Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Gi̇ri̇ş

@senabookss

“İlk karşılaştığımızda verdiğim sözü hiçbir zaman unutmayacağım. Seni her zaman koruyup seveceğim ve seni hiçbir zaman bırakmayacağım kelebeğim.”


Hayat kısa bir oyundu, bizde oyuncu. Oyunlarda hata yapan elenirken oyuncuların ikinci şansları olmazdı. Tıpkı bizim de hata yapınca ölümün kıyısından hakemin izniyle dönemememiz gibi. Ölürsün ve büyü bozulur. Gidersen kaybedersin, hata yaparsan dönüşü olmayan yola girersin.


Ben dönüşü olmayan o yolda hata yapmıştım.


Ben hataların doğurduğu hata, acıların sarmaladığı küçük kız. Zalimin kızı, kalpsizin tırtılı.


Karşımdaki adama gülümseyerek bakan yüzüm sanki bana ait değildi. Yüzümde maske vardı ya da yoktu ama ben güldüğümü hissetmiyordum. Okyanus gözleri parlaklığın kaynağı olduğunu belli ederek bana bakarken demin duyduklarımın kalbimi an be an hızlandırışını hissettim. Yağan kar taneleri havada süzülerek kendilerini yere bırakırken soğuk aksi gibi sıcak hissettiriyordu. Karşımdaki adam ve gözleri de bu sıcaklığın sebebi olabilirdi ama sonuç olarak sıcaktı...


Parmak uçlarımda yükseldiğim o saniyelerde içimden tek geçen sevdiğim adamın kollarında tekrardan hayat bulmaktı. Konuşamıyordum, sanki dilim lal olmuştu ama hissettiklerim o kadar yoğun ve karmaşıktı ki onunla bu hisleri paylaşma ihtiyacı duyuyordum. Kollarımı boynuna sarma amacıyla kaldırdığım ve yüzümü yüzüne yaklaştırdığım o an da bembeyaz karların evi olan gökyüzü kendini şimşeklerin savaşına çevirdi. Gök gürültüsü melodi şeklinde yeryüzüne yayılırken şimşekler ışıklarıyla geceyi aydınlatıyordu. Korkuyla kapattığım gözlerimi araladığımda kendimi karşımda duran adamın güvenli kollarına atılacaktım ki daha beş saniye önce gözleriyle bakışlarımı aydınlatan adam artık orada yoktu.


Çatılan kaşlarım ve şaşkın bakışlarım afallamış yüzümde yer edinirken korkuyla etrafa bakındım. Sadece karanlık ve gökyüzünü aydınlatan şimşekler vardı benimle.


O, yoktu. Yokluğuyla bu ıssız yerde, fırtınanın ortasında tek başımaydım.


Yalnızdım. Her zamanki gibi.


Ya da sadece yalnızlığı arkadaş bellemiş bir oyuncu.


Yalnızlığı kabullenmiş her insanın içinde ulaşılmayı bekleyen küçüklüğü vardı.


Ben yalnızlığı arkadaş olarak kabul etmiş ve içindeki küçük kızı en derinine, kimsenin görmemesi için saklamış bir oyuncuydum. Bu satırlar da benim oyunumdu.


Ayak parmaklarımdan başlayan ürperti bedenimi uyarırken gördüğüm rüyanın kalp acıtan gerçekliğiyle gözlerimi yavaşça araladım. Titrek vücudum soğuktan ve acıdan uyuşmuşken kendimi kalıplaşmış gibi hissediyordum. Sanki bir tahta parçasıydım. Zaman, habersizce akarken, bulunduğum odanın pencere yoksunluğundan dolayı saat tahmininde bulunamıyordum. Gece miydi gündüz mü? Kaç gün olmuştu burada kısılıp kalalı?


Sessizlik ağır bir gürültü hissiyatında kulaklarımı uğuldatıyor, beynim uyuşmuşluk hissinden kurtulmak istercesine zonkluyordu. Yattığım beton zeminde kımıldamadan ayılmaya çalışırken gördüğüm rüyayı düşündüm. Yarım yamalak sahneler gözlerimdeki perdeye yansıdığında onun okyanuslarını gördüğüm sahnede yüzümde acı dolu bir gülümseme oluştu.


Dudaklarımdan dökülen mırıltı bir nevi isyandı. “Gecenin karanlığında hayalinle avundum rüyamda...” her nefes alışımda kaburgalarım ciğerlerime batarken iç çekercesine nefes alamadan edemedim. Rüya olduğunu bilsem de onu görmek iyi gelmişti.


Kalıplaşmış kaslarım beynimi uyardığında acının kapımda olduğunu fark ettim. Hareket ederek yattığım beton zeminden doğrulmalıydım. Bu düşünceyle önce yavaşça kollarımı kaldırmaya çalıştım fakat başaramadım. Yüzümü buruştururken içimden saydırıyordum, beni burada tutan adamlar aptal değildi. Hareket edemeyeceğimi bildikleri için beni bağlamadan gitmişlerdi. Bu yaralarla kıpırdayamayacağımı biliyorlardı.


Ama kim olduğumu bilmiyorlardı.


