Yeni Üyelik
34.
Bölüm

33.Bölüm "Mermiden Hızlı Bir Yumruktan Daha Acı"

@senabookss

“Kimliklerimiz bizim kişiliğimizdi. Bazılarımızın kimliği bile yoktu, bazılarımızınsa kimliksizlerden daha acı varlıkları vardı...”


Ciğerlerime onları besleyecek havayı çekerken gözlerim gözlerimdeydi. Karşımdaki kendim bana gülümserken benim yüzüm ifadesizdi. Topraklarım arsızca sırıtan yüzümden süzülerek bedenimde gezindiğinde kalbim gördükleriyle heyecanlandı. Karanlığı içime hapsetmiş, dışımı da karaya boyayarak ciddiyeti üstüme yapıştırmış gibiydim. Tabi ciddiyeti sadece benim dışımı görenler anlardı, içim ise dışımdan daha da karanlıktaydı.


Ben Alisa Havas, cennetten tomurcuğunu almış, cehennem ateşinde can bulmuş bir melektim. Ben ölüm meleğiydim.


Gözlerim yansımalarını gördüklerinde üst dudağım ahenkle kıvrıldı. Şu an baktığım gözler, amacına ulaşmak için her şeyi yapabilecek kişiye aitti.


Baktığım gözler Soylu Alisa Havas’a değil, Ajan Alisa Havas’a aitti ve bu gözler uzun süredir biriktirdiklerini boşaltacak olmanın sevinciyle alevlerle dans ediyordu.


Gördüklerimin verdiği tatminlik duygusu eşliğinde yan tarafa dönerek yatağa doğru ilerledim ve üzerine attığım siyah deri ceketin askı kısmını parmağıma takarak omzuma asıp odamdan çıktım. Merdivenleri inerken aşağıdan gelen seslerle kaşlarımı çattım. Salonun kapısına yaslanarak odadakileri sessizlikle izlemeye başladım. Seda, arkası bana dönük bir şekilde odadakilere bağırıyordu. Daha doğrusu hedefi Aras’tı.


“Ne demek sadece ikisi gidecek? Biz bir ekip değil miyiz? Ne zamandır ayrı ayrı iş yapar olduk?” sesi odada yankılanırken ellerini beline yaslamıştı. Üzerinde operasyona hazırlandığını belli eden siyah tulumu vardı.


“Ben istediğimden beri Seda. Ben öyle istiyorum ve öyle olacak.” ciddi sesim yaslandığım yerden onlara ulaşırken bakışları bana döndü. Çatılan kaşlarının altındaki gözlerindeki öfkeli bakışları benim de kaşlarımı daha da çatmıştı. Anlamıyordu ya da anlamak istemiyordu bilmiyordum ama onları bunun içine sürükleyemezdim. Kendi sorunum için onları operasyona götürüp, muhtemel sonuçlardan birini yaşamalarına sebep olamazdım.


Bakışlarımız kılıçlarını kuşanmışken Seda, belindeki ellerini iki yanına bıraktı. Omuzlarını dikleştirirken derin bir nefes aldı. “Alisa, özel ilişkiler ayrı, iş ayrı demedik mi en başta? Niye işleri karıştırıyorsun? Ithaca’nın Yer Altına ineceksin, oradan bir parça çalacaksın ve bunu sadece iki kişi yapacaksınız?” dedi sorgularcasına ve bir bana bir de Aras’a bakarak yüksek sesiyle ekledi:


“Lan siz Avengers’tan mısınız? Kendinize gelin!” Seda’nın benzetmesiyle odadaki gerilimi şok uğratan bir kahkaha yayıldı Aras tarafından.


“Valla olma şansım varsa ben Thor olabilir miyim?” diye sordu gülerek ve bakışlarını bana çevirdi. “Alisa, bak sende full siyah giymişsin, sen de Kara Dul ol.” dedi. Söylediğiyle Seda ve ben ona sinirle baktığımızda Aras, bakışlarımız karşısında hafifçe öksürerek yerinde kıpırdandı.


“Seda, haklı.” bakışlarını Seda’ya çevirdi. “Yalnız iki kişi diye küçümsemen hoş değil. Bizim beraber yaptıklarımızı duysan aklın çıkar yerinden.” dedi. Onun son cümlesiyle Yağız, elindeki silahın şarjörünü sesli bir şekilde çıkardı. Aras’ın Seda’ya hak vermesiyle bu sefer Seda, ona gülümseyerek baktı; bense sinirle ona bakmaya devam ettim.


Ne demek haklı? Tamam, mantık çerçevesinde haklı olabilirdi ama bunu bilmesine gerek yoktu.


“Ithaca’dan sana güvenilir adam ayarlamanı söylemiştim, ayarlamadın mı?” diye sordum imalı bir sesle. Şu an odadaki dört kişi Aras’a dönmüş onun vereceği cevabı bekliyorduk.


Aras, onun üzerine odaklanan bakışlarla yutkunarak bana baktı. “Galiba şu an güvenebileceğimiz kişiler sadece bu odadakiler. Kimse Yer Altına bulaşmaya cesaret edemedi, tabii bir de Başkan’ın emri olmaması da bir neden o yüzden ya ikimiziz ya da beşimiz.” dedi. Korkakların mide bulandıran sinek vızıltısından başka bir şey olmadıklarının gerçeği bir kez daha yüzüme vurulurken sinirle burnumda nefes verip odadakilere baktım. Akın’la göz göze geldiğimizde gözlerindeki yoğunlukla onda duraklamak zorunda kaldım.


