Yeni Üyelik
33.
Bölüm

14. Geçmişin Tozu

@senemeevren

Merhabalar.

Nasılsınız?

 

 

Keyifli Okumlar!

 

Şarkı: Yoruldum- Sıla

 

 

Lütfen yorum yapmayı ve oylamayı unutmayalım.

 

 

 

 

 

14. GEÇMİŞİN TOZU

 

 

"Zaman her şeyin ilacı derlerdi. Seni unutmanın ilacı değilmiş."

 

Duyduklarımla duraksadı adımlarım. Ne demişti o az önce? Bir kez daha ona abi demeyecekmişim! Söylersem bana gösterecekmiş!

Neyi göstereceğini merak ettim doğrusu.

Ağır ağır döndüm ve gözlerinin içine baktım. Dudaklarımın bir kenarı yanaklarıma doğru yükseldi.

"Lütfen," dedim alayla. "Lütfen, göster."

Cesaretim onu şaşırtmıştı. Doğrusu ben bile kendimden böylesini beklemiyordum. Söylediklerimle tek kaşı havalandı. Bana doğru bir adım attığında bir tırsmadım değil ama şu an asla geri adım atamazdım. Ondan korktuğumu çekindiğimi düşünüyorsa asıl gerçeği gösterecektim ona.

Yüzümde tek bir değişim olmadı. Aksine daha güçlü durdum karşısında. "Göstereyim?" dedi aramızda iki adım kala.

Kaldırdım çenemi. Avucumu açarak aramıza set çektim. "Bir adım daha atarsan basarım çığlığı, sadece ailemizi de değil bütün mahalleyi toplarım buraya." Balkonda olduğumuz için herkes duyardı.

Yüzünü sağ çevirip güldü hafifçe. Gözlerim kısıldı, tavırlarını inceledim. Ne olmuştu bu adama böyle? Ne istiyordu benden? Bunca yıl ona abi diye seslenmişken şu an böyle bir tehdidi algılayamıyordum.

Çevirdi başını ve göz göze geldik. Uzun uzun baktım gözlerine. Yüzümü kaldırıp bir adım attım ona doğru. Ne olursa olsun altta kalmayacaktım!

"Söylesene Ali abi," dedim ona inat. Bakışları, duruşu sertleşti. Bir elini yumruk yaptı, sanırım bütün mahalleyi karşısına almak istemiyordu. Ona inat abi demişken göstereceği şeyi deli gibi merak ediyordum.

"Gittin, geldin." diye devam ettiğimde avuçlarımı sertçe birbirine çarptım. Geceyi dolduran sesle kaşları çatıldı. "Şak diye âşık mı oldun bana?" Alaylı, sesli bir gülüş doldurdu geceyi, benim gülüşümdü. "Ne bu ısrarın, merakın anlayamıyorum?"

Bakışlarındaki duraksayışa anbean şahit oldum. Ona sorduğum soruların cevabı henüz onda bile yokken ben kiminle konuşuyordum ki? "Bi' sal artık Ali abi." dedim bıkkınlıkla. Son iki kelimeyi bastırmıştım. Ne yapabilirdi ki? Neye güvenip tehdit ediyordu beni?

Arkama döndüm, gitmeliydim artık. Balkon kapısını geçmek üzereyken koluma sarılan eliyle geri çekti beni. Omuzum göğsüne çarptı, nefesini yanağımda hissettim. Dirseğimle karnına vurdum. "Bıraksana!" dedim sertçe dişlerimin arasından.

Kulaklarımda dağıldı ılık nefesi. "Kim bu aşağıdaki herif?" Ses tonu sorgulayıcıydı. Hesap sorar gibiydi. Ya da bana öyle gelmişti bilemiyordum.

Derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştım. Kokusu doldu burnuma. Bütün ciğerlerim onunla doldu. Aramızda duran elim yumruk olduğunda sertçe yutkundum. Başımı kaldırıp omuzlarımın üzerinden gözlerine baktım. Kapalı gözleriyle karşılaşınca kalakaldım öylece. Karanlıkta olduğundan daha da koyu duran kirpiklerindeydi gözlerim. Öylesine kıvrımlı ve gürdü ki kısa bir an onu kıskandım. Bakışlarım aşağı inerken nefesimi tuttuğumun farkında bile değildim. Dudakları girdi görüş açıma. Ellerim titrer gibi oldu. Bu kadar yakın durması tehlikeliydi.

