Yeni Üyelik
31.
Bölüm

12. Ner'den Tutuldum?

@senemeevren

 

Merhabalar.

Nasılsınız? <3

Şarkı: Boş Yere - Sıla & Can Togrulca

Yorumlamayı ve yıldıza basmayı unutmayın lütfen.


 

 

 

12. NER'DEN TUTULDUM?

 

"Sıla'nın da söylediği gibiydi hislerim. Ben sana ner'den tutuldum? Şimdi dönsem o günlere. Değiştirme şansım olsaydı bir an bile düşünmez vazgeçerdim seni sevmekten. Çünkü ben seni sadece seviyorum ama hiçbir zaman seni sevmeyi sevmedim."

Bazen kal gelirdi insana. Kalakalır hiçbir tepki veremezdik. Şu an tam da o anı yaşıyordum. Ellerim titriyordu, heyecanlı değildim. Sadece beklemiyordum. Hem de hiç beklemiyordum bu akşam öylece geri döneceğini.

Bunca zaman sonra neden dönmüştü?

Adımları yaklaştıkça gözlerinin benimkilerde olduğuna emin olmuştum. Mahalleli yavaş yavaş ona doğru döndü. Sema teyze oğlunu görür görmez kollarına koşup sarıldı sıkıca. Annesine sarılırken bile neden bana bakıyordu? Oradayken başına taş mı düşmüştü?

Sıkıntılı, derin bir nefes çektim içime.

Dişlerimi birbirine bastırıp sertçe çektim gözlerimi ondan. Asya'yla göz göze geldik. Garipti bakışları. Eski nişanlısını kıskandıysa eğer hiç gerek yoktu. Onun eskisini istemiyordum artık.

Onunla bu geçen zaman diliminde yüzleşmiştik. Yüzüme yüzüme nefretini haykırmıştı. Zaten Korhan'ı aldattığı günden beri ondan midem bulanırken anlattıklarından sonra yüzünü bile görmek istemiyordum. Rezil biriydi ve ben ona çok güzel haddini bildirmiştim. Korhan'ı sevdiğimi biliyormuş. Bana söylediği sözler kulaklarımda çınladı ve iğrenerek çektim gözlerimi gözlerinden.

"Onu seven sendin ama o beni seçti. Sen hayatın boyunca elini bile tutamayacaksın ama ben ondan alacağımı aldım." demişti. İğrenek bakmıştım o gün yüzüne. Kaç yıllık arkadaşımı o an tanımıştım.

Nefretim katlanmıştı, "Senin için kolay zaten. Her önüne gelenle..." deyip susmuştum. Onun seviyesine düşmek istemediğimden susmuştum. Bana büyük bir kinle bakmıştı. Bir adım atıp yaklaşmıştım. "Aldattığın adam susup gitti ama inan bir kez olsun karşıma çıkarsan ya da hakkımda konuştuğunu duyarsam yaptığın boku bütün mahalleye söylemekten bir an bile çekilmem. Gerisini sen düşün." O gün sadece Korhan'ın değil benimde bildiğimi anlamıştı. Sonrasında bağırmışım yüzüne. "Anladın mı beni?

Geçmişin hatıralarını yok ederek bu ana döndüm.

Görmezden gelecektim onu. Yokmuş gibi. İkisini de.

İlayda'nın ellerinden tutarak adımlarım bu gece beklediğim adama döndü. İbrahim'e. Gülümsedim. "İbrahim," dedim neşeli sesimle. Bazıları Korhan Ali'yle bazıları da İbrahim'le sarılıyordu.

Haziran'dan ayrılmıştı ama benim güzel arkadaşım sevdiğinin yanında duruyordu. "Canım kardeşim?" dedi o da benim gibi gülümserek. Kollarını açınca İlayda'nın parmaklarını bırakıp sıkıca sarıldım ona. "Hoş geldin."

"Hoş buldum."

Hazirancığım da kıskanmasın bir zahmet, ondan önce ben vardım. Düşündüğüm şeyle seslice gülünce İbrahim çekilip yüzüme baktı. "Neye gülüyorsun kız?" dedi kaşlarını sahte bir kızgınlıkla çatarak.

"Yok bir şey."

"Öyle olsun," dedi ve sonra İlayda'yla da sarıldılar.

İki genç aylar sonra mahalleye dönünce onları karşılamaktan iftarı unutmuştuk. Okuyan ezanla yavaş yavaş yerine oturdu herkes.

İbrahim'in yanında Haziran, ben ve İlayda vardık. Uğur abiyle abimler ise Korhan'ı karşılıyorlardı. Hemen yanlarındaki annemle kesişti gözlerimiz. Dik dik bakıyordu. Ne var der gibi oynattım başımı. Kaş göz yapıyordu ve gözlerimi devirerek önüme döndüm.

"Hadi oturalım artık bayılacağım açlıktan."

Yerime geçtiğimde bir yanıma İlayda diğer yanıma annem oturdu. Annemin yanında babam ve Serhat abim, İlayda'nın yanındaysa Melek ve Osman abim oturuyorladı. Hemen karşımda malum kişi oturunca sıkıntılı bir nefes verdim. Onun bir tarafında annesi, babası ablası ve eniştesi otururken diğer tarafında Uğur abi, Haziran ve İbrahim'in ailesi oturuyodu. Beyefendinin eski nişanlısı ise kocaman yemek masasının bize en uzak sandalyesindeydi.

Yemek duasının ardından herkes bir bir tabaklarına yemek alırken benim iştahım kesilmişti. Israrla ona bakmıyor, onu görmezden geliyordum ama nafileydi. Bakışlarının ağırlığı tam da üzerimdeydi, hissediyordum ve o, o kadar sene anlamadıysa ona olan bakışlarımı bende anlamazlıktan gelebilirdim pek tabii.

Derdi neydi peki? Bir hoş geldin demedik diye mi?

Ya sırf bu yüzden onu hâlâ unutmadığımı düşünürse? Kurtulamayacak mıydım ben bu adamdan da ona hissettiklerimden de?

Ne diye ısrarla çekmiyordu bakışlarını? Gittiğinde bomboş olan adam döndüğünde âşık olacak değildi ya. Zaten adamın âşık olmadığını bende biliyordum, sadece gittiğinde bıraktığı kişi miydim onu merak ediyordu bence.

Ortadaki biber dolmasının üzerindeki kaşığa uzandığım sırada bir ele değdi parmaklarım. Buz gibi parmaklarım onun sıcacık eline çarptığında hızla çektim elimi. Bilerek mi yapmıştı bilmiyordum ancak onunla yakın temas kurmak istemiyordum. Ben direkt onu görmek istemiyordum.

"Ne oluyor Dilara?" diye sordu annem fısıltıyla kulağıma yaklaşarak.

Kaşlarımı çatarak çevirdim başımı. Baktım ona. "Ne olmuş?"

"Ali'ye bir hoş geldin bile demedin!"

