Yeni Üyelik
27.
Bölüm

10. Büyük İhanet

@senemeevren

Merhabalar.

Nasılsınız? <3

Aslında daha iki gün önce yeni bölüm paylaşmıştım. Ama bugün Korhan'ın doğum günü olduğundan yine bölüm paylaşmak istedim ve iki günde hızlıca yazdım.

İlk kez bu kadar kısa bir zamanda bu kadar hızlı yazdım. Maşallah deyin. gjfdskjhklgfjl

 

Gördüğüm kadarıyla kimse Korhan'ı sevmiyor. İnanın bende öyleyim ama daha kitabın başlarındayız. Kesin hüküm vermenizi istemem. Alışmanızı öneririm çünkü ondan başka bir erkek karakter olmayacak. Üçüncü kişi en sevmediğim şey çünkü.

 

İyi doğdun Korhan umarım bizi -Dila'yı- mutlu edebilirsin. <3

 

 

Şarkılar:

Kolay Olmayacak - Sezen Aksu

Vazgeçtim - Yıldız Tilbe

 

 

Yorumlamayı ve yıldıza basmayı unutmayın lütfen.

 

 

 

 

10. BÜYÜK İHANET

 

 

"Kalbimde kocaman bir sancı,
kimse de yok ilacı..."


Bayramın üstünden kırk gün geçmişti. Telefondaki tarih 25 Temmuz'u gösteriyordu. Abimin düğününe iki gün vardı. Söylediğini yapmıştı. Birazdan burada olacaklardı. Osman abim ve Melek gelecekti.

Aradan geçen bu zamanda babamın kızgınlığı geçmişti. Eskisi gibiydik. Bu en iyi gelişmeydi bu süre içinde.

Halam yine bir şeyleri hazırlama derdindeydi ve ben de el mahkûm yardım ediyordum. Hazırlıklarımız tamamlandığında sırayla duşa girmiştik.

Buraya geldiğimden beri çok şey değişmişti.

Ben değişmiştim.

Çevrem değişmişti.

Artık o da yoktu.

Dila! Düşünmek de yasak kızım. Düşünmeyeceğiz, aklımıza getirmeyeceğiz.

Kırk günde çok şey olmuştu.

Bayramın son günü Uğur abinin annesini kaybettiğini öğrenmiştim. Çok üzülmüştüm. Her şeyi bir kenara bırakıp arayıp baş sağlığı dilemiştim. Geçen hafta mahalleye döndüğünü duymuştum.

Sonrasında Serhat abimin bir televizyon programına katıldığını öğrenmiştik babaannemle televizyonun başındayken. Onu gördüğümde önce çok şaşırmıştım ancak hemen ardından gülme krizine girmiştim. Kendini o kadar kasmıştı ki...

Oysa en iyi bildiği şeyi yapıp yemek yapsaydı eminim elenmezdi. İstanbul'dayken katılmış yemek programına. Denemek için katıldığından kimseye söylememiş. İnci'yle bir de bu sebepten tartışmışlar. Sanırım böyle bir ilişkiyi ne kadar seversem seveyim ilerletemezdim. Ben de bunu kız grubumuzdan öğrenmiştim. Orada değildim ama bütün gelişmelere hâkimdim neredeyse.

Grupta herkes vardı. Melek, İlayda, Haziran, İnci, ben ve Asya...

Bazen o mesajlara bakmak bile istemiyordum. Ama gece yatağa girdiğimde canımı yakacağını bile bile okuyordum. Merak edi...

Hayır, hiçbir şey düşünmüyordum onlarla ilgili. Ben vazgeçmiştim. Bunun için büyük bir adım atmış ve kırk gündür ailemden, arkadaşlarımdan uzakta kalmıştım.

Hazırladığım valizi odanın köşesine bıraktım. Bu akşam dönecektik. Halam ve babaannem de gelecekti. Abim zaten onları almaya geliyordu.

