Yeni Üyelik
28.
Bölüm

11. Bunlar Aşk İzi

@senemeevren

 

Merhabalar.

Nasılsınız? <3

 

Şarkı: Aşk İzi - Uğur Akyürek

 

Yorumlamayı ve yıldıza basmayı unutmayın lütfen.

 

11. BUNLAR AŞK İZİ

"Yanlışın iki türlüsü vardı. Biri bilmeyerek yapılan, hataydı; diğeriyse bilerek yapılan, ihanetti. Sevginin inşa ettiğini, ihanet yok ederdi. İhanetin geri dönüşü de affı da olmazdı."

 

Ekim 2016

Genç kız farkında olmadan yüzündeki gülümsemeyle yürüyordu ezbere bildiği sokakları. İlk kez birine karşı bu duyguları hissediyordu. Zaten bu tarz duygular için henüz çok küçüktü.

Sarı saçlı çocuk gelip ona açıldığında çok heyecanlanmıştı. Bütün gece onu düşünmüş, onu düşünerek uyuyakalmıştı genç kız. Adı Toprak'tı. Tıpkı Serhat abisi gibiydi saçları, sapsarıydı. Hep abisine benzeyen birini sevmek istemişti.

Toprak üç yaş büyüktü Dilara'dan. Dilara liseye yeni geçmişti, Toprak ise son sınıftı. En yakın arkadaşlarından olan Asya'nın ise sınıf arkadaşıydı.

Dün Toprak'la konuşur konuşmaz gidip çocukluk arkadaşı İlayda'ya anlatmıştı heyecanla. Ondan hiçbir şeyini gizlemezdi. Bayağı etkilenmişti Toprak'tan. Bugün ona cevabını söyleyecekti. Belki yanlıştı, kendisinden büyüktü ama içinden bir his ona evet demek istiyordu. Hayatında ilk kez onunla çıkmak istiyordu.

Toprak daha önce ilgisini hiç çekmemişti ancak garip bir şekilde hoşlanmaya başlamıştı ondan. Bir günde olmuştu ancak zaten yaşı çok küçük bir kızdı. Aceleci davranmaya pek müsaitti, kanı delicesine akıyordu.

Okulun arka bahçesinde buluşacaklardı. Genç kız anlaştıkları saatte gittiğinde çocuğu orada görmüştü, eli ayağına girmişti. Heyecandan saçmalamıştı ancak Toprak onu uzaktan seyrederken bu halini sevmişti zaten.

O gün Dilara'nın aksine gözyaşları içinde olan bir kız vardı o okulun arka bahçesinde. Asya'ydı o kız. Uzun zamandır Toprak'tan hoşlanıyordu ve yakın arkadaşını onunla gördüğünde bütün hayalleri tuzla buz olmuştu.

Bir anda kıskançlık bütün vücudunu ele almıştı. O gün ve o günden sonra hep bir duvarın arkasından seyretmişti onları. Her anlarına tanıktı. Toprak'ın Dilara'nın doğum gününü kutlayışına, aralarındaki konuşmalara, özel anlarına şahitti.

Günden güne arkadaşına olan sevgisi bitmiş; yerini kin, nefret almıştı.

Ta ki o güne kadar. Toprak mezun olmuştu ve Dilara'dan ayrılıp İstanbul'a taşınmışlardı ailesiyle. O gün bir hafifleme gelmişti Asya'ya. Belki kendi kavuşamamıştı ancak en yakın arkadaşına da kaptırmamıştı.

Kısa zamanda toparlamıştı kinini nefretini. Eskisi gibi olmuştu Dilara'ya karşı. Bütün arkadaşlarıyla iyiydi arası.

Aradan seneler geçmişti. Dilara kocaman kız olmuştu. Âşık olmuştu tekrardan. Bu sefer çok yanlış kişiye kaptırmıştı gönlünü. Cesaretsizliğinin içinde çırpınıyordu. İçindeki hisleri kendinden başka kimseye anlatmamıştı, anlatamamıştı. Ancak onu bir bakışıyla yakalayan bir kadın vardı. Asya.