Gülümsedim ancak dikkat çekmemesi içindi. "O giderken sana bir güle güle dedi mi? Çat diye gitmedi mi?"

"Kızım siz abinle uğurlamışsınız ya kapıdan." dedi annem.

Doğruyu anlamasındansa yanlışı anlatırdım. "Şans eseri karşılaştık biz de o gece." Doğruyu söylemiştim ama asıl mesele bu değildi.

Neydi peki asıl mesele?

Yedi aydır tek bir kez bile aramamış olması mıydı? Aramamakta haklıydı oysa ki. Çünkü ona duyguları olan bir kadını ararsa bu sadece ümit vermek olurdu.

Yani eskiden duygusu olan bir kadını...

Derin bir nefes aldı. "Neyse burası yeri değil ama sonra konuşacağız bu konuyu."

"Konuşacak bir şey yok anne."

Annem daha da karşılık vermeden çekti bakışlarını benden ve öbür tarafına dönerek Sema teyzelerin sohbetine katıldı. İbrahim ve beyefendinin dönüşüyle sofradaki gülücükler daha da artmıştı. Bende onlara eşlik ediyordum mecburen. Herkes hemen çevresindeki grupla sohbet etmeye başlamıştı. Masanın başı ayrı sonu ayrı çalıyordu yani.

Hemen yanımda oturan İlayda'yı dürttüm. Ne oldu der gibi baktı. Göz kırptım bende hayırdır anlamında. Omuz silkip önüne döndü. Sabahtan beridir saçma salak bakışıyorlardı Uğur abiyle. Hani anlamıyordum neyi bekliyorlardı bu konuyu adam akıllı konuşmak için? Önlerinde bir engelde yoktu hani.

"Bana şu tuzluğu uzatır mısın Uğur abi?" diye sordum. Hemen önümdeki biber tabağına uzandım. Biraz çöpçatanlık da vardı bende. Tuzluk Uğur abinin tabağının yanındaydı. Malum benim de elim dolu olduğundan iş İlayda'ya düşmüştü.

Tuzu uzattığında bakışlarım bir anlığına karşımdaki adama değdi. Garip bakıyordu. Eski nişanlığının bakışlarına benziyordu bu bakışlar. Ama kişi yanlıştı işte. "Dila alır mısın?" diye soran Uğur abiye döndü Korhan Ali'nin bakışları.

Sertçe aldı elinden ve aramıza bıraktı. Neydi bu şimdi? Ne diye işime karışmıştı? İlayda'ya verecekti belki o an akılları başlarına gelip birbirleriyle konuşmayı düşüneceklerdi? Benim neden işime karışıyordu?!

Tamam, biraz abartmış olabilirdim ama o da bir zamanlar bizi yakıştırdığı herif tuzluk uzattı diye saçmalamasaydı. Evet tam da bu yüzdendi. Ama neden? Neden böyle davranıyorsun? Amacın ne?

Ters ters bakmadan edemedim karşımda oturan ve aylardır ortada olmayan adama. Elbette trip atmıyordum sadece kırgındım ona. Üstelik nedenini bile bilmiyordum. Belki de biliyordum, emin değildim. Bir saat içinde bütün ayarlarımla oynamıştı, hiçbir şey yapmamış olmasına rağmen.

Masadakilere baktım bu saçmalığı fark eden oldu mu diye. Uğur abi ve İlayda garip garip bakıyorlardı karşımdaki adama. Gözlerindeki sertliğin mantıklı bir açıklamasını düşünüyorlardı muhtemelen.

Var mıydı mantıklı bir açıklaması? Yoktu. Olmasındı.

"Nedir bu gerginliğin Ali abi?" dedim alayla. Daha da gerildi vücudu. Sesim çok yüksek olmadığından ve herkes derin bir sohbetin içinde olduğundan Uğur abi ve İlayda'ya İbrahim ve Haziran eşlik etti sadece. "Sanırsın sen çıkıp gelmişsin görevden, koca bir kaosun içinden. Oysa işini büyütmek için gitmiştin değil mi?"

Biber dolmasının üstüne hafifçe tuz döktüm ve masaya bıraktım. Bakışlarım çoktan tabağıma inmişti.

"Belki bende bir savaştan çıkıp gelmişimdir." diyen sesiyle tabağımdaki bakışlarım donuklaştı, dönüp bakmadım.

Boğazımı temizleyip hüzünle baktım ona. Sahte bir hüzündü, biraz da alay vardı. "E tabii yüzüğünü atıp gitmiştin sen, unutmak zor olmuştur."

Arkasına yaslandı rahatça. Bakışları direkt gözlerimdeydi. "Ben çoktan unuttum da..." Duraksadı. Kısıldı gözleri ve süzdü şöyle bi' yüzümü. "Sen?" dedi kaşlarını kaldırıp. "Sen unutabildin mi?"

Gözlerim kocaman açıldı. Yüzsüz yüzsüz birde soruyordu doğrudan. Masadaki ailelerimizi geçtim bütün mahalleli buradaydı. Neydi bu cüret?

"Neyi unutucakmış Dilara?" Osman abimin sesiyle bakışlarım soluma döndü ve onu buldu direkt. Mavi gözlü beyefendideydi bakışları.

Yutkundum korkuyla. Öyle davranıyordu ki şak diye senin kardeşin benden hoşlanıyormuş diyecek diye çok korktum. Korhan Ali'ye döndü bakışlarım. Dudaklarını aralayacağını anladığım an ben konuştum hemen.

"İlk aşkımı unuttum mu diye soruyor da." dedim gözlerinin içine sertçe bakarak. Gözleri dediklerimle sorguyla baktı gözlerime. Sanırım cevabımı merak ediyordu ve yine sanırım o kişinin kendisi olduğunu sanıyordu. Tamam bu hayatta belki onu en çok sevmiştim ancak o hiçbir zaman ilkim olmamıştı. Onu alt edermişçesine kıvrıldı dudaklarım.

"Unuttun mu peki?" diye sordu üstüme gelerek.

"Geçmiş gitmiş bunca zaman üstünden neden unutmayayım?" dedim umursamazca. "Az bir zaman değil sonuçta," Gülümseyerek İlayda'ya döndüm. "Sekiz sene olmuştur değil mi?" diye sordum bahsettiğim kişinin o olmadığını anlasın diye.

"Bayağı da yakışıyordunuz aslında." dedi üzülmüş gibi yaparak. "Tüh," diye devam etti Korhan Ali'ye bakarak. Ben hâlâ kendisine bakıyordum. Anlamıştı ortada bir şeyler döndüğünü ve bana destek çıkarcasına eklemeler yapıyordu. "Acaba o buradan gitmeseydi ne kadar ilerledi ilişkiniz?"