Ben ateştim, o barut.

Yutkunarak çektim bakışlarımı dudaklarından. Ağır ağır çıkardım gözlerine gözlerime. Kapalıydı hâlâ gözleri. Yüzündeki ifade kaşlarımı çatmama neden oldu.

"Eski sevgilim." dedim sorduğu soruya direkt cevap vererek.

Gözleri açıldı hemen. Gözlerimle karşılaşan gözleri bir an afallar gibi oldu ama hemen sonrasında söylediğimi tarttı ve bakışları sertleşti. "Eski sevgilin?" Biliyordu ama benden duymak şaşırtmış gibiydi.

"Hım hım." dedim başımı sallayarak. Gülümsedim. "Bana da sürpriz oldu."

Kaşları havalandı öyle mi der gibi. Kollarımı göğsüne doğru çektiğinde yüzünü eğdi. Burnu burnuma çarptığında durdu. Beklemediğim hareketiyle dudaklarım aralandı hafifçe. Bakışlarımı gözlerinden başka hiçbir yere değdiremedim. Korktum.

Derin bir nefes alıp verdi. Başını yana doğru çevirdi. Burnunu yanağıma değdirdi. "Belki de olmuşumdur." dedi kısık sesiyle.

Nabzım yavaşlarken kaşlarım çatıldı. "Ne?" Sesim içime kaçmış gibi çıkmasaydı olmazdı zaten!

Dudaklarını yanağıma sürterek çevirdi başını, gözlerime baktı. "Olmuşumdur âşık."

O uzaktayken her şey çok daha kolaydı. Şimdi böyle nefesini, tenini hissederken çok zordu. Ama yenilemezdim, benimle oynamasına izin veremezdim. Adam karşıma geçip benimle alay eder gibi âşık olmuşumdur belki derken ona yenilemezdim.

Başımı eğdim yere. Çenesi alnıma çarpmıştı. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Başka şeyler düşünerek çıkmaya çalıştım etkisi altından. Her seferinde böyle olacaksa yanmıştım ben.

İki elimi kazağının üstünden karnına yasladım. Göğsü yükseldi. Bütün gücümle itip uzaklaştırdım onu kendimden. Birkaç adım gitmişti ancak bende gittim geriye ve aramızda epey bir mesafe vardı şimdi.

Dudaklarımdaki tebessümle kaldırdım başımı. "Geç kaldın derim." dedim net çıkan sesimle. Arkamı dönüp apar topar çıktım balkondan. Odama girdiğim gibi kapıyı hızla kapatıp kilitledim. Sırtımı kapattığım kapıya dayadığımda gözlerim kapandı. Bir elim kapıya diğer elim göğsüme yasladım. Ağır ağır aldım nefesimi. Aldıkça hırçınlaştı kalbim, sakinleşmeye çalıştım.

Ne oluyordu bana?

Hep gözünün içine bakmıştım fark etsin duygularımı diye. Hiç görmemişti beni, hiç bakmamıştı ki o gözle bana. Ya kardeşi oluyordum ya da yengesi... Onun için bu kadardım. Sonrasında başkasını almıştı hayatına. Kendimden tiksine tiksine sevmeye devam etmiştim onu, çünkü elime değildi. Onu sevmeye devam etmiştim ama Allah biliyordu ya bir kez olsun beni görsün istemedim hayatına o kadın girdikten sonra.

Şimdi aldatılmıştı ve terk etmişti onu. Hiçbir şey olmamış gibi kollarına mı koşacaktım? Yüzsüz, gurursuz biri gibi? Asla. Kendimi bildim bileli seviyordum onu ama hiçbir zaman bir gelecek düşlememiştim, çünkü biliyordum bizim için bir gelecek yoktu.