2023 yazıydı. Dilara ani bir cesaretle gidip konuşmak istemişti ancak Sema teyzesinin aradığı gelin adaylarıyla karşılaşınca balon gibi sönüvermişti cesareti bir anda.

Bu anlarını uzaktan seyreden bir kadın vardı. Alışıktı onu seyretmeye. Zaten en iyi o tanıyordu Dilara'nın âşık bakışlarını. Uzun süre seyretmişti çünkü zamanında. Anlamıştı Korhan Ali'ye hislerini. Aklının içinde dönmeye başlamıştı kurnazlıklar. Bu Toprak'la ayrıldıklarında hissettiklerinden başkaydı. Bambaşka.

Acımasızcaydı.

Karaktersizceydi.

Bu çok aşağılık birinin yapacağı bir şeydi.

Bu yaptığına birçok kelime söylenirdi ancak ne söylenirse söylensin yaptığının tam karşılığı olmayacaktı.

Sevmediği bir adamı sevmiş gibi yapıp, onunla nişanlanmak... Bunu sırf yakın dediği arkadaşına yaşadıklarını yaşatmak için yapmak...

Bununla da yeterli kalmamıştı yaptıkları. Arkadaşını aldattığı gibi onu seven adamı da aldatmıştı. Hem de defalarca...

 

ŞİMDİKİ ZAMAN

Gözümün gördüğüne inanamadım ve tekrardan baktım. Ama oydu. Yanımda duran adamın nişanlısı... Onu bir başkasıyla aldatıyordu.

Şaşkınlıkla açık olan gözlerim bir elin bileğime sarılıp beni geri çekmesiyle daha da açılınca "Ne yapıyorsun?" diye sordum şaşkınlıkla. Parmağındaki metal yüzüğü tenimde hissediyordum.

Geldiğimiz yönde ilerlemeye başladı. Beni de peşinden götürüyordu. "Sen geri dön, ben getiririm altınları."

"Ne altını ya?" Benim gördüğümü görmemiş miydi yoksa görmezlikten mi gelecekti? "Sen az önce aldatıldığını gördün farkında mısın?"

Durup hızla baktı bana. "Ne yapayım?" diye sordu tek kaşını kaldırarak. "Gidip hesap mı sorayım?"

Duraksadım bende. Ne yapılırdı ki tam şu anda? "Bilmiyorum," dedim. Yutkundum. "Ama,"

"Aması yok." dedi sözümü keserek. Yanaklarımı avuçlarının arasına alıp yüzüme baktı. "Git lütfen. Bende hızla gidip geleceğim. Nerede anahtarlar?"

Onu yalnız bırakıp bırakmamam gerektiğini bilememiştim. Yanlış bir şey yapmazdı ama...

"Altınlar nerede?" diye sordu ben bir şey söylemeyince.

Yanağımdaki elini indirdim ve elimdeki anahtarı avuçlarına bıraktım. "Çabuk gel yoksa annem gözünü oyar valla."

Dudakları kıvrılır gibi oldu ama hızla kayboldu tebessümü. "Tamam," dedi gözlerimin içine bakarak. "Yarım saat içinde geleceğim."

Dönüp birkaç adım atmıştı ki "Girişteki portmantodaki çantadalar." dedim arkasından. Bana döndü. Başını hafifçe indirip kaldırınca aynı şekilde karşılık verdim.

Umarım bir hata yapmadan gelirdi.

Geldiğim yolu ağır adımlarımla geri döndüğümde kapıda Serhat abimle karşılaştık. Yüksek sesle "Neredesin kızım?" diye sorunca ters ters bakıp "Asıl sen neredeydin?" diye sordum.

Belki abim olsaydı bu ana tanık etmeyecektik ancak bu iyi mi olmuştu kötü mü anlamamıştım çünkü aldatıldığını görmüştü gözleriyle.

"Altınlar nerede?" diye sordu sorumu es geçerek. Gergindi.

"Ali abi getirecek şimdi. Benim gitmeme gerek kalmadı."