Ciddiyetle bana bakıyordu. “Alisa, derdinin ne olduğunun farkındayım ve evet, ailemi düşündüğüm için bende bu işte olmak istemiyorum ama bu konu ayrı o konu ayrı. Bu bizim işimiz. Biz bir ekibiz ve hepsinden önce aileyiz, o yüzden operasyonlarda beraber olmalıyız. İsyan boyutuna gelmediğimiz sürece her zaman yanındayım, o yüzden şimdi beraber gidiyoruz.” net sesi gözlerindeki güven hissiyle dengelenirken içimde ılık bir meltem esti. Ağabeyim gibi gördüğüm adamın gerçek hisleri bir kardeşlik hissiyle omuzlarımı sarmıştı. Konuşmasının bitmesiyle yüzümde hiçbir ifade belirtmeden kafamı Seda’ya çevirdim, gururla Akın’a bakıyordu. Onun bakışını görmemle içimde oluşan buruk his yüzünden kafamı kalbimin düşmanına çevirdim.


Yani yeni arkadaşıma desek daha doğru olurdu...


Ciddi bir şekilde elindeki şarjöre mermi yerleştiriyordu. Bir şey demesine gerek yoktu yani ben istesem de istemesem de benimle gelecekti. Gözlerimi üstünde dolaştırdığımda onun da benim gibi simsiyah giyindiğini gördüm. Yan yana gelsek bir çift gibi görünürdük her ne kadar öyle olmasak da...


Bıkkın bir şekilde nefes alıp gözlerimi ondan çektim. Başka bir seçeneğimin olmadığı gözle görülür bir şekilde odanın ortasında dururken gözlerimi hepsinin üzerinde gezdirdim.


“Tamam, beraber gidiyoruz ama siz üçünüz dışarda bekleyeceksiniz. Zorlandığımız zaman, çağırdığımızda geleceksiniz.” emrimle odadakiler itiraz edeceklerini belli edecek şekilde bana baktıklarında işaret parmağımı kaldırdım.


“İtiraz yok. Ya öyle ya da burada böyle.” dedim ve Aras’a bakarak kafamı hadi anlamında salladım. Yaslandığım yerden doğrularak çıkış kapısına doğru yürürken arkamda oluşan hareketlilikle hepsinin geldiğini anladım. Her ne kadar şu an bu durum içimde korku yaratsa da onların yanımda olduğunu bilmek içimde bir rahatlama yarattı. Kısa süreliğine yüzümde oluşan gülümsemeyi Aras’ın yanıma gelmesiyle yüzümden attım. Ona bakmadan otoparka doğru ilerlerken yüzümdeki ağırlıkla onun bakışlarının üzerimde olduğunu hissettim.


“Özlemişim seni böyle görmeyi. Ajan Alisa, olmak sana daha çok yakışıyor.” beğeni kokan sesi tenimi ürpertirken kafamı kaldırarak ona baktım. Bakışları gerçekten beğendiğini belli ediyordu. Bakışları altında huzursuzca at kuyruğu şeklinde sıkıca toplanmış saçlarımı sırtıma savurdum. Galiba bir tek ben ve o bu halimi sevmiyorduk, geri kalan herkes bu halimi; Soylu halimden daha çok seviyordu.


“Niye bu halim cani olduğu için mi?”


Başını olumsuzca salladı. Yüzünde arsız bir sırıtışla yanağımdan hızla makas aldı. “Bu halin özgür o yüzden de eğlenceli. Diğer halin tam bir gıcık bayan dosya delisi.” kurduğu saçma tamlamayla gülerek kaşlarımı çattım.


“Ne delisi?” ona olan bakışımla ufak tırsmıştı ki avel bir sırıtışla parmağını kendine doğru çevirerek kendini işaret etti.


“Ben delisi.” dedi ve adımlarını hızlandırarak arabanın yanına benden önce ulaştı. Ardından gülümseyerek başımı olumsuzca sallarken içten içe gergin beni rahatlatmak için saçmalamasının hoşnutluğu göğüs kafesimde güneş açtırdı.


Bakışlarımı ondan çekerek arabamın yanında durdum ve arkamı dönerek sevdiğim insanlara baktım. Onlara bakarken içimde oluşan duyguyla derin bir nefes aldım. Umarım diye düşündüm, umarım içimde oluşan bu korku yerini acıya bırakmadan bu işi halledip dönebilirdik.


“Yol beş saat sürecek, her şeyimiz hazır değil mi?” sorum dudaklarımdan döküldüğünde Yağız’ın duygu barındırmayan okyanusları topraklarıma çarptı.


“Her şey hazır, ihtiyacımız olabileceğini düşündüğüm her şeyi bagajlara koydum.” dedi ciddi bir şekilde. Duygusuz bakışlarına daha fazla bakmak istemediğimden kafamla onu onaylayarak Seda’ya baktım. Yağız’la aramızdaki olmayan şeylerden dolayı üzgün bir şekilde bana bakıyordu. Sorun yok dercesine ona gülümserken kalbim sorun diye çığlık atıyordu.