İçeriden gelen sesle geldiklerini anladım. Odadan çıktığımda kapının girişinde gördüğüm kişiyle genişçe gülümsedim. Abimin boynuna sardım kollarımı. "Ya abi çok özlemişim."

Güldü. "Öyle vedalaşmadan gidersen özlersin tabii." Saçlarımdan öptü. "Canımın içi."

"Yenge kıskanmasın?" diye sordum alayla geriye çekilerek.

Melek, halama sarılıyordu. Sözlerimin ardından bana baktı. Gülümsedi. "Yakında kocam olacak."

Deli kız.

Babaannemin öksürük sesini duyduğumda uyarıyı almıştık. "Hoş gelmişsin gelin hanım."

Melek çekingen bir şekilde "Hoş bulduk." dediğinde eğilip ellerinden öptü.

Babaannem çekip sarıldı. Melek şaşkınlıkla karşılık verdiğinde gülümseyerek onları izleyen abime baktım. Hayalimdeki erkek modeli buydu sanırım. Sevdiğine içi gidermiş gibi bakan biri...

🌿🌿🌿

Araba mahalleye girdiğinde uzun zamandır görmediğim rengârenk evlere baktım özlemle. Burayı çok seviyordum. Çok özlemiştim.

Evin önünde durduğumuzda bakışlarım gayriihtiyari onun odasının penceresine değdi. Hızla çektim gözlerimi. Halam koluma girdiğinde hep beraber eve doğru adımlamaya başladık.

En önde babaannem, hemen ardında da halamla ben vardık. Abimler arkamızdalardı. Sanki kırk gün değil de bir senedir evime gelmemişim gibi hissettim bir an. Garipti duygularım. Özlemiştim. Herkesi.

Kapı açıldığında kalakaldım. Elim tutunduğu yeri sıktığında halam, "Bu o mu?" diye sordu kısık bir sesle. Cevap veremedim ancak o anlamıştı anlayacağını.

Geriye çekilerek kapıyı araladı. "Hoş geldiniz."

Bakışlarımı çektim ondan. Babaannem "Hoş bulduk evladım." dediğinde içeri adım attı.

Annemler kapıda göründüklerinde dayımların da burada olduklarını gördüm.

Onu es geçerek hepsine sarılıp salona geçtim. Herkes bulduğu yere oturmuş, sohbet ediyorlardı. Zübeyde babaanne ile babaannem bayağı kaynaşmışa benziyorlardı.

Halamla göz göze geldiğimizde ufak bir baş hareketiyle bir yeri işaret etti. Gözlerim oraya çevrildi, onunla göz göze geldik. Kimse olmasaydı dalacaktım, ne diye bakıyordu geldiğimizden beri?

Gözlerimi devirip kalktım oturduğum yerden. "Hala gel istersen eşyalarımızı yerleştirelim."

Beraber salondan çıktık. Mutfağın yanındaki odaya girdiğimizde valizini yatağın üstüne bıraktı. Babaannemle birlikte burada kalacaklardı.

"Ne iş bu Korhan Ali?"

Omzumu silktim. "Ne bileyim garip garip bakıyor."

"Nişanlanmamış mıydı adam?"

Yutkundum. "Nişanlanmıştı."

"Yüzüğüne baktım. Elindeydi. Derdi ne? Uygun bir zaman da konuşayım ben bir."

"Halacığım lütfen, konuşacak bir şey yok."

"Bu şekilde devam ederse..."

"Sadece ona olan duygularımı bildiğinden..."

Kesti sözümü. "Duygularını?" diye sordu imalı bir şekilde.

"Geçmişteki duygularımı yani." diye düzelttim.

Kimi kandırıyordum?

Bavulun fermuarını açtığında "Sen de git istersen, eşyalarını yerleştir." dedi.

"Tamam. Bir ihtiyacın olursa ararsın."

Odadan çıkıp merdivenleri tırmandım. Odamın önüne geldiğimde kapının kolunu indirip içeri girdim. Kapıyı örtüp içeri attığım ilk adımda kulağıma dolan kilit sesiyle hızla arkama döndüm. Gördüğüm kişiyle dumura uğradım.