Birlikte içeri geçtik. Annemin bakışları girişte olduğundan direkt bizi buldu ve çantayı göremeyince kaşları çatıldı.

"Nerede?" diye sordu dudaklarını oynatmadan.

Sakin bir şekilde baktım anneme. "Ali abi getirecek şimdi." Sakinleşmedi tabii o. Ellerinden tuttum. "Anneciğim bir sakin olur musun? Bu kadar abartacağın bir şey yok ortada. Getirecek şimdi."

"Kına başlayacak şimdi."

"Tamam, ben bir müzik açtırır uzatırım."

Annemin yanından ayrıldığımda bakışlarım salonda gezindi. Bir köşede oturan İnci'yi gördüm. Yanında İlayda vardı. Adımlarım onların yanına vardığında İlayda'nın İnci'ye bir şeyler anlatmaya çalıştığını fark ettim.

Sanırım abimle yine tartışmışlardı. Çünkü abim de fazlasıyla gergindi.

İnci'nin yanındaki sandalyeyi çekip oturdum. İkisinin de bakışları bana çevrildi. Gözleri ıslaktı İnci'nin.

"Ne oldu?" diye sordum müzikten dolayı sesimi yükselterek.

Sandalyemi yanına çekti hafifçe. İnci "Abim görmesin yüzümü." dediğinde, "Abin zaten burada değil." diye karşılık verdim.

"Şu an da gelmiş bulundu." diye İlayda'nın bakışlarını takip ettim. Omuzlarımın üstünden arkama baktım. Salonun girişinde elindeki siyah çantayla etrafa bakıyordu. Bu kadar hızlı gelmesini beklemiyordum.

Salonda gezdirdiği bakışları bana değdi. Göz göze geldik. Bakışmamızı bölen kişi annemdi. Korhan'a seslenmişti. Önüme döndüm.

İnci'nin ellerinden tuttum. Sol yanağına kayan yaşı sildim parmaklarımla. "Abim mi?"

Beni başıyla onaylarken dudaklarını birbirine bastırdı. "Tercihlerim."

Kaşlarım çatıldı. "Nasıl yani?" Anlayamamıştım.

"Şehir dışı yazdım diye tartıştık işte." Önemsiz bir şeymiş gibi söylediği sözlerin ardından dudaklarında acılı bir tebessüm peyda oldu. "Hep böyle yapıyor." Kimse olmasaydı hıçkıra hıçkıra ağlayacak gibi bakıyordu. İçim gitti ona.

Allah da abimi bildiği gibi yapsın.

Sıkı sıkı tuttum ellerini. "Hayatta kimse için ağlanmaya değmez, ağlamaya değenler zaten ağlatmaz."

Yanındaki İlayda oflayarak yaslandı arkasındaki sandalyeye. "Cidden ben anlayamıyorum bu adamları. Yani kendisi de okumadı mı İstanbul'da?"

Ona susması için küçük bir bakış attım. Çünkü İnci gerçekten de kötü duruyordu. "Ben de öyle dedim," dedi İnci İlayda'ya. "O zamanlar sen yoktun, dedi. Olsaymışım bırakıp gitmezmiş. Ama ben çok çaba verdim, çalıştım."

"Ben konuşurum abimle."

"Yok," dedi hemen. "Konuşma."

Gözlerim kısıldı. "Emin misin?"

"Eminim. Hep birileri mi girecek araya? Ben her fırsatta tartışmamızdan yoruldum."

"Peki."

Sonrasında kına için ayaklanıp annemin yanına geçtik.

🌿🌿🌿

Dün Korhan Ali'yle konuşma fırsatı bulamamıştım. Konuşmalı mıydım onu da bilmiyordum. Yanlış anlaşılmak istemezdim çünkü. Ona karşı hislerimi bilmiyor olsaydı düşünmeden yanına gider destek olurdum ancak şu an...

Durumdan faydalanıyormuş gibi görünmek istemiyordum. Ama onu merak ediyordum. Her gün yaşadığı bir şey değildi. İlk kez biriyle nişanlanmıştı ve o kadını kendi gözleriyle bir başkasıyla görmüştü. Aldatıldığını görmüştü gözleriyle.