Benden hoşlanmasını bırak karşıma geçip sana deli divaneyim dese bile açmazdım kollarımı ona. Bana uzaktan sevmeyi o öğretmişti.

Geç öğrenirdim ama çabuk unutmazdım.

Göğsümün üstüne koyduğum elim titrer gibi oldu. Kalbim ısrarla onu istiyordu biliyordum. Bu yüzden kan ağlıyordu. Bu yüzden itiyordu ellerimi. Yumruk yaparak indirdim elimi kalbimden. Duraksayan adımlarla geçtim aynanın karşısına. O an fark ettim sol yanağıma dökülen gözyaşını.

Aynadaki aksimle göz göze geldik. Elinden tutup ilk kez karşımıza çıktıklarını an düştü zihnime. Sertçe yutkundum. Sonrasında el ele dolaştıkları anlar. Bir el sardı boynumu. Nefes almakta güçlü çektim. Benim gözlerimin önünde özellerini konuşmuşlardı. Dudaklarımdan kaçan hıçkırık duyulmasın diye elimle dudaklarımı gizledim. Abimlerin önünde dudaklarından öpmüştü o kadını. Yer ayaklarımın altından kaydı. Yere düştüğümde her şey bulanıktı. Bütün ailemin önünde elinden tutup yüzük takmıştı.

Sırtımı bazaya yasladığımda kollarımı bacaklarıma sarıp karnıma çektim. Dudaklarımı koluma bastırdığımda omuzlarım sarsıldı, hıçkırarak ağlamaya başladım.

🌿🌿🌿

Sabah uyandığımda gözlerim kıpkırmızıydı. Duştan sonra göz damlamdan damlatıp hızla hazırlanmıştım. Saçlarımı kuruttum, düzleştirdim. Hazır olduğumda son bir kez kendime bakmak için aynanın karşısına geçtim. Bugün de etek çizme kombini yapmıştım. Pileli, kısa beyaz eteğin üstüne daha açık bir beyaz gömlek giymiştim. Gömleğin üstüne crop, V yaka bir süveter giymiştim.

 

Başımdaki kâküllerimi öne dökecek şekilde beyaz bir bandana taktıktan sonra hafif bir makyaj yaptım. Geniş çantamı, beyaz topuklu çizmelerimi ve aynı renk kabanımı elime aldım, komodinin üstündeki uyanır uyanmaz şarja taktığım telefonum çantama attıktan sonra aşağı indim. Elimdekileri hole bırakıp salona geçtim. Kimse yoktu evde. Babam manavda, annem çiçek dükkânında, abim de odasında uyuyor olmalıydı. Ramazan'da öğlene doğru giderdi lokantaya.

Kabanımı ve çizmelerimi giyip çıktım dışarı. Çantamdaki telefonu çıkarırken evin kapısını kapattım. Parmak izimi okuttum. Önüme düşen bildirimlerle gözlerim kocaman açıldı. Kıyamet kopmadıysa bu bildirimler neydi?

Kız grubumuzdaki, okul grubumuzdaki mesajları es geçtim. Adımlarım durmamıştı, ilerlemeye devam ediyordum. İndirimle ilgili olanları gözlerimle eledim hızlıca. Osman abimden ayrı İlayda'dan ayrı gelen mesajlara cevap vermeyi düşünürken aşağıda gördüğüm isimle gözlerim kısıldı. Bahçe kapısından çıktığımda duraksadı adımlarım. Toprak'tı o kişi. Numarasını engellememiştim, silmemiştim bile. Çok üzülmüştüm o zamanlar ancak yine de elim gitmemişti. Bugün yıllar sonra ondan gelen mesaj, hele ki buradayken gelen o mesaj, beni çok şaşırtmıştı.

Mesaja tıkladım, okudum ancak cevap veremedim.

Toprak: Dilara bugün müsaitsen biraz konuşabilir miyiz? Lütfen.

İşittiğim sesle telefonu kilitleyip kaldırdım başımı hızla. "Günaydın," demişti mavi gözlerin sahibi. Aramızdaki epey mesafeyi iki adımla kapattı.

