Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1. Kilitli Kalp

@senemeevren

Merhaba.

Şarkı: Onursuz Olmasın Aşk - Sezen Aksu

1. KİLİTLİ KALP

"Aslında en büyük kırgınlığım sana, çünkü seni ne kadar sevdiğimi görememiş olman senin suçun..."

Hayatın ne getireceğinin belirsizliğinde bir hayat yaşamak yapılacak belki de tek şeydi. Yapılması gereken miydi bilmiyordum ancak yapılacak tek şeydi. En azından benim için bu böyleydi.

Hayata yön vermek değil, hayatın rüzgârına göre şekillenmekti benim yaptığım.

Diğer ihtimal benim için söz konusu bile olamazdı; çünkü ben, yuva üstüne yuva kurmazdım, kuramazdım. O yüzden vurmuştum ya kalbime o kilidi. Belki kalbim o kilidi çok zorluyordu ancak ben yapamazdım, o kilidi açamazdım.

Bu kadar gurursuz bir insan değildim.

O, uzun zamandır kalbimde gün geçtikçe büyüyen, on dokuz yaşımdan beri âşık olduğum adamdı. Korhan. Kalbimin vurgunu.

Evet, başlarda sadece bir beğeniden ibaretti ancak gün geçtikçe içimdeki duygular beğenmekten de öteye geçmişti; ben ona âşık olmuştum.

Zaman ilaç diyorlardı ancak bu, benim için hiç de öyle değildi. Zaman sadece ona olan duygularımın büyümesine sebep olmuştu. Ve ben bunu durduramamıştım. Durdurmak istememiştim ki... Zaten o zamanlar büyümemesi için bir sebep de yoktu.

Çok bekledim beni görsün, fark etsin diye. Fark etti de. Ancak beni değil. En yakınlarımdan birini fark etti. Asya.

Asya yakın bir arkadaşımdı. Altı ay önce birlikteliklerini açıkladıklarında onunla eskisi gibi olamadım. Kötü bir arkadaşlık kurmadım devamında ama eskisi gibi yakın da olamazdım. O gözlerimin içine bakarak mutluluğunu anlatırken ben dayanamazdım. Aynı ortama giriyorduk ancak çok yalnız kalmıyorduk. Asya'yı suçlamıyordum, sadece onların aralarındakileri bilmeme rağmen hiçbir şey yokmuş gibi devam edemezdim.

Sevdiğim adamla en yakın arkadaşım birliktelerdi. Bundan daha acısını ben yaşamadım, daha acısı var mı onu da bilmiyorum.

Elimde olsa şimdi bırakırdım onu düşünmeyi ancak kalbime söz geçiremiyordum. Bir beklentim yoktu, onları öğrendikten sonra, hiçbir zaman da olmadı ancak kalbimdeki sızı hep benimleydi.

Mahalleye girdiğimde rahatlamıştım sanki. Yorucu geçmişti okul. Yarın son sınavımı da verdim mi rahatlayacaktım. Saat dörde yirmi vardı. Adımlarımın sonunda birazdan o olacaktı ve ben yine göz göre göre kalbimi kanatacaktım.

Adımlarım lokantanın olduğu işlek caddeye yöneldiğinde Elif ablayı gördüm. Aslında bugün lokantaya girmeden dükkâna geçmeyi planlamıştım ama Elif abla beni fark etmesiyle elini kaldırdı ve "Dilara," diye seslendi. "Ne yapıyorsun? Gelsene oturalım biraz."

Yanında Sema teyze vardı. Bakışları benim üzerindeydi ve oldukça keyifli duruyordu. Adımlarım geniş lokantanın merdivenlerini tırmandığında içerisinin kalabalık olduğunu fark ettim.

"Merhaba." dedim. "Ellerimi yıkayayım da gelip şu civcivi seveyim biraz." diye ekledim ve adımlarım ezberimde olan yolu geçerek lavaboya girdi. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra vakit kaybetmeden yanlarına gittim tekrar.