Şaşkındım. Adam aldatıldığını öğrenmişti ama hiçbir şey olmamış gibi geri gelmişti düğüne. Bitene kadar da durmuştu.

Nikâha az bir vakit kalmıştı ama abimler hâlâ fotoğraf çektiriyorlardı. "Abla hadi kendi nikâhınıza geç kalacaksınız şimdi." dedi hemen yanımda duran Haziran.

Dün geç saatlerde eve gelmiştik. Sabah da erkenden uyanıp kuaföre geçmiştik yine. Hazırlıklarımızı tamamladıktan sonra abim ve sağdıcıyla dününkinden farklı bir yere çekim yapmaya gelmiştik. Deniz kenarında bir yerdi. Nikâhın olduğu yere yakındı ancak böyle yapmaya devam ederlerse gerçekten de geç kalacaklardı kendi düğünlerine.

Bakışlarım ileride duran adama çevrildi. Sabahtan beridir elindeki telefonla uğraşıyordu ve şu anda biriyle konuşuyordu. Adımlarım geri geri gidiyordu ama içimdeki bir his yanına gitmem gerektiğini söylüyordu.

Yanına doğru birkaç adım attığımda sesini daha net duyuyordum. "Sakın," diyordu telefondaki kişiye. "Yemin ederim herkesin içinde rezil ederim." diye devam etti. Onunla mı konuşuyordu? "Ne utanmaz insansın ya? Midemi bulandırıyorsun!" Sesi sert ancak kısıktı. "İster at ister sat ama sakın getirme. Yüzünü bile görmek istemiyorum!"

Aramızda epey mesafe vardı ama konuşmalarını duyabiliyordum. Onu dinlemek değildi amacım, beni görmemesi için arkama döndüm. "Siktir git." dediğini duymuştum en son. Sonrası yoktu. Hızlıca Haziran'ın yanına oturdum.

Kaçamak bakışlarım ara sıra ona uğruyordu. Telefonu sertçe giydiği siyah takım elbisenin cebine yerleştirdiğinde bakışları bize döndü. Göz göze gelince kaçırdım hemen. Bize doğru adımlamaya başladığında bebek mavisi ojelerimle oynamaya başladım. Haziran Instagram'da takılıyordu. Onu gördüğünde başını kaldırıp telefonu kapattı.

"Ne zaman gideceğiz Ali abi? Bizi bekliyorlar."

Korhan Ali dudaklarını aralayıp konuşacağı an çalan telefonuyla dağıldı dikkati. Arayana baktığında çatılan kaşları düzeldi. Sanırım Asya değildi. "Efendim anne." Bakışlarım telefonu tutan eline değdi. Yüzük yoktu. Neden her hareketiyle ilgileniyordum? Ne yaşanmış olursa olsun biz olmayacaktık.

Ben gurursuz bir kadın değildim.

Öyleyse bakma, ilgilenme demek istedim içimdeki sese. Oysa biliyordum bir kulağım, bir gözüm hem onda olacaktı.

Beni hiçbir zaman istemeyecekti.

Onu hiçbir zaman kabul etmeyecektim.

Alışkanlık, dedim içimdeki sese. Alışkanlıktı sadece.

"Birkaç parça olmaz." diye karşılık verdi annesine. Bakışlarım başka yerdeydi ancak söyledikleriyle gözlerim kısıldı hafifçe. "Neyse akşam hallederim ben. Sağ ol annem."

Telefonu kapattı ve sonrasında ayrıldık çekim yerinden. Nikâhın bulunduğu yere ilerlerken arabanın arkasına oturmuştum. Aynadaki yansımasına baktım. Bakışlarımı hissetmiş gibi bana baktı o da. Kesişti gözlerimiz o aynada.

🌿🌿🌿

Nikâhtan sonra mahalleye döndüğümüzde after parti için evlere dağılmıştık. Sadece gençler olacaktı partide. Üzerimi değiştirip daha hafif bir gece elbisesi giydim. Çok kısa sayılmazdı ancak iddialıydı. Aynadan baktım kendime. Kâküllerimi düzelttim.