"Günaydın." dedim bakışlarımı kaçırarak. Arkama dönüp bir adım attım ki adımı "Dilara," seslenerek durdurdu. Ağır ağ döndüm ona. Ne var dercesine salladım başımı. "Bırakayım istersen seni?"

"Gerek yok." diye kestirip attım. Dün söylediklerini ne çabuk unutmuştu, hiçbir şey olmamış gibi onunla gideceğimi düşünmüş olması bile sinirlendirdi.

"İlayda da gelmeyecek mi?" dedi yalnız kalmayacağımızı hatırlatarak.

Gözlerimi kırpmadan baktım. Sokağın ortasında ters bir şey yapmak istemiyordum. "Gerek yok Ali abi. Sağ ol." Yüzümde oyalandı bakışları. Neyi bekliyorsam bende!

Açılan dudağım onunkilerin önce davranmasıyla kapandı. "Dün gece için özür dilerim." dedi samimi bir ifadeyle. "Çok fazla geldim üzerine." Yüzümdeki bakışlarını çekmedi. Gözlerimdeki kızarıklığın geçmiş olmasını dilerken "Sorun yok." dedim.

İçim yangın yeriyken her zamanki gibi olmadığım, hissetmediğim gibi davranıyordum. Bunu yapmaktan vazgeçemiyordum. Onlara gerçeği verirsem bir gün beni kendi kurşunumla vurmalarından korkuyordum. Saçmaydı ama o duygularımı öğrenmeden önce de şimdi de böyleydim. En yakın arkadaşlarıma bile anlatamıyordum. En içimdekini aynadaki aksimden başka kimseye anlatamıyordum ki.

Söylenecek başka bir şey kalmadığından omuzlarımı kaldırıp indirerek "Görüşürüz." dedim.

Başını aşağı yukarı oynattı. "Görüşürüz." Fazla sakin, durgundu. Dün konuştuktan sonra iyice tartıp ölçmüş olmalıydı. Olmazdı. O ve ben, biz olmazdık. Benim unutamayacağım çok şey yaşanmıştı. Yok sayamazdım, görmezden geldim desem içten içe kendimi yiyip bitirecektim. Önümüze çıkan ilk engelde başka yerlere savrulurduk. Ben ona içimdekileri anlatamazdım.

Her ne kadar görmezden gelsem, inkâr etsem de bana karşı boş olmadığını görebiliyordum. Kabullenmek istememiştim ancak daha fazla kandıramazdım kendimi. Onun gözlerinden ne hissettiğini anlardım çoğu zaman. Bir zamanlar başkasına baktığı gibi bakıyordum bana bu günlerde. Kardeşi ya da yengesi gibi değil...

Arkama dönüp ilerlediğimde bakışlarını sırtımda hissediyordum. Köşeyi döndükten sonra derin bir nefes alıp rahatladım. Gözlerinin hapsinden çıkmış olmak rahatlatmıştı.

Biraz yürüdükten sonra aklıma gelen kişiyle elimdeki telefonu açtım. Açar açmaz önüme döküldü mesajı. Parmaklarım klavyenin üstünde gezindikten sonra göndere bastım.

Ben: Ne hakkında?

Toprak'ın mesajlarından çıktıktan sonra İlayda'nınkine tıkladım. Korhan ve Toprak hakkında bin tane şey yazmıştı. Korhan hakkında evimi basıp bir şeyler sormasını bile beklediğimden onun hakkında yazmış olması şaşırtmadı. Ama diğer yazdıklarına şaşkın şaşkın baktım. Hangi ara duymuştu Toprak'ın döndüğünü? Birazdan yanında olacağımdan yanıtsız bırakarak Osman abimin mesajlarına baktım.

Teker teker cevapladım bütün yazdıklarını.

Osman abim: Dila'm, canım kardeşim ne diye alıyorsun o adamı eve abiciğim?

Ben: Ben almadım ki.

Osman abim: Serhat'a da göstereceğim gününü! Bu aralar kendine bile hayrı yok.

Osman abim: Benim de delirmeme ramak kaldı. Bu adam seni bırakıp gitmedi mi? Ne işi var evimizde?!