"Hoş geldin kızım." Sema teyze bugün farklı bir mutluydu sanki. Yüzünde güller açıyordu.

"Hoş buldum Sema teyze." Elif ablanın elindeki bebeğe uzandığımda Rüya hızlıca bana doğru attı kendini. Güldük. Rüya, gerçekten çok şeker bir kızdı.

Yerime oturduğumda öpücüklere boğdum onu. "Senin bu kızın var ya," dedim, Elif ablaya doğru. "Bana aşık."

Elif ablayla Sema teyze benim bu dediklerime kıkırdarken benim bakışlarım hemen arkalarında bize doğru gelen adama çevrildi. Korhan.

"Hoş geldin yenge."

Yenge mi? Kime demişti onu?

Bakışları benim üzerimdeydi ve şu an bu ortamda annesine ve ablasına o kelimeyi kullanamayacağına göre bana mı kullanmıştı?

Sevdiğim adam bana yenge dedi.

Kaşlarım çatıldı. Ben ters ters bakarken Sema teyze arkasına dönüp oğluna baktı. "Yenge mi, ne saçmalıyorsun oğlum sen?"

Korhan'ın annesine çevrilen bakışları şaşkındı. Sanki ağzından kaçırmış gibiydi. Yüzüm düştü, kalbimde her zamankinden farklı bir acı peyda oldu.

Elimdeki bebeğin boynuna gömdüm başımı. Yüzümdeki hoşnutsuzluk çok şey açık ederdi ve ben göstermemeyi tercih ettim.

"Yanlışlıkla söyledim." Onun kısa açıklaması benim boğazıma bir yumru oturmasına neden oldu.

"Olmasın bir daha," dedi Sema teyze ters bir ifadeyle. "Yanlış anlayacak millet."

Hemen yanımdaki sandalye boştu ve o da onu çekip oturdu. "Anneciğim erkek kardeşim mi var da haberim yok?" Söylediklerinin beni nasıl kanattığından habersizdi.

Başımı Rüya'nın boynundan kaldırdığımda Elif ablayla göz göze geldik. Sertçe yutkundum, Sema teyzeye çevirdim bakışlarımı ondan kaçırarak.

Sema teyze, Korhan'a ters ters bakıyordu. Tebessüm ederek bozulmamış gibi yaptım.

Korhan'ın bakışları kollarımın arasındaki bebeğe çevrildiğinde "Benim aşkım gelmiş." dedi kollarını uzatarak. Bakışları bana asla değmedi ancak bu an bile heyecanlanmama neden oldu. Aptal. Aptaldım. Adamın kız arkadaşı vardı ve ben hâlâ tek bir kelimesiyle heyecanlanıyordum.

Dudaklarımı gayriihtiyari ıslattım ve elimdeki bebeği ona doğru uzattım. Rüya'nın koltuk altından tutuyordum ve onun da eli tam elimin üzerinde durdu. Ellerim titriyordu. Avuçları ellerimin tersinden tuttu ve çevik bir hareketle aldı ellerimden. Temasının son bulmasıyla derin bir nefes aldım. Bir gün biri fark edecek diye ödüm kopuyordu.

Sorun onu sevmem değildi, sorun onun bir sevgilisi olmasıydı. Kimsenin yüzüne bakamazdım ortaya çıkarsa.

Korhan, Rüya'yı öpücüklere boğarken Sema teyzeye çevirdim bakışlarımı. "Ben kalkayım artık." dedim hafifçe tebessüm ederek.

Sema teyze başını sallarken yüzünde güller açıyordu adeta. "Annene söyle akşam uğrasın, şu çeyiz işini halledelim." Söyledikleri beynimde yankılanıp durdu. Neyden bahsediyordu? Çeyiz de ne demekti?

"Ya," dedim hiç bozuntuya vermeden. "Niye ki?" Korhan'a attığım kaçamak bakışlardan onun bütün odağının yeğeninde olduğunu fark ettim.