Odadan çıktığımızda abimle karşılaştık. Bana baktı uzun uzun. "Hiç bakma öyle vallahi babama söylerim. Geleli iki gün oldu kaçarım yine buradan."

Sabır çekerek merdivenlere yöneldiğinde arkasından bende indim. Salona geçtik birlikte. Osman abimle Melek evlerine geçmişlerdi. Onlarda gelecekti. Melek beyaz bir elbise giyecekti.

Annem, babam, halam ve babaannem salonda oturmuş sohbet ediyorlardı. Salona girdiğimizde bize çevirdiler gözlerini. Babamın yanağında öptüm ve sıkıca sarıldım boynuna. "Geç gelmek yok."

Başımı salladım. "Tamam babacığım. Külkedisi olmadan şatoma döneceğim."

İki parmağıyla burnumu kıstırdığında "Babayla öyle konuşulmaz," dedi gülerek.

Geri çekildim. Burnumdan tutarak "Ah," dedim acıyla.

Güldü. "Cadı." dedi babam oyunuma inanmayarak. "Neyse," Abime baktı. "Dikkatli olun."

Diğerlerine uzaktan öpücük gönderdikten sonra önce salondan sonra evden çıktık abimle. Bakışlarım karşı eve değdiğinde onları gördüm. Korhan ile İnci...

Sokak kapısını açıp dışarı çıktı. İnci hemen ardından göründüğünde göz ucuyla abime baktığını gördüm. Bakışlarım Korhan'a değdi. Arkasında bir tek İnci yoktu. Büyük bir bavul da vardı. Peşinden sürüklüyordu. Yutkunarak gözlerine çıkardım gözlerimi. Abimdeydi gözleri. Bakmadı bana. Bakmasın da zaten.

Gideceğim, demişti iki gün önce bana. Unutmuştum bile ancak elindeki bavulu gördüğümde dank etti kafama.

"Bu akşam dikkat edersin İnci'ye." dediğinde abimin bakışları mavi gözleriyle kendisine bakan sevdiğine değdi.

"Ederim." dedi kısaca. Bavula baktı abim. "Ne zaman dönersin?"

"Belli değil." Saçlarımı omuzlarımdan geriye saldım. Boğazımdaki düğümün nedeni o olamazdı. Bunca yaşananlardan sonra ona hâlâ böyle hisler beslemek kanıma dokunuyordu. Kendimden nefret etmeme neden oluyordu.

Gitmesi iyiydi. Benim açımdan iyiydi en azından. Görmemek daha iyiydi, hatırıma düşmüyordu en azından bu kadar çok.

"Dikkat et kendine."

"Eyvallah."

Bana çevrildi gözleri bu gece ilk kez. Âşık olduğum gözlerimle birleştiğinde sağ elim yumruk oldu. "Görüşürüz." dedi sadece.

Başımı hafifçe sallarken yutkundum. "Görüşürüz." dedim sadece.

Sonrasında arabasına binip gitti. Arkasında ona üç senesini veren kızı bırakıp gitti. İyi ki gitmişti.

Umarım döndüğünde ondan hiçbir iz kalmazdı kalbimde...

 

7-8 AY SONRA

(8 Mart 2025)

 

Zamanın ne kadar ilerlediğinin bir önemi yoktu, çünkü o zamanda ne kadar ilerlediğindi önemli olan.

İlerlemekten kastım kendini geliştirmekti. Bazı şeyleri zaten çoktan kabullenmiş, unutmuştum.

Unutmuş muydum sahiden?

Çok zaman geçmişti. Silmiştim içimdeki izlerini. Gözden ırak olan gönülden de ırakmış... Öğrenmiştim bunu zaman içinde. Geçmiştim ondan. Artık duygularımla değil aklımla hareket ediyordum.

En başta bahsettiğim gibi ilerlemiştim.