Ben: Ben de bilmiyorum ki. Serhat abim tutmuş kolundan getirmiş eve zorla.

Bütün okları Serhat abime çevirdim. Ki öyleydi de. Onun suçuydu. Osman abim bana kıyamazdı ancak kızacağı kesindi. Serhat abim her an başımda dikilirken bir de sakin olanı kudurtmanın bir manası yoktu.

Osman abim: Gevşek herif bir de utanmadan sinsi sinsi girmiş eve. Lan o insanlar kızlarının eskisi olduklarını bilse alırlar mıydı evlerine?

Osman abim: Kusura bakma abiciğim sen okuma yazdıklarımı. Ama ben göstereceğim Serhat'a da diğer hıyara da...

Ben: Peki abiciğim

Uzatmak istemedim. Zararsız bir kedi olmak en mantıklısıydı. Uğraşamazdım kimseyle. Benim derdim bana yeterdi. Yenisini unutamamışken eskisini de ağırlık yapamazdım zihnimde.

İlayda'yla buluşma noktamıza doğru ilerlerken kızlarla olan grubumuza bir göz attım.

İlayda: Artık ağzımdan çıkan her kelimeye dikkat edeceğim.

İlayda: Yok yani yıllar sonra konusunu açmışken bugün geri dönmesi de ne demek?

İlayda: Yok yok. Ben artık hiç konuşmayacağım. Bütün eskilerim kapıya dizilmesi kalmıştı bir. Bu şekilde bile imkânsızken bir başkasını kaldıramam.

İyicene kafayı yemişti bu kız. Güldüm kendi kendime.

Melek: Ne oldu kız?

İlayda: Ay siz duymadınız mı?

Bir de heyecanlı heyecanlı anlatması yok mu?..

Haziran: Anlatırsan öğreniriz aşko.

İnci: Ne oldu ya derse girmem gerek hızlı yaz. Çatlarım merakımdan.

İlayda: Merak etme canım seninkiyle bir ilgisi yok. Rahatlayabilirsin.

Sokağın ortasında kahkaha atmamak için zor tuttum kendimi. Deli meliydi ama çok seviyordum.

İnci: Saçma sapan konuşma, anlat hadiiii

İlayda: Bizim kızın ilk aşkı dönmüş.

Haziran: Bizim kız?

Melek: Bizim kız?

İnci: Bizim kız?

Ben: Benim.

Son mesajlarına yetişmiştim ancak sorguya alınacak kadar vaktim yoktu. Biz değil onlar kaybetti adlı grubumuzdan çıktığımda Toprak'tan gelen bildirim düştü ekrana.

Toprak: Buluştuğumuzda konuşsak olur mu? İşimle ilgili.

İşi neydi ki? Oflayarak cevapladım. Hayır da diyebilirdim ancak zararsız olduğunu biliyordum, ters düşmeye gerek yoktu.

Ben: Peki. Şu an derse yetişmem gerekiyor. Akşam dört-beş gibi müsait olurum. Uygun mu?

Toprak: Olur, haberleşiriz.

Telefonu kapatıp çantama attım. Başımı kaldırmamla durakta bekleyen İlayda'yla göz göze gelmem bir oldu. Muhtemelen görüldü yediği için trip yiyecektim. Neyse alırdım ben onun gönlünü.

"Nerede kaldın?" diye sorduğunda yanına varmıştım. Otobüsün gelmesine henüz on dakika vardı.

"Geldim işte."

"Kızım ben niye görüldü yiyorum?"

Yanındaki boşluğa oturdum. "E buluşacaktık zaten." dedim haklı bir sebep sunarak.

Gözlerini kısarak baktı bana. "Öyle olsun bakalım." Bir an beni dövecek sandım, aklıma dolan saçmalıklarla birlikte gülmeden edemedim. "Toprak Bey keyfinizi yerini getirmiş sanırım?" dedi göz kırparak.

"Ay saçmalama." dedim kesin bir dille. "O konu kapanalı çok oldu biliyorsun."

"Ne oldu dün? Ne konuştunuz?" diye sordu merakla.