Her şey sorundu, en sorunsuz anlarda bile geçmiş sorundu şimdi nasıl sorun yok gibi davranabiliyordum? Sanırım kendimi iyi gibi davranmaya fazla kaptırmıştım.


“Başkan’a haber vermeyecek miyiz? Hepimizin şehirden çıkması sorun olmayacak mı?” Akın’ın meraklı sorusuyla içimdeki çığlığı susturdum. Arabamın kapısını açarken tek kaşımı kaldırarak dudaklarımdaki tebessümle ona baktım.


“O iş bende, şimdi halledeceğim. Ufak bir tatil planımız var. Bu yaz hepimiz için çok yorucu geçti.” dedim ve göz kırparak arabaya bindim. Benimle beraber Aras’ta arabaya bindi, kapısını kapatmasıyla arabayı hızla çalıştırdı ve iki araba konvoy şeklinde saraydan çıktık. Dikiz aynasından arkaya baktığımda diğerlerinin operasyonlara çıkarken kullandığımız minibüsle bizi takip ettiklerini gördüm. Onların arkamdan gelmesinin verdiği güvenle telefonumu arabaya bağlayarak Başkan’ı aradım. Çalma sesi arabaya dolarken yedinci saniyede dayanamadığım sesi arabanın içine yayıldı.


“Evet.” diyerek telefonu açarken sesindeki iğrenti direksiyonu sıkmama sebep oldu.


Ses tonunu takmamaya çalışarak çenemi dikleştirdim. “Uzatmayacağım. İki şey bildirmem gerekiyor sana. Birincisi ekibimle iki günlüğüne Ithaca’ya tatile gidiyorum, malum oradaki ekibim beni özlemiştir.” dedim kinayeli bir sesle ve ona fırsat vermeden devam ettim. “İkinci de o gün öğrendiklerim yüzünden sana söyleyememiştim şimdi söylüyorum, Emir’den boşalan Yönetici konumu artık Aras Aktay’ın. Atama işlemlerini yaparsın, belgeleri ben hazırladım. Sana gönderirim...” emir verircesine konuşmamın ardından bakışlarım yanımdaki şahsa kaydı. Kahverengi gözlerini kocaman açmış, dudaklarını hafifçe aralamıştı. Şaşkınlığı karşısında kıkırdamamak için kendimi zor tuttum. Ona bakmamla yüzündeki saçma ifadeyi hızla dağıttı ve kafasını olumsuz anlamda sallayarak dudaklarını oynattı. “Nah onaylar şimdi.”


Ben onun dediğine gülümserken Başkan, uzun bir düşüne senfonisinin ardından konuşmaya başladı. “Niye böyle bir şey yapayım?” dalga geçen sesini duyduğumda böyle söyleyeceğini tahmin etmenin verdiği özgüvenle bende sesimi ciddiyetten uzaklaştırdım.


“Ben istiyorum da ondan. Ha tabii bu sefer de dersin ki niye senin istediğini yapayım? Şundan dolayı yapacaksın babacığım; eğer hemen Aras’ı Yönetici olarak atamazsan, ben döndüğümde kendi sarayımdan önce Kral’ın sarayına uğrarım ve onunla uzun bir konuşma yaparım. Bu konuşmanın asıl malzemesi de senin bana Ithaca’da öldürttüğün adamların listesi olur. Yanlış hatırlamıyorsam çoğu Kral’ın tarafındaydı ve senin düşmanındı değil mi Başkan?” baştaki alaycı sesimi sonlara doğru ciddiyete bırakırken gözlerim zihnimdeki vahşet sahneleriyle kısıldı. Öldürdüğüm adamlar tehlikeli adamlardı...


Konuşmam bittikten üç saniye sonra Başkan’ın yenilgi kokan sesi arabayı şenlendirdi. “Peki kızım, sen nasıl istersen. Sonuçta Soylu sensin, şehrin için en iyisini sen bilirsin.” cümlesinin ardından telefonu kapattığında gülümseyerek kafamı koltuğa yasladım. Şu an emindim ki sinirle telefonu duvara fırlatmıştı. Ben kendi kendime sevinirken Aras’ın konuşmasıyla başımı ona çevirdim. Deminki şaşkınlığını yüzünden atmış ve inanamayarak bana bakıyordu.


“Seni karşısına alan kişinin beynini sikeyim. Kızım resmen Altay Havas’ın havasının amına koydun.”


Hayranlık barındıran konuşmasıyla ona yandan bir bakış atıp hızımı arttırdım. “Bin işitir bir konuşurum ama o bir konuşmamla binini karşımdakine yediririm.” dedim ve omuz silkerek ekledim “Ödeşmiş olduk hem.”


&


Gecenin şahit olduğu arabalarla dolu otoparkta ciddiyetle karşımdaki üç katlı binaya boş bakışlarımla bakıyordum. Bakışlarımı yanımdaki Aras’a çevirdiğimde onun beline silahını yerleştirirken ayağındaki çamura söverken buldum.