Okulumun bitmesine az bir zaman kalmıştı. Üç ay kalmıştı. Çok heyecanlıydık İlayda'yla. Sonrasında çok güzel hayallerimiz vardı. Yurt dışında yüksek lisans...

Günlerden cumartesiydi. Evde dinleniyor olmam gerekiyordu ancak mahallede hunharca bir telaş vardı. Biz de içindeydik tabii. Mahalledeki kapalı futbol sahasında akşam için iftar hazırlığındaydı bütün mahalle. Ramazan başlayalı bir haftadan fazla olmuştu ancak herkes anlaşıp bugüne ayarlamıştık.

Çünkü İbrahim uzun zaman sonra dönüyordu.

Tabii aramızda en heyecanlı olan kişi Haziran ve İbrahim'in ailesiydi. Bende özlemiştim arkadaşımı tabii ama ailesi kadar olamazdı pek tabii.

Malum kişi gittikten iki ay sonra göreve gitmişti İbrahim. Öncesinde birçok şey yaşanmıştı Haziran'la aralarında ama hiçbir zaman adını koymamışlardı. Zaten Haziran eğer göreve gitmeseydi daha da uzatacak, süründürecekti onu ancak onunla böyle ayrılmak istememiş olmalı ki gitmeden önce ona "Seni bekleyeceğim." demişti.

Aralarında net olmayan durum bence bu günden sonra netleşecek gibi duruyordu. Benim en büyük shipimdi. Sevdiğim iki kişinin bir araya gelmesi beni tabii ki de mutlu ederdi. Umarım birbirlerini üzmeden, çok güzel bir ilişki yaşarlardı.

Umarım Serhat abimle İnci gibi olmazdı sonları. Birbirlerini bu kadar severken kırmalarını anlayamıyordum. Sevdikten sonra her sorun çözülmez miydi? Tabii karşılıklı olan aşklar için söylüyordum. İnsan sevdiğine tahammül etmez miydi? Onun için bile olsa kendinden ödün vermez miydi?

Verilmiyormuş demek ki...

Abimim düğününde aralarını bozan durum ayrılıklarına sebep olmuştu. İnci şehir dışında hukuk okurken abim burada, dayımın restoranında aşçıydı. Eylül ayı geldiğinde, abim sadece eyvallah demişti. Sonrasında uzun bir süre içine kapanık yaşamıştı. İnci'yle ara ara yazışmalarımızdan çıkardığım şey abimi hâlâ çok sevdiğiydi. Çünkü alttan alttan hep sorular soruyordu. Tekrardan bir araya gelirler miydi bilmiyordum ancak bildiğim tek şey vardı: Birbirlerini hâlâ çok sevdikleri...

Abim konusu açıldığında bile gerilip terliyordu. Özlüyordu belli ki. Okullar açılınca belki tekrardan gelirlerdi bir araya bilemiyordum. Ancak durum şu an bundan ibaretti.

Diğer abime gelecek olursam onların maşallahı vardı. Evlendikten sonra mahallede kendileri için dizaynladıkları eve yerleşmişlerdi. Çok güzellerdi. Kıskanmıyordum elbette ama çok imreniyordum onlara.

Abim istediği mertebeye ulaşmış, kendi bölümünün cerrahı olmuştu. Melek ise abimin desteğiyle bu sene yapılacak sınava hazırlanıyordu. Umarım başarırdı.

Geriye canım arkadaşım İlayda kalmıştı. Uğur abinin acısı taze olduğundan o zamanlar gidip konuşamamış, sadece başsağlığı dilemiş. Yaz bitmiş, kış gelmişti. Okullar açılmıştı. Bir gün anlık bir cesaretle karşısına geçmiş ve o gün yaptığı şey için özür dilemiş. Üzerinden 4 ay geçen öpücük için özür dilemiş.

Ah benim akıllı arkadaşım. Keşke benim gibi olmayıp açılsaydın, demek isterdim. Çünkü görüyordum. O öpücükten sonra onda çok şey değişmişti. Uğur abinin olduğu ortamlara gelmiyor, gördüğü yerden kaçıyordu. Adam bunu anlamıştı tabii. Bana karşı bir hissi kalmadığına emindim ancak İlayda'ya bir şey hissediyor muydu bilmiyordum.