"Nişanımız var iki hafta sonra, o yüzden böyle hızlandırdık." Elif ablanın sözleriyle boş boş baktım. "Kimin?" diye sorma gereksinimi duydum salak gibi. Gerçek olmasını kabullenmiyordu kalbim ve bir nebze olsa bile yanlış anlamış olmak istiyordu.

Sema teyze, "Kimin olacak canım, kaç tane oğlum var sanki." dedi gülerek. Kalbim durdu. O güldü, ben öldüm. Boğazıma kocaman bir yumru oturdu. Gözlerim dolamazdı, şu an değil. Olmaz.

Evet, birliktelerdi ve benim ondan bir beklentim yoktu sadece kalbimin ona karşı olan bağlılığını bitirmek için elimden geleni ardıma koymamıştım ancak şu an ki hâlim bile onu asla unutmadığımın kanıtıydı. Bitmediğinin farkındaydım, bana gelmeyeceğini de biliyordum ancak yine de kalbim binlerce parçalara bölündü.

"Ya," dedim tebessüm ederek. İçim kan ağlarken yine yüzümde güller açıyordu. "Hayırlı olsun." dedim Korhan'a dönerek.

İsmini söylemedim, çünkü söylersem abi kelimesini de eklemek zorunda kalacaktım. Şu an da bile bu sıfat dilimden dökülemedi. Sırf bu yüzden çoğunlukla adını anmadan konuşurdum.

"Sağ ol Dilara." dedi yeğeniyle oynamaya devam ederken. Tebessüm ettim. Acının tatlı tebessümü. Bu adam hiçbir şeyi hak etmiyordu.

"Neyse," dedim karşımdaki kadınlara dönüp. Ayaklandım. "Görüşürüz."

"Allah'a emanet ol kızım." Gülümsemeye çalıştım. Arkama dönüp lokantanın merdivenlerinden indiğim andan itibaren yüzümdeki tebessüm soldu ve yerini gerçek bir hüzün aldı. Bir yaş aktı sol gözümden.

Adımlarım ezbere bildiği yolları yürürken kafamın içi savaş alanıydı. Dükkana yaklaştığımı anladığım anda yüzümdeki ifadeyi tekrardan değiştirdim ve gülümsedim.

Yorucuydu.

Dükkanın önündeki çiçekleri dokuna dokuna içeriye girdiğimde "Kolay gelsin Sedef Hanım." dedim yüksek sesle.

"Hoş geldin bebeğim," dedi annem de beni gördüğünde. Ayağa kalktı ve sarıldık.

Annem gerçekten çok güzel bir kadındı. İçi de dışı da... Saf değildi ancak çok iyi niyetliydi. Benimkilerle aynı olan simsiyah saçlarına yer yer aklar düşmüş olsa da çok güzeldi. Yaşıtlarına taş çıkarırdı. Maşallah. Benim mavi gözlerimin aksine simsiyah gözleri vardı aynı saçları gibi. Bakımlıydı. Yaşım geçti diye düşünmez her zaman temiz ve düzenli olurdu. Onun bu huyu bana da geçmişti elbette.

Babamla çok yakışıyorlardı. Hep onlarınki gibi bir ilişkim olmasını diledim. Ama nasip olmadı işte. Babamla annem çok zıtlardı. Bu karakter olarak değildi. Annemin simsiyah saçlarının aksine babamın sapsarı saçları vardı. Aynı şekilde annemin simsiyah gözlerinin aksine babamın masmavi sözleri vardı. Tıpkı benimkiler gibi masmaviydi gözleri. Saçlarımın rengi anneme çekerken gözlerimin rengi babama çekmişti. İkisininden de almıştım birkaç özellik.

Osman -büyük- abim annemin kopyası gibiydi. Koyu kahve saç ve koyu kahve gözleri bunun en net kanıtıydı. Yirmi dokuzunu bitirmiş otuzundan gün almaya başlamıştı. İstanbul'a gidip yedi sene tıp eğitimi aldıktan sonra Bursa'ya geri sönmüştü. İyi bir kalp cerrahı adayıydı. Bence olurdu da. Azimliydi.