"Ne yapıyorsun?" dedim sertçe. "Ne işin var burada?"

"Bir daha kaçma diye işimi garantiye aldım."

Yaptığı açıklamayla bakışlarım kapıya çevrildi. Anahtarı çıkartıp ön cebine koydu.

Titreyen ellerimi yumruk yaptım. "Ne kaçması? Ne saçmalıyorsun ya sen?" deyip bir adım attım ona doğru. Elimle kapıyı gösterip "Aç şu kapıyı ve hemen defolup git." diye devam ettim öfkeyle. "Nişanlı bir adamın odamda ne işi var?!"

"Sakin ol lütfen." dedi fazlasıyla sakin bir şekilde. "Sadece konuşmak istiyorum."

Kolunu tutup "Ama ben istemiyorum. Aç şunu." deyip kapıya doğru adım attım.

Elimden kurtulup sırtımı kapıya yasladığında "Bırak beni!" dedim bağırarak.

Boştaki eli dudaklarıma kapandığında debelenmeye başladım. Sesim avuçlarında kaybolurken başımı kaldırıp gözlerine baktım sinirle.

"Bağırmayacağına söz verirsen elimi indiririm." Nefesi tenime dokundu. Gözlerim kapandı. Sabır çekmeye çalıştım. Ne yapıyordu Allah aşkına? Şu an ne kadar yakın olduğunun farkında mıydı?

Sırf uzaklaşsın diye başımı salladım. Temkinli bir şekilde elini indirdiğinde omuzlarından itekleyip uzaklaştırdım onu kendimden.

"O gece her şeyi duydum." diye girdi konuya. Kaçırmadım gözlerimi. Dik dik baktım.

"Yani?"

"Bak niyetim..."

Kapının ardından gelen sesle büyük bir korkuya kapıldım.

İnci'ydi. "Diloş müsait misin?"

Titreyen sesimle "Üstümü değiştiriyorum." dedim. Gözlerinin içine bakarak söylediğim sözler nabzımı hızlandırdı.

Bir an... Sadece bir anlağına bambaşka düşlere daldım. Başımı hafifçe iki yana sallayarak hızla sıyrıldım girdiğim kâbusun içinden. Ne saçmalıyordum?!

"Aşağı in istersen bende geleceğim birazdan."

"Tamam canım, çabuk gel özledim."

"Ben de." Gözlerimi gözlerinden çektim.

İnci'nin ayak seslerinin ardından kapının önünden çekilip "Git buradan." dedim sadece.

"Osman'ın düğününden sonra gideceğim." dediğinde kaşlarım çatılır gibi oldu. Neden bunu söylüyordu ki bana? Ne güzel işte gözümün önünde olmayacaktı.

"İş için gidiyorum." diye devam ettiğinde sırtımı döndüm. Beni ilgilendirmeyen şeyler hakkında çok bilgi veriyordu. Ve her şeyi bilmesine rağmen yapıyordu bunu. Ne istiyordu benden? Onu unutmak için bu kadar çaba vermişken hem de...

Anahtarı yerine koydu ve kilidi çevirdi. "Kısa bir süreliğine sadece ama gitmeden seninle konuşmak istiyorum. Biliyorum kötü hissedeceksin."

Sanki bazı şeylere hâkim gibiydi. Duyduklarının dışında... Basit bir hoşlantı gibi de düşünebilirdi ama geldiğimden beri çok farklıydı bakışları.

Bana üzülüyor muydu?

"Merak etme basit bir beğeniydi sadece. Önüne çıkan hiçbir engelin benimle alakası olmayacak. Sana bu konuyla gelmem de. Korkma."

"Basit bir şey olmadığını biliyorum."

Arkama dönüp gözlerine baktım. "Çık odamdan Ali abi." dedim sabrım kalmamış gibi.