"Hiçbir şey." deyip yasladım sırtımı.

"Hiçbir şey?"

"Evet. Hem sen nereden duydun Toprak'ın burada olduğunu?" diye sordum sorguyla.

Düşündü, ne söyleyeceğini bilemedi. "Kuşlar söyledi." dedi saçma sapan bir cevap vererek.

"Kimmiş bu kuş?" Dün gece gelmişti adam, İlayda da sabah olmadan öğrenmişti. Mümkün değildi. Dün gece evde olan biri söylemişti. Belki de Toprak söylemiştir. Sonuçta sabah da bana yazmıştı. "Toprak sana da mı yazdı?" diye sordum.

Sormaz olaydım. "Ay Toprak sana mı yazdı?" diye sordu heyecanla yüksek çıkan sesiyle. Bütün herkes dönüp baktı bize. İlayda'ya baktım. "Pardon, heyecandan."

"Sen niye heyecanlanıyorsun anlamadım gitti."

"Ne bileyim, mutluydun onunla olduğun zamanlar. Tekrar eski neşeni getirir diye düşündüm." Beni düşündüğünü biliyordum ancak kendi söylediği gibiydi.

"Eskidendi." dedim direkt. "Hem zaten çocuk aşkından ölüp bittiği için yazmadı." Neden yazmış der gibi baktı. "İşiyle ilgili bir şeymiş. Okul çıkışı konuşacağız. Sende gel hem daha rahat ederim."

"Gelirim gelirim." dedi keyifle.

"Konuyu kapattığımı düşünüyorsan yanılıyorsun. Kimmiş bu dedikodu kazanı?"

Kocaman açılan gözleriyle baktı bana. "Dedikodu kazanı dediğini duysa..." Gözlerim kısıldı, düşündüğüm kişi değildi değil mi? Olamaz ya. Dün anlamıştı zaten ısrarla ne diye arkadaşıma sormuştu!

"Ali abi mi?"

Yüzünü eğerek gözlerini kaçırdı. Oydu işte. "Ne dedi?"

Kaldırdı başını, gözlerime baktı. "Geri döndüğü gün aranızdaki gerilimi anlamıştım. Soramadım ancak bu mesele gittikçe ilginçleşiyor. Ne var aranızda sizin?"

"Ne olabilir?!"

Dinlemedi beni, devam etti konuşmasına. "Toprak geldi diye o konuyu açmak istemedim, çünkü onunla mutlu olacağını biliyorum."

"Beni terk edip gitti." dedim olanı hatırlatarak.

"Şimdi istiyorum dese ne dersin peki? Ali'nin sorduğu gibi unutabildin mi onu?" Benim aksime Korhan'a abi demezdi. Diğerlerine de demiyordu.

"Çoktan unuttum." dedim. "Ondan geriye sadece sokaktaki bir insana duyduğum sevgi var. Bu kadar. Daha fazlası mümkün değil."

"Tamam, Toprak yok." dedi aklındaki yapbozları birleştirerek. "Peki Ali? Neden o gece ilk aşkından değil de başka bir şeyden konuşuyor gibiydiniz. Aranızda 300 voltluk bir elektrik vardı. Serhat'ın fark etmediğine şükret. Bir şey yoksa bile onu asla ikna edemezdin."

"İlayda!"

"Bak Ali'nin gelişinin üzerinde kısa bir zaman geçti, üzerine gelip sormak istemedim çünkü böyle bir şeyi düşünmek bile istemedim. Senin mutsuz olmanı istemiyorum. Toprak geldi, belki eskiye dönersin diye düşündüm. Ama hayır görüyorum içinde ona karşı hiçbir şey kalmamış."

Bakışlarımı kaçırıp ayağa kalkıp uzaklaştım yanından. "Kimseye karşı bir şey hissetmiyorum."

"Peki neden Ali abi dün gece yazdı bana?"

"Beni ilgilendirmiyor, bu onun sorunu." Deli gibi merak ediyordum ne yazdığını.

