına rağmen, beni ortada bırakıp siktir olup gitmene rağmen sana adım atmaya çalışıyorum çünkü özlemin ağır basıyor açtığın yaraya.” dedi ve gözlerime bakarak beni odanın içinde küçültmeye devam etti.


“Sana geliyorum ama sen yine istemiyorsun. Her zaman tek başına hareket etmek ve en önde olmak istiyorsun. Sakladığın şeyler var Alisa ve nedense içimden bir ses sakladıklarını ben hariç çoğu kişinin bildiğini söylüyor.” bağırışı odada yankılanırken zihnim o kadar doluydu ki sesi çok uzaktan geliyordu.


Söylediklerine ne diyeceğimi düşünürken aslında hiçbir cevabın onu tatmin etmeyeceğini biliyordum. Bulamadığım cevaplar taş olup omuzlarıma yüklenirken gözlerimi gözlerine çevirdim ve kendimi zorlayarak “Yağız... anlatamayacağım şeyler var.” dedim. Bunu dedikten hemen sonra pişman olmuştum ama iş işten çoktan geçmişti. Söylememem gereken bir şeyi söylediğimi belli edercesine yüzümü buruşturup kısık gözlerimle ona baktığımda; gözlerindeki hayal kırıklığı kalbime hançer gibi girdi ve ben kendi kendimi bu hale getirdiğim için çoktan içimden sövmeye başladım.


“Ben gerçekten biriz sanmıştım ama biz hiç bir olamamışız, hep iki kişiymişiz.” dedi ve ekledi “Sana artık bu saniyeden sonra söyleyecek bir şeyim yok. Kelebek kendi isteğiyle koruyucusunu bıraktı. Artık özgür.” son sözlerinin ardından kapıya doğru ilerleyişi sanki ağır çekimde bir deprem anı yaşıyormuşum gibi yansıdı beynime. Sözlerinin kalbimi yakışını an be an hissederken başından beri yanan bedenim şimdi de kaybetme korkusuyla beraber alev aldı.


Hızla Yağız’a baktım, kapıya yaklaşmasına bir adım vardı. İçimde bulduğum cesaretin dürtmesiyle hızla arkasından ilerledim. Kapıyı açmak için kolunu kaldırmış, kapı kolunu aşağıya indirip kapıyı aralamıştı ki arkasından yetişerek hızla kapıyı kapatıp kolundan tutarak onu çevirip kapıya yasladım. Kapı sertçe kapanarak biraz ses çıkardı ama umursamadım. Yağız, yüzüme şaşkınca; bense iki senenin verdiği özlemle bir anda gömleğinin yakalarının tutarak onu kendime çekip dudaklarını dudaklarımla örttüm ve zaman durdu. Hayır, lafın gelişi değil; gerçekten her şey durdu, sadece biz vardık. Diğer her şey ardımızda kalmıştı tam şu anda. Bir elimi ensesine götürerek avcumun içine aldım ve yumuşak saçlarını okşamaya başladım. Diğer elimi de yakasında çekerek önce kapı koluna götürdüm ve kapıyı kilitledim, ardından da yanağına getirdim. Ben bunları yaparken aslancık üstündeki şaşkınlığı atmış, bir elini belime bir elini de boynuma götürerek öpücüğü derinleştirmişti.


İkimizde tüm iplerden kurtulmuş, birbirimize sığınmış gibiydik ama bu sığınış sakin ve yavaş değil aksine hızlı ve şehvetliydi.


“Biz ayrı olsak da biriz bunu sana öğretemedim mi?” dudakları çeneme kaymışken söylediğimle çeneme küçük ama can yakan bir ısırık bıraktı ve bir anda belimdeki eliyle beni döndürerek yerlerimizin değişmesini sağladı. Şu an onunla kapı arasındaydım ve aramızda hiç boşluk yoktu. Tüm kıvrımlarımı hissettiği gibi bende onun sert kaslarını sanki bana aitmiş gibi hissediyordum. Kollarımı tutarak başımın üzerinde birleştirip kapıya yaslamasıyla sertçe ona baktım ama bu umurunda olmadı. Kendini biraz daha bana yaslarken kokusunun nasıl bu baş döndürücü olabileceğini düşünüyordum.