Çocukluğundan beri sevdiği kadınla kavuşmasına çok az kalmıştı. Evleneceklerdi. Çok seviyorlardı Melek'le birbirlerini. Melek benim çok sevdiğim bir arkadaşımdı. Çok güzel bir kızdı. Zor bir hayatı vardı. Hayat onu bazı şeylere mecbur bırakmıştı ve abim onun en büyük şansıydı bana kalırsa, yeniden hayata dönmesine sebepti. Birbirlerine çok iyi geliyorlardı. Aralarında altı yaş vardı, bence çok normaldi ancak başlarda mahalleli bu durumu biraz konuşmuşlardı. Milletin ağzı torba değildi ki büzesin. Zamanla mahalledeki en örnek çift olarak görülmüşlerdi. Bence de öyleydi.

Serhat -küçük- abim ise babamın gençliğinin birebir aynısıydı neredeyse. Altın sarısı saçları, masmavi gözleriyle babama çok benziyordu. Hık demiş burnundan düşmüştü sanki. Yemek yapmayı çok seviyordu. Ve dürüst olmak gerekirse aşırı derecede lezzetliydi yemekleri. Yapıyordu bu işi. Daha sonra bunu meslek edinerek gastronomi okumaya karar vermişti. Gastronomiden önce bir sene İşletme okumuştu ancak bölümünü sevmediğinden ikinci senesine devam etmeyip tekrardan sınava hazırlanmıştı. Gastronomiden devam etmişti. Bu hafta Yeditepe Üniversitesinden mezun olacaktı ve hafta sonu Bursa'ya dönecekti. Osman abimle aralarında beş yaş vardı. Serhat abimle benim aramda ise üç yaş var...

İyi anlaşırdık genelde. Arada bir elbette tartışıyorduk ancak günün sonunda onların yanında sakinleşiyordum yine de. Seviyordum onları. Arada nefret de ediyordum elbette.

Güzel bir ailem vardı, şanslıydım.

Birkaç çiçeği kargoya verdikten sonra eve geçmiştim hemen. Yorgundum, hem ruhen hem de fiziken.

Odama çıkıp ılık bir duş aldım. Eşofmanımı da çektiğim gibi yatağa attım kendimi. Telefonumu şarja takıp komodinin üstüne bıraktım. Gözlerimi kapatmamla açmam bir oldu. Sanırım delirecektim. Çünkü gözlerimin önüne gelen gelinlik ve damatlık giyen çift normal değildi.

Derin bir nefes aldım ve telefonumu aldım elime. Instagram'a girdim. Belki telefonda vakit öldürürsem öylece uyuya kalırdım. Yoksa ne kadar yorgun olursam olayım kendimi yeyip bitirmeden uykuya dalamazdım.

Hikayeleri izlemeye başladım. Bazı komik videolar uykumu daha çok götürüyordu ancak bunu sorun etmedim keyfim yerime geliyordu en azından. Eğer bir sonraki hikayenin Asya'nın olduğunu bilseydim tıklamazdım. Ancak çok geçti artık ve önüme düşen ekranda bir davetiye vardı. Nişan davetiyesi.

Hangi ara eve geldiğini anlamadığım annemin bana seslenmesiyle hızla doğruldum ve yüzümdeki ifadeyi yok ettim. Kapımın çalınmasıyla "Gel," dedim.

Kapı açıldı. Annem içeriye girdi. Eliyle aşağıyı işaret etti. "Sarma sarmıştım sabah, doldur tabağını ye. Aç aç uyuma." dedi. Tebessüm ettim.

"Yok şimdi aç değilim. Babam gelince onunla yerim."

"Peki," Tam kapıdan çıkıyordu ki "Sen neden geldin?" diye sordum merakla. Dükkan da anneme yardım eden Leyla adında bir kız vardı, birkaç saat kalmıştı kapanmasına o yüzden merak ettim neden geldiğini.