Dudaklarının kenarı hüzünle kıvrıldı. "Özür dilerim." dedi.

Kaşlarım çatıldı. Dudaklarımı aralayacağım sırada "Gitmeden önce mutlaka konuşacağım seninle." dedi ve kapıyı açıp çıktı odamdan.

Bir süre ıslak gözlerle çıktığı kapıya baktım. Sol gözümde akan yaşı hızla silip dudaklarımı birbirine bastırdım.

Ağlamak yok, üzülmek yok.

🌿🌿🌿

Benden ne istediğini anlayamıyordum oysa tek istediğim işittiklerini unutup ben yokmuşum gibi davranmasıydı. Çünkü ben öyle yapacağım.

Gitmiştim. Onu unutmak için gitmiştim, yüzleşmemek için gitmiştim. Düne kadar başardığımı da düşünüyordum ancak ben sadece kendimi kandırmıştım. Dün gece onunla odamda karşılaştığımda bunu çok daha iyi anlamıştım.

Bir bakışı yüreğimin atışını değiştirmişti. Bu bakış bana acıdığındandı, biliyordum. Unutamamıştım ancak unutmuş gibi yapabilirdim, mecburdum buna. Nişanlıydı. Başka bir kadını yaşatıyordu yüreğinde. Onu düşünmek kendime ihanetti.

Ben kendime ihanet etmek istemiyorum.

Yarın abimin kınası vardı ve benim hiç güzel kıyafetim yoktu. İnternetten sipariş ettiklerim de beklediğim gibi olmamıştı. Sabah kahvaltısının ardından Haziran ve halamla alışverişe çıkmıştık. Haziran'ın da birkaç eksiği olduğundan gelmişti.

"İyi ki geldin aşkım." deyi bugün bin birinci kez sardı kollarını bana.

Gülümsedim ve sarılışına karşılık verdim. "Dilara," diye seslenen halama baktım. Eliyle bir yeri işaret edip "Baksana bu tam senin tarzın." diye devam edince bakışlarım elini takip etti ve bir mağazanın vitrininde durdu. Gerçekten de güzel bir kıyafetti.

Mağazaya girip elbisenin bedenini isteyip kabine girdim. Çok zarif bir kıyafetti. Nikâh için çok uygundu. Rengine âşık olmuştum. Bebek mavisiydi. Kumaşı saten elbise yere kadar uzanıyordu ancak sağ bacağımdaki yırtmaç elbiseye başka bir hava katmıştı.

 

"Kızım var ya bebek gibi oldun baksana."

"Ay Haziran abartmasan mı?" dedim gözlerimi devirerek.

"Maşallah Dilara." dedi halam hemen ardımdan. "Çok yakışmış. Allah kem gözlerden sakınsın."

Aynadaki aksimi bende beğenmiştim tabii ama onlar öyle söylediğinde utanmadan edemedim. Üzerimdeki kıyafetle başka yöne ilerledim ve gözüme takılan kırmızı elbiseyi aldım elime. Kına için hoş olabilirdi. Zaten kınada Melek kırmızı giymeyecekti. Altın işlemeli, siyah bir kınalık seçmişti. Giymemde bir sakınca olmazdı.

Kına düğün salonunda, nikâhsa kumsalda olacaktı.

Askıdan çıkartıp bedenine baktım. Kabine doğru ilerlerken "Ben bir şunu deneyip geliyorum." dedim ve üstümdekini elimdekiyle değiştirdim.

Bu da çok güzel bir elbiseydi. Vücuduma tam oturmuştu. Aynadan kâküllerimi düzeltip çıktım kabinden. "Nasıl olmuş?" dedim etrafımda dönerek.

Vücudumu çepeçevre saran kalem bir elbiseydi. İp askılı elbisenin sırt dekoltesi çok hoşuma gitmişti. Kıpkırmızı rengiydi beni ona çeken. Çok güzel olmuştu.