Kum torbası misali devrilmiş bedenimi bir kez daha hareket ettirmeye çalıştığımda karnımdaki varlığını koruyan tekme izlerinin acısı ve sırtımdaki kesiklerin kabuk bağlamamış yaraları beni engelledi. Başarısızlık hissine alışkın değildim. Tükenmiş bir ben kabul edebileceğim bir gerçek olamazdı. Kalkmalıydım.


Hırsım, benliğimi yüreklendirirken işittiğim seslerle dikkatimi kulaklarıma verdim. Bu sesler çok iyi bildiğim seslerdi, uzaktan duyulan silah sesleri normalde korku hissettirirken beni rahatlatmıştı. Artık beni kurtarmayı akıl edebilmişlerdi diye düşündüm. Babam, beni kurtarmak için adamlarını yollamış olmalıydı kesin.


Izdırabın bittiğine dair içimde yeşeren umut tohumlarını daha büyümeden söndüren anlık düşüncemle kaşlarım çatıldı. Acaba nasıl gözüküyordum? Esir konumundaydım zamanını bilmediğim süredir ve bu fazlasıyla gurur zedeleyecek bir andı. Bu halde babamın adamları tarafından kurtarılmak gerçekten utanç vericiydi.


Kurtuluşumun habercisi olan sesler daha da yakından duyulmaya başlandığında bulunduğum odanın kapısı sert şekilde açıldı. Demir kapı, arkasındaki duvara çarptığında yankılanan ses odadaki soğukluğu gerilimin avuçlarına hapsetti. Kapının açılmasıyla odaya vuran koridor ışığıyla gözlerimi kamaştırdım. Gözlerim ışığı unutmuş gibiydi.


Ben görme duyumu geri kazanmaya çalışırken odaya giren adamlardan biri bana doğru yöneldi, bunu adım seslerinden anlayabilmiştim. Arkama geçip beni omuzlarımdan sertçe tutup kaldırmaya çalıştığında yaralarımdan yayılan acıyla dudaklarımı hızla birbirine bastırdım. Şu an o kadar berbat bir haldeydim ki kendimden utanıyordum.


O kadar aciz bir durumdaydım ki arkamdaki adamdan kendimi kurtaramayacak kadar güçsüz ve halsizdim.


Kim olduğunu bilmediğim adam tam beni omuzlarımdan tutup kaldırdığı sırada kapıda duran diğer adam nereden geldiğini görmediğim kurşunla yere yığıldı. İri bedenin hızla yere çarpmasıyla arkamdaki adamın korkudan titrediğini hissettim. Normal şartlarda olsaydık buna gülebilirdim ama şu an tek istediğim duyduğum acının dinmesiydi. Acım dinerse kendime gelebilirdim...


Beni ayakta tutan adamın itişiyle ikimizde yürümeye başladık, silahı boynumda uyarırcasına varlığını belli ediyordu. Gözlerim kapının ilerisindeki koridora kaydığında attığım adım yavaşladı. Beliren gölge her bir saniyede büyürken tedirginlik şu an ikimiz içinde geçerliydi.


Gelen kimdi?


Kim olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu fakat acele etse iyi olurdu çünkü daha fazla dayanabileceğimden emin değildim. Boynumdaki metal daha fazla tenime bastırıldığında bu uyarı yetersiz kalmıştı ki adam beni itti. İtilmenin oluşturduğu afallamayla ayaklarım dolandı ve sendeledim, o sırada arkamdaki adamında dengesi sarsıldı ve benimle beraber öne doğru yalpaladı. Tam o an da odaya giren adam, arkamdaki adamı daha o kendini toplayamadan ateş etti ve şerefsizi etkisiz hale getirdi.


Adam bir anda beni bıraktığı için bende dengemi sağlayamadım, yere çarpacağımı anladığım salisede korkuyla gözlerimi kapatmıştım ki o tuttu beni. Güçlü kolların sardığı bedenim onun göğsündeki yerini aldığında kimin geldiğini anladım. Bu bölgeye geldiğimden beri beni bırakmayan kişiydi şu an kollarında olduğum kişi.


Kapattığım gözlerimi yavaşça araladığımda, çenemi kıpırdatmadım. Konuşacak halim, beynimle irtibat kurarak cümleler oluşturacak benliğim yoktu. Gözlerim yüzünde gezindiğinde onun da konuşacak durumda olmadığını fark ettim. Yüzünden yaralanmıştı, belliydi buraya gelmesi kolay olmamıştı.


Onun da siyaha çalan kahverengi gözleri beni inceliyordu. Yüzündeki ifadeden anladım ki gördükleri hoşuna gitmemişti. Vücudumdaki ve yüzümdeki yaraların nasıl gözüktüğü hakkında hiçbir fikrim yoktu fakat acılarını çok net hissedebiliyordum.


Daha önce canım hiç bu kadar acımamış, daha önce hiç bu kadar yok olmak istememiştim.


Kollarında olduğum adamın hissettirdiği güven duygusunun verdiği rahatlamayla gözlerimi dolduğunu duyumsadım. Aras’ın gözlerine bakarken yanağımdan süzülen damla kalbimin yavaşlamasına sebep oldu.


Yavaşlayan kalbim acıların kamçısından sıyrılarak ruhumu ele geçirdiğinde diyebildiğim tek şey “Çıkar beni buradan.” oldu ve gözlerim yanarak kapandı.


Loading...
0%