“Uygulamalı olarak tekrar öğretmeye ne dersin?” derinden gelen iç kıpırdatıcı fısıldayışıyla boynuma iç çekmeme sebep olacak bir öpücük bıraktı. Teninin sıcaklığı tenimi yakarken aklımdan geçen tek şey yanmanın nasıl bu kadar zevk verici olabildiğiydi. Yanmak kötü bir şey değil miydi?


“Zevkle.” inlemeyle mırıldanma arasında çıkan sesime karşılık dudakları onun için aralanmış dudaklarımı buldu. Derinleşen öpüşmemizin süresi hesaplayabileceğimden uzun gelmesi umurumda değildi. Dilinden yayılan tat ağzımda bağımlısı olduğum tat gibi bir etki bıraktığından bundan hiç şikayetçi değildim. Ciğerlerim bir tutam nefes için beni sıktığında ikimizde aynı anda birbirimizden uzaklaştık fakat bu uzaklaşma sadece bir nefes alma süresi kadardı. Ayrı kaldığımız zamana isyan edercesine akan saniyelere meydan okuyarak dudaklarımız tekrar birleştiğinde ikimizde inlemiştik. Bu öpüşme masum değildi. Suçlayıcıydı. Dilinin, dudaklarının her bir darbesi kızgınlığın darbesiyken benim her bir dokunuşum özlemle harmanlanmıştı. O, gidişimin öfkesini çıkarırken ben özlemin acısını çıkarmaya çalışıyordum. Öpüşmekle savaşmanın arasında halimiz özlediğim anıların bir bir zihnimde canlanmasını sağladığında bedenim daha fazlası için kıvranmaya başladı. Yaşadığımız acıları, geçirdiğimi ayrı günleri unutmak istercesine aşk ve tutkuyla onda kaybolup teninde sönmek istiyordum.


İsteğimi anlamışçasına kollarımı bırakarak ellerini kalçalarıma indirdi. Kalçalarımda gezinen ellerinin desteğiyle beni yukarı kaldırdı ve ben hızla bacaklarımı beline doladım. Yağız, beni kucağında sinesine aldığında kapıdan uzaklaşarak yatağa doğru ilerlemeye başladı. O, yürüyüp aynı zamanda da dudaklarıyla beni kendimden geçirirken bende hızla gömleğinin düğmelerini çözmeye çalıştım. En sonunda çözmekle zaman kaybedemeyeceğimi anlayarak iki tarafından tuttuğum gömleği hazzın getirdiği kuvvetle iki yana çektim ve gömlek yırtıldı. Düğmeler yağmur damlaları gibi parkeye çarparken ben sadece bana sunulan bedene odaklandım.


Aslancık bir an bu hareketime karşı yüzünü gerçi çekip bana çapkın bir edayla gülümsediğinde tek kaşımı kaldırarak çekici bir şekilde sırıttım. Bu kadar yoğunken sakin olacağımı düşünmüyordu herhalde? Yavaşça beni kucağından indirdiğinde kalçam yatağa oturmuş belim hafifçe yatağa doğru eğilmişti. Yağız ise ayakta, yırttığım gömleğiyle bana gözlerindeki bakmaya doyamadığım ışıkla bakıyordu. O ışığın bu gece beni aydınlatmasını istiyordum...