Tek mağazada iki kıyafetimi de hallettikten sonra ayakkabı ve aksesuar bakmaya devam ettik. İşimiz biter bitmez eve döndük. Kına ve çerezleri paketlemeye başlamışlardı. Bütün kızlar buradaydılar. Asya da buradaydı. Ufak bir merhabalaştıktan sonra üzerimi değiştirip onlara yardım için aşağı inmiştim.

🌿🌿🌿

Sabah büyük bir sarsılmayla uyanmıştım. Annem sağ olsun üzerimdeki örtüyü öyle bir çekmişti ki uyandığımda kendimi yerde bulmuştum.

Hava aydınlanmak üzereyken Haziran, Melek, abim ve ben kuaföre gitmiştik. Abim bizi bıraktıktan sonra diğer işleri halletmek için gitmişti. Ufak bir kahvaltı yaptıktan sonra yavaş yavaş hazırlıklara başlamıştık.

Melek'in makyajı yapılırken biz Haziran'la kendi makyajımızı kendimiz yapmıştık. Tabii bazı yerlerde yardım almıştık birbirimizden. Basit olmayan abartılı bir makyaj yapmıştım kendime. Dudaklarımdaki kırmızı renk fazla göze geliyordu ancak yapacağım bir şey yoktu. Abimin düğününde abartmasam nerede abartacaktım? Makyaj bittikten sonra Haziran'ın yardımıyla saçlarımı düzleştirip geriye yatırdık.

Kırmızı elbisemi giydikten sonra topuklu mesaim de başlamış bulunmaktaydı.

Mavi gözlerimle kendimi seyrederken kuaförün kapısı açıldı ve abimle birlikte sağdıcı da girdi içeri. Ben ondan kaçtıkça o her yerde karşıma çıkıyordu.

"Hazır mısınız?" diye sordu abim.

"Hazırız," dedi Haziran abime. "Ablam içeride."

"Dış çekime gitmemiz gerekiyor. Geç olacak."

Abimin hemen ardında olduğundan istemeden gözlerine kaydı gözlerim. Hâlihazırda bana baktığından göz göze geldik. Derin bir nefes aldığım sırada kaçırdım bakışlarımı.

Kısa süre içinde dış çekim için yola çıktık. Arabayı sağdıç süreceği için hemen gelinin yanına oturdum. Dolasıyla Haziran da beyefendinin yanına oturmak zorunda kaldı. Elimde olduğu sürece ondan uzak duracak, onunla iletişime geçmeyecektim. Doğrusu buydu çünkü. Başka birine ait birine karşı içimde hiçbir duygu kırıntısı olmasına da istemezdim ama maalesef ki elimde değildi.

Gelinle damadın fotoğrafları çekilirken birkaç resimde Haziran'la yer edinmiştik. Onlar çekimlerine devam ederken Haziran'la birbirimizi çekmeye devam ettik. Çektiğimiz resimleri incelerken Haziran "Ali abi," diye seslendi.

Çatık kaşlarla baktım ona. "Ne diye çağırıyorsun adamı?"

Korhan Ali bir bankta oturmuş elindeki telefonla ilgileniyordu. Haziran'ın sesini işittiğinde bakışları bize döndü. Sorduğum soruyu es geçerek "Dila'yla bizi çekebilir misin?" diye sordu.

Hiçbir şey söylemeden kalktı yerinden ve bize doğru gelmeye başladı. "Nerede?" diye sordu.

Haziran gözlerini kısarak çevremize baktı. Deniz manzaralı hoş bir yer gördüğünde elini uzatarak "Şurası olur bence?" dedi bana bakarak.

"Olur, fark etmez."

"Tamam," dedi Korhan Ali. "Geçin çekeyim."

Birlikte beğendiğimiz yere vardığımızda kendi telefonunun kamerasını açtığını fark ettim. "Ali abi," dedim. "Bizim telefonumuzdan çeker misin?" Onun telefonunda numaramın bile kayıtlı olmasını istemiyordum. Ondan nefret etmiyordum, beni sevmedi diye ondan nefret edemezdim ancak aramızda belirli bir çizgi olmalıydı.

