Yeni Üyelik
10.
Bölüm

9.Bölüm "İsyan Bayrakları"

@senabookss

“Aslanın yokluğunda yerine geçmeye çalışan çakallar, aslanın gücünden aldıkları kayıplarla aslanın kuklası olurlar.”


Alışık olduğum adrenalin damarlarımdan süzülürken karşılaşacağım sahnenin beynimde beyaz perdeye hayali yansımasıyla göğsümü kendime olan güvenimle yükselttim ve içime çektiğim havayı tüm soğukkanlılığımla gökyüzüne bıraktım. Ağır demir işlemeli kapı sonuna kadar aralandığında kadının ardındakilerin tüm bağırışları son buldu. Karşımdaki kalabalıkta gezdirdiğim toprak rengi gözlerimin dışarıya yansıttığı sert ve acımasız ifadeyle kendimden emin şekilde kaşlarımı çattım. Şehrin tüm yöneticileri, adamlarıyla karşımızdaydı. Geldiğim gün azlettirdiğim yönetici hariç diğerleri karşımda durmuş bana isyan ettiklerini ifade edercesine ellerinde bulunan üzerinde siyah çarpı işareti olan sarı bayrakları baş kaldırdıklarını ifade edercesine sallıyorlardı.


Askerler arkamda savunma pozisyonunda belli oldukları fark ettirmek için silahlarını yere vurduklarında bakışlarım daha da sertleşti. Emir, Sedef ve Afra... bakışlarım ön üçlüde dolaşırken zihnimde daha çoğu geziniyordu. Emir ile Afra’dan bu isyanı bekliyordum ama Sedef’in isyan edebileceğine ihtimal hiç vermemiştim. Onun bu yaptığına içten içe şaşırmıştım doğrusu. Olabileceğine ihtimal verdiğim ama yapılabileceğine inanmadığım isyanın tam karşımda olmasıyla içimdeki öfkenin yansıması olan soğuk terler bedenimi ürpertti ama soğukkanlılığımı devreye sokmamla ifadesizliğimi korumayı başardım. Bir adım öne doğru adımlayarak onlara doğru yaklaştım.


“Hayırdır, savaş mı çıktı? Bu coşku ne?” diye sordum desibeli yüksek çıkan gür sesimle. Ben konuşurken de Yağız, bir adım atıp yanımda durmuştu. Bu hareketiyle içimden tenimin altına bir ürperti yayılmış olsada üstünde durmadım. Yanımda durma sebebinin bir olay olursa müdahale edeceğinden dolayı yapılmış bir hareket olduğunu bilecek kadar onu yakından tanıyordum...


“Savaş çıkmadı ama yakında çıkacak. Yaptıklarını bile bile o koltukta oturman bizi kanlı bir savaşa sürüklüyor Soylu!” Emir’in bir adım öne çıkarak hırsla konuşması kaşlarımın alaycı şekilde havalanmasına sebep olduğunda üst dudağım yukarı doğru kıvrıldı. Gözlerimin onun gözlerine öfkeyle ve alayla baktığı anda arkasındakilerinin “İstifa et!” diye bağırması bir oldu. Kıvrılmış olan dudağım yerini tek çizgi olacak şekilde alt dudağıma değdirdiğinde omuzlarım gerildi. Geldiğim noktanın yok sayılması ve bana karşı ayağa kalkılmasının aslında benim yüzümden değil de kendi istekleri ve arsız hırsları yüzünden olduğunu bildiğim için kapı açılmadan önce Yağız’a söylediğim şeyi yapamayacağımı anladım. Sakinlik bu ortamda sadece boyun eğmek olurdu...


“Herkes sussun!” sinirle bağrışımın ardından hız kesmeden devam ettim. “Ne yapmışımda isyan etme cesaretini gösteriyorsunuz? Kimin kapısının önünde olduğunuzun farkında mısınız?” ateşin harlanıp karşımdakileri yakacak şekilde gözlerimden çıktığına emin olduğum alevlerle onlara bakarken Afra’nın Emir’in yanına gelip bana kafa tutmasıyla yüzümde küçük bir küçümseme gülüşü peyda oldu. “Kafana göre yönetici azat ettiriyorsun Alisa, bizi sen mi bu göreve getirdin de attırıyorsun?” her an üstüme atlayacakmış gibi meydan okumasıyla ona doğru yaklaşıp tam önünde durdum. Her birinin bir kuyruk acısı vardı demek ki...