“Burada olduğuna emin misin? Adam niye böyle önemli bir şeyi burada saklasın?” diye sordum sorgularcasına. Aras, sorumla gözlerini devirirken elindeki çamurlu ıslak mendili arabanın bagajına attı.


“Alt katı bar, orta kat sadece özel kişilerin çıktığı eğlence yeri ama üst kat... üst kat çıkılması yasak yer. O kata iki yerden çıkış var ve iki yer de adamlar var. Sence adam kimsenin parçayı burada saklayacağını düşünmeyeceğini düşündüğü için buraya saklamış olabilir mi?” bıkın konuşmasıyla kafamı olumlu anlamda salladım. Kafamı minibüsün açık kapsının önünde sigara içen iki adam ve kulaklığını takmaya çalışan Seda’ya çevirdim.


“Seda, sen buradasın. Kameraları kontrol et ve bize her bir hareketi bildir. Akın, sende iyi görüş açısı bulabileceğin bir yere çık ve arkamızı kolla çünkü buna bayağı ihtiyacımız olacak... galiba.” dedim ve diğer ikisine bakarak da “Bizim görevimiz de ölmeden parçayı alıp buradan defolup gitmek. Anlaştık mı?” diye sordum ciddiyetle. Aras, kafasını tamam anlamında salladı. Onun onay vermesiyle kafamı Yağız’a çevirdim, hiçbir tepki vermeden bana bakıyordu. Kaşlarımı soru sorarcasına kaldırdığımda tepki vermesi için bekledim. O, onay vermeden içeri giremezdim.


Okyanuslarındaki durgunluk tenimi tedirgin ederken tamam anlamında başını salladı. Beni doğrulaması içimi bir nebze rahatlatırken beşimizde kulaklıklarımızı taktık ve herkes görevine odaklanmaya başladık. Artık canlarımızın güvenliğinin ön planda olduğu bir oyunun içindeydik ve herkesin tek odaklandığı şey başarıydı. Yağız, Aras ve ben binaya doğru yürürken Akın’ın da kendine uygun bir konum aramak için otoparkın çıkışına doğru ilerlediğini gördüm. Bara doğru yürürken iki yanımda olan adamlara bakarak ikisi arasındaki kısa kalan boyumu düşünmemeye çalıştım.


“Aras ve ben sağ taraftaki merdivenleri temizliyoruz, sende sol tarafı.” dedim her ne kadar istemesem de. Onunla olmayı istiyordum ama son olan olaylardan dolayı aynı yerde çalışamazdım, kesin dikkatim dağılırdı o yüzden en iyisi ayrı olmamızdı.


Tabii bu düşüncem Aras, tarafından manipüle edilmeseydi...


“Siz ikiniz sağ tarafı alın sol taraf bende. Biliyorsun, bebeğim tekken daha iyiyim.” dedi sırıtarak.


Sinirle ona bakarken bara yaklaştığımız içinde etraftaki insanların dikkatini çekmemeye çalışıyordum. “Umarım karşına dev gibi adam çıkarda yediğin her dayakta pişmanlıkla inlersin. Görürsün o zaman daha iyiyimi.” dedim ama bu duam Aras’ın umurunda olmadı, omuz silkerek eliyle saçlarını düzeltti.


“Beddua döner dolaşır edeni bulur, sen kendini düşün. Hem bu yakışıklılık ultra güçle bilenmiş bebeğim dayak yemek kim ben kim?” dedi ve tam kapıdan geçerken kulağıma eğilerek fısıldadı.


“Alın size fırsat, yapın bir aksiyon fantazisi bak nasıl barışıyorsunuz.” söylediğiyle hızla dirseğimi karnına geçirip sinirle ona baktım.


Şu an söylenecek şey miydi bu? Yüzüm stresten yanıyordu ve kabul etmesem de hissettiğim adrenalin duygusunun getirdiği enerji biraz ilerimdeki adamda harcamak istediğim bir şehvete dönüşmüştü. O yüzden bu dönüşümü yok saymak için ondan uzak durmalıydım.


Kendimi toplayarak kulaklığıma dokundum ve onu aktifleştirdim. Diğerlerinin de aynısını yapmasıyla dağıldık. Üst kata yönelmeden önce bir kadeh viskinin iyi gideceğini düşünerek önce bar tezgahının önündeki koltukta oturdum ve barmenden bir kadeh istedim. Mekan aşırı denebilecek kadar kalabalıktı. Çoğunluğun gençlerin oluşturduğu kalabalık duvarların içinde sıkışmış müziğin etkisiyle dans ederken sahnenin biraz uzağındaki localarda oturanlar daha elit kısımdı. Barmenin kadehi getirmesini beklerken Seda’nın sesi kulağıma fısıldadı.