"Semalara geçeceğim, aradı. Gelirim baban gelmeden." Ben onu hepten unutmuştum. Başımı sallayıp uzandım tekrar. Annem de başka bir şey söylemeden gitti. Başımı yastığıma koyup gözlerimi beyaz tavana diktim.

Annemle Sema teyze başlarda hiç anlaşamazlarmış. Tabii bunun sebebi Ahmet dayımla annemin çok yakın olmasından dolayı Sema teyzenin kıskançlıklarıymış. Bir bakıma haklıymış da. Çünkü annemle Ahmet dayım çok fazla vakit geçiriyorlarmış, çok iyi anlaşıyorlarmış. Ahmet dayı diyordum ona ama öz dayım değildi. Annem tek çocuktu zaten. Ahmet dayımın annesi bir gün Ahmet dayımı anneanneme bırakıp pazara gitmiş birkaç saatliğine. Ahmet dayımda çok ağlayınca anneannemden el mâhkum ona sütünden içirmiş. Annemle Ahmet dayım süt kardeş olmuşlardı dolayısıyla. Ahmet dayımla Sema teyze evlendiklerinde annemle Sema teyze yavaş yavaş anlaşmaya başlamışlar. Babam annemle evlendiğindeyse iyice sıkı fıkı olmuşlar.

Gördüğüm rüyayla uyuduğumu anladım. Saate baktığımda yedi buçuğa geliyordu. Bir saat uyumuştum sanırım. Hava kararmamıştı. Zaten daha da uyuyamadım. Yatakta dönüp durdum.

🌿🌿🌿

Gökyüzü kararmıştı. Kalbimin karardığı gibi.

Yine parçalara bölünmüştü kalbim ve kimse bunu görmüyordu. Kızıyordum herkese.

Tamam, belki göstermiyorum, belki gizliyordum duygularımı ama korkuyordum. Korktuğumdan gizliyordum ve onlar acılar içinde kıvranan benden haberdar bile değillerdi.

Boğazıma oturan yumruyla dizlerimi biraz daha çektim karnıma ve sesli bir şekilde ağlamaya başladım. Evde kimse yoktu ve ben bu tek boş anımda içimi boşaltana dek ağlamaya devam ettim.

İyi değildim.

Ağlamam kesik kesik iç çekişlere döndüğünde yataktan kalkıp aynanın karşısına geçtim. Aynadaki aksim yabancı gibiydi. "Bitir." dedim kısık bir sesle. "Bitir artık. Baksana," Gözlerim kan çanağıydı. Bir yaş daha aktı. "Görmüyor bile seni. Görmesinde zaten artık." Onun hiçbir şeyden haberi olmamasına rağmen karşımda o varmış gibi trip atmıştım birde. Aklımı kaybetmediğim eksikti. Bu akılla millete nasıl akıl verecektim onu da bilmiyordum, hayırlısı.

Derin bir nefes aldım ve yatağın üzerine bıraktığım telefonuma ilerledim ve kendimi kalbimin tekrar tekrar yanacağını bile bile açtım ve baktım. Baktım, baktım. Boğazım düğümlendi.

Davetiye fotoğrafıydı. Sorun bu değildi. Sorun üstünde yazan isimdi. Korhan. Korhan Atalay. Kalbimi binlerce parçalara bölen adam. Boşta kalan elim yumruk oldu. Gözlerim doldu tekrar. Biliyordum. Bir gün bunun da olacağını biliyordum. Ama gel de kalbime anlat.

Asya. Onun tercihi. Tercih bile denmezdi. Çünkü o beni bir kez olsun bile görmemişti. Ben de onu görmezden geliyordum. Her şey kendi başıma kalana dek çok güzeldi. Kendimle yüzleşmem çok ağır geliyordu.

Zil sesi beni kendime getirdi ve Instagram'daki hikayeden çıkıp telefonu yatağa bıraktım. Elimle yüzümdeki ıslaklığı silip hareketlendim. Odamdan çıkıp merdivenleri indiğimde kapıya yöneldim ve açtım. Babamdı.