"Peki."

Telefonumu uzattım. Şifresi vardı ama zaten kamera için şifreye gerek yoktu. Telefonu bize doğru tuttuğunda Haziran'la ekrana baktım. Gülümseye çalıştım ancak olmadı. Bakışlarım telefondan gözlerine çıktı. Çatık kaşları hızla düzeldi ve havalandı. Başparmağının tersiyle alnını kaşıdığında göz göze geldik.

"Çektin mi?" Haziran'ın sorusuyla nakışları ekrana indi.

"Daha çekemedim."

"Ay hiç mi?" diye sordu şaşkınlıkla Haziran.

"Ekrana bakarsanız çekeceğim." dediğinde kaşlarım havalandı. Bana mı çamur atmıştı o?

Sırtımdaki saçlarımı refleksle elimle geriye saldım yavaşça. İnadına güzel bir gülüş kondurdum dudaklarıma ve kameraya baktım.

"Çektim." Birkaç adım atıp yanına gittim. Telefonumu aldığımda çektiği resimlere baktım. Telefonu yere koysam daha güzel çıkacağına emindim. Resmen bok gibi çekmişti.

Yanımda duran Haziran gözlerini kısarak telefona baktığında "Gerçekten mi? Cidden bu ne? Daha kötü çekilemezdi." dediğinde başımı sallayarak eşlik ettim.

"Daha kötüsünü görmemiştim."

"Güzel çeken birisine çektirin o zaman sizde." Arkasını dönüp yerine oturduğunda bakakaldık arkasından.

İnadıma öyle çektiğine yemin edebilirdim. Kendi resimlerini kendi çeken biri için fazlasıyla kötü çekmişti. İnadıma yapmıştı. Pislik.

Instagram’a girip Haziran'la çektiğimiz güzel resimlerimizden birkaçını seçip paylaştım. Altına da görümce ve baldız yazıp gülücük emojisini koyup paylaştım.

🌿🌿🌿

Kına mahalledeki bir salondaydı. Başlayalı yarım saat olmuştu. Çalan müzikle herkes kurtlarını döküyordu. Aslında bende oynamak istiyordum ama üzerimdeki bakışlar yüzünden hiçbir şey yapamıyordum.

Hayır, ne konuşabilirdi ki benimle? İyice meraklandırmaya başlamıştı beni ama az çok tahmin ediyordum ne söyleyeceğini. Kalbim kırılacaktı günün sonunda yine biliyordum.

Yuvarlak masada oturuyorduk. Hemen karşımdaydı. Masada babaannem, Zübeyde babaanne, babam, dayım ve o vardı. Annemle Sema teyze bir koşuşturma içindelerdi hâlâ. Diğerleri de halaydaydı.

"Dila!" Annemin sesiyle arkama çevirdim başımı.

"Ne oldu anne?" diye sordum merakla.

Yanıma oturdu hemen. Başını yanıma yaklaştırıp sessizce konuştu. "Kızım abin nerede biliyor musun?"

Kaşlarım çatıldı. "Hayır." Salonu taradı gözlerim. "Niye? Ne oldu?"

"Takacağımız takıları unutmuşuz."

"Nasıl unutabildiniz Allah aşkına?" diye sordum şaşkınlıkla.

Biri nişan yüzünü unuturdu diğeri altınları!

"Sessiz ol." dedi sessizce kızarak. "Gidip al kına başlamadan." Ofladım. "Ali götürsün hemen gidip gelin."

Bakışlarım karşımda oturan adama döndüğünde onunda bizi dinlediğini fark ettim. Hadi kalk." dedi oturduğu yerden kalkarak. Bu anı bekliyormuş gibi davranması sinirlerimi bozuyordu.

"Hadi çabuk ol."

İstemeye istemeye kalktım yerimden. Kapıya doğru yürüyüp çıktık salondan. Adımlarım merdivenleri indikten sonra sokağa çıktım ve onu beklemeden yürümeye başladım.