"Toprak kim, diye yazdı bana. Başta anlamadım sonrasında onun sizde olduğunu söylediğinde şaşkınlıktan dilimi yutacaktım. Bin tane şey sordu bana. Abinler gibi sorguya çektiğini düşündüm, öyle düşünmek istedim."

"Öyle zaten." deyip döndüm ona. "Allah aşkına İlayda, neyi ima ettiğinin farkında mısın?"

"Üste çıkarak konuyu kapatacağını düşünüyorsan yanılıyorsun. Peki aylar sonra karşında gördüğünde neden dut yemiş bülbüle döndün?"

"Bir şeye döndüğüm yok, kapat şu konuyu kalbini kıracağım." Ufacık bir şey olduğunu hissederse ne düşünürdü? Abi dediğim, bir zamanlar en yakın arkadaşımın nişanlısı olan adamla aramızda olanları bilse ne derdi?

"Peki," dedi. "Ama benimle konuşabileceğini biliyorsun değil mi? Seni dinlerim, anlamaya da çalışırım."

Sonrasında hiçbir şey söylemedim. Gelen otobüse binip okulun yolunu tuttuk.

🌿🌿🌿

Uzun ve yoğun bir dersten çıkmıştık. Her yerim tutulmuş gibiydi. Mahalleye ne yakın ne çok uzak bir yer seçmiştik buluşmak için. Deniz kenarında bir parkta buluşacaktık.

Otobüsten iner inmez soğuk havayı ciğerlerime çektim. Buluşma noktamıza ilerlediğimizde İlayda'yla birlikte bakışlarımız Toprak'ı arıyordu. Birkaç adım sonunda gördüğüm kişiyle "Orada." dedim İlayda'ya.

Yanına vardığımızda çoktan fark etmişti bizi. "Hoş geldiniz," dedi bakışlarını ikimizde gezdirerek. Uzattığı elini tutup sıktım. Bıraktığım eli İlayda'ya döndüğünde "İlayda'ydı değil mi?" diye sordu.

"Evet, görüşmeyeli uzun zaman oldu." El sıkıştıktan sonra yerlerimize oturduk. İlayda’yla ben bankın bir tarafında, Toprak ise tam karşımızda oturuyordu. Ela rengi gözleri ve sapsarı saçlarıyla karşımda oturduğunda onun Korhan'la ne kadar zıt olduklarını düşünmeden edemedim.

Biri sarışın diğeri esmerdi, biri ela gözlüyken diğeri gökyüzüydü...

Her an böyle aklıma mı gelecekti? İçimden oflayarak parka çevirdim başımı. Çevirmemle aklımdakinin vücut bulmuş haliyle karşılaştım. Siyah boğazlı kazağı ve aynı renk kabanıyla benim tam zıddımdı. Yanında İbrahim vardı. Ne hakkında konuştuklarını bilmiyordum ancak henüz bizi fark etmemişlerdi.

Bunu düşünmemle Korhan'ın bakışlarının bu tarafa döndü ve göz göze geldik.

 

 

-BÖLÜM SONU-

 

(8 Eylül 2024)

 

 

 

Bölümün kısa olduğunun farkındayım ancak bu hafta hiç vaktim olmadı yazmaya kışlık hazırlıkları falan...

Aslında önümüzdeki hafta paylaşacaktım bu bölümü üzerine eklemeler yaparak ancak önümüzdeki haftada kış temizliği yapacağız, yazmaya hiç vaktim olmayacak. O yüzden sizleri bekletmeden paylaşayım dedim.

 

Nasıl gidiyor kitap?

Beklediğiniz gibi mi?

 

Çok şaşıracağınız bir şey yaşanacak, az sabır. Hoşunuza gider mi gitmez mi bilmem ama olacağa öleceğe çare yok. Bakalım. Ne kadar bölüm sonra yaşanır bilemiyorum. Ama az kaldı.

Tanıtıma da bir on bölüm kadar var.

 

Okumak istediğiniz bir sahne var mı?

 

 

Bir sonraki bölüme kadar kendinize iyi bakın. Allah'a emanet olun.

 

sosyal medya hesaplarım:

Senemeevren

 

Loading...
0%