Tamam o dönemler mükemmel hissediyordum Toprak'la yaşadıklarımızdan ötürü ama sanırım şu an karşıma çıksaydı bir şans vermezdim. Beni yüz üstü bırakıp gitmeseydi bile bir yerde patlak verirdi gibime gelirdi. Ama keşke Toprak buradan hiç gitmeseydi ve bende karşımdaki adamı fark etmeseydim.

Onu unutmak, daha doğrusu unutamamak Toprak'la devam etmekten daha berbattı.

Bakışlarımı önüme döndürdüğümde bakışlarımız birleşti gayriihtiyari. Az önceki gibi ışıldamıyorlardı. Aksine düşünceli ve şaşırmış gibiydi.

Ne oldu canım? Bir kal geldi?

Hep sen yoktun, hep sen olmayacaksın.

"Beyefendi yüzüstü bırakıp gitmiş. Kapatın şu konuyu." diyen Osman abimin kızgın sesiyle karşımdaki adamın bakışları laciverte döndü. Mavi gözlerim boğazındaki yavaşça inen o çıkıntıya çarptı. Ardından gözlerinin kaçırarak tabağına indirdi.

Sonrasında hiçbir şey söylemeden sustu ve yemeğini yedi. Bende görmezden geldim ama iştahım kesildiğinden bir şey yiyemedim. Yemekten sonra çeşit çeşit tatlıları servis ettik. Hep bir elden halletmiştik.

Dumanı üstünde olan çayı yudumlarken düşünüyordum. Onu değil tabii ki. İlayda ve Uğur abiyi düşünüyordum. Uğur abiyle gidip konuşsam ne olabilirdi ki en fazla? Karışma bu işe derdi o kadar. Zaten onun da isteği varsa teşvik etmiş olurdum.

Aklıma yatan fikirle bir anda ayaklandım. Masadaki kızlarla dedikodu çemberi oluşturmuştuk ancak hiç dahil olamamıştım düşünmekten. Erkekler az ilerde ayakta konuşuyorlardı. Masadan kalktığım kızların bakışları bana çevrildi.

"Ben bi' abime bakayım." Söylediklerimle İlayda'yla göz göze geldik. Korhan Ali'yle aramızda bir sorun olduğunu anlamıştı ancak şu an sessiz kalmış bir şey sormamıştı. Tabii bu sormayacağı anlamına gelmezdi. Ki biliyorum Pazartesi otobüste soracaklarını şimdiden düşünüyordu. Şu an bana bakarken bile sonra konuşacağız der gibi bakıyordu.

Artık çekinceğim bir durum yoktu. Çünkü Korhan Ali'yi seviyor olabilirdim, bir zamanlar nişanlı olduğundan biri anlayacak diye ödüm kopuyordu ancak şu an öyle bir şey de yoktu. Yoktu yani. Bildiğim kadarıyla yoktu. İlgilenmiyordum da. İlayda'dan çekeneceğim bir durum yoktu çünkü artık onu istemediğimden emindim.

Bakışlarımı İlayda'dan çekip abimin olduğu yere çevirdim. Osman abim, Uğur abi, İbrahim ve o vardı. Serhat abim yorgun olduğundan eve dönmüştü yemekten sonra.

Adımlarım onlara doğru yöneldi. Ufak bir çember oluşturmuşlardı. Beyefendinin yüzü bana doğru dönük olduğundan bakışları onlara doğru adımlayan beni buldu. Direkt kaçırdım gözlerimi ve görmezden geldim onu.

"Abi," diye seslendim yanlarına bir iki adım kala. Omuzlarından arkaya dönüp bana baktı.

"Ne oldu canım?"

Koluna girdim. "Çok yemişim," dedim karnımı tutarken. Bir anlık karşımdaki herifi unuttuğumdan kurmuştum bu cümleyi ve kurar kurmaz kıpkırmızı oldum. "Yani iftardan sonra yürüyüş yapmazsam rahatsız oluyorum biliyorsun." diye ekledim hızla.

Doğruyu söylüyordum. Bir haftadır hemen hemen her gün iftardan sonra kızlarla ufak bir yürüyüş yapmıştık. Bazı günler abimde eşlik etmişti bize.

"Eve yürüyerek mi gitmek istiyorsun?" diye sorunca onun beni ne kadar iyi tanıdığını anladım.

"Evet ama kızlar biraz daha oturacakmış." diye yalan söyledim. Yanındaki arkadaşına baktım. "Uğur abi eşlik eder misin eve kadar?" Gözleri kısıldı, nedenini merak ediyor olmalıydı, belki de anlamıştı.

Kaçamak bakışlarım bu geceki sürprize uğradı. Kaşları çatılmıştı. Ne çatıyordu acaba yolmak istediğim kaşlarını?

"Uğur mu?" diye soran Osman abime başımı sallayarak karşılık verdim. Kollarımı açarak boynuna sarıldım. "İlayda'yla ilgili konuşacağım." diye fısıldadım kulağına. Geri çekildiğimde göz göze geldik ve gözlerini açıp kapayarak onayladı beni.

Uğur abiye baktım. "Eşlik eder misin?"

"Benimde bir yere uğramam gerekiyordu." dedi bir nevi tamam der gibi.

"İyi madem ben bir anneme bakıp geliyorum." Arkamı dönerek arada bayağı mesafe olan büyük masaya ilerledim.

Bileğime sarılan bir elle duraksadım, arkamı döndüm ve gördüğüm kişiyle çektim hemen kolumu. "Ne yapıyorsun?" diyerek tersledim.

"Sakin ol," dediğinde elini kendine doğru çekti.

Sinirle gülerek etrafa baktım. Bakışlarım etrafımızı turladıktan sonra onun koyulaşan gözlerini buldu. "Bir şey mi oldu?" dedim sakin bir şekilde. Hâlâ duygum olduğundan ona böyle davrandığımı sanmasın diye alttan almak istedim.

Bir adım attığında aramızdaki sınırı aştı ve bende aynı şekilde bir adım geriye gittim. Alt dudağını dişlerken güldü. Üstten üstten baktığı yetmiyormuş gibi ne diye yaklaşıyordu.

Ayağımda topuklu olmadığından başımı fazlasıyla kaldırmak zorunda kalmıştım. Gözleri bana geçmişi hatırlatıyordu ve benim şu an en çok hatırlamak istemediğim zaman dilimiydi. Ne çok yakmıştı canımı. O zamanlar hislerimi bilmediğinin farkındaydım ama içimdeki kinci tarafım bunu kabullenemiyordu hiçbir türlü.

Tam da şu an sormak isterdim ona. "Ben sana nereden tutuldum?" diye sormak isterdim. Tabii ki söylememiştim böyle bir şeyi. Bu sadece sonum olurdu.

Sıla'nın da söylediği gibiydi hislerim. Ben sana ner'den tutuldum? Şimdi dönsem o günlere. Değiştirme şansım olsaydı bir an bile düşünmez vazgeçerdim seni sevmekten. Çünkü ben seni sadece seviyorum ama hiçbir zaman seni sevmeyi sevmedim.