“Afra, sen o göreve hak ederek mi geldin yoksa Başkan’a sunduğun vasıfsız bedeninle mi? Kuyruk acından dolayı kime karşı geldiğine dikkat et yoksa kuyruğunu kökünden keserim.” cümleler karşımdaki beyaz teni kızartacak kadar sıcak bir edayla dudaklarımdan döküldüğünde kazanmanın verdiği keyifle iki adım geri atıp Yağız’ın yanında durdum. Afra’nın şaşkınlıkla bana bakan bakışlarını umursamadan gözlerimi kalabalığa çevirdim ve “Başka problemi olan var mı?” diye sordum sesli şekilde. Hepsi aralarında konuşuyor, mırıldanışlar kuru gürültüye sebebiyet veriyordu. Sedef, Afra’nın yanına geldiğinde onun da derdini anlatacağını anladım. Tek kaşımı kaldırarak sorgular bir edayla siyah, öfkeyle parlayan gözlerine bakmaya başladım. “Bir Soylu olarak ne zamandan beri barda adam döver oldun Alisa?” suçlayıcı sesiyle söyledikleri aklıma bir anı getirdiğinde neden bana isyan etme cesaretini gösterebildiğini fark etmemi sağladı. Kendimi tutamayarak “Yakının mıydı?” diye sordum.


“Kafasında şişe kırdığın kardeşimdi Alisa!”


“Adamlarını toplayıp karşıma gelene kadar zamanında kardeşine ahlak dersi verseydin bunlar olmazdı. Dua et kardeşin, arkadaşının kaderini yaşamadı.” sesim kalabalıkta yayılırken gözlerimi öfkeyle parlayan yeşillerden çektim ve merakla bana bakan insanlara çevirdim. Üç tane koltuk sevdalısının gecemi mahvedişi kabul edemeyeceğim bir hazımsızlık yaratmıştı bedenimde ve benim en kısa zamanda bu hazımsızlıktan kurtulmam gerekiyordu. “Gerekli açıklamalar Başkanlığa yapıldı. Yok yere kargaşa çıkarmayın.” diyerek Afra’ya bakıp devam ettim: “Saçma sapan isyanlarda bulunmazsanız görevinizi iyi yaptığınız sürece işinizin başında olursunuz.” son cümleyi kurduğumu umarak son kez bayrak sallayan gençlere gözlerimi değdirdiğimde duymayı isteyeceğim son ses kulaklarıma ulaştı.


“Bizi koruyup yönetmesi gerekirken hiçbir açıklama yapmadan kaçıp giden kişinin bizi yönetmesi ne kadar doğru? İstifa etmeli!” Emir’in kalabalığa dönüp bağırmasıyla göğsümü sarsacak bir nefes çektim ciğerlerime. Öfkenin damarlarımda dolaştığını damarlarımın yanışıyla duyumsadım. Emir’in yüzündeki sırıtışla bana dönüşü zihnimde ona karşı canlandırdığım vahşetin çanlarının çalmasına sebep olduğunda gözlerim kendiliğinden kısıldı. Halkın varlığı olmasa şu an vahşeti canlı olarak yaşıyor olurduk...


“Beni halk ve Kral seçti. Sizi ise Başkan. Delphi, şu zamana kadarki en iyi sürecini yaşıyor. Bir de bilmiyorsan sıralama tablosunda hala zirvedeyim. Yani beni halk ve Kral bu görevden alabilir, bu boş lafların işe yaramaz.” bağırarak konuşmamla Emir’in arkasındaki kalabalık sessizleşti. Sessizliğin verdiği sakinlikle yüksek sesim açık hava da yayılmaya devam etti. “Bir derdi olan Başkanlığa şikayette bulunsun. Bu yaptığınız saçma isyan da size yarın ceza olarak geri dönecek. Şimdi herkes dağılsın!” emrimi verip son sözü söyleyerek arkamı dönüp ilerlemeye başlamıştım ki ardımdan duyduğum sesle duraksadım. Emir’in yardımcısı olduğum kişinin gür sesiyle yanağımın içini ısırdım.