Hızla yırtık olan gömleği üstünden çıkararak bana doğru eğildi ve tekrar dudakları dudaklarımı buldu. Üstüme doğru uzanmasıyla artık tam anlamıyla yatakta uzanıyordum. Dudaklarının işkencesiyle altında kıvranan bedenim ona haz verirken elleri beni daha da yükseltiyordu. Bir eli, elbisemin üstünden göğsümü sıkarken diğer eli elbisenin eteklerini yukarı doğru çekiştiriyordu. Elbiseyi karnımın alt kısmına kadar çektiğinde onun uğraşmayı bırakarak dizimin üstünden başlayıp yukarı doğru bacağımı okşamaya başladı. Etimde iz bırakacak kadar sert olan okşamasıyla daha fazlası için kendimi ona doğru bastırdım. Boynumda olan dudaklarının şeklinden gülümsediğini anladığımda hızla saçlarını çekiştirdim. Uyluk kemiğimden daha da yukarı çıkıp kasık çizgimde durduğunda titrek bir nefes aldım. Uzun zamandır bunun hayalini kurarken şimdi bunu yaşamak heyecanımı daha da arttırıyordu. Başını boynumdan kaldırarak bana baktığında ilk ilgimi çeken ıslanmış dudakları ve okyanuslarında yanan alevlerdi. Şehvet kenarda oturmuş bizi izlerken arzu içimizde oturmuş bize yön veriyordu. Kavgalar, ayrılık, öfke hiçbiri umurumuzda değildi. Şu an sadece bu an vardı ikimiz içinde.


Okyanusları ve benim topraklarımın buluştuğu o saniyede eli yavaşça onun için ılık bir suyla ıslanan ve açlıkla kasılan bacak aramda durduğunda gözlerindeki alev körüklendi. Üst dudağı arsızca yukarı kıvrılırken parmakları tangamı kenara kaydırmış ve kadınlığımı okşamaya başlamıştı. “Hemen mi?” kısa sürede bu kadar fazla ıslanmamı beklemediği belliydi. Bu adam uzun zamandır sevişmediğimin farkında mıydı peki?


“Etkin hoşuna gitmedi mi? Uzun zamandır bu anı bekliyorum.” kelimelerin kısık sesim yüzünden ona ulaşıp ulaşmadığını anlamadım çünkü aklım sadece elindeydi. Her bir temasıyla kasılarak daha fazlası için kıvranıyordum.


“Biz her yaklaştığımızda hep böyle değil misin ki?” dedi ve kulağımın arkasına önce dilini sürerken dudakları peşinden izini silerek boynuma kadar bir rota oluşturdu. Parmağı sıcaklığımda aşağı yukarı doğru hareket ederken çeneme hizama gelerek boynumda iz bırakacak sert öpücüklerini kulağıma kadar devam ettirdi. “Ne kadar uzun zamandır bekliyorsun?” diye sordu bir parmağını içime tahmin etmeyeceğim anda sokarken. Sert sesiyle sorduğu sorunun derinliği tam şu anda umurumda olmadı. Ne düşündüğüyle değil ne yaptığıyla ilgileniyordum şu an.


“En son ne zaman yan odada seviştiysek o zaman.” dedim ve sert bir ifadeyle ona bakarken bana bakması için saçlarından tutarak yüzünü tenimden uzaklaştırdım. Gözlerimiz iki düşman gibi birbirine bakarken orta parmağının yanına işaret parmağını ekledi ve inleyerek saçını daha çok çektim. “Öğreneceğini öğrendiysen konuşmayı kesip işine bak. Yoksa hiç iyi şeyler olmayacak Yağız Ertuğ!” konu ciddi bir konu olduğu için sesimde bir o kadar ciddiydi, tabii bu ciddiyet birkaç saniye sürdü çünkü bir parmağını daha içime soktuğunda inleyerek başımı sertçe yatağa bastırdım. Parmaklarının hareketi beni dağlarken fazla sıcaktım, çok fazla. “Sıcak. Fazla sıcak. Üstümü çıkar.” beynimden bağımsız verdiğim emirle parmaklarının hızını arttırdı ve beni doyum noktamın kıyısında, uçurumun sınırlarında bırakarak içimden çıktı.


Ellerim omuzlarından göğsüne doğru kışkırtıcı şekilde dolaşırken yavaşça doğruldu ve beni de kaldırdı. Elleri boynumdan başlayarak önce göğüslerime ardından da belime indi sonra da hiç oyalanmadan sırtıma geçerek elbisenin fermuarını buldu.