“Alisa, Adnan Toker şu an çaprazındaki locada. Seni tanıyor mu?” sorusuyla kaşlarım çatılırken kısa bir an düşündüm. Başka bir şehrin örgütündeki biri beni tanıyor olabilir miydi? Belki... ama şu anki kılığımı tanıması biraz zordu, saçlarımı toplamış ve şapka takmıştım, ayrıca aşırı sadeydim yani ilgisini çekmezdim. O yüzden sıkıntı yoktu bence. Etrafıma gözlerimi dağıtırken sanki yanımdakiyle konuşuyormuş gibi yaparak Seda’ya cevap verdim:


“Sanmıyorum. Ayrıca alt katta olması iyi, üst katlarda daha az adam vardır. Bunu değerlendirelim.” dedim ve garsonun önüme bıraktığı kadehi tekte içerek bırakıp yenisini istedim. Barmen boş kadehi alıp çekilirken gözlerimle bizimkileri aramaya başladım. Aras, sol taraftaki merdivenlerin orada durmuş müşteri gibi içiyordu. Gözlerimi ondan çekerek Yağız’ı aradım ve topraklarım onun varlığına değdiğinde sinirden dudaklarımı ısırdım. Garson kızla sağ taraftaki merdivenlerin orada samimi bir şekilde konuşuyorlardı. Kız onun koluna dokunup okşarken Yağız, ona bir kağıt uzattı. Kaşlarım yaptıkları alışveriş karşısında hayretle kalkarken sağ bacağımı sallamaya başladım.


Operasyondayken senin bir kızla ne işin var? Hayır yani git normal bir zamanda konuş şimdi niye yapıyorsun bunu? Arkadaşız dedik diye hemen ortamlara mı akacaksın sen? Sikerler böyle işe... diyerek içimden geçirirken bu manzaraya daha fazla kendime işkence etmek için tahammül edemeyeceğime karar verdim ve diğer kadehi de kafa dikerek kendimi toparlayıp konuştum.


“Başlıyoruz, herkes toparlansın. Seda, şimdi dediğimde.” sağ tarafa doğru ilerlerken çalan şarkının ritmine bedenimi bıraktım. Dans ederek merdivenlere doğru süzülürken kalabalık içerisinde gözden kayboldum. Başlangıç komutunu vermemle Yağız’da kendini toparlayarak yanındaki garson kıza bir şeyler söyleyip yanından uzaklaştı. İkimizde zıt taraflardan merdivene ulaştığımızda şimdi dedim ve barın tüm ışıkları kesildi. Işıkların kesilmesiyle karanlığa gömülen ortamda gözlerimizdeki lensler sayesinde zorlanmadan kendimiz kurtardık. Alt katın ışığının kesilmesiyle üst katta güvenlik önlemi amacıyla kırmızı ışık yanmaya başladı. Merdivenleri çıktığımızda ulaştığımız ikinci katta hızla etrafa bakındık. Koridorun başından biraz uzaktaki adam bize huzursuzca bakıp yaklaşmaya başladı.


“Burası kapalı, alt kata inin.” derken elindeki telefonunu cebine soktu. Bizi müşteri sanmasına gülümserken yüzümde tatlı bir gülümseme vardı.


“Bizim için açık.” dedim ve hızla karnına tekme atıp sersemlemesini fırsat bilerek yüzüne yumruk attım. Adam, vuruşlarım ardından zaman kaybetmeden kendini toplayarak bana doğru elini kaldırmıştı ki Yağız, hızla adamın elini yakalayarak ters çevirip adamın kafasını duvara vurdu ve toparlanmasına izin vermeyerek hızla burnunu kıracak o yumruğu adamın yüzüyle birleştirdi. Adamın burnundan fışkıran kan duvara yeni bir renk olarak katılırken ikisini yalnız bırakarak ilerlemeye başladım. Ben ağır, temkinli adımlarla ilerlerken tam yanımdaki kapı açıldı. Açılan kapıyla hızla o tarafa döndüğümde kapıdan çıkan adam beni görerek kaşlarını çattı. Adam, hızla koridora baktı ve yerdeki diğer güvenliği gördüğü gibi elini beline atmıştı ki ondan önce ben davranarak elimi belime atıp silahımı çıkararak adamı karnından vurdum. Adamın kurşunun darbesiyle yere devrilmesi dudaklarımı bükerken üzgün bir edayla ona baktım.


“Bak, sende diğerleri gibi dövüşmeyi seçseydin sadece bayılacaktın. Seçimler hayatımızı şekillendirir ve maalesef seninki çirkin bir şekil oldu.” dedim ve kafamı çevirerek bana şaşkın bir şekilde bakan Yağız’la göz göze geldim. Afallamış bir ifadeyle bana bakarken biraz ürkmüş gibiydi de. Bakışlarına omuz silkerek yürümeye devam ettiğim sırada elektrikler de geri gelmişti ve bu da çok kısa bir zamanımızın kaldığı anlamına geliyordu. Hızla ilerlemeye devam ettik. Koridorun ikiye ayrılan noktasında aldığımız koordinatların yönlendirmesiyle sağa doğru döndük ve döndüğümüz gibi karşımıza beş tane adam çıktı. Adamlar bizi gördükleri gibi girdikleri muhabbet ortamından çıkaran bize doğru yöneldiler. Öndeki orta yaşlı diyebileceğim dövmeli adam silahına davranarak çenesiyle ikimizi işaret etti.


“Kimsiniz siz?” diye sorarken aksanı buradan olmadığını belli ediyordu. Belindeki silahı Yağız’a doğrulttuğunda beni tehlikeli saymaması içimde hazımsızlık yarattı. Sadece onun silahına davranıp diğerlerinin beklemesinden cesaret alarak sexsi bir şekilde gülümsedim.