Bir araya geldiklerin onu seyrediyordum ve gördüğüm adam ısrarla İlayda'dan kaçırıyordu bakışlarını. Hatta bir ara gidip konuşmak istedim. Gidip aradaki sorun bensem, bir zamanlar bana bir şeyler besledin diye kaçıyorsan en yakın arkadaşımdan, yapma, demek istedim. Ama gidemedim tabii. İlayda'ya olan duygularından emin değildim çünkü. Olayı iyice çıkılmaz hâle getirmek istemiyordum.

Ben geçmişte, kendi düşüncelerimin içinde kaybolurken annemin sesini duydum. "Kızım baktın mı yanmasın şekerpareler?"

İşittiğim sesiyle başımı salladım iki yana. Sesinin ardından kendi göründü kapının girişinde. Mutfaktaki sandalyelerden birinde oturuyordum. "Kime söylüyorum ki?" dedi annem kendi kendine. Sonrasında fırına baktı.

Benim yaptığım şekerparelere... Yapabildiğim tek tatlıya... O seviyor diye yıllar önce öğrenip yapabildiğim tatlıya... Annemin ısrarıyla mutfağa girmiştim, bir tek bu tatlıyı yapabildiğimi bildiğinden bunu yapmamı söyleyip gitmişti. Yapmıştım bende. Onun yediğinden çok fazlasını hemde. Üç tepsi yapmıştım. Son tepsisi fırındaydı. Şimdi burada olsaydı bir tepsisini kesin o yerdi. Vanilyalı dondurmayla...

Yutkunarak yumruk yaptım ellerimi. İşte böyle bazı anlarda düşüyor zihnime. Sonra öfkeleniyorum kendime. Neden? Neden hâlâ bazı anlarda o geliyor aklına diye kızıyorum kendime...

Kaşlarımı havalandırıp sıyrıldım koca bir karadelikten. Girdim mi çıkamıyordum çünkü. "Kızarmış mı?" diye sordum tepsiyi çıkaran anneme.

"Az daha yanacaktı."

Baktım şekerparelere. "Abartmasan mı anneciğim? Tam da olması gerektiği gibi olmuş."

Şerbetini döktük son tepsinin de. Onları camın önüne koyup soğumaya bırakırken koca bir tencere sardığımız sarmaları bir bezle örtüp soğumasını engelledik. Sonrasında yukarı çıkıp duşa girdim. Sıcak su bedenimden akıp gittikçe paklandığımı daha çok hissediyordum. Çok dağınık çalıştığımdan her yerim un ve şerbet olmuştu.

Çamaşırlarımı giydikten sonra beğendiğim triko takımı giydim. Hem rahat hemde güzeldi. Altı pantolon, üstü kazak olan takımın rengi siyahtı. Yaka, bilek ve paçası beyazdı.

 

Saçlarımı kuruttum. Eskisi kadar uzun olmadığından bakımı daha kolaydı. Ve daha canlı duruyorlardı. Kâküllerim yoktu artık, uzatmıştım. Hafif bir makyaj yapıp takılarımı taktım. Takımın üzerinde giymek için kısa, siyah bir şişme mont çıkardım dolaptan.

Odadan çıktığımda salona indim. Annemle babam tekti. "Nasılsınız?" diye sordum çocuksu bir neşeyle. Babamın yanına gidip öptün yanakları. Anneme baktım. "Abim geldi mi Nilüfer'den?"

Başını salladı onaylarcasına. "Yukarı çıktı, duş alıyor. İnsin, gideriz."

Abim geldiğinde yemekleri alıp çıktık. Babamın küçük bir arabası vardı. Onunla gidecektik. Sokağa çıktığımızda karşıdan gelen kadınla göz göze geldim. Elif abla...