Bir eli fermuarı tutarak aşağıya çekmeye başladığında beynim kısa süreliğine kendine gelmişti ki ne zaman öpüştüğümüzü anlamadığım dudaklarımızı yaptığı hareketle ayırıp yüzüne tereddütle baktım. O ise güven verici bir bakışla gülümseyerek bana baktı. “Korkma.” diyerek fermuarı sonuna kadar indirdi. İki eliyle elbiseyi tutarak üstümden çıkarmaya başladı. Üst tarafı tamamen çıkardığında, hafifçe yataktan kendimi kaldırıp ona kolaylık sağladım. Elbiseyi bedenimden ayırdı. Artık saklayacak bir şeyim kalmamıştı, karşısında sadece alttan giydiğim iç çamaşırıyla kalmıştım.


Gözlerim tedirginlikle yüzündeyken onun gözleri bedenimdeydi. Her bir santimimde okyanus gözleri gezinirken gördükleriyle kaşları çatıldı ve hırçınlaşan okyanusları kalbimi hızlandırdı. Beni kolumdan tutarak ayağa kaldırdı ve arkamı döndürdü. Sırtıma bakarak küfretmeye başladığında kulaklarım uğuldamayla sızladı.


Aslında yaralarımın çoğu iyileşmeye başlamıştı. Bazı derin yaraların izleri kendini belli ediyordu. Ön tarafta da ufak yaralar kalmıştı, bir haftaya düzelebilirlerdi. Umudum o yöndeydi...


Yağız, hızla beni kendine döndürerek yüzümü ellerinin arasına aldı. “Kim? Bunu sana hangi piç yaptı?” öfke kusan sorusuna cevap bulmama izin vermeden gözleri bir kez daha yaralarıma kaydı ve sinirle kapattığı gözleriyle devam etti. “Sikeyim daha önce bakmalıydım! İsim. Hadi bana bir isim ver güzelim.” sinirli sesi bedenimi korkutsa da öfkesinin yörüngesindekinin ben olmadığımı biliyordum. Gözlerinde öfke ve merhamet vardı. Hep böyleydi, elimi kessem sanki kendi eli kesilmiş gibi canı yanardı. Beni yine aynı şekilde aynı tutkuyla seviyordu. İki sene önceki gibi, ilk günkü gibi... öfkesinin aramıza girmesine izin vermeyerek gülümsedim.


“Şimdi değil. Söz sabah konuşacağız ama şimdi sadece bana, bize odaklan.” dedim ve ellerimi karın kaslarından başlayarak göğsüne oradan da omuzlarına çıkarttım. Gözleri tereddütle bana bakarken ben ona istekle bakıyordum çünkü onu istiyordum. “Seni çok özledim Yağız Ertuğ.” diye mırıldandım ve kalbinin üstüne sıcak bir öpücük bıraktım. Yağız, bu hareketimle derin bir nefes alarak göğsünü hiddetlendirdiğinde gülümseyerek geri adım atıp onu da bana doğru çektim. Bedenim yavaşça yatağın üstüne devrildiğinde o da bacaklarımın arasındaki yerini almıştı. Ellerinden önce beni gözleriyle severken her şeyin bu anda toplandığını hissettim. Tüm an, tüm duygular her şey şimdiki zamanda bizimle yoğuşuyordu. Okyanuslarında tutku, merhamet, sevgi ve özlem varken bana dünya üzerindeki en değerli şeymişim gibi bakışı vazgeçmeyeceğim tek şeydi ve bu anın mührüydü. Eli önce yanağımı buldu, yanağımı avcuna yaslarken gözlerimi huzurla kapattım. Boynuma sıcak bir öpücük kondurup kulağıma doğru fısıldadı “Seni çok özledim Alisa Havas, tahmin edemeyeceğin kadar çok...” dedi ve geri çekildi. Gözlerimi açarak gözlerine baktım, gözlerimiz birbirine düğümlüyken yanağımı ve çenemi parmaklarıyla sevdi. Ardından eli yavaşça boynuma kaydı. Her bir temasıyla nefes alışım şiddetleniyor göğsüme yukarı doğru kalkıyordu. Elinin boynuma kaymasıyla önce dudaklarıma uzun bir öpücük verdi sonra dudaklarını tenimden ayırmadan çeneme doğru indirdi. Her bir öpüşüyle bu anlarımızı ne kadar özlediğimi düşünüyordum, ellerim ezbere bildiğim vücudunda gezinirken sanki onu tekrar keşfediyormuş gibiydim.