Gülümseyerek "Hoş geldin babacığım." dedim geriye doğru çekilip.

Ayakkabılarını çıkardı. "Hoş buldum canım." dedi holün sonundaki banyoya doğru ilerlerken "Annen nerede?" diye sordu.

"Sema teyze çağırmış. Çok oldu gideli gelir birazdan."

"Hayırdır?" diye sordu bir sorun var mı de gibi. Başımı iki yana salladım. "Çeyiz falan," Sesim titredi mi bilmiyordum ancak kalbim kanadı. Babama sevdiğim adamın nişan haberini veremezdim.

Banyoya girdiğinde bende salona geçtim. Koltuğa otururken yüzümdeki ifadeyi toparladım. Babam salona girdiğinde yanağımdan öptü ve üçlü koltuğa geçip uzandı. Sanırım bugün bayağı bi' yorulmuştu.

Babam büyük bir marketin manav reyonunda çalışıyordu. Aslında ona çoğu kez çalışmamasını söylüyorduk tabii o bir şeyi istemezse feriştahı gelse ikna ettiremezdi. Osman abimin düğün işlerinden dolayı çok harcamalar oluyordu ve babamda sanırım ileriyi düşünerek bırakmıyordu işi.

"Önce yemek mi yoksa masaj mı?" dedim babama bakarak. Yüzümdeki ifade onu da güldürdü.

"Aslında yemek derdim ama bakıyorum ki tamamlanmamışız henüz biraz daha bekleyeyim bakalım." dedi o da. Annem ve Osman abim eksikti. Serhat abim zaten Bursa'da değildi.

Güldüm. "Peki," dedim. "Masaj?" Yorulmuştu, farkındaydım. O bu yaşına rağmen hâlâ bizim için çabalarken iki masaj bana çok gelmezdi. Ama o yine her zaman ki cevabını verip, "Karımı bekleyeyim." dedi. Güldüm. Güldü. Ne zaman yapsam istediği gibi olmazdı ve o da beni yormak istemediğini söyleyip anneme yaptırırdı. Aslında annemin parmaklarını istediğindendi ama beni kırmamak için öyle söylüyordu.

Kapının kilidinin çevrilme sesiyle birlikte annem içeri girdi ve "Hoş geldin," dedi babama bakıp. Ellerinde kocaman bir buket vardı. Sanırım abim yine nişanlısına götürecekti. Ortadaki sehpanın üzerine bıraktı.

"Hoş buldum hanım." diye karşılık verdi babam. Ve gülümsedi.

"Ay tamam tamam anladım ben seni ama önce oğlunu ara da yemeğe geç kalmasın."

Üç kardeştik biz. Ve ben evin en küçüğüydüm. Dilara. Dilara Işık. Babamın biricik kızı, ışığı.

Annem vakit kaybetmeden mutfağa geçtiğinde bende arkasından gittim. "Anne Serhat abimin işi ne oldu, Sema teyzeyle konuşacaktın ya hani?" diye sorarken bir yandan da dolaptan tabakları indiriyordum.

"Sema konuşmuş Ahmet abiyle. Tamam, demiş Ahmet abi. Pazartesi başlayacak. Hayırlısı kızım." Ahmet abi güzel bir restoranın sahibiydi. Abim de orada aşçılık deneyimi almak için gelir gelmez bir yerde başlamak için annemi arayıp sormuştu geçenlerde.

"Öyle tabii."

Ahmet dayımın üç çocuğu vardı. En büyük olanı Elif ablaydı. Otuz bir yaşındaydı. Elif abla kendisinden üç yaş büyük olan Cihangir abiyle beş senedir evlilerdi. Tek çocukları vardı. Rüya. Bir büçük yaşında sayılırdı.

Elif'in bir küçüğü Korhan'dı. Korhan. Kalbimin sızısı. Ne yaparsam yapayım unutamadığım adam. Bugün gördüğüm nişan davetiyesiyle birlikte artık unutmak istediğim adamdı.