“Başa başa olabileceğimiz bir yer arıyorduk ufak bir işimiz var da...” adam yaptığım imayla piç bir sırıtış eşliğinde beni süzdü ve bakışlarını Yağız’a çevirdi. “Buraya kadar gelirken kimseyi görmediniz mi?” diye sordu rahat bir tonla. Adamın gevşemesinin verdiği zaferle ona doğru iki adım attım.


“Gördük, şimdi sizi de onların yanına yollayacağız.” dedim ve hızla bacak arasına tekme attım, bunu yapacağımı anlayan Yağız, ben adama vurduğum anda adamın kolunu tutarak silahı boşluğa çevirdi ve silah boşlukta patladı. Adamın afallamasını fırsat bilerek silahını elinden alıp adamla ilgilenmeye başladığında ben arkadaki diğer adamlarla uğraşmayı tercih ettim. Zor olan nedense her zaman ilgimi çekmişti.


İlk önce karşımdaki esmer adamın bana hamle yapmasıyla ona yöneldim. Hızla adama vurmak için elimi kaldırmıştım ki adam benden önce davranarak bana yumruk salladı. Yumruğundan eğilerek kurtulup karnına vurdum ama adam vuruşumdan hiç etkilenmeyerek boşluğuma yumruk attı. Adamın vurmasıyla sarsılsam da kendimi toplayarak yüzüme vurmak için kaldırdığı elini tutup çevirerek bir ayağımla duvardan destek alıp hızla arkasına geçtim ve boşta olan elimi boynuna sardım. Ayağımla dizinin arkasına tekme atarak önümde diz çöktürürken tuttuğum elini bırakarak hızla boynunu kırdım. Etkisiz hale gelen adamı iterek yere devirdiğimde Yağız’ın çoktan diğer dört adamı hallettiğini gördüm. Nefes nefese ona bakarken hızla doğrulup ilerlemeye devam ettim. Onunla yan yana yürürken Aras’ın sesini kulaklığımda duydum.


“Alisa, senin edeceğin bedduaya boydan gireyim. Geri al şunu çabuk!” öfkeli sesiyle söyledikleri karşısında bir an şaşırarak Yağız’a baktım, o da bana gülümseyerek baktığında yüzümdeki şaşkınlığı attım.


“Niye?”


“Amına koyayım az önce Hulk’la dövüştüm lan! Hulk gerçekmiş ve ağzıma sıçtı! Bu tarafı seçen kafama kuş sıçsın, tüm adamlar bu tarafta toplanmış.” dedi. Söyledikleriyle kahkaha atarken etrafa dikkat etmeyi ihmal etmiyordum.


“İşte, benle iyi geçinmen gerektiğini öğrendin.” dedim ve koridordaki sessizlik beni huzursuz ederken ekledim. “Ne kadar ilerledin?” dayak konusunda onunla daha sonra dalga geçecektim, şimdi bir an önce buradan çıkmak önceliğimdi. Tam ben bir adım atacaktım ki Yağız, hızla beni tutarak açık olan kapıdan içeri soktu. Yağız’ın beni içeri sokmasıyla silah sesi aynı anda kulağıma ulaştı. Yağız, belindeki silahı çıkararak saklandığımız kapıdan ateş etmeye başladı. O, ateş ederken Aras “Şerefsizler bitmiyor ki! Az kaldı ama üst kata çıkarım.” dedi.


Ona cevap vermedim, Yağız’ın koridordaki adamları indirmesiyle kapıdan ayrılarak koridora çıktık. Yürürken belimdeki silahımı çıkartarak elimde hazır şekilde tutmaya başladım. Bulunduğumuz koridorda kimsenin kalmadığını görünce hızla birbirimize baktık ve merdivenlere doğru ilerledik.


Kulaklığa dokunarak “Üst kata çıkıyoruz.” dedim ve merdivenleri çıkmaya başladık. Tam iki basamak çıkmıştım ki üst katta gördüğüm adamla hızla silahımı doğrultarak onu vurdum. Adam merdiven boşluğundan yere çakılırken bakışlarım Yağız’a takıldı, gülümseyerek bana bakıyordu. Adamı fark etmem hoşuna gitmişti. Her ne kadar ona belli etmesem de benimle gurur duyması hoşuma gitmişti.


Gerçi arkadaşlar birbirleriyle her zaman gurur duyardı değil mi? Bu normal bir şeydi. Hem barda yaptığını unutmamıştım. Gözlerim öfkeyle kısılırken hızla kafamı merdivenlere çevirdim. Merdiveni çıktığımızda karşımıza uzun bir koridor çıktı. Uzun koridorda dört ara koridor vardı ve orada birilerinin olabileceği düşüncesiyle sessiz bir şekilde yürümeye başladık. Birkaç adım atmıştım ki hızla ensemden tutulup yere fırlatılmamla acı içinde inledim. Hızla kafamı kaldırıp baktığımda Yağız’ın iki adamla dövüştüğünü gördüm. Tam beni yere atan adam bana vurmak için eğilmişti ki hızla yerde dönerek vuruşundan kurtulup göğsüne tekme attım. Attığım tekmeyle adam sendeledi, onun dengesini kaybetmesiyle hızla doğrularak ayağa kalktım. Adam tam ayağa kalkmak için hareketlenmişti ki buna izin vermeyerek hızla adamın önünde dönerek şerefsizin yüzüne uçan tekme attım. Tekmemle adamın ağzından kan fışkırdı ve kafasını yandaki duvara çarparak bayıldı. Adamın bayılmasıyla hızla yüzüme gelen saçlarımı itip Yağız’a baktım. Adamlardan bir tanesini halletmişti ama diğeri onu uğraştırıyordu. Hızla yanlarına ilerleyerek bana arkası dönük olan adamın dizine tekme atıp dengesini sarstım. Sarsılan adamın yere düşeceğini anlamıştım ama aklıma bardaki sahnenin gelmesiyle saliseye meydan okuyacak bir hız eşliğinde karşımdakine yumruk attım.