Demek isterdim.

Ama "Konuşmayacaksan işim var seni bekleyemem." dedim sertçe.

"Ne bu tavrın?" dedi kaşlarını çatarak. "Düşman mıyız biz?"

"Hayır," dedim hemen cevap vererek. "Yabancıyız."

Gözlerindeki duraksayışa an be an şahit oldum. Ardından adem elmasının kavişlenişi... "Ben gittikten sonra Uğur'la aranızda ne oldu?" diye sordu konuyu dallandırıp budaklamadan.

Alayla gülümsedim dişlerimi gösterek derecede. "Tabii," dedimi başımı sallayarak. "Gitmeden önce en çok istediğin şey buydu değil mi? Merak etmiş olman çok doğal."

Göğsü yükselip alçaldı. "Aranızda bir şey var mı?" diye sordu tekrar sabrı tükenmiş gibi.

Gözlerimi devirmeden edemedim. "Seni ilgilendiren kısmı sorguluyorum tam şu an."

"Bak," dedi bir adım atarak. Bu sefer gitmedim geriye. "Herkes burada ne konuştuğumuzu çok fazla sorgulamadan istersen cevap ver."

"Abi dediğim biriyle bir ilişkim olamaz," dedim. Ardından beklemeden ekledim. "Ali abi."

Hızla döndüm arkama ve dönmemle dirseklerimden tutup çevirmesi bir oldu. Bunu yaparken yaklaşmış olmalıydı çünkü şu an dip dipeydik. Kolumdaki eli de cabasıydı.

Dirseğimi göğsüne doğru tutmuştu. Yüzümü kaldırdığımda yüzü bana doğru eğik olduğundan hiç iyi olmadı. Alıp verdiği nefesi yüzümde hissettim. Boğazım kurudu.

Ben daha ne olduğunu kavrayamadan "Abi dediğin birine âşık olabiliyorsun ama?" dedi imayla.

Belki şu an kolumu çekerek uzaklaşmam gerekiyordu ama sözleriyle donmuştum. Ne demişti? Yutkunarak baktım gözlerine.

Boğazımı temizleyerek "Geçmişte kaldı," dedim sadece.

Bakışları sertleşince yüzünü yüzüme yaklaştırdı. "Demek ki abi dediğin birine bir duygu besleyebiliyorsun?"

Kolumu çektim sinirlenerek. Birkaç adım geriye gittim. Yüzümdeki alaylı ifadeyle "Herkes hata yapar. Benim de en büyük hatam bu oldu. Dönmesini bildim çok şükür." dedim.

Söylediklerimle bir an bile beklemeden döndüm arkama ve ilerlemeye başladım. Neyse ki çok kişinin dikkatini çekmemişti bu saçma şey. Geldiğinden beri yerinden kalkmayan Asya'yla kesişti gözlerimiz. Bir o görmüştü bizi. Umurumda değildi o da.

Anneme söyledikten sonra anahtarı alıp çıkışa yürüdüm. Bir daha yanlarına dönmek istemiyordum. Uğur abiye mesaj attıktan kısa bir süre sonra yanıma geldi ve ezbere bildiğimiz yolları ağır ağır, sesizce yürümeye başladık.

Yolu neredeyse yarılamıştık ancak ben konuya nereden giriş yapacağımı bilmediğimden bir türlü ağzımı açıp konuşamamıştım. O da bir şey söylemediğinden mal mal yürüyorduk. Boşu boşuna çağırmış olmak istemiyordum.

Beni yanlış anlamadığını biliyordum. Çünkü bana karşı bir hissi kalmadığına emindim. Aramız eskisinden bile iyiydi. Yani önceleri hiç diyologumuz olmazdı ama aramızda yaşananlardan sonra ne kadar iyi bir kalbi olduğunu fark etmiş ve onu kaybetmek istememiştim. Tıpkı bir abi gibi yaklaşıyordu son zamanlarda o da.

Adımlarım bıçak gibi kesildiğinde durup ona baktım. "Uğur abi," dedim aramızdaki derin sessizliği bölerek. Durdu o da hemen. Karşıdaki bakışları beni buldu. "Ben direkt uzatmadan soracağım. İlayda'ya karşı bir şey hissediyor musun?"

Bakışları hem bekliyor hem de beklemiyor gibiydi. Sanırım beklemediği kısım benim konuya direkt girişimdi. Bakışlarını kaçırarak önüne döndüğünde yürümeye devam etti. Bende eşlik ettim ona. Bir yandan da bir şey demesini bekledim.

Birkaç adımın ardından bu konu hakkında hiçbir şey söylemeyeceğini düşündüm ancak dudaklarını araladı ve kısaca "Bilmiyorum," dedi kısık sesiyle. Ben ona; o, yola bakıyordu.

"Bak aramızdaki konuyu kapattığımızı biliyorum. Yinede benim en yakın arkadaşım olduğu içinse bu uzak kalman..."

"Seninle bir ilgisi yok," dedi boğazını temizledikten sonra.

"Peki neden hayır diyemedin hislerin var mı diye sorduğumda?" diye sordum üstüne giderek. Eve varmamıza az bir zaman kalmıştı ancak o hiçbir yere uğramamıştı. Onunla konuşmak için çağırdığımı elbette biliyordu.

"Çünkü bilmiyorum," dedi omuzunu indirip kaldırarak.

"Birini ya seversin ya sevmezsin Uğur abi," dedim ters bir şekilde. "Birini ya istersin ya da istemezsin."

"Biliyorum ama..."

"Neden onu gördüğünde kaçıyorsun? Ona nasıl baktığını görüyorum." dediğimde aslında çok ileri gittiğimi o an anladım. Fazla soru sormuştum. "Neyse, kusura bakma üzerime düşmeyen sorular sordum."

"Kaçıyorum çünkü onu gördüğümde içimde yeşeren duygulardan dolayı kendimden midem bulanıyor. Tamam bir zamanlar sana karşı da bir hissim oldu ama..." Yutkundu. Derin bir nefes aldı. Cümlelerini toparlamakta güçlük çekti. "Bu onun gibi değil. O benim öğrencimdi."

Söyledikleriyle kaşlarım havalandı. Karın ağrısı şimdi belli olmuştu. Öğrencisiyle bir ilişki yaşamak istemiyordu, söylediğinden çıkardığım buydu. Ancak bence yanlış düşünüyordu. Çünkü İlayda'ya özel ders verdiğinde on sekiz yaşını çoktan geçmişti.

"İleride eşin de matemetik öğrenmek istese öğretmeyeceksin öyleyse." Durdu ve bana baktı. "Çünkü İlayda okulda tanıştığın küçük bir öğrenci değildi. Mezuna kalmış birine yardım ettin ve kaldı ki senin hislerin o gün başlamadı. Eğer o zamandan kalma bir şey olsaydı inan ilk ben çalardım kapını."