“Basit bir kadından emir almaya devam mı edeceğiz? Yataktaki hali haricinde ben bu orospunun verdiği hiçbir emri uygulamam!” pis ağzından dökülen yerden bitme sözlerle Yağız, hareketlenmişti ki elim hızla koluna tutunarak onu durdurdu ve sabır taşımın çatlamasıyla içimdeki kelebeğin kanatlanarak canavarın tutulduğu inin kapısını açışını en derinimde izledim. Hızla dönerek elimi Yağız’ın beline atıp silahını alarak konuşan çocuğun karnına nişan aldım. Silahtan çıkan sesle arkadaki kalabalık kaçışmaya başladı. Kargaşa açık alana hükmettiğin herkes birbirini itip kakıyordu. Elimdeki silahı Emir’e doğrultarak toprak rengi gözlerimi ölümü hatırlattığını bilerek onun siyah gözlerine çevirdim. “Birincisi, yanında gezdirdiğin aptallara üstleriyle nasıl konuşmaları gerektiğini öğret. İkincisi de bir daha sakın herkesi gaza getirerek kendi çıkarların için isyana sürükleme. Bu sana son uyarım yoksa iki kaşının arasında açacağım delikten akan kanla mideni doldururum.” dedim ve hiçbir tepkide bulunmadan arkamı döndüm. Ardıma döndüğüm anda aramızda iki adım mesafe bulunana askerlerle göz göze geldim. Hepsi saldırı pozisyonunu almış bana bakıyorlardı. Ben silah çekince onlarda pozisyon değiştirmişlerdi. “İndirin silahlarınızı! Rahat olun!” rahat emri vermemle hepsi silahlarını indirerek selam verip hazır olan geçtiler. Onlara bakmadan geçmemiz için açtıkları alanda yürümeye başladım. Arkamdan gelen adım seslerinin sahibini bildiğimden duymuyormuş gibi yaparak kalbimi sakinleştirmeyi umdum. Yağız, hızlı adımlarıyla bana yetiştiğinde benim sakinleşme umudum yerini arsız bir kalp atışına bırakarak uzaklaştı...


“Kendi silahınla da vurabilirdin.” vücudumda benden fazla yetkisi olan keyifli ses kulaklarıma ulaştığında tüylerimin ürperdiğini hissettim.


“Benim silahımla vursaydım ölebilirdi ama seninkiyle sadece bayılttım ve biraz hasar verdim o kadar.” sözler dudaklarımdan dökülürken güldüğümü gözlerinin dudaklarıma kaymasıyla fark ettim. İçimdeki heyecanı bastırmak istercesine kafamı çevirip silahını ona uzattım.


Yağız, operasyonlar haricinde gerçek silah taşımaz, uyuşturucu silahla gezerdi. Bunu bildiğim için onun silahını kullanmıştım. Gerçi kapıdakilerin bundan haberi yoktu. Onlar için korkutucu olmuş olmalıydı bu tercih fakat benim amacımda buydu. Biraz korku yaratmak.


Eve doğru ilerlerken aslında üstüne sadece siyah bir örtü örttüğümüz olayı düşündüm. Bu isyan kabul edilebilir bir durum değildi. Düşündükçe sinirimin sabit şekilde damarlarımda gezindiğini duyumsadım. Yokluğum gücüm için büyük bir kayıp olmuştu, karşımdakiler beni düşürebileceklerini düşünecek kadar cesaretlenmiş ve bunu denemek isteyecek kadar beni yok saymışlardı. Bu aptal cesaretin hayalden başka bir şey olmadığını onlara göstermeli, gücümü yerine taşımalıydım. Yarın bu konuyla detaylı ilgilenecektim çünkü siyah örtünün yerine toprak atmadıkça konu kapanmayacak, her an saldırı beklemekle zamanımı harcayacaktım.


Adımlarım eve doğru ilerlerken Yağız’ın yanımdaki varlığının eksikliğini etrafıma bakındım. Düşüncelerle boğuşurken o çoktan gitmişti. Dudaklarım gayri ihtiyari büküldüğünde kolumdaki saate baktım. Bire doğru geliyordu. Her ne kadar derin bir uyku çekip bedenimi ve ruhumu tam anlamıyla dinlendiremeyecek olsam da hiç değilse kısa bir uyku yaralarıma iyi gelebilirdi. Bu düşüncenin isteğiyle hızla odama doğru yürüdüm.


Günümüz...


Düşüncelerimden sıyrılarak geçmişin hapsinden sıyrıldım. Seda'yı izlemeyi keserek masama doğru ilerlerken elimle boynumu ovdum. Kaslarım fazlasıyla gergindi ve bu uzun bir süre geçecek gibi değildi. Yarım bıraktığım rakamlar bana bakarken bıkkın bir nefes burnumdan feragat ederek havaya yayıldı. Gözlerim, evrağın anlamlandıramadığım borç açığında dolaşırken masanın üzerinde titreyen telefonumla dikkatim oraya kaydı.


“Dersimi izlediğin için teşekkürler 😊 akşam barda toplanıyoruz. Unutma!” yazan dünyanın en iyi arkadaşının evlilik ve anne oluşunun onun ajanlığından hiçbir şey götürmediğini anladım. Dikkati beni es geçmemişti...


Telefonumun üstünden tarihe baktığımda bugünün salı oluşu zihnimdeki yerini aldı. Gözlerim masanın üzerindeki dosya yığınında umutsuzca dolandığın biraz kafa dağıtmanın iyi gelebileceği zihnimde mırıldandı. Rakamların, beynimden silinmesine ihtiyacım vardı. O yüzden en iyisi bu dosya işlerini en kısa sürede bitirip akşam için kendimi hazırlamaktı.


Loading...
0%