Boynumdaki eli göğsüme kaydığında beni fazlasıyla kışkırtan nokta oluşunu bildiğinden parmakları göğsümün ucunu ezmeye başladı. Duyduğum hazla bacaklarımı birbirine yaslama isteğiyle dolduğumda tek yapabildiğim inlemek oldu. Dudaklarımdan kaçan sesle eş anda tırnaklarımı sırtına geçirdim, o da bunun karşılığında eliyle sıkıştırdığı göğsüme ek olarak boynuma indirdiği dudaklarıyla beklemediğim anda dişleriyle tenime imzasını attı. Isırığının dudaklarımdan haz dolu bir nida çıkmasına sebep olması hoşuna gitmişti ki boynumda gülerek ısırdığı yeri öptü. Dilinin ve dudaklarının hissettirdiği acı ve zevk içimdeki yangını körüklüyordu. Isırığının mesajını almış olduğumu belli edercesine hızla onu yan tarafa itip üstüne çıktım. Demek hem acıtırım hem severim diyorsun ha aslancık?


Yaptığım hareketle sesli şekilde güldü ve uzun süre sonra ilk defa bana sevdiğim adam gibi baktı. Bu bakışın içimdeki kelebeğin kanatlanmasına sebep olmasıyla gülümsedim. “Her şey karşılıklıydı ilişkimizde değil mi?” diye sordum. Sorumla yüzünde arsız bir gülümseme oldu. Elleri bacaklarım ve kalçalarımda dolaşırken “Emrinizdeyim.” diye fısıldadı.


Söylemiyle gülümseyerek bana yaptığı hareketlerin aynısını ve daha fazlasını ona yapmaya başladım. Dudaklarım, çenesinden başlayarak boynuna doğru ıslak öpücüklerle akarken ellerim omuzlarından itibaren boynuna doğru bir yol tutturmuştu. Kucağında oturduğum saniyede biraz daha geriye kayarak kendimi sertliğine bastırarak sürtündüm. Bunu yaparken de dudaklarım göğsünden aşağıya doğru teninin tadını alarak ilerliyordu. Kendimi ona tekrar bastırdığımda inleyerek iki eliyle kalçalarımı sıkması doğru yolda olduğumu bana söyledi. Sertliğine biraz daha süründüğümde başımı hafifçe ona doğru kaldırıp alttan bir bakış attım.


“Hemen mi? Beni o kadar çok mu özledin?” gözlerimiz birbiriniz yakarken üstünden doğruldum ve biraz daha geri giderek tam sertliğinin üstüne oturdum. Ona bakarak kemerini çözmeye başladığımda boğazından erkeksi bir hırıltı döküldü.


“İki sene boyunca şu anın hayaliyle uyudum. Yanımda olduğun, kollarımda nefes aldığın... her şeyini özledim. Varlığının, yokluğunu unutturacağı günlerin hayalini kurmuş adamla dalga geçmemelisin küçük hanım.” dedi ve geçen sürede yaptığım küçük işkencelerden dolayı acı çekmeye başlamıştı ki eski konumuna gelerek beni yatağa yatırdı. Sırtım sertçe yatakla buluştuğunda açlıkla ona baktım. Hızla doğrulup üstündeki her şeyden kurtuldu.