"Annesi, babası böyle düşünecek ama." dedi gözlerime çekinerek bakarken. "Kızlarında gözüm olduğunu düşünecekler. Bütün mahalledeki herkesin dilinde olacağız. Öğretmenin öğrencisiyle ilişkisi varmış, bunca zaman nasıl gizlemişler, diyecekler. Demezler mi?"

Tebessüm ettim. "Herkes her şeyi söyler ancak önemli olan sizin ikinizin en düşündüğü değil mi?

"Öyle tabii," dediğinde, "Ama?" diye kestim sözünü.

"Aması yok." dedi omuzlarını kaldırıp indirerek.

Kaşlarım çatıldı. "Bir harekette bulunmayacaksın yani öyle mi?" diye sordum şaşkınlıkla. O kadar dili boşuna dökmüştüm. Gerçekten hespi aynıydı, hepsi. "Neyse tamam. Ne yaparsan yap." Önüme dönüp ilerlemeye başladım. Arkamdan geliyordu. "Ama senin için gözyaşı döktüğünü görürsem..." Omuzlarımın üstünden baktım gözlerine. "Yokluğunla bile çok ümit verdin. O yüzden bakışlarını da çek üstünden. Madem oluru yok daha fazla ümitlendirip hüsrana uğratma."

Derince yutkunup kaçırdı bakışlarını. Sonrasında ikimizde hiçbir şey söylemeden bitirdik kalan yolu. Beni evin önüne bıraktıktan sonra ben eve girmiştim. O da gitmişti zaten.

Anahtarı deliğe yerleştirip çevirdim. İçeri girip montumu çıkarıp portmantoya astım. Serhat abim eve döneceğini söylerek ayrılmıştı yanımızdan, şu an evdeki hiçbir ışık yanmıyordu. Odasına çıkıp uyumuş olmalıydı. Üst kata çıkmaya üşendiğimden holdeki açık kapıdan salona girdim ve ufak bir çığlık atarak elimi göğsüme bastırdım. Birkaç adım da geriye sendelemiştim.

Koltukta uzanan kişinin abim olduğunu anladığımda derin bir nefes alıp rahatladım. "Bir ses versene ya!" diye çemkirdim adeta. "Ödüm koptu."

Üçlü koltuğun ortasına oturuyordu. Ayaklarını orta sehpaya bırakmıştı ve dua etsin de gelen bendim. Annem güzelim sehpasının ayaklar altına alındığını görseydi ufak çaplı bir kriz geçirebilirdi. Başını koltuğun arkasına atmış tavanı seyrediyordu. Gözlerinin açık olduğuna emindim ancak bir karşılık vermediğinde kaşlarımı çatarak yanına oturdum temkinli bir şekilde.

"Abi," diye seslendim koluna dokunarak.

"Hı?" diye ses çıkardı.

"İyi misin?"

"Hı hı,"

"Ne oldu?" diye sordum onu seyrederken. Kısa cevapları beni daha endişelendiriyordu.

"Hiç konuştunuz mu?"

Bakışlarını tavandan çekmeden sorduğu soruyla gözlerim kısıldı. Anlamaya çalıştım kısa bir süre ve zihnimdeki ışıkların yanmasıyla kötü hissettim. Tamam, abim uzun zamandır kötü görünüyordu ancak bu kadarı beni endişelendirdi.

"Konuşuyoruz arada." dedim kısaca.

Dudağının kenarı kıvrıldı. Özlem, acı vardı o kıvrılışta. Anlamıştım, çünkü en çok ben yaşamıştım bu anı. "Arasana şimdi." dedi bu gece gözlerini ilk kez benimkilerle birleştirirken. Başını omuzlarına doğru eğerek baktı gözlerime. "Lütfen." diye eklediğinde biri kalbimi avuçlarına alıp sıkıyormuş gibi hissettim.

"Ama," Daha konuşmama müsaade etmeden "Yemin ederim tek kelime etmeyeceğim." dedi sözümü keserek. "Sesini duymak istiyorum."

Kısa bir süre baktım ona. O da bana bakıyordu ve bakışlarındaki ifade kalbimi acıttı. Abimin gözlerinde bir zamanlardaki Dilara'nın çaresizliği vardı. Tek fark onunki tercih edilen bir yanlızlıktı.

"Emin misin?" diye sordum. Başını güçsüz bir şekilde salladı aşağı yukarı. Kalkıp portmantodoki telefonumu aldım. Eski yerime geçip oturdum. Rehberime girdiğimde aradığım ismi buldum. Saat henüz on ikiyi geçmediğinden aramamda bir sakınca olduğunu düşünmeden bastım adının üstüne.

Birkaç çalışın ardından açtı ve abimle göz göze geldik. "Dila." diye açmıştı telefonu. Sesi iyi geliyordu. "Geliyorum şimdi." demişti hemen ardından. Sanırım yanındaki kişiye söylemişti bunu.

Daha fazla susmanın mantıksız duracağından. "Canım nasılsın?" diye girdim konuya.

"İyiyim ben. Sen nasılsın? Oradakiler nasıl?" Abimin gözleri karanlıkta ışıldadı. "Aldım haberinizi güzel güzel sofralar kurmuşsunuz." Sesi keyifli geliyordu.

Ankara'da Hukuk okuyordu. Bir eve çıkmıştı, kendi bölümünden bir kız arkadaşıyla. Dayımlarda arada bir yanlarına giderdi. Birkaç gün kalıp dönerlerdi.

"İyi herkes çok şükür. Bir arayayım dedim, napıyorsun." Abim burada olduğundan onunla konuşmam da zorlaştı.

"İyi ki aradın." dediğinde abimin dudağının kenarı kıvrıldı. Ardından başını onu ilk gördüğüm konuma getirip gözlerini örttü. "Bizim kızlarla oturuyorduk öyle."

"Derslerin nasıl, gerçi sen çok akıllısın maşallah gelirsin üstesinden."

"Teşekkür ederim. Çalışıyoruz artık bakalım."

"İyi iyi, sevindim. Hayırlısı olsun."

Aramızdaki kısa süren sessizliğim ardından "Dila," dedi sesini hafifçe alçattıp tedirgince. "Şey," dedi konuya nasıl gireceğini bilemeyerek. Ben neyi soracağını çok iyi biliyordum.

Abimin gözleri anında açıldı ve yerinde dikleşti. Bakışları aramızda duran telefondaydı.

İnci, abimin onu merak ettiğinden habersizse abimi de haberdar olamazdı. Yani kız dinlendiğini bilse asla devam etmeyeceği şeyler söyleyecekti. Çünkü daha öncesinde de söylemişti. Amacım abimin yalnızca biraz sesini duymasını istememdi, içindekileri değil.

Onların durumuna el atmak istemiyordum çünkü bence ayrı olmaları birlikte olmalarından iyiydi. Birbirlerini diğer türlü daha da kırıyorlardı. Dürüst olmam gerekirse ikisi de kendini törpülemezse ne kadar severlerse sevsinler bir araya gelemezlerdi.