Benimkilerin aynı tonlarında olan mavi gözleri vardı. Kumral, uzun boylu bir adamdı. Yirmi sekiz yaşındaydı. İşletme okumuştu. Şimdiki hedefi duyduğum kadarıyla lokanta zinciri kurmaktı. Sanırım bunun hakkında görüşmelerde yapıyordu.

Ahmet dayımın en küçük çocuğu İnci'ydi. En küçüktü ama o çok da küçük değildi. Hafta sonu sınava girecekti ve üniversiteli olacaktı. Geçen sene istediği puanı alamayınca bu sene mezuna kalmıştı. Bu sene istediği bölümü kazanacağından hiç şüphem yoktu çünkü gerçekten gördüğüm kadarıyla iyi çalışıyordu. Güzel bir kızdı. Sarıya boyadığı saçları ve mavi gözleriyle güzel bir kızdı. On dokuz yaşındaydı. Yüz atmış sekiz santimdi. Benden sekiz santim kısaydı ancak mahalleliye göre uzun sayılabilirdi. Abisine çekmişti. Korhan'da oldukça uzun bir adamdı.

Yine dönüp dolaşıp onu düşünmüştüm!

Artık unutmalıydım, geçen seferkiler gibi altı boş bir cümle olmamalıydı. Artık gerçek anlamda ondan vazgeçmeliydim. Yoksa kendime olan saygımı hepten kaybedecektim.

Bir anlık bir karar değildi ki. Altı aylık birliktelikleri vardı bundan önce Asya'yla. Artık onun da yüzüne bakamıyordum. Asya'yla aynı ortama girmek bile küçük hissettiriyordu.

Derin bir nefes alıp verdim. Annem yaprak sarmasını boşaltırken bende buzdolabındaki yoğurt kabını çıkardım. Çalan zil sesiyle birlikte yoğurdu bırakıp holün sonundaki girişe yöneldim. Osman abim gelmişti muhtemelen.

Kapıyı açtığımda Osman abimi gördüm ilk. Hemen arkasındaki kalabalık dikkatimi çekti hemen. Geri çekildiğimde Osman abimin arkasında Korhan'ı gördüm. Yanında Uğur abiyiyle İbrahim vardı.

Uğur abi Osman abimle yaşıttı. Yirmi dokuz yaşındaydı. Korhan'dan bir yaş büyüktü. İbrahim ise benden dört yaş büyüktü. Yirmi beş yaşındaydı. Küçükken çok sık oyun oynadığımızdan abi demiyordum. Alışkanlıklar...

İçeri girip ayakkabılarını çıkardıklarında abimin arkasından salona geçtiler. Bir kez olsun bakmadım, bakmaya hakkım yoktu.

Tekrardan mutfağa yöneldiğimde içeriden gelen yoğun seslerle "Kim?" diye sordu annem.

"Osman abimle arkadaşları."

Annem birkaç tabak daha çıkarttı. Bende hızlıca yoğurdu çırpıp ayran yaptım. Tabakları, bardakları alıp salona girdim. Babamla sohbet ediyorlardı. Hızlı hızlı masayı kurdum. Annem tabakları getirdi. Abim ve arkadaşları sırayla ellerini yıkamaya gittiklerinde annemle babam oturmuşlardı sofraya. Bende annemin yanına oturdum. Babam baş köşedeydi her zamanki gibi. Osman abim babamın hemen çaprazına, onun yanınaysa sırasıyla Korhan ve Uğur abi oturmuştu. Hemen yanımdaki sandalyeye ise İbrahim oturmuştu.

"Afiyet olsun." Annemin sesiyle birlikte hepsi başını salladılar teşekkür edercesine. Bakışlarımı ona değdirmekten korkuyordum. Ona yakalanmaktan korkuyordum.