Şu an Yağız, adama yumruk atmıştı; bende Yağız’a yumruk atmıştım. Yağız, yediği yumrukla bana şaşkınca bakarken ben hızla önümde çökmüş adamı etkisiz hale getirmek için kafasını tutup sertçe duvara vurdum. Adamın bayılmasıyla gözlerimi Yağız’a çevirdim. Elini vurduğum yanağına götürmüş tutarken inanamayarak bana bakıyordu.


“Bana niye vurdun?”


Omuz silkerek “Yanlışlıkla oldu pardon, arkadaşım.” dedim ve hızla yanından geçerek ilerlemeye başladım. Tabii ilerlemem bir adım sürdü çünkü hızla geri dönerek yere fırladığım zaman elimden düşen silahımı yerden aldım ve silahı aldığım gibi Yağız’a bakmadan yanında ilerlemeye başladım.


Kulaklığıma dokunarak “Seda, hangi odada olabilirler sence?” diye sordum. Gözlerim pür dikkat yürüdüğüm alan boyunca bir kartal edasıyla gezinirken kimsenin varlığını hissetmiyordum.


“Bence en sondaki odada. Sizden önce dört kişi o odadan çıktı.” dedi. Seda’ya cevap vermeden oraya doğru ilerlemeye başladım. Kapıya az bir mesafe kalmıştı ki arkamda durduğum sesle hızla dönüp silahımı doğrultmuştum ki bana bakan bir adet yaralı ceylanı görmemle derin bir nefes aldım. Gözlerim hızlıca üzerinde gezindiğinde kıkırdamamı bastıramadım.


“Hulk, üstünden geçmemiş; Hulk, seni kum torbası yapmış.” dedim gülmemi bastırmaya çalışırken. Aras, üzgün bir şekilde bana bakarken soluk soluğaydı.


“Dalga geç sen. Tabii senin yanında sevgilin var rahatsın, ben tek başıma hem Hulk’u hem de on tane adamı indirdim. Krallık, ordu yönetimini bana devretmeli böyle komutan bok bulunur.” dedi. Tam karşı cevap vermek için ağzımı aralamıştım ki yüzündeki mahsun ifadeye kıyamadığım için susmayı tercih ettim. Üçümüzde hızla kapıya doğru yürürken tenimden geçen ürperti terden daha huzursuz etti beni. Alışkın olduğum bu adrenalin günlük spor gibi gelirken çıkışımızı düşünüyordum. Umarım girişimiz gibi çıkışımızda kolay olurdu. Geldiğimiz kapı önünde tam elimi kapı koluna götürmüştüm ki Yağız, elimi tutarak beni oradan çekti. Kaşlarımı çatarak ona baktığımda sadece gözlerime bakmakla yetindi. Bakışıyla bana kendini anlattığında kafamı tamam anlamında salladım.


Önce kendi girecek, içeriyi kontrol ettikten sonra beni odaya alacaktı...


Kapıyı açarak silahını doğrulttu, içeriye temkinli girerken bakışları bir aslanın dikkati kadar topluydu. Odanın boş olduğundan emin olduğunda kafasıyla onay vererek bizi içeriye çağırdı. Ona bakarak “Sen kapıyı kolla.” dedim ve odanın içinde Aras’la parçayı aramaya başladık. Odada büyük bir çalışma masası ve duvar boyunca uzanmış kitaplık vardı. Gözlerim büyük odanın içinde ufak kalan bize değdiğinde derin bir nefes aldım.


“Bok buluruz bu odanın içinde şifreyi.” dedim, o sırada da masaya doğru ilerlemiş masanın yan tarafındaki çekmeceleri karıştırmaya başlamıştım. Son çekmeceyi açarken aklıma Koray’ın kutuyu saklama biçimi geldi ve bir an durup kaşlarımı çattım. Bakışlarımı yere indirdiğimde masanın önündeki orta boy halı dikkatimi çekti. Eğilerek hızla halıyı püsküllerinden tutup kaldırdım ve bingo...


Küçük bir kapak görmemle sevinçle buldum diye şakıdım. Aras, konuşmamla hızla yanıma geldiğinde elini omzuma vurdu. “Helal lan Kara Dul’um.” dedi ve eğilerek kapağı açtı. Ahşap parken ortadan kalkarken karşımıza küçük bir kapak daha çıktı ve biz mal gibi kapağa bakakaldık çünkü kapak parmak izi ile açılan bir sisteme sahipti. Aras, elindeki parkeyi yan tarafa fırlatarak öfkeyle “Sikeyim böyle işi!” dedi ve bana bakarak başını olumsuzca salladı.