"Benim kapatmam gerek annem çağırıyor, sonra yine konuşuruz." dememle abimin bakışları beni buldu. Lütfen der gibi baktı.

"Peki," dedi içine kaçan sesiyle.

"İyi bak kendine."

"Sende."

Kapattım. "Kusura bakma , bu kadarını da yapmazdım senin için yaptım." dedim direkt kendimi savunarak. Gözlerini yumdu ve derin nefes aldı.

"Teşekkür ederim," dedi gözlerini aralarken. Kalktı oturduğu yerden. "İyi geceler." Salondan çıktığından arkasından bakakaldım. Tahmin ettiğimden çok daha fazla sevdiği aşikardı. Ama istiyorsa gerçekten sevdiği kızla barışmayı, düşünce yapısını değiştirmeliydi.

Tamam, abim berbat bir insan değildi aksine bazen çok sevecen de olabiliyordu ancak takıldığı ve sıktığı çok fazla konu vardı. Bu yaştan sonra ne kadarını düzeltebilirdi bilmiyordum. Düzeltmek istiyor muydu onu da bilmiyordum.

Yavaşça kalkıp odama çıktım. Kalın, pamuklu eşofman takımımı girdikten sonra yorganın altına girerek Instagram'da takıldım biraz. Kafamı dağıtmak istemiştim. Ancak ne kadar süredir bomboş bakışlarla çekili pencereye baktığımı bilmiyordum. Bunu fark ettiğimde sıkıntıyla ofladım. Dışarıdan gelen araba sesinin ardından sesleri doldurdu sokağı. Annemler gelmişti.

Bir zamanlar deli gibi sevdiğim adam uzun zaman sonra geri dönmüştü ama benim onu görmeye bile tahammüüm yoktu. Onu unutabilmiş miydim bilmiyordum, bu konuda kendime dürüst olmak istiyordum. Ve dürüst olduğum bir konu da şuydu. Ben artık onu istemiyordum.

Onu hatıralarımda bile yaşatmak istemiyordum çünkü o anılar bana sadece acı veriyordu. Şimdi de korkuyordum. Ya yine aynı şeyleri yaşarsam?

🌿🌿🌿

 

Dün gece aklımdaki karmaşıklıktan sıyrılıp uyuyakaldıktan sonra saat öğlen bir gibi uyanabilmiştim. Bütün haftanın yorgunluğu vardı üstümde. Aslında işim olmasaydı ikindiye kadar uyurdum ancak lazere gitmem gerektiğinden uyanmak zorunda kalmıştım. Ramazan ayında olduğumuzda belirli kısımları yapacaktık sadece. Ben, İlayda, Haziran ve biricik yengem...

Dün gece sahura kalmamıştım. Aslında çoğu zaman kalkmazdım çünkü sabah karşı yediklerim beni tok tutmanın aksine daha da acıktırıyordu. O yüzden çoğu zaman kalkmazdım.

Lavabodaki işlerimi bitirdikten sonra odama dönüp seçtiklerimi giydim. Gri, salaş boğazlı bir kazağın altına aynı renk pileli bir etek giymiştim. Siyah kilotlu çorabımın üstüne beyaz çorap ve siyah deri bir çizme giydiğimde hazırdım. Saçlarımı arkadan sıkmadan öüp sırtıma bıraktım. Yüzüme hafif bir makyaj yaptıktan sonra elimdeki gri kabanla aşağı indim.

 

 

Salona girdikten sonra annemle karşılaştım. Başına gelişigüzel attığı yazmayla telefonuyla mesajlaşıyordu. "Anne," dedim dikkati çekmek isteyerek.

Bakışlarını ekrandan kaldırıp bana çevirdi. "Babam nerede?" Bugün pazardı ve babam pazar günleri çalışmazdı. Annemde aynı şekilde. Abim Nilüfer'de olmalıydı.

"Birkaç eksik vardı onları almaya gitti."

Anladım dercesine hafifçe salladım başımı. Sanırım artık gitmek gerekiyordu çünkü dün akşamla ilgili soracağı sorularla uğraşacak vaktim yoktu. "Neyse benim randevum vardı, kızlarla gideceğiz. Görüşürüz." deyip arkama dönmemle "Dilara." diye seslendi kaçma der gibi.

Gözlerimi yumarak yüzümü buruşturdum. Hani anlatacak bir şeyde yoktu ki ne diyecektim ben bu kadına? Yavaşça döndüm ona. "Efendim."

"Gel şöyle bir otur, konuşacaklarım var seninle." dedi yanındaki boşluğu göstererek.

Yüzümdeki ifadeyi sabit tutmaya çalıştım. "Acelem var, sonra mı konuşsak?"

"Yaz arkadaşlarına, sen sonradan gidersin. En son alır seni."

Alt dudağımı dişlerimin arasına kıstırırken bir yandan telefonumu çıkartıp gruba yazdım.

BİZ DEĞİL, ONLAR KAYBETTİ!

Grubun adı buydu. Ve tabii İlayda koymuştu bu adı da. Haziran ve Melek'in bu konuda bir sorunları yoktu zaten. Bende zaten konunun yanında bile değildim.

Ben: Kızlar ben biraz geç kalacağım. Siz gidin, en son beni alır artık.

Yazdıktan sonra WhatsApp'tan çıktım ve telefonu cebime attım. Bakışlarıyla beni bekleyen annemin yanına oturdum.

"Nedir bu mesele? Anlat." Konuya bu kadar çabuk girmesini beklemediğimden duraksadı bakışlarım. "De hadi. Baban gelmeden anlat."

"Neyi?" dedim anlamazlıktan gelerek. Eğer direkt bir şey yok dersem aslında bir şey olduğunu anlardı. Zeki kadındı vesselam.

"Ali abine dün niye öyle davrandın kızım?"

"Dünde söyledim sana. Onun dışında anlatacak bir şey yok ki annem."

"Dila'm. Hadi güzel kızım. Ne oldu, neden bir hoş geldin bile söylemedin. Ahmet dayının da mı hiç hatrı yoktu?"

Dayımı katmasına gerek yoktu. Çünkü onu hiçbir şeye değişmezdim. Tabii o da beni çok severdi. "Dayımla bir ilgisi yok bu konunun anne. Oğlu çat diye gitti. Giderken güle güle demediyse, gittiğinde bir kez bile aramadıysa ben de geldiğinde bir hoş geldin demem."

Uzun uzun baktı bana. Ben de kaçırmadım gözlerimi. Hiçbir falso vermeden baktım gözlerine. Sanırım sonunda ikna olmuş olmalı ki "Peki madem," dedi sıkıntılı bir nefes vererek. "Ama uzun tutmayasın bu dargınlığını."