"Kızım yesene, mundar ettin yemeği." Annemin fısıltılı sesiyle dikkatimi ona verdim. Kulağımın yanına yaklaşıp konuşmuştu. "Sende bir şeyler var ama hadi bakalım." Hiçbir şey söylemedim. Geldiğinden beri ilk kez gözlerimi ona çevirdim. Ellerim titredi. Tabağını bitirdi bitirecekti neredeyse. O cüssesine yettiğini bile düşünmüyordum.

Ki öyle de oldu. Tabağını bitirdiğinde anneme baktı, hızla çektim bakışlarımı üzerinden. "Halacığım bir tabak daha var mı?"

Güldüm. Sesli değildi elbette. Dudaklarımın kenarındaki minik kıvrım aslında onu ne kadar iyi tanıdığımın kanıtıydı. "Getireyim ben," dedim ve sandalyemi geriye çekip ayaklandım. Elimi uzattım tabağına doğru, gözlerine bakamıyordum. Uzattığı tabağı elime aldığımda tabağın alt kısmındaki ellerimiz sürtündü ve göz göze geldik. Kalbim gümbür gümbür attı.

Gözlerimi çektim hemen. Tabağı aldım elinden hemen ve mutfağa geçtim. Tezgâha bırakıp ellerimi yumruk yaptım. "Kendine gel gerizekâlı, adam nişanlanacak." Yumruk olan elimi tezgâha çarptım. "Bu kadar yüzsüz olma!" Dişlerimin arasından sinirli sinirli konuşmam bittiğinde derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştım. Daha fazla oyalanmadan tabağı doldurdum tekrardan.

Yemekler bittiğinde annem tabakları makineye dizdi ve bende çay suyu koyup bardakları ayarladım. "Anne ben odama çıkıyorum."

"Tamam canım iyi uykular." Uyuyabileceğimi zannetmiyordum ya neyse.

Mutfaktan çıktıktan sonra salonun kapısından geçerken onu aradı gözlerim. Kendimden nefret etmeme nedendi. Bakışları direkt karşısındaki kapıya çevrildi gayriihtiyari ve bu gece ikinci defa göz göze geldik. Hızımı kesmeden holde ilerledim. Merdivenleri geçtiğim sırada adımı duydum. Durdum.

"Dilara," Arkama döndüğümde Uğur abiyle karşılaştım. Lavabodan çıkmıştı sanırım. Çıktığım birkaç merdiveni geri indiğimde "Biraz konuşalım mı?" diye sordu. Kaşlarım çatıldı. Çok diyaloğa girmediğimiz için şaşırttı bu durum beni.

"Tabii. Bir şey mi isteyeceksin Uğur abi?" Gözlerindeki pırıltı söndü âdeta. Başını hafifçe sallarken onu ilk kez böyle görüyordum; hüzünlü.

Bir adım daha attığında yakınlığından rahatsız olarak bir adım geriye gittim. "Ben seninle çok önemli bir..." Cümlesini tamamlamasının sebebi hemen arkasındaki adamdı. Korhan.

"Uğur," diyerek çıkmıştı salondan ve bizi gördüğünde o da Uğur abi de susmuştu. Bakışları ikimizin arasında gidip gelirken kaşlarım çatıldı. Uğur abiye baktım gözlerini kapattı ve ağzından ufak bir küfür savurdu.

"Pardon," dedi Korhan. Neler oluyordu? "Devam edin siz." Gözlerim ikisinin arasında mekik dokurken kaşlarım neredeyse birbirine değecekti.

Korhan, "Kusura bakma kardeşim," dedi ve hızla arkasını dönüp salona döndü. Kusura bakılacak bir şey mi vardı? Aklımı kaçıracaktım, ya yanlış anlamıştı ya da yaşayacaklarım tamamıyla yanlış olacaktı.

"Anlayamıyorum," dedim Uğur abiye dönüp. Anlamak istemiyordum. Ne olur düşündüğüm şey olmasın. "Yanlış anladı sanı..."

Sözlerimi aceleyle kesip konuştu: "Ben senden çok hoşlanıyorum Dilara."

-BÖLÜM SONU-

Loading...
0%