Kardeşinin gidişinin ardından beni bir kenara çekip açık açık sormuştu. Bende söylemiştim açık açık. Aldattı kardeşini ondan gitti, benimle bir ilgisi yok dedim. Korhan her ne kadar kimseye söylemeden gitmiş olsa da suçlandığım bir nokta da eski nişanlısını harcamaktan çekinmemiştim. Beni ilgilendirmiyorlardı. Zaten sonrasında hiçbir şey sormamış, kapatmıştı konuyu.

Sanırım Sema teyzeleri götürmek için gelmişlerdi eşiyle birlikte. Annemin kısa süren selamlaşmasının ardından yola koyulduk.

Ezana az vakit kaldığından gider gitmez mahalleliyle birlikte hazırlıklara başlamıştık. Görmeyi istemediğim kişiler de vardı ama görmezden gelmiştim. Umursamadım onu. Bütün yemekleri servis etmiş, çatal-kaşıkları düzelmiş, içecekleri yerleştirmiştik. Hemen hemen her şey hazırdı, sadece ufak tefek eksiklikleri tamamlıyorduk. Safiye teyzenin sesiyle bakışlarım hızla oraya çevrildi.

İbrahim gelmişti. Üzerinde sivil kıyafetleri vardı. Muhtemelen eve gitmişti öncesinde. Kocaman sarıldı annesine. Öptü boynundan ve kaldırdı başını. Hemen yanımdaki kızı aradı gözleri ve buldu. Safiye teyze öptü, sarıldı, kokladı oğlunu. Bir yandan da ağlıyordu. Özlemiş olmalıydı az bir zaman değildi 6 ay.

İbrahim annesinden sonra hemen yanında duran erkek kardeşini aldı kollarına, sıkıca sarıldı ona da. Bir şeyler söylüyordu ama aramızdaki mesafeden dolayı duyulmuyordu söyledikleri.

Hemen yanımdaki Haziran'a baktım. Gözleri dolmuştu. Onu ilk kez böyle görüyordum. Hiçbir zaman ciddi olmazdı o haylaz bakışları. Hep keyiflenecek bir şey bulurdu ancak bugün o günlerdeki gibi değildi. Dudaklarında tebessüm gözlerinde özlem vardı. Gayriihtiyari tebessüm ettim bende. Gözlerim de ıslandı ıslanacaktı.

Babasına da sarıldıktan sonra abimlere sarıldı. Herkes burada olduğu için mi gitmiyordu Haziran, İbrahim'in yanına? Oysa o hiç düşünmezdi insanların ne söylediğini...

Dediğim gibi oldu ve hızlı adımlarla ayrıldı yanımdan. Uğur abiyle sarılan İbrahim'in sırtı bize dönük olduğundan görmemişti Haziran'ı. Ayrıldıklarında arkasına döndü ve gördü onu. Dişlerini gösterecek şekilde gülümsedi ve kollarının arasına aldı.

Bazıları kıskançlıkla, bazıları şaşkınlıkla, bazıları da mutlulukla izliyordu. Ben mutlu olan taraftaydım. Uzun zamandır bu kavuşmayı bekliyordum.

Ancak o an bir şey oldu. Dudaklarımdaki tebessümü solduran bir şey...

Gözlerimin yanıltması diye düşündüm bir an. Bana bakıyordu mavi gözleriyle. Herkes İbrahim'e odaklı olduğundan kimse onu daha fark edememişti.

Hemen solumda duran İlayda girdi koluma. "Ali abi değil mi o?"

Doğruydu. Buradaydı. Bunca zaman geri dönmüştü. Öylece, habersizce...

 

-BÖLÜM SONU-

(16 Ağustos 2024)

 

 

Nasıldı bölüm düşüncelerinizi merak ediyorum.

 

Artık 2025 yılındayızzz. Böyle bir şey bekliyor muydunuz?

 

Asya hakkında ne düşünüyorsunuz?

 

Geçmiş?

Gelecek?

 

Okumak istediğiniz bir sahne var mı?

 

En çok hangi çifti merak ediyor ve beğeniyorsunuz?

 

 

Bir sonraki bölüme kadar kendinize iyi bakın. Allah'a emanet olun.

 

sosyal medya hesaplarım:

Senemeevren

 

Loading...
0%