“Ne yapacağız?” gözlerim onun gözlerinden uzaklaşırken sinirle kapağa baktım.


Ne yani boşuna mı uğraşmıştık o kadar?


“Aşağı inip parmak izini alsam süremiz yetmez. Enseleniriz.” isyan edercesine yakınmamla kendimi yere bırakırken Yağız, yanımıza gelerek elindeki bantı Aras’a uzattı.


“Buradaki parmak izini dene.” dedi. Kaşlarımı çatarak ona sorgularcasına baktım. Aras, düşünmeden bantı aldı ve hızla ekrana koyup kendi parmağını üzerine bastığında ekranda yeşil ışık yandı. Ben gördüğüm ışıkla şaşkınlık içinde Yağız’a baktığımda o bana kibirle gülümsedi.


“Attığın yumruğun karşılığı olsun.” dedi ve göz kırparak arkasını dönüp kapıya doğru yürümeye başladı. Bense sırtına bakarak soka girmiş bedenimi uyarmaya çalışıyordum.


Yağız, o kızdan Adnan’ın parmak izini mi almıştı? Yok artık... bir de yumruğu o yüzden attığımı da mı anlamıştı... çifte yok artık... kafamı hızla olumsuzca sallayarak ayağa kalktığımda bir süre yan yana olmamamız gerektiğini içimden tekrar etmeye başladım. Ben ayaklanırken Aras, hızla kapağın ardındaki kağıdı aldı ve bana uzattı. Elindeki şifreyi hemen alarak cebime koydum ve zaman kaybetmeden odadan çıktık. Tam koridora çıkmıştık ki sağ taraftan bize doğru gelen on adamı görmemizle hızla sol tarafa koştuk. Merdivenleri tüm hızımızla inerken nefesimi düzenli tutmaya çalışarak kulaklığıma dokundum.


“Seda, şimdi dediğimde ışıkları kapat!” dedim ve ikinci katta hızla koşarken karşımıza çıkan iki adamı Aras ve Yağız’ın halletmesiyle diğer katın merdivenlerini inerek tam barın katına inmiştik ki:


“Şimdi!” diye bağırdım ve ışıklar o an kapandı. Hızla üstümüzdekileri çıkararak ilerlerken damarlarımdaki kan kalbimi sardı. Terli vücudum göz bebeklerimin odağını sendeye uğratırken ceketimi ve şapkamı çıkararak saçlarımı açtım. Çıkardığım şapkamı Aras, alarak kafasına göre ayarlayıp başına taktı ve yaralarını gizlemeye çalıştı. Yağız’da ceketini çıkararak merdivenin altına fırlattı. Üçümüzde birbirimizin yanında uzaklaşarak birbirimizi tanımıyormuş gibi yapmaya başladık. Ben hızla barmene giderek içki istedim. Yağız, kapının yanındaki masaya giderek etrafa bakmaya başladı. Aras, bizim aksimize hızla çıkışa ilerleyerek bardan çıktı. Barmenin önüme bıraktığı viskiyi üç yudumda içerek parasını verip çıkışa doğru ilerlemeye başladım. Benim ardımdan Yağız da yürümeye başlamıştı.


Kapıdan çıkmış arabaya doğru ilerliyordum ki önüme dört tane adam dizildi. Yağız’da yanıma geldiğinde ikimizde adamlara bakmaya başladık. Adamlardan biri öne çıkarak “Aldığınızı verin!” diye bağırdı ve tam o anda diğer iki adamın arkasından Kolundan tutarak getirdikleri Aras’ı gösterdiler. Bir tanesi Aras’ın kafasına silahını dayamışken diğerleri silahlarını bize doğrultmuştu. Yutkunarak iki elimi yukarı kaldırıp onlara bakmıştım ki dördünün de iki saniye içinde yere yığılmasıyla havaya kaldırdığım ellerimle saçlarımı savurarak yan binanın tepesine bakıp gülümsedim ve hızla diğerlerine bakarak arabayı işaret ederek koşmaya başladım. Üçümüzde koşarak arabaya bindiğimizde Seda, hızla arabayı çalıştırdı ve bizi oradan uzaklaştırmaya başladı. Minibüsün arka koltuğunda sırtımı deri koltuğa yaslamış bir şekilde gülümseyerek bizimkilere döndüm.


“Başardık! İlk adımı başardık be!” diye sevinçle bağırırken gözlerimi heyecanla Aras’a çevirdim. Bu başarının bizim için anlamını bildiğimden ilk önce onun gözlerindeki sevinci görmek istiyordum. Topraklarım onun kahvelerine düğümlendiğinde görmeyi beklediğim sevincin aksine gördüğüm acıyla yüzümdeki gülümseme donakaldı. Bin bir duygu harbine esir olan ruhumda korkunun getirdiği acı hızla diğer duyguları ezerken bakışlarım usulce aşağı doğru kaydı. Gördüğüm kırmızı sıvı kırmızıdan nefret etmeme sebep olacak kadar kendini belli ederken titreyen sesim araba içinde yayıldı.


“Hemen hastaneye sür. Hemen!”


Loading...
0%