"Nereye gidiyorsun araba bu tarafta?"

"Şurada ev, arabayı çıkartana kadar gider gelirim ben. Hem senin gelmene gerek yok. Salona dön."

Arkamdaki adımlarını işitirken bildiğim yolu yürümeye devam ettim. Hemen yanımda ilerlediğinde "Gelmene gerek yok." dedim.

"Sen gittiğinden beri düşünüyorum. İbrahim'le konuştum. Bunca zaman nasıl anlamadım bilmiyorum ama..."

Durup yüzüne baktım. "Konuşmak istemiyorum neyini anlamıyorsun?" dedim öfkeyle. Biri duymasın diye bir adım atıp gözlerinin içine baktım. Sessimi alçalttım. "Duymamış gibi yap bitsin."

Geri çekildim ve ilerlemeye başladım. Attığım ikinci adımda kolumdan tutuldum ve geriye savruldum. Sırtım bir duvara çarptığında ufak bir inleme döküldü dudaklarımdan.

"Ne yapıyorsun ya?!" Ayağımdaki topuklularla neredeyse eşitti boylarımız.

Tuttuğu kolumda gezindi başparmağı. "Özür dilerim."

Çektim hemen kolumu. "Bırak." dedim dişlerimin arasından. "Ya sen daha neyi deşiyorsun?! Sen benim abimsin bu kadar." İtekledim omuzlarımdan. Uzaklaştırdım kendimden birkaç adım. "Benim aptal kafam biraz karışmıştı zamanında ama tamir ettim. Salaklığımı anladım."

Yutkundu. "Bak," dedi bir adım atarak. "Şimdiye kadar göremedim gözlerinin ne anlattığını ama şimdi görüyorum."

Korktum. Onu hâlâ seviyordum ama onu istemiyordum. Aklı benim yüzümden karışmışsa...

"Nişanlısın sen." dedim hemen.

"Sadece üzüldüğünü görüyorum demek istemiştim." Derin bir nefes aldım.

"Üzüldüğüm falan yok." dedim her zamanki gibi yalan söyleyerek. "Çocukça bir şeydi zaten."

"Dilara..." dediğinde daha fazla dinlemek istemediğimden çıktım duvarla arasından ve sokağı döndüm.

Döndüm.

"Neden durdun?" diye sorduğunu duyduğumda sesi uzaktan geliyordu. Hâlbuki tam da arkamdaydı. Arkamdaydı ve gözlerimin gördüklerini görmesi için tek bir adım atması yeterliydi.

Yutkunamadım. Gözlerim kısıldı emin olmak için. Oydu. Asya.

Ona baktım hemen. Az önce bakakaldığım yere bakıyordu. Şaşkınlıktan aralıklı duran dudaklarımı birbirine bastırıp yutkundum, gördüklerimi sindirdim.

Ağaçlarla dolu bir yere çekilen bir araba vardı. Sokak ışığının altındaydı araba. İçindeyse iki kişi vardı. Arka koltukta dilime bile getirmek istemeyeceğim şeyler yapıyorlardı. Biriyle öpüşmek değildi bahsettiğim. Çünkü eğer karşındaki sevdiğinse, sevgilinse en güzel ve doğru şeydi.

Ama...

Ama arkanda birinin olduğunu bile bile bir başkasıysa karşındaki bunu tek bir adı vardı.

İhanet.

 

-BÖLÜM SONU-

(11 Ağustos 2024)

 

 

Nasıldı bölüm düşüncelerinizi merak ediyorum.

 

Asya'nın yanındaki kim sizce?

 

Korhan hakkında ne düşünüyorsunuz genel olarak?

 

Kitapta birine bir soru sorma hakkınız olsaydı kime ne sorardınız?

 


Bir sonraki bölüme kadar kendinize iyi bakın. Allah'a emanet olun.

sosyal medya hesaplarım:

Senemeevren

 

 

 

Loading...
0%