Hızla bacaklarımı aralayarak üstüme uzandı ve dudaklarını dudaklarımı kızartacak kadar sert şekilde öpmeye başladı. İkimizde yanan bedenlerimizin getirdiği ısıyla ıslanmışken terlerimiz bile birbirine karışmaya başlamıştı. Dili dilime sarıldığı anda, ellerim göğsünde dolaşırken uzaktan çamaşırımın yırtılma sesi geldi fakat üstünde duramayacağım bir zaman aralığında içimde hissettiğim dolulukla çığlığım onun ağzıyla benim ağzımın arasında yankılandı ve çamaşır benim için bir hiç haline geldi. Açlığımı bastıran varlığının sızısı yerini zevke bıraktığında; her bir hareketi inlememle karışıyor nefeslerimiz odada yankılanıyordu.


Tek vücut, tek beden, bir kişiydik.


Her çıkıp girişinde ona doğru kalkan bedenim daha fazlası için yanarken o, her şeyimi bildiği gibi şu an neye ihtiyacım olduğunu da nasıl rahatlayacağımı da hepsini biliyordu. Benim onu yönlendirmeme gerek kalmadan hızını arttırıp en derinime çarpmaya başladığında hazzın içinde tutamadığım zevki dudaklarımdan daha hırslı ve daha yüksek çıkmaya başlamıştı.


“İyi misin? Yavaşlayabilirim?” Yağız’ın düşünceli sesiyle başımı hayır dercesine salladım. Yaralarımdan dolayı bu teklifi sunmuştu fakat bilmediği bir şey vardı o da yaşattığı zevkin yaralarımın acısının üstünde olduğuydu.


“Asla. Daha sert olmanı istiyorum... eskisi gibi. En sert şekilde yap...”


Kesik kesik dudaklarımdan dökülen kelimeler kulaklarımda uğuldarken terden çarşafın üstünden kayan bedenimi sabit tutmak için ayaklarımdan destek alırken kendimi çok güçsüz hissediyordum. Sadece tek bir his vardı o da zevkti.


Yağız, isteğimi duyduğu andan itibaren hızını arttırdığında o saniyeden sonra hem savaştık hem seviştik. İkimizde yetmeyeceğini bilsek de birbirimize duyduğumuz özlemi gidermeye çalışarak özlediğimiz anları tekrar ve tekrar yaşamaya başladık...


Sabah sırtımda hissettiğim parmaklar gözlerimi hafifçe araladığımda gün ışığı gözlerime çarptı. Temiz hava açık pencereden içeri süzülürken yaz kendini belli edercesine benimle yatıyor gibiydi. Saatin kaç olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu ama güneşin ışıkları günün başladığını belli ediyordu. Yatakta yüz üstü bir biçimde yatarken üzerimde sadece kalçalarımı kapatan bir örtü vardı. Sırtımda dolanan parmaklarla Yağız’ın sırtıma krem sürdüğünü anladım. Doğrulmak için hareketlenmiştim ki eliyle beni yatağa doğru bastırarak kalkmamı engelledi.


“Kımıldama az kaldı.” sert sesiyle kaşlarımı çattım.


“Sana da günaydın!” kinayeli sesim sert bir tavırla dudaklarımdan döküldüğünde hareketinin üstünde durmadım ve kollarımı yattığım yastığa sararak başımı yastığa gömdüm. Kalkamıyorsam biraz daha uyuyabilirdim. Uzun zamandır böyle derin uyumamıştım ve tadı damağımda kalmış gibi hissediyordum.


“Sana da günaydın. Ben şimdi kremini sürüp elimi yıkamaya gidiyorum, sende o sıra bana iki sene boyunca ne haltlar yediğini nasıl anlatacağını düşün.” dedi ve başımın üstüne öpücük bırakarak yataktan kalkıp banyoya ilerledi.


Bense deminki uyku planımın üstüne çarpan şimşekten ziyade benden beklediği konuşmayı nasıl yapacağımı düşünmeye başladım...


Loading...
0%