Daha fazla bir şey söylemesin diye onayladım başımla onu. "Bir şey istiyor musun gelirken?" diye sordum ayaklanarak. Gerçi babam gitmişti almaya ama ben sormak için sormuştum. Artık kalkacağımı belli ederek. Ama sormaz olaydım.

"Var aslında," dedi o da hemen. "Akşama dayınları çağırdım yemeğe." Bir bu eksikti. "Geçende onlar çağırmıştı ya. Bende herkes evdeyken çağırayım dedim. Hem Ali de dönmüşken iyi denk gelmiş oldu." Çok kötü denk gelmişti anne. Keşke iki gün önce çağıralım diye açtığın konuyu derslerim var diye reddetmeseydim. Gerçi daha on kere çağırırdı annem onları bayram gelene kadar.

"Benden ne istiyorsun?" diye sordum sakin bir şekilde. Dışarı çıkınca sinirimden kudurabilirdim. Şimdi sırası değildi.

"Bizim büyük tencere onlarda." İçimde yeşeren büyük sıkıntıyla zorlukla yutkundum. "İşi varmış Sema'nın."

"Söyle hazırlasın getireyim hemen." dedim orada beklememek adına.

"Tamam."

Evden çıktığımda kabanımı giymiştim. Karşı eve takıldı bakışlarım. Umarım evde değildir diye geçirdim içimden. Adımlarım oraya ilerledi ve birkaç saniye içinde bahçeye geçip kapının tokmağını kaldırıp indirdim.

Sağ ayağımın topuğunu farkında olmadan yere değdirip kaldırdığım sırada nihayet kapı açıldı. Sema teyzenin beni gören dudakları hafifçe gerildi. "Hoş geldin kızım." dedi geri çekilerek. Kapıyı aralamıştı.

"Ben hiç girmeyeyim, acelem var da." dedim yanlış anlamasın diye.

"Ay valla bulamadım daha." dedi mahcupça. Dışarıya kaydı bakışları. "İçeri gir istersen hava soğuk. Bende bir arayayım şu tencereyi."

Of! 

Nasıl bulamamış olabilirdi ya?!

Ne diyecektim ben şimdi bu kadına?

İsteksiz bir adım atarak girdim içeri. Ayaklarımdaki çizmeleri çıkarıp bir kenara bıraktığımda "Üstündekini de çıkar istersen sıcak içerisi." dedi ve önüme bir terlik bıraktı.

"Yok Sema teyze, benim biraz acelem var. Çıkarmayayım."

"Peki," dedi. "Salonda bekle istersen."

Başımı salladım ağır ağır. O, geniş holden mutfağa geçtiğinde bende kapalı kapıya yaklaştım. Umarım içeride değildir.

Kapının önüne geldiğimde işittiğim sesiyle duraksadım. Duamın bu kadar çabuk kabul olmayacağını düşünmemiştim. Onun sesine bir de ablasının sesi karıştığında gözlerim kısıldı. Başımı istemsizce kapıya yaklaştırdım.

"O kızın seni aldattığını biliyorum. Neden susuyorsun? Annem hâlâ neden diye soruyor farkında mısın?"

"Nerede biliyorsun sen? Utanmadan bir de kendisi mi söyledi karşına çıkıp?! Ne yüzsüz biriymiş!" Sesi şimdi daha net duyulduğundan hafifçe geri çektim kendimi. "Ben nasıl fark edemedim?!"

"O söylemedi." Elif ablanın dediklerine karşılık "Yalan söyleme. Onun dışında kim söyleyebilir?" dedi sesinin tonunu ayarlayarak.

Annesinin duymasından mı korkuyordu? Zaten ben neden söylemeden gittiğini de anlayamamıştım. Sanırım sevdiği kadın hakkında kötü şeyler söylenmesin diye söylememişti kimseye hiçbir şey. Şimdi her ne kadar onu istemiyor olsa da onunla bir geçmişi olduğundan söylemek istemiyordu. Yani bunun başka bir açıklaması yoktu. Şu anki nefreti de aşkından dolayıydı. İnsanın çok sevdiği birinin yaptığı hata en çok incitirdi.

"Neden söylemiyorsun diye sordum sana?" Elif ablanın sorusunu bende merak etmiştin doğrusu. Basit bir merak...

"Sana kim söyledi diye sordum?"

Sanırım burada durmanın bir anlamı yoktu. Kapının kolunu indirip içeri girdiğimde ikisininde bakışları beni buldu. Elif abla koltuğun ortasında oturmuş karşısında ayakta dikilen kardeşine bakıyordu. Korhan Ali'ye baktım.

İçeri girip kapıyı kapatır kapatmaz "Ben söyledim," dedim doğrusunu söyleyerek. Elif ablanın vermekten çekindiği cevabı ben verdim ona. Ve söylediklerimi idrak ettikten sonra gözleri kısıldı ve daha derin baktı gözlerime.

"Söylemek zorunda kaldım daha doğrusu." Bir adım attım onlara doğru. Doğrusu neyse onu söyleyecektim. Sonuçta ona olan aşkımdan çıkıp söylememiştim ablasına gerçekleri. "Ablan karşıma geçip senin yüzünden ayrıldılar deyince kusura bakma nişanlının yediği haltı gizleyemezdim."

"Eski nişanlım." diye düzelttiğinde gözlerimi devirdim.

"Sevdiğin kadının yaptığı hatayı ben ödeyemem kusura bakma." dedim onu umursamayarak. "Ablan beni suçladı bende gerçekleri söyledim." Bir adım daha attım.

Bakışları ablasına döndü. "Sen biliyor muydun?" diye sordu. Sanırım eskiden ona karşı hislerimden bahsediyordu. Biliyordu tabii, söylediklerimden çok rahat çıkartacağı sonuçları neden ablasına soruyordu bir kez daha? Anlamakta güçlük çekiyordu sanırım. Ya da bana inanmıyordu.

"Dilara'nın beni sevdiğini biliyor muydun?" diye yenilettiği sorunun ardından bana çevirdi gözlerini. "Bir ben anlayamamaşım!" diye söylendi kendi kendine. Sesindeki hüznün farkında mıydı? Eğer biz burada olmasaydık sonun küfür ekleyecek gibiydi ses tonu. Belki de ediyordur, içinden. Bu adam beni delirtecekti!

"Eskiden." dedim onun beni düzelttiği gibi düzelterek.

Dudağının kenarındaki miliklik bir kıpırdamanın ardından başını salladı hafifçe. "Eskiden." İnanmıyor muydu?

"Peki sen neden söylemiyorsun anneme?" Elif ablanın sorusuyla baktım gözlerine merakla.

Kör et şu gözlerini de bakma şu adama merakla.

"Duyulmasını istemiyorum çünkü adımın başka şekilde anılmasını istemiyorum. Ondan midem bulanırken isimlerimiz yana yana anılmasın daha." Gözlerimdeki bakışları bana cevap veriyor gibiydi. Çünkü ablası ısrarla sormasına rağmen tek bir kelime etmemişti. "Hem bu şekilde çok daha iyi bitti, gitti. Yanıma yanaşacak olursa yakacağımı biliyor. Uzak kalacak. Yaklaşırsa önce ailesi sonra herkese söyleceğim."

Bakışlarımı ondan çektiğim sırada arkamdaki kapı açıldı ve elindeki büyük tencereyle Sema teyze içeri girdi. "Al kızım, götür annene. Gideceğin yere geç kaldın, kusuruma bakma."

"Yok ne kusuru," dedim hafifçe tebessüm ederek. Aldım elinden tencereyi.

"Bırakayım gideceğin yere?" diyen Korhan Ali'ye değdi bakışlarım.

"Gerek yok Ali abi." dedim ve "Görüşürüz," diye ekleyip çıktım evden.

🌿🌿🌿

"Anne gel bak pişmiş mi?" diye seslendim içeriye doğru. Annem beni göndermişti köz patlıcanlı yemeğe bakmam için ve bende her zamanki gibi onu çağırıp onay alıyordum. Hâlâ bu kısmı anlayamıyordum, neden hâlâ ısrarla beni yolluyordu yemeğe bakmak için. Sonuçta yine gelip o bakıyordu her seferinde.

Bir saat önce dışardaki işimi hallettikten sonra kızlarla mahalleye dönüp evlerimize dağılmıştık. İftara neredeyse bir saat kalmıştı. Geriye sadece pilav kalmıştı yemek olarak. Yemekte Kayseri'nin neredeyse sevdiğim bütün yemekleri vardı. Arabaşı çorbası, kovalama, pilav, pilavın tanınaysa tavuklu sultan kebabı yapmıştı annem. Tatlı olarak da gül tatlısı yapmıştı. Şerbetli tatlı sevmememe rağmen sevdiğim bir tatlıydı. Annemde çok güzel yapardı.

Kovalama yemeğinin altını kapattıktan sonra haşlanmış suya attı buzluktan çıkardığı mantıları. Bende o sıra yoğurdu çırpıyordum. Rendelediğim sarımsakları da attıktan sonra ellerimi yıkayıp salona geçtim. Gelmek üzere olmalıydılar. Masanın örtüsünü serdikten sonra tabakları, bardakları ve kaşık-çatalları yerleştirdim. Mutfaktaki içinde su ve gilaburu suyu olan sürahileri de masaya bıraktıktan sonra salataları da ortaya bıraktım. Diğer yemekler için erken olduğundan babamın yanına oturdum.

Kolunun altına aldı hemen beni. "Nasılsın babacığım?"

"Bu kokular burnuma geldikçe deliriyorum." dedi gülerek. Bende güldüm.

"İnan bana bir saat oldu geleli ama benimde sabrım kalmadı." Tam da o an kapı çaldı. Babamın kolunun altından çıkıp kapıya baktım.

En önde dayım vardı. Gülümseyerek bir adım attı ve saçlarımın tepesinden öptü. "Nasılsın Dila'm?"

Geriye çekildiğinde gülümseyerek karşılık verdim. "İyiyim dayıcığım, ne nasılsın?" Hemen arkasında Sema teyze ve tek oğlu vardı.

"Hoş geldiniz." dedim onlara bakarak. Dayım içeri girdiğinde Sema teyze "Hoş bulduk kızım. Anne mutfakta mı?" diye sordu.

Başımı salladım. "Birkaç işi kalmıştı."

Hemen karşı evde olduklarından hiçbiri kaban giymemişti bu yüzden üzerlerinden alacağım bir şey yoktu. Sema teyze direkt mutfağa geçtiğinde beyefendinin içeri girmesini bekledim.

Bakışları bütün vücudumu süzercesine aykalarımdan başlayıp gözlerime çıktı. O bunu yaparken ben rahatsızca kıpırdandım yerimde. Baktım gözlerine. "Girmeyeceksen kapatayım kapı. İçerisi buz gibi oldu malum." Güldü. Ota boka gülecek miydi bu hep böyle?

Üzerimde sabah giydiğim gri etek ve kazak vardı. Eteğin boyu, ayaklarımda çizme olmadığından daha da kısa duruyordu. İçeri doğru attı bir adım. "Bunları giyersen buz gibi olursun tabii." dedi hoşnutsuzca. Hayırdır? Ona neydi?

Boş boş baktım. Tek kaşını kaldırıp baktı sorgularcasına. "Seni ilgilendiren kısmı sorguluyorum?" Bu hep böyle mi olacaktı? O benim hakkımda bir söylecek ve bende ona sana ne mi diyecektim dolaylı yoldan? Şimdiden yorulmuştum ondan.

Ayakkabılarını çıkartıp "Doğru beni ilgilendirmez." deyip içeri geçti.

Gözlerimi kapatıp sabır çektim. Daha fazla oyalanmadan mutfağa geeçtim. Yavaş yavaş doldrmaya başlamışlardı. Elime aldığım tabakla salona girdim. Babam, dayım ve o vardı sadece. Babanlar derin bir sohbetin içindeyken onun bakışları direkt beni buldu, çektim gözlerimi ve işime odaklandım. Elimdekileri masaya bırakıp mutfağa döndüm tekrardan. Bu kez geniş bir tepsiye yerleştirip zorlukla salona geçtiğimde Korhan Ali'nin ayaklandığını gördüm.

"Ağır değil mi?" dedi bana doğru gelirken. Tam da o an zil sesi doldurdu salonu.

"Yok değil ağır falan." dedim terseleyerek. "Kapıya bak bir zahmet."

Gözlerini kpatıp derin bir nefes aldığında elimdeki tepsiyi masanın bir kenarına bıraktım. O da o sıra salondan çıkıp kapıya bakamay gitmişti. Tabaklar teker teker masaya koyarken Korhan Ali'nin sesini duydum.

"Bir misafiriniz varmış." dedi. Babama söylemişti sanırım. Sırtım dönük olduğundan arkama döndüm ve yanında gördüğüm kişiyle gözlerim kocaman açıldı. Ve o an hepsinin dikkatini çekeceğim bir şey oldu. Elimdeki tabak yeri boyladı ve parçalara ayrıldı.

Toprak.

Buradaydı.

 

 

 

-BÖLÜM SONU-

 

 

(24 Ağustos 2024)

 

Ay ne bitmek bilmez bölümmüş. Bitirene kadar bin kez okudum.

 

Nasıldı bölümmm?

 

Korhan Ali'yi seven ve Dila'yla isteyen var mı? (Bu arada hikayenin gidaşatı ve başroller değişmeyecek, kesin.)

 

En sevdiğiniz karakter?

 

 

Bir sonraki bölüme kadar kendinize iyi bakın. Allah'a emanet olun.

 

 

sosyal medya hesaplarım:

Senemeevren

 